181 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 181
Membre(s) : 0
Total :181

Administration


  Derniers Visiteurs

cengiz-han : 08h18:59
SelimIII : 21h58:54
murat_erpuyan : 1 jour, 10h26:06
vickii : 4 jours
duygu : 5 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Ismet Inönü
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Ismet Inönü
Aller à la page 1, 2, 3  Suivante
 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 09 Mar 2014 18:49    Sujet du message: Ismet Inönü Répondre en citant

Iki "ayyas"tan biri Inönü... Ve Erdogan yine bu ikiliden simdilik vurabilme gucune sahip oldugunu dusundugu Ismet Inönü'ye çatiyor; bugunun kokusmuslugunu Inönü düsmanligi ile ortmek istiyor...

Citation:




Gölgede kalmış bir portre: Bilinmeyen İnönü

Soner Yalçın / Sozcu - 9 Mart 2014


Yine bir seçim… Yine Erdoğan, İnönü düşmanlığı yapıyor: “Bakınız, aradık sorduk, diktatörü bulduk. Ey CHP senin içinde. Kim? İnönü.” AKP’liler İnönü’yü “faşist” gösteren afişler asıyor.

Erdoğan’ı hiç önemsemiyorum. O pankartı asan AKP’li gençler İnönü’yü tanıyor mu? Onlara İnönü’yü hiç anlatmadık. Hayır, Kurtuluş Savaşı kahramanlığından bahsetmeyeceğim. İnsan İnönü’yü, devlet adamı İnönü’yü yazacağım. Gölgede kalmış bir kahramanın hikayesini yazacağım..

Öğrenme meraklısı…

Cumhurbaşkanlığı döneminde fizik ve kimyaya merak sarıyor; fizik öğretmeni Prof. Hayri Dener ve kimya öğretmeni Prof. Avni Refik Bekman’dan ders alıyor. Çankaya Köşkü’ndeki bir odayı laboratuvar haline getiriyor; Prof. Berkman’ın gözetiminde kimya deneyleri yapıyor. Nobel ödüllü Prof. Heisenberg‘in fizik seminerine katılıyor.
Sonra motora merak sarıyor; önce şoföründen sonra mühendis general İhsan Aksoley’den öğreniyor. Hiç bitmiyor merakı; yeni gelişen piller hakkında da, hidrojen bombası hakkında da bilgi topluyor.
Fransızca biliyor. İngilizce ders alıyor.

Genellikle İngilizce kitap okuyor. Goethe ve Gogol‘a bayılıyor.

Felsefe terimlerini öğrenmeye çalışıyor.

Sanat sergilerine gidiyor; eleştirilerini kendi özel defterine not ediyor.
Mevhibe Hanım‘a 13 Nisan 1916’da evlendiğinde düğün hediyesi olarak piyano alıyor.

50 yaşında viyolonsel çalmak istiyor. İlk dersini, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın viyolonsel sanatçılarından Edip Tezer‘den alıyor. İkinci öğretmeni ise Hitler Almanya’sından kaçan ve Türkiye’de viyolonsel ekolünün temelini atan David Zirkin oluyor.

Sevdiği opera Aida.

Safiye Ayla’yı da dinlemekten hoşlanıyor.

Sinemaya ve tiyatroya gidiyor.

Maskeli baloya bile katılıyor…

“Seçimi neden kaybettik”

Ailesine çok düşkün. Anne babası ve akrabalarıyla iftar yapmayı seviyor.
Oruç tutuyor. Sıcak yaz aylarında herkes oruç tutmakta zorlanırken, “kuş gibi geçiyor” sözünü kullanıyor. Gençliğinde 5 vakit namaz kılıyor.
Her dini bayram ve cumhuriyet bayramında CHP’ye gidiyor, partililerle ve halkla bayramlaşıyor.

Malatya’ya her uğradığında mutlaka babasının mezarını ziyaret ediyor.
Mustafa Kemal’den “Gazi” ya da “Paşa”; 1934’ten sonra ise “Atatürk” diye bahsediyor.

Halide Edip’i “komutanları birbirine düşürüyor” diye pek sevmiyor.
Kazım Karabekir gibi yakın dostlarının ölümünde içinin çok yandığını yazıyor; cenazelerine mutlaka katılıyor.

Sevdiklerine “terbiyeli adam” sevmediklerine “fena adam” diyor.

Muhalefette iken hep polis takibine alınıyor; yetmiyor Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kahramanı Uşak’ta, İstanbul’da polis gözetiminde saldırıya uğruyor; yaralanıyor ama ağzından bir tek kötü söz çıkmıyor.
Adnan Menderes’in idamını durdurabilmek için Berrin Menderes ile Polatkan’ın kardeşleriyle görüşüyor; birlikte hareket ediyorlar ama kurtaramıyorlar. Denizler‘i de darağacından alamıyor. Kahroluyor.
Siyasette düşmanlığa karşı; siyasi nezakete önem veriyor. Yıllar sonra cezaevinden çıkan Celal Bayar‘ı ziyarete gidiyor:

“28 Haziran 1969. Celal Bey’in evindeyiz. Hanım, Özden, ben, Ali İhsan (Gögüş). Onlar Celal Bey, Nilüfer Hanım, Turhan Dilligil. 1 saat kaldık. İyi konuştuk. Ayrılırken odada onun teşebbüsü ile öpüştük. Resmi ziyaret faslı bitti. Bundan sonra normal münasebet devri başladı dedik. Memnun ayrıldım.”

14 Mayıs 1950 seçimini kaybedince oğlu Erdal’a yazdığı mektupta şöyle diyor:

“Niçin kaybettik? İnsaflı, insafsız bin bir sebebi var. Fakat en başta geleni değişiklik arzusudur. Bu da milletin hem masum, hem tabii bir arzularıdır.” (22 Mayıs 1950)

Hitler’den hoşlanmıyor; Stalin’e mesafeli. İngilizler’e yakın.

Ne Burak ne de Bilal

Her fırsatta Anadolu’yu dolaşıyor; sorunları özel defterine not alıyor.

Ülke sorunları nedeniyle uyuyamıyor.

Ülkesinin harcadığı bir kuruşu bile defterine yazıyor. En büyük kâbusu bütçenin denkleşmemesi!

Yağmur yağdığında topraktaki ürünler için bayram ediyor.

Gazi madalyasını kaybedince çok üzülüyor; bulunca çok seviniyor.
Halkevleri’ne büyük önem veriyor; Köy Enstitüleri’ni sık ziyaret ediyor. Kızların okula gitmesi için uğraş veriyor. Orta öğrenim projesini okuyor; müfredatla ilgili toplantılara katılıyor. Dahi çocukları ortaya çıkarmaya çabalıyor.

Çocuklarını devlet okulunda okutuyor; onlarla Cebir dersi çalışıyor. Ders notlarını özel defterine yazıyor. “Ömer’in imtihanı başladı… Ömer’in kimya imtihanı iyi… Ömer’in analitikten imtihanı iyi geçmedi, üzüldük…”
Oğlu Erdal’ın okul saatlerini yazıyor; “8.30 gelme saati… 11.40 öğle paydos saati… 13.40 öğleden sonra gelme… 15.10 paydos… “
Ömer İTÜ’de, Erdal ODTÜ’de öğretim üyesi oluyor.

Mevhibe Hanım ile pastahaneye gitmekten keyif alıyor.

Evlilik yıldönümlerinde eşiyle baş başa yemek yemeye özen gösteriyor. Eşinin doğum günü 22 Eylül‘ü unutmuyor. Çocuklarının evlilik ve doğum günlerini birlikte kutlamaktan keyif alıyor. Hediye vermeyi seviyor. Yabancı konuklardan hediye olarak sadece kitap kabul ediyor.
Eşiyle bezik; arkadaşlarıyla briç; ve oğullarıyla bilardo oynamaktan hoşlanıyor.

Babasının küçük yaşta öğrettiği satranca tutkun. Almanya’da çıkan satranç dergisine abone. Satrançta en büyük rakibi Başbakan Þükrü Saraçoğlu… II. Dünya Savaşı gecelerinde sürekli oynayıp gelişmeleri takip ediyorlar. Kimbilir belki de bu strateji oyunu sayesinde Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’na sokmama başarısı gösteriyorlar.

ABD’nin dış politika konularına ağırlık veren ünlü Foreign Affairs adlı strateji dergisini okuyor.

Votka seviyor

İçki içiyor. Ama dayanıksız; not defterine şöyle yazıyor: “Gece çok içtim bozuldum.” Votka seviyor.

Tenis oynuyor.

Atlara özel merakı var; her fırsatta biniyor; at yarışlarına gidiyor.

Yüzmeyi (deniz banyosu diyor) her yaz yapıyor.

Futbol maçı seyrediyor; yorumda bulunuyor.

Golf kulübüne gidiyor.

Sağlığına çok dikkat etmesine rağmen genellikle hastalanıyor.

Kilo almamak için hep rejim yapıyor. Tartılıyor; 70-75 kilo aralığında. Yaşamının son döneminde 58 kiloya kadar düşüyor. İstese de artık kilo alamıyor.

Sık sık kan tahlileri yaptırıyor. Aldığı ilaçları defterine yazıyor; Sedo-corodil, Cardiographie, Ürodonal, İnsülin, Glucophyline, Neo antergan…

Kolesterol 212 ile 294 arasında değişiyor; 1965 yılında 322’ye çıkıyor. Þekerini, tansiyonunu hep defterine not ediyor.

60 yaşında sağlık için düzenli yürüyüşe başlıyor.

7 Ağustos 1929’da sigarayı bırakıyor. Fakat her seferinde tekrar başlıyor; tekrar bırakıyor, tekrar başlıyor.

1928’den sonra Alfabe Devrimi’ne uyarak notlarını Latin harfleriyle yazıyor.

İşte…

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e aydınlanmanın ortaya çıkardığı bir devlet adamı portresi…

Vasatlığı, değersizliği, kalitesizliği yüceltiyorsanız; ağalara, şeyhlere, köleliğe boyun eğiyorsanız, bilime değil hurafeye inanıyorsanız; yani zihinsel bir çürüme yaşıyorsanız; İsmet İnönü’yü anlamamanız normal be kardeşim.

Bu da İnönü’nün çıkını

İsmet İnönü, 1919-1973 yılları arasında parasal hesaplarını özel defterine yazıyor.

“14 Ocak 1919, Bu gece babamda idim. Batum işinden ziyan etmişler. Bin lira kadar. Pek üzgündü.”

“15 Nisan 1919, Babam ile Þehzadebaşı’ndaki dükkanları gördüm. Bankaya gittim. Mevhibe’nin parasını saydım. (535 lira 90 kuruş.) Benim param binyüz lira.

“22 Mayıs 1919, (Kardeşim) Hayri’ye elbiselik aldık. 12 çorap aldık. Valideye elli lira verdim.

Başbakanlığı döneminde bile değişmiyor ailesinin masraflarını defterine yazıyor:
“3 Eylül 1927; 200 elbise, 170 oto, 50 Abdurrahman, 250 Fikret’e verildi, 150 bilet, 350 Hayri’nin mektebi için Hüseyin Bey’e, 65 yeni sayyat, 150 Fikret’e, 20 Komisere, 5 hizmetliye, 5 İrfan’a, 10 Hüsamettin’e, 15 Hatçe’ye, 25 Seniha’ya, 20 Hayri’ye, 50 anneme.”

İsrafa çok karşı; özel defterine; “kadınların israfı her şeyde var” diye sitem ediyor.

“10 Temmuz 1929, Gece hanımın hiddeti. Hanıma ev masrafı olarak 1.550 lira teslim ettim.”

Yıl 1949. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı…

Erdal İnönü Amerika’dan gönderdiği mektubunda, annesine iki kürk beğendiğini; birinin fiyatının 1000 dolar diğerinin ise 600 dolar olduğunu yazıyor.

27 Þubat 1949 tarihli mektubunda İsmet İnönü oğluna şu yanıtı veriyor:
“Kürk hikayesini okudum. Olacak şey değil. O kadar doları bulamayız. Hemen sözünü geri al. Senin bu kadarcık ihtiyat paran için üç senedir uğraşıyoruz. Hulasa olacak iş değil.”

Evinde kullandığı sobanın siparişini kendi veren bir devlet adamı.

Ev tamirinin giderini bile defterine not eden bir parti lideri:
“25 Eylül 1959, 150 usta: 6 gün duvarcı+25, 60 sıvacı: 3 gün+20, 125 amele: 17 gün+12.5 ve 87.5 tenekeci: 3 gün. Toplam: 422.5”
Borçlanmayı hiç sevmiyor:
“25 Temmuz 1955, Avni Doğan’a 50 lira verdim. Eski borcu olduğunu söylemiş.”

“25 Ekim 1929, Borçlarım: 900 duvardan bulgura, 335 Nazmi’ye, 1.600 kok, 250 tahmini odun-kömür, 200 dişçi.”

“31 Temmuz 1966, Sabahattin’in aylığını verdim. Aylığı 500 lira. Temmuz 12’de gelmiş. 307 hesap ettik. 150 borç vermiştik. 157 borcu verdim. (200 lira verdim, masrafın oldu dedim.)” Þu zarifliğe bakar mısınız, fazla verdiği parayı bile yazarken parantez içinde belirtiyor, ayıp olmasın diye!
Borcu gibi alacağı konusunda da titiz olduğu görülüyor:

“Os.Bank. Erdal kömür ve borç 1700, Ziraat aylık: 1.500, İş Bankası borç sigorta 950, Emekli bono 600, Osm. Ömer’e havale doğum borcu: 1.000”
Hırsız bürokratları defterine kaydediyor: “Torbalı Kaymakamı hırsız. Beyazıt Valisi hırsız. Defterdar da hırsız. Mersin Valisi hırsız…”
Bir kuruşun hesabını soruyor. Vergisini hiç aksatmıyor. Hatta oğluna borç veriyor:

“30 Haziran 1961, İş Bankası Cebeci Þubesi 1360 Erdal’a vergi için.”
Erdal İnönü’nün evlilik gideri bakın İsmet İnönü’nün defterinde nasıl yer alıyor:

“6 Ekim 1957. Hesap hülasası:
7.000 Nişan yüzükleri, 23.500 yüz görümlüğü, 12.500 küpe, 2.250 nikah şekeri, 20.000 düğün, 2.200 gömlekler, 750 fotoğraf ve saire
Toplam: 68.200.
10.000 evvelce verdim, kaldı 58.200.
13.500 nakit borç, oldu 71.700.
38.700 mahsup, 33.000 kalan, 300 Hanım, 1000 Ömer için
38.700.
40.000 çek.”

Anlaşılan düğün giderleri İnönü’nün bütçesini zorluyor. Çünkü…
“2 Eylül 1954: Emekli aylık: 5.227; 3 Aylık 15.681; Damga pulu: 62.72
Toplam: 15.618.28”

Uzatmaya gerek yok; iki hafta önce Erdoğan’ın 20 yıllık çıkınını yazdım.

Sonra telefon tapeleri ortaya döküldü.

İnönü ve Erdoğan’ı karşılaştırın bakalım!

Sözün bittiği yer tam burası değil mi?

Damat üzüntüsü torun sevinci

İsmet İnönü’nün damadı gazeteci Metin Toker Akis dergisinde yazdıklarından dolayı DP döneminde hapse atıldı. CHP lideri İsmet İnönü, damadını ziyaret için Ulucanlar Cezaevi’ne gitti. Görüştürmediler. Bir not yazıp damadına gönderdi:

“Tarih 11.2.1957
Metin evladım,
Görmek için geldim. Göremedim. Yarın gene gelirim. Acele ihtiyacın neyedir? Nasılsın? Metanetine güvenirim şerefli evladım. İ.İnönü.”
Bu pusulanın ardına Metin Toker şöyle yazdı:

“En ufak bir üzüntüm yok. Üzülürüm, benim için üzülürseniz. Burada iyi bir koğuşa verdiler. Þinasi ile beraberim. Özden size emanet. İnanın ki rahatım da yerinde. Bir tek ricam var: kimseye benimle alakalı bir kelime konuşmayın ve ne olur; ne baskı yapın ne baskı kabul edin. Ellerinizden öperim. Metin.”

23 gün sonra…

Eşi cezaevinde iken Özden Toker erken doğum yapıyor; Gülsün (Toker)

Bilgehan dünyaya geliyor!

Dedesi defterine not alıyor:

“25.2.1957, Pazartesi saat 4.50 Kilo 3 boy 50 santim. Doğum evi Zekai Tahir.”

Bir tek cümle kin, intikam yok defterde…

Tek yazdığı kızı Özden ile birlikte damadını sık sık ziyarete gittiği.
Adalet için şunu diyecektir:
Tarih: 22 Ocak 1957

“Adalete siyaset karışmaması için çalıştım. İnkılapların en şiddetli devirlerinde dahi karışmadık. Eski hakimlerin kanaati: Saltanat devri dahil hakimlere bu günkü tesir hiçbir devirde görülmemiştir.”

İsmet Paşa bir de bu günleri görseydi; ne derdi acaba?

Eminim ki, “boyun eğmeyin” derdi!..
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 10 Mar 2014 0:52    Sujet du message: Répondre en citant

iIginç bir yazi, ilgiyle okudum...
Inönü iktidari döneminin en önemli olgularindan biri, ki burada vurgulanmamis, Türkiye'yi ikinci dünya savasina sokmamayi basarmis olmasi, her iki tarafi da oyalayip, iki taraftan gelen baskilara boyun egmeyerek.
Elbet o dönemin bir takim "yamuklari" da var, "varlik vergisi" gibi, Saracoglu'nun basbakanligi sirasinda özellikle gayri-müslimleri, ve en basta musevi vatandaslari hedef alan bir uygulama oldugu bilinir. Ayni dönemde de bir çok türk diplomat, görevde olduklari nazi isgali altinda ülkelerden, yüzlerce, hatta binlerce yahudiyi toplama kamplarina yollanmaktan kurtarirlar, bu ugurda kendilerini de riske atarlar.
Yazida sözü edilmiyen bir nokta da, Inönü'nün, benim çocuklugumda yâni 60'li yillardaki basbakanligi sirasinda Talat Aydemir'in iki kez darbe tesebbüsuyle karsilasmasi, ve ikincisinde -ki o tesebbûste bir çok asker de ölmüstû, - Aydemir ve Fethi Gürcan'i daragacindan kurtarmamasi.
Bir devlet adamini "aktif ve pasifleri" ile degerlendireceksek, Inönü'nün Cumhurbaskanligi ilk döneminde, Ata'nin en yakin çalisma arkadaslarini -örnegin Salih Bozok, Kiliç Ali gibi...- aktif politik hayattan engelleme girisimleri, belli bir dönem Atatürk'ün resminin kagit paralardan çikarilarak kendi resmiyle TL emisyonu, bunun gibi "soy kemalisleri" rencide eden ve kirginliklara yol açan girisimler, 1946 seçimlerinden sonra türkçe ezandan, elektoralist nedenlerle arapça ezana dönülmesi vs de göz ardi edilmemelidir, kanimca. Bunlar sonraki gelisimleri de istem disi hazirlayan faktörler ve "pasif" hanesinde yer alirlar.
_________________
Родион Романович Раскольников


Dernière édition par Raskolnikoff le 10 Mar 2014 1:02; édité 1 fois
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 10 Mar 2014 0:59    Sujet du message: Répondre en citant



yazidaki videoya ulasmak isteyince de



Yani Fransa'da bile olsaniz video yok, youtube kaldirmis...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 10 Mar 2014 1:07    Sujet du message: Répondre en citant

Raskolnikoff a écrit:
iIginç bir yazi, ilgiyle okudum...
Inönü iktidari döneminin en önemli olgularindan biri, ki burada vurgulanmamis, Türkiye'yi ikinci dünya savasina sokmamayi basarmis olmasi, her iki tarafi da oyalayip, iki taraftan gelen baskilara boyun egmeyerek.
Elbet o dönemin bir takim "yamuklari" da var, "varlik vergisi" gibi, Saracoglu'nun basbakanligi sirasinda özellikle gayri-müslimleri, ve en basta musevi vatandaslari hedef alan bir uygulama oldugu bilinir. Ayni dönemde de bir çok türk diplomat, görevde olduklari nazi isgali altinda ülkelerden, yüzlerce, hatta binlerce yahudiyi toplama kamplarina yollanmaktan kurtarirlar, bu ugurda kendilerini de riske atarlar.
Yazida sözü edilmiyen bir nokta da, Inönü'nün, benim çocuklugumda yâni 60'li yillardaki basbakanligi sirasinda Talat Aydemir'in iki kez darbe tesebbüsuyle karsilasmasi, ve ikincisinde -ki o tesebbûste bir çok asker de ölmüstû, - Aydemir ve Fethi Okyar'i daragacindan kurtarmamasi.
Bir devlet adamini "aktif ve pasifleri" ile degerlendireceksek, Inönü'nün Cumhurbaskanligi ilk döneminde, Ata'nin en yakin çalisma arkadaslarini -örnegin Salih Bozok, Kiliç Ali gibi...- aktif politik hayattan engelleme girisimleri, belli bir dönem Atatürk'ün resminin kagit paralardan çikarilarak kendi resmiyle TL emisyonu, bunun gibi "soy kemalisleri" rencide eden ve kirginliklara yol açan girisimler, 1946 seçimlerinden sonra türkçe ezandan, elektoralist nedenlerle arapça ezana dönülmesi vs de göz ardi edilmemelidir, kanimca. Bunlar sonraki gelisimleri de istem disi hazirlayan faktörler ve "pasif" hanesinde yer alirlar.


Inonu'ye Turkiye en azindan 2 sey için minnet borcu var :

- 2. Dunya savasina Turkiye'yi sokmamasi (yukarida bu belirtilmis)
- Cok partili doneme geçisi engellememis olmasi ki o gunku sartlarda DP'ni 1950 seçimi kazanmasini su ya da bu sekilde engelleyebilir, bunu 5 sene, 10 sene geçiktirebilirdi.

Aslinda bu listeye
- 2. Inonu Zaferini kazanan komutan olarak Kurtulus Savasinin zaferle bitisini hazirlamasi,
- Lozan'i olabildigince Turkiye lehine tamamlamasi

da eklenebilir.


Erdogan'in tum rezilliklerinden sonra Inonu'ye laf etmesi bana çok igrenç geliyor... Biri oglunun 1.000 Dolarlik annesine kurk almasini his karsilamiyor engelliyor, oteki ogluna "sifirla" emri veriyor...

Bu 2 kisi arasinda karsilastirma yapmanin olanaksizligi gosterdigi gibi digerinin acizligini, dustugu durumu açikca gosteriyor...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 10 Mar 2014 2:06    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:
Inonu'ye Turkiye en azindan 2 sey için minnet borcu var :

- 2. Dunya savasina Turkiye'yi sokmamasi (yukarida bu belirtilmis)
- Cok partili doneme geçisi engellememis olmasi ki o gunku sartlarda DP'ni 1950 seçimi kazanmasini su ya da bu sekilde engelleyebilir, bunu 5 sene, 10 sene geçiktirebilirdi.

Aslinda bu listeye
- 2. Inonu Zaferini kazanan komutan olarak Kurtulus Savasinin zaferle bitisini hazirlamasi,
- Lozan'i olabildigince Turkiye lehine tamamlamasi

da eklenebilir.



Erdogan'in tum rezilliklerinden sonra Inonu'ye laf etmesi bana çok igrenç geliyor... Biri oglunun 1.000 Dolarlik annesine kurk almasini his karsilamiyor engelliyor, oteki ogluna "sifirla" emri veriyor...

Bu 2 kisi arasinda karsilastirma yapmanin olanaksizligi gosterdigi gibi digerinin acizligini, dustugu durumu açikca gosteriyor...



Cengiz'in yazdiklarina büyük ölçüde -tek partiden çok partiye geçis hariç- katiliyorum, bunlari dogru buluyor, sözü geçen iki kisi arasinda karsilastirmanin etik olarak olanaksizligini ben de vurguluyorum..

AMA..... eger iyisiyle, kötüsüyle, aktifi ve pasifiyle bir dönemden ders çikaracaksak ilerde daha olumlu yönde ilerlemek için, partizan olarak niteleyebilecegim tavirlarla, gerçekleri de yadsimayalim, yani Inönü döneminin "pasif"lerini. Bunu yaparken de dönemin kosullarini, hangi sartlarda neyin yapilip neyin yapilmadigini görelim.

Ben, kendi hesabima, Erdogan gibi bu alanda hiç yetkili olmayan, ve bu alanda yaptirimlari 21'inci yüzyilda tipik bir "banana cumhuriyetini" andiran, ve iktidari kendi çikarlari için kullandigi gitgide sabitlesen biri Inönü'ye diktatör dedi diye, Inönü dönemini sahiplenecek ve o dönemin demokrasi disi yaptirimlarini da savunacak degilim.
Yazikki Türkiye'de genellikle politik yaklasimlar böyle. herkes daha yakinlik duydugu devlet adamini pirü pak görüp karsisindakini karaliyor. Objektif olalim lütfen.

Inönü döneminin olumlu -hatta çok olumlu- yönleri konusunda mutabikiz ama, o dönemin "tek parti" düzeninde hür düsüncenin serpildigini, tesvik gördügünü, yâni özendirildigini söylemek de zor. Durumun kosullari geregi denebilir ama, ilerdeki gelismelere de çanak tuttugu bence açik.Bir kaç ögeyi yukarida belirttim.

Türkiye'nin çok partili sisteme geçisi bence Inönü ve çevresinin istegi olarak degil, savastan galip çikan ABD'nin Truman doktrini ve Marshall plani çerçevesinde olmustur. O dönem yöneticileri bunlarin tam olarak neye hizmet ettigini yeterince -hatta hiç- görememisler, bu vizyona teslim olmuslardir. Baska bir alternatif var miydi? Bu da tartisilir elbet, ama bir tarihi determinizm sözkonusu gibi......Sonrasi da malum.....
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 06 Avr 2014 1:49    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:


BAÞBAKAN R. TAYYİP ERDOÐAN TARİHİ BİR GERÇEÐİ NASIL ÇARPITABİLİR?

Başbakan R. Tayyip Erdoğan 21 Mart 2014 tarihinde Ankara' da yaptığı mitingde;
"(İsmet İnönü), Gazi (M. Kemal Atatürk) ölür ölmez "Türk Lirası" nın üzerinden resmini kaldırdı kendi resmini koydu..."

Gerçekten öyle mi?

İSMET İNÖNÜ KAÐIT TÜRK PARALARINA NEDEN KENDİ RESMİNİ BASTIRDI...

Türkiye'deki gerici zihniyet, zaman zaman ülkemizi düşman işgalinden kurtaran İsmet İnönü için karalama kampanyaları başlatmıştır. Karalama kampanyalarının en önemlilerinden biri de ismet İnönü' nün Türk paralarına kendi resmini bastırmasıdır.

İsmet Paşa 1938' de Atatürk' ün ölümünden sonra TBMM tarafından Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

Askeri ve siyasi tecrübelerinden dolayı Atatürk döneminde uzun yıllar başkan vekilliği yapan İsmet İnönü, Cumhurbaşkanlığının yanı sıra CHP Genel Başkanlığını da yürüttü. Atatürk'ün ölümünden sonra yurt içinde ve dışında Cumhuriyet rejiminin devam edip edemeyeceği tartışılmaya başlanmıştı. İnönü askeri başarısını ülke yönetiminde de göstererek cumhuriyeti korumayı başarmıştı.

O yıllarda ülkemizde para ve pul basacak matbaamız yoktu. Para ve pullarımızı Londra' da büyük tesisleri bulunan Thomas De La Rue basıyordu. 1940 yılında İsmet İnönü hükümeti tarafından aynı kişiye 100 ve 50 kuruşluk olarak 20 milyon liralık banknot bastırıldı. Basılan banknotlar Londra' dan Newyork Shine adlı gemiyle Türkiye'ye gönderildi. Gemi 2 hafta süren yolculuktan sonra yakıt almak için Yunanistan'ın Pire limanına uğradı. Tarih 16 Nisan 1941' di. Alman uçakları Pire limanına saldırarak Türkiye' ye para getiren Newyork Shine gemisini batırdı. Gemideki Türk paraları denize saçıldı ve Yunanlılar tarafından toplandı.
O dönem 20 milyon lira çok büyük paraydı, bu parayla Türkiye ekonomisi idare ediliyordu. Bu olay üzerine İnönü paraların Yunanlılar tarafından kullanılmasını önlemek amacıyla Atatürk resimli tüm banknot paraları tedavülden kaldırmak zorunda kaldı. Yıllar sonra bu paralar da tedavülden kaldırılarak yeniden Atatürk resimli paralar bastırıldı.
İşte Cumhuriyet Halk partisi, Atatürk ve İsmet inönü için yıllardır siyasi istismar konusu yapılan olay budur. Bütün bu yapılanlar gerçek devlet adamlığının göstergesidir. Atatürk ve İsmet İnönü, kurtuluş savaşında milyonlarca liraya ulaşan borçlarımızı zaman içerisinde akıllı politikalarla son kuruşuna kadar ödediler ve ülkeye büyük yatırımlar yaptılar. İstismarcılar ise onların mirasını satmakla meşguller...






Dernière édition par murat_erpuyan le 21 Jan 2017 1:56; édité 4 fois
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Turquiste
Novice
Novice


Inscrit le: 28 Nov 2011
Messages: 76

MessagePosté le: 17 Avr 2014 14:14    Sujet du message: Répondre en citant

Gürcü soylu Tayyibin söyledikleri saçma, demokrasiyi getiren bir kisi diktatör sayilamaz. Hele o dönemde.

Ancak Kürt Inönü birçok sebepten dolayi tarihimizde kara bir leke olarak yer alabilir:

- Truman doktrinini kabul edip Halk Evlerinin kapatilmasina sebep oldugu icin,
- Yükselen Milliyetçilige darbe vurdugu icin (bkz: Nihal Atsiz ve 3 Maysi 1944 olayi)
- Egitim seviyesinin dusuk olmasina ragmen yunan rejimi olan demokrasiyi getirdigi icin

Bu üç sebep kendisini düsman olarak bellememiz için yeterlidir.
_________________
“Fuat Bey! Karlı Tanrı dağlarının önünde elinde meş’ale tutan bir bozkurt olsun, bu meşale genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilminin ifadesi olsun. Ergenekon’dan çıkmamızda kılavuz olan Bozkurt Türklüğün Anadolu topraklarındaki yeni devletinin kuruluşunu ifade etsin”

ATATÜRK (1924)
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 17 Avr 2014 14:37    Sujet du message: Répondre en citant

Timarhane kaçkini irkçi yine burada boy gösteriyor:

"Gürcü" Tayyip, "Kürt" Inönü.."Yunan" rejimi demokrasi.......
Daha yaz bakalim, neler yumurtlayacaksin......ben de Arnavut asilliyim var mi bir diyecegin?
Söyle bakalim, saf "Türk" icadi ne var dünyada, saf Türk kim?
O senin akil baban Nihal Atsiz da timarhanelik bir adamdi. Atatürk döneminde milli egitimden uzaklastirilmasi da bir rastlanti degil herhalde.....; Offf.....akila, sagduyuya uygun bir seyler yaz be adam...... Yazamiyorsan kapa çeneni ve klavyeni.......Beni de en sinirlendiren, Atatürk'ün lafini olur olmaz agzina alman! Kendine iyi bir psikiyatris bul be herif!
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Turquiste
Novice
Novice


Inscrit le: 28 Nov 2011
Messages: 76

MessagePosté le: 17 Avr 2014 15:17    Sujet du message: Répondre en citant

Raskolnikoff a écrit:
Timarhane kaçkini irkçi yine burada boy gösteriyor:

"Gürcü" Tayyip, "Kürt" Inönü.."Yunan" rejimi demokrasi.......
Daha yaz bakalim, neler yumurtlayacaksin......ben de Arnavut asilliyim var mi bir diyecegin?
Söyle bakalim, saf "Türk" icadi ne var dünyada, saf Türk kim?
O senin akil baban Nihal Atsiz da timarhanelik bir adamdi. Atatürk döneminde milli egitimden uzaklastirilmasi da bir rastlanti degil herhalde.....; Offf.....akila, sagduyuya uygun bir seyler yaz be adam...... Yazamiyorsan kapa çeneni ve klavyeni.......Beni de en sinirlendiren, Atatürk'ün lafini olur olmaz agzina alman! Kendine iyi bir psikiyatris bul be herif!


Tayyip Gürcü degil mi?
Inönü Kürt degil mi?
Demokrasi bir Yunan rejimi degil midir?

Bunlari dile getirmemden dolayi niye kiziyorsunuz? Isinize gelmedigi için mi? Korktugunuz için mi?

Fikirlere tahammülün yoksa psikiyatris bulacak olan sensin, ben degil. Yigitçe elestir, yanlis olanlari söyle bende sana hak vereyim. Ama suana kadar seni HAKLI durumuna sokacak olan hiç birsey yok! Cünkü davamda hakli oldugumu sende gayet biliyorsun.
_________________
“Fuat Bey! Karlı Tanrı dağlarının önünde elinde meş’ale tutan bir bozkurt olsun, bu meşale genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilminin ifadesi olsun. Ergenekon’dan çıkmamızda kılavuz olan Bozkurt Türklüğün Anadolu topraklarındaki yeni devletinin kuruluşunu ifade etsin”

ATATÜRK (1924)
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 17 Avr 2014 18:44    Sujet du message: Répondre en citant

"Tayyip'in Gürcü, Inönü'nün Kürt olmasi hiçbir sorun yaratmaz, bilakis TC'nin nasil saglam temeller uzerinde kurulmak istendigini açiklar. Insanlar kokenleri yuzunden iyi ya da kotu olmazlar.

Eminim, eger Anadolu kokenliysen, senin tabirinle senin de kanin bozuktur.

Ayrica "demokrasi bir yunan rejimidir" demek cahilliktir. Bugun kullandigimiz anlamiyla demokrasinin Yunan demokrasisi ile alakasi yoktur, temelini Fransiz Devriminden alir...

Ol nedenle insanlara sadece kokenleri ve/veya inançlari nedeniyle saldirmak ve asagilamak irkçiliktir, gericiliktir, çagdisidir.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 08 Nov 2014 22:19    Sujet du message: Répondre en citant

Inönü'ye saldirarak kendi pisliklerini ortemeye çalisanlara Kongar'in yazisi viz gelir tiris gider, onlar musluman olduklarini ileri surer ama olulerin arkasindan konusmaktan çekinmezler.

Burada Inönü üzerine bir baslik açildigi için Kongar'in yazisini buraya koymak istedim.

Citation:


İsmet Paşa Muhalefette

Emre Kongar - Cumhuriyet 06 Kasım 2014

AKP iktidarı bütün büyük gücüne ve artık iyice ceberutlaşan tek adam yönetimine karşın, mağduru oynamaktan vazgeçmiyor...

Bu çerçevede sürekli olarak Tek Parti Dönemi’ni gündeme getiriyor ve İsmet İnönü’ye saldırıyor...

Bunu yaparken de Türkiye’yi Tek Parti Yönetimi’nden Çok Partili Düzen’e geçirenin İsmet Paşa olduğunu göz ardı ediyor.

Hürriyet’te yayımlanan 29 Ekim söyleşimde İsmet İnönü’nün bu rolüne işaret etmemden hareket eden İstanbul’un eski belediye başkanlarından Ahmet İsvan, İsmet Paşa’nın muhalefetteki rolüne ilişkin önemli bir mektup yollamış.

Bu mektubu, biraz kısaltarak yorumlarımla birlikte aşağıya alıyorum; parantez içindeki italik olmayan açıklamalar benimdir.

***
“İsmet İnönü’ye haksızlık yapıldığı ifadenizi çok yerinde buluyor, bu konuda bir katkıda bulunmak istiyorum.

İsmet Paşa’nın uzun hizmet yılları ve başarıları sayılırken, bu etkileyici dizi İkinci Dünya Savaşı’na girmemek ve çok partili hayata geçişi sağlamakla noktalanır. Bence bu eksik bir tanımlamadır.

İsmet Paşa’nın hizmetlerini, ‘1950’den sonra ana muhalefet partisi lideri olarak devam etmeseydi yakın tarihimiz ne olurdu’ diye düşünmek gerekir.

Demokratlar, hiç demokrat değildiler...

...Onlar, ‘Milli Þef gitti biz geldik’ diye düşündüler.

Milli Þef, Milli Þeflik çağının kapandığını görüyor, Demokratlar görmüyordu.
Kırşehir olayı başka birçok olayın yanı sıra, Demokratların demokratlığının göstergesidir. (Demokrat Parti, 1954 seçimlerinden sonra, kendisine oy vermedi diye, Kırşehir ilini ilçeye çevirerek cezalandırmıştı. Ayrıca yargı, üniversite ve medya üzerinde büyük bir baskı kurmuştu.)

Ben o yıllarda Yalova’da CHP saflarındatabanda görev yaptım. Üstümüzde çok ciddi baskılar vardı. Yalova o yıllarda, şimdi inanılamayacak derecede fakir ve ‘kırsal’ bir yöreydi. Kırsal alanda iktidarın halk üstündeki etkisi, kentleşmiş yörelerden çok daha ağır olur.

Kaymakam DP’nin yandaşı olarak padişah gibiydi.

(Sadece Yalova kaymakamı değil, bütün
polis müdürleri, vali ve kaymakamlar

Demokrat Parti memuru gibi çalışıyorlardı.)

...Devlet, bütün gücüyle muhalefet yapmamızı engellemeye çalışıyor, banka kredileri dahil her türlü olanak muhalefeti boğmak için kullanılıyordu.

Jandarma ‘halkı isyana teşvik’ suçuyla yargılanacağımız tehdidi ile karşımızdaydı.

Siz aydın olarak da, bilim insanı olarak da, Vatan Cephesi ve benzeri olayları, basın üstündeki uygulamaları çok iyi bilirsiniz.

(DP, muhalefeti yok etmek için “Vatan Cephesi” diye bir kavram icat etmiş ve herkesi buna katılmaya zorlamıştı. Her gece “Radyo Gazetesi” adlı programda bu cepheye katılanların isimleri okunarak toplum üzerinde büyük bir baskı oluşturulmuştu. Muhalefet liderlerinden Osman Bölükbaşı hapse atılmıştı. Basın üzerindeki baskı o dereceye varmıştı ki, Ahmet Emin Yalman gibi, İsmet Paşa’nın damadı Metin Toker gibi ünlü gazeteciler bile hapisteydi.)

O yıllarda kırsal bir yörede muhalefet hizmeti yapmış bir kişi olarak ifade etmek istiyorum ki, o bildiklerinize ilaveten emin olunuz ki, o yıllarda biz demokrasiye hizmet etme gücümüzü İsmet Paşa’dan alırdık.
‘Arkamızda İsmet Paşa var!’ diye çalışırdık. O yüzden ‘Ya İsmet Paşa olmasaydı!’ diye korkuyla düşünürüm.”

***
Evet, Ahmet İsvan çok haklıdır:

İsmet İnönü sadece Çok Partili Düzen’e geçmekle ve yaptığı serbest seçimler sonunda iktidarı devretmekle kalmamış, iktidara gelen DP’nin demokrasiyi rafa kaldıran uygulamalarına karşı da demokratik rejimi korumaya ve yerleştirmeye çalışmıştır.


Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 09 Nov 2014 19:11    Sujet du message: Répondre en citant

Ben de Özkök'ün yazisiyla katkida bulunayim!
Citation:



Sol omuzdaki sağ el

30.10.2014 Perşembe / Hürriyet

TÜRK siyasi tarihinden en sevdiğim fotoğraf hangisidir dersen...
Bir tanesi budur işte.

Hafif önde yürüyen adamın sol omzundaki ele bakın...





"Hafif önde" ifadesinin, devlet protokolünde bir tarifi yok...
Ama protokolün zarafetle ambalajlanmış bir hali de var.
Mesela bu fotoğraf.

* * *

Hafif öndeki adam, dönemin Başbakanı Süleyman Demirel...

Merkez sağ, muhafazakâr bir partinin genel başkanı...

Sol omuz, işte onun sol omzu...

Hafif arkadaki adam, İsmet İnönü...

Kurtuluş Savaşı'nın kahraman komutanı... Lozan müzakerelerinin başkanı... Tekpartili bir dönemin cumhurbaşkanı... Türkiye'yi çokpartili hayata geçiren siyasetçi...

O da sol CHP'nin başkanı.

Sağ el de işte o sol siyasetçinin.

* * *

Bir Cumhuriyet Bayramı töreninde Anıtkabir'de buluşmuşlar. Hayatlarının neredeyse tamamı siyasi mücadele ile geçmiş.

Birbirleri ile ağır siyasi polemiklere girişmişler.

O gün, biri başbakan, öteki ana muhalefet başkanı olarak yan yanalar.
Ama öyle zoraki bir yan yanalık değil.

Başbakanın sol omzundaki elin samimiyetine bakın.

O dokunuştaki manayı hissetmeye çalışın.

Bu aynı zamanda gerçek bir demokratlığın da fotoğrafıdır.

Bakın o İnönü için Demirel ne yazmış

BU fotoğrafı, Hulusi Turgut'un Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel için hazırladığı ve yeni piyasaya çıkan "Büyük Türkiye'nin Hikâyesi" kitabında gördüm.

Bir sayfa sonra ise Süleyman Demirel'in İsmet İnönü için yazdığı şu cümle geliyordu:
"Merhum İsmet İnönü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucularından, Garp Cephesi Komutanı, Lozan Baş Murahhası, 16 sene başbakan, 12 sene Cumhurbaşkanı olarak, Türkiye'ye unutulmaz hizmetlerde bulunmuştur. Babam Yahya Çavuş, Kurtuluş Savaşı'nda İstiklal Ordularının bir neferi olarak görev yapmıştır.

Ben Cumhuriyet'le yaşıtım. 1965'te Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı oldum. Sayın İsmet İnönü Muhalefet Lideri idi. Türkiye için beraber çalıştık..."

Þimdi tarihi ve İnönü'yü her gün karalayıp, onun kendi anıtını dikmeye çalışanlara sormak istiyorum: Çok zor bir şey mi, geçmişe vefa duygusu ile yaşamak...

Geçmişin hakkını vermek... Çok mu zor...

Nedir bu nefret, bu husumet, bu dinmeyen intikam duyguları, rövanş ve hesaplaşma ihtirası...

Kaç oy getiriyor...

Kaç oy getiriyorsa yerin dibine batsın...

Çünkü nankörlük, bu vefasızlık bu ülkeden, bu milletten öyle şeyler götürüyor ki...

Emin olun, getirdiği üç-beş oyun kimseye hayrı olmaz.


Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 27 Déc 2015 20:40    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:

Daha ne diyecekti!
Sevgili okuyucularım, Türkiye’nin büyük devlet adamı İsmet İnönü 25 Aralık 1973 günü vefat etmişti.
İki gün önce ölüm yıldönümü idi…
Beklerdim ki bütün CHP milletvekilleri ile birlikte partinin çok sayıda örgütleri, binlerce kişi o gün Anıtkabir’deki mezarı başında toplanıp saygı duruşunda bulunsunlar.
Ne yazık ki olmadı…
Anma töreninde Kılıçdaroğlu dahil belki 30 kişi ile protokol görevlisi birkaç kişiden başka hiç kimse yoktu.
İşin ilginç yanı, CHP’ye yakın duran medya bile bu anmayı görmezden geldi.
Atatürk’le birlikte İnönü’yü de unutturmak için elinden geleni ardına koymayan AKP hükümetleri sonunda bunu da başarmış oldu.

* * *

Ancak o gün Tayyip bir mesaj yayınladı. Bir cümlelik bir mesaj ve aynen şöyle:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı İnönü’yü vefatının yıldönümünde saygıyla anıyorum.”
Hepsi bu kadar!..
Bazıları çok bozuldu “Böyle baştan savma anma mesajı mı olur” diye ama Tayyip haklı, daha ne desin! Herhalde şöyle diyecek hali yoktu:
“Mustafa Kemal Atatürk’ün silah arkadaşı, İstiklal Harbinde Batı Cephesi Komutanı, Lozan Anlaşması’nı kotaran, Atatürk’le birlikte devrimlerin uygulayıcısı, Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı, Türkiye’yi bütün baskılara karşın İkinci Dünya Savaşı’na sokmamayı başaran, 1946 ve 1950 yıllarında çok partili demokrasiye geçmemizi sağlayan İsmet İnönü…”

* * *

Eee, ne de olsa İnönü döneminde camiler ahır (!) yapılmıştı!
Tayyip partisinin grup toplantısında alkol yasakları konusunda Meclis
kürsüsüne çıkıp birilerinden (!) “İki ayyaş” diye söz etmişti:
“İki ayyaşın yaptığı yasa muteber oluyor da dinin emrettiği bir yasanın
niye reddedilmesi gerekiyor.”
Kimdi acaba o iki ayyaş!

* * *

İster bir cümle olsun ister daha uzun, Tayyip’in İnönü’den söz edip onu saygıyla andığını söylemesi çok olumlu bir gelişmedir!
Camileri ahır yapmaktan, iki ayyaştan yola çıkıp şimdi o devlet adamını saygıyla andığını söylemiş olması hepimizi gururlandırmış, İsmet Paşa’yı mutlaka taçlandırmıştır!
Ne mutlu bize!


http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/emin-colasan/bu-nasil-dunya-devi-yahu-1019684/
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 27 Déc 2015 20:42    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:


Ekmeksiz kaldılar ama babasız kalmadılar…
Aralık 26, 2015
Arşiv
Bekir Coşkun

Ekmeksiz kaldılar ama babasız kalmadılar…
PAYLAÞ
5323
PAYLAÞ
“Bakıyorsun gidiyor Dersim’de ne yapıyor, sivil halkı, çocukları öldürüyor…”

*

Demek ki bu yeni duydu, ta 1937 yılına kadar gidip Atatürk ve İnönü’yü Dersim’de çocukları öldürmekle suçluyordu…
İşte; Güneydoğu’da ölenlerin 44’ü çocuk…

*

Kürsüden “Belge açıklıyorum” diye anlatıyordu:
“Biliyorsun, devlete karşı isyan ettiler diye Dersim’de maalesef büyük bir dram yaşandı (….) Havadan ve karadan toplarla, hatta gaz bombasıyla çocuk ve kadınlar katledildi… Kim yapıyor bunu, malum CHP zihniyeti yapıyor…”
Dinleyenler başladılar ağlamaya tabii…
Bu devam:
“Bakıyorsun Dersim’den 12 bin 683 kişi nakledildi bu tarafa…”

*

Doğrudur…
Ama bu ne?..
Þu son dört günde 100 bin kişi evini bırakıp kaçtı bu tarafa…
Bu yazı yazıldığı saatlerde bodrum katlarında yaralı çocuklar var, kimse gidip alamıyor… Hamile kadınlar öldürüldü… Hastalar, hastanede vuruldular…

*

Dersim yüreklerde yaradır, tamam…
Yeni kurulmuş cumhuriyet, kazanımlarını kaybetme refleksiyle isyana izin vermedi, sene 1936, 1937, 1938, yani tüm dünyanın ateş içinde yandığı yıllar…
Ya bu?..
Bugün Güneydoğu’da askere, polise doğrultulan silahlar ve bombalar; bir basiretsizliğin, bir göz yumuşun, terörle kurulan işbirliğinin sonucu oradadır, bunu bilmeyen var mı?..
Son üç aydaki şehitlerin arkasında ise tam 37 çocuk yetim kaldı…

*

Sonuçta; yakalarına 2015 model bir “Dersim” yapıştı işte…

*

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki günlerde “Bizi ekmeksiz bıraktınız” diyen kıza yanıt vermişti o İsmet İnönü:
“Ama sizi babasız bırakmadım…”
(……..)
Dün İnönü’nün ölüm yıldönümüydü…
Özür dilemelisiniz!…

http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/bekir-coskun/ekmeksiz-kaldilar-ama-babasiz-kalmadilar-1018921/
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 15 Jan 2016 1:06    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:

Soner Yalçin, Sozcu 14.01.2016

Meclis’in zaferi

Türkiye’nin insan kalitesi sorunu var.

Milletvekili olup rozet takmakla kişinin değeri yükselmiyor.

İnsanın sözünde ölçü olur; ölçüsüzlük bayağılıktır.

Bu bayağılık ne yazık ki ülkemizde örgütlü. Ve bu partinin bağnaz bir milletvekili önceki gün şöyle dedi:
“İsmet İnönü faşisttir!”

Nefretleri gözlerini köreltti; kişiliklerini yok etti.

Bu sözü ettiği gün, ulusal Kurtuluş Savaşı’nın makus talihini değiştiren İnönü Zaferi’nin yıldönümüydü!

Bu yüreği kara milletvekili, Korgeneral Anastasios Papoulos adını hiç duydu mu? Sanmam…

Yunan Komutan Papoulos 18 bin askeriyle Eskişehir’e taarruza kalkıştığında, Albay İsmet Bey’in emrinde 6 bin Mehmetçik vardı.
Papoulos’un 150 ağır makineli silahı ve 50 topu varken; Türk Ordusu’nun 47 ağır makineli silahı ve 28 topu bulunuyordu.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen…
Tarih: 11 Ocak 1921.

Mustafa Kemal’in liderliğinde kurulan düzenli ordu Batı Cephesi’ndeki ilk başarısını kazandı; İsmet Bey Yunan saldırılarını durdurdu.

Bu zafer, Büyük Millet Meclisi’nin moralini yükseltti. Devlet mekanizması işlemeye başladı; örneğin, askere alma işlemleri düzen içine girdi; vergiler toplanmaya başlandı vs.

Bu zafer, yeni Türk devletinin dıştaki itibarını arttırdı. Bunun sonucunda; Sovyetler Birliği ile Moskova Antlaşması imzalandı. İtilaf Devletleri, yeni durumu görüşmek üzere Londra Konferansı’nı düzenledi ve Büyük Millet Meclisi’ni konferansa davet etti.

Ve bu zafer coşkusuyla İstiklâl Marşı yazıldı…

Demek…

Böylesine bir zafer yıldönümünde “İnönü’ye faşist” diyeceksiniz öyle mi?
Ayıptır…

(...)

Papoulas’ı yenen Atatürk; halifelik ve padişahlık tekliflerini elinin tersiyle itip cumhuriyeti kurdu.

Papoulas’ı yenen İnönü; ölene kadar “milli şef” kalabilecek iken, ülkesini çok partili siyasal rejime geçirdi ve kaybettiği seçimin ardından iktidarı sessizce bıraktı.

Þimdi…

Diyorlar ki, “İnönü faşisttir.”

Bir kez olsun, dönüp bir aynaya bakın!..

Stalin’in bir lafı var:
“Mezarıma istediğiniz kadar çöp dökebilirsiniz; zamanın rüzgarları onu savurur götürür!”

Bugün… Rusya, Hitler’i yenmiş Stalin’in heykelini dikiyor, müzesini açıyor.
Bugün… Türkiye’de AKP’liler, cumhuriyet ve demokrasi kurucularına “diktatör” diyor!

Kompleksleri vardır; Türkiye tarihi boyunca tek bir başarıları yoktur. Bugüne kadar yapabildikleri/üretebildikleri içi boş lakırdıdan ibarettir.
Bir de döneklikleri meşhurdur!

Evet…

Türkiye’de insan kalitesi sorunu vardır…


Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Aller à la page 1, 2, 3  Suivante
Page 1 sur 3

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.