Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.
Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - 15 Temmuz darbe girisimi sonrasi yorumlar...
Forums d'A TA TURQUIE Pour un échange interculturel
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3006 Localisation: Paris
Posté le: 26 Juil 2016 15:21 Sujet du message:
Yazar 1999 senesinde F.G.'nin ne oldugunu yazmis... Ama dinlenmemis. 10 kusur sene "elele yurduk bu yollarda" denmis...
Citation:
Hikmet Çetinkaya
FETÖ’nün anatomisi...
21 Temmuz 2016 Perşembe Cumhuriyet
Aşağıda okuyacağınız yazının başlığı “Öyküler”dir. 17 Haziran 1999 yılında “Politika Günlüğü” köşesinde çıkmıştır.
Fethullah Gülen’i yakından tanımanız, bugünleri değerlendirmeniz için 17 yıl önce yayımlanan yazımı aynen koyuyorum. Çünkü 30 yıl önce yazdığım yazıların bir özetidir..
***
Fethullah Gülen, yine gündemde...
Bugün yıllar önce yazdıklarımızdan ‘bir demet’ sunup Fethullah Gülen ‘öyküleri’ aktarmak istiyoruz...
Birinci öykü:
1995 yılı Haziran ve Temmuz aylarında Kara Harp Okulu’nda başlatılan ‘şeriatçı operasyonu’ dışarıya sızdırılmıştı. Kimi Kara Harp Okulu öğrencilerinin birdenbire ‘ekonomik olarak’ güçlenmelerinin yöneticilerin dikkatini çekmesiyle başlayan soruşturma sonunda, olayın arkasında aynı tarikat şeyhinin olduğu anlaşıldı. Kara Harp Okulu Disiplin Kurulu, 200 öğrencinin tarikat şeyhiyle ilişkilerinin olduğunu saptadıktan sonra Aydın Altınayar, Turhan Yılkıcı, Yücel Yalçın, Bülent Daşkın’la birlikte 9 öğrencinin okulla ilişkilerini kesti...
Eh, kıyamet bundan sonra koptu...
Başbakan Tansu Çiller hemen devreye girdi. Tarikat şeyhiyle ilişki içinde olan öğrencilerin Kara Harp Okulu’ndan atılmamasını istedi. Biz 4 Kasım 1995 günlü Cumhuriyet’te bu köşeden sormuştuk:
“Acaba Kara Harp Okulu’nda olup bitenler karşısında Tansu Hanım kiminle konuştu?”
O günden bugüne yanıt alamadık...
Çünkü DYP Genel Başkanı ve Başbakan Tansu Hanım, tarikat şeyhiyle ‘sıkı pazarlık’ halindeydi. Tansu Hanım, tarikat şeyhinin ve müritlerinin baskısıyla DYP Genel Başkan Yardımcısı (örgütten sorumlu) Rıfat Serdaroğlu’nu görevden almış, partisini, laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni dinamitlemek isteyen güçlere teslim etme eğilimine girmişti.
Hoca Efendi, DYP’yi kuşatmak ve özlemini duyduğu ‘devlet düzeni’ni kurmak hayalini gerçekleştirmek istiyordu.
Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde olup bitenleri anında öğreniyor, kendisine destek veren gazetecileri Zaman gazetesinin Ankara Bürosu’nda toplayıp, Cumhuriyet okurlarının bu köşede izledikleri açıklamaları yapıyordu...
Neydi bu çarpıcı açıklamalardan birisi?
Şuydu:
“Ordu muhtıra verme hazırlığında!..”
***
İkinci öykü:
Kara Harp Okulu’ndaki soruşturmayı yöneten disiplin kurulu üyesi iki subayın görev yerleri niye değiştirilmişti?
Biz bu soruya da yanıt alamadık şimdiye değin...
Kimi subaylar ve subay adayları, adı kaçak kurban derisi toplama ve İzmir Maltepe Askeri Lisesi’ne ‘sahte sağlık raporu’yla öğrenci sokma olayına karışan bir ‘şeriatçı vakıf’la çok yakın ilişki içindeydiler...
Kara Harp Okulu’nda disiplin soruşturması sürerken öğrencilerin yataklarının üzerine bırakılan soruşturma evrakı ise hemen Zaman gazetesine ulaştırılmış ve ardından kamuoyu oluşturma çabasına girilmişti...
Olayın bir başka boyutu da şuydu: Kara Harp Okulu’ndan atılan öğrenciler, bir özel televizyonda konuşturulmuştu. Tarikat şeyhinin müritleri olan öğrenciler, bu televizyonda şöyle diyorlardı:
“Biz Kara Harp Okulu’ndan namaz kıldığımız için atıldık...”
Kara Harp Okulu’ndaki son gelişmeler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde başlatılan ‘şeriatçı operasyonu’nun dününe ve bugününe bakacak olursak, karşımıza hep tarikat şeyhinin arkasında bulunduğu vakıf çıkıyor...
Aynı vakıf 1986-87 yıllarında İzmir Maltepe Askeri Lisesi’nde ‘şeriatçı örgütlenme’ içindeyken kıskıvrak yakalanmış, askeri lise öğrencileri okuldan atılmış, vakıf yöneticileri DGM’de yargılanmıştı...
Başta belirttiğimiz gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’nde ‘şeriatçı operasyonu’ büyük bir gizlilik içinde sürüyor. Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Mamak Muhabere Okulu, Etimesgut Zırhlı Birlikler Eğitim Merkezi’nde geniş kapsamlı bir soruşturma yapılıyor...
Ve tarikat şeyhinin gerçek yüzü de böylece ortaya çıkıyor...
***
10 Ekim 1995...
Fethullah Gülen, Zaman Gazetesi Ankara Bürosu’nda bir basın sohbeti yapıyor. Çevresinde kendisine yakın gazeteciler bulunuyor...
Diyor ki:
“Değişik yerlerden aldığımız sinyallerle bir kısım askerlerin muhtıra verme temayülleri olduğu söyleniyor. Bazıları alakadar olmayabilirler. Ama şu anda birilerinin kıpırdanışı bahis mevzuu. Hatta bu konuda hükümet tarafından kayrılan birinin açık tavrı olduğu söylenebilir...”
Fethullah Gülen’e göre o tarihte hükümet tarafından kayrılan kişi dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi’ydi...
Orgeneral Çörekçi, Hava Kuvvetleri’nde örgütlenen ‘Fethullahçı’ subay ve astsubayları temizlemeye başlamıştı...
O zaman sormuştuk:
“Fethullah Gülen, ordu içinde gizli bir güç müdür; muhtıra verileceğini nereden öğrenmiştir?..”
***
Bu soruya da 1995’ten bu yana yanıt alamadım...
Neyse ki, felaketin eşiğinden geri döndük...
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3006 Localisation: Paris
Posté le: 26 Juil 2016 15:24 Sujet du message:
Citation:
Savcı Bey adına korktum
26.07.2016 Salı
AKP'nin özgül ağırlıklı isimlerinden Bülent Arınç, darbenin ertesinde "Silahlı terör örgütünün Fetullahçı olduğunu o gece öğrendim, bana ahmak diyebilirsiniz" dedi.
Böyle dedi ama ben gene de “Bülent Bey” demeye devam edeceğim. Terbiye sınırlarının dışına çıkmak iyi değildir.
Bülent Bey’in bu sözlerinin üzerine Manisa Cumhuriyet Başsavcısı da konuşmadan duramadı. Şunları söyledi:
“Bunlara destek olan kişiler, bugün çıkmış ‘Biz ahmakmışız, bilmemneymişiz’ diyor. Böyle bir şeyi ben kabul etmiyorum. İsme girmiyorum. Ne demek istediğimi anladınız. Hiç kimse kusura bakmasın. Bugüne kadar bu ülkeye ihanet eden kişilerin içerisinde yer alan, bunlara destek olan, bunların suiistimallerine göz yuman, karşılarında bize saldıran herkes hesap verecek.”
Savcı Bey’in bu sözlerini okuyunca tüylerim diken diken oldu, korktum doğrusunu isterseniz.
Hayır, kendimden değil, Savcı Bey’in geleceğinden korktum.
Çünkü “Bugüne kadar bunların (Fetullahçıların yani) içerisinde yer alan, bunlara destek olan, bunların suiistimallerine göz yuman” denilince aklıma çok isim geliyor ama bir tanesi var ki özellikle Savcı Bey’in ondan çekinmesini öneririm.
Üstelik o kişi, bu Fetullahçıların bugün bu hale gelmelerinde birinci derecede sorumlu.
“Ne istedilerse verdim” dedi ki o “verdiği” şeyin koca bir devlet mekanizması olduğunu da gördük.
Sonradan “Safmışım” dedi, “Kandırdılar” dedi. Bir gazeteci olarak bu konuda vicdanım rahat. Ben kendisini bu köşeden kaç kere uyardım, bunlar “çete” dedim, “gizli örgüt” dedim. Ama o beni dinlemedi, gidip bütün devleti bunlara teslim ediverdi.
Sonra uyandı ve geri almaya çalışıyor ama bunu da ne kadar başarabileceğinden emin değilim.
Bir not da Bülent Bey için: Savcı Bey’in sözlerinden sizin de soruşturmaya konu olabileceğinizi anlıyorum. Ama Savcı Bey, bu soruşturmayı “Devleti kim teslim etti” diye genişletirse, rahat olun. Oradan bir şey çıkmaz!
SORUMLUSU ASKERİ OKULLAR MI?
- HABERLERE göre hükümet, askeri liseleri kapatacak. Harp Okulları’nın bile kapatılması söz konusu olabilecek.
Askerin yetiştirilmesi sivil okullarda gerçekleştirilecek, polis alımlarına benzer bir model geliştirilecek.
Profesyonel askerlik için yüksek lisans benzeri bir eğitim modeli oluşturulacak.
Askerin tüm atama, yetiştirme süreçleri sivil idarenin içinde yönetilecek.
Öyle görünüyor ki bir yanlışı düzeltmek için bir başka yanlış yapılacak.
Kapatılması düşünülen askeri liseler, Türkiye’nin lise düzeyindeki en iyi eğitim kurumları olarak biliniyor.
Önce şunu sormak gerek: Darbeye kalkışan Fetullahçıların, orduda böylesine kadrolaşabilmeleri ve yüksek rütbelere kadar ulaşabilmelerinin nedeni bu okullar ve bu okullarda verilen eğitim midir?
Yoksa, sivillerin buna göz yummaları ya da “saflıklarından kullanılmış olmaları” mıdır?
Ordudaki parlak subayların tasfiye edilmeleriyle sonuçlanan Balyoz, casusluk davaları vs kimin göz yummasıyla hayata geçirilebildi?
Bu davaları yürüten hâkim ve savcıları kim korudu, kolladı, o makamlara getirdi?
Bu davaların dosyalarını oluşturan polisleri, kim seçip o makamlara getirdi?
Bütün bunların gerçekleşmesinde askeri okulların rolü mü vardı, yoksa sivillerin aymazlıkları mı bu sonucu doğurdu?
Bu soruların yanıtı neyin yapılması gerektiğini gösteriyor. Tıpkı sivil idarede olduğu gibi, asker içinde de bu çetenin yerleşip güç kazanabilmesinin nedeni hükümettir.
Daha doğru deyişle, sivillerin devlet yönetiminde partizanlık yapma kaygılarıdır.
Devletin sivil ya da askeri kurumlarına giriş, yükselme, eğer mesleki yeterliliğe göre yapılmıyor, partizanlık bu işe hâkim oluyorsa, varacağımız yer yine aynı noktadır.
Bugün bu cemaat siyasi gücün yardımıyla devleti ele geçirir, yarın bir başkası.
Hükümetin tutumu, ağaçlar nedeniyle ormanı göremeyen adamın durumuna benziyor.
Önce nerede hata yaptığınızı iyice anlamalısınız ve bir daha benzeri hataların, hangi siyasi iktidar olursa olsun tekrarlanmamasının yasal çerçevesini oluşturmalısınız ki bu musibetten bir hayır çıksın.
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13627 Localisation: Paris
Posté le: 27 Juil 2016 1:32 Sujet du message:
Facebook'da buldum :
Citation:
AK YIGITLER SONUNDA UYANDI ... MI ACABA ?
Fikrayi, zamaninda Hasan Pulur anlatmisti. Ben yorumunu gunumuze uyarladim.
Efendim, kervanin biri uzun yola cikacak, kervan sahibi gozu kara bir muhafiz aramakta. Derken o civarlarda cok taninmis bir yigit gelip kervani koruma isine talip olmus. Ama ne yigit! Gogus killari adeta orman, boy deseniz dalyan. Biyiklarinda iki tane adam sallanir. Palasini savurdu mu agaci ortadan ikiye boler. oyle bir insan azmani...
Kervan sahibi, yigidi ise almis, yola koyulmuslar. Gunler ve haftalar boyu gittikten sonra, kervana aniden kirk haramiler saldirmis. Herkesi guzelce sindirmisler. Para, altin, yuzuk ne bulurlarsa toplamaya baslamislar. Kervan sahibi, yigitten medet umuyor ama bizim yigit oyle bir uykuya dalmis ki dunyadan haberi yok. Eskiyalarin basi, horul horul uyuyan yigide bakip konusmus:
- Bu adami mi muhafiz diye tuttunuz? Yahu biz bunu duzsek bile sesini
cikarmaz!
Dediklerini yapmislar. Yigidin salvarini indirmisler, arkasina gecmisler, baslamislar icraata. Bizim yigidin nazik yeri, olmus duble otoyol. Sekiz harami, on harami, yirmi harami ... sirayla gidiyorlar, yigit hâlâ uyumakta. Tam otuz dokuzuncu harami isini bitirmis kirkincisi baslayacak, yigit gozlerini acmis. "Heeeytt, napiyonuz laaan" diyerek palasini cektigi gibi haramilerin hepsini oracikta dogramis.
Sefer bittikten sonra, kervan sahibi, bizim yigidi cagirip parasini vermis.
- Al su hakkini, benim bir daha seninle isim olmaz, demis.
- Ama haydutlari oldurdum, kervani kurtardim.
Kervan sahibi aci aci gulmus:
- Ah be yigidim, ben seni uyandiracak kirk haramiyi her zaman nerden bulayim ??!!
***
Simdi bakiyorum da bizim ak-yigitler, "vatani eskiyadan kurtardik" diyerek ortalikta dolasiyor. Kimisi bastonu ile tanki kovalamis, kimisi olta atip darbeci kruvazoru batirmis. Herkes bir yigit, bir yigit... sormayin gitsin.
İyi de, hepsi senelerce uyudular.
Biz, bunlari ope ope uyandiracak Fethullah'i her zaman nerden bulalim ???
--
Saygilar. L.Erturk
------------
Türk yoktur diyenler, Türklüğü ayaklar altına alanlar, 36'ya bölenler,
TC'yi silenler, andımızı ve milli bayramları engelleyenler şimdi nerede ?
Inscrit le: 30 Jan 2006 Messages: 11192 Localisation: Nancy / France
Posté le: 28 Juil 2016 1:22 Sujet du message:
Citation:
Darbeyle ilgili organize belirsizlik
Ahmet İnsel
Cumhuriyet - 26 Temmuz 2016
15 Temmuz Cuma akşam saat 9 civarında, hatta biraz daha önce başladığı giderek ortaya çıkan darbe harekâtının halen karanlık kalan birçok noktası var. Bunların bir kısmı zaman içinde aydınlanacak, bir kısmı ise yıllar boyunca farklı senaryoların, yorumların, bir vesileyle ortaya çıkan yeni bir bilginin ışığında tartışılmaya devam edecek. Bütün bunlar ortada son derece vahim bir darbe hazırlığının yapılmış olduğu, hazırlıkla kalmayıp kanlı bir eyleme döndüğü gerçeğini değiştirmeyecek.
Buna karşılık, darbenin bastırılmasından sonra başlatılan ve her ne kadar iktidar öyle sunsa da, kamu kurumları personeliyle sınırlı olmayan ve giderek genişleyen arındırma operasyonu, iktidarın darbe belasını Allah’ın bir lütfu olarak algılayıp, bir fırsata çevirdiği kanaatini güçlendiriyor. Siyaseti demokratik ilkeler değil, çıplak güç ilişkileri olarak algılayan iktidarın bakış açısından doğal bir karşı hamle bu. Suçun şahsiliği ilkesini açıkça çiğnediği için de bir o kadar antidemokratik. Bir köyden bir suçlu çıktı diye bütün köy halkını kılıçtan geçiren, en azından hepsini süren tiranların geçmiş pratiklerini hatırlatıyor.
Darbenin hemen öncesindeki saatlerde yaşanmış olanlar konusunda gün geçtikçe artan muğlaklık ve çelişkiler, bu fırsatçı davranışla birleşince, iktidarın darbeden beşaltı saat önce, hatta belki çok daha önce haberdar olduğu ama başarısız olacağını kestirip, kasıtlı olarak önceden engellemediği varsayımının karşımıza çıkmasına neden oluyor. Bu soruya belki ileride sağlam bir yanıt verebilecek, doğrulayacak ya da yalanlayacak bilgilere sahip olacağız ama bugün bu konuda tartışmanın pek bir yararı yok.
Buna karşılık bu darbeyi planlayan, olgunlaştıran ve büyük ölçüde yönetenlerin Gülen Cemaati ile ilişkili asker ve sivil kişiler olduğu konusunda halen kesin bilgi yok ama güçlü karineler var. Elbette bu iddianın da kesinleşmesi için çok daha fazla somut delile ihtiyaç var. Darbe öncesi günlerde bazı yüksek rütbeli subaylarla sivil memurların kaydı olmayan toplantı veya toplantılar yaptıkları söylentisi somutlaşırsa, aydınlatıcı olacak. Emekli edilmiş veya aranan polis müdürlerinin darbe sırasında olay yerlerinde zuhur etmeleri de anlamsız değil. Ama örneğin Zaman gazetesi abonesi olmak bir öğretmenin darbe suçuyla ilişkisini ispatlamak için yeterli olabilir mi? Totaliter rejimlerdeki temizlik operasyonlarında yeterli olabilir. Cemaat medyası ve çevresinin bundan önce Ergenekon davalarında zihniyet polisliğini açıkça desteklemiş, hatta yer yer örgütlemiş olması da, bugün darbe suçlusu ilan edilmeleri için yeterli değil. Demokrasilerde dişe diş, kana kan hukuku uygulanmaz. O zaman işlenmiş bir suç varsa, ki vardı, onun davası ayrı görülür.
Darbeyi yöneten ekibin sadece Gülen Cemaati çevresinden gelen, bu çevreyle bir şekilde ilişkili olan subay ve generallerle sınırlı olmadığı konusunda da her geçen karineler güçleniyor. Ama halen darbeyi fiilen kimin veya kimlerin yönettiği sorusunun yanıtı yok. Üzerinden on gün geçmiş, aktörlerinin ezici çoğunluğu yakalanmış bir darbe konusunda bu muğlaklığın devam etmesi normal değil. Bu muğlaklık da, büyük arındırma ve sonuçta müsadere operasyonunun hedefi olan çevreleri, hiçbir şekilde darbe suçuyla doğrudan ilişkileri olmasa da kamuoyu gözünde kriminalize etme amacıyla ilişkili midir? Kesin olarak hayır demek mümkün değil...
Darbenin öncesi, eyleme geçmesi ve bastırılmasıyla ilgili çelişkiler, belirsizlikler, günden günde genişleyen işten el çektirme, gözaltına alma, tutuklama, mala el koyma işlemlerine zemin oluşturuyor. Zanlılara yönelik kötü muamele ve işkence iddialarının arttığı bu ortamda, insan haklarının istisnasız herkes için geçerli olduğu gerçeğini inatla ve kararlılıkla savunmak ve somut olgulara dayanan gerçekler dışındaki organize gürültüye pabuç bırakmamak elzemdir. Fethullah Gülen’in projesinin demokratik düzen ve devlet yapılanması için bir tehlike teşkil ettiğine 1990 ortasından beri sık aralıklarla dikkat çektik. Bugün Gülenci cadı avını iştiyakle yürütenler, hedef gösterenler, şüpheli listeleri yayımlayanlar yıllarca bu cemaatin en yakın işbirlikçileri olarak bu iddiaları hep yalanladılar ya da üzerlerini örttüler. Darbe ile ilgili muğlaklık bu defterlerin de açılmaması için organize ediliyor. Darbecilerden ayrı olarak, iktidardan da hesap sorulmalıdır.
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13627 Localisation: Paris
Posté le: 28 Juil 2016 1:52 Sujet du message:
Citation:
iktidarın darbe belasını Allah’ın bir lütfu olarak algılayıp, bir fırsata çevirdiği kanaati güçleniyor
Adaleti ele geçirmek amaciyla yapilan son anayasa degisikligi referendumu oncesi "AKP'nin yargiyi ele geçirmek gibi bir amaci" yok diyebilen Ahmet Insel hidayete gedi bir suredir.
Yukarida Erpuyan'in (eh serde GSL'lik var!) aktardigi yazisina tamamen katilyorum ve ozellikle de
Citation:
Siyaseti demokratik ilkeler değil, çıplak güç ilişkileri olarak algılayan iktidarın bakış açısından doğal bir karşı hamle bu. Suçun şahsiliği ilkesini açıkça çiğnediği için de bir o kadar antidemokratik. Bir köyden bir suçlu çıktı diye bütün köy halkını kılıçtan geçiren, en azından hepsini süren tiranların geçmiş pratiklerini hatırlatıyor.
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13627 Localisation: Paris
Posté le: 28 Juil 2016 1:58 Sujet du message:
Ve ayni baglamda Bülent Arinç da "bana ahmak diyebilirsiniz" sozu uzerine savcinin "ahmaklik da neymis, herkes hesap verecek" demesi uzerine bir beyan yapmis ve savciya hitaben :
Citation:
15 Temmuz darbe girişiminden tam 1 hafta sonra basına açıklama yaparken "32 hakim ve savcı hakkında işlem yapıldığını, Manisa merkezde, Akhisar'da, Turgutlu'da, Alaşehir'de hakim ve savcıların tutuklandığını" söylediniz.
Bu noktada size 2 sorum var.
1. Uzun yıllardır birlikte çalıştığınız bu insanların FETÖ ile iltisaklarını darbe akşamı mı öğrendiniz ? Cevabınız "evet"se, sizin de benim durumumdan farkınız yok, size de herkes bir şeyler söyleyebilir ve sosyal medyada alıntı yaparak beni eleştirdiğiniz o ifadenin muhatabı olabilirsiniz.
2. Yok eğer birlikte mesai yaptığınız arkadaşlarınızın böyle bir ilişki içinde olduğunu önceden biliyordunuz ve bir şey yapmadıysanız, 15 Temmuz'a kadar güle oynaya iş yapmış, kararlar vermiş, törenlere katılmış, ailece dostluklarınızı devam ettirmişseniz, başka birileri de çıkıp, sizi, darbecilere göz yummakla, görevinizi kötüye kullanmakla, hatta darbecilerle iş birliği yapmakla suçlayabilirler.
Harika, burada savciya hitap etmis ama ayni hitabi neden RTE'ye yoneltmemis?!
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3006 Localisation: Paris
Posté le: 29 Juil 2016 18:16 Sujet du message:
Citation:
Demokrasi bayramı kutluyoruz, ama!
28.07.2016 Perşembe
GEÇEN gün bir televizyon programında üniversitede öğretim üyesi olan konuşmacılardan biri, "genel bakışın" tersine bazı sözler söylediği için programdan kovuldu.
İsme gerek yok, söylediği sözlerin ne olduğu da önemli değil.
Önemli olan, o gün, o televizyon kanalında, o programa katılan diğer konuşmacıların ve sunucunun düşündüğünün tersine bir şeyler söylemiş olması.
Aslına bakarsanız onların söylediğinin tersine bir şey de söylemiyor.
Kendince bir durum tespiti yapıyor. Katılıyor olabilirsiniz, karşı da olabilirsiniz bu tespite.
Program zaten bir tartışma programı.
Bu ne demek: Konuşmacılar zaten farklı düşünüyor olmalı ki bir konu üzerine tartışsınlar, meselenin değişik boyutlarını gözler önüne sersinler. İzleyiciler de bunu dinleyip kendilerince bir sonuca varsınlar.
Ama hayır, böyle olmuyor!
Diğer iki tartışmacı, konuşmacıyı neredeyse hainlikle suçluyor, sonunda da reklam arası ve şut!
Ve bu olay “demokrasi bayramı” kutladığımız bugünlerde cereyan ediyor.
Demokrasi bayramı kutluyoruz ama başkalarının fikirlerine şu kadarcık tahammül edemeyenler var. Ve sayıları da hiç az değil.
O programda üç kişiler belki ama yüksekçe bir yere çıkıp bakarsanız milyonlar göreceksiniz!
Siyasi fikri, eğilimi birbirinden son derece farklı olsa da “hoşgörüsüzlük, karşındakine saygı duymamak, en saçma fikri bile sonuna kadar dinlemeye tahammül etmemek” zemininde birleşen antidemokratlar ordusu!
Türkiye’nin temel sorunu bu!
Darbecilik de bundan besleniyor, partizanlık da, bölücülük de!
Umalım ki bu son deneyim herkese ders olsun.
SADULLAH BEY HİÇ İNANDIRICI DEĞİL
ESKİ Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Fetullah Gülen cemaatinin devlet içinde devlet olacak şekilde örgütlendiğinin farkına 7 Şubat 2012 tarihindeki MİT krizi nedeniyle vardığını söylüyor.
Sadullah Bey, 1 Mayıs 2009’dan 25 Aralık 2013 tarihine kadar, 60 ve 61. hükümetlerde Adalet Bakanı olarak görev yaptı.
Görevde bulunduğu süre, bugünkü moda deyimle FETÖ’nün devlet içinde en azgın şekilde at koşturduğu döneme denk geliyor.
Silahlı Kuvvetler’in bütün komuta kademesinin değişmesine neden olan ve bugünkü darbe girişiminin temellerinin atıldığı Balyoz davası onun dönemindeydi.
Fetullah Gülen ve hükümet muhaliflerini cezalandırmak amacıyla bir torba davaya dönüştürülen Ergenekon davaları da Sadullah Bey, Adalet Bakanı ve HSYK Başkanı iken yürütüldü.
Askeri casusluk davası, amirallere suikast davaları da!
Ve bütün görev süresi boyunca soruşturmalardaki usulsüzlükler, savcı ve yargıçların belli bir amaç doğrultusunda peşin hükümlü oldukları sürekli gündeme getirildi.
Bu savcıların, Fetullah Gülen cemaati adına çalıştıkları apaçık ortadaydı. Fetullahçılara “dokunanın yandığı” bir dönemdi.
O dönemde, bugün hepsi kaçak ya da hapiste olan savcı ve hâkimlere kol kanat geren kişi, HSYK Başkanı ve Adalet Bakanı olarak bizzat kendisiydi.
Bütün bu süreç içinde bu konu defalarca gündeme geldi, gazetelerde yazıldı, kitaplar yayınlandı.
Ve Sadullah Bey’in, bütün bu olup bitenlerin farkına varabilmesi için 7 Şubat 2012’de, MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağırılması gerekiyormuş!
Merak ettim, o sürede hiç gazete okumadı mı? Hiç aklına gelmedi mi, dosyalara vs şöyle bir göz atmak?
Balyoz davasındaki çelişkileri ortaya seren haberlere, analizlere vs bakınca aklına hiç mi kurt düşmedi?
Sadullah Bey, size şunu söyleyeyim ki hiç inandırıcı değilsiniz.
Her şeyin farkındaydınız, hepsi sizin gözlerinizin önünde, kol kanat germeniz sebebiyle mümkün olabildi.
Bu masalları ileride anlatmak üzere torunlarınıza saklayın, o dönemi yaşadık ve hâlâ anılarımız taze.
ÖLÜLER ÜZERİNDEN ŞOV YAPMAYIN
İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bir “hainler mezarlığı” kurmuş, ilk defin işlemini de yaptırmış.
Gazetede fotoğrafı da vardı, çorak bir arazi ve bir tabela: Hainler Mezarlığı!
Türkiye gibi “haini bol” bir ülkede akıllı bir yatırım gibi görünüyor ilk bakışta.
Ama benim bildiğim İslam dininde, ölüleri kim olurlarsa olsunlar hayırla anmak diye bir şey var.
Ölünün arkasından kötü konuşulmamasını öneren bir hadis de hatırlıyorum.
İlahiyatçılar eminim benim bildiklerimden çok daha fazlasını da biliyorlardır.
Diyanet İşleri Başkanı da darbe girişimi yapıp da ölen darbecilerin cenazeleri için dini hizmet verilmemesini, dini tören yapılmamasını istemişti.
Kadir Bey de, Diyanet İşleri Başkanı da kendilerini Müslüman olarak tanımlıyorlar.
Peki bir Müslüman olarak cenaze törenlerinin ölüler için değil, geride kalanlar için olduğunu bilmiyor olabilirler mi?
Kuşkusuz biliyorlar ama bugün böyle davranmak prim yapar diye düşünüyorlar ve biri hainler mezarlığı kuruyor, diğeri cenazelere dini hizmet verdirtmiyor.
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3006 Localisation: Paris
Posté le: 29 Juil 2016 18:48 Sujet du message:
Coban, kurt benzetmesi cuk oturmus, ben de aban mail ile ulasan asagidaki yazi (bir bolumu) ile katilayim...
Citation:
EĞER bu SÖZDE darbe Fethullahçıların can havliyle yaptığı bir darbeyse aşağıdaki fıkra cuk oturuyor.
Türkmen evine bir şıh misafir geldi, cübbeli, sarıklı, torba sakallı…
Buyur ettiler, köylülerle birlikte odaya aldılar, köylüler ne keramet edecek diye ağzının içine bakarken, şıh arada bir irkilir gibi yapıp “Hoşt” diyordu…
Köylüler bunun bir keramet olduğunu anladılar ama ne kerameti olduğunu anlayamadılar, merakla sordular:
“Ya şıh hazretleri nedir o arada hoşt dediğin?..”
Şıh:
“Bir köpek Kabe'nin duvarına işeyecek gibi niyetleniyor, onu görüyorum tabii ki, hoşt diye kovalıyorum…”
Köylülerin itikadı bir iken bin oldu…
Olanları kapının eşiğinden dinleyen evin hanım ağası sofrayı hazırladı, herkesin önüne üzerinde et olan pilav geldi…
Şıhın tabağında sadece pilav vardı…
Şıh bir süre etsiz tabağa baktıktan sonra, kapıda beliren hanım ağaya “Benim tabağımda et niye yok, bunun bir sebebi var mıdır ey hatun?” diye sordu…
Hanım ağa yaklaştı, tabağı ters çevirdi, onun etlerini pilavın altına koymuştu… pilavın altında etlerin gözükmesiyle elindeki kepçeyi şıhın kafasına indirdi:
“Ulan tabağındaki eti görmedin de, Kabe'deki iti mi gördün?…”
(Ulan yanıbaşında olan Fetöcülerin darbesini görmedin de 2023 de büyük Türkiye'yi mi görüyorsun)
Inscrit le: 30 Jan 2006 Messages: 11192 Localisation: Nancy / France
Posté le: 03 Aoû 2016 2:23 Sujet du message:
Videolar, ses kayitlari silinmiyor, birileri bulup ortaya çikariyor...
Elele yuruduk biz bu yollarda demisler taa 2014'lere kadar... 12 yilda Hanefi Avcilara, Ahmet Siklara kadar uyaranlari, gerçekleri soyleyenler kendilerini hapiste bulduler.
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3006 Localisation: Paris
Posté le: 03 Aoû 2016 15:43 Sujet du message:
Citation:
Darbeciler, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı ortadan kaldırmak ve hükümeti görevini yapmaktan alıkoymak” suçundan yargılanacaklar.
Mahkemeye çıktıklarında “Ne Anayasa’sı hâkim bey, o askıya alınmamış mıydı? Ne hükümeti hâkim bey, onun görevini zaten sorumsuz Cumhurbaşkanı üzerine almamış mıydı” diye savunma yaparlarsa savcı beyler ne yanıt bulacaklar? Gerçekten merak ediyorum.
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13627 Localisation: Paris
Posté le: 10 Aoû 2016 1:46 Sujet du message:
Citation:
Ali Sirmen
Fil Hamdi’den FETÖ’ye
Cumhuriyet 09 Ağustos 2016 Salı
Şimdiki kuşaklar Fil Hamdi’yi tanımazlar, olsa olsa Aziz Nesin’in 1957’de İtalya’daki mizah yarışmasında Altın Palmiye alan öyküsünden bilirler.
Fil Hamdi, Sülün Osman gibi, 1950’li, 60’lı yılların önde gelen dolandırıcılarındandı. Şeytana pabucunu ters giydiren, örneğin saf vatandaşa Karaköy Köprüsü, Galata Kulesi veya İETT tramvaylarını “satan!” bu ikilinin mürekkep yalamış hukuk fakültesinde okumuş olanı Fil Hamdi, bir keresinde yakalandıktan sonra kaçmış, günlerce gazetelerin birinci haber konusu olmuştu.
Toplumsal çarpıklıkları, eşsiz zekâsının mizah aynasında yansıtan Aziz Nesin de bu olayı anlattığı “Fil Hamdi Nasıl Yakalandı?” öyküsüyle, 1957’de İtalya’da Bordighera’da uluslararası gülmece yarışmasında, ikincikez Altın Palmiye Ödülü’nü kazanmıştı.
Gerçek yaşamdan esinlenen öykü özetle şöyle:
Ünlü dolandırıcı Fil Hamdi’nin kaçması üzerine İstanbul Emniyeti’nden, illere firarinin yakalanıp kendilerine gönderilmesini isteyen bir telgraf gitmesinin ardından, Türkiye’nin dört bir yanında bir Fil Hamdi avı başlatılır. Arkasından da İstanbul’a telgraf yağar.
***
İşte taşradan gelen telgraflardan bazıları:
“Vilayetimiz dahilinde, dört tane çizgili elbiseli, sekiz tanesi köpek dişi altın kaplamalı olmak üzere, on dört Fil Hamdi yakalanmıştır. Bu miktarın isteğe yeterli olup olmadığının, araştırmaya devam edip etmeyeceğimizin emir buyrulmasını saygı ile arz ederim.”
“Vilayetimiz dahilinde 180 kilo ile 220 kilo arasında iki düzine Fil Hamdi yakalanmış olup, aradaki kilo farkının kantarların ayarsızlığından ileri geldiğini, hepsinin de gözleri kahverengi olduğundan şüpheye yer kalmadığını, yakalanan Fil Hamdi’ler sevk edilmiş olup, gözden kaçmış olanlar varsa onların da büyük dikkatle arandığını ve peyderpey sevk edileceklerini saygı ile arz ederim.”
Sonunda İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden vilayetlere şu telgraf gider:
“Koyacak bütün yerler dolmuş olduğundan, şimdilik eldeki Fil Hamdi’ler yeterli görülmüştür. İkinci bir emre kadar Fil Hamdi’lerin yakalanmasına ve aranmasına ara verilmesini teşekkürlerimle arz ederim.
Not: Firar eden Fil Hamdi yakalanmıştır. ”
Aziz Nesin’in öyküsü özetle bu.
***
Pazar günü Cumhuriyet’te Türkiye Kamu-Sen Genel Başkan İsmail Koncuk’un açıklamalarını da içeren “Amirlere ‘bana isim bulun’ baskısı var” haberini okuyunca, aklıma ister istemez, Aziz Nesin’in Fil Hamdi öyküsü geldi.
Haberde, darbe girişiminin ardından, aralarında çeşitli sendikalara üye çok sayıda personelin de bulunduğu, 70 bin kişinin görevden alındığını belirten İsmail Koncuk’un, taşrada bazı mülki amirlerin, kurum amirlerine, “bana isim bulun” diye baskı yaptıklarını, belediyelerde ise emekliliği gelenlerin emekliliğe zorlandıklarını, dilekçe vermeyenlerin tehdit edildiklerini belirttiği bildiriliyordu.
Koncuk aynı zamanda, kamu görevlilerinin içinden, FETÖ ile ilgisi olduğu sonradan açıklanan bankalarda hesabı bulunanların savunmaları bile alınmadan görevden uzaklaştırıldıklarını da söylüyor.
Görüntü tam bir cadı avı görüntüsüdür.
“Aman kurunun yanında yaş da yanmasın!” derken, herkesin, her an yanabileceği, kimsenin işinden, malından, evinden, itibarından, özgürlüğünden emin olamayacağı bir ortama geldik.
TSK, Yargı, Milli Eğitim’in yanı sıra, devletin her yerinde, tepeden tırnağa bir temizlik söz konusudur.
2016’da da adeta yeni bir Fil Hamdi avı yapılmakta, ama asıl yakalanması gereken, “Fil Hamdi” Ferhat Sarıkaya ifadesi alındıktan sonra, aferin deyip bırakılmaktadır.
Aziz Nesin, keskin mizahı ile toplumsal dramı yansıtırken bugünün Türkiyesi’ni de betimlemekteydi.
Aziz Nesin bunun için ölümsüzdür.
Çok yaşayasın Aziz Nesin!
İşin Aziz Nesin cephesi böyle de, ben şu sorunun cevabını çok merak ediyorum:
-Sürekli, ağlanacak haline durmadan gülen toplumlara ne denir?..
Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures Aller à la page Précédente1, 2, 3, 4, 5, 6Suivante
Page 2 sur 6
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum