319 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 319
Membre(s) : 0
Total :319

Administration


  Derniers Visiteurs

administrateu. : 1 jour, 11 min.23
murat_erpuyan : 1 jour, 13 min.47
SelimIII : 1 jour, 13h38:19
Salih_Bozok : 4 jours
cengiz-han : 4 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Þairin ölümü (la mort du poète)
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Þairin ölümü (la mort du poète)

 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Cahier de Poésies / Siir Defteri
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 01 Mar 2013 18:54    Sujet du message: Þairin ölümü (la mort du poète) Répondre en citant

Þairin ölümü
01 Mart 2013, 12:07
Þairin ölümü
Cüneyt Ayral
cuneyt.ayral@yurtgazetesi.com.tr

Geçtiğimiz cumartesi günü (23 Þubat) şair Salih Ecer öldü!

Onun ölümü bize Türkiye’de şairlerin ölümlerinin “haber” olmadığını bir kere daha öğretti.

Salih, hayatı boyunca öyle pek ortalıkta görünmeyi sevmeyen, kendi dost çevresi ile yetinen, fırsatını buldukça Paris’te yaşayan (çünkü eski eşi, kızı ve kız kardeşi de Paris’te yaşıyorlar) kendi halinde bir şairdi, şiirlerinin yayımlanması için kapı kapı dolaşmazdı, onu bilen dergiler gelir, şiirlerini alır dergilerine koyarlardı, o nedenle de Salih için “şu dergilerde yazar” denilemez. 70’lerin iyi şairleri arasındaydı. Her zaman sağlam mesajları olan şiirlere imza atmış, Türkçeyi pek kıvrak dillendirmişti.

Yaklaşık 25 yıl reklam sektöründe iz bırakan işler yapmış olan şair, 30 yılı aşkın süredir şiir yazıyordu. Onu evindeki uzun yekpare ağaç masasının önünde, sere serpe duran kâğıtlara her zaman bir şeyler karalarken bulabilirdiniz. Ya şiire başlamıştır ya da yoldaki şiirini çağrıştıracak bir şeyler çiziyordur.

Salih Ecer, uzun yıllardır “yalnız”dı. Umarsız sevdaların dizeleri ve sağlığı ile boğuşuyordu ama şiir festivali olduğu zaman hep orada oluyor, şiiri ve şairleri hiçbir zaman yalnız bırakmıyordu.

Onun ölüm haberini sosyal medyada, ressam dostu Komet’in yazdığı tek bir sözcükle öğrendim. Komet “SALİH” diye yazmış ve belli ki sözcükler boğazında düğümlenmişti.

Haberden sonra kendime gelmeyi denedim ve hemen Yurt Gazetesi’ne bu tatsız haberi gönderdim, haber internet sayfamızda hemen yayınlandı. Sonra sürekli olarak diğer gazetelerin internet sayfalarına bakmaya başladım. Aynı gün ölen tiyatro ve seslendirme sanatçısının ölüm haberi manşetlerden girmiş ama şairin ölümünü kimse umursamamıştı. 25 Þubat günlü Sabah Gazetesi ise cenazenin Bebek’ten kalktığı haberini, Salih’in Deliveren şiirini Sezen Aksu’nun kitabına ad olarak verdiğine dayandırmıştı yani gizli özne Sezer Aksu’ydu.

O gece, yani Salih’i kaybettiğimiz gece, Anadolu Ajansı’nı aradım ve haberi onlara yazdırdım. Þair öldü dedim. Aynı zamanda NTV haberi de aradım, ama alt yazı bile geçmediler. Ne olacak ki? Ölen, eninde sonunda bir şairdi...

Türkiye’de sanata ve sanatçıya olan bakış günden güne değişiyor. Ya hükümetin söylemlerine uyuyor insanlar ve sanattan nefret ediyorlar ya da popüler olmayan, reklamları yapılmayan, skandallarla ortalıklara çıkmayan sanatçılar, özellikle de şairler yok sayılıyor. Bu durumun bir ülkenin geleceği için ne kadar tehlikeli olduğundan kimsenin haberi var mı?

Sanatı ve teknolojik gelişmeleri öne çıkartamayan, sanatçılarını ve bilim adamlarını koruyamayan toplumların yok olmaya mahkûm olduklarından kimse haberdar mı?

Türkiye’nin çok uzun zamandır bir Hulki Aktunç, Seyhan Erözçelik ve Salih Ecer yetiştiremediğinden haberdar mısınız? Oysa şairler yarını hazırlayanlardır, onların olmadığı bir ortamda ne şarkılar ses verebilir, ne düşünceleri oluşturan sözcükler anlam kazanabilir, ne de yaşamımızın anlamını öğretebiliriz gelecek kuşaklara. İşte bu yüzden şairlerimize sahip çıkmak zorundayız. Onları yalnız öldüklerinde değil, yaşarken de korumak, sahip çıkmak durumundayız.

Paris’te ve Fransa’nın pek çok şehrinde sık sık şiir resitallerinin düzenleniyor olması işte bu yüzdendir. Fransız şarkılarındaki şiir tadı ve bazı solistlerin ünlü şairlerin şiirlerini müzik eşliğinde okumuş olmaları da bu yüzdendir. Leo Ferre’nin Aragon Þiirlerini okuduğu uzunçalarında önde olan Aragon’dur.

Nâzım Hikmet’in şiirlerinin Fazıl Say tarafından bestelenmiş olması boşuna değildir. Ömer Özgeç’in şairlerin şiirlerini müzik eşliğinde okuyor olması da boşuna değildir ama Ömer’in sesi kısıktır, kimse ondan söz etmez, çünkü basında bas bas bağırmaz, skandallara konu olmaz, köşesinde gitarı ile şairlerin şiirlerini daha çok kişinin dinlemesi için uğraşır durur, bu işi 70’li yıllardan bu yana, bıkmadan usanmadan yapar.

Þairlerine sahip çıkan bir ülke olduğumuz gün, güneş daha farklı doğacak inanın. Yoksa Salih’in ölümünün haber olup olmaması onun da umurunda değildi, o, onu sevenleri bilir ve her zaman yanında görmek isterdi.
_________________
Родион Романович Раскольников


Dernière édition par Raskolnikoff le 01 Mar 2013 19:04; édité 1 fois
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 01 Mar 2013 19:01    Sujet du message: Répondre en citant

"MODERN İNSAN HAYATI BOYUNCA DÖRT KEZ AŞIK OLSA YETERLİ"
"Hâlâ TİP’li olsaydım bu kitap yüzünden atılırdım"

Eski Türkiye İşçi Partisi üyesi, reklamcı ve şair Hüseyin Salih Ecer bir kadının ağzından yazdığı yeni romanında popüler kültürün her alanına dokunuyor

Ahmet Tulgar

İstanbul, Demirciköy’de bir villa. Karlı tepelere bakıyor. İçeride bir adam. Şöminede odunlar. Artık balıkçıya dönüşmüş bir adam. Kafasında kukuletayla bir şişe şarabın mantarını çıkarıyor. Bir dönemin önde gelen reklamcılarından Hüseyin Salih Ecer ortağı olduğu ajanstaki hisselerini satmış savmış, artık bu evde ebedi inzivada. Önünde geceleri kurşun kalemle doldurduğu kraft kağıtlar. Daha yeni romanı el yakarken bir tanesini daha fırına veriyor.
Çok uzun yıllardır şiir kitapları yayımlayan Hüseyin Salih Ecer birkaç hafta önce "Beni Yutkunmaya Sevk Eden Bir Erkeklik Hali Sezdim" (Om Yayınları) isimli şaşırtıcı bir roman çıkardı. Nerede aşka, nerede sekse ve nerede politikaya değdiğini kestirmenin zor olduğu, okuru nefes nefese koşusunda kendisini takibe zorlayan bir roman.
Sakallı bıyıklı, heteroseksüel bir adamın bir kadının ağzından yazdığı bir roman. Kadınları çok sevdiğinden ötürü olmalı.
Yirmili yaşlarında merkez komite kararı ile atıldığı Türkiye İşçi Partisi’ni hâlâ kadınlardan daha çok sevdiğini söyleyen, hatta TİP’in güzel bir kadın olduğunu ileri süren Ecer’in romanında tanıdığı İzzet Yasar’dan Işıl Kasapoğlu’na, tanımadığı Serdar Bilgili’den Derya Tuna’ya kadar birçok ilginç figüre rastlanıyor.
Şairane sözler küfürlere karışıyor.
Sencer Divitçioğlu’nun Türklerde eşcinselliğin tarihine dair araştırmalarından, Peride Celal’in "Kurtlar" romanından alıntılarla besleniyor.
Ecer hem romanıyla hem kendiyle bizleri şaşırtıyor.

Kitapta Türkiye İşçi Partisi’nden sık sık söz ediyorsunuz. Nedir TİP’le ilişkiniz?
25 yıl önce partinin genel sekreteri Dr. Nihat Sargın’a bir istifa dilekçesi verdim. Kabul etmedi. Ama kısa bir süre sonra anti-Sovyetik, anti-komünist olmakla suçlayarak attılar beni partiden. Bacak kadar bir çocuktum sol hareketi tanıdığımda, gözümü oraya açtım denebilir. Sonra birdenbire 25 yaşında sokağın ortasında kaldım. Kimse selam vermedi bana yıllarca.

Neden sizin anti-komünist olduğunuzu düşünüyorlardı?
Biz Yalçın Küçük ve Metin Çulhaoğlu ile beraber atıldık. Nedenini hâlâ bilmiyoruz. Ben hiçbir zaman anti-Sovyetik, anti-komünist olmadım. Ve TİP’i hâlâ seviyorum.

Hâlâ sosyalist misiniz yani?
Vallahi hâlâ TİP’liyim. Hâlâ oyumu o partiye veriyorum. Geçersiz çıkan her Türkiye İşçi Partisi oyu nerede oy verdiysem bana aittir.

‘İnsanlar umutsuzluğu unutmak için sevişiyor’
Kitapta Hüseyin Salih’in romanın anlatıcısı kadınla bir türlü sevişememesi hâlâ partiye duyduğu büyük aşktan ötürü mü?
Büyük bir olasılıkla.

Hüseyin Salih bütün limanları dolaşıp ilk Türk transatlantiği Gülcemal’in parçalarını arıyor. Sizin komünist ütopyanız mı Gülcemal?
Sencer abi (Divitçioğlu), çok yakın dostum, büyüğüm anlatmıştı: Babası Dr. Necmettin bey parti örgütlenmesini sürdürebilmek, gizli toplantılarını rahat yapabilmek için kendisini Gülcemal’e tayin ettiriyor. Bu yeni bir bilgi. Sonradan solun yapamadığı şey bu oldu. Eğer biz 30 yıl Dr. Necmettin’in gösterdiği sabrı gösterseydik, yani iğne ile kuyu kazar gibi örgütlenseydik şimdi Türkiye’nin çok iyi bir sol partisi olurdu. Ama sağcılar başardı, biz başaramadık.

Neden?
İnanç olmadığı için herhalde. Müslüman olsalardı, Müslüman solcu olsalardı, yani bilmiyorum. Belki emek lazımdı, belki bizim gibi çocukları partiden atmamak lazımdı.

Kitapta Sencer Divitçioğlu’nun eski Türklerde eşcinselliğin, travestiliğin saygın, hatta dini anlamı olan bir şey olduğunu ortaya koyan tezlerini alıntılıyorsunuz. Ve kitabın kahramanı Mine bunları okuyunca Türklüğünden gurur duyuyor. Neden?
Çünkü bir kadın olarak kendini yakın hissediyor o zaman tarihe. Kendini eşit görüyor. Kendini yüceltilmiş hissediyor.

Mine’nin sürekli sevişmesi, sevişme isteği bana "Kesişen Yollar / Monster’s Ball" filminde kadının kocası idam edildikten ve oğlu trafik kazasında öldükten sonra acılarını unutmak için bir adama "Benimle seviş" diye yalvarmasını hatırlattı. Günümüz insanı artık başka bir şey yapamadığı, dayanma gücü kalmadığı için mi sevişiyor? Mine umutsuzluğundan ötürü mü bu kadar çok adamla, bu kadar sık sevişiyor?
Tamamen. O kadar hoşuma gitti ki böyle söylemeniz. Çünkü burada sevişme derdini anlatmadım. Böyle bir kadını ben uydurmadım. Böyle insanları tanıyorum. Erkek ya da kadın. Umutsuzluktan sevişiyorlar.

Bir şeyi değişteremeyeceğini anlayan Mine seksle rutine mi sokuyor kendini?
Mine de kitaptaki erkekler de. Ama benim derdim adamları anlatmak olmadığı için kadını daha çok anlatıyorum. Çünkü ben TİP’i de daha çok dişi olarak görüyorum.

Kitapta, "Tenin hikmetinden sual olunmaz" diyorsunuz. Modern dünyada seks dine mi dönüştü? İnsanlar tenlerine mi tapıyor artık?
Bunun kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ancak tamamen seks üzerine kurulan hayatlar zedeliyor, yaralıyor insanları. Yoksa insanın tenini sevmesinden daha doğal ne olabilir? Ama bunu bir oyun haline getirmek artık cinsellik mi, edepsizlik mi, bunu bilmiyorum.

Nasıl belirlenebilir peki aradaki sınır?
Aşkla.

Peki, modern insan tatmin olacak sayıda aşık olabilir mi?
Dört kere olsa yeter bence. Her biri 10 sene sürer.

Aşk nedir sizce?
Cinsellik.

‘Kadınları severim, onların tarafındayım’
TİP’i dişi olarak gördüğünüzü söylemiştiniz. Behice Boran’dan ötürü değil herhalde. Daha ideolojik bir şey bu partinin dişiliği, değil mi?
Hayır, bizim partiyle kurduğumuz ilişki biçimiyle ilgili bir şey bu. Eğer bir aşktan söz edilebilirse benim hayatımda ben hâlâ partime aşığım.

Eğer hâlâ partinizin üyesi olsaydınız bu kitabı okuduktan sonra yine atarlardı sizi, değil mi?
O kesin. İktidara gelseydik de beni hapsederlerdi. O da kesin.

Heteroseksüel bir erkek olarak bir kadın ağzından roman yazmak zor değil mi?
Bir kadının ağzından yazmayı becerebilir miyim diye düşünmedim bile. Sadece kadının ağzından yazarsam doğru olacaktı. Kadınları çok seviyorum ve o yüzden de kitapta kadının tarafını tutuyorum. Kadınları seven bir erkek bir romanı bir kadın ağzından daha iyi yazar.

Şair-reklamcı İzzet Yasar’ın olay bir mektubu yer alıyor kitapta. Üstü açılmadık küfürlerin olduğu. Bu mektup nereden çıktı?
İzzet benim çok iyi arkadaşım. "Bir roman yazıyorum, romana bir mektup yollar mısın?" dedim. Bu edepsiz mektubu yolladı. Onun üzerine romandaki bir sürü şeyi değiştirmek zorunda kaldım.

"26 yıl sonra reklamcılık fena geldi"
Kitapta Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili’den söz ederken "Medeni futbol kulübü başkanı olur mu?" diyorsunuz. Olmaz mı?
Ben Galatasaray liseliyim. Kulüp yöneticilerinden Ali Dürüst sınıf arkadaşım. Ali çok sevdiğim bir insan ama o demeçlerini filan kafam almıyor, tatsız tuzsuz bir şey, Ali’ye de yakıştıramıyorum, kulüpten sana ne?

Neden kahramanlarınızdan biri Derya Tuna’nın bir şarkı yapmasını diliyor?
Ne bileyim, bir şarkıcı ismi gerekti orada.

Ama Derya Tuna şarkıcı değil ki...
Son günlerde en çok onun ismi geçiyordu gazetelerde, kadını vurdular. Bilmem ki ben bu yeni şarkıcıları.

Solculuk, reklamcılık ve edebiyatçılık. Birbirine çok yakışan bu sac ayaklarının üzerinde duruyorsunuz. Bu üçleme bize özgü bir şey mi ya da bütün dünyada mı böyle?
Ben reklamcılığa başladığımda Hüseyin Baş ve Onat Kutlar’la aynı ajansta çalışıyordum. Ajansın sahibi ne zaman metin yazarına ihtiyacı olsa Hüseyin abiye telefon ederdi, "Ya, sen solcusun, tanıdığın bir metin yazarı var mı?" diye. İspanya, Portekiz gibi bize benzeyen ülkelerde de bu böyle.

Solculuktan gelip reklamcı olanlar kendilerini aklamak için mi edebiyata yöneliyorlar? Siz, İzzet Yasar, Hulki Aktunç, Seyhan Erözçelik ve daha niceleri...
Onların çoğu edebiyatçıydı bence, sonra reklamcı oldular.

Siz ya da arkadaşlarınız reklamcılık yaparken kendinizi suçlar mıydınız?
Hayır. Reklamcılıktan kazanılan para insana daha çok okuma, daha çok öğrenme, kitap, dergi alma olanağı sağlıyor. Böyle düşünmek istiyorum ben. O zaman da öyle değerlendirirdik yaptığımız işi.

Niye bıraktınız reklamcılığı? Patrondunuz.
Eh, 26 yıl sonra fena geliyor insana.

Edebiyat mı çekti çıkardı sizi bu profesyonel hayat denen gayya kuyusundan?
Ben 26 sene reklamcılık yaptım ama 30 senedir de şiirlerim yayımlanıyordu. 30 senedir her gün yazdığımı biliyorum bir kere.
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11178
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 02 Mar 2013 2:50    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:



Al gözüm, temizle yaramı!
Umur Talu – Haber Turk 27 Þubat 2013

Seninle gül gibi yaşarız

Geçinip gideriz diye düşünüyorum

Sen benim yaralarımı temizlersin

Ben oltaları.



***



Al Salih’in bu dizelerini…

İster öpüp kokla…

İster sevdiğinin yanağına bir gül gibi kondur…

İster, belki yol daha yakınken…

Götür, “Barış”ın kelimesinin bile yanına.

Kollarını omzuna atsın…

Ellerini yaralarına uzatsın.

Gül gibi yaşamalara dokunsun…

Geçinip gitmeler için bir dua okusun.



***



Salih Ecer’i belki Sezen Aksu’nun “Deliveren”i olarak bilirsiniz:

Söz ağızdan çıktı bir kere…

Þeytan da senden yana…

Melek de.

Bize sorarsanız, biz hep iyi biliriz.

Kimimiz yatılı mektep kardeşi, arkadaşı; kimimiz sonradan yoldaşı; kimimiz sesinin, sözünün hevesi, sigarasının nefesi.

Herkesin hayatına kattığı gülümsemeleri ve yaralara uzanmış elleri ardında yığılmış acısıyla gitti.

Gittiği yer bile, vefası, hatırası, dostluğu, “gül gibi”si oldu.

Vasiyet ettiği üzre, daha da önceden veda etmiş, lise arkadaşımız, Sait Faik ödüllü yazar, ressam Mehmet Günsür’ün yanına uzanıverdi; deniz kokusunun berisine.

Mehmet 50’yi görmemişti; Salih de, 20 yıl kadar önce ölümden çıkıp 50’sinin sonunda bıraktı.

Yaşlarla pek işleri olmadı yani; gözyaşlarıyla ise, o ayrı.



***



Salih ile Mehmet, sınıflarımız aynı, yaşları bizden azıcık ileri; kalpleri, vicdanları ve akılları da öyle olmalı ki, lisede edebiyatı, şiiri ve ille de kalpten, halktan bir mücadeleyi daha önce öpüp koklamıştı.

O vakitler, çıkardığımız dergide, mahcup birkaç dizeyi onlarınkiler yanına dizerdim.

Öyle dizelerle koklaşa koklaşa, neredeyse futbolcu olacak ayaklarımın güzergâhı yerine; kalbimin götürmek istediği yere yürümeye koyuldum.

Salih’i, Behice Boran’ın yanında hatırlıyorum mesela.

Tam öyle demeyeyim ama, geniş yüreği “parti disiplini”ne sığmamıştı galiba.

Hep başımıza gelen şey.

Boyun eğdirmesini bilmezsen, boyun eğmesini de bilmeyebilirsin.

Ve ille tersi de doğrudur: Boyun eğmeyi reddettikçe, eğdirmeyi de öğrenemezsin.

Belki iyi de yaparsın.

Sonrasını, darbe devrini anmayayım bile.



***



Salih’in şiiri; bir dönem “piyasanın en temiz reklamcılarından birinden” metinler çıkardı.

Ama şiir bu, reklama piyasaya çok sarılmıyor işte; oradan da kaçtı.

Az zamanda çok yorgun düşmüş bedeni bir yana; yorgun görünen ama her daim sıkı atan yüreğinin tutunduğu dal hep kızı Maya oldu.

Þimdi bak, ben bunu da iyi anlarım.

Hele biraz uzaktaysa kızın, oğlun, evladın…

Tabii çoktan sonsuza uçuvermiş çocukların peşinde, hep yollarda kalan gözlerin gözlerinden, evladın bir mezarına dahi kurban ellerinden ayrı öperim ama…

İşte bizimkiler de evlat hasretidir.



***



Düşünüyorum da, Salih’in Biyografisi’ni yaz deseler, ne yazarım

Hiç düşünmeden, İyi İnsan yazarım. Gerisine herkes gönlünden, hatırasından, hafızasından bir şey yazsın.

İyi İnsan’a misal ver deseler, oracığa, (Sizden iyi olmasın ama sizden, bizden iyi olabilir) Salih yazarım.

Bizim mektebi, Galatasaray Lisesi’ndeki bir konferansta, biraz hatırayla, biraz hayalle, biraz kayırarak, biraz özleyerek, biraz öyle olmasını dileyerek, biraz sonradan “puancı, LGS-ÖSS müptelası başarıcı, yarışmacı, dayatmacı” okul hallerine de üzülerek, “İyi okullar vardır da burası esasen, İyi İnsan Okulu’dur” diye tarif etmiştim.

O tarifin terkibinde, gözümün önünde, belki bir tek o değil ama, başta Salih vardı.

Çünkü iyilik; merhametin, acımanın, yardımın da ötesinde bir şey.

Onları bir başkasının varlığı belirler ya da belirlemez.

Onlarda mecburen eşitsiz ilişki, mecburen yüksekte biri bulunur.

İyilik ise senin ruhundur; ne olduğun, nerede olduğun ve karşında kim olduğu fark etmez.

İyilik, adı üstünde iyiliktir.

Ve nice büyük şeyler atfettiğimiz nice inancın, felsefenin, ideolojinin, mücadelenin özünde, sözünde de var olan, ama iktidara bürününce gözünden, sözünden kaybolan da odur.

Kötülük üzerine; fesat, tahakküm, zulüm üstüne iyilik oturmaz çünkü!

Salih’inki öyle bir iyi insanlık haliydi işte.



***



Fakat böyle insanların kendine iyiliğinde sorun çıkıyor genellikle.

Kendine iyi bakamıyor, kendini sakınamıyor, hepimizin ruhunu, dostluğunu, vicdanını beslemeye uğraşırken, sanki kanını ve canını da kolayca, hoyratça tüketiyor.

Kim bilir, belki de onlardan aldıklarımızla onları hızlı eritiyoruz biz de.

Tamam, hele kaybedince anlıyoruz:

Ne kadar çok seviyoruz.

Lakin ne kadar da az sevebilmişiz!

Daha da çok, daha çok sevebilirmişiz.



***



Biliriz…

Yaşadıklarımızdan, anılar meydana gelir.

Bazısını yollarda çoktan düşürüp kaybederiz; bazısı bizimle gelir.

Kimi değişir, dönüşür, büzüşür; kimi bir anıt gibi aynı kalır.

Bir de yaşamadıklarımızdan müteşekkil hiç yaşanmamış anılar var.

İlkine hayat diyorsak; bu da ölüm galiba.

Yaşarken öldüğümüz o her günkü benzersiz, kontrolsüz, bilinçsiz anların dolu dizgin rüyaları, rüyaların damıtılmış anıları gibi.

Son yıllarda da sık sık projeler anlatan, dergi önerileri yapan Salih’le hayattan anılarımız çoktu elbet; ama yaşamadıklarımız ve hayallerimizden de ne çok anımız varmış.

Ölünce öyle biri, biraz sen de ölüyorsun; daha iyi anlıyorsun!



***



9 yıl önce, Mehmet Günsür’ü de bir yazıyla uğurlamışım.

O “Erken veda” da burada: http://arsiv.sabah.com.tr/2004/06/22/talu.html

Ben de size sarılmış bu iki yazıyı yan yana yatırmış olayım Salih.

Güzel uyuyun birader.

Uzan, yaranı temizleyeyim.

Al gözümü, sil yaşını.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Cahier de Poésies / Siir Defteri Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Page 1 sur 1

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.