531 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 531
Membre(s) : 0
Total :531

Administration


  Derniers Visiteurs

administrateu. : 2 jours
murat_erpuyan : 2 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Istanbul'lu olmak.......
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Istanbul'lu olmak.......

 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 06 Oct 2013 12:18    Sujet du message: Istanbul'lu olmak....... Répondre en citant

Elektronik postayla gelen bir yaziyi aktariyorum:


İSTANBUL’UN KURTULUÞU (6 Ekim)
Dünyanın en güzel kentlerinden biri olan, yurdumuzun incisi İstanbul, 29 Mayıs 1453 tarihinde Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildi. Türklerin İstanbul’u alarak Bizans İmparatorluğuna son vermesiyle Eski Çağ kapanmış ve Yeni Çağ başlamıştır.
Tarihte dünyanın önemli merkezlerinden biri olarak düşünülen İstanbul gerçekten de Avrupa ve Asya kıtasının birbirlerine en yakın olduğu, Karadeniz’den, Marmara Denizi’ne geçişi sağlayan Boğaz’ın iki yakasında kurulmuştur. İstanbul Boğazı’nın doğu kıyısında Anadolu (Asya) topraklarımız, batısında ise Trakya (Avrupa) topraklarımız yer almaktadır.
Bu özellikleri nedeniyle tarih boyunca herkesin gözü İstanbul üzerinde olmuştur.
İstanbul, 1453 yılından Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar Osmanlı İmparatorluğunun başkentliğini yapmıştır. Savaşın sonunda İtilâf devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya) tarafında 16 Mart tarihinde önce denizden gemilerle abluka altına alındı. Daha sonra da gemilerden karaya çıkan düşman askerleri tarafından işgal edildi. Kanlı işgal hareketi sırasında çok sayıda sivil, asker ve görevli vatandaşımız öldürüldü. Hükümet daireleri, kışlalar işgal edildi, meclis kapatıldı.
O günlerde İstanbullular çok acı günler yaşamışlardır. O günleri yaşayan yurttaşlarımız, olayı anlatırken hâlâ gözyaşlarını tutamamaktadırlar. Tüm bu olanlara karşılık, Padişah ve hükümeti çaresizlik içinde, olaylara seyirci kalmıştır. Çünkü işgalci devletlerle imzalanan anlaşma ile Osmanlı Devleti’nin askeri ve siyasi etkinliği kalmamış; güçsüz, bunalım içinde ve kişiliksiz bir kukla durumuna düşürülmüştür.
Oysa o günlerde Türk halkı, Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde tüm düşmanlara karşı Ankara’dan kurtuluş mücadelesi vermekteydi. Kurtuluş Savaşımız zaferle sonuçlanınca Atatürk’ün de dediği gibi; düşman gemileri geldikleri gibi güzel İstanbul’umuzu terketmek zorunda kaldılar. İstanbul’u Türk ulusunun yılmaz direnci ve mücadelesi kurtarmıştır.
Düşmanı yurttan kovan şanlı ordumuz, 6 Ekim 1923 tarihinde Refet Paşa komutasında İstanbul’a girdi. Bu tarihten sonra İstanbul’da yeniden Türk bayrağı dalgalanmaya başlamıştır.
Cumhuriyet döneminde her yönüyle hızlı bir gelişme gösteren İstanbul, bugün dillere destan doğal güzellikleriyle, tarihin derinliklerinden gelen uygarlığın en güzel eserlerine, büyük hastanelere, üniversitelere ve modern yapılara sahiptir. Boğazda nadide bir gerdanlık gibi uzanan İstanbul Boğaz Köprüsü Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan bir uygarlık anıtı ve ulaşımı her yönden kolaylaştırmış olan büyük bir yardımcıdır.
Her yıl 6 Ekim’de bu güzel kentimizin kurtuluşunu kutlarız ve her defasında İstanbul’u kurtaran Kahramanları andıkça göğsümüz gururla kabarır.

İstanbul'lu olmak ne demek ..?
Þimdi yazacaklarıma, bazı genç dostlarımız gücenecek belki amma, İstanbul'u iyi tanıyan ağabeylerine sorduklarında bunların gerçekten önemli olduğunu öğreneceklerdir.
Yerlisi olan bizler bile tam olarak saramamışken bu güzel şehri..
Çiçek pasajı (Beyoğlu)Bir defa, Yanni-Taki-Aleko-Yasef-Dikran-Anastas-Rober-Akabi-Raşel-Serkiz-Koço-Bedros-Ji rayr, vs gibi ekaliyet dediğimiz İstanbul yerlisinden arkadaşları olmamış, onlarla kahvede, maçta, tavernalarda, okullarda, beraberce ağlayıp gülmemiş dostlarımız İSTANBULLU sayılmaz.
Küçüksu'da kurulan Mısır Kazanlarından Alibeyköy'ün sütlü kaynamış mısırlarından yemek nasip olmamış,
Çengelköy salatalığını bostanından koparıp tatmamış,
Gülhane parkında Karagöz-Hacivat oyunu seyredememiş,
Çiçek Pasajının Entel Cavit'i ile sohbet edememiş,
Tepebaşı Çocuk Tiyatrosunun zevkine varamamış,
Sulukule'de Raks evlerine gitmemiş,
Karatrenlerin içinde kovalamaca oynamamış,
Kumkapı'da rakı sofrasına... dostça oturup, yine dostça kalkmamış akşamcılar,
Moda'daki KOÇO'yu bilememiş ve nefis mezelerinden tatmamış dostlarımız İstanbulluyum diyemez.
Kapalı Çarşının tüm kapılarından girip çıkmamış,
File:Istanbul grand bazar 1.jpgTahtakale, Sirkeci ve Beyazıt arasında bulunan o gizemli eski iş
HAN'ların en az 10 tanesinin adını ezbere bilemeyen ve o HAN'larda özellikle hangi esnafın bulunduğunu öğrenmemiş,
Taksim Eftalafos Kahvesinde nargile içmemiş veya içenleri seyretmemiş dostlarımız,
Beyoğlu'ndaki Abanoz Sokağını,
Yüksek Kaldırımın sosyetik aşiftelerini bilmeyen,
Yeşilçam Sokağının eski halini, oraya yakın aport da iş bekleyen Figüran Kahvelerini ve oralardaki sohbetlere şahit olmamışlar,
Tepebaşındaki Müzisyenler Kahvesini ve organizatör SARI Orhan'ı bilmeyenler.
Sarıyer sahilinde balık,
Pendik Hilmi Gazinosunda pilaki yememiş olanlar,
Süreyya Plajında denize girememiş,
Adaların tümünü gezememiş,
Gaskonyalı Toma'yı ve Bostancı'da Saksonyalı Vedat'ı (?) tanımamışsan,
Rahmetli Sanat güneşimiz ZEKİ MÜREN'i (Ayni masada içmişim)
Gar Gazinosu´nda, Maksim´de izleyememişsen,
Notre Dame de Sion Fransız Kız Okulu önünde kız araklama teşebbüsünde bulunmamışsan,
Beyoğlu'ndaki Atlantik'de sosisli ve Amerikan salatalı sandviç yememişsen,
İmam Sokak'taki meşhur Çağlayan Saz'a gitmemişsen,
Yine Beyoğlu Rebul Eczanesinden Limon Kolonyası almamışsan, (Lavanta+) Bakara'dan iskarpin alıp,
Gömlekçi Daniş'de ısmarlama gömlek diktirmemişsen,
Galatasaray'daki Zara'dan giyim aksesuarı almamış veya o nefis vitrinleri seyredememişsen,
Kurbağalı Derenin o meşhur kokusunu da duymamışsan,
Todoride meze yemediysen,
İstanbullu sayılmazsın..
Adamo'yu, Peppino di Capri'yi ve Luis Alberto Del Parana Orkestrası LOS PARAGUAYOS'u Kervansaray'da, Roberto Lorano'yu Taksim Belediye Gazinosu'nda dinlemek şansına sahip olamamışlar, ( Bazilarini evet ADAMO=PEPINO=LOS PARAGUAYOS)
ÇİROZ'u 2 Kuruş'a Balık Pazarından alıp yiyememiş veeeeeeee..
Haliç'de torik balığı yakalıyıp (-) ( LUFER YAKALADIK KIS GUNU )
Lakerda yapmamış olanlar,
Beyoğlundaki İNCİ Pastahanesi'nde Porifiterol,
Saray Muhallebicisinde tavuk göğsü tatmamış ,
Taksim İşkembecisini ve de Feriköy'deki, Balat'taki meşhur işkembecileri bilmeyen dostlarımız sadece İstanbul'da yaşayanlar diye tanımlanırlar..
LEFTER'i, TURGAY'i, BABA RECEP'i, CAN'ı ve METİN OKTAY'ı Mithatpaşa Stadında seyredememiş olanlar, para az olunca Duhuliyeden, hiç olmayınca Gazhane sırtlarından maç seyretmiş olmayanlar, ( COK SUKUR HEPSINI IZLEDIM )
Mithatpaşa Stadında kurulan Güreş minderlerinde 8 siklette Dünya şampiyonu olan SERBEST GÜREÞ Milli Takımımız aslanlarını Yaşar Doğu... Hamit Kaplan... Müzahir Sille,
Celal Atik, vs'yi göremeyenler,
Harlem Globtroters Basketbol Takımının gösterisini ve
Buz Revüsü'nü Spor ve Sergi Sarayında seyretmemiş olanlar,
Tramvaya asılarak seyahat etmeyen,
Winter In IstanbulBeyoğlu'nun o gizemli Apartmanlarının içini merak saikası olarak da olsa, gezmemiş olanlar, #
Beyoğluspor Klübünün Rumlara ait bir Lig takımı
olduğunu bilmeyenler, (SOFYANIDIS VE KASAPOGLU ORADAN YETISME KASAPOGLU SONRADAN ISTANBUL SPORA GITMISTIR )
Ramazanlarda oruç tutanın, tutmayanın nasıl kardeşce yaşadığını tatmamış olanlar,#
Beyoğlu Ağa Camii'nde her hafta Mevlüt okunduğunu ve Mevlüt şekeri almak için Rum, Ermeni, Musevi sınıf arkadaşlarının nasıl da muzipçe oyunlar yaptığını görmeyenler
Ve bu anlattıklarıma daha binlerce ilave olacak İstanbul'un özelliklerini bilmeyenler;
İSTANBULLUYUM diyemezler...
Yani kısaca...
Heybeli'de mehtaba çıkmamışsan,#
Kalamış'dan bir tatlı huzur almayı denememişsen,
Boğaziçindeki şen gönüllere uzanamamışsan veeee...
Çamlıca'da sevgilinle birlikte bir İZ bırakmamışsan...
İSTANBULLUYUM diyemezsin...
Sadece İstanbul'da yaşıyorum veya yaşadım diyebilirsin.
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11194
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 17 Juil 2014 0:58    Sujet du message: Répondre en citant

Eski bir katkiya ekleyeyim Kanat'in Hurriyet'teki kose yazisini (16.07.2014). Mart ve Mayis sonlarinda Istanbul'daydim ve Taksim meydani, yani Istanbul'un sembolu alan kisiliksiz berbat bir gorunumdeydi ve Istiklal caddesi yani Istanbul'un Champs Elysées'inde yurumek zordu, taslar beton kiriklari...

Yukaridaki yazida sozu edilen Istanbullu kalmadigi için Belediye Baskani seçimlerinde degisiklik olmadi Mart sonunda AKP adayi yine kazandi. Ve Istiklal caddesi betonlasiyormus :

Citation:

Dök betonu be Başkan, kurtulalım

TÜRKİYE’de yaya trafiğinin en yoğun olduğu cadde, asfalt dökülmek suretiyle estetik açıdan nirvanaya ulaşmış oldu.

İstiklal Caddesi 20 gidiş-20 geliş bir yaya otobanıdır artık; coşkudan insan
sıcaklığının kentle bütünleşmesinin timsali olan bu asfalt üzerinde yuvarlanmak istiyorum.

Kolay gelinmedi bugünlere ey okur...

1990’da araç trafiğine kapatıldıktan sonra nice müteahhit cebini doldurdu yol yapımı sayesinde hey hey de hey hey!

Emektar arnavutkaldırımlarına veda ettikten sonra hop söküldü, hop takıldı İstiklal Caddesi yıllar içinde.

Sadece son 10 yılda iyimser bir yaklaşımla 10 milyon dolar harcandı.

*

2005’te döşenen Çin granitini hangimiz unutabiliriz mesela?

Nasıl kaymış çanak çömlek patlatmıştık o “vıjjjterenköy” zemin üzerinde;
gönlümde ayrı yeri, kavalkemiğimde belirgin bir izi vardır...

Granit lobisinin, Çin vesayetinin, paralel kaldırım mihraklarının bu kirli oyununa Başkan Kadir Topbaş dur demişti: “Yeter, söz yerli granitin!” diyerek.

Çin graniti kararını sanki Çan Kay Þek’in torununun eltisi vermiş gibi düşünen kitleler olarak kaldırım milliyetçiliğinin dibine vurarak karşılamıştık bu kararı:

“Yaşasın Türk graniti! Yaşasın Kadir Abi’nin granit kadar sağlam iradesi!”
Kadir Topbaş “Ben tatmin olana kadar yapılacak bu cadde!” diye net konuşmuştu.

Yerli granit de birkaç ay içinde pırtlamaya, çatlamaya, bilek burkmaya başlasa da “Kadir Abi tatmin olmuş, hem de yerli granit bu oğlum; gurur duy!” diyerek karşılamıştık gelişmeleri.

*

Gel zaman git zaman derken “Yaklaş yanıma 2012” dediğimiz günlere vardık. İstanbul’un kurtuluşu vesilesiyle İstiklal Caddesi’ndeki yürüyüşe (bu durumda yürüyemeyişe demeliyiz aslında) katılan Kadir Topbaş, yolda yürümekte zorlanınca yine itimat telkin eden bir demeç vermişti: “İstiklal Caddesi artık İstanbul’a yakışır hale gelecek!”

Hoş, İstiklal’deki ağaçların kesildiği günlerde de “Merak etmeyin, çiçeklerle donatacağız burayı” demişliği vardı ama biz yine de güvendik haliyle.

Geçtiğimiz mayıs ayında katıldığı bir toplantıda “Tramvay ve büyük araçlar
titretiyor zemini, kalıcı çözüm üreteceğiz” dedi Kadir Topbaş.

Nihayet gördük kalıcı çözümün işaretini.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yol Bakım Daire Başkanlığı’nın web sitesinde yayınlanan günlük çalışma raporuna göre, “Robotla Asfalt Onarım” çalışması kapsamında 120 ton asfalt dökümüyle işe başlandı.
Fikrim sorulsaydı, Taksim Meydanı’yla da uyum sağlaması bakımından şöyle bir C20 model TOKİ betonu dökülmesini isterdim.

Manzaranın güzelliğine geliniz. Taksim Meydanı bir beton gölü, İstiklal de ona akan bir beton ırmak...

Þiir yazasım geldi; o derece romantik, sıcak, çevre dostu, estetik, İstanbul’a yaraşır bir manzara. Kırma bizi, esirgeme o TOKİ’sel gri gri manzarayı...

Dök betonu be Başkan; hepimiz kurtulalım!

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11194
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 12 Jan 2016 11:47    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:


Yolu İstanbul’dan geçmiş lezzetler

Levon Bağış, AGOS Gazetesi 08.01.2016



Bu memlekette büyümüş olmak, yanında tatlı bir delilik de getiriyor
herhalde. Spielberg’in son filmini izlerken, her casus filminde olduğu gibi,
Türkiye’nin adı geçince garip bir hareketlenme oldu sinemada. Az so
nra, Sovyet elçisi Amerikalı arabulucunun üşüdüğünü görünce “en iyisinden bir Ermeni konyağı” ikram ettiğinde de aynı hareketlenme yaşandı

– en azından bizim oturduğumuz sırada. Sadece adlarımızın geçmesinin bile bizi mutlu etmesi, kendi içinde bir naiflik taşısa da, aslında çok kesif bir acıya işaret ediyor.

Ben yıllardır şarabın anavatanın burası olduğunu anlatmaktan sıkılmadım ama dinleyenler sıkılmış olabilir. Anlatılan binlerce yıllık hikâyeler çok uzak ve hayal dahi edilemeyen bir maziyi andığından, pek bir şey ifade etmiyor da olabilir.

O kadar uzak olmayan bazı çağdaş lezzetler de buralardan geçmiş, iz bırakmışlar ama onlara da pek sahip çıkmamışız.

Örneğin, İstanbul’da ve dünyada hemen herkesin ‘Yunan konyağı’ diye bildiği, aslında şarabın damıtılmasıyla üretilen bir brendi olan Metaxa
... 1888 yılında Spiros Metaxa, konyaklardan ya da daha doğru öylenişiyle brendiden farklı bir yol izleyerek üretmeye başlıyor bu içkiyi. Damıtılmış şarabı, çok hoş kokulu ve lezzetli misket şarabıyla karıştırıyor; seyreltmeyi de çeşitli çiçek özleriyle bekletilmiş suyla yapıyor. (Bolca gül yaprağı kullandığı rivayet edilir.) Yüksek alkol oranına rağmen,
yumuşak ve lezzetli içimini bu özel üretime borçlu olan Metaxa’nın özellikle yedi yıldızlısını tavsiye ederim. İlk sarhoşluğunu daha beş

-altı yaşındayken babasının Metaxa’sından kaçak yudumlar alarak yaşamış bir obur olarak, tıpkı babam gibi ben de evimden hiç eksik etmem bu içkiyi. Nadin de, hâlâ, hastalandığında mutlaka bir-iki yudum içer.

Spiros ve kardeşi, önce Pire Limanı yakınlarında, ardından Odessa’da, sonra da İstanbul’da imalathaneler açıyorlar. Başta Mısır olmak üzere, doğuya satışlar İstanbul’daki imalathaneden yapılıyor. Misafir odasının duvarında Abdülhamid’in gönderdiği nişanın asılı olduğu rivayet ediliyor. Metaxa da, diğer pek çok şey gibi, değişen İstanbul’a ayak uyduramayıp
gidiyor. Gitmekle kalmayıp, dünyanın en tanınan içkilerinden biri haline geliyor. Tıpkı, yolu İstanbul’dan geçen Smirnoff votkası gibi...

Smirnoff Vodka, 800 yıllık bir üretim geleneğinin devamı aslında. Ekim Devrimi öncesinde Çar’ın resmi tedarikçiliğine yükselen, dünya çapında tanınan, hatta şişelerinde kraliyet armasını kullanma hakkına sahip olan Smirnoff vodkalarının üreticisi Vladimir Smirnoff için hayat Ekim Devrimi’yle tepetaklak oluyor.

İdamdan kaçıp, sayıları 150 bini bulan sığınmacı gibi, o da İstanbul’a geliyor. İstanbul’a damgasını vuran Beyaz Rusların çoğunun öyküsü enteresan; öyküleri kadar, İstanbul’a kattıkları da muazzam. Beyaz eldivenleriyle servis yapan şık garsonlardan, restoranlarda arya söyleyen kadınlara ve Rus lokantalarına kadar pek çok şey kalmış onlardan. Mesela, bugün pastaneden çıkan ponçik, Beyaz Ruslardan bize yadigâr. Çiçek Pasajı’nın bu adı almasının nedeni de, oraya sığınıp çiçek satan beyaz Rus göçmenler. ‘Beyaz Rus’ dendiğine bakmayın; bu isimle çağı
rılmalarının sebebi, Rusya’da Bolşevik devrime karşı savaşan Beyaz Ordu’nun tarafını tutmaları.

Bu büyük kafileyle İstanbul’a gelen Vladimir Smirnoff, imalathanesini Galata’da bir ara sokakta açıyor. Burada tutunamayınca, dört yıl sonra İstanbul’dan ayrılıyor. İyi de ediyor, çünkü o gün ayrlmasa, 1940’lı yıllarda üretime son vermek zorunda kalacaktı.

Tıpkı yaşadığım sokağın köşesindeki Bilecik Apartmanı’nın sahibi Berberyan ailesi gibi. ‘Bilecik ’, zamanın en ünlü rakısıydı ama tekelleşme sürecinde üretim i yasaklanmıştı. 2003 yılına kadar, özel sektörün yüksek alkollü içki üretmesi yasak olarak kaldı.

Bugün uygulanan yeni yasak ve sürekli olarak yapılan ÖTV zamlarını düşündüğünüzde, dünya devi olmuş Metaxa ve Smirnoff gibi markaların neden buralarda tutun amadığı çok iyi anlaşılıyor. Yine de, yollarının buralardan geçmiş olduğunu bilmek güzel.

Yılbaşı sabahı bereket getirmesi için kırılan narın taneleri gibi dünyaya dağılmış olsa da, birçok farklı şekilde, İstanbul’un taneleri hâlâ hayatımızda.

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Page 1 sur 1

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.