Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.
Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Turkiye'de kadin olmak
Forums d'A TA TURQUIE Pour un échange interculturel
Çocuk tacizcisi imam serbest kaldı, Saadet Öğretmen isyan etti
Mersin'in Tarsus ilçesinde dört yıl önce, 12 yaşındayken yaz tatilinde gittiği kuran kursundaki cami imamı tarafından cinsel istismara uğradığı iddia edilen E.S.’nin Tarsus 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmasında, savcının talebine rağmen, önceki duruşmada olduğu gibi sanık imam tutuklanmadı. Çocuk İstismarıyla Mücadele Derneği Başkanı Saadet Özkan, sanık imamın serbest bırakılmasına sosyal medya ağlayarak isyan etti.
Önce Çorlu tren kazasında ölen Oğuz Arda Sel’in annesi...
Sonra şüpheli ölümü intihar olarak kayda geçirilmeye çalışılan Þule Çet’in babası ve ağabeyi...
Ve şimdi de kendisini çatıdan atarak intihar ettiği söylenen Rabia Naz Vatan’ın babası.
Hukuka, devlete güvenmeyen, yaşadıkları acıların ardından adalet peşinde kendi tükenen bu insanlar, gözündeki bağı çoktan açmış, dilediğine sağır olmayı seçmiş yeni ve soysuz bir adaletin isyanındalar.
Þaban Vatan’ın sosyal medyada dolaşan görüntülerini izleyin.
Evinin çatısında, kızının kilosunu söylüyor, yaşını söylüyor, metrelerden bahsediyor.
O yaşta, o kiloda bir kız çocuğu ne kadar hızlı koşarsa nereye nasıl düşer...
Bir çuvaldan bahsediyor, çatıdan atılan ve yerde tahribat yapan.
Keşiflerden, bilirkişilerden, telefon konuşmalarından bahsediyor.
Sonra bir iskemle gösteriyor bize.
Bir çantadan bahsediyor, önce olmayan, sonra bulunan...
Ardından sokakta görüyoruz babayı.
Kamera kayıtlarından bahsediyor.
Kızının geçtiği sokaklardan, geçmediği sokaklardan...
Elindeki dondurmadan bahsediyor, cebindeki harçlıktan, bir market torbasından...
Kayda geçmeyen tanıklardan, dosyaya girmeyen ifadelerden bahsediyor.
Sonra...
Sonra o baba sırtüstü yatıyor.
Ölmüş kızının tam düştüğü yere.
“Burada böyle kucakla bırakılmış gibi bulundu Rabia Naz’ımız” diyor.
Tam orada, o noktada tüm ülke sırtüstü yatıyor.
Tam orada, o noktada bu ülkenin adalet sisteminin can damarı bir daha patlıyor.
O baba, hepimizin artık adalete kuşkuyla baktığı sisli, karanlık bir ortamda neredeyse bir yıldır kızının katilini arıyor.
Kaybının yasını tutacağı yerde, adalete güvenilmez bir iklimde, örtbas edilmek istenmiş gibi görünen bir cinayetin izini sürmekle lanetlenmiş korkunç bir kaderle.
***
11 yaşındaki Rabia Naz Vatan, 12 Nisan 2018’de evinin önünde yaralı olarak bulundu. Hemen Görele Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı ve orada yaşamını yitirdi.
Ajanslar haberi “küçük kıza çarpan ve kaçan” bir araçtan bahsederek verdi.
Ama polis, aileye küçük kızın kendisini çatıdan atarak intihar ettiğini söyledi.
Baba Þaban Vatan polisin söylediklerine ikna olmadı ve olayın peşine düştü.
Araştırdığında öğrendi ki...
Kızına Doblo marka siyah bir araç çarpmıştı. Çarpma anının kamera kayıtları silinmişti. Arabanın sahibi olayın hemen ardından aracı yıkatmaya götürmüştü.
Araba yerel politikada önemli bir ismin bir akrabasına aitti. Ve Hacettepe Üniversitesi Adli Tıp Bölümü’nün verdiği rapor da ölüm nedeninin trafik kazası olabileceğini söylüyordu.
Þaban Vatan...
Adalete güvenemeyip kızının başına geleni çözmeye çalışan bir adam...
Kendi imkânlarıyla bir kamuoyu oluşturmaya soyundu.
Afişler yaptı, kasabanın her yanına astı, videolar çekti, sosyal medyada yaydı, “Birileri bu cinayete intihar süsü vermek istiyor” diyerek sesini duyurmak için elinden geleni yaptı.
Ve nihayetinde yakınları tarafından psikolojisi bozuk denildiği için gözaltına alınıp sonra kamuoyu baskısının da etkisiyle serbest bırakıldı.
***
Adaletin kendi şaibeli yapısını korumak için geliştirdiği refleksle işlediği şu korkunç günlerde...
Çocuğu ölen, hatta belki de öldürülen insanların ne devlete ne de adalete güvenmemesi en sağlıklı duruştur.
Bu kirli siyasi iklimde, Þaban Vatan’ın psikolojisi değil, şüpheli bir ölümü tüm incelikleriyle araştırmak yerine, acılı babanın hızla gözaltına alınmasını sağlayan sistem temelden bozuktur.
O görüntüleri izleyin...
Babanın kurduğu cümleler aklınızdan çıkmayacak ve aklınız olan biteni yine almayacak.
Çünkü “Rabia Naz’ın saçının tokası dahi kayıp”.
Sorumlu, duyarli bir kadindan içten bir çagri...
Hadi sen isine bak denecek mi? Bakalim.
Bugunku Cumhuriyet'te Ayse Kulin Cumhurbaskani makamina açik bir mektup yazmis...
Citation:
BİZİ DUYUN
Cumhurbaşkanım,
Dün akşam saatlerinde okuduğum, kim veya kimler tarafından yazıldığını bilmediğim sosyal medya üzerinden yayılmakta olan çağrıyı ben kısaltıp kişileştirerek size bir açık mektup olarak sunmaya karar verdim.
Ben size açık mektup yazmaya alışkınım ama dilerim bu üçüncü ve son mektubum olur çünkü aşağılanmaya, aptal yerine konmaya sabrın bittiği yerdeyiz!
Benim sabrım biterse benim dünyamda hiç bir şey değişmez, ben mütevekkil yapıda biriyim, hayatın yükünü de, bana yapılan haksızlıkları da sırtlanıp, isyan etmeden bu yaşıma kadar yürüdüm. Yine öyle yaparım. Ama bu günün gençleri benim kuşağım gibi değil. Aynı terbiyeyi almadılar, aynı eğitimi görmediler. Siyasi görüşleri ne olursa olsun, hırslı, kızgın ve benciller. Bir kısmı gerçekleşmeyecek beklentiler içinde, bir kısmı ise umutsuz! Dua edelim, onların sabrı tükenmesin. Çünkü onların delikanlılıklarını sömürerek onları bencil siyasetlere alet eden söylemler sonuçta büyük sorunlara yol açabilir ki düzeltmesi kolay olmaz.
Bizler, yani siz başta olmak üzere hepimiz çocuklarımıza savaşa bulaşmadan, cephelere bölünmeden, bu topraklar üstünde kardeşliğimizi yitirmeden huzur içinde ve hür yaşamanın mümkün olduğunu ispat etmeliyiz. Demokrasinin bir bayrak değiştirme rejimi olduğunu önce kendimiz içselleştirip, sonra onların içine sindirmeliyiz. Kürt, Ermeni, Laz, Süryani, Sünni, Alevi, Yahudi, Hıristiyan, inançlı, inançsız bütün yurttaşlarımızla barış ve huzur içinde yaşayabileceğimizin mümkün oluğunu onlara göstermeliyiz. Özellikle gençler kin ve nefret sözleriyle ayrışmadan, onların öfkelerini dindirmeli, barış içinde bir ülkede yaşamayı umut etmelerini sağlamalıyız. Ömür biter ama umut hiç bitmez! İşte ben de bu mektubu az kalan ömrümde umudumu hâlâ diri tutmak adına yazıyorum.
Þu anda ülkemin Cumhurbaşkanı sizsiniz. Başvuracağım merci de dolayısıyla sizsiniz. Hangi suçla suçlandığımızı bilmeden, darbeyle terörle hiç ilgimiz yokken yalan ihbarlarla, sahte delillerle işimizden, mesleğimizden atılmadan ya da uzun yıllara mahkûm edilmeden, keyfi kararlarla işimizin, emeğimizin elimizden alınmasına duçar kalmadan, kadın olduğumuz için hırpalanmadan, örtülü veya kısa etekli kadınlarız diye aşağılanmadan, en adi suçları işleyip sırf tarikat mensubu olunduğu için cezasız kalanlara katlanmadan, onurumuzla yaşamak istiyoruz. Hakkın, hukukun, adaletin hüküm sürdüğü bir ülke umut etmek istiyoruz.
Ali Sirmen bugunku (31 Mayis) Cumhuriyet'te yazmis. Buraya mi yoksa tayyipland'da mi paylasayim diye dusundum. Sonuçta burasi biraz da benim not defterim gibi oldu Burada yerini bulsun.
Citation:
Acaba daha kaç M.Y. var?
Eğer, toplum yüksek yargının temyizi olmayan kararında, boş yere adalet ararken, adaletin en önemli güncel sorunu, savunmanın etek boyu oluyorsa, o ülke adalet açısından gerçekten çok sorunlu demektir.
Eğer bir ülkede adalet sorunluysa, o ülkede toplumsal yaşam ve selamet de çok ciddi tehditlerle karşı karşıya demektir.
Eğer bir ülkede devletin üç erki arasında kuvvetler ayrılığı ilkesi ayaklar altına alınıyor, yargı bağımsızlığı pervasızca çiğneniyorsa, o ülkede seçim olsa bile demokrasi yok demektir.
Eğer bir ülkede en üretken, en ileri kentin seçiminde kendini ifade eden milli irade, kamuoyunu doyurmayan, kendi üyelerini bile ikna edemeyen gerekçe denmesine bile olanak bulunmayan sözde gerekçelerle geçersiz kılınıyorsa, o ülkede hukuk güdük demektir.
***
Türkiye demokrasisi alil, “hafızası nisyan ile malul”, milli iradesi “benden başkasının hakkı olamaz”a mahkûm bir ülke olarak tüm yurttaşları için yaşanması zor bir ülke iken, özellikle kadın yurttaşları için daha da sorunludur.
Türkiye’de bizatihi kadın olmak başlı başına bir sorundur.
Türkiye’de kadın aşağılanır, horlanır, paylanır, sokağa atılır, dövülür, öldürülür. Erkek egemen toplumun yargısı, kadını ezen, döven, öldürenin durumunu hafifletecek, mazur görecek gerekçeler bulmakta üstattır. Hukuk sistemimiz bu konuda yüz kızartıcı örneklerle doludur.
Yargı kadının kılığını, kadınlık ayıbını gizlemesi gereken bir araç olarak görür. Kadınlık ayıp olduğuna göre, kadın giysisiyle mümkün olduğunca bu ayıbı örtmelidir.
Bu zihniyetin çarpıcı bir örneğiyle önceki gün, İstanbul Anadolu Adliyesi 2. İş Mahkemesi’nde karşılaşıldı.
Önceki gün İstanbul Anadolu Adliyesi’nde 2. İş Mahkemesi yargıcı M.Y. duruşma sırasında, avukat Tuğçe Çetin’in eteğinin boyunun avukatlığa yakışmadığını söyleyerek ikaz ediyor. Avukatın etek boyunda bir gariplik olmadığını söylemesi üzerine, etek boyunun dizden 15 santim yukarıda olduğunu belirtip, karşı taraf avukatının bu konudaki görüşünü soruyor, onun cevabından memnun kalmayınca, kalemden yazı işleri müdürünü çağırtarak, ona aynı soruyu soruyor, cevabının istediği yönde olması için üsteliyor, ardından avukat Tuğçe Çetin’in eteğinin fotoğrafının çekilmesini istiyor, daha sonra duruşma bitiminde, yanına gittiği davacı avukatı Dorukan Davutoğlu’na da,“Ankara Barosu avukatına küpe yakaşıyor mu?” şeklinde çıkış yapıyor, bu davranışların adliye binasında bulunan avukatların tepkilerine neden olması üzerine Anadolu Adliyesi’nde bir süre duruşmalara ara veriliyor.
Bu arada, sabah duruşmalarına top sakallı ve karavatsız gelen yargıç M.Y’nin öğleden sonra duruşmaya top sakalını tıraş etmiş ve kravatlı olarak geldiği görülüyor. Olay budur ve avukatlar ile baroların tepkisi üzerine HSK, hâkim M.Y’yi açığa almıştır.
***
Burada münferit bir olay ile karşı karşıya olduğumuzu sanılmasın!
Kadınların adliyede ayırımcılığa uğraması maalesef sanıldığından daha sık görülmektedir. Olayımızın kahramanı yargıç M.Y’nin ise daha önce 2011 yılında Balıkesir’de bir duruşmada avukat Muzaffer Zeybek’i darp ettiği, avukatın 3 gün iş göremez raporu aldığı da ortaya çıkmıştır.
Yargıç M.Y. o tarihten bu yana görevine devam etmiştir.
Bütün bu olayların üstüne insanın aklına son zamanlarda çok önem kazanan şu soru geliyor:
- Acaba yargıda daha kaç tane bilmediğimiz M.Y. var?
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13627 Localisation: Paris
Posté le: 26 Aoû 2019 2:12 Sujet du message:
Bu "flyer"ler bana watsapp'dan geldi. Internette "toplumsal esitlik" arastirmam da bunlari goremedim.
ANCAK, niye kadina siddet var sorunu kafanizi kurcaliyorsa bir goz atmakta yarar var.
Bugun deger verdigim bir kisiden asagidaki haberi aldim.
Citation:
HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy, Gaziantep Þahinbey belediyesinin yeni evlenen çiftlere hediye olarak dağıttığı ve içinde ‘dayak tavsiyesi’ bulunan ‘Aile Saadeti’ adlı kitabı soru önergesiyle TBMM gündemine taşıdı.
Kadınları aşağılayan okul müdürü TBMM gündeminde
İzmir Karaburun’da 5 yıldır İlköğretim Okulu Müdürlüğü yapan Þahin Özdemir’in “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralık” sözünü sosyal medyada paylaşması büyük tepki gördü. İlçenin CHP’li kadın Belediye Başkanı İlkay Girgin Erdoğan, ‘Örümcek kafalılar’ diyerek tepki gösterdi.CHP İzmir Milletvekilleri Av. Sevda Erdan Kılıç ve Murat Bakan’da müdürün görevden alınmasını istedi ve konuyu meclise taşıdı.
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum