190 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 190
Membre(s) : 0
Total :190

Administration


  Derniers Visiteurs

cengiz-han : 01h56:02
SelimIII : 15h35:57
murat_erpuyan : 1 jour, 04h03:09
vickii : 4 jours
duygu : 5 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Cemaat & iktidar çatismasi
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Cemaat & iktidar çatismasi
Aller à la page 1, 2  Suivante
 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 11 Déc 2013 0:54    Sujet du message: Cemaat & iktidar çatismasi Répondre en citant

Citation:

Mümtaz Soysal



Kontrolsüz Güç

07 Aralık 2013 Cumhuriyet

İLK kez karşılaştığımız bir durum değil bu. İster durum diye renksiz bir sözcükle anlatın, ister bela, parazit, felaket, ur, kanser gibi olumsuzun olumsuzu bir terim kullanın, ne derseniz yetmez bunu doğru tanımlamaya: Bozuk düzenin içinden çıkan, batağının çirkefiyle beslenmiş, güçlenmiş, kabının dışına taşmış, etrafını egemenliği altına almaya ve kendisine benzetip hükmetmeye kararlı bir afet.

Aslında bir cemaatten söz etmekteyiz. Başlangıçta dinsel, tarikat biçiminde bir tomurcuklanmaya başlayıp bir mahalleyi, semti, kasabayı, kenti, hatta bölgeyi pençesine alan, oradaki beyinleri etkileyen, yarı inanç, yarı safsatayla doldurup çok uzaklardaki merkezlerle, tapınabilecek büyüklerle temasa geçirerek çok geniş toplulukların zerrelerinden biri durumuna dönüştürüp böylece büyüyen gücün neferlerinden biri yapan bir topluluk örgütlenmesi.

Ama bir yandan “uhrevi” denen alanlarda gezinirken bir yandan da fani dünyanın nimetlerini ihmal etmeyen, büyük yatırımlara katılmakla başlayıp uçsuz bucaksız alanlarda ihaleler kapan, bu dünya kadar maneviyatla dolu başka dünyalardaki yerlerini de peyleyen insanların dünyası.

Bütün bunları Kemalist bir cumhuriyetin ve laik bir hukuk düzeninin çerçevesine sığdırmanın ne denli zor bir iş olduğunu belirtmeye gerek var mı? Böyle bir takışmayı çağdaş devletteki sorunlar arasına sokma çabasının ister istemez çok çelişki yaratacağı kesindi. İktidarı elinde tutan siyasal kadronun, bütün becerisine ve içindeki bazı elemanların asla yadsınamayacak keskin zekâsına karşın, bu çelişkiyi yenmekte hayli sıkıntı çektiği açıkça görülüyor. Dünyanın en zor bölgelerinden birinde Türkiye gibi sorunlarla dolu bir ülkeyi yönetmek zorunda olan politikacıların bir de bu tarz çelişkilerle uğraşmak durumunda kalmış olması büyük talihsizliktir.

Ama “kendi düşen ağlamaz” demişler. Hem geri kalmışlığı henüz tam yenememiş bir ülkeyi kalkındırmaya soyunmak, hem de taşra cemaatçiliğiyle devlet yönetmeye kalkışmak olacak iş miydi? Kolay kontrol edilemez bir gücü kendi elinizle yarattıktan sonra böyle bir akıbetle karşılaşacağınız belli değil miydi?

Kontrolsüz gücün güç olmadığını bilmeliydiniz.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 19 Déc 2013 3:40    Sujet du message: Répondre en citant

Soner Yalçin'in bu analizi benim gorusume de çok uygun...



tamamini okumak için tiklayin


Dernière édition par cengiz-han le 15 Aoû 2016 0:44; édité 1 fois
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 19 Déc 2013 14:30    Sujet du message: Répondre en citant




_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 28 Jan 2014 18:25    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:

Ahmet HAKAN
ahmethakan@hurriyet.com.tr

-
A
+
27 Ocak 2014
Ve tekfir başladı
“TEKFİR”, İslami terminolojide bir insana ya da bir gruba “Kâfir oldun, dinden çıktın, İslam’ı terk ettin” diye suçlamada bulunmaktır.

*

Birine “yalancı peygamber” imasında bulunmak, o kişiyi “tekfir” etmekten başka bir şey değildir.
Hatta daha ağırdır.
*

Madem isim verilmeden de olsa, ima yollu da olsa “yalancı peygamber” suçlaması devreye sokuldu...
O halde “tekfir” sürecinin de başlamış olduğunu söyleyebiliriz.
*

İslam tarihi, siyasal nedenlerle grupların birbirlerini “tekfir” ettiklerine dair sayısız örnekle doludur.

*

İki Müslüman grup, siyasi bir tartışma ve mücadele yürütürken...
-İhtilaf artmışsa...
-İşler kızışmışsa...
-Öfke tavan yapmışsa...
-Çıkarlar halel görmeye başlamışsa...
-İktidar elden gidecek hale gelmişse...
-Sözün bittiği yere gelindiğine kanaat getirilmişse...
-Bir anlaşma umudu kalmamışsa...
-Safları sıkıştırma ihtiyacı belirmişse...
-Taraftarların kafası karışmışsa...
İşte tam bu anda...
“Tekfir” kılıcı çekiliverir.
*

“Tekfir etmek”, çok kullanışlı bir silahtır.
Çünkü bilinir ki:
“Artık İslam dışısın” denilerek “tekfir” silahı çekildiği anda...
“İki Müslüman” arasında yürüyen tartışma, bir anda “Müslüman ile Kâfir” arasında yürütülen kutlu bir mücadeleye dönüştürülmüş olur.
Bundan sonra iş, ahaliye dönüp “Safınızı seçin... Müslüman’dan yana mısınız, Müslümanlığı bırakıp kâfir olandan yana mı?” demeye kalır.
*

“Tekfir” devreye girdiği andan itibaren...
-“Kimin haklı, kimin haksız olduğu” meselesi önemsizleşir.
-Uzlaşmak, barışmak, anlaşmak hayal olur.
-Mahalleler, sokaklar, evler ayrılır.
-Fikirlere, görüşlere, seslere kulak tıkanır.
-“Kardeşler arası anlaşmazlık” gider, yerine “Müslüman ile kâfirlerin mücadelesi” gelir.
-“Kâfir oldu” denilenin üzerine hunharca ve gaddarca gitmenin vebali ortadan kalkar.
*

“İktidar mücadelesi” dedikleri şey, işte böyle bir şeydir.
Kendisine “büyük hizmet insanı, gönül adamı” dedikleri adam, iktidarlarına çomak mı soktu?
İsterse 60 yıl alnını secdeden kaldırmamış olsun, anında “sahte veli” ilan edilir.
*

“İktidarı koruma ve kollama arzusu” dedikleri şey, işte böyle bir şeydir.
Kendisinden “Allah razı olsun” diye söz ettikleri adam, iktidarlarını sarsacak işler mi yaptı?
İsterse hayatı boyunca “ayetsiz, hadissiz” konuşmasın, anında “âlim müsveddesi” ilan edilir.
*

“İktidara bir fiske bile vurdurmamak için her şeyi göze almak” dedikleri şey, işte böyle bir şeydir.
Kendisinden sürekli “çok muhterem Hocaefendi, İslam âlimi” diye söz
ettikleri adam, kendilerine hasım mı oldu?
İsterse İslami ölçülerden milim sapmasın, bir anda “yalancı peygamber” sıfatı layık görülür.
*

“Tekfir” müessesi çalıştığı andan itibaren...
“Siz değil miydiniz bu adamın etrafında daha düne kadar, ‘hocam, hocam, eli öpülesi hocam, mübarek hocam’ diye dört dönen?” sorusuna da bir cevap geliştirilmiş olur.
Denilir ki:
“Ama o artık bizden değil... Ama o artık yalancı peygamber.”
*

İşte bu yüzden...
Tam da bu yüzden...
Bediüzzaman şöyle demiştir:
“Þeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım.”
AB bile anladı ama Hayati Bey anlamadı
NE diyorlardı?
“Paralel devleti Avrupa Birliği’ne anlattık, anladılar ve bize hak verdiler.”
*

Peki Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı ne diyor?
Þunu diyor:
“Devletin yönetim şeması içinde bazı kişiler paralel uygulamalar içine girmiş olabilir. Bunların da paralel devlet şeklinde değerlendirilmesinin çok gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Böyle şey olamaz çünkü tek devlet var. Paralel uygulamalara gidildiği iddiaları var. Bunların kanıt ve belgelerle ortaya çıkması lazım... Öyle bir saptama olursa onu da hep birlikte göreceğiz.”
*

“Paralel devlet”i
Avrupa Birliği’ne anlatıp ikna eden Başbakan’ın benzer bir çabayı Hayati Bey için de sarf etmesinde fayda var gibi...
Hükümetçisi, Cemaatçisi el birliğiyle af dilemeli
BALYOZ davasının sanıkları ve sanık avukatları haykırdılar da haykırdılar.
Dediler ki:
“Sabit disklerle oynandı... Manipülasyon yapıldı... Sokuşturmalar yapıldı... Eski tarihler yeniymiş gibi gösterildi...”
*

Tınmadılar.
Ne Cemaatçiler tındı,
ne hükümetçiler.
Kulaklarını tıkadılar.

*

Ve TÜBİTAK, sonunda bir rapor hazırlayarak sokuşturma ve manipülasyon iddialarının doğru olduğunu söyledi.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25662159.asp
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 02 Avr 2014 23:33    Sujet du message: Répondre en citant

Bu savasta il raunda "cemaat" yerle bir... Siyasal bir agirligi olmadigi ortaya çikti. RTE'yi rahatsiz bile etmedi.

Bu cemaatin sonu olur mu?
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 24 Juil 2014 15:51    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:


"Yiyin birbirinizi" diyesim var, korkumdan diyemiyorum
Ezgi BASARAN - Radikal24/07/2014

... Diyemiyorum çünkü, pislikten midem ağzımda dolaştığım için. Cemaat'in insanlarıyla hükümetin insanları arasındaki ağız dalaşının yarattığı pisliğin hepimize bulaşmasından çekindiğim için...


Yiyin birbirinizi.
Ben hiçbir noktada böyle demedim.
Çok canım çekse de diyemezdim. Çünkü yargı, kolluk ve istihbarat teşkilatlarıyla oluşturulan bu Frankeştayn’ın taraf tutmaksızın yok edilmesi gerektiğini görecek kadar göze sahiptim. Yok edilmezse, bugün AK Parti’nin dün Cemaat’in elinde birilerinin canını yakacağını tahmin edecek kadar muhakeme vasfına sahiptim.
O yüzden mesela, daha ortada 17 ve 25 Aralık operasyonları yokken, savaş örtük vaziyette başlamışken “Þu yazarı at, bu yazarı da at” gibi siyasi baskılar geldiğini duyduğum Cemaat’in bir gazetesinin yayın yönetmenine “Gelin röportaj yapalım, bu baskıyı anlatın. Ben bir gazeteci olarak baskı gören tüm meslektaşlarımın konuşmasını isterim” demiştim.
“Yok” diye cevap vermişti, “Þimdi alevlendirmeyelim, sessiz kalalım.”
Sonra yine cemaatin bir üniversitesinde görevli bir akademisyene röportaj talebiyle gittim. Buluştuk, uzun uzun konuştuk, anlattı güzel güzel. İyi günler- iyi günler, ayrıldık. 1 saat sonra kendisinden bir telefon… “Büyüklerimle görüştüm, şimdilik konuşmama kararı aldık, röportajı yayınlamayalım, sessiz kalalım.”
Peki sessiz kaldıkları o vakitte bugün “Hırsızlaaar” dedikleri hükümetin icraatlarından haberdar değiller miydi? Tabii ki biliyorlardı ama sürdürdükleri ortaklığın düzelme ihtimaline karşı tercih edilmişti “sessizlik.”
**
Savaşın diğer tarafına bakarsak yine bir Makyevelizm yine bir “Yılan da olsa işime yaradığı sürece dostumdur” şiarı vardı.
Balyoz davasının dijital belgeleri hazırlanırken, Hanefi Avcı’nın “Simonlar” Ahmet Þık’ın “İmamın Ordusu” kitapları tutuklanma sebebi yapılırken, KCK tutuklanması adı altında Kürt siyasi hareketi çökertilmeye çalışılırken, kelepçeli fotoğrafları servis edilirken, gazetecilerin, askerlerin, siyasetçilerin telefon görüşmeleri ne idüğü belirsiz sitelerde yayınlanırken hükümet neredeydi? İşin tam orta yerinde. Kimin neyi ne kadar yaptığını biliyordu.
Ama onlar da sessiz kalmayı tercih etmişti.
Dolayısıyla ortada ne devleti çeteden arındırma niyeti, ne de hırsızlığa yolsuzluğa isyan var.
İlkesel olarak demokrasinin, özgürlüğün yanında durma dirayetini ise hiç söylemiyorum bile.
Bu bakımlardan bir çok kişinin “Yiyin birbirinizi” demesi hakedilmiş bir insani tepkidir.
**
Lakin ben diyemem…
Gözaltına alınan polislerden birkaç tanesinin beni ve yakın gazeteci arkadaşlarımı yaptığı haberlerden dolayı zamanında değişik şiddetlerde “uyardığını” bilsem de…
Niye? Harika bir insan olduğum için değil.
Bu işin sonundan, hukukun parça pinçik edilmesinden, yeni kindarlar türemesinden, yine memleket olarak yıllar yıllar kaybetmekten korkutuğum için…
Bir de tabii… Pislikten midem ağzımda dolaştığım için…
Cemaat’in insanlarıyla hükümetin insanları arasındaki ağız dalaşının yarattığı pisliğin hepimize bulaşmasından çekindiğim için...
Pislik demişken… Hakikaten ne biçim dindarmışsınız, ne ahlaktan edepten yoksun insanlarmışsınız, şaştık kaldık yahu.
Azalarak bitsin, koparak dökülsün üstümüzden bu fecaat. Amin.





Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 27 Juil 2014 1:45    Sujet du message: Répondre en citant

cengiz-han a écrit:
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 01 Aoû 2014 1:25    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:


Soner Yalçın


31 Temmuz 2014 / Sozcu


Akıl!..

Gör­me­‘niz için ya­zı­yo­rum.
Bu kö­şe­de elim­den gel­di­ğin­ce, kal­bi­ni­ze de­ğil bey­ni­ni­ze hi­tap et­me­ye ça­lı­şı­yo­rum.
İn­sa­nın gö­zü­nü-ku­la­ğı­nı açan ak­lı­’dır çün­kü.
Duy­gu, ki­mi za­man in­sa­nı ah­mak­laş­tı­rmak için kul­la­nı­lır. Ne ya­zık ki, kalp sö­ze baş­la­yın­ca akıl sa­ğır olur. Ör­ne­ğin…
Çağ­la­yan Ad­li­ye­si önün­de­ki “Ce­ma­at top­lu ağı­tı­” ki­mi mu­ha­lif­le­ri et­ki­le­di; ko­şa ko­şa yar­dı­ma git­ti­ler! Ne de­meç­ler ver­di­ler! Ney­miş…
Baş­ba­kan Er­do­ğan, 17 Ara­lık ve 25 Ara­lık hır­sız­lık ope­ras­yon­la­rı­nın in­ti­ka­mı­nı alıyormuş!
Ku­zum siz ço­cuk mu­su­nuz? Bu ba­kış açı­sı si­ya­set üre­te­me­me­ni­zin se­be­bi de­ğil mi­dir? Ba­kı­nız…
Ta­rih: 12 Ey­lül 2011.
Si­liv­ri Ce­za­evi­’n­de­yiz. Ve ha­la zin­dan­da ga­ze­te­ci­lik yap­ma­ya de­vam edi­yo­ruz; dak­ti­lo-bil­gi­sa­yar ver­me­dik­le­ri için ka­lem­le yaz­dık­la­rı­mı­zı Odat­v’­ye ulaş­tı­rı­yo­ruz.
Odatv Ge­nel Ya­yın Yö­net­me­ni Ba­rış Peh­li­van ko­ğuş ar­ka­da­şım­dı. Elin­de­ki Za­man ga­ze­te­sin­de­ki bir ma­ka­le­ye dik­ka­ti­mi çek­ti. Ya­zan, Ali Üna­l‘­dı ve ya­zı­nın baş­lı­ğı; “Us­ta­lık Dö­ne­miy­le İl­gi­li Üç En­di­şe­” idi! Da­ha ye­ni ge­nel se­çim­ler ol­muş­tu ve…
Bu ma­ka­le, Ce­ma­at med­ya­sın­da Baş­ba­kan Er­do­ğan aley­hi­ne ya­zı­lan ilk ya­zıy­dı.
Ce­ma­at­ci ya­zar Ali Ünal söz ko­nu­su ya­zı­sın­da Er­do­ğa­n’­a uya­rı­lar­da bu­lu­nu­yor­du. An­la­dık ki, Er­do­ğan ile Gü­len ara­sın­da kav­ga var­dı!
Ma­ka­le­yi, “Bu kez he­def­le­rin­de Baş­ba­kan Er­do­ğan va­r” baş­lı­ğıy­la Odat­v’­ye gön­der­dik. Odat­v’­de­ki ya­zı şöy­le bi­ti­yor­du: “Bu ya­zı, ce­ma­at- AKP iliş­ki­le­ri­nin sa­nıl­dı­ğı gi­bi ‘süt li­ma­n’ ol­ma­dı­ğı­nın en çar­pı­cı ka­nıt­la­rın­dan bi­ri…”
Za­ma­n‘­da ve di­ğer Ce­ma­at ya­yın or­gan­la­rın­da ben­zer ya­zı­lar çık­ma­ya baş­la­dı. Hat­ta Fet­hul­lah Gü­le­n‘­in yıl­lar ön­ce Tur­gut Özal için yaz­dı­ğı “ki­bi­r” ya­zı­sı ye­ni­den ya­yın­lan­dı.
Biz ce­za­evin­den bun­la­rı to­par­la­yıp Odat­v’­ye gön­der­dik­çe, baş­ta Hür­ri­yet ga­ze­te­si ol­mak üze­re ki­mi ga­ze­te kö­şe ya­zar­la­rı bi­zim­le dal­ga geç­ti. “Ha­di ca­nım siz­de böy­le bir kav­ga ola­ma­z” de­di­ler. Her da­im ol­du­ğu gi­bi bi­zi “komp­lo­cu­luk­la­” suç­la­dı­lar!
Son­ra…
Os­lo sız­dır­ma­sı ol­du…
KCK üze­rin­den Mİ­T’­çi­le­re ope­ras­yon ol­du…
Ce­ma­at Er­do­ğa­n’­ı sı­kış­tı­rı­yor­du.
Ve, ta­rih 7 Þu­bat 2012.
MİT Müs­te­şa­rı Ha­kan Fi­dan ve di­ğer MİT gö­rev­li­le­ri­nin gö­zal­tı­na alın­ma gi­ri­şi­mi ip­le­ri ta­ma­men ko­par­dı. Per­de ar­ka­sın­da­ki kav­ga ka­mu­oyu önün­de ol­ma­ya baş­la­dı.
Er­do­ğa­n’­ın ders­ha­ne­le­ri ka­pat­ma ka­ra­rı­na Ce­ma­at 17 Ara­lık-25 Ara­lık ope­ras­yon­la­rıy­la ya­nıt ver­di. Kar­şı­lık­lı ça­tış­ma sür­dü git­ti.
Muh­te­me­len 12 Ha­zi­ran 2011 ge­nel se­çi­min­de Er­do­ğa­n’­ın, Ce­ma­at­çi mil­let­ve­ki­li aday­la­rı­nı biç­me­si kav­ga­nın baş­lan­gıç se­be­bi ol­du.
Ve gel­dik bu­gü­ne…

Ca­hil­li­ğin se­be­bi

De­ni­yor ki, kav­ga çık­ma­say­dı Er­ge­ne­kon ve Bal­yoz esir­le­ri ha­la ce­za­evin­de olur­du. Doğ­ru.
De­ni­yor ki, kav­ga çık­ma­say­dı 17 Ara­lık ve 25 Ara­lık ope­ras­yon­la­rı ya­pıl­ma­ya­cak­tı ve hır­sız­lık­lar­dan ha­be­ri­miz ol­ma­ya­cak­tı. Doğ­ru.
Ya­ni…
Er­do­ğan-Gü­len kav­ga­sı Tür­ki­ye­’nin le­hi­ne ol­muş­tur; ger­çek­ler or­ta­ya çık­mış­tır.
An­la­ya­ma­dı­ğım…
Mu­ha­le­fet par­ti­le­ri­nin salt si­ya­sal çı­kar için bi­ri­ne ta­raf­tar ol­ma­sı­dır. Mec­bur mu­yuz?
Er­do­ğan, “Ce­ma­atin pa­ra kay­na­ğı ders­ha­ne­le­ri ka­pa­tı­yo­r” di­ye ders­ha­ne­ler­den ya­na çık­mak ne ka­dar doğ­ru. Siz mu­ha­le­fet par­ti­si ola­rak par­ti­ni­zin eği­tim-öğ­re­nim po­li­ti­ka­sı ney­se onu sa­vu­nur­su­nuz.
Er­do­ğan, 17 Ara­lık ve 25 Ara­lık hır­sız­lık ope­ras­yon­la­rı­nın in­ti­ka­mı­nı alı­yor! Doğ­ru.
Ama 17 Ara­lık ve 25 Ara­lık hır­sız­lık ope­ras­yo­nu­nu ya­pan­lar da (ör­ne­ğin ders­ha­ne­le­rin ka­pa­tıl­ma­sı­nın) in­ti­kam alı­yor!
Ya­ni, bi­ri ol­ma­sıy­dı di­ğe­ri ol­maz­dı.
Biz; ger­çe­ğin na­sıl or­ta­ya çık­ma­sın­dan çok ger­çek­le il­gi­li­yiz.
Bi­ri, hır­sız.
Di­ğe­ri, kum­pas­çı pa­ra­lel ya­pı.
Bu­nun çı­kış se­be­bi­ne ba­ka­rak, bi­rin­den ya­na ta­raf ol­mak zo­run­da de­ği­liz. Sa­de­ce ha­ki­ka­tin ya­nın­da dur­mak zo­run­da­yız.
Ba­kı­nız…
Ga­ze­te­ci­ler böy­le du­rum­lar­la hep kar­şı­la­şır; bir ka­pış­ma/ça­tış­ma so­nu­cu, bir grup di­ğer grup­la il­gi­li bil­gi-bel­ge sız­dı­rır. Önem­li olan sız­dı­rı­la­nın ger­çek olup ol­mama­sı­dır. Eğer ger­çek­le il­gi­ni­zi kay­be­dip ta­raf­tar­lar­dan bi­ri­ni gö­zü ka­pa­lı bir hal­de des­tek­ler­se­niz, ha­ki­kat­le ba­ğı­nı­zı ko­pa­rır­sı­nız. Bu si­ya­set­çi için de ge­çer­li ol­ma­lı­dır.
17 Ara­lık-25 Ara­lık ope­ras­yon­la­rıy­la or­ta­ya dö­kü­len­ler ger­çek mi? Ke­sin­lik­le.
Kum­pas­çı Pa­ra­lel Ya­pı ger­çek mi? Ke­sin­lik­le.
O hal­de…
Mu­ha­le­fet par­ti­le­ri ta­raf olup bir kir­li­li­ğin üze­ri­ni ört­me­ye kal­kı­şır­sa pis­lik­ten pa­yı­nı alır.
Si­ya­set bu de­ğil­dir.
Ve gö­rü­nen se­be­bi şu­dur;
si­ya­se­ti kö­relt­ti­ler; ve bu­nu po­li­ti­ka yap­mak sa­nı­yor­lar!
Bu ne­den­le öy­le bir sav­ru­lu­yor­lar ki; Ze­ke­ri­ya Öz’­ü, Ali Fu­at Yıl­ma­ze­r’­i sa­vun­mak
zo­run­da ka­lı­yor­lar!
Akıl yok­sun­lu­ğu ca­hil­lik­ten olur!..
Þöy­le..

İyi oku­ma yap­mak

Me­se­le salt Er­do­ğan-Gü­len ka­pış­ma­sı de­ğil.
Mu­ha­le­fe­tin bu kav­ga­ya yak­la­şım bi­çi­mi de, Tür­ki­ye­’de po­li­ti­ka­nın -ne ya­zık ki- ne de­re­ce yoz­laş­tı­ğı­nı gös­te­ri­yor. Te­ori’­yi unu­tup (ya da bil­me­mek­ten) salt pra­ti­ğe mah­kum olu­yor­lar.
Ha­di bı­ra­kı­nız kum­pa­sı fi­lan, Vah­det­ti­n‘­i sa­vu­nan bir Cum­hu­ri­yet Sav­cı­sı­nı ya­ni Ze­ke­ri­ya Öz’­ü, Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si na­sıl kah­ra­man ola­rak de­ğer­len­di­rir?
Cum­hu­ri­yet ay­dın­lan­ma­sı­nı Or­ta­ça­ğ’­a dö­nüş­tür­mek is­te­yen­ler; tüm de­ğer­le­ri­mi­zi çü­rü­ten­ler salt Er­do­ğan­lar de­ğil­dir; Gü­len-­le­r’­in kat­kı­sı na­sıl gö­zar­dı edi­lir? Yap­ma­yı­nız.
Doğ­ru pra­ti­ğe var­ma­nın yo­lu doğ­ru te­ori­den ge­çer! CHP’­nin te­mel so­ru­nu bu ka­fa ka­rı­şık­lı­ğı­dır. Ve sü­rek­li sa­ğa-so­la sav­ru­lu­şu­nun se­be­bi kav­ram­sal dü­şü­ne­me­mek­ten kay­nak­la­nı­yor… Bu ne­den­le…
Umut­suz­lu­ğu kim­lik ha­li­ne ge­ti­ren­ler; Cum­hu­ri­yet yı­kı­cı­la­rı kar­şı­sın­da ku­ru­cu dev­rim­ci par­ti­yi salt “nefs-i mü­da­fa­a” par­ti­si ha­li­ne ge­tir­di. Bu ka­bul edi­le­mez.
Kos­ko­ca CHP, Ce­ma­at’­in kol­tuk değ­ne­ği ola­maz.
Biz sü­rü de­ği­liz…
Her­kes ak­lı­nı ba­şı­na al­sın…
2800 yıl ön­ce ya­şa­mış bi­zim Ege­li Ho­me­ro­s’­a ku­lak ve­rin:
“O­dun­cu­yu odun­cu ya­pan ak­lı­dır, gü­cü de­ğil;
Fır­tı­na şa­rap ren­gi de­ni­zi bir­bi­ri­ne kat­tı­ğın­da,dü­men­ci ak­lıy­la yön ve­rir ge­mi­si­ne.
Sü­rü­cü de ak­lıy­la alt edip ge­çer öte­ki sü­rü­cü­le­ri…”
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 28 Aoû 2014 2:25    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:



CUMHURBAÞKANI/Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP Genel Başkanlığı için Ahmet Davutoğlu’nun neden tercih edildiğini açıklarken “Paralel yapı ile mücadeleyi sürdürecek” gerekçesini de özel olarak vurguladı.

Ahmet Davutoğlu da daha sonra yaptığı teşekkür konuşmasında “Paralel yapıya karşı kaya gibi duracağız” diyerek Başbakan’ı mutlu etti.
Çünkü Erdoğan’ın artık birinci derecedeki önceliği haklarında yolsuzluk iddiası olan adamlarını korumaktır!

Adamlarını koruyacak ki, kendisini de koruyabilsin!

17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarını “bir darbe girişimi” olarak nitelemesinin nedeni de budur, sanki varlıklarından ilk kez haberdar oluyormuş gibi “paralel yapı” diye bir “düşman” icat etmesinin nedeni de budur.

17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonları evet, şimdi adına “paralel” dedikleri, bir zamanlar kucak kucağa oldukları Fethullah Gülen Cemaati’nin, hükümetten “intikam” operasyonudur. Bunu kimse reddedemez.

Eğer birbirlerinin tekerine çomak sokmamış olsalardı, bugün cadı avına konu olan hâkimler, savcılar ve polisler “en kahraman” olarak yine başlarda taç olacaktı, haklarında hırsızlık iddiaları olanlar koltuklarını ısıtmaya devam edecekti.

Bir güç mücadelesine girdiler, bir taraf diğeriyle ilgili hırsızlık iddialarını ve rezilliklerini ortaya dökerken, öbürü de onun nasıl bir “gizli örgüt” olarak devlette yuvalandığını ortaya çıkardı.

Onun için zaman zaman bu yolsuzlukları yapanlarla, devleti ele geçiren gizli örgütçülerin, mazide ne kadar mutlu mesut yaşadıklarını hatırlatmak zorunda kalıyorum.

Bütün bu süreçten öğrendiğimiz şudur:

Bir taraf, diğer tarafın yolsuzluklarının farkındaydı ama kendi çıkarına dokunulana kadar bunu dert etmedi, görmezden geldi, sinsi sinsi bilgi ve belge topladı.

Diğer taraf, o Cemaat’in her türlü hukuksuz yolu kullanarak devleti ele geçirdiğinin farkındaydı, o polisleri o makamlara bilerek kendisi atadı, o savcıları, o hâkimleri o görevlere tayin ettirdi, korudu, kolladı.
Ve bütün bunların hepsi Müslümanlık adına yapıldı!

Beş vakit namaz kıldılar, oruç tuttular, (belki) zekât verdiler, hacca gittiler, dillerinden Allah kelimesi düşmedi!

Bir yandan sahte deliller ile insanlar hapislerde süründürüldü, diğer yandan sıfırlana sıfırlana tüketilemeyecek kadar paralar biriktirildi.
Ve şimdi “Ahmet Davutoğlu kardeşimiz”, seçildiğinin belli olmasından sonra “Allah bu yolda bize güç, kudret versin. Allah utandırmasın” diyerek yola çıkıyor.

Þunu gerçekten merak ediyorum: Hem Allah’ın varlığına inanıp, hem de onun bütün bu olan biteni görmediğini, bilmediğini varsaymak, nasıl
bir şey?


Darbeyi kim yapacaktı?

-KONU dönüp dolaşıp “Paralel yapıya” geliyor ve bir yandan Erdoğan ve “çalışma” arkadaşları, diğer yandan havuz medyası “hükümete karşı darbe girişiminden” söz ediyor.

Bu kadar zamandır bu çevrelerden aynı şarkıyı dinliyoruz ama bu “darbe girişiminin” ne olduğunu, nasıl gerçekleştirileceğini, kimin nasıl darbe yapacağını açıkladığını da görmedim, duymadım, okumadım.
17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarında iddia edilenler şunlardı:

1 – Dört bakan değişik şekillerde rüşvet almıştı.

2 – Bakanların çocukları bu rüşvet ilişkilerinde aracılık yapmıştı.

3 – Başbakan’ın evinde miktarı bilinemeyecek kadar çok “nakit para” çıkmıştı.

4 – Başbakan oğluna “Paraları sıfırlayın” talimatı vermiş, kızını da yardımcı olması için İstanbul’a yollamıştı ama sıfırlanacak paralar akşam vaktine kadar bitirilmemişti, geriye hâlâ 30 milyon Euro kalmıştı.

5 – Kamu ihalelerine katılan müteahhitlere salma salınmış, havuzda toplanan para ile gazete ve televizyon satın alınmıştı.

6 – Müslüman geçinen müteahhitlerin gerçekte birer küfürbaz oldukları ve tek dertlerinin ihaleleri yağmalamak olduğu ortaya çıkmıştı.

7 – Başbakan’ın “kupon arazilere” özel bir merakı olduğunu da bu vesileyle öğrenmiştik.

Þimdi bunlar ortaya çıktığında, normal bir demokraside ne olurdu ona bakalım:

-Haklarında iddialar ortaya çıkan bakanlar istifa ederler, dokunulmazlıkları kaldırılır ve ciddi bir soruşturma süreci sonucunda olay aydınlatılırdı.

-Varsa suçlular hapse tıkılır, suçsuzlar kamuoyu önünde aklanırlar ve hayatlarına devam ederlerdi.

-İstifa etmek zorunda kalan bakanların yerlerine, Başbakan yenilerini tayin ederdi.

-Başbakan da yolsuzluğa bulaştığı için istifa etmek zorunda kalsaydı, Cumhurbaşkanı, iktidar partisinin göstereceği bir yeni adayı başbakan olarak görevlendirir, o kişinin kuracağı hükümet TBMM çoğunluğundan güvenoyu alır ve Türkiye hükümetsiz kalmazdı.
Gördüğünüz gibi her şey anayasal düzen içinde, yasalara uygun olarak yürürdü.

“Hükümete darbe yapıldı” diyemezdik, çünkü seçilmiş TBMM, milli iradeyi temsil ederek, yeni bir hükümeti göreve getirirdi!

Bu soruşturmaların ‘darbe girişimi’olması için ne gerekirdi? Buna da bakalım.

-Hükümeti görevden alacak, TBMM’yi çalışamaz hale getirecek, partileri kapatacak, anayasal düzeni askıya alacak bir ‘silahlı güç’ gerekliydi.

-Bu silahlı güç, Türkiye’de askerden ya da polisten başkası olamazdı.
Bildiğimiz, görebildiğimiz kadarıyla asker ile hükümet arasında su sızmıyor!

Asker, normal bir demokraside olması gerektiği gibi hükümetin emrinde, görev alanı olan yurt savunması dışında bir konu ile ilgili değil.
Polis deseniz, ortaya çıktı ki “homojen” bir yapıya sahip değilmiş.
“Paralelcileri” tutup, hapse atmaya çalışanlar da polis, paralelciler de!
Böyle homojen olmayan bir silahlı gücün darbe yapabilmesi mümkün değildir, dünyada da ikinci bir örneği zaten bulunamaz.

Biz biliyoruz ki mesele “darbe girişimi” filan değil.

Suçüstü yakalandılar ve bunu örtbas edebilmek için bir “darbe hayaleti” yarattılar, milleti de ona inandırmaya çalışıyorlar.

Millet inanıyor gibi görünüyor, çünkü 18 milyon hanelik Türkiye’de 6 milyon hane, devlet tarafından verilen “sadakalar” ile geçiniyor.

“Çalıyorlar ama çalışıyorlar da” dedikleri şey, bundan ibarettir.


Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 03 Oct 2014 2:20    Sujet du message: Répondre en citant


Laughing
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 06 Fév 2015 10:35    Sujet du message: Répondre en citant

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 07 Fév 2015 11:45    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:


Tutuklamalar ve Yurtdışı Yasaklarının Ardından Gülen'le Görüşmeye Cemaatin Kalan En Üst Düzey İsmi Gidiyor: Oktay Usta

14 Aralık’ta başlayan operasyon sonucunda mahkemeye çıkan 12 kişi hakkında ilk karar verildi. Zaman Gazetesi’nden Ekrem Dumanlı yurtdışı yasağıyla serbest bırakılırken aralarında Samanyolu Grubu Genel Yayın Müdürü Hidayet Karaca’nın da bulunduğu 4 kişi tutuklandı. Bu sonucun ardından derhal bir değerlendirme yapma kararı alan Hizmet Hareketi’nde Fethullah Gülen’le Pensilvanya’da görüşmeye gidebilecek en üst düzey isimse STV’nin sevilen aşçısı Oktay Usta oldu.
Buruk sevinç…

Yaşanan gelişmelerin ardından Çağlayan Adliyesi önünde gazetecilere bir açıklamada bulunan Oktay Usta, buruk bir sevinç yaşadığını kaydetti. Bir anda Gülen Cemaati’nin Türkiye’deki en önemli isimlerinden biri haline gelen ünlü aşçı “Yani tabi insan tutuklanan arkadaşlara çok üzülüyor ama bir yandan da yıllardır ben de bu camiaya hizmet veriyorum. Bu kariyerin de bir yerlere varması gerekiyordu neticede. Keşke böyle değil de yaptığım yemeklerle, kurduğum turşularla gerçekleşseydi bu… Neyse, kısmet...” sözleriyle duygularını aktardı. Pensilvanya’ya hareket etmek için bir an önce hazırlıklara başlayacağını kaydeden Oktay Usta, beraberinde operasyonla ilgili son gelişmeleri içeren dosyayı ve kışlık domates salçasını götüreceğini açıkladı.

Pensilvanya: “Hele şükür”

Yıllardır Gülen’in konutunda Türkiye’den çok sayıda ünlü ismi ağırlayan Pensilvanya kanadındaysa mutluluk hakimdi. Oktay Usta’nın geleceği haberini “Allahım çok şükür, sürekli gazeteci gelir, siyasetçi gelir. İçimiz kurudu artan kuru pastaları yemekten” sözleriyle karşılayan Gülen’in sağ kolu Hüseyin Adalar, açıklamasına şöyle devam etti:

“Her ne kadar yürütülen operasyonlar yüzünden Hocaefendi rahatsız olsa da, Oktay Usta'nın Amerika'ya gelecek olması bir nebze içini rahatlattı. Bizzat kaç kere 'Bi gün de şu maklubenin ayarını tutturun' dediğini en iyi ben biliyorum. Siz de biliyorsunuzdur ki zaten pilavın ayarını tutturan, her türlü yemeği yapar ama yok işte… Bi türlü Amerika'da onu yaptıramadık, bu da cemaatimizin en büyük sıkıntılarından biriydi. Artık top tamamen Oktay Usta'da… Bir de ne yalan söyliyim Ekrem Dumanlı’nın ‘Çocuklar durun ben size bir menemen yapayım’ diyerek giriştiği yemekten yiyen taraflı tarafsız herkes o adamı bir daha yurtdışına çıkartmazdı zaten…”
Terörle Mücadele Ekipleri mutfağı bastı

Gelişmelerin ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde hareketli saatler yaşanırken, Terörle Mücadele Þubesi'ne bağlı ekiplerden operasyon gecikmedi. 1000 kadar çevik kuvvet polisi ve helikopterler eşliğinde apar topar STV’deki mutfaklı stüdyoyu basan ekipler, çok sayıda bıçak, kesici-delici alet ve kurutulmuş bibere el koydu. Yapılan ilk incelemede Oktay Usta’nın 2009’da verdiği ‘İmam Bayıldı’ tarifinde şüphe çeken ifadelere rastlanırken, tarifle o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın fenalaşarak Güven Hastanesi’ne kaldırılışı arasında önemli paralellikler bulunduğu iddia ediliyor...


[url]

Exclamation [/url]
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 10 Sep 2015 14:45    Sujet du message: Répondre en citant

Cemaat ve Iktidar isbirliginin nelere maloldugu konusundan bir yazi :

Citation:



Soner Yalçın Twitter: hsoneryalcin E-mail: syalcin@sozcu.com.tr
10 Eylül 2015


MİT-PKK ilişkisi


Nam-ı diğer; “Pilot Necati”…
Adını kiminiz bilirsiniz; Necati Kaya.
Ağrı doğumluydu; doğum tarihi resmi belgelerde 1956 gözükse de doğru olmadığı söylendi hep. Çünkü, 1976’da Abdullah Öcalan’ın “sağ kolu” olarak Ankara’da bulunduğunda “en az 26-27 yaşındaydı” deniyor.

“Pilot Necati” bir efsane; kim olduğu konusunda kesinlik yok. “Askerlikten atılma” deniyor. “Pilotluk” hava kuvvetleri personeli olduğundan mı geliyor, kesinlik yok!

PKK’nın kuruluşuna giden kimi toplantıların 1977 yılında Ankara Dikmen’deki evinde yapıldığı biliniyor.
“Sabiha Gökçen’i kaçıralım” gibi terör eylemleri teklifi/ önerisi yaptığı biliniyor.

Neyse…

12 Eylül 1980 askeri darbesinden hemen önce Öcalan, Suriye’ye kaçınca bu “Pilot Necati” kayıplara karıştı. Ve…

Tarih: 9 Eylül 1982.

Antalya Antbirlik’e bağlı ilaçlama uçağı yüksek gerilim hatlarına çarpıp yanarak düştü.

Pilotu Necati Kaya hemen öldü.

Allah… Allah…

Öcalan’ın “sağ kolu” olarak bilinen “Pilot Necati”ye 12 Eylül darbecileri dokunmamış/cezaevine göndermemişti demek! Niye?
Sahi kimdi bu “Pilot Necati”?

Öcalan “Devrimin Dili ve Eylemi” kitabında “Pilot Necati”nin MİT görevlisi olduğunu yazdı.

Uğur Mumcu “Kürt Dosyası” eserinde “Pilot Necati” vasıtasıyla MİT’in “Öcalan’ı beslediğini” yazdı. Vs…

“Pilot Necati” tartışmaları hiç bitmedi…

Ergenekon kumpası sürecinde adı yine gündeme getirildi. Gizli tanık Galip’e göre, “Pilot Necati” yaşıyordu ve Ergenekon Terör Örgütü’nün liderlerindendi!

Kudretli savcı Zekeriya Öz boş durur mu; “Pilot Necati”nin Ankara Karşıyaka Mezarlığı’ndaki mezarını açtırdı.

Sonuç… “Pilot Necati” ölüydü!

İşte…

Ölümünün üzerinden 30 yıl geçtikten sonra “Pilot Necati”yi Ergenekon savcılarının gündeme getirmesi bugün yaşadığımız şehit acılarının sebeplerinden biridir.

Nasıl mı?..

Ajanlar deşifre edildi

Adı, İrfan Dündar…

Türkiye’ye getirildiği 1999’dan itibaren Öcalan’ın avukatlığını yaptı. Avukatlıktan ziyade İmralı-Kandil haberleşmesini sağladı.

Tarih: 22 Kasım 2011.
Avukat İrfan Dündar KCK operasyonunda gözaltına alındı.
Elinde Kalaşnikof silahla çekilmiş İrfan Dündar fotoğrafını Cemaatci savcılar, Cemaat gazetelerine servis etti. O dönem ilişki içinde oldukları Nagehan Alçı gibi yandaşlar ekranlara çıkıp “Öcalan’ın avukatı Kandil’de” diye fotoğrafı gösterdi.

Üç gün sonra İrfan Dündar serbest bırakıldı!

Bırakılma nedeni şuydu:

Öcalan’ın avukatı MİT ajanıydı.

Keza…

KCK operasyonunda gözaltına alınan aralarında AFP (Ajans France Press) muhabiri Mustafa Özer gibi isimlerin MİT için çalıştıkları ortaya çıktı.

Cemaat’in MİT ajanı PKK’lıları ortaya sermesinin nedeni 2 ay sonra ortaya çıktı…

Tarih: 7 Þubat 2012.

Oslo’da PKK-MİT görüşmelerini sızdıran; PKK içindeki MİT ajanlarına operasyon düzenleyerek ortaya çıkaran Cemaat, MİT’e operasyon yaptı.

Cemaat, TSK’dan sonra MİT’i de ele geçirmek istiyordu.

Başardı mı? Hayır.

Ama…

Bu operasyon yani “Cemaat’in MİT’i ele geçirme”operasyonu bugün neye mal olmaktadır?

Bu soru üzerinde hiç durulmuyor. Oysa…

– “Pilot Necati” örneğinde olduğu gibi- kuruluşundan itibaren örgüt içinde bulunan MİT ajanlarını Cemaat’in açığa çıkarması; görülüyor ki bugün PKK ile yapılan mücadeleyi tökezletiyor. Güvenlik güçleri istihbarat toplayamıyor.

Bu gerçek ortada iken…

Cemaat’in Bugün TV’sine çıkan Mehmet Altan pişkin pişkin, “bu kadar olaylar yaşanıyor, devletin hiç mi istihbaratı yok” dedi!

Sanki Cemaat’le birlikte neler yaptıklarını unutmuş görünüyorlar!
Biz unutmadık. Örneğin…

Kayıp cihazlar

Bugün…

PKK terörü bu derece azgınlaştı ise, bunda başta Erdoğan olmak üzere Cemaat ve Mehmet Altan gibi liboşların büyük katkısı oldu.

Taraf gazetesinin dünkü manşeti şuydu:

“Askeri İstihbaratı Çökertmişler.“

Þöyle diyordu Taraf:

“…(GES), daha çok PKK’lıların iletişimlerinin izlenmesinde kullanılıyordu. Telsiz konuşmaları ve telsiz sinyalleri, uzman ekipler tarafından analiz edilerek, PKK’nın eylem hazırlığı yapıp yapmadığı belirleniyordu. Yine bu bilgiler ışığında, top atışları ve bombalama işlemleri gerçekleştiriliyordu. GES’in MİT’e devredilmesi ile birlikte, Genelkurmay’ın teknik takip gücü de gitti.”

Hadi yaa!..

Kim yaptı bunu?..

Bunun olması için Ergenekon-Balyoz sürecinde kim yalan haberlere imza attı?

Örneğin, 2008 Þubat’ında GES Komutanı Tuğgeneral Münir Erten’e ait olduğu öne sürülen ve 2 gün sonra Kuzey Irak’a başlatılacak sınır ötesi harekât ile ilgili bir telefon konuşmasının kaydını kim dinledi; kim internette ve Taraf gazetesinde yayınlattı?

Ayrıntıya girmeyeyim…

Bakınız…

“İstanbul Askeri Casusluk, Fuhuş ve Þantaj” davası kapsamında, Ekim 2010’da GES Komutanlığı’nda polisler “arama” başlattı. Birçok bilgisayara el konulurken, GES’te görevli bazı askerlere “casus” suçlaması yöneltildi.
Ve sonra…

Tarih: 2 Ocak 2012.

Cemaatçi Bugün gazetesi “müjdeyi” verdi; GES Komutanlığı tüm ekibi ve teçhizatı ile birlikte MİT’e devredilmişti.

Bir ay sonra Cemaat, MİT’i ele geçirme operasyonuna başladı!

Demem o ki:

Cemaatçiler, liboşlar ve AKP’liler dün içiçeydiniz.

Bugün şehit kanlarının dökülmesinden hepiniz sorumlusunuz.
TV ekranlarına çıkıp “nerde bu istihbarat” diye sormayınız; devletin çivisini sizler çıkardınız. Hangisini yazayım:

2011 yılından beri devletin envanterinde olan 11 mobil dinleme aracı bugün kayıp!

Biliyoruz ki… Cemaat bunlarla hepimizi takip etti, görüntü aldı, dinledi. Kendine operasyon başlayınca imha etti!

Evet… Bu ülkeye düşmanlıklarınızın hangi örneğini vereyim.

Biraz onurunuz…

Biraz vicdanınız…

Ve biraz bu topraklara bağlılığınız varsa….

Artık susunuz…


http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/soner-yalcin/mit-pkk-iliskisi-931888/

.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
duygu
Admin
Admin


Inscrit le: 23 Sep 2008
Messages: 6519

MessagePosté le: 12 Sep 2015 1:18    Sujet du message: Répondre en citant

Devam > Cemaat ve Iktidar isbirliginin nelere maloldugu konusundan bir yazi :

Citation:



Soner Yalçın


11 Eylül 2015


329 ajan!


Demek…

“Asker neden istihbarat toplayamıyor?”

Yine yazalım…

CHP Milletvekili İlhan Cihaner’i bilmeyen yoktur.

Erzincan Başsavcısı iken; Cemaat gibi dinci yapılara operasyona hazırlanırken, Cemaat’in savcı ve polisleri tarafından koluna girilerek makamından zorla çıkarılıp cezaevine atıldı.

Ardından Cemaat savcıları iddianame düzenledi.

İşte… Bu iddianamenin 5 no’lu ek klasörlerindeki bilgiler; bugünlerde Cemaat medyasına çıkan liboş takımın, “PKK’yı durduracak istihbaratı asker neden toplayamıyor?” sorusuna yanıt veriyor.

Bakınız…

Cemaat’in savcı ve polisleri sadece; başsavcı İlhan Cihaner’i zindana atmadı.

Aynı davadan Jandarma İstihbarat Þube Müdürü Üsteğmen Ersin Ergut da hapse kondu.

Genç Üsteğmen Ergut’un bilgisayarlarında arama yapan Cemaat’in polis ve savcıları ne buldu dersiniz:
Jandarmaya bilgi getiren haber elemanı/muhbir çizelgesi!
Tam, 329 isim vardı!

329 muhbirin açık adresi, telefonu, otomobillerinin plakaları, meslek ve görevleri bu çizelgede ayrıntılarıyla yazılıydı.

“Haber Elemanı Durum Çizelgesi”nde jandarmanın kullandığı 329 haber elemanına ait bilgiler bulunuyordu. Kiminin önünde “haberci”, “mutemet”, “ajan” gibi ifadeler yer alıyordu…

Bölgede kuyumcu, fakültede öğrenci işlerinde memuru, bakırcı, oto kaportacı, maden mühendisi, tuhafiyeci, pastaneci, hemşire çiftçi, garson ve müftülük personeli vs. muhbir olarak kullanıyordu. Çoğunluk muhtar ve köylülerdeydi; 57 muhtar ve 69 köylü…

Sıkı durunuz:
İddianameye bu gizli bilgiler olduğu gibi konuldu. Tüm ajanlar deşifre edildi!

İddianame ek klasöründe; jandarmanın bölgede kullandığı 329 muhbirin sadece isimleri, telefon numaraları, plakaları, ev-işyerlerinin adres bilgileri yoktu;
“Kimlik Bilgileri ve Sosyo-Kültürel Durumu” başlıklı formda; tüm muhbirlerin eşleri ve çocuklarıyla ilgili detaylı bilgiler de mevcuttu.

Ne bilgiler yoktu ki iddianamede. Örneğin…
(İsimlerini yazmayayım) PKK ile ilgili bilgi getiren muhbirin karşısında şu yazılıydı: “Yaz döneminde bölgesinde PKK/Kongra-Gel hakkında bilgi verir…”

Çizelgede Erzincan Hukuk Fakültesi’nde okuyan öğrencinin PKK’lılar ile ilgili; Kemaliye’de görev yapan şahsın Nurcu gruplarla ilgili bilgi getirir notu vardı. Keza, bir bayanın karşısına ise “dini gruplar ve tarikatlar hakkında bayan eleman olarak kullanılır” ibaresi bulunuyordu!
Muhbirlerin açık kimliklerinin iddianameye konmasının davaya ne yararı olabilirdi?

Bitmedi..

Özel çabanın amacı ne?

İddianamenin 5 no’lu ek klasöründe subaylar da deşifre edildi.
“2. Kimlik Bilgileri ve Sosyo Kültürel Durumu.doc” isimli dosyaya göre, halk arasında ajanlık görevi verilen kişileri toplayıcılık görevi (açık isimlerini yazmıyorum) Jandarma Kıdemli Başçavuş N. Y.’ya aitti.
Jandarma Yüzbaşı R. K., ajanların bağlı bulunduğu birinci amir idi; Jandarma Yüzbaşı H. B. ise ikinci amir olarak görev yapıyordu.
Ajan olarak alınmak için bu üç askerin imzası şarttı…

Muhbirlerin bağlı olduğu “toplayıcı”, “birinci amir” ikinci amir”gibi görev tanımları yapılan askerlerin isim, rütbe ve telefon numaraları da dosyaya olduğu gibi girdi.

Ayrıntıya girmeyeyim…

Bunların iddianameye sokuşturulmasının sebebi neydi? Keza…
Bu davada üç MİT görevlisi de Cemaatçi savcı ve polisler tarafından deşifre edilmişti.

Evet, niye?

Cemaatçi savcılar; askerlerin ve 329 muhbirin adını, telefon numarasını, plakasını, evinin-işyerinin adresini ve ailesinin kimlik bilgilerini iddianameye niye koydu?

Bu soruya yanıt veremezsek, PKK’nın artan terörünü önleyecek istihbaratı neden toplanamadığını anlayamayız!

Bu sadece Erzincan davasında olmadı. Örneğin…
Jandarma Albay Cemal Temizöz’ün yargılandığı Cizre Davası’nın 104 sayfalık iddianamesinde de benzer şekilde jandarma muhbirleri deşifre edildi. Bugün devlet Cizre’ye hakim olamıyor!

Biliyoruz ki…

İddianameye devlet sırrı kapsamındaki bütün belge ve bulguların yansıması diye bir şey olmaz. Olayın içeriğinden bahsedilebilir ama muhbir isimleri olduğu gibi yansıtılmaz.

Cemaat savcıları bunu bilmiyor mu? Biliyor!

O halde…

Muhbirlerin deşifre edilesi için neden özel çaba gösterdiler?

Hüseyin Gülerce

Cemaat medyası da farklı değildi…

Korkup Fethullah Gülen’den uzaklaşan Hüseyin Gülerce, Zaman’daki köşesinde “Türkiye’de kaç yüz bin muhbir var” başlıklı makalesinde şunu yazdı:
“Ergenekon dava süreci, her geçen gün Türkiye’nin gerçekleriyle ilgili gözümüzü daha da açıyor. Medyadaki ajan gazetecilerden sonra şimdi de gündeme, jandarma muhbirleri geldi. Erzincan’daki Ergenekon iddianamesinin, ek klasörlerinde deşifre edilen 329 jandarma muhbirinin, kimlik bilgilerinin yanı sıra, meslekleri de detaylı olarak ortaya döküldü…
Bu dehşet bir şey… Tamam, coğrafî olarak Türkiye’nin halen yüzde 92’si jandarma bölgesidir. Yani polisin olmadığı yerde görev onların. Ama bu hikâyeden ibaret. Bırakınız polis karakollarının olduğu yerleri, jandarma şehirlerin, kasabaların merkezlerinde istihbarat faaliyeti yapıyor. Üstelik jandarmaya böyle bir görev de verilmiş değil… Sahi İçişleri Bakanı’mız, bu jandarma muhbirleriyle ilgili bir açıklama yapma gereğini duyuyor mu acaba?

Acaba bütün Türkiye’yi düşününce, jandarmanın kaç muhbiri var? Komünist ülkelerde herkesin muhbirlik yaptığını duyuyorduk. Onlar yıkıldı, bizim statüko hâlâ direniyor…

Böyle istihbarat olmaz. Böyle hukuksuzluk olmaz. AK Parti hükümeti, bu hukuksuzluğa ve insanlık dışı konuya da acilen el atmalıdır. “ (19.3.2010)
Hâlâ…

Soruyor musunuz?
“Asker neden istihbarat toplayamıyor” diye…

Cemaat sağ olsun..!

Ha..! Bu özel görevi Cemaate verenler ile PKK’yı destekleyenlerin aynı ülkeler olduğuna dikkatinizi çekerim!

Bu bir rastlantı değildir; büyük oyun ilmik, ilmik örülmüştür.



http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/soner-yalcin/329-ajan-932569/


.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 15 Aoû 2016 0:56    Sujet du message: Répondre en citant

Mümtaz Hoca da yazmis bugunleri 2013 de !

Niye dinlememisler acep?

FG cemaatinin ustu çizildi belk ama geride çok cemaat var kullanilacak... Bir arkastan geldi ne kadar dogru bilmemekle beraber paylasmayi uygun gordum !

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Aller à la page 1, 2  Suivante
Page 1 sur 2

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.