458 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 458
Membre(s) : 0
Total :458

Administration


  Derniers Visiteurs

administrateu. : 1 jour, 22h46:21
murat_erpuyan : 1 jour, 23h05:21


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Les articles d'Altemur KILIC
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Les articles d'Altemur KILIC
Aller à la page Précédente  1, 2, 3 ... 17, 18, 19, 20  Suivante
 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 28 Avr 2011 0:12    Sujet du message: Répondre en citant

Milliyet “doludizgin”

Son günlerde beni mutlu eden iki olay oldu... Türkiye’nin hem ilk hem de önde gelen GSM operatörü Türkcell, yabancı ellerden kurtuldu, Türk ellerinde, Mehmet Emin Karamehmet’te kaldı... Ama beni kişisel olarak çok mutlu eden olay, yıllarca emek verdiğim, harcında biraz katkım olan Milliyet gazetesinin aslına dönmesi. Kurucusu rahmetli Ali Naci Karacan’ın torunu, okul arkadaşım Ercüment Karacan’ın oğlu Ali Karacan ve dostlarım Demirören’ler tarafından satın alınması!.. Önce, Türkiye’nin önde gelen bu gazetesinin yeni sahiplerinin meslekten bir ailenin oğlu, Ali Karacan’ın ve ortağının da vatanseverliklerini yakından bildiğim Erdoğan Demirören ve oğlunun eline geçmesi, benim içimi rahatlattı.
Þu sırada Karacan ailesi ve Milliyet’in Sadun Tanju’nun yazdığı ‘Doludizgin’ adlı kitabı, İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yeniden yayınlandı. Rahmetli Ali Naci Karacan’ın, “Lozan Zaferi”nin kitabını yazdıktan sonra Siirt Mebusu Mahmut Bey’in Milliyet’ini canlandırmasından torunu Ali Karacan’a kadar “doludizgin” giden bir medya öyküsü...
Halen Milliyet’te köşe yazan Hasan Cemal, her nedense, galiba yeni dönemde kendi geleceğinden işkillenmiş... “Satıldık”, keşke çalışanlara da bir sorulsaydı gibilerden tarizde bulunuyor.. Ali Karacan’ın nazikane, fakat anlamlı cevabı: “Babamın gazetesini geri alırken çalışanlara mı soracaktım!..”
Önce sormalı; Milliyet, Aydın Doğan Bey’e satılırken çalışanlara sorulmuş muydu? Tabii ki hayır... Gazete, fabrika, banka değil, ama zamanımızda medya organları, belki de kaçınılmaz olarak holdinglerin malı oluyor ve de acıdır, kaderi holdinglerin çıkarlarıyla eşleşiyor.

Çizgi
Burada sınır, gazete çalışanlarının, yazarlarının sağduyusu ve olası baskılara karşı direnmeleri! Dürüst, vatansever yazarlar aynı gazetedeki “ötekilere” rağmen şimdiye kadar, Milliyet’i mümkün olduğu kadar eski “çizgisinde” tuttular!
Bu tarafsız, dengeli ve dürüst çizgiyi rahmetli Abdi İpekçi, Durum başyazılarında çizmişti. Abdi, haberlerin defalarca kontrolden geçirilmesi kuralını koymuştu. Gazetenin sahibi Ercüment Karacan da, sonuna kadar onu desteklemişti. Nereden mi biliyorum? Biliyorum, çünkü orada ben de vardım!..
Aydın Bey, gazeteyi aldıktan sonra gazetedeki bazı yazarların bu çizgiden sapmaları, beni rahatsız etmiş ve Aydın Bey’e tarizde bulunmuştum. Cevabı; “Bizim grup, market gibidir; her cinsten bulunur” olmuştu.
Benzetme biraz yakışıksız, fakat esasında doğru. Bir gazetede, dergide, TV kanalında karşıt görüşler yer alır; almalıdır da; ama ölçüyü, dengeyi kaçırmamak şartıyla! Ve bir “mim” koyalım; Hasan Cemal’in dediği gibi “Gazete, banka, fabrika değildir, ama ‘market’ de olmamalı”dır!
Ancak Allah’ı var: Doğan Bey, holding sahibi olduğu ve iktidarın baskılarına, tehditlerine, hatta ceza kesmesine karşın, baskılara fazla boyun eğmedi; ödün vermedi ve iktidara muhalif yazarları muhafaza etti.

Milliyet öyküsünde ben
Madem ki Milliyet’in öyküsünden söz ediyoruz; anılarımı, kısaca anlatayım. Önce, hayatta yaptığım iyi şeylerin başında, yeni “Milliyet” kurulurken Ali Naci Bey, Ercüment Karacan, genel yayın müdürlüğü için, beni düşünmüşler... O sırada, hayalimi, Devir dergisini çıkarıyordum; kabul edemedim ve bu görev için Osman Karaca’yı ve İstanbul Ekspres gazetesindeki başarılarından tanıdığım Abdi İpekçi’yi tavsiye ettim. Osman kabul etmedi. Abdi, Kore’de vatan görevindeydi. Ona mektup yazdım; “Gelir gelmez beni ara” dedim. Terhis edilince aradı ve ben de elinden tutup Karacanlara, götürdüm... Sonrası tarih! “Tarihe” devam edelim: O sırada Koç grubuyla bağlantılı oto yedek parça işi yapan Aydın Doğan bana, Milliyet’i satın almayı düşündüğünü, aracılık yapmamı istedi. Ben de, sormuştum Aydın Bey’e “Neden gazete almak istiyorsunuz?” diye. Açıkça ve kısaca “İşlerime yardımı olur” dedi. Kanımca, Koçlar kendi girmek istemedikleri medya sektöründe Aydın Beyi kullanmak istemişlerdi...
Burada da bir “dip notu” koyayım: Basından Sorumlu Devlet Bakanlığında görevliyken, Türkiye’ye televizyonu getirmeye çalışıyordum. Rahmetli Vehbi Koç büroma geldi ve sordu, “Bu televizyon nedir? Biz işe girelim mi?” diye. Ben de “Girin; her koluna girin” tavsiyesinde bulundum. Ancak sonunda, Koç Holding, TV alıcıları imalatına girdi, fakat kanal kurmaya girmedi!
Tarihe devam edelim... Ercüment Karacan’ın gazetecilikten sıtkı sıyrılmıştı, gazeteyi Aydın Doğan’a sattı!
Þimdi, Milliyet’te yeni bir dönem başlıyor. Ali Karacan, medya içinde yetişti, büyüdü; yani çekirdekten yetişme! Amerika’da Washington Post’ta staj gördü. Number 1 TV’nin kurucusu, sahibi. Başaracağına, dedesinin, babasının izinde, Abdi İpekçi’nin çizgisinde tarafsızlıkla, yazarları denkleştirerek, karşıt görüşlere, yer vererek “doludizgin” koşacağına inanıyorum.

28 nisan 2011
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 02 Mai 2011 11:28    Sujet du message: Répondre en citant

Generaller ve eşkıyalar

1 Mayıs 2011 itibarıyla Türkiye’nin genel manzarasını, kısaca özetleyelim: “Generaller içeride, eşkıyalar dışarıda, ülkeyi haraca kesiyorlar”. Uzun “özet” se şu: Medyadaki malum yanaşmalar ve deniz aşırı güçler, Türk Silahlı Kuvvetlerine, her türlü tezvirat ve fesatla belden aşağı vururken, AKP hükûmeti “kanun mahiyetinde kararnamelerle” Orduyu zaafa uğratıyor. Ve bu sırada eşkıya, gittikçe azıyor; Apo meydan okuyor!

Belgeli ihanet
“Balyoz-Darbe” vb.. davalarının başının, kökünün dışarıda olduğu Wikileaks sızıntılarından belli; belgeli... Sanki, çocukken oynadığımız bir “sessiz sinema” oyunu veya saklambaç oynanmakta; bir türlü “sobe” denemiyor!
Sızıntı belgelerden anlaşılan özetle şu: Pazarlıklar sonucunda AKP’ye destek verilmektedir. Ergenekon-Balyoz-Darbe davalarının bir ABD-AKP-Cemaat ortak projesi olduğu ortada. Komutanlar, subaylar aslında “Darbe” hazırlığı yaptıkları için değil, ABD ve AKP projelerine karşı çıktıkları için soruşturulmuş, tutuklanmışlar! TSK, AKP iktidarı tarafından adeta teslim alınmış. Sonra da AKP ve ABD yanlısı güçlü bir medya oluşturulmuş!.. Kısacası Wikileaks belgelerine göre, ABD ile pazarlık ve işbirliği yapılmış...
Þimdi, en pespaye dedikoduyu, bir erin suçunu Orduya ve komutanlarına vurmak için fırsat bilenler, artık gerçek olduğu belli belgeleri, görmezden geliyorlar. İşlerine gelmiyor! Orduya, saygıları, ilgileri “mâlum” gazeteler, bu belgelerin Türkiye’de, yayın hakkını satın almışlar. İşlerine gelmeyenleri, sansür ediyorlar.
Tutuklulardan İbrahim Fırtına Paşa, bunlar karşısında çıldırmak raddelerinde... Çetin Doğan Paşa, “Hakkımda bazı çevreler Atlantik ötesinden kumpaslar kurmuşlar” diyor. Ama bu isyanları, ailelerin feryatlarını kim dinler!..
Ama iktidar, başta yanaşmaları, eşkıyabaşı Apo’yu, tehditlerini dinlerler... Haydutlarla pazarlık yaparlar... Eruh-Þemdinli’de “on gerilla” dan bir “ordu” çıkaran adam bu ordunun “uzaktan kumandalı başkomutanı” ! İmralı’dan TC devletine meydan okuyor. “Ordusuna” , BDP, DTK ve Kandil’e son emirlerini veriyor. “Kendinize güveniyorsanız işte Yemen, Tunus örnekleri! Ben sizi tutmam” diyor. Çünkü AKP iktidarıyla pazarlıkta istediklerini alamamış! Sabrı taşmış, “Ordusunun” da sabrı taşmış... Seçimlerden sonrası için mühlet ve tarih veriyor: 15 Haziran. O tarihe kadar gene bir şeyler yapılması umudu var. Ordusuna son emri; 15 Hazirandan sonra atış serbest... Hedef Türk devleti ve milleti!.. Ve Mehmetçik!.. Bu sürede gene pazarlıklar, vaatler devam eder, iktidar tavizler verirse Apo’nun son konuşmasında adeta şart olarak ihsas ettiği gibi,“tutukluluk hali” kaldırılır da pazarlıklara Ankara’da devam edilir mi? Þimdiye kadar olanlara bakılırsa, devam edebilir ama doğrusu bu kadar pervasızlığa ihtimal vermiyorum; sıkmaz!.. Hem Muş’ta söylediklerine göre artık Kürt sorunu yok; bitmiş!.. Malum; Muş’un-seçimlerin “yolu yokuştur”; ama her çıkışın bir inişi vardır!
Son durum özeti de şöyle: Eşkıya, 15 Haziran’a kadar İmralı’ya, bağlılık gereği kentlerde, dağlarda misilleme eylemlerini artırır, ancak şartlar kabul edilmezse, 15 Haziran’dan sonra yoğun saldırıya geçerek, “Tunus Yemen” benzeri genel ayaklanma başlatacağı kaçınılmaz olacak... Konuyu yakından takip eden bir yazar, “Bu tabloda, alabildiğine çalkantılı bir döneme girmiş olan Orta Doğu’da Türkiye şiddet yüklü ve son derece riskli bir sürece doğru ilerliyor” diyor... “Risk” ne kelime; “felaket” olur. Ve bu felakete karşı bütün “sigortalar” sorumsuzca -hatta kasten- gevşetilmiş... Velhasıl 12 Haziran’dan sonra kasırgalı, fırtınalı bir havaya giriyoruz!.. Allah yardımcımız olsun. İktidara akıl fikir versin ve Allah “Türkü korusun”!




2 MAYIS 2011
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 12 Mai 2011 8:46    Sujet du message: Répondre en citant

İhtiras Tramvayı

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Anayasanın “değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek” 3 maddesinden yalnızca “Türkiye devleti bir Cumhuriyettir” ibaresine dokunulmayacağını, fakat diğer iki maddenin “nitelikli çoğunlukla” değiştirilebileceğini söylemiş... “Laiklik” maddesinin de Türkiye’yi birleştiren unsur olmadığını ifade etmiş!..
Bu maddelerden “Ankara’nın başkent” olması, “İstiklâl Marşı” ve “Türk Bayrağı” maddeleri, hazreti ancak “şimdilik” pek rahatsız etmiyor... Ama sırası gelince, -neden olmasın- zamana ve zemine göre bu maddeler de değiştirilebilir. Bayrak, yeşil zemin üzerine bir bayrak olur. Menemen’de Kubilay’ın başını kesen yobazların, “Derviş Mehmet”in “sancakları” da böyle değil miydi!.. “Payitaht” da İstanbul olabilir. Zaten Başbakanın da emeli İstanbul’u “Dersaadet” veya “payitaht” yapmak değil mi?..

***
Ve bütün bunları seçimlerden sonra, AKP gene iktidar olursa, “Yeni Anayasa” ile yapacaklar... Kısacası, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet temellerinden yıkılacak ve yerine de adı 2. Cumhuriyet mi olur; “Neo- Osmanlı Cumhuriyeti” mi olur, başka bir devlet kurulacak... Cumhuriyetin sadece adı kalacak!..
Arınç “Cumhuriyet” maddesinin kalmasından yana... Ancak türlü Cumhuriyet şekilleri var. Türkiye’nin de “İslam Cumhuriyeti” olması yolunda tasavvurları var! Bu projeler, Bülent Arınç ve şürekâsının hayalleri -emelleri- gerçekleşirse, Atatürk Cumhuriyeti, hatırası ve de heykelleri kalmayacak! Bugün hâlâ geçerli olan Anayasanın hükümlerine göre Anayasayı “tebdil ve tağyir” etmeye teşebbüs etmek ağır suç! İnsanlar, bu suçtan yargılandılar; hatta masum oldukları halde idam edildiler.
Türkiye, içine “oy çokluğu” doldurulmuş, “demokrasi tramvayı” ile “ihtiyarî durağı”na taşındı ve şimdi de son durağına varmak üzere... Son “durakta”, yani 12 Haziran’da ve sonrasında Türkiye daha nelerle karşılaşacak? Mesela 15 Haziran’da Apo’nun PKK’nın verdiği ültimatomun süresi bitecek. Temelleri yıkılmış ve yıkılmak üzere olan Türk Devleti zaafa uğratılmış ordusuyla kendisini nasıl koruyacak?.. Arınç gibi kasaba avukatlığından sözde “devlet adamlığına” sıçramış olanların kafalarının dirayet ve basiretiyle mi?.. Bu kişiler “Üniter ulus devletin bölünmez bütünlüğü” maddesini değiştirmek isterler.

***
Demokrasi Tramvayı olur da “İhtiras Tramvayı” olmaz mı?.. Bülent Arınç’ın sınır bilmez “ihtirası var” yani “İhtiras Tramvayı”na binmiş; hem de vatman! Ben, nâçizane, Arınç’ın “İhtiras Tramvayı”na bindiğini 2002’de AKP iktidara geldikten ve Arınç TBMM Başkanı seçildikten sonra görmüş, Cumhuriyet rejimine meydan okuduğunu yazmış ve televizyonda söylemiştim. “Bu adamın sınırsız emelleri var. Başımıza çok işler açacak” demiştim...
Kâhin değilim ama seçimlerden sonra, temel ilkelerinden arındırılmış bambaşka bir Anayasa kabul edilirse Cumhurbaşkanı, daha doğrusu “Tek Adam” seçilmesine sıra geldiğinde Sayın Gül’ün bertaraf edileceğini ve Erdoğan’la Arınç arasında ölümcül bir iktidar savaşının başlayacağını “kayıtlara geçmesi” için buraya not düşüyorum! Bunlar “ayrıntı” spekülasyonu. Türkiye Cumhuriyetinin “suyu” alıştıra alıştıra ısıtıldı, şimdi de fokur fokur kaynatılmakta. Türkiye demokrasi ve ihtiras tramvaylarıyla felakete sürüklenmekte.
12 MAYIS 2011 YENICAG
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 30 Juin 2011 23:21    Sujet du message: Répondre en citant

Türk ordusuna kıyım, kırım

“Balyoz” davasında gene muvazzaf generaller tutuklandı... Bazıları hakkında da arama emri çıkarılmış!.. Bu, bir sürek avı... Þikâr, Türk Ordusu!.. Havacılıkta buna “kırım” derler... Kara Kuvvetlerinden, Deniz Kuvvetlerinden sonra sıra Hava Kuvvetlerinde!.. Yani “istikbal” göklerde!..
Tutuklananlar, suçlananlar ve arananlar hakkındaki iddialar, ne dereceye kadar doğru; deliller ne dereceye kadar sağlam?.. “Geciken adalet” , belki bir gün yerini bulacak. Tutuklular
aklanacaklar ama, o zamana kadar Türk Ordusuna kıyılmış, kolu kanadı kırılmış, yelkenleri suya indirilmiş olacak... Tutuklananların ve ailelerinin ödedikleri de caba!.. Parayla, pulla, silah ve teçhizatla yeri doldurulamayacak şanlı şerefli Türk Ordusuna kıyılıyor!..
Bir iktidar, adeta kendi ordusuyla savaş halinde... Komutanlarını esir alıyor... Neredeyse Silivri ve Hasdal’ın kapılarına “Genelkurmay Başkanlığı” , “Hava Kuvvetleri Komutanlığı” , “Deniz Kuvvetleri Komutanlığı” ve “Jandarma Genel Komutanlığı” levhaları konacak!.. Çünkü Silahlı Kuvvetlerimizin çoğu üst düzey komutanları oralarda, içerideler!.. İçeride olmayanlar da “alınmayı” bekliyorlar.

***

Þu sırada ahvâl ve şerâite bakın: İktidardakiler, PKK ile teslimiyet şartlarını konuşuyor... Eşhas azıyor, ültimatomlar veriyor... İç savaş tamtamlarını çalıyor... Savaş, Suriye ile kapımıza dayanmış; orada bir kıvılcım, Esad’ın çılgınlığı TSK’yı zorlayabilir!.. Ve bu sırada, Türk Ordusunun çoğu üst düzey komutanları, kendi devletlerinin adeta esiri!..
Neden?.. Açıkça söyleyelim: Bugünkü durumları, tehlikeleri öngörmek komutanların anayasal görevleri gereği... “İhtimal ve tedbir hesapları” yapmışlar ve muhtelif olasılık senaryolarını, kurmaylığın mutat yöntemlerinden olan “harp oyunları” nda denemişler... Ancak fiiliyata geçirmemişler... Darbe yapmak isteselerdi böyle mi yaparlardı?!! Þimdi bu komutanlar korumaya ve kollamaya ant içtikleri, cansiperâne korudukları TC Devletini yıkmaktan sanıklar... Veee en ağır cezalara çarptırılmaları isteniyor!.. Hem de kimler tarafından!..
Kimsenin şüphesi olmasın; bütün bunlara rağmen Türk Ordusu, en küçük rütbelisinden en yüksek generaline kadar, vatanı ve TC’yi korumak görevini her “ahvâl ve şerâitte” muhakkak yapacaktır; kolu kanadı kırılmış olsa bile!..

***

Yaraya tuz... Eski l. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan yargılanırken, ara kararı okuyan mahkeme başkanı, Paşaya, adi bir suçluya söyler gibi “Mahkemeye karşı kafanızı sallamayın. Dışarı atarım” demiş... Doğan’ın “Adalet mülkün temeli” karşılığını vermesi üzerine de başkan “Evet. Biz de Türk milleti adına karar veriyoruz. Siz de sanık olarak bulunuyorsunuz” demiş...
Herhalde “Türk milleti” onurlu bir Türk generaline böyle hitap edilmesini tasvip etmez... “Adalet mülkün temeli” ise -şüphesiz öyledir- bu milletin ve devletin diğer temelleri de var. Başkalarını bilemem ama, ben suçluluğu ispat edilmemiş bir Türk generaline bu şekilde -adi bir suçluya söylenir gibi- hitap edilmesinden çok rahatsız oldum!..
Türk Ordusuna reva görülenler, kötü bir şaka, bir kâbus, bir oyun olmaktan çoktan çıktı... Acaba, herkesin sabrı ne zaman çatlar?.. Kaynama derecesi nedir?.. Ama, ben artık bu durumlara tahammül edemiyorum; kahrımdan öleceğim... Mustafa Kemal ve arkadaşlarına, yaveri amcama karşı vazifemi yapmamış olurum... Parmaklarını, bana kızarak salladıklarını görür gibiyim!
Ve acımı her ne pahasına olursa olsun, ceremesi ne olursa olsun, içimi dökmek zorundayım. Eğer bunu yapmazsam, vicdanım rahat etmeyecek!..


1 temmuz 2011
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 23 Juil 2011 0:16    Sujet du message: Répondre en citant

İç savaşın eşiğinde...

Görünen köy kılavuz istemez... Allahın bildiğini, kullarından neden saklamalı?.. “Þeamat tellâlı” olmak pahasına, kayıtlara geçirmek, tarihe not düşürmek için, buraya yazıyorum: Türkiye, yıllardan beri sürüklendiği, hatta bir bakıma yer yer yaşadığı bir “İç savaşın ”, “Kürt-Türk savaşı”nın tam eşiğindedir... Bu mukadder aşamaya, bölücüler, iç ve dış yardakçıları tarafından kasten, bilinçli olarak getirilmiştir. Çünkü bölücüler uzlaşmak filan değil, bu savaşı istiyorlar. Zira “Demokratik özerklik” vb. bahane, göz boyamak... “Büyük Kürdistan” emeline, ancak bu yöntemle, yabancı güçlerin müdahalesiyle nail olacaklarını biliyorlar... Başka ülkelerde de böyle olmuştur. Türkiye şartlarında, böyle bir hercümerç bütün etnik grupları kapsayacak bir kargaşa felaket olacaktır. Türk milletine çok pahalıya mal olacaktır; Kürtlere de... Ancak aynı oranda, yabancıların çıkarlarına ne kadar yarayacağını tahmin etmek hiç güç değil!

***

Þimdiye kadar bu konuda, PKK terörü, Apo ve “Kürt sorununun” tarihi ve güncel boyutları hususunda, çok yazdım. Artık yazılacak yeni bir şey yok! Benim de sabrım tükendi.
Son günlerde, “Apo” şöyle demiş, böyle demiş; şartlar koşmuş... Silvan baskınında ihmal ve komplo varmış vb. iddia ve spekülasyonlar artık normalden öte, lâfı güzâf; abesle iştigal!.. Hatta BDP’lilerin “Demokratik özerkliği”, kendi parlamentolarını, aslında “Büyük Kürdistanı” fiilen ilân etmelerini kınamak da boşuna!.. Bu adamlar, bu kadınlar ne istediklerini çok iyi biliyorlar... Apo, koca Türk devletini parmağının ucunda oynatıyor... Istanbul Zeytinburnu’nda bölücü Kürtler, Türklerin evlerini, iş yerlerini, araçlarını yakıyor, tahrip ediyorlar... Bunlar, başka yörelerde, batı kentlerinde de olacakların provası, hesaplı işaretleri!!!

***
Genel bir “iç savaşın” kopartılması için “zemin” hazır... Kürtçülerin “cini” şişeden çıkmıştır... Bir mucize olmazsa, Erdoğan, AKP Hükümeti, “açılımları” , eşkıya ile pazarlıkları bir tarafa bırakıp palyatif önlemlerden, “caydırıcılıktan” da öte gereken “radikal” hareketi yapmazlarsa, “cin” şişeye giremez!

***

“Zamanlama” dedim. Aysel Tuğluk “Demokratik özerklik ilân edilmesi, Silvan olayına denk düştüğü için ’zamanlama’ yanlış oldu” demiş.Yani iç savaşı ilan etmek için uygun zamanı da muhakkak bulurlar... “Zaman meselesi”.

***

“Zemin” dedim. Silvan’ın gerçek suçluları belli iken, Hükümet ve yalakaları suçu TSK’de arıyorlar... Eğer doğruysa “terörle mücadele” TSK’den, Genel Kurmay’dan alınacakmış... İçişleri Bakanlığı’na, Polise verilecekmiş!.. Hangi polise ve hangi komutanlara?.. Başkomutanın Erdoğan olacağı muhakkak... Padişaha yakışır!..
Erdoğan komutanların çoğu “tutuklu oldukları” için mi bunu öneriyor; yoksa komutanların tutuklanmaları TSK’yi saf harici kılmak için mi yapıldı?!!

***
“İç savaş” çıkarsa ne olur? Hükümet TSK’den, PKK’dan korktuğundan fazla korktuğu için “Sıkı Yönetim” ilan edemez... EMASYA Protokolü de yok... Mücadele fedakâr ve cefakâr polislere kalacak... Fedakâr Türk milleti de herhalde azgın Kürtlere karşı kendisini korur. Ama iş neden bu safhaya getirildi?.. Sorumlusu kim?.. “Aledderecât” bütün geçmiş iktidarlar!.. Ama, bugün vâsıl olunan noktada bu mukadder savaşı önlemekten sorumlu olacak Başbakan Erdoğan’dır.
Yeni Anayasa ile Apo’ya ödünler verilmesi de şu sırada marjinal... Olaylar bunu beklemeyecek....
İnşallah yanılıyorumdur; inşallah iç savaş çıkmaz.. Ama çıkarsa, bu AKP’nin son seçim “zaferine” rağmen, Erdoğan’ın, AKP’nin kaderini tayin edecektir... Ancak acı olan da,Türk milletinin kaderinin şu sırada AKP’nin kaderiyle örtüşmesidir.

***

Hasan Cemal bu iç savaş işinde soruyor: ‘Savaş’tan mı, ‘barış’tan mı yanasın?
Manyak değiliz; tabii barıştan, öncelikle “iç barıştan” yanayız... Budala da değiliz; “her ne pahasına” olursa olsun Türkiye’yi bölecek bir “barıştan” yana olamayız...



23 temmuz 2011 (yeniçag)
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 26 Juil 2011 0:09    Sujet du message: Répondre en citant

“Ne mutlu Türküm demeyenlere!”

Ülkemizin şu “eğrilikler” düzeyinde, hiç olmazsa, bazı doğruları konuşalım ve tespit edelim... Bugün Türkiye’yi “demokrasi tramvayına” bindirenlerin, oy çoğunluğuna dayanarak “mutlak” iktidarlarıyla idare edenlerin; temsil ettikleri TC Devletine ve kurucusu Mustafa Kemal’e, ilkelerine, devrimlerine yürekten bağlı oldukları iddia edilebilir mi?
Bakmayın Anıt Kabir’de “sap gibi” durmalarına ve oradaki deftere yazdıklarına; hatta Meclis’te and içmelerine!.. Bu zevat Atatürk’e ve Cumhuriyetine bağlı olduklarına dair Kur’an üzerinde yemin, kasem ederler mi?..

***

Geçmişte, Atatürk’ün, Cumhuriyet ve Türklük konusundaki sözleri kayıtlarda... Türkiye’nin “hâlleri” meydanlarda, sokaklarda!.. Atatürk Türkiyesinin eski fotoğraflarına bakın; bir de bugünkü manzaralara!.. Mustafa Kemal’in devrimlerine karşı bir devrim başarıya ulaşmıştır!.. Ve “Yeni Anayasa” ile neler olacağı da “Perşembenin” gelişinden belli!

***

Onceki Cuma, Fatih Çarşamba’da, iktidarın kalesinde yobazlar gürûhu, içinde Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” özdeyişi bulunduğu için Öğrenci Andına savaş açtılar... Mâlum güruh, düğmeye basılmış gibi sokağa döküldü...
Oraya toplanan Mazlum-Der ve Özgür-Der üyeleri eylemciler, taleplerini yazdıkları iki mektubu da dağıttıktan sonra “Irkçı Kemalist müfredat istemiyoruz” ve “Irkçı andı reddediyoruz” sloganları attılar... Ellerinde “Kışla düzenine son”, “Kesintisiz eğitim, kesintisiz zorbalık”, “Okullarda başörtüsüne özgürlük” yazılı pankartlar vardı..Atatürk’e ve milliyetçiliğe kin kustular bu kadın ve erkek yobazlar!!!

***

Amaç eski ve mâlum: Okullarda and içilmesine son verilmesi... Atatürk’ün bölücülere karşı milli birliği pekiştiren, Cumhuriyetin geleceğini bağladığı bu sözler, “Ne mutlu Türküm diyene” düsturu hem bölücülerin, hem de yobazların bir yerlerine batıyor.

***
Bu son manzara... Yobaz başkaldırısı... Acaba Başbakan Erdoğan’ı, Cumhurbaşkanı Gül’ü rahatsız etti mi?.. Sanmıyorum; çünkü onlar da geçmişte aynı kafadaydılar... Erdoğan: “Türklük alt kimliklerden biridir... ’Türkiye Türklerindir demek’yanlıştır” demişti.
Gül de 19 Aralık 1992’de Refah Partisi milletvekiliyken, düzenlenen bir konferansta, Nutuk’un son cümlesi olan ve Öğrenci Andı’nda da yer alan Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” özdeyişinden rahatsızlık duyduğunu söylemişti... ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ lafını tutup her yere yaza yaza ve bunu özellikle hiç olmayacak yerlere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür. ‘Bir Türk dünyaya bedel’ gibi bu laflar aslında Türkiye’nin bütünlüğünü, Türkiye’nin geçmişteki bütün insanları İslam kardeşliği etrafında toplayan bütünlüğünü tehdit eder anlama gelmiştir. Þimdi ne gariptir ki, bu lafları; seyahat ederseniz Doğu ve Orta Anadolu’ya, ‘Önce vatan’ yazıldığını görürsünüz; batıya, Ankara’ya, İstanbul’a gittiğinizde ise hiç rastlamazsınız bunlara. Yani bunlar tek parti devrinden kalan ve zorla, halkın kendi inanç değerleriyle bütünleşmeyen bir dünya sistemini halka zorla kabul ettirmektir” buyurmuştu... Þimdi isterse bu sözlerini inkâr etsin!

***

Fatih’teki yobaz gösterisi bana 1930’da Menemen’de Derviş Mehmet’in yobazlar gürûhunun “şeriat isteriz” diye ayaklanmalarını hatırlattı. Bu yobazlar gürûhunun karşısına yedek subay Kubilay dikilince, onun başını kesmişlerdi... Fatih’te bu yobazların karşısına genç bir subay dikilseydi acaba ne yaparlardı?!!
Korkarım, yobazlar daha azdıkça, yakında yurdun bir yerinde bu da olur!
Bu da “iç savaşın” ümmetçilik cenahı!
Bu olay, öteden beri And’a karşı açılan kampanyanın devamıdır... Yeni Anayasada kaldırılır. Yakup Kadri’nin Yaban romanında, Yunanlılar yurdun batısını işgal etmişken, Orta Anadolu’da bir köylü toprağı çapalamakla meşgul... Yunan sürülerinin işgali ve vahşetleri onu hiç ırgalamıyor... Sanki ülkesi Türkiye değil de, kendi bir karış toprağı!.. Yakup Bey soruyor: “Sen Türk değil misin?” Cevap: “O senin dediğin Haymana ovasında bulunur.”
Mustafa Kemal bu millete “Türklük” şuurunu vermişti... İşte şimdi “demokrasiyle” bu şuur yok edilmek isteniyor...
Bir soru: Seçimlerden önce AKP, Van’ın Özalp ilçesinde, Menemen yobazlarını cezalandıran “Mustafa Muğlalı Paşa” nın adının kaldırılmasını istemişti... Merak ediyorum: Merhum Paşa’nın adı hâlâ o kışlanın kapsında mı?..


26 temmuz 2011
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 03 Sep 2011 22:28    Sujet du message: Répondre en citant

Zafer-hezimet-harakiri

Önceki gün, yurdumuzun Türk Ordusu tarafından düşman işgalinden kurtuluşunun 89. yıldönümü, “Zafer” Bayramı idi... Aslında, “zafer” hezimete, “bayram” da bizler, Türk Ordusuna gönül bağlamışlar için mateme dönüştü. Türk Ordusu iç ve dış düşmanları tarafından yenilmişti...
Þimdi kovuklarından, ışığı görmüş tahtakuruları gibi dışarı fırlayan cümle ordu düşmanları “Türk Ordusu yenildi” diye bayram ediyor, bu kıymetli varlığımızı daha fazla kemirmek için planlar yapıyorlar... İktidarın Bakanı Hüseyin Çelik “TSK ile mücadele eylem planını” açıkladı... Hasan Cemal, planın mimarı Erdoğan’a övgüler yağdırıyor ve “yetmez” diyor...
Türk Ordusunu yenmek için bir süredir devam eden hayâsız taarruz, ne yazık ki onların zaferiyle sona erdi... Genelkurmay’ın internet sitesinden, PKK’ya, laiklik ve Atatürk düşmanlarına karşı yapılanlar silindi... YAÞ öncesi ve sonrasında yaşananların ardından yeni Genelkurmay Başkanının önerisiyle teslimiyet tamam oldu. Başkomutan Gül oldu, sözde “Zafer” bayramında... Mustafa Kemal’den beri devam eden gelenek ortadan kalktı... Tebrikleri, Başkomutanları Abdullah Gül kabul etti...Ve TSK, terörle mücadeleden geri çekildi, yerini Erdoğan’ın “polisleri”ne bıraktı. “Bunlar, bu 30 Ağustos bizim için üçüncü bayram” diye sevinç çığlıkları atanların deyimiyle “Türk Ordusu artık kendi evinde lütfen misafir”... Fazla kalan misafirlerin pabuçları kapı önüne konulur; bu da yakın...

***

Başbakan “Askerin soğuk savaş sonrasına intibak süreci, güç belâ tamama erdi” demeye getiriyor. Tebrik mesajında “Bazı dönüşümler bazı komutanları beklermiş” mesajı da saklı. “Bu, değişim sürecinin önemli bir adımı oldu” demiş... Haklı; daha ileri adımları, “Çelik Plan”ın tatbikatını bekleyin! Bu müsait ortamda “Her zamanki şüpheli aydınlar” dururlar mı? Onu onlar da çakmışlar. “Yetmez; askeri resmi geçitler de son bulsun” diyorlar. Bütün demokratik ülkelerde öyle imiş.. Ama Türkiye tarihi geleneklerle, kuşatıldığı tehditlerle “o” ülkelerden mi?!! Türk Ordusu meselâ Hollanda Ordusu mu?..
Sözde Fransız Devrimiyle “aydınlanmış” bu adamlar, bu kadınlar bilmezler mi?.. Fransız 1789 devriminin başlangıcı, Burbon iktidarının hasımlarının tıkıldıkları Paris’teki Bastil zindanının 14 Temmuz’da halk tarafından yıkılmasıydı... Ve o zamandan beri kaç Cumhuriyet ve rejim değişmesine rağmen “bayram” Fransa’nın her yerinde, özellikle Paris’te Champs Elysees caddesinde “askeri” geçit resimleriyle kutlanır... Fransa’da demokrasi yok mu?.. Aydınlar yok mu?..
Türk Ordusunun ve hezimetin fotoğrafı: Yeni Genelkurmay Başkanı “Başkomutanı” Abdullah Gül’ün önünde, askerce başını boynundan kırmıyor; eğiliyor, mağlup komutan gibi... Bir tek kılıcını teslim etmesi eksik!.. Öyle ya, Ordu çoğu Komutanların esir alınmış olmasıyla çoktan dize getirilmişti. Acı olan, Ordunun “boyun eğmesi”; bu hezimeti şimdi açıkça kabul etmesi!
Benim TSK ile ilgili konularda belleğim kuvvetlidir: Aylarca önce malum çevreler, yazarlar ve de Taraf gazetesi zamanın Harp Akademileri Komutanı Hava Orgenerali Balanlı Paşa’ya birden takmışlardı... Maksatları açıkça ilerde Genelkurmay Başkanı olacak Balanlı’nın önünü kesmek ve hakkında övgüler düzdükleri Orgeneral Necdet Özel’in önünü açmaktı... Galiba misyon tamamlandı!..

***

Mağlup Japon generalleri “harakiri” yaparlar, samuray kılıçlarıyla kendi karınlarını deşerlerdi... Düşünüyorum: Þimdi bu durumlarda TSK, savaş alanında değil, Ankara’da, Çankaya’da hezimete uğratıldığında TSK’nin Komutanları “harakiri” mi yapıyorlar?.._
Galiba boşuna yazıyorum.. Biz ölmüşüz de haberimiz yok... Hem Türk Ordusunun onurunu, geleneklerini ve zaferlerini korumak nâçiz, “çağdışı” kalmış bir yedek teğmen olarak bana mı düşer?!! Her Perşembe toplanarak tutuklu komutan eşlerine, kızlarına mı düşer?!! Sen de otur oturduğun yerde, TSK’nın “oturtulduğu yerde” boşuna nefes ve mürekkep tüketme... Ama yapamıyorum işte... Mustafa Kemal’e, babama, amcama verilmiş sözüm var... “Silâhımı”, kalemimi sonuna kadar görev yapmadan kılıfına sokamam... “Harakiri” yapmayanlar merasim kılıçlarını kılıflarından çıkarmadıkça!..
Tavsiye ederim, görmeyenler Cüneyt Arcayürek’in son iki yazısını okusunlar. 30 Ağustos 1922’deki “zaferin” askeri ve siyasi anlamını ve buna karşı bugünkü “hezimetin” siyasi ve askeri anlamını anlamak için!..


3 eylül 2011
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 07 Sep 2011 11:36    Sujet du message: Répondre en citant

PKK ruleti

Bölücü PKK terör örgütünün cinayetleri “ahvâl-i âdiyeden” oldu... Acılı bir Þehit babasının dediği gibi, Erdoğan’ın deyimiyle artık “kelle” hesabı yapıyoruz... Þehitlerin, malul gazilerin sayısı binleri geçti...Aslında “ilan edilmemiş” bir iç savaş: Dağlarda, kırlarda ve kentlerde!

***

Son olarak Tunceli’de futbol oynayan polislere yapılan saldırıda, komiser Cem Kerman ile öğretmen eşi Dilay Turan Kerman’ın şehit oldu ve 8 polis de yaralandı. El bombalarıyla sahanın ortasına giren PKK’lı teröristin daha büyük katliam yapması son anda önlendi. Ama sonuçta ölüm, silahsız bir komiseri eşinden ayırdı... Türk Bayrağına sarılı tabutlarının, ayrı yörelerdeki vatan toprağına gömülmek üzere aksi istikamete yönelmesi, bu trajedinin resmi... İstikamet ayrı, ama caniler aynı ve belli. Stratejileri aynı, yeni taktikleri, hedefleri ise “polisleri” vurmak...

***

BDP’lilerin bu eşkıyalarla sarmaş dolaş oldukları, onlara destek verdikleri, ölüleri için saygı duruşunda bulundukları, aşikâr ve mâlum değil mi? Ama, medyadaki PKK/Kürt muhipleri, buna rağmen, bu adamlar, bu kadınlar, acaba 1 Ekimde TBMM’ye gelecekler mi diye endişe içindeler... Sözde “barış” için bu modern giyimli eşkıyadan hayır bekliyorlar, medet umuyorlar!.. Gelseler sevinecekler ve Meclis salonunda bu eşkıya temsilcileriyle tokalaşacaklar. Bu, nasıl gafletten öte bir komedidir!

***

Ve tam şu sırada, bu cinayetler BDP kongresinde. TC Devletine “barış” koşulları dayatılıyor... Kongreden çıkan mesaj, açıkça “yola” aynen devam! Yoksa, “iç savaş çıkarırız” diye ültimatom veriyorlar... Asıl amaçları da zaten bu. Ve şu sırada “Türk Baharı” mı, yoksa “Kürt Baharı” mı?.. İç savaş çıkarsa yabancı güçler müdahale eder ve çözüm: “Türkiye’nin bölünmesi” ... “Büyük Kürdistan” ve tabii, “Büyük Ermenistan” ... Zaten yüz yıl kadar önce çizilmiş olan yol haritasının amacı da bu “Büyük Oyun” değil mi?

***

PKK-BDP kongresinde dayatılan başka “barış koşulları” da var... Başta Apo’ya af ve onun barış masasında “baş müzakereci” olması.. Demirtaş ve diğerleri Yeni Anayasaya “Demokratik özerklik” hükmünün konulmasının, vazgeçilmez bir koşul olduğunu söylediler. Bunun için de bütün güçleriyle çalışacaklarını ve direneceklerini vurguladılar.
“Kırılma noktası” -fay hattı- da bu “Demokratik özerklik” . Sonunda “Büyük Kürdistan” , onlar için “vazgeçilmez” husus. Türkiye’nin “üniter ulus devleti” -bölünmezliği-, bizim için vaz geçilebilir mi?.. İçimizdeki hainlere, işbirlikçilere göre, “evet” vazgeçmeliyiz!

***

Bu adamlara, bu sözde “aydınlara” göre sorun, “PKK’nın bitirilmesiyle” bitirilmeyecek... Bunun için de, bütün koşullarını kabul etmemiz, TC’nin “ölüm fermanını” kendimiz imzalamamız gerekecek... Bu gidişle imzalarız da!..

***

Yıllar önce aynı gazetede çalıştığımız rahmetli Aziz Nesin “Türk Milletinin çoğu aptaldır” demişti de, kızarak üzerine yürümüştüm. Maalesef hakkı varmış: Necip milletimiz bu iktidarı başımıza getirdi ve kamuoyu yoklamalarına göre başımıza da bela edecek!..

***

PKK meydan okuyor: İç savaş ihtimali var... Hergün şehitler veriliyor... Timsah göz yaşları dökülüyor ama, -bayram seyran- işler tıkırında. Halkımız Fenerbahçe için yaptığı protesto gösterilerini şu sırada, TSK ve Türkiye Cumhuriyeti için neden yapmıyor?!! Lâyığımız, kaderimiz bu mu? Elveda “şanlı eski günlerimiz” mi diyeceğiz?

***

PKK, Türkiye ile rulet oynamaya devam mı edecek?.. Bıçak, sadece “kemiğe” değil iliklerimize işledi... AKP Hükümeti, İsrail’e, Suriye’ye kükrerken, PKK’nın kökünü kazımak için daha da fazlasını yapmayacak mı?..
Çelişkiye bakın: PKK temsilcileri dışarıda,TBMM’de... Onlarla savaşmış ve savaşacak Komutanlar iktidarın “esirleri”...
Her gün yeni bir esir alınıyor... Herhalde tarihçiler Türkiye’nin bu dönemine “çöküşten” önce, “gaflet ve ihanet” dönemi diyeceklerdir...

7 eylül 2011
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 11 Sep 2011 10:52    Sujet du message: Répondre en citant

Kulaklara küpe!

Sevgili okuyucularım, şu sırada kulaklara küpe olması için, özellikle bazılarına bir tiyatro eserindeki “tiradı” ve bir de şiiri hatırlatmak istedim. Önce Edmond Rostand’ın Cyrano de Bergerac’tan unutulmaz “İstemem eksik olsun” tiradının geniş bir özeti:
“- Ne yapmak gerek peki?.. Sağlam bir arka mı bulmalıyım?.. Bir ağaç gövdesine dolanan sarmaşık gibi... Önünde eğilerek efendimiz sanmak mı?.. Bilek gücü yerine dolanla tırmanmak mı? İstemem eksik olsun!..



Herkesin yaptığı şeyleri mi yapmalıyım Bret? Sonradan görmelere övgüler mi yazmalıyım? Bir bakanın yüzünü güldürmek için biraz şaklabanlık edip taklalar mı atmalıyım?
İstemem eksik olsun!.. Sabahtan akşama dolaşıp pabuç mu eskitmeli?... Onun bunun önünde hep boyun mu eğmeli? İstemem eksik olsun böyle bir şöhret!.. Ciğeri beş para etmezlere mi ‘yetenekli’ demeli?.. Eleştiriden mi çekinmeli?
İstemem eksik olsun!.. Korkmak, tükenmek, bitmek... Þiir yazacak yerde eşe dosta gitmek.
Dilekçeler yazarak içini ortaya dökmek?
İstemem eksik olsun!.. Söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek tek başına.. Özgür olmak...
Dünyaya kendi gözlerinle bakmak...
Sesini çınlatmak, aklına esince şapkanı yan yatırmak... Bir hiç uğruna kılıcına yahut kalemine sarılmak... Ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek, isteyince Ay’a bile gidebilmek... Başarıyı alnının teriyle elde edebilmek... Demek istediğim asalak bir sarmaşık olma sakın...Varsın boyun olmasın bir söğütünki kadar... Yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?.. Dök içindeki öfkeyi dostum. Ama saklama benden beni sevmediğini.
- Sus...”

***
Ve İngiliz yazarı Rudyard Kipling’in “İf” (Eğer) şiiri. Rahmetli Bülent Ecevit’in nefis çevirisiyle:


Eğer
Çevrende herkes şaşırsa ve bunu da senden bilse,
sen aklı başında kalabilirsen eğer,
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır hem de kendine güvenebilirsen eğer,
bekleyebilirsen usanmadan,
yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana,
düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer,
ne kazandım diye sevinir,
ne yıkıldım diye yerinir,
ikisine de vermeyebilrsen değer,
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz,
kandırabilir diye saflar dert etmezsen,
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
koyulabilirsen işe yeniden,
döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın diline
baştan tutabilirsen yolunu,
yüregine, sinirine “dayan” diyecek,
direncinden başka şeyin kalmasa da,
herkesin bırakıp gittiği noktada
sen dayanabilirsen tek,
herkesle düşer kalkar erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
dost da düşman da incitmezse seni,
ne küçümser ne de büyültürsen çevreni,
bir saatin her dakikasına emeğini katarsan hakçasına,
böylece dünyalar önüne serilir,
üstelik oğlum adam oldun demektir.

11 eylül 2011
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 19 Sep 2011 14:53    Sujet du message: Répondre en citant

Kökten laikçilik-kökten dincilik

“Laik olmak adam olmaktır, Hoca efendi. Mustafa Kemal Atatürk”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sözlerinin ucunun nereye varacağını pek bilmiyor... Mısır gazasında laiklik konusunda söyledikleri oradaki Müslüman Kardeşler’i kızdırdı. Oralardaki hayranlarını, bütün cemaat ve mollaları inkisâr-ı hayale uğrattı... Atatürkçülere de şu sırada böyle bir kişinin milliyetçi, laik bir devletin başbakanı olmasındaki garabeti ve de tehlikeyi belirtmek fırsatını verdi...

***

Erdoğan özetle: “Ben laik değilim; Müslüman’ım... Ancak laik TC’nin Başbakanıyım” diyor ve belki de gayri ihtiyari olarak sıkıntısını ifade ediyor!.. Bu, önce terimlerin çelişkisidir; sonra kafaları karıştırıcı ve asıl “sıkıntı” Türkiye’nin şu sıradaki açmazı-ikilemidir: Laik veya “Laikçi” olmayan, “ümmetçi” veya Star yazarı Hikmet Genç’e göre “kökten dinci”, gene kendisinin geçmişteki ifadeleriyle “milliyetçi olmayan” bir zat laik ve milliyetçi Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ve Anayasa Mahkemesi’nin hükmüyle “laikliğe karşı eylemlerin odağı” AKP’nin Genel Başkanı!..
Bu iktidarın Cumhurbaşkanından, Başbakanından bakanlarına kadar ettikleri yemine rağmen “laik ve milliyetçi olmadıkları” kendi ifadeleriyle sabit... Abdullah Gül, AKP iktidar olmadan 1992’de: “Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden, en büyük tahribatı vermiş olan sistemin ilkelerinden birisi de laiklik ilkesidir” buyurmuşlardı. Ve gene Gül: “Milliyetçilik öyle olmuş ki Türkçülük şeklinde olmuş... Mesela ’Ne mutlu Türk’üm diyene’ lafını tutup her yere yaza yaza, özellikle hiç olmayacak yerlere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür... Seyahat ederseniz Orta Anadolu’da her ilçede ’Önce vatan’ yazdığını da görürsünüz. Yani bunlar tek parti döneminden kalan, zorla halkın kendi inanç değerleriyle bütünleşmemiş bir dünya sistemini halka zorla kabul ettirmektir...”
Erdoğan da iktidara gelmeden önce, “Türkiye Türklerindir, demek yanlıştır... Türklük alt kimliklerden biridir” demişti. Bu kişilerin zihniyetlerinin değişmesi mümkün mü?.. İktidar, onları yola getireceğine büsbütün “ifsat” ediyor ve zihniyetlerini devlete mal ediyor...

***

Devletle bugünkü iktidar arasındaki “derin uçurum”, iç ve dış siyasette mücadeleler yapılırken “Kim daha evvel gözünü kırpacak, teslim olacak?” veya İngilizce deyimiyle “brinkmanship” - “uçurumculuk”, uçurumun kenarına gelinceye kadar dayanacak?.. Tehlikeli bir oyun: Muhtemelen rakibi uçuruma atarsın ama belki kendin de uçuruma yuvarlanırsın!.. İşte Erdoğan şu sırada “uçurumculuk” oynuyor... Uçuruma kendileri yuvarlansalar eyvallah; ülkeyi de peşlerinden çekiyorlar!
Son olarak, Milli Eğitim Bakanlığı’nda olanlar ve bundan sonra olacaklar... Ümmetçi, “anti-laikçi” Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, göreve gelince bakanlığa “neşteri” vurdu. Yürürlüğe giren Kanun Hükmünde Kararname gereği, “Milli Eğitim Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun” yürürlükten kaldırılarak, bakanlık merkez teşkilatlanması yeniden yapılandırıldı. Yapılan değişiklik ile bakanlığın görevleri arasından Milli Eğitim ‘sivilleşti’...
“Atatürk milliyetçiliğine bağlı vatandaş yetiştirme” ve “Milli güvenlik siyasetine bağlı olma” kuralı kaldırıldı.
Çünkü “milliyetçilik”, anlaşılan, Sayın Bakanı rahatsız ediyor... Tehlike laik ve milliyetçi Türkiye Cumhuriyeti’nin batması
tehlikesi!..

***

Ergenekon sanığı iken, seksen küsur yaşında tutuksuz yargılanırken vefat eden İlhan Selçuk’a Allah, gani gani rahmet eylesin... O, “Tehlikenin farkında mıyız?” diye haykırdı Cumhuriyet’in manşetlerinden! Tehlike gözlerimizin önünde büyümekte... Farkında mıyız?.. Tehlikenin farkında mıyız?.. Tehlikenin farkına varıp, ellerinde bayraklarla, çiçeklerle Anıtkabir’e yürüyen binlerce insan buharlaştı mı?!! Hayır; onlar şimdi Fenerbahçe için yürüyorlar... Selçuk artık yok... Ama Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve diğerleri içerideler... “Ergenekon’a çarptırıldılar!..”
Evet; farkında mısınız Atatürk’ün “kayası, milliyetçi, laik” Cumhuriyet parçalanıyor; ufalanıyor; kumları avuçlarımızdan kayıyor!!! Yarın çok geç olacak...


19 eylül 2011
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 22 Sep 2011 10:53    Sujet du message: Répondre en citant

Ankara Türkiye’nin kalbidir

Cumhuriyetin ilk altın on yıllarından bir şarkı: “Ankara Ankara güzel Ankara/ Seni görmek ister her bahtı kara!” Gene, o yıllara ait bir belgesel: “Ankara, Türkiye’nin Kalbidir”!
İşte PKK haydutları nihayet Türkiye’nin “kalbinden” vurdu... O kalp çoktandır çok yara almış, “güzel” olmaktan çıkmış, kararmıştı... Özdeş olduğu Atatürk Cumhuriyeti arkasından hançerlendi!.. Önceki sabah Ankara’nın ortasında patlatılan “bomba” ihanetin son ölümcül darbesi!.. Başkentin şimdiki “demokratik işgalcilerinin” TC Devletini eşkıya ile muhabbet ve “pazarlık” düzeyine indirmesine denk düştü. Bence iş hesaplı idi: Þu sırada cüretkâr başka saldırılarla birlikte “Oslo” buluşmalarını haklı kılmak ve yeni buluşmaların önünü açmak istiyorlar... Medyadaki yandaşları da bunu teyit ediyorlar: “Halk yoruldu. Kürt sorununu çözmek için ‘barışçı’ çözümden, haydutlarla müzakere edip ‘uzlaşmaktan’ başka çare yok” diyesiler. Bir bakıma haklılar. Kamuoyunun ve ana muhalefetin müzakere tepkisi en azından “ılımlı” olduğuna göre, demek ki iş “kıvamına” gelmiş; Ankara’ya bomba ve yeni saldırılar, işi bitirecek!
Bir başka hesap da bu artan saldırılarla savaş çıkarmak... Türk milleti çıldırır, ayranı kabarırsa iç savaş... “Türk Baharı” ve yabancıların müdahalesi; çözüm: Kürtlere “haklarının” ve “Kürdistan’ın” verilmesi...

***

Diyorum ya: Eşkıya terör ve silahla Türkiye’yi dize getirdi... Halkımızı bezdirdi; yordu... Ama PKK, eşkıya, bölücüler hiç yorulmadılar. Uygun adımlarla hedeflerine doğru ilerliyorlar!
“Bomba” konusunda Ankara’da devlet-hükümet katında kafalar karışıktı... Açıklama ve yorumlar muhtelif... Terör saldırısı mı, tüp gaz patlaması mı idi?.. Bombayı hangi terör örgütü veya taşeronu koymuştu?.. Ve kafalarda bir istifham: “Sakın Ergenekon işi provokasyon olmasın, müzakereleri önlemek için!..”
Haberlerde Erdoğan’ın Obama ile görüşmesi bombadan öncelik kazanmıştı. Bana kalırsa netice sıfıra sıfır, elde var bir...Ve eski nakarat: “Terörle, PKK ile mücadelede işbirliği” ... Aman yeni şeyler söyleyin. ABD kara harekâtına icazet verdi mi?.. Predatör (insansız) uçakları hemen verecek mi?.. Yoksa yine “istihbarat paylaşımı” diye savsaklayacak mı?.. ABD’nin kendi çıkar ve hesapları, herhalde Türkiye’ye yardımdan daha önemlidir... Geçmişte PKK’ya maddi ve manevi yardımları da bunun kanıtıdır...

***

Gazete ve TV’lerdeki yorumlara bakıyorum; yalaka, yanaşma ve gafiller adeta “İşler kıvamına gelmişken sırası mı bu bombanın” diye teröristlere tarizde bulunuyorlar. Bunlardan biri soruyor: “Bomba patlayınca gidip Kuzey Irak’ta dağları bininci kez bombalayarak bu sorunu çözebilecek miyiz? İmralı’ya o kosteri kaldırmamak için daha aylarca çeşitli bahaneler bulunca bitecek mi bu kanlı mesele?..” Cengiz Çandar: “Bu sorun, iç kanamadır” diyor ve kanamayı durdurmak için önerisi: “Hükümet Erbil’e, Kandil’e saldırı kapısı açılması değil, silahların bırakılmasında işbirliği için yetkili göndermeli.” Yani çay-kahve muhabbetine devam... Ama medyadan yükselen bir yiğit ses de var: Vatan gazetesinde Güngör Mengi “Küstah Saldırı” başlıklı yazısında, Oslo muhabbetine atıf yaptıktan sonra, “Bölücü terör örgütünün kentlere patlayıcılar taşıdığını devlet biliyor ama kullanılmasını önleyemiyor... Başkentin kalbinde patlatılan bomba terörün bir numaralı sorunumuz olduğunu anlamamıza ve PKK’yı bitirmeden güvenli bir gelecek kuramayacağımızı fark etmemize yararsa, bu da kazanç olur” diyor

***

Bu gafillere ve hainlere sorarım: Pek âlâ, bu sorun nasıl çözülecek? Eşkıyalarla çay-kahve muhabbetinde güya uzlaşmakla mı?!! Uzlaşma hangi konuda ve hangi noktada?.. Barış masasında galip taraf hangisi, yenik düşen kim?!! ’Türk devleti’, ‘Türk milleti’ diyorsanız, öyle olsun...
Sizlere “yuh olsun” demekten başka seçeneğim yok!..


22 eylül 2011
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 26 Oct 2011 13:08    Sujet du message: Répondre en citant

Rejim değişecek

Deprem, kar, kış, harekât dinlemiyor. Anayasa değişecek, “sivil” anayasa gelecek! TC’nin rejimi değişecek, 2. Cumhuriyet mi, yoksa Neo-Osmanlı Padişahlığı mı olacak; şimdilik açıklanmadı... Ama şimdiki anayasanın “değiştirilemez” maddelerinin değiştirilmeden öte tümüyle kaldırılacağı artık ayyuka çıktı. Buna karşılık Erdoğan’ın “Değiştirilemez maddeleri” var. Referandumda halkımızın “Evet” dediği 26. madde. Başbakan Erdoğan, Kızılcahamam kampında “26. maddeye dokunmayın” talimatı verdi. Emir büyük yerden! Bu maddelerin çoğu orduyu hizaya getirmeye matuf. Askerlere sivil yargı yolu açılacak... Komutanlar Yüce Divan’da yargılanacak... “Dokunulmasın” dediği maddeler arasında, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısını değiştiren hükümler de bulunuyor... Yani yargıyı iktidarın baskısı altına alacak hükümler.


***

Mâlum cerideler, varakpâreler ’Yeni Anayasa’yla olacakların müjdesini veriyorlar. Mesela Star: “Alçaklığın zirvesi. Teröre inat Sivil Anayasa!”... Taraf: “Savaşa Âşıklarmış! Her şeye rağmen Anayasa. Girdiğimiz yoldan dönmek yok!” Akit: “Sivil Anayasa istemeyenler iş başında!.. Þeytanlar kudurdu!.. Sivil Anayasadan geri adım yok!”
Tabii, yalakalar da mangalda kül bırakmıyorlar... Hasan Cemal eski düzen değişiyor diye mutlu; der ki: “Asker-sivil ilişkilerinde taşlar, demokrasilerde olması gereken yerlere ağır ağır oturmaya başladı. Bu konuda, yani demokrasi ve hukuk devleti açısından son noktayı koyacak olan ‘Yeni Anayasa’dır.”
İhsan Dağı: “Ey Kemalistler, Beyaz Türkler, CHP’liler! Çoğulcu, özgürlükçü ve demokratik bir anayasa asıl size lazım”
diyor.
Hepsinin hedefi “Kemalizm”, yani Atatürkçülük ve “Beyaz Türkler”, yani milliyetçiler!..

***

Ne var ki bugün Atatürk Cumhuriyetinin tepesinde, O’nun Çankayası’nda, hasbelkader “Tramvay Demokrasisi” sayesinde oturan zatı şerif, gül gibi Cumhurbaşkanımız, 1992’de Refah Partisi’nden Kayseri Milletvekili seçildiğinde bir toplantıda aynen şöyle konuşmuştu: “70 yıldır halkına zıt bir sistem içindeyiz. Þık olmayan, halkına düşman bir sistem içindeyiz doğrusu 70 senedir... Tek partinin 6 sloganı ile ortaya çıktı, milliyetçilik, laiklik vs. bu ilkeler millete zorla dayatıldı... Tek insanın heykeli, tek insanın resimleri... Türkiye’nin Irak’ı, Libya’yı, Suriye’yi andıran büyük karakteristikleri var. Halkın yıldırıldığı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Aynı tek adam pozisyonu. Her yerde aynı tek insanın resimleri, heykelleri!.. ‘Ne mutlu Türk’üm’ yaza yaza ilkelleştik!.. Milliyetçilik, Türkçülük şeklinde alınmış ve ister istemez aksini de bazı insanların aklına getirmiştir. ‘Ne mutlu Türk’üm’ lafını her yere yaza yaza Türkiye ilkel bir hale dönmüştür... Tek parti devrinden kalan zihniyetin değişmesi, İslam’a bakış açısından değişmesi gerekir kanaatindeyim. Bu açıdan 2. Cumhuriyet ve Yeni Osmanlıcılık kavramlarının tartışılması çok sağlıklı.”
Hafızalar nisyan ile malûl olsa da arşivler yanılmaz. Þu bağlamda; “Godo’yu”, ‘Yeni Anayasa’yı beklerken, hatırlatmak istedik... Gül’ün zihniyeti Cumhurbaşkanı olunca değişti mi?.. Değişmişse bunun sıfatını da siz koyun!
Bu zatın ve daha önce mensubu bulunduğu AKP’nin, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin temel değiştirilemez maddelerine ne kadar içtenlikle karşı olduklarının ve ‘Yeni Anayasa’da bunları Türklük kavramıyla birlikte kaldırmak isteyeceklerinin başka kanıtı var mı?.. Var!.. Başbakan Erdoğan’ın, Başbakan olmadan önce söyledikleri: “Türkiye Türklerindir demek yanlıştır... Türklük alt kimliklerden biridir” gibi sözleri!..
Bu kişiler böyle diyorlarsa, “cemaat”ne yapmaz?..
Varın bunu da siz kara kara düşünün!..


26 ekim 2011
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 28 Nov 2011 0:21    Sujet du message: Répondre en citant

Buckingham Sarayı'nda yüksek ökçeler

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Londra’da Kraliçe Elizabeth tarafından Buckingham Sarayı’nda en üst düzey protokolle ağırlandı... Kraliçe daha önce 1971’de Ankara’ya gelmiş ve zamanın Cumhurbaşkanı rahmetli Cevdet Sunay tarafından ağırlanmıştı.
Kraliçe, daha sonra da 2008’de gene ülkemize geldi. Bu ziyaretler herhalde İngiltere’nin ülkemize hem tarihi, hem de güncel yakın ilgisini gösterir. Bu ilgiyi Dersim olayları gündemde olduğu şu sırada hatırlamak lazım. Fakat “dün dündür” ve bugün koşullar başka!

***

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşleri Hayrünnisa Hanımefendinin İngiltere’yi ziyaretleri ve ayrıntıları konusunda Sayın Gül’e, gene bir açık mektup yazmak cüretinde bulunuyorum. Bundan önce köşemde yayınladığım açık mektubu okumak lütfunda bulundular mı, bilmiyorum. Bu mektubu okuyacağından da emin değilim ama içimi dökmek, kayıtlara geçirmek istedim!
“Sayın Cumhurbaşkanı, İngiltere Kraliçesi tarafından böyle en üst düzeyde ağırlanmanız ve bu vesileyle Londra’da ülkemize gösterilen ilgi, tabii Türkler için memnuniyet ve gurur verici... Akıllarda, “Yengemiz bizi şu sırada neden öpüyor?..” sorusu... Başbakan Erdoğan’ın şöhreti, İngiltere’de ve dünyada doruğa çıktığı sırada.
Zâtıâliniz şimdi Mustafa Kemal Atatürk’ün hasbelkader halefi olarak onun Çankaya’sında ikamet etmektesiniz. Bir anlamda o kutsal mekanın “türbedarı” durumundasınız. Çankaya’sı, eserleri ve devrimleri size emanet...
Sormak isterim: Zâtıâliniz Cumhurbaşkanı olarak Atatürk’ün bütün emanetlerine, devrimlerine gerçekten sahip ve sadık mısınız?..

***

Kraliçenin sarayda sizi ve sayın eşinizi karşılarkenki fotoğraf ve video kayıtlarında Kraliçe Elizabeth’in, özellikle Hayrünnisa Hanımefendinin kıyafetini, yüksek ökçeli pabuçlarını biraz hayretle süzdüğü görüldü... Özellikle Hanımefendi’nin yüksek topuklu, ilgi çekici ayakkabıları, İngiliz medyasının da, Kraliçenin de dikkatlerini çekmiş...
Kraliçe Elizabeth 1971’de Türkiye’ye, Ankara’ya geldiğinde ben Basın Yayın Genel Müdürü sıfatımla onun Türkiye’de kaldığı müddetçe eşimle birlikte refakatlerinde bulunduk. O ziyaret esnasında Cumhurbaşkanı Sunay’ın eşi Kraliçe’yi karşıladılar... Resepsiyonlarda da sokaklarda da aynı idi. Hatta İstanbul’da Ayazağa’da, at gösterileri esnasında Kraliçe halkla protokol dışı karıştığında da umumi manzara bugünkü gibi değildi... Düşünüyorum; Kraliçe, eşiniz Hayrünnisa Hanımefendi’yi süzerken, acaba içinden -son dokuz yılda- ne oldu da Türkiye’nin genel manzarası nasıl ve neden bu kadar değişti diye düşünmemiş midir?..
Ben ve muhakkak birçoklarımız bunu, hem de acı acı düşünmekteyiz.

***

Duvarımda 1926 yılına ait fotoğraflar var. Mesela, otuzlu yıllarda Çankaya’da verilen bir resepsiyon, gene o yıllarda Dolmabahçe Sarayı’nda bir düğün. Atatürk önce Kartal’da, sonra Haydarpaşa Garı’nda başları ya açık ya da modern şapkalı hanımlarla!
Evet, haddim olmayarak soruyorum: Sayın Cumhurbaşkanı, bu tersine “metamorfizmi” nasıl izah ve müdafaa etmeli??
Bana herhalde cevap vermezsiniz ama, size içimi döktüm... Haddimi aşmışsam affola... Cüretimi Atatürk ve devrimleri konusundaki hassasiyetime bağışlayın; özellikle Atatürk’e saldırıların arttığı şu günlerde!..”


28 KASIM 2011
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 02 Déc 2011 15:36    Sujet du message: Répondre en citant

Kanatıncaya kadar

“Dersim”, Dersim isyanı ve sonrası, tarihimizde derin bir yara... Bu “yarayı” kimlerin neden açtığı, İngiliz parmağı, delil ve belgeleriyle sabit... Tartışılacak tarafı yok; Seyit Rıza ve avanesinin devlete karşı açık başkaldırısı...
“Yara” zamanında radikal cerrahiyle tedavi edilmiş, isyan tenkil edilmiş, Rıza ve avanesi gerektiği gibi cezalandırılmış. Bu yara kabuk bağlamış, hatta kapanmıştı. Þimdi birdenbire yara kaşınıyor. Anlaşılan kanayıncaya, kan akıtıncaya kadar da kaşınacak... Kanı kan mı temizlesin isteniyor?!!

***

Devlet Bahçeli noktayı koydu: “Dersim olayı bugünkü PKK olayının aynı... Ve şimdi PKK isyanının nasıl bastırılması gerekiyorsa, o zaman da öyle bastırılmış ve asiler itlaf edilmişti. Devletin özür dilemesine gerek yok, hükümetin bu olaydan ders alması gerekir!.. Ne var ki şimdi bu yara kaşınarak Kürt asileri, zamanın bölücüleri ve PKK haklı gösterilmek ve TC’ye, Atatürk’e saldırılmak isteniyor!..”
Baykal da doğru söylüyor: “Yaşanmış olan haksızlıkların aşılması için gereken elbette yapılacaktır, ama kabuk bağlamış olan yaraları kaşımak ve kanatmak için değil!.. Özür dileyenlerin bir kısmının iyi niyetle bunu talep ettiğini biliyorum, ama özür dilenmesini isteyenler de özür dileyenlerin oyununa alet olma durumuna düşüyorlar. Özür dileyenlerin oyunu gerçekten insanları ferahlatmak, rahatlatmak değil, yaraları kaşımak, nefreti artırmak. Cumhuriyetin birikimini, ulus devleti temellerinden sarsmak isteyen çevrelerin de bu olayları istismar etme, bu çabalara kol kanat germe anlayışlarını dikkate almak lazımdır.”
Evet bu kadar aşikâr!..
Baykal’ın bu konuşmasında Kılıçdaroğlu’na da ince bir dokundurma var; çünkü o da “özre” taraftar!..
Ancak, görevi toplumdaki yaraları kapatmak ve kısır tartışmaları önlemek olan Başbakan Erdoğan, herhalde oy hesaplarıyla Dersim konusunda “Dersim için devlet adına özür dilemekle” yarayı büsbütün kaşıdı. Farkında değil, sonunda gene kan akacak!..

***

Has adamlarından AKP Aydın milletvekili Mehmet Metiner’in “Sabiha Gökçen Havaalanı’nın adını değiştirmek” önerisi üzerine “Sen dur azıcık” demişti; yani “şimdilik sırası değil!..”
Ama Metiner durmuyor, aksine azıtıyor. TBMM genel kurulunda “Sabiha Gökçen’in adının kaldırılması yetmez... ‘Dersim katliamı’ile özdeşleşmiş isimler olan Abdullah Alpdoğanve Fevzi Çakmak’ın adlarının da Tunceli’deki yerleşim yeri ve parklardan kaldırılmasını” istiyor.
Sabiha Gökçen’e tabancasını vererek harekâta katılmasını emreden, “Asileri vurun!..” diyen de Atatürk! Yani asıl hedefi Atatürk...
Mehmet Metiner efendi, bu gidiş ve kafalarla, zaman ve şerait müsait olunca Atatürk’e daha açıkça vurmaya da sıra gelir, ama sen, adındaki gibi, “er” kişi, sözünün eri isen, çağdaş Türk kadınına örnek ve simge olmuş Sabiha Gökçen’i, malum niyetlerine alet edeceğin yerde şimdi, Atatürk’ün adının, heykellerinin, resimlerinin de kaldırılmasını, Anıtkabir’in de yıkılmasını açıkça iste... Ama yapamazsın, zira sıkmaz!..

***

Sokakların, caddelerin, parkların adlarının değiştirilmesi kampanyası başlatıldı... Erdoğan Ankara İstiklal Mahkemesi Başkanı merhum Ali Çetinkaya’ya “Cellât Ali” deyip adının Ankara’daki caddeden kaldırılmasını istedi ya... Hem de Mustafa Muğlalı Paşanın adı da Van’daki kışladan kaldırıldı ya... Türkiye sathında kaldırılacak ne isimler var... Birileri ellerinde haritalar bunları belirliyor...
Birden hatırladım; Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözleri bile rahatsız ettiği için Güneydoğu dağlarından silinmedi mi?!!
Bu sözler Cumhurbaşkanı Gül’ü de rahatsız ediyordu... Ne var ki bu sözler aslında millî birliği ifade eder. Ve bugüne kadar bu anlayışla Türkiye’de bütün etnik gruplar Türklük kazanında birleşiyorlar ve kaynaşıyorlardı...
Þimdi Talabani buyurmuşlar, “Hazırlanacak yeni anayasada ‘Türkiye’nin hepsi Türk değildir. Türkiye birçok ırktan oluşur’ ifadesine yer verilsin.”
Ülkenin kimyası bozulmaya görsün... Daha da bozulacak... Kararlılar; muhakkak kan akıtacaklar...

2 ARALIK 2011 - YENICAG
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 06 Déc 2011 14:44    Sujet du message: Répondre en citant

Büyüklük-büyük olmak

Almanya’daki manevi kızım, Atatürk hayranı Jade Ataman Atatürk’ün “Büyük Olmak” konusundaki sözlerini bulmuş. Bana gönderdi.. Atatürk diyor ki: “BÜYÜK olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin. Hiç kimseyi aldatmayacaksın. Ülke için gerçek amaç neyse, onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes, senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Fakat, sen bunlara karşı direneceksin... Önüne sonsuz engeller de yığacaklardır. Kendini büyük değil, küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak, bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana BÜYÜK derlerse, bunu söyleyenlere güleceksin” ..
Bunlar, hakikaten ’Büyük’ olan ve kendisine güvenen bir adamım sözleri. Þimdi “Büyüklük” iddiasında olanlar var. Onun için bu sözler denk düştü.

***

Ünlü Amerikalı yazar Ralp Waldo Emerson’un (1803-1882) “Kendine güvenmek” başlıklı bir yazısını da hatırladım. Yazıda ilginç bir bölüm var... Emerson “Büyük olmak yanlış anlaşılmaktır” der ama bunu “Yanlış anlaşılmak büyük olmaktır” şeklinde de anlayabilirsiniz .. Hakikaten “büyük” olmayıp da, “yanlış anlaşıldıkları” için büyük olduklarını iddia edenler çok zamanımızda!
Emerson diyor ki: “Deha, kendi düşüncelerine inanmak, ve kalbinizin derinliklerinde sizin için doğru olanların bütün insanlar için de doğru olduğuna inanmaktır!.. İçinizdeki inançları açıklayın. Bunlar sonunda evrensel gerçekler olacaktır.”
Emerson’dan bir hakikat daha “Her deha eserinde, kendi terk ettiğimiz düşüncelerimizi buluruz.”
Doğru değil mi?.. Yeni bir buluşla, doğru sözlerle karşılaştığımızda “Ah keşke bunu ben bulsaydım. Keşke bu sözü ben söyleseydim” demez miyiz... Büyük adamları, dehaları ötekilerden ayıran fark da budur işte...

***

Emerson diyor ki: “Her günü bitir ve onun doyumuna ulaş. Yapabileceğini yaptın. Kuşkusuz kimi gaflar ve saçmalıklar da olmuştur; onları unut. Yarın yeni bir gündür; ona neşeli ve huzurlu başla.”
Ve Emerson devam ediyor: “Her şeyden önce kendi kendine güven. Her yürek bu güvenle harekete geçebilir.. Büyük adamlar hep böyle yapmışlardır” .. Ben ekleyeyim Mustafa Kemal de her şeyi, savaşlarda başarısını, her devrimi kendine ve de milletine güvenerek, inançla yaptı. Onun inanç şartında tereddüde yer yoktur ve bunun içinde Atatürk, evrensel bir deha.. Her mevsimin, her ülkenin, insanlığın dehasıdır.
Unutanlara, unutturmak isteyenlere şu sırada hatırlatmak istedim...
Bazıları O’nu bu kadar “Büyük olduğu” için yanlış anlıyorlar.. Bazıları da “yanlış anladık” diye büyüklük taslıyorlar.

***

Bu sırada, gene bir Amerikan yazarının Elbert Hubbard’ın yazısını da hatırlatalım.. “Garcia’ya Mesaj” .. Harp okullarında öğrencilere okutulan bu yazıdaki “mesaj” özetle şöyle: “Mesajı, mektubu ait olduğu yere veya şahsa fazla sual sormadan, olumsuz yönden bakmadan ’Emret Komutanım’ diye alıp götüreceksin”. İşte böyle insanlara ihtiyacımız var.
Ve gene şu bağlamda İngiliz yazarı Rudyard Kipling’in “Eğer” adlı manzumesini de rahmetli Bülent Ecevit’in çevirisinden okumakta yarar var.

6 ARALIK 2011
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Aller à la page Précédente  1, 2, 3 ... 17, 18, 19, 20  Suivante
Page 18 sur 20

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.