521 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 521
Membre(s) : 0
Total :521

Administration


  Derniers Visiteurs

SelimIII : 02h49:19
lalem : 1 jour, 02h16:58
administrateu. : 3 jours
murat_erpuyan : 3 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Constat sur le foot turc
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Constat sur le foot turc
Aller à la page Précédente  1, 2, 3, 4, 5, 6 ... 17, 18, 19  Suivante
 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum Sport
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
KralAuriverde
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 04 Juil 2011
Messages: 1085

MessagePosté le: 04 Fév 2012 9:12    Sujet du message: Répondre en citant

cengiz-han a écrit:
Kokusmus Turk futbolunde neler oluyor? Aydinlar'in kaosa nasil kaos eklediginin bir belgesi :



tiklayin izleyin


Sahtekâr yalanci Helvaci, utanmaz herif, hala yalan söylüyor ! Cornu'yü yanlis bilgilendiren kim, Ariboban ve senden baska ? Yalanci GS'li ! Bi de istifa etmem diyor, utanmaz herif. Derhal defol git, kulübünde yöneticilik yap. Baskalarin haklarini yeme, utanmaz serefsiz herif ! 1% süphe Trabzon ve BJK'da da vardi onlari ne gönderdin diye sormazlar mi FB kompleksli ezik ! hepiniz böyleysiniz, aslinda sizin kiçiniza bir tekme vurmak lazimmis Neuchatel maçindan sonra ! Anca buna layiksiniz siz !

Avukat Ünlü'de baska bir komedi, ben herhangi bir kulübün mensubu veya taraftari degilim diyor ama agzidan çikan tek kulüp ismi Fenerbahçe, çok enteresan, sanki bu süreçte sadece FB'nin adi geçiyor. Komediye bak.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
KralAuriverde
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 04 Juil 2011
Messages: 1085

MessagePosté le: 04 Fév 2012 9:25    Sujet du message: Répondre en citant

cengiz-han a écrit:



Zaten o GS'lilar ki Galatasaray Lisesinde çikmadirlar, o GSL'si bir gavur okuludur...

..
[/quote]


Senin ülken hakkinda iftira yalan dolanla kötü niyetli olan iki yüzlü bir devletin dilini kendi ülkende niye barindiriyorsun hala, kapat gitsin, yok mu baska dil, kapat ingilizce okulu aç ! Haaaaaaaa mesele GS diye bisey kalmiyacak ! Smile

Ne oldu cicim poponuz iki sandalyenin arasinda mi kaldi ? Laughing
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
KralAuriverde
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 04 Juil 2011
Messages: 1085

MessagePosté le: 04 Fév 2012 9:32    Sujet du message: Répondre en citant

Süreci bir daha toparlayalim bazi kadiyoranlar için !





Bizim Büyük Kurgumuz



Kısmet Erkiner'in neden bu kadar süre beklediğini bilmiyorum. Hangi sebeple konuşarak bu yolu açtı, neden bugün ve neden dün değil? Bu soruların cevaplarını hepimiz heyecanla merak ediyoruz. Ancak bu merak bizim somut olarak karşımızda olanı görmemizi engellemiyor. Bugün bunu ve içinde bulunduğumuz koşulları bu çerçevede yeniden değerlendirmek zorundayız.

Kısmet Erkiner aynen şöyle diyor:

UEFA'nın CAS'a vermiş olduğu savunma var. Bu savunmanın 6.3 paragrafında diyor ki UEFA 'Þayet TFF elinde bulunan delillerden tatmin olmaz ve kulüp yetkililerinin şike yaptığı konusunda bir karara varamazsa, UEFA'ya kulübü Þampiyonlar Ligi'nden çekmenin erken bir karar olduğunu söyleme yetkisindedir. TFF bu savunmayla bize Fenerbahçe'yi ihraç edeceğini bildirmeseydi biz onu oynatırdık


Daha sonra Mehmet Ali Aydınlar da bir açıklama yaparak istifa ediyor, açıklamanın ilgili paragrafı şöyle:

Derhal bu açıklamaların doğruluğunu araştırdım ve ilgili raporun maalesef federasyonumuza 6 Eylül ve 3 Kasım tarihlerinde ulaştığını bugün öğrendim. Böylece Sayın Erkiner’in ifadelerinin doğruluğunu tespit etmiş oldum. Kendisine uyarıları nedeniyle teşekkür ederim.


Þike soruşturması başladığından beri en kritik an kesinlikle Fenerbahçe'nin Þampiyonlar Ligine katılmaktan men edilmesi oldu. Bunun önemini anlamak için süreci baştan şu şekilde tekrar okuyabiliriz.

12 Haziran Seçimleri ve Ötesi: Yürütmeye bağlı bir yargı

12 Haziran 2011 tarihinde yapılan seçimlerden önce Başbakan Erdoğan'a şike soruşturması ile ilgili bilgi verildiğini, kendisine futbolu belirleyen bir örgüt olduğu, bu örgütün takip edildiği ve örgüt yöneticileri arasında Aziz Yıldırım'ın da olduğunun söylendiğini biliyoruz. Bu konu bütünüyle spekülasyon uzak. Zira uygulamada İçişleri Bakanlığı'na bağlı birimler tarafından yönetilen gizli dinlemeler ne kadar "gizli" olursa olsun, bu gizliliğin siyasal iktidara zarar verebilecek konularda "politik bir karar" aradığı artık malumun ilamı.

Bu temel saptamanın iki önemli delili var. Birincisi Başbakan'a 2 Temmuz 2011 tarihinde konu hakkında bir "brifing" verildi.[1]

Birgün Gazetesi, 3 Temmuz 2011
operasyonun başlaması için Başbakan Erdoğan'ın da izni alındı. Önceki akşam, Sinan Erdem Spor Salonu’nda düzenlenen İstanbul Aydın Üniversitesi’nin 6’ncı dönem mezuniyet töreninin ardından 3 saat spor salonundan ayrılmayan Erdoğan’a bu konu ile ilgili bir brifing verildi. Başbakan'ın onayının ardından operasyon için düğmeye basma kararı alındı.


İkincisi ise Mehmet Baransu kaynaklı bir iddia. [2] İddia şöyle:

Gümüşdağ, Başbakan Erdoğan’ın Federasyon başkan adayıydı aslında. Ancak şike soruşturması devam ederken, kolluk güçlerinin Başbakan’a sunumunda isminin şike soruşturmasında geçeceğinin öğrenilmesi üzerine, Başbakan’ın emriyle bu adaylıktan çekilmek zorunda kaldı. Gerçek buydu ancak kameralar karşısında farklı bir açıklamayla, Aydınlar’a destek vermek için adaylıktan çekildiğini açıkladı.


Kaynağın güvenirliliği malum. Ancak kaynağın İçişleri Bakanlığı ve Emniyet kaynaklarına kolayca ulaşabildiği de malum. Dolayısıyla kendisine ilgili kaynaklardan Başbakan'a bir sunum yaptıkları ifade edilmişse, bu bilginin gerçek olabileceği ihtimali üzerine hareket edebiliriz.

Göksel Gümüşdağ 15 Haziran 2011 tarihinde adaylıktan çekildi. [3] Buna göre emniyet güçlerinin seçimlerden önce Başbakana bir sunum yapmış olması gerekiyor. Bu da bizi iddiamızın doğru olduğu sonucuna götürüyor.

Başbakan seçimlerden önce Fenerbahçe'nin de dahil olduğu bir çok kulübe ve kişiye yönelik bir "şike" operasyonu yapılacağını biliyordu. 3 Temmuz 2011 tarihinden en azından "bir gece" önce kendisine bu konuda bilgi verildi ve operasyona başlamak için izin alındı.

Bu da bizi daha dolaysız bir sonuca götürür. Yargının bir suçla mücadele etmek için Başbakan'dan izin almak zorunda olduğu bir ülkede "yargı bağımsızlığı" yoktur. "Hukuk devleti" diye bir ilkeden bahsedilemez. Yani soruşturmanın içeriği bütünüyle doğru olsa dahi, önümüzde çok daha temel, büyük bir sorun bulunur, Türkiye'de yargı suçla mücadele etmek için yürütmeden izin alıyorsa, bazı suçlara göz kapamak zorunda da kalıyordur ve Türkiye esasında bir hukuk devleti filan değildir.

Bu sorunu hanemize ekleyip sürece devam edelim.

3 Temmuz - 10 Temmuz: Futbolda 28 Þubat Taktiği

3 Temmuz ile 10 Temmuz arasında Türk kamuoyu inanılmaz bir propaganda çalışması ile karşı karşıya kaldı. (Detaylar için bakınız: 3 Temmuz'dan Bugüne: 3 Temmuz - 10 Temmuz)

3 Temmuz günü medya mensuplarına bazı futbolcuların para sayarken görüntüleri olduğu, Fenerbahçe'nin şike yaptığının kesin olduğu yönünde bilgiler sızdırıldı.

4 Temmuz günü taze milletvekili Hakan Þükür "öyle bir duruşunuz olmalı ki bu insanlar size yanaşmamalı" dedi, futbolda şikenin olduğunu "teyit" eder yönde açıklamalar yaptı.

6 Temmuz 2011 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü açıkça suç işledi. 19 Maçta şike ve teşvik primi tespit ettiklerini ifade etti. Bu ifadelerin çok daha hafiflerini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin sayısız içtihat ile adil yargılanma ilkesine aykırı bulmuştu. Aynı gün emniyet Aziz Yıldırım'ın gözaltına alınması anı ile Sedat Peker fotoğraflı, silahlı bir görüntü kaydını montajlayarak yayınladı.

7 Temmuz günü seri tutukluluk kararları alınırken, Fatih Çekirge'ye "ismi verilmeyen" bir emniyet amiri "meslek hayatımın en kapsamlı dört dörtlük bir polis operasyonudur bu" diyordu.

8 Temmuz aynı 5 Temmuz gibi medyada yoğun bir şekilde konuşma kayıtlarını görebildiğimiz bir gün oldu. Korkunç manşetler atıldı.

9 Temmuz'da Fenerbahçe "yargısız infaz yapılmaması yönünde" ilk açıklamasını yaptı, 10 Temmuz'da Fenerbahçe taraftarı Topuk Yaylası ve Bağdat Caddesi'ne çıkartma yaptı, Aziz Yıldırım tutuklandı.

UEFA Kırılması: Ağız Tadını Bozan İlke "Masumiyet Karinesi

Ancak atlanılan bir nokta vardı. 7 Temmuz tarihinde UEFA bir basın açıklaması [4] yaptı.

UEFA Basın Bürosu Sözcüsü, Alman radyo ve televizyon kuruluşu ''Deutsche Welle''nin (DW) Türkçe Servisine yaptığı açıklamada, bir suç ispatlanana kadar kendileri için masumiyet esasının geçerli olduğunu belirterek, kendileri tarafından Fenerbahçe'nin maçlarının askıya alınmasının söz konusu olmadığını söyledi


Bütün süreci değiştiren kritik anlardan bir tanesi buydu. Neden?

1- İçişleri Bakanlığı'na bağlı birimler spor olsun diye Başbakan'dan "müsaade" istemediler. Tam tersine olayın "politik sonuçları" olabileceğini onlar da biliyordu. Bu sonuçların göze alınmasını talep ettiler. Neden? Çünkü ortada gerçekten de "buz gibi" bir şike suçunun varolmadığını kendileri de biliyordu. Biz de daha sonra görecektik ki, bütün suçlamalar temelde teknik takipte elde edilen telefon dökümlerinin çoğu zaman "hatalı" olarak yorumlanmasından ibaret. Bu şekilde bir "iddia yığını" kimseyi tatmin etmeyeceği için de insanlar "öfkelenecek", doğal olarak da hükümete yönelecekti.

2- İnsanların "hükümete yönelmemesi" için yoğun bir "kamuoyu bilgilendirmesi" veya daha net adıyla "propaganda" gerekiyordu. 28 Þubat tarihinde gördüğümüz usul ve esaslarla medyaya yalan yanlış bir çok "bilgi" servis edildi, medyanın istekli, görevli, arzulu mensupları da bu bilgileri kamuoyuna aktardı. Sürecin içerisinde "hükümetin de" dahil olduğu yönündeki bilgi özellikle yandaş medyanın sürece çok daha büyük bir iştahla sarılmasına, benimsemesine neden oldu.

3- Bu süreç sonunda beklenen Fenerbahçe taraftarının genel olarak sessizleşmesi, pasifleşmesi iken Fenerbahçe taraftarı tam da süreç yoğun bir propaganda ile yürütüldüğü, bu "bombardıman" insanlarda şüphe yaratmaya başladığı için isyan etti.

Yani Fenerbahçe taraftarının "daha da ikna" edilmesi gerekiyordu. UEFA'nın yapmış olduğu bu açıklama ise en hafif tabiriyle uygunsuz kaçmaktaydı. UEFA hem sürece dahil olmadığını beyan ediyor, hem "masumiyet karinesi" gibi bu dönemler pek de makbul olmayan ilkelere yollama yapıyor, hem de "baskı altına alınamaz, uluslararası" konumuyla bir meşruiyet de yaratıyordu.

Ancak UEFA başka bir şeyi daha bozuyordu.

Süreci kuranların kafasındaki şablon basitçe şuydu. 3 Temmuz günü gözaltı-> 10 Temmuz'a kadar yoğun propaganda -> Aziz Yıldırım'ın tutuklanması -> TFF'nin Fenerbahçe'yi küme düşürme kararı vermesi -> bu sayede konu hakkında "uzman" konumunda olan TFF'nin Fenerbahçe ve daha önemlisi Aziz Yıldırım'ın şike yaptığını onaylaması -> bedava elde edilen bilirkişi raporu ile mahkeme iradesinin de kolayca "ceza" vermeye sevk edilmesi.

Unutulan Madde

Halbuki TFF, UEFA'ya bağlı bir kurum ve TFF'nin bu kararı bu kadar aceleyle vermesi mümkün değil. Baskı kuran unsurlar ve onun gönüllü, istekli, şehvetli araçlarının hesap etmedikleri nokta, TFF dahi olsa bir kurum olarak belirli kurallar zemininde hareket etmesi gerektiğiydi.

Sadece TFF içerisinde de Porto kararını bilen, CAS uygulamalarına hakim, masumiyet karinesinin ne olduğu konusunda az biraz bilgi sahibi olan insanlar olduğu için değil, ortada buz gibi "TFF Disiplin Talimatnamesi'nin 61. maddesi" olduğu için. (bkz: TFF Disiplin Talimatnamesi)

Neydi o madde?

"MADDE 61 – SAVUNMA
(1) Savunma alınmadan ceza verilmez."


Böyle bir madde varken, TFF'nin "ceza kararı" vermesi mümkün değil. Mümkün olmadığı için de karar verici noktada bulunan bazıları, bu maddeye dayanarak kendilerinin bir piyon olarak kullanıldığı bu baskı ortamına karşı direnç gösterdiler.

UEFA Öcüsünün Doğuşu

Dolayısıyla sürecin farklı bir "strateji" ile yürütülmesi gerekiyordu. 10 Temmuz'dan sonra da propaganda yoğun bir şekilde devam etti ancak bu sefer propagandanın asli unsuru bulunan delillerin servis edilmesi değildi. Servis süreci daha düşük yoğunlukla devam etti ve "manivela" yani kamuoyu algısını oluşturacak kaldıraç değiştirildi.

Karşımızdaki zihin artık bize şunu söylüyordu: Deliller yeterli. spor hukuku gereği kanaatle karar oluşturulur, eğer mahkeme "tutukluluk kararı" için delilleri yeterli buluyorsa TFF da bulmalı. Þayet TFF bir karar vermezse UEFA gelir Türkiye'yi cezalandırır, yakar, yok eder, çok ağır yaptırımlarla karşılaşırız.

Bu sayede iç kamuoyuna "UEFA" bir sopa olarak gösterildi. UEFA'nın vereceği "yaptırımlar" abartıldı. Bu yaptırıma maruz kalınmaması için,

- savunma bile alınmadan,
- insanlar daha yeni tutuklanmışken,
- iddianame bile açıklanmadığı için kendileri hakkındaki iddiaları dahi bilemezken,
- kaç kişinin olaya karıştığı bile netlik kazanmamışken,
- soruşturma safhası hala devam etmekteyken,

karar verilmesi talep edildi.

12 Temmuz 2011 tarihli "Bu ateş üfleyerek sönmez", tam da bu manaya geliyor, hızlı, çabuk, seri ve adaletsiz bir kararla lincin tamamlanması.

Bu linç tamamlanmadığı için de UEFA kelimesi cepten bir bıçak gibi çıkartılıp, etrafa tehdit dolu bir bakışla sallandı, "hepimiz ceza alacağız, yanacağız, kül olacağız" bağırışlarıyla korku atmosferi daha da derinleştirildi ve TFF baskı altına alındı.

Medyanın ikincil işlevi: İlgisizleri ikna, ilgililerin yargılarını pekiştirme

Bu baskı alma sürecinde medyanın iki büyük işlevi oldu.

Birincisi medya kendisine iletilen bulguları hiçbir süzgeçten geçirmeden servis ederek kamuoyuna iletti ve bir psikoloji oluşturdu. Bu süreçte medya mensupları hem usulsüzce kendilerine iletilen bu bilgileri hiçbir ahlak kaidesi gözetmeksizin "değerlendirdiler" hem de temel demokratik ilkelerin bütününe gözlerini kapadılar. Kamuoyunu bilgilendirme görevini üstelenen medya mensupları, hiçbir basın ahlak kuralı dinlemeden demokrasinin tüm temel değerlerini yok ettiler. Bu temel değerleri hatırlamak, ifade etmek, masumiyet karinesi, adil yargılanma, soruşturmanın gizliliği gibi en basit kaideleri ifade etmek dahi medya mensupları tarafından görmezden gelindi.

İkincisi ise biraz daha çetrefilli. Kamuoyu yalnızca futbolla çok yakından ilgilenen, bu süreci takip eden insanlardan oluşmuyor. Bu insanlar zaten ilk çerçevede kendilerine sunulan "veriler" çerçevesinde bir konum aldılar. Nihayetinde bu "futbol"du. Bir oyundu. Hayatın temel alanlarından biri değildi ve çok da ilgilenmeleri gerekmiyordu. Dolayısıyla temelde insan hakkı ihlali olan her şey futbol üzerinden "normal", "olağan", "göz ardı edilebilir" hale getirildi. Kanaat önderleri açısından "bahse değmeyecek" bir "düşük" konudaki zaten "kirli" olduğu yönünde önyargılar bulunan insanlara yönelik insan hakkı ihlalleri "tatsızsa" da göz ardı edilebilirdi. Yani medyanın ikinci işlevi konuyla ilgisiz kesimleri "tarafsız" bir pozisyona itmek, konuyla ilgili fanatikleri de daha da ikna etmek oldu. UEFA öcüsü bu manada müthiş işlevsel bir konum aldı.

Fanatikler. Evet. Bu çerçevede ikiye ayırabiliriz. Fenerbahçeli fanatikler ve diğer fanatikler. Diğer Fanatikler UEFA öcüsüyle bütün duygularını tatmin ettiler.

1- Korkutuldular. Bu sayede korku üzerinden, korku yüzünden ve bizzat korktukları için daha yüksek taleplerde bulunma aşamasına geldiler.
2- Onaylandılar. UEFA da böyle diyordu. UEFA çok kötü yapacaktı. İşte her zaman söyledikleri, her ortamda ifade ettikleri, "haklı olarak nefret ettikleri" Fenerbahçe'nin şikeciliği meydana çıkmış, Fenerbahçe türlü oyunlarla küme düşmekten kurtulsa da "evrensel" olanın pençesinden kurtulamayacak bir hale gelmişti. Dolayısıyla artık "yerel" de gerekeni yapmalı, Evrenselin, herkesin "meşru" kabul ettiği şekilde bıçağı gırtlağa dayamalıydı. Bu ateş üfleyerek sönmeyecek, eğer biz kangren olan kolu kesmezsek el oğlu gelip kesecek!

UEFA'nın Tutumu: Kurgunun Zayıflığı

Bu aşama yine de yeterli olmadı. İçeride yaratılan heyhüla ne kadar büyük olursa olsun, evrensel olan bu heyhüladan etkilenmiyor, dikkatle izliyor ancak temel kurallarına göre davranmayı sürdürüyordu.

UEFA bir açıklama daha yaptı. [5] 12 Temmuz 2011 (daha detaylı bilgi için bkz: UEFA Öcüsü ile Ne Amaçlanıyor?)

"Þüpheli maçlar TFF'nin spor yargılaması ve Türk yargı sisteminin ceza yargılaması alanındadır. Dolayısıyla UEFA sonuçta ne olacağı konusunda herhangi bir yargıda bulunamaz.

Bu zamana kadar UEFA'ya verilen bilgiler ışığında, UEFA'nın yönetmelikleri ve tüzüğünde bu soruşturmaya dahil olan herhangi bir takımın UEFA organizasyonlarına katılımını engelleyecek herhangi bir hüküm bulunmamaktadır."


12 Temmuz Günü UEFA bir karar daha verdi. (bkz: http://www.usatoday.com/..2_x.htm)

NYON, Switzerland (AP) — Turkish clubs Fenerbahce and Trabzonspor received a Champions League reprieve from UEFA on Tuesday, as police detained more suspects in a widespread match-fixing probe. UEFA accepted the Turkey Football Federation's proposal to enter both clubs into the world's most prestigious club competition despite suspicions emerging in the past week that they cheated and bribed their way into the top two league positions last season.


Ne diyor? UEFA, şike soruşturmasında adı geçen Fenerbahçe ve Trabzonspor'un dünyanın en prestijli kulüp turnuvasına, Þampiyonlar Ligi'ne katılmasını kabul etti.

Halbuki iddia neydi? Ne diyorlardı? Mahkeme delilleri yeterli buldu, TFF da bulmalı yoksa UEFA gelir hepimizi keser.

Oysa UEFA bu açıklamayı 10 Temmuz'dan sonra yaptı. Yani Aziz Yıldırım tutuklandıktan sonra.

Dolayısıyla buradaki "iradenin" ve onun gönüllü mihmandarlarının istediği tutumu UEFA almadı. Bunu bugün artık açıkça görüyoruz. UEFA kendi tüzüğü ve yönetmeliklerine baktı ve 12 Temmuz tarihinde yapacağı bir şey olmadığına kanaat getirdi.

12 Temmuz gününün bir önemi daha var. 12 Temmuz "Bu ateş üfleyerek sönmez" açıklamasıyla aynı gün. Bunu bir kenara not edin.

İkinci açıklama Platini'den geldi. [6] 28 Temmuz 2011,

Michel Platini, UEFA'nın
12 Temmuz'da yaptığı açıklamayı hatırlattı ve F.Bahçe'nin kaderini yakından ilgilendiren şu sözleri sarf etti: 'Aldığımız kararlar var ve Avrupa kupalarından ihraç etmeden önce şike yaptıklarından emin olmamız gerekiyor'.
'


UEFA'nın bu ısrarcı tutumunun üç bileşeni var. Birincisi UEFA konunun muhatabı değill. UEFA yerel olaylara karışmaz. Yerel suç iddialarını araştırması gereken yerel makamlardır. İkincisi UEFA Avupa menşeili bir kulüp olarak demokratik değerlere ve adil yargılanmanın temel ilkelerine uygun davranmak zorundadır. Üçüncüsü UEFA'nın tüzüğünde veya yönetmeliğinde ne Fenerbahçe'ye ne de Türkiye'ye ceza vermesini gerektirecek tek bir madde bile bulunmuyor.

Zira,
- şike iddialarına konu olan maçlar Türkiye içinde oynanan maçlar ve Avrupa kupalarında gerçekleşmemiş,
- bu iddiları soruşturma yetkisi TFF ve Türk Ceza mahkemelerinde
- şike suçunu işlediği iddia edilen takımların ve şahısların hiçbiri savunmalarını dahi yapmış değil, dolayısıyla kanaat oluşması için yeterli veri yok.

Ancak bu tutum, yerel irade ve taleplerle örtüşmüyordu. Yerel iradenin spordaki yüzü Galatasaray 12 Temmuz günü "bu ateş üfleyerek sönmez" derken evrensel olan UEFA Fenerbahçe'yi şampiyonlar ligi'ne kabul etti.

Oysa Yerel irade ve talepler UEFA'nın daha baskıcı olmasını, böylelikle TFF üzerinde daha kalıcı bir baskı kurulmasını, TFF'nin bu baskı sebebiyle "beklenilen" kararı çıkarmasını, bu yolla mahkeme sürecinin de sonuçlanmasını istiyordu.

Lobi, Baskı ve Mücadele

Böyle bir oyun kurgusunda, UEFA'nın kendisinden beklenen rolü yerine getirerek TFF üzerinde baskı kurmasını isteyecek herhangi bir irade temelde açıkça pozisyon almadan UEFA ile iletişim kurmalı, UEFA'yı bilgilendirmeli ve UEFA'nın bir baskı göstermesini sağlayacak tutumu almasına neden olmalıdır.

Basitçe eğer bir taşın düşmesini istiyorsan parmağınla dokunsan iyi olur.

Burada iki kritik hamle yapıldı.

Birincisi Türkiye tarihi açısından bir ilk. 20 Temmuz tarihinde, soruşturma safhası sürerken bilgiler ve bulgular üçüncü bir kuruma gönderildi.

Oysa Soruşturma safhası sürerken bu bilgilerin bütününün "gizli" olması gerekiyordu. Soruşturmanın gizliliği diye bir ilke var. Bu ilkenin ihlali de Ceza Kanununda tanımlı bir suç.

Devlet makamları bir suç daha işledi. İlki 6 Temmuz tarihinde adil yargılanma ilkesinin ihlaliydi, ikincisi bulguların koruşturma safhasında TFF'ye gönderilmesi oldu.

Bu iki suçun işlenmesi bize şu soruyu sordurtmalı, neden?

Bir suç olduğu şüphesiyle, savcının emri üzerine, delil toplama görevi ifa eden ve yetkisi sadece bununla sınırlı olan adli kolluk hizmeti sunan birimler neden suç işler?

Neden devletin savcısı, Türk Ceza Kanunu'nda bir suç olarak sayılan "soruşturmanın gizliliğini ihlal" suçunu oluşturabilecek adımlar atar?

Eğer ortada gerçek bir suç varsa, gerçekten bu suçun ciddi delilleri varsa, hangi savcı ve emniyet birimi böyle bir risk alır?

Suçla ilgili kararın bir kaç ay öne çekilmesi için böyle bir risk almaya gerek var mı? Türkiye'de bunun bir örneği oldu mu?

Elbette olmadı. Ancak bu aşamaya geldik.

Bu riskin alınması yalnızca delillerin çok da ciddi olmadığını göstermiyor, aynı zamanda bu konunun çok boyutlu olarak bir çok yeri "rahatsız" ettiğini de gösteriyor.

Önce malumu ilam. Konu uzadıkça siyasal irade rahatsız oldu. Çünkü insanlar öfkeleniyordu. Hem Fenerbahçeliler, hem Galatasaraylılar, hem Beşiktaşlılar, Trabzonsporlular acil bir karar bekliyor, fanatikler huysuzlanıyor birileri hükümeti "Fenerbahçe'yi korumakla" suçlarken diğerleri de deliller ortaya çıktıkça bu sürecin bir haksızlık olduğunu ifade ediyordu.

İkincisi ise TFF. Medya ve taraftar baskısı altında sıkışmış, kulüplerden gelen cehennem gibi açıklamalarla mücadele eden TFF'de -şayet kendisine ait iradesi olan biri varsa- daha fazla bilgi, bulgu istiyordu.

Zor bir zemin. Olağanüstü bir durum ve olağanüstü durumlar olağanüstü adımlar gerektirir.

Sadece bu kadar değil. Yani sadece olağanüstü koşullar sebebiyle, olağanüstü bir adım atmak zorunda kalınması değil bu adımların atılmasına neden olan şey.

Birde bu süreci başlatan iradenin "beklentileri" var.

Bu süreci başlatan ve sürdüren irade açısından düşünelim. Mantıklı hareket sürecin hızla "sonuç" aşamasına gelmesidir. Bu sayede sürecin muhatapları hem daha fazla sıkıştırılacak, hem sürecin sonunda beklenen menfaat neyse daha çabuk elde edilecek hem de collateral zarar -bu olayın oluşmasıyla çevrede dolaylı olarak oluşan tüm "zarar"lar- azalacaktır.

Bir toplama yaparsak, kozmik odaya delillerin gönderilmesi soruşturmanın gizliliği ilkesini ihlal eder. Bunu yapan irade bunu bilerek ve göze alarak yapmıştır çünkü başına bir şey gelmeyeceğini bilir ve kendi pozisyonu açısından en mantıklı hareket budur. Bu sayede 1- Deliller UEFA'ya gönderilebilir 2- TFF Etik Kurulu inceleme yapmaya başlayabilir.

Eğer bulgular UEFA'ya gönderilebilirse, 1- UEFA ile iletişime geçilir, UEFA "resmi", "ciddi" gözüken bulgularla bir "baskı" kurmaya itilebilir, 2- TFF Etik Kurulu da aynı anda çalışmaya başlayacağı için karar çıkartılabilir. Kararla mahkeme süreci olmadan sonuç belirlenir, mahkeme bir "şablona", verilmiş kararı onaylayacak "makama" indirilir ve istenilen "sonuç" elde edilir.

Lobi için gereken malzeme 20 Temmuz'da verildi. Çünkü lobi için de "bilgi" gerekir. Bilginin başkaları tarafından "ciddi kaynak" olarak kabulü de bilginin algılanması için temel sıhhat koşuludur. TFF tarafından kurulan "kozmik oda"ya belgelerin konulmasıyla devletin "resmi", "ciddi" imajıyla tasdiklenmiş iddialar yığını fotokopilenip, yabancı dillere çevrilerek UEFA'ya gönderilebilir hale geldi.

Gerçekten UEFA'ya bu yöntemle mi gönderildi yoksa birileri "belgeleri gördüm, süpersonik" mi dedi bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz bir şey var, UEFA öcüsü uzun bir süre yoğunlaştırılarak kamuoyuna servis edilirken, birileri UEFA'ya gitti, burada "temaslarda" bulundu ve UEFA'yı bilgilendirdi.

Bütün bunlar iddia mı? Bakın ispatı:

18 Temmuz 2011 tarihinde TFF UEFA ile bir toplantı yaptı. [7]

TFF Başkanvekili Arıboğan, UEFA merkezinde şike soruşturmasına ilişkin bazı bilgileri UEFA yetkilileriyle paylaşmak ve görüş alışverişinde bulunmak üzere Nyon'a geldiklerini belirterek, yarın İstanbul'da federasyon yönetiminin konuyla ilgili olarak biraraya geleceğini ifade etti.

Arıboğan başkanlığındaki TFF heyetinin UEFA'daki görüşmelerinin ardından, yarın İstanbul'da yapılacak yönetim kurulu toplantısında, liglerin daha önceden belirlenen tarihte başlaması ya da ertelenmesi, Avrupa kupalarında mücadele etmeye hak kazanan takımların durumu ve özellikle şike iddialarına adı karışan kulüplere uygulanacak olası cezalar konularının masaya yatırılacağı öğrenildi.


20 Temmuz günü deliller kozmik odaya gönderildi. Arkasından bu delillerin sıhhati konusunda "UEFA" temin edildi. Daha sonra ortaya çıkacağı gibi UEFA ile TFF arasında yoğun "mektuplaşmalar" yaşandı.

Lobi yapıldı, baskı kuruldu ve bu süreçte Fenerbahçe mücadele etti.

Þimdi bir lobi yapıldığının, bu lobinin süreci başlatan irade ile paralel, eşgüdümlü ve bilinçli olduğunun, Fenerbahçe'nin buna karşı mücadele ettiğinin ispatı:

Mehmet Ali Aydınlar 15 Ağustos tarihinde aynen şu açıklamayı yaptı:

'Þu anda Futbol Federasyonu henüz kulüplere bir yaptırım uygulamamıştır. Gizliliğin kalkmasını beklemektedir. Yani davanın açılmasını beklemektedir. Dolayısıyla şu an UEFA'nın da ne bize ne kulüplere yaptırım yapması söz konusu değil. Kişilerin savunma haklarını kullanma imkanı olduktan sonra kararımızı vereceğiz.


16 Ağustos tarihinde Galatasaray nedense bir açıklama yaptı.

TFF nin 15 Ağustos 2011 tarihli bildirisi ile, kamuoyunun TFF tarafından atılması beklenen adımları yargı sürecinin bazı aşamalarına endekslemesi ve ortaya çıkan yeni belirsizlik önümüzdeki günlerde telafisi daha ağır ve önemli uygulama zorluklarına yol açabilecektir.


Yetmedi 19 Ağustos'ta bir açıklama daha yaptı,

Kendimizi yönetme becerisi ve erkine sahip olduğumuzu kanıtlamamız için atılması gerekli adımlar bellidir. Geciktikçe bedel daha da ağırlaşacaktır. En kötüsü bu adımları biz zamanında atmazsak, başkalarının bizim adımıza atması kaçınılmazdır.


Bunun üzerine TFF aynı gün bir cevap yayınladı.

bazı kulüplerimiz ile olayla ilgili veya ilgisiz aynı zamanda da bilgisiz bazı kişiler, yasal dayanaktan yoksun açıklamalar yapmaktadırlar. Özellikle bugün bir Süper Lig kulübümüzün yaptığı açıklama ile federasyonumuz adeta Avrupa'ya, UEFA'ya ve FIFA'ya şikayet edilmektedir. Belirtmek isteriz ki, Türkiye Futbol Federasyonu; şeffaf, açık ve yasalarla yönetilen bir kurumdur. Federasyonumuzu hukuka aykırı davranan bir kurum olarak lanse eden ve yurtdışına şikayet etme gibi tarihi yanılgıya düşenleri, Türk futbol tarihimiz affetmeyecektir."


Yani TFF alenen şunu dedi, Galatasaray UEFA'ya federasyonu şikayet etti.

Peki Galatasaray neden şikayet etti? Þike konusunda karar alınmadığı için. Ne istiyordu Galatasaray? Fenerbahçe küme düşsün. "Hak edilen ceza verilsin"

Ne zaman?

- İddianame kabul edilmemiş,
- Þüpheliler tutuklu,
- Dolayısıyla suç işlediği iddia edilen insanlar iddianame kabul edilip açıklanmadığı için hem "iddiaları" göremiyor hem "savunma" haklarını kullanamıyor.
- UEFA'nın o tarihe kadar yaptığı bütün açıklamalar "biz karışmayız, yerel işiniz, masumiyet karinesi" kelimelerinden mürekkep.

Bütün bunları nasıl izah ederiz? Galatasaray yönetiminden birileri, kozmik odaya gönderilen delilleri gördü, bu konuda bilgi aldı. Bu deliller zaten oraya tam da bu sebeple gönderilmişti. Önemli olan delillerin içeriği değil. Önemli olan "aktörlerin" hareket etmesine neden olacak "malzeme" olmasıydı.

Aktörler hareket etti. Bulgular UEFA'ya gönderildi ve diğer ellerden UEFA'ya "yoklama" yapıldı. UEFA şayet şike varsa ceza verilmesi gerektiğini ifade etti. Bu arada TFF yönetimindeki bazı şahıslar da bilgilendirilerek UEFA'nın konuya çok ciddi yaklaştığını beyan edildi. TFF'nin karar alması istendi. TFF karar alamadı. Çünkü gerçekten de bir karar alınması hukuk katliamı olacaktı. Ne oldu? Gerilim yükseldi.

Fenerbahçe'nin Þampiyonlar Ligi'ne katılması demek UEFA öcüsünün sonuydu. UEFA öcüsünü yaratan, bunu besleyen ve pompalayan irade açısından UEFA öcüsünün bitmesi demek, Mahkemeden önce TFF'den bir karar çıkma ihtimalinin de bitmesi demekti. TFF'den bir karar çıkmaması demek, "uzman görüşü"nün olmaması demekti. Uzman görüşü yoksa, Türkiye'deki hiçbir "adil" sıfatına yaraşır mahkeme bu delillerle "suçlu hükmünü" veremezdi. Suçlu hükmünü veremezse, bu davayı başlatan irade zaman geçtikçe çöker, çözülür, bu kurguya entegre bütün bileşenler zemin kaybeder.


Çünkü zaman geçmesi demek savunma demek. Savunmanın alınması demek, çürük delillerle dolu bu "yapının" çökmesi demek.

Dolayısıyla "kurgu" bozuluyordu. Fenerbahçe'nin Þampiyonlar Ligi'ne katılım günü yaklaştıkça çatırdamalar başladı, gerilim tırmanışa geçti ve en sonunda UEFA'dan bir temsilci çağrıldı, kendisinin görüşmesi bilgi alması ve UEFA'nın tutumunun beklenmesi bir "formül" olarak ortaya çıktı.

Nitekim Cornu'nun gelişiyle tüm dengeler değişti.

Cornu, TFF, UEFA ve CAS

O zamanlar Cornu büyük bir kahramandı. Beyaz atıyla memleketimize gelmiş, ikili ve çok taraflı temaslarda bulunmuştu.

Avrupa adaletinin prensi burada Savcı Mehmet Berk ile görüştü, TFF yetkililerinden bilgi aldı ve sonra memleketine büyük bir haşmetle döndü.

Hepimiz bekledik.

24 Ağustos günü Associated Press'e geçen ilk haber, Fenerbahçe'nin Þampiyonlar Ligi'ne kabul edildiğiydi. [8]

AP, Wednesday 24 Aug 2011
Turkish champion Fenerbahce takes its place despite being under suspicion in a widespread match-fixing investigation at home. UEFA has promised that any club found guilty of corrupting matches will be kicked out of its marquee competition and have its results wiped from the record. ''UEFA is working very hard behind the scenes to ride the game of these threats,'' general secretary Gianni Infantino said at the playoffs draw this month. ''We will not hesitate to prosecute any individual, any official or any club.


Ancak sonra, bir anda iş değişti. Fenerbahçe'nin Þampiyonlar Ligi'ne katılım hakkı elinden alındı. Yerine Trabzonspor konuldu.

UEFA'nın resmi açıklamasına göre UEFA, TFF'nin Fenerbahçe'yi men kararı dolayısıyla [9] boşalan yere Trabzonspor'u almaktaydı.

Bundan sonraki süreci biliyoruz. Fenerbahçe ilk önce Tahkim kuruluna başvurdu. Tahkim kurulu Fenerbahçe'yi Þampiyonlar Ligi'nden men edenin TFF değil UEFA olduğunu, TFF'nin UEFA'ya bağlı bir yerel Federasyon olduğunu ve bu sebeple UEFA kararlarına uyması gerektiğini belirtti.

Fenerbahçe CAS'a başvurdu. UEFA bu süreçten sonra bir çok kez kararı kendisinin almadığını, kararı alanın TFF olduğunu ifade etti.

Bizim Büyük Kurgumuz

Daha sonra süreç bize ilginç şeyler gösterdi. Beyaz atlı prens Cornu'nun "yalancı" olduğunu iddia edenler kendisini asil kahraman ilan edenlerle aynı kişilerdi.

6222 sayılı yasa değişti. Bu süreçte en büyük muhalefet yasanın "Fenerbahçe için" değiştiği oldu, Cumhurbaşkanı şahsa özel yasa olmaz diye yasa değişikliğini veto etti. Bülent Arınç ben kimeye biat etmem diye gürledi, Þamil Tayyar meclis kürsüsünde edebiyat parçaladı. Sonra Bülent Arınç Tayyip Erdoğan'ın önünde eğilip özür diledi, Þamil Tayyar TBMM'ye gidip yasa değişikliği hakkında red oyu bile veremedi. Dahası yasa değiştikten sonra bir tek Fenerbahçe yöneticileri tahliye edilmedi.

Ancak biz, bizim büyük kurgumuza bakmak zorundayız. Bu resimden ne çıkar?

Ben size hemen özetleyeyim.

Bugün Türkiye'de yargı yürütmenin denetimi ve kontrolü altındadır. Yargı erkinin unsurları, adli kolluk hizmeti sunanlar Başbakan'dan izin almadan operasyon bile yapamazlar.

Türkiye'de masumiyet karinesi kalmamıştır. Masumiyet karinesi etkin bir şekilde iğfal edilmektedir. Soruşturma safhası sırasında insanların suçla ilgili ilgisiz bütün verileri kamuoyuna yansıtılır. Manevi itibarları ve savunma yapma hakları linç edilir.

Türkiye'de hukuk devleti yok edilmiştir. Hukuk devletinin temel unsuru devletin de kanuna uygun davranmasıdır. Politik veya operasyonel gerekçelerle devlet makamları kanunca suç sayılan eylemleri gözümüzün içine baka baka yapabilir. Soruşturmanın gizliliğini ihlal edebilir, delilleri üçüncü şahıslara kargoyla gönderebilir.

Türkiye'de medya diye bir şey kalmamıştır. Medyanın ahlakı da, şerefi de, izzeti de yoktur. Medya politik yönü olan herhangi bir durumda veya bağlı bulunduğu sermaye grubunun iradesi yönünde tutum alabilir, hiçbir elekten geçirmeden kendisine servis edilen her şeyi sunabilir. Demokratik ahlak, kurallar ve ilkeler konusunda hiçbir çekince hissetmeden, bu ilkeleri yok sayarak, yanlı, taraflı ve son derece düşmanca bir üslupla birilerini linç edebilir. Örnek? Sayısız. Ama bir tane söyleyeyim. Türkiye'de konuya hakim hukukçuların sözlerinden çok, son derece taraflı, güvenilmez kişilerin sözleri medya eliyle yansıtılabilir. Eğer soruşturma sürecinin başlamasından sonra Metin Feyzioğlu gibi, Pınar Memiş gibi hukukçuların söylediklerine Erman Toroğlu, Mehmet Baransu kadar değer verilseydi, şu yukarıda yazılanları ilk kez gören, duyan insan sayısı az olacağı gibi TFF ve Türkiye böyle bir kriz içerisinde bulunmazdı.

Ancak Türkiye'de genel olarak ahlak ortadan kalkmış durumdadır.

Lenin siyasal bilinçten bahsettiği zaman şöyle söyler: "Eğer işçiler, hangi sınıf gadre uğrarsa uğrasın, her türlü suistimale karşı, keyfi davranışlara, zulmün ve zorbalığın bütün davranışlarına karşı tepki göstermeye alışmış değillerse işçi sınıfının bilinci gerçek bir siyasi bilinç olamaz."

Bunu özellikle ve dikkatle yazıyorum. Lenin'in bu söylediği temelde bir ahlak kuralıdır. Hz. Ebuzer'den, Gandhi'ye kadar bir çok insanın dimağında yaşattığı, zikrettiği ve uğrunda öldüğü bu temel kural "zulme karşı sessiz kalan dilsiz şeytandır"a sığabilecek yalınlıkta bir duyguyu barındırır: adalet.

Bugün, karşı karşıya oldğumuz ahlaksızlık hakikat ve adalet ilkelerine karşı kendini üç şekilde gösterir.

Birinci grup insan, bu adaletsizliklere değil kime karşı işlendiğine bakar. Bu insanlara göre bir insanın kimliği kendisine karşı yapılan her eylemi "normalleştirir", doğallaştırır. Bu insanlar, o kimlik grubuna sahip oldukları için bu adaletsizliklere uğramayı da hak etmiştir. Bu bir jungle zihniyetidir. Bu zihin son tahlilde kendisine benzer olanların diğerlerinden daha "ayrıcalıklı" ve "üstün" olduğuna inanmaktadır. Dolayısıyla adalet "bir lüks" olarak ancak kendi benzerleri için geçerlidir. Diğerleri, ötekiler, tam da öteki ve düşman oldukları için savaş koşulları içerisinde değerlendirilirler. Yahudi olduğu için ölmesini normal karşılamaktan, solcu olduğu için dayak yemesini, kürt olduğu için kafasına F-16 bombası atılmasını veya adı Lefter olduğu için evinin yağmalanmasını normal karşılayacak insanlar bu gruptadır.

Bu insanlar sözlerin ne olduğuna bakmaz. Hakikati araştırmaz. Somut olgu ve olayları değerlendirmez. Kimlik üzerinden saldırarak, karşıdakini "değersizleştirmeyi" , "itibarsızlaştırmayı" düşünür. Bu da doğaldır. Kendisi için o kimliğe sahip olanlar "itibarsız"dır. Bu demonizasyon süreci karşıdakinin hak çığlıklarını duymasını engellediği gibi aktif bir şekilde zulmün bir parçası olmasına da yardımcı olur. Bu insanları gördük ve biliyoruz.

Bu algı fanatik bir algıyla uyumludur ve fanatikler için hakikatin, adaletin değil tarafın önemi vardır. İçinde bulunduğumuz konjüktürde bir çok Galatasaraylının zulme sessiz kalmasının, zulme alkış tutmasnın hatta bunun bir parçası olmasının nedeni içlerinde yaşattıkları bu fanatizmdir.

İkinci grup insan için adaletin, hakikatin değeri vardır ancak bu haksızlığa uğrayanların önceliği bulunmamaktadır. Bu insanlar için "harcanabilir", "konuşmaya değmeyen" bir takım haksızlıklar, zulüm veya baskı çeşitleri bulunmaktadır. Bu konular kendilerinin ağız tadını bozduğu için bu konulara karşı "tutumsuz" kalmışlardır. Burada ahlaksızlık, kendilerinin kurduğu subjektif faydacılık düzleminde kendini gösterir. Bu insanlara göre adalet ve hakikat birer değer değildir, bunlar ancak toplumsal bir "proje"nin parçası olarak ifade edilebiliyorsa zikretmeye değer. Burada sanal bir yarar - zarar ekseni çizilmekte, söylenilmesi "hoş" karşılanmayacak, kişisel itibarı bozabilecek, riske atabilecek gerçekler bilinçli olarak gözardı edilmektedir. Örneğin Ergenekon davasındaki adaletsizlikleri bilinçli olarak gözardı eden bir AKP'linin tutumu veya Uludere'deki katliama karşı ses çıkarmak istemeyen bir CHP'linin tutumu, Bir CHP'linin yaşadığı haksızlığa susan bir BDP'linin tutumu bu pozisyonu ortaya koymaktadır. Ortadaki somut durum "kötü", "adaletsiz", "yanlış" olsa da adaletsizliğin yaşandığı insan bakımından "olgu"nun zikri kişisel konum, beklenen siyasi menfaat açısından "elverişsiz"dir. Alınan tutum ahlaki değil, politik olduğu ölçüde de ahlaksız olacaktır.

Üçüncü grup ise gerçekte bu değerlere sahiptir ancak şekli unsurlar sebebiyle bir meşrulaştırmaya giderek zulme karşı ses çıkarmaktansa taraf olmamayı tercih eder. Örneğin Aziz Yıldırım'ın uğradığı haksızlıklar genelde "kötü" kabul edilen bir adam olması, bir "sermayedar" olması, "bu sistemin bir parçası olması" nedeniyle bahis konusu edilmez. Ona göre böyle bir savunu yapılırsa bu adamın işlediği muhtemel suçları da temize çekme gibi "kirli" bir alana insan ulaşmış olur. Aynı mantık açısından Ahmet Þık savunulabilir çünkü "egemen sınıfa" mensup değildir, suç şüphesi düşüktür. Yani ahlaki bir yanla "suç şüphesinin ciddiyeti" üzerinden bir hak cetveli çıkartılır ve boy ölçülür. O halde şu soruyu hepimiz sormalıyız, bir katile işkence yapılması meşru mudur? Bir terör suçunu önlemek için devlet organları işkence yapabilir mi? Bu sorulara iki yönlü cevap verebiliriz. Ahlaken, suçlu da olsa bu onun da suça maruz kalmasını meşru hale getirmez. Kötü olan suçtur. Bir suçluya da suç işlenirse, artık elimizde iki adet suçlu var demektir. Bir insana işkence yapmak bir suçtur, ahlaksızlıktır, adaletsizliktir, zorbalıktır ve zulümdür. İşkencecilere dahi işkence yapılamaz. Çünkü bu işkenceyi yapan, meşru gören ve buna gözünü kapatan da işkenceci olur.

İkincisi toplum sistemi açısından değerlendirilebilir ve o zaman da şunu deriz: Devlet hiçbir alanda, hiçbir zaman, hiç kimseye ne olursa olsun suç işleyemez, adaletsiz davranamaz. Devletin eline subjektif sebeplerle, daha savunması bile alınmamış insanların haklarını çiğneme yetkisi verirseniz bu subjektif yetkiyi kullananlar bu yetkiyi kendi ötekilerine ve "makbul olmayanlarına" göre genişletirler. Bu halde karşımıza ancak bir baskı ve istibdat rejimi çıkar.

Þimdi bu üç grup insanlar birlikte ortak bir gerçekliği paylaşıyoruz. Eğer böylese bu gerçekliğin kısa anlatımı şudur,

Türkiye'de yürütmenin kontrolündeki yargı tarafından, yetersiz delillerle bir soruşturma başlatılmış, soruşturma sürecinde yine yürütme ve belirli odaklar kontrolündeki medya ile devlet organları tarafından soruşturmanın gizliliği ilkesi, masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı sayısız defalar çiğnenmiş insanlar hak kayıplarına uğramıştır.

Bizim bu büyük kurgu karşısında tutumumuz ne olmalı?

Bizler sanki adil bir yargı varmış, bunlar hiç olmamış gibi mi konum almalıyız? Bizler gerçekten de savunmasını bile yapmamış kişilere ceza verilmesini mi savunmalıyız?

Yoksa bizler ahlaken, bir toplumun temel değerlerini oluşturan, bizlerin varlığının da garantisi olan ilkeleri mi savunmalıyız?

Benim bu konudaki cevabım net.

Adalet bölünemez, renge, ırka, dine, dile, cinsiyete hatta kişisel durumlara göre değişemez.

Ben yargılama istiyorum. Adil bir yargılama, insanların kendisini savunabildiği bir yargılama, hak kayıplarına uğramadan gerçeğin ortaya çıktığı bir muhakeme süreci.

Bu beklenti esasında şunları söylemeyi gerektirir:

1- Adil olmayan, müsaade üzerine harekete geçen, politik menfaat ve çıkarları hukuk devletinin temel ilkelerinin üstünde görerek bu yönde hareket eden, temelde aksak, yavaş, ağır, haksız bir yargı tarafından yapılan bu soruşturmaya güvenmiyorum.

2- 6 Temmuz tarihinde açıkça adil yargılanma ilkesine ve Bakanlğın ilgili tüm talimatnamelerine aykırı davranan Emniyet teşkilatı tarafından toplanan bulgulara itimad etmiyorum.

3- Her 100 davanın 56 tanesinin beraatle sonuçlandığı bu sistemde savunma almadan ceza verilmesini kabul etmiyorum.

4- Eldeki bulgulardan, medyaya yansıyan bilgilerden ve diğer tüm sonuçlardan, 6222 sayılı kanunda ifadesini bulan bir müsabakayı etkileme suçunun işlendiği kanaatinde değilim. Böyle bir anlaşmanın varolduğunu gösteren herhangi bir delil bulunmamaktadır.

5- Ahlaken, bunca zulmün, baskının, zorbalığın olduğu bir soruşturmada, ahlaklı bir insanın yanı mazlumun yanıdır. Bu yerden bir adım uzaklaşmayacağım.

6- Başlanmak için "müsaade" beklenen bu soruşturma, tam da b olayın ortaya koyduğu gibi bir irade tarafından başlatılmıştır. Bu irade ister açık hedef olsun ister malum ve olağan şüpheli, bu sürecin sonunda bir suçla mücadele etmeyi filan beklememektedir. Tam tersine süreç sonunda beklenen iktidarın tahkim edilmesi, iktidar alanının genişletilmesi bu alandan elde edilecek rantın da büyütülmesidir. Bu çerçevede bilinçli veya bilinçsiz bu iradenin ekseninde yürüyenler, hasmane duygularla bu iradeye ortak olanlar, el verenler veya kendi iradesi elinden alındığı için üstüne biçilen rolü oynamaya çalışanlar önemli bir güç merkezini oluşturmaktadır. Bu güç merkezinin hedefinde spor, Fenerbahçe filan da yoktur. Hegemonun doğal dürtüsüyle kendi alanını maksimize etmek, bu alanın sınırladığı tüm bariyerleri yıkmak bulunmaktadır. Bugün spor dizayn edilir, yarın o sporun içerisinde bulunan sermaye dizayn edilir, öbürsügün o sermayenin etkilediği güç merkezileri yeniden konumlandırılır. Tepeden aşağı veya aşağıdan yukarı doğru bu süreç kendisini tekrar üretir.

7- Konu nasıl bir Türk futbolu istediğimiz değildir. Konu nasıl bir Türkiye istediğimizdir. Biz adil bir futbol istiyorsak daha güçlü bir şekilde adil bir Türkiye için bağırmak zorundayız. Biz adil bir spor istiyorsak adil bir yargı, adil bir medya, adil bir hayat isteğini dışarıda bırakamayız. Küçükte her şeyi dört dörtlük isteyip, o küçüğü belirleyen, o küçük alanın sınırlarını çizen ve kurallarını yaratan sistemi dışarıda bırakmak ahmaklıktır.


Þimdi resme bakın, bizim büyük kurgumuzu bir kere daha görmeye çalışın, o zaman şunu söyleyeceksiniz, Bu ülkede hepimize karşı işlenen büyük bir şike var.


Kaynak : http://papazincayiri.blogspot.com/2012/02/bizim-buyuk-kurgumuz.html
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 04 Fév 2012 16:08    Sujet du message: Répondre en citant

Une info d'aujourd'hui..
Impossible d'accepter...et quelque soit le club et le supporter...
Ca montre le point auquel arrive le foot mercantile...et le niveau du supporter fana......et surtout le degré de liberté d'expression et le respect que l'on a en Turquie de cette liberté......
http://webtv.hurriyet.com.tr/2/27819/19845871/1/gole-sevinince-boyle-dayak-yedi.aspx

Buna karsi bir iki örnek vermek isterim: yillar önce, 80'lerde, Lizbon'da tek basima stada gidip, Benfica - Omonia (Lefkose) macini izledim, portekizliler ortalarinda oturan ve onlarin dilini bilmiyen birini görünce beni kibris rumu sandi haliyle, maci Benfica 3-0 kazandi, portekizli stat komsularim maç sonrasi bana bira ikram etti..
90'larda, Prag Slavia'nin Opava'yla maçina esimle gittim, biraz da giciklik olsun diye maç boyu sari-lacivertli (ilk kez yaptim bunu hayatimda...) misafir takimi prag'lilar arasinda destekledim, basima bir sey gelmedi. Bir yil sonra, esimin kentinde Lokomotif Cheb Prag'li Bohemians'a karsi oynuyordu, yine biraz giciklik, statta mahalli taraftarlarin içinde bir kaç kafa dengi ingilizle birlikte atesli sekilde Bohemians'i destekledik, yine bir sey olmadi......Oysa, esimle birlikte AS Yen'de GS Sparta macina gitmistik, Nedved'in bize attigi golü alkislayan esim çevreden gelen tepkiyle korku içinde kaldi, maç sonuna kadar suspus oldu.....
Cocuklugumdan hatirlarim, babamla Mithatpasa'da (simdiki Inönü) maçlara giderdik, taraftarlar yanyana ayni tribünleri doldururdu, sadece "i..ne hakem" diye bagrilirdi, ama taraftarlar arasi vukuat nadirdi.......
Statlarda da simdiki gibi, psikopat tipli yaratiklara pek rastlanmazdi......
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13627
Localisation: Paris

MessagePosté le: 06 Fév 2012 2:55    Sujet du message: Répondre en citant

KralAuriverde a écrit:
cengiz-han a écrit:



Zaten o GS'lilar ki Galatasaray Lisesinde çikmadirlar, o GSL'si bir gavur okuludur...

..



Senin ülken hakkinda iftira yalan dolanla kötü niyetli olan iki yüzlü bir devletin dilini kendi ülkende niye barindiriyorsun hala, kapat gitsin, yok mu baska dil, kapat ingilizce okulu aç ! Haaaaaaaa mesele GS diye bisey kalmiyacak ! Smile

Ne oldu cicim poponuz iki sandalyenin arasinda mi kaldi ? Laughing


Agzi bozuk, tam bir futbol takimi, ama FB'li, fanatigi ornegi adam sen niye Fransa'da oturuyorsun diye sormazlar mi?
Crying or Very sad
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
KralAuriverde
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 04 Juil 2011
Messages: 1085

MessagePosté le: 06 Fév 2012 13:40    Sujet du message: Répondre en citant

cengiz-han a écrit:

Agzi bozuk, tam bir futbol takimi, ama FB'li, fanatigi ornegi adam sen niye Fransa'da oturuyorsun diye sormazlar mi?
Crying or Very sad


Sen ilk önce kendi agzi bozuk kendi seyircinle ilgilen atgözlüklü sütten çikmis gerzek ! Kendi gözlerinin içindeki pislikleri temizle.

Geri zekali, nerde oturayim ? 40 senedir burda oturan, vergisini ödeyen, emeklilik kasasina greken parayi yatiran, çolugu çocugu olan bir kisi olarak, nerde oturayim, odun kafali kedicik ?

Quel alaka benim söylediklerimle ? Tabii cevap veremiyorsunuz, can damariniza bastigim zaman emi !
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13627
Localisation: Paris

MessagePosté le: 06 Fév 2012 20:11    Sujet du message: Répondre en citant

Adam fanatiklikten akli kaybediyor, ve de soruyor ne alaka diye, kendi dememis sanki Fransa için ikiyuzlu ulke diye... Tabii sorarim niye oturuyorsun boyle pis ikiyuzlu ulkede diye, git fb cumhuriyetinde yasa benzerlerinle...

Tabii secaat arzederken diye baslayan bir deyis var, iste o arzu GSL kapansinki dusman gordugu bir kurumu bertaraf etsin...

Hadi bakalim yazsin biraz daha terbiyeden bihaber olarak, çok hosuma gidiyor fanatikligin, gozu donmuslugun tarifi olarak sunmak için...

Laughing
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
KralAuriverde
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 04 Juil 2011
Messages: 1085

MessagePosté le: 07 Fév 2012 9:20    Sujet du message: Répondre en citant

Aaaa, bizim piskin kediciklere "ihtar mektubu" göndermisler Smile

http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/19861135.asp

Pensylvanya'da birileri köpürüyordur simdi ! Smile


Bakalim bizim GS'li hooligan ne kilif uydurcak buna ! Smile


Ulusoy amcalari da yok artik, simdiden basladilar anketlerde yeniden Galatasarayasyon'un basina tekrar geçmesi için ! N'olur n'olmaz play offlarda bile bu ölü FB bizi sonuna kadar rahatsiz edecek gibi gözüküyor.

Uyanik kedicikler sizi. Laughing
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
KralAuriverde
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 04 Juil 2011
Messages: 1085

MessagePosté le: 07 Fév 2012 9:33    Sujet du message: Répondre en citant

"Þikeyi Galatasaray'dan öğrendik" Smile



Beşiktaş kulübü eski yöneticisi Celal Kolot, TV8 ekranlarında katıldığı Stadyum programında yaptığı açıklama ile büyük tartışma yarattı.

Beşiktaş kulübü eski yöneticisi Celal Kolot, TV 8 kanalında katıldığı Stadyum programında yaptığı açıklamalarla gündeme damga vurdu.

Galatasaray hakkında birbirinden çarpıcı cümleler kullanan Kolot, sosyal medyada bir anda ana gündem maddesi oldu. Celal Kolot mikro blog sitesi Twitter'da yaptığı açıklamalarla en çok konuşulan kişilerden olurken; Galatasaray ve Beşiktaş taraftarları arasında müthiş bir tartışma başlatmış oldu.

Türkiye'ye şikeyi Galatasaray kulübünün getirdiğini iddia eden Kolot, "Gençlik yıllarımın şampiyonluklarını Galatasaray çaldı. Þikenin ne olduğunu Galatasaray'dan öğrendik" diyerek çok iddialı bir açıklama yaptı.

Yıldırım Demirören'i Kulüpler Birliği Başkanlığı'ndan istifaya davet edeceğini söyleyen Galatasaray Başkan Yardımcısı Adnan Öztürk hakkında da açıklamalar yapan Kolot, "Öztürk kendi işine baksın. Beşiktaş Başkanı'nı istifaya çağırmak ona mı düşmüş?" dedi.


http://fotospor.com/haber/sikeyi-galatasaraydan-ogrendik_68505
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13627
Localisation: Paris

MessagePosté le: 08 Fév 2012 11:56    Sujet du message: Répondre en citant

kendi pisliklerinden ve çirkefliklerinden kurtulmanin en basit ama o kadar da ahmakça yolu otekine pislik atmaktir, sen de pissin deyip kendi pisligini normal gostermeye çalismaktir.

Bu çirkefliklerin gelecegini zaten GS yonetici A.O. soylemisti.

Gozudonmusluk bok kuyusundan yikanip çikacagina digerlerini de bok kuyusuna çekmege çalismaktir...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13627
Localisation: Paris

MessagePosté le: 08 Fév 2012 12:00    Sujet du message: Répondre en citant

Turk futbolundeki kokusmuslugu çok iyi ozetlemis bir klup baskani :

Citation:

Sonunda Orduspor Başkanı Nedim Türkmen durumu özetledi:
- Anlaşıldı, siz düşme olmasın, kimseye ceza verilmesin ve başımız UEFA ile derde girmesin istiyorsunuz. Öyle bir başkan seçelim ki, şapkadan tavşan çıkarsın diyorsunuz yani. Böyle bir başkan bulursanız, bırakın üniversite mezunu olup iki dil bilmesini, ilkokul mezunu bile olsa hemen seçin.


sonra kendi hatta sadece kendini kurtarmaya çalisan birisinin ne kadar sozune guvenilmez biri oldugu da ortada

Citation:

Öztürk: İstifa edecek misiniz? Demirören: 8-0’a bozulmuşsunuz

KULÜPLER Birliği toplantısına damgasını vuran tartışmalardan biri de Galatasaray temsilcisi Adnan Öztürk ile Beşiktaş Kulübü ve Kulüpler Birliği Başkanı Yıldırım Demirören arasında yaşandı.
Öztürk’ün toplantıda Demirören’i istifaya davet edeceği bir gün önceden gazete sayfalarına yansımıştı.
Toplantıya katılanlar da bu çağrının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini merak ediyordu.
Adnan Öztürk izin isteyip söz aldı ve Yıldırım Demirören’e döndü.
“Sayın Başkan” diye söze başladı:
1- 18 kulübün onayını almadan genel kurulda konuşma yapıp federasyon başkanını istifaya davet ettiniz.
2- Kulüpler Birliği başkanı olarak “Avrupa’ya bir kaç sene gitmesek de olur” dediniz.
3- Herkes duydu, Aydınlar’a, “Siz istifa edin ben de edeceğim” diye seslendiniz.
4- Kulüpler Birliği başkanı olarak Ankaragücü maçını hatırlattınız.
Sayın başkan, Galatasaray’a sataşmayı bırakın. Þimdi ben size soruyorum. Aydınlar’a ‘Sen bırak ben de bırakacağım’ dediğinize ve Aydınlar da istifa ettiğine göre, siz de istifa edecek misiniz?
Öztürk’ün bu konuşmasının tansiyonu yükselteceğini düşünüyordu kulüp temsilcileri...
Ama Demirören sakindi. Adnan Öztürk’e döndü:
- Sayın Öztürk. Siz 8-0’ı hatırlatmama bozulmuşsunuz. Bunlara gerek yok. Boşverin.
Demirören’in bu sakin tavrıyla tartışma uzamadan sona erdi.

http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/19868453.asp


simdi birileri çikip daha once kufur ettigine de hemen arka çikar, kim korkar kaypakliktan...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
KralAuriverde
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 04 Juil 2011
Messages: 1085

MessagePosté le: 08 Fév 2012 12:03    Sujet du message: Répondre en citant

cengiz-han a écrit:


Bu çirkefliklerin gelecegini zaten GS yonetici A.O. soylemisti.




Anlasildi ki Öztürk FB lehine karar cikacak diye paçalari tutu$tu.Hemen Fener'e cezayi keselim diyor. 3 puan öndeyken neye bu kadar korku?Kadiköy'e geleceksin diye mi ? Korkma.45 milyon Euroyu TFF ödeyecek.Sen degil.Tahsilati Trabzondan yapar artik.

Laughing
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
KralAuriverde
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 04 Juil 2011
Messages: 1085

MessagePosté le: 08 Fév 2012 12:13    Sujet du message: Répondre en citant

cengiz-han a écrit:

Gozudonmusluk bok kuyusundan yikanip çikacagina digerlerini de bok kuyusuna çekmege çalismaktir...


Kivir bakalim dansöz, yakinda Asena'yi sollayip Guinness rekorlar kitabina girersin ! Laughing

Sen ve Öztürk gibileri yanlis meslek seçmissiniz ! Smile

Ne var elinde Baransu, Kütahyali, Ulueren, Cakar ve Toroglu'nun 7-8 aydir saçmaliklari disinda ? Bir bok yok ! Niye düsürmüyorlar ? Hani $ike yapan futbolcular nerde geri zekali ? Aziz Yildirim tek basina mi bu $ikeyi ? Smile

Hey yarabbim ya ! böylelerine laf yetistirmek kadiyoranlara sabahtan aksama kadar laf anlatmakla esdeger olsa gerek. Neyse !

It ürür kervan yürür diye bosuna dememisler !
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
KralAuriverde
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 04 Juil 2011
Messages: 1085

MessagePosté le: 08 Fév 2012 12:26    Sujet du message: Répondre en citant

Güzel söylemis, agzina saglik Celal Kolot'un !


http://video.fanatik.com.tr/Sikeyi-Galatasaraydan-ogrendik_1_34657.htm?auto=1


Az bile söylemis ! Ne söylense bu "ahlak bekçilerine" (sic) azdir aslinda !
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13627
Localisation: Paris

MessagePosté le: 09 Fév 2012 0:08    Sujet du message: Répondre en citant

Sapsal fanatik hemen atlamis herifin sozune :

'Biz şikeyi G.Saray'dan öğrendik'

Ne guzel itiraf, demekki sike yapmislar !

Dedim ya boktan temizleneceklere etrafa bok atiyorlar...

Adam mahkemede biz hirsizligi ondan ogrendik hakim bey masumuz onu cezalandirindan hikayesi.

Laughing
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum Sport Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Aller à la page Précédente  1, 2, 3, 4, 5, 6 ... 17, 18, 19  Suivante
Page 5 sur 19

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.