434 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 434
Membre(s) : 0
Total :434

Administration


  Derniers Visiteurs

administrateu. : 1 jour, 12h48:22
murat_erpuyan : 1 jour, 12h50:46
SelimIII : 2 jours
Salih_Bozok : 4 jours
cengiz-han : 4 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - AKP Türkiyesi...
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

AKP Türkiyesi...
Aller à la page Précédente  1, 2, 3, 4, 5 ... 67, 68, 69  Suivante
 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 20 Juil 2010 1:55    Sujet du message: Répondre en citant

Bir dostumdan geldi, aynen aktariyorum :

Dun gece, geç saatlerde THY ile Turkiye içinde [iç hatlarda] uçuyorduk.
Vay anasina. Pilottan bir anons geldi. Ingilizce. Aslinda bildigimiz standart mesajlardan biri. Kaç kilometrede uçacagiz! Kaç dakika surecek! Falan, filan. Ama bu Ingilizceydi. Nefis bir Ingilizce. Hatta biraz da Ingiltere'ye ozgu bir aksan. "Ne oluyoruz?" dedim. Daha sonra da Turkçe mesaj gelmedi ayni kimseden. 15 dakika sonra baska bir ses Turkçe daha baska bir mesaj verdi.

Dayanamadim, hosteslerden birine sordum: "Kokpitte bir yabanci pilot mu var?"
-- Evet var.
-- Nasil yani? Artik THY'de yabanci pilotlar mi çalisiyor?
-- Evet. Bir yildan beri.

Eskiden hava kuvvetlerinden emekli olan pilotlar THY'de pilotluk yapardi. Demek artik, sistem degismis. Hava kuvvetlerinin eskileri yerine disaridan pilot ithat ediyoruz. Bizim buralarda adam yokmus gibi.

Acaba bunun arkasinda bir hesap mi var? "Ordudan gelme pilotlara guven olmaz. Bunlar mutlaka Ergenekoncudur. En iyisi yabancilara guvenelim" gibi bir hesap.

Ben ne kadar da kotu, muzur, edepsiz dusunceli biriyim, degil mi?
AA
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 11 Aoû 2010 10:21    Sujet du message: Répondre en citant

1950'nin tek parti doneminden kalma valililere benzer valiler ataniyor AKP'ce. Tam AKP Turkiye'si iste :

Istanbul valisi TKP'nin "hayir" propagandasi yapmak için açmak istedigi standa AKP valisi olmaz demis. Gerekçe olarak da vatandasin oyu etkilenir demis.

Vay canina bir siyasi partinin amaci nedir : vatandasin oyunu etkilemek, tabii o ulkede demokrasi varsa, ama malum demokrasi bir tramvay...

Haber için :
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=istanbul-valisi-huseyin-avni-mutludan-garip-hayir-yasagi&tarih=11.08.2010&Newsid=322435&Categoryid=4&wid=102
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 19 Aoû 2010 0:46    Sujet du message: Répondre en citant

Bugunku gazete vatan'dan




Uploaded with ImageShack.us
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 27 Aoû 2010 1:27    Sujet du message: Répondre en citant

Cumhuriyet 23.08.2010
SÜHEYL BATUM
Hiç Yalan Söylemedik
Cumhuriyet 22.08.2010

Değerli dostlar, çok uzun zamandan beri tartışıyoruz. Ve gerçek akademisyenler, cesur, namuslu, dürüst gazetecilerle birlikte hepimiz ne dediysek doğru çıktı. “ABD’nin belirli kurumları, Türkiye’de ılımlı bir İslam devleti istiyorlar” dedik. “Bu modelde, demokrasinin olup olmaması, kadın haklarının ya da kadın-erkek eşitliğinin olup olmaması önemli değil, önemli olan ABD ile iyi geçinmesi, söz dinlemesi” dedik. “Yok canım, olur mu” dediler.

“Türkiye, Hitler faşizmine kayıyor, telefon dinlemeler, hukuksuzluklar bunu açıkça gösteriyor” dedik. “Ferhat Sarıkaya Van’da bir saha araştırması başlattı. Baktılar, hiçbir şey olmuyor, bu, tüm Türkiye’ye yayılacak” dedik. “Yok canım, siz iktidara karşısınız ondan” dediler. Hatta ısrar edince, bunu söyleyenlere, “yoksa siz de Ergenekoncu musunuz” dediler.

Daha neler söyledik. “Böyle Ermeni protokolü olmaz, bu, ABD projesidir ve ne Dağlık Karabağ’a çözüm getiriyor, ne Soykırım Komisyonu getiriyor” dedik. “Hiç olur mu, bu harika bir protokol, her şeye çözüm var” dediler. Ve sonunda ne çıktığını hep birlikte gördük. Osmanlı’nın son yıllarından sonra, ilk kez düveli muazzama temsilcileri arkada, dışişleri bakanları önlerinde resim çektirdiler. Ve Ermeni protokolünün koca bir yalan olduğu açıkça ortaya çıktı. Gördük.

“Kıbrıs sorununa çözüm buluyoruz, Denktaş’tan kurtulalım, kendiliğinden sorun çözülecek” dediler. “Doğru söylemiyorsunuz, dünyanın hiçbir demokratik ve bağımsız ülkesi, içeriğini bilmediği, hatta bazı yerleri boş bırakılmış bir anlaşmaya imza atmaz, böyle bir uygulama olmaz” dedik. “Yalan söylüyorsunuz, bakın Kıbrıs sorununu ne güzel çözeceğiz” dediler. Hepimiz gördük.

5 Kasım 2007’de ABD “böyle yapacaksınız” dedi; talimat verdi, “Kürt açılımı başlatıyoruz” dediler. “Bu açılımın içeriği nedir” diye sorduk. Ve “hangi demokratik ülkede, bu şekilde içeriği bile olmayan bir sözüm ona açılım başlatılır” dedik. “Önce kabul edin, yoksa iki cihanda lekeli olursunuz” dediler. Sezen Aksu’ya öyle söylettiler. Hepimiz gördük, yaşadık.

“Bu, bir ABD projesidir, Irak’tan çıkmak, orada kurdukları Kürt devletini güvence altına almak için bunu istediler. Talimat verdiler. Bu yanlıştır. Varsa açılımın içeriğini açıklayın” dedik. “Zap suyunda zıplayacağız, Munzur’da çiçek toplayacağız” diye açıklamalar yaptılar. Ve sonunda Habur açılımına vardılar. Sonra da “sanki o yargıçlar, oraya kendiliklerinden gitmiş, bir geziye gitmişken, orada gelen teröristleri kendileri karşılamışlar” gibi yaptılar. Hepsini hatırlıyorsunuz.

Ve değerli dostlar, biz hiç yalan söylemedik. Ne gördüysek söyledik. Ne söylediysek oldu. “AKP iktidarı, Atlantik ötesinde kurgulanan politikaları uygulamak için, özelleştirme işlemlerini, hukuksallığı tartışmalı işlemler haline (Balıkesir SEKA türü) dönüştürdü. Tüpraş’ın yüzde 14.78’ini ihalesiz, kuralsız Ofer’e sattı. Galataport’u, Mayınlı arazileri, hepimizin gördüğü biçimde, yabancılara satmak istedi. Bu işlemler, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay tarafından iptal edildi. Bunun üzerine, AKP iktidarını kurgulayan güçler çok sinirlendiler. Sinirlenince, iktidarın kuruluş amacını, nedenini sorgulamaya başladılar. Deliğe süpürmekten söz etmeye başladılar. Ve iktidar, bu politikaların tam anlamı ile uygulamaya geçirilmesinin önündeki en önemli engel olan Yüksek Yargı’yı tamamen ele geçirmek için, bu anayasa değişikliğini hazırladı” dedik. “Hiç olur mu, ne güzel değişiklikler geliyor, 12 Eylül Anayasası, ilk kez değişiyor” dediler.

Ve ne dediysek çıktı. “Türkiye, hızla otoriter bir rejime, Hitler faşizmine doğru sürükleniyor” dememiş miydik? İşte çok açık olarak gördünüz. Sonunda, Sayın Başbakan, YARSAV’a, “2 Eylül’den sonra evet çıkarsa sizi halledeceğiz” dedi. Ve ardından hızını alamadı, TÜSİAD’a da “Evet oyu vereceğinizi söylemezseniz, karışmam, bitaraf olan bertaraf olur” dedi.

Þimdi “Bu demokraside olmaz. Bir başbakan, YARSAV’ı kapatıp, yerine devlet destekli meslek birliği, yargıç birliği kurdurmaz, bu faşist modelin tam örneğidir” diyebilirsiniz. Evet doğru! Gerçi dünyanın her yerinde, diktatörlüğe özenen, hatta yönlendirilen siyasetçiler var olabilir. Bu siyasetçiler, diktatörlük kurmak da isteyebilirler. Buna rıza gösteren “silahşorlar” bile olabilir.

Yapabilirler, yapamazlar, başarabilirler, başaramazlar, o ayrı. Ama bir ülkede bir başbakan, açık açık bir işveren kuruluşuna ya da bir sendikaya “bana bak, ya benim düşündüğüm gibi düşüneceksin, ya da bertaraf olursun, yok olursun” diyebilirse ve daha da kötüsü ve de inanılmazı, bunu dediğinde, hiçbir şey olmamış gibi yapılırsa; ya da aydın geçinen, kendisine liberal diyen gazeteciler(!) ve aydınlar(!), olayın üstünden günler geçtikten sonra bile, söyleneni duymamazlıktan ve görmemezlikten geliyorsa, o ülkeye diktatörlük çoktan gelmiş demektir.

Gerçek gazeteciler, aydınlar, bizler, hepimiz, bu konuda da haklı çıkmışız demektir.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 22 Sep 2010 23:31    Sujet du message: Répondre en citant

Bir dostumdan gelen asagida paylastigim e-postadan ogrendim Turkiye'de fanatiklerin Beyoglundaki salidirisini. Buraya gelince de nazilerin Strasbourg taskinligini ogrendim. Fransa'da durum pek içacici degil ama Turkiye'de durum gitgide kotulesiyor. Iste durum :

Eminim, birçogunuz dun olup biteni duydunuz. Ama, bilmeyenleriniz oldugunu da ben biliyorum.

Malum, ulkemizde birilerinin "demokrasi" falan diye adlandirdigi ve referandumlarla çiçeklendirilmis bir çaba var. Eskinin fanatik solcusu olup bugun azgin liberallige soyunanlarin "Ergenokan sorusturmasi numarasina helal olsun" diye surekli alkis tutup menfaatlendigi, AB ile ABD'nin "yahu bunlari destekleyelim de, kontrolumuz altinda kalacak ve otekilere karsi kullanacagimiz bir islam gelissin" diye destekledigi bir olusum içindeyiz.

Dedim ya, bir "çiçeklenme" soz konusu. Bunun tipik orneklerinden birini asagidaki haberde goruyorsunuz. Bu, gunluk ve "basit" bir olay, ama bazi seylere "dipnot". Bu basit dipnottan gelecege gonderme yapmanin yarari var. Elbette, gunun birinde simdiki politik hareket ve onun hukumeti iktidari baskalarina terkedecek. (Demokrasi denilen rejimlerde boyle oluyor. Zamanla birileri gidiyor, baskalari geliyor.) Yeni bir yaklasim iktidar oldugu zaman, olusmus, olusturulmus, orgutlenmis, biçimlenip kok salmis, giderek oraya buraya sizdirilmis (ve hatta silahlandirilmis), ama bugunlerde "aman sessiz kalmaya çalisin, arada sirada sirf varliginizi hissettirmek için ona, buna imza atmakla yetinin simdilik" denilmis, dinci fanatik orgutler yeni rejime elbette KAN KUSTURACAK. Yeni rejim ve siz, biz var olabilmek, yasayabilmek için ne halt edecegimizi bilemiyecegiz.

Bu kadar gevezelik yeter. Sizleri asagidaki haberle basbasa birakiyorum.
AA
---------------------------
SANAT GALERİLERİ BASILDI
Beyoğlu’nda sezon açılışı yapan sanat galerilerini tekbir getirerek basan bir grup 5 kişiyi yaraladı.
İstanbul Haber Servisi - Beyoğlu’nda sezon açılışı yapan 3 ayrı sanat galerisi, içki içildiği gerekçesiyle bir grubun saldırısına uğradı. Tekbir getirerek galerileri basan grup, açılışa katılanlara biber gazı, cam şişe ve demir sopalarla saldırdı. Saldırılarda darp edilen onlarca kişi yaralanırken durumu ciddi olan 5 kişi tedavi altına alındı.
Beyoğlu’nda dün gece 8 sanat galerisi “Tophane Art Walk” sloganıyla sezon açılışı yaptı. Birbirine yakın 3 sanat galeresi olan Galerinon, Galeriouetlet ve Eclitsis Sanat Galerisi önünde bulunan yaklaşık 400 kişiye bir grup önce biber gazı attı. Daha sonra “Defolun buradan burda içki içemezsiniz” diyerek galerilerin önünde bulunanlara cam şişe ve demir sopalarla saldırmaya başlayan grubu gören sanatseverler kaçışmaya başladı. Saldırıya uğrayanlar “Polisler hiç müdahele etmedi. Onlardan yardım istedik ama bize ‘155’i arayın’ dediler” diye konuştu. Olayda onlarca kişi darp edilirken 5 kişi hastaneye kaldırıldı. Ressam Nâzım Hikmet Richard Dikbaş ile Þevket Kaan’ın başında açılma olduğu ve hastanede başlarına dikiş atıldığı belirtildi. Polis, olaydan sonra iki galerileri kapatarak soruşturma başlattı. Sergide bulunanların ifadelerine başvuran polis, sergiyi düzenleyenlerden 3 kişiyi ifadeleri için polis merkezine götürdü. Polisin saldırganları yakalamak için çalışma başlatılacağını belirtti.
BİBER GAZI SIKTILAR, BAÞLARINDA ÞİÞE KIRDILAR
Olayda saldırıya uğrayanlardan Fesih Murat Avcıbaşı, kendisinin Non Sanat Galerisi önünde, sigara içmek için dışarı çıkan grupla birlikte bulunduğunu belirterek tekbir getiren grubun saldırısına uğradığını söyledi. Fırat Saka ise önce kirli sarı saçlı ekose kırmızı gömlekli bir adamın bir kişiyi tokatladığını belirterek, daha sonra aniden bir karmaşa olduğunu anlattı. Ara sokaklardan gelenlerle birlikte kalabalıklaşan grubun kendilerine saldırmaya başladığını söyleyen Saka şunları anlattı: “Defolun burdan, burada içki içemezsiniz diyorlardı. Arkadaşlarımızın boyunlarını sıkarak ağızlarına biber gazı sıktılar. Birkaç kişiyi tutup başlarında şişe kırmaya başladılar. Ben Eclitsis Sanat Galerisi’ne kaçtım ve ben kapıyı kapatırken, Eclitsis’in tabelasını alıp insanların kafasına vurdular. Nâzım Hikmet Richard Dikbaş isimli arkadaşın kafasına şişe ile vurdular.”
Olayı “Sivas olaylarına” benzeten Saka “Öleceğimizi düşündüm. Linç etmeye çalıştılar. Polisin gelmesi 25 dakikayı buldu” dedi.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 28 Sep 2010 11:14    Sujet du message: Répondre en citant

Vatandasliktan tarikat kulluguna





kiyafetler için hurriyete bakin
http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=33767&p=1&rid=2
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 22 Oct 2010 15:29    Sujet du message: Répondre en citant

Hugo'da J.V. ekmek çaldi diye "bagne" a surulmustu...
Turkiye ilerleme kaydetmis, ekmek çalana (sahi bu kofteli) 5 sene vermisler, içeride 3 sene yargilamadan yatirdiktan sonra...
Müslüman ülkeyiz elhadüllah !



Uploaded with ImageShack.us
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 27 Oct 2010 11:34    Sujet du message: Répondre en citant

Iste bir AKP Turkiye'si ornegi. Ke,di adamlarini seçince içine tukurdukleri kurumu allayip pulluyorlar. Tipli YOK'e kufur ederken simdi simsiki sarildiklari gibi.

27 Ekim 2010

Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr




Tıpkı


Ahali “evet” dedi.

HSYK reformu yapıldı.

*

Bismillah.
20 makam aracı alındı.
Hepsi sıfır kilometre.
Henüz 2010’dayız.
2011 model alındı.

*

Yeni bina verildi.
Gerçi sıkış tepiş olacak.
Çünkü, 20 üye çalışacak.
Bina anca 17 katçık.

*

Odalar tefriş edildi.
Hepsine sekreter verildi.
Hepsine şoför verildi.
2’şer bin lira zam yapıldı.

*

Atatürk’e gittiler dün, Anıtkabir’e, önde Adalet Bakanı’nın Alman Mercedes’i, arkasında konvoy halinde 20 tane Fransız Renault... Plakalar seri, 06 DE 71 küsur, 06 DE 71 küsur, 06 DE 71 küsur... Bahçeye park ettiler yan yana, bi saydılar ki, 20 tane 06 DE 71 küsur...

*

Panik çıktı!

*

“Kardeşim, Bakan ve Müsteşar dahil, 22 üyeyiz, Mercedes burda, 20 tane Renault da burda, 22’nci nerede? Yoksa, protesto edip, gelmeyen mi var?” endişesi yaşandı.

*

Meğer.
Müsteşar Audi’siyle gelmiş.

*

(HSYK üyeleri yeni oldukları için bilmiyorlar haliyle... Bizim Adalet Bakanlığı Müsteşarları hep Audi A6’ya biner. Emekli olduğunda da, götürür. Yeni gelene yeni Audi alınır.)

*

Neyse. Atatürk’e çelenk bıraktılar, sonra hep beraber geri döndüler, önde Adalet Bakanı’nın Mercedes’i, arkasında Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın Audi’si, onun arkasında konvoy halinde 20 tane Renault. Ama, hangisi hangisine biniyor, net anlaşılamadı, camlar füme.

*

Halbuki, Fransa’yı örnek gösteriyorlardı hep bize... “Tıpkı öyle olsun” deniyordu. Netice itibariyle, ahalimiz referandumda “evet” dedi, bizim HSYK, Fransa HSYK’sı örnek alınarak inşa edildi.

*

Açtım, sordum Fransa’ya.

*

Adalet Bakanı, yerli malı kullanıyor, taaa 2006 model... Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın bırak modeli filan, makam aracı bile yok, metroyla veya servis minibüsüyle gidip geliyor.

*

Ya HSYK?

*

30 üyesi var. Sadece 2 otomobil tahsis edilmiş. Kimin işi varsa, o biniyor. Eve götüremiyorlar. Çünkü, özel hayatlarında kullanmaları yasak.
Yenge binemiyor.

*

Referandum sayesinde “tıpkı Fransa gibi olan” Türkiye’de 125 bin makam aracı bulunuyor. Fransa’da 9 bin... Sarkozy geçen ay talimat verdi, makam aracı sayısı 7 bine inecek, bakanlar iş seyahatlerinde uçağa binemeyecek, trenle gidecek...“Tıpkı bizdeki gibi” olacak yani.

*

Evet diyenlerdenseniz.
Aklınızda bulunsun.
Fransızca’da oui yazılıyor.
Vıyyy diye okunuyor!
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 22 Déc 2010 12:36    Sujet du message: Répondre en citant

Din adami "begenmeyen gebersin" diyor !
Insanin inanasi gelmiyor, montaj mi diyor :

http://www.facebook.com/video/video.php?v=480981027569
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 24 Déc 2010 21:00    Sujet du message: Fevzi Budak mücadelesi Répondre en citant

Bu mesaj bana eposta ile gelince meraklandim ve internette biraz gezindim, olayin dogrulugunu teyit ettim. En allta 3 tane gonderme ile olayin devaminida okuyabilirsiniz.
Iste tam AKP Turkiyesine ornek, adami isten almak olmuyor, Istanbul'a bile atasan adam hakkini ariyor, keyfilikle mucadele ediyor. Buna Basbakan ifrit oluyor, sonunda adami tutukluyorlar. Yahu adam kirli olsa bu kadar diklenir mi.
Eklerden de goreceginiz uzerine su anda Budak serbest...
Ibretlik bir olay.

Fevzi Budak mücadelesi

Erzurum Milli Eğitim Müdürü... AKP iktidar oldu, 2003'te görevden alındı, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum'a geri döndü. (Bir)
*

Beş gün sonra... Görevden alındı, Þırnak'a gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum'a geri döndü. (İki)
*

Bir gün sonra... Görevden alındı, Ankara'ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum'a geri döndü. (Üç)
*

Bir gün sonra... Görevden alındı, Muş'a gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum'a geri döndü. (Dört)
*

Beş gün sonra... Görevden alındı, Ankara'ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum'a geri döndü. (Beş)
*

Bir ay sonra... Görevden alındı, Kütahya'ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum'a geri döndü. (Altı)
*

Bir ay sonra... Görevden alındı, Çanakkale'ye gönderildi, mahkemeye başvurdu, Erzurum'a geri döndü. (Yedi)
*

Üç ay sonra... Görevden alındı, İstanbul'a gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum'a geri gönderildi. (Sekiz)
*

(Başbakanımızın askerlik arkadaşı olan AKP milletvekili adayı, üç defa, Fevzi Budak'ın yerine Erzurum Milli Eğitim Müdürü yapıldı... Gözünü budak'tan sakınmayan Fevzi, üç defa mahkemeye başvurdu, başbakanımızın askerlik arkadaşını üç defa görevden aldırdı!)
*

(Fevzi Budak, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Necat Birinci'yi şikayet etti. Yargıtay, Necat Birinci'yi görevini kötüye kullanmaktan beş ay hapis cezasına çarptırdı, para cezasına çevrilerek, ertelendi. Necat Birinci, AKP'den İstanbul Milletvekili yapıldı.)
*

(Fevzi Budak, Milli Eğitim eski Bakanı Hüseyin Çelik'i altı defa manevi tazminata mahkûm ettirdi. Kazandığı tazminat miktarı, faizleriyle birlikte 100 bin lirayı buldu.)
*

Üç ay sonra... Görevden alındı, Ankara'ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum'a geri döndü. (Dokuz)
*

Beş ay sonra... Görevden alındı, İstanbul'a gönderildi, mahkemeye başvurdu, haklı bulundu, Erzurum'a geri döndü. (On)
*

(Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürü, kendisini camiada küçük düşürdüğü iddiasıyla Fevzi Budak hakkında soruşturma açtı. Ancak, mevzuata göre, sicil raporunun altı ay birlikte çalıştığı amiri tarafından hazırlanması gerekiyor... Fevzi Budak altı ay bir yerde kalamadığı için, rapor hazırlanamadı! Meslekten atılamadı!)
*
Üç ay sonra...
Görevden alındı, Ankara'ya gönderildi, mahkemeye başvurdu, gene haklı bulundu, gene Erzurum'a geri döndü. (On bir)
*
Dün... Fevzi Budak tutuklandı!
*
Erzincan Başsavcısı'nı içeri tıkan Erzurum Savcısı tarafından ifadesi alındıktan sonra, dolandırıcılık ve yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle hapse gönderildi.
(Aha bu da on iki)

1-
http://www.odatv.com/n.php?n=cihanerin-kamikaze-dedigi-savci-yeniden-sahne-aldi-0309101200

2-
http://www.nethabercilik.com/haber/milli-egitim-muduru-fevzi-budak,-tahliye-oldu.htm

3-
http://www.milliyet.com.tr/erzurum-milli-egitim-muduru-nden-vali-ye-tazminat-davasi/turkiye/sondakikaarsiv/25.11.2010/1318438/default.htm?ver=93
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 26 Déc 2010 4:29    Sujet du message: Répondre en citant

Okunuyor mu bari yazdiklarin, gonderdiklerin selim efendi.
Inatçiymissin !
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 26 Déc 2010 20:25    Sujet du message: Répondre en citant

Selim Efendi diye hitap ettigim için alinmissiniz. Maksadimda hiç bir kucumseme yoktu. Onun için MP yerine burada bagislayin diyorum.

Biliyorsunuz ki politik olarak Turkiye konusundaki kaygilarimiz ortak. Ancal ben karamsarligin getirdigi bir pes etme halindeyim de onda bir onceki mesaji yazdim.

Hadi sizinle dayanisma olsun diye bu bolume (kimse iplemese de) katkida bulunayim.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 26 Déc 2010 20:29    Sujet du message: Répondre en citant

Bir Hincal Uluç yazi :
Bir "Beyinsiz" Mülkiyeli'den..

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2010/12/11/bir_beyinsiz_mulkiyeliden
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 27 Déc 2010 18:46    Sujet du message: Répondre en citant

Cumhuriyet 27.12.2010

SÜHEYL BATUM

‘Su Geçirmez Medya’, Su Geçiren Belgeler

Sevgili dostlar, WikiLeaks belgelerini hatırlıyorsunuz. Hani Başbakan’ın İsviçre’de 8 gizli hesabının olduğunu iddia eden belgeler. Hani adlarını da vererek bazı bakanların “uyuşturucu baronu” olduklarını iddia eden, daha başka yolsuzluklara karıştıklarını iddia eden belgeler. Yani yarısı doğru olsa, “kuzuyu kurda emanet ettiğimizi” ortaya koyan belgeler.
Biliyorsunuz bu belgeler ortaya çıkar çıkmaz iktidar temsilcileri büyük bir krize girmişlerdi. Sayın Başbakan, esip gürlemişti, “ABD yetkililerine dava açacağını” söylemişti. Ve her zaman olduğu gibi, Sayın Başbakan üzülünce, yandaşlar da çok üzüldüler. Aydını(!) ile, gazetecisi ile, liberali ile, şeriatçısı ile, tüm yandaşları ile. Hatta kısaca şöyle anlatayım; Deniz Som’un o ünlü 30-35 kişilik yandaşlar listesinde yer alanların tümü.
Tümünü o günlerde gazetelerde, televizyonlarda gördünüz. Bol bol, her gece. Sadece yandaş televizyonlarda değil, tümünde. Neler söylemeye başladılar, neler anlatmaya başladılar. Hatırlarsınız! Yok efendim “belgeler dedikodu imiş”, “ABD diplomatları hep böyle yaparmış, ciddiye almak bile gerekli değilmiş”. Bunları söylediler. Tabii milletin büyük çoğunlunun “bu söylediklerine” güldüğünü görünce, daha derinlikli(!) analizler(!) yapmaya başladılar. Bilimsel(!) analizler(!). Hatırlarsınız “tüm bunlar İsrail uydurması” demeye başladılar. Daha doğrusu genel başkan yardımcıları böyle söylemeye başlayınca, böyle düşünmeye başlayınca, onlar da aynı düşünmek, aynısını söylemek zorunda kaldılar.

***

Tabii iktidarın neden çok korktuğunu düşünmek gerekiyor. Belki bunun nedeni üzerinde de çok fazla durmadık, çok durulmadı. Oysa bana göre, iktidarın, WikiLeaks belgelerinden çok rahatsız olmasının bir nedeni vardı. Ne mi? İçeride her şeyi hazırlamışlardı. Yandaş medyayı, yandaş gazetecileri, yandaş aydınları hazırlamışlardı. Her şey tamamdı. 2005’lerden itibaren gazetelerin, televizyonların tümünün yöneticileri değiştirilmişti. İktidar yakınlarına, damatlarına, koskoca gazeteler, televizyonlar, tek kişinin katıldığı ihalelerle aktarılmıştı. Paraları olmayınca, devlet bankalarından “1 milyar dolara” yakın para verilmişti. Yani bizlerin paralarından “1 milyar dolar” aktarılmıştı. Sayın Başbakan, açık açık medya sahiplerine, “beğenmediğim gazetecileri atacaksınız, atmazsanız, bir daha kapıma gelip ağlamayın” demişti. Ve beğenilmeyen gazeteciler birer birer atılmıştı. Ne yani bunların tümü de tesadüf müydü? Tabii ki değil. Ve içeride her şey hazırlanmıştı. İstediğimi ver, istemediğimi verme. İstediğimi tartış, istemediğimi tartışma. Bol bol “beyin yıkama” programları yap, bunlara “aydınlar düşünüyor”, “tecrübeli yandaşlar dedi ki” gibi anlamlı(!) adlar da tak.

Ne güzeldi durum. Ama WikiLeaks belgelerinin yayımlanması, tüm bu yapılanları, “tüm bu pembe dünyayı” bozdu. Su geçirmez dünyanın, iktidarın zannettiği kadar su geçirmez olmadığını açıkça ortaya koydu. Bir bakıldı ki, bu “pembe dünyayı” birlikte yarattığın kişiler, dostlar, arkadaşlar, tam tersini yapabiliyormuş. Üstelik bunlar “içeride olmadığı” için, tehdit de edemiyormuşsun. Yani koca dünyanın nasıl un ufak olabileceği, bir yerlerden bazı bilgilerin sızabileceği ortaya çıktı. Kızgınlık, hayal kırıklığı, öfke buna idi.

***

Bu söylediğimin son derece doğru olduğunun bir sağlaması da, hatırlarsınız, Deniz Feneri davası ile ortaya çıkmıştı. Almanya birilerini mahkûm etti. Birilerini suçladı. O suçlananlar, Türkiye’de soruşturulamadı bile. Yazanlar susturuldu. Bir iki telefon, bir iki televizyon programı bunun için yeterli oldu. Yeterli görmeyenler için de, ihale bekleyen medya patronlarının, bir iki yöneticiye, “sizin başka işiniz yok mu” telefonu yeterli oldu. Bir de HSYK üyeliği gibi bir ödül de koydun mu ortaya, iş tamamdı. Operasyon tamamdı.

Aynı sağlamayı, şimdi, Kayseri ile ilgili iddialar konusunda da görüyoruz. Kayseri ile ilgili inanılmaz iddialar konusunda da. Dün CHP Kayseri milletvekili, bir mahkeme kararını ortaya koyan bir basın toplantısı yapıyordu. Hem de tarihi ile, sayı numarası ile, resmi belgesi ile. Ama televizyon haberlerinde, çok daha önemli bir haber vardı. Sayın Başbakan’ın araba kullandığı haberi. Ve sıkı durun, bu habere, bazı televizyonlarda öncelik verilmişti.

Ama sakın bunu, yandaş habercilikle, televizyonlar üzerinde yaratılan baskı ile, korku ile yorumlamayın. Lütfen yorumlamayın. Tesadüf, tesadüf. Hem de tümü ile.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 18 Jan 2011 12:51    Sujet du message: Répondre en citant

Bu da GS ile ilgili ama buraya koyayim bakis açisi genis, ne de olsa Batum muhalefetten, bulmus penaltiyi, tam doksana çakmis !

Cumhuriyet 17.01.2011
SÖZDEN YAZIYA

SÜHEYL BATUM

Aksırıncaya, Tıksırıncaya Kadar Gerçek

Galatasaray’ın yeni stadı Türk Telekom Arena’nın açılışı, bir gerçeği açıklıkla ortaya koydu: Türkiye’de, birbirinden farklı iki Türkiye yaratılmak istendi.

Bunlardan birincisi gerçek Türkiye. Bunda normal insanlar var; yaşayan, çalışan, işi olan, işi olmayan, yaşamın gaileleri ile uğraşan insanlar. Bu gerçek Türkiye’deki insanlar, beğenirlerse beğeniyorlar, kızarlarsa kızıyorlar, alkışlıyorlar, yuhalıyorlar. Yani gerçek’ler.

Diğeri ise yalancı Türkiye. Bunda gerçek olmayan insanlar var. İktidarın yarattığı insanlar, her şeyi ile, kanı ile, canı ile, midesi ile iktidara bağlı insanlar. Ve onların Türkiye’si. O Türkiye’nin içinde, iktidar temsilcileri var. Kendilerine liberal diyen, sözüm ona aydınlar var. Hani yandaş denilen aydınlar, yani yalancı aydınlar, gazeteler, gazeteciler. Tümü ile.

Evet iki Türkiye’nin var olduğunu, birincisinin gerçek Türkiye, diğerinin ise yalan Türkiye olduğunu, Türk Telekom Arena’nın açılışında bir kez daha gördük. Birinci Türkiye, yani gerçek Türkiye, Sayın Başbakan’a ve iktidara kızmış. Bilmiyorum neden... Belki “doğruları söylemediği içindir”, belki “aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içtiniz be” dediği içindir, belki “106 yıllık Galatasaray’ın, Ali Sami Yen’e karşılık yeni stadını yaparken, makarna, bulgur ve sadaka mantığı ile davranabileceklerini” zannettikleri içindir. Ama tepkisini ortaya koydu. Böyle zanneden TOKİ Başkanı’nı yuhaladı. Başbakan’ı konuşturmadı.

Diğer Türkiye ise gerçekten de yalan Türkiye! Tabii ki iktidarı ıslıklamadığı, yuhalamadığı için değil. Tabii ki değil. Çünkü yalan Türkiye, gerçekten de yalan! Olanı anlatmıyor, olmayanı varmış gibi göstermeye çalışıyor. Kendi yandaşlarının ve iktidarın anlattığını, bize gerçekmiş gibi yutturmaya çalışıyor. Bunların dışında bir şey anlatmıyor. TOKİ Başkanı ve Başbakan ıslıklanırken, saklıyor, soyunma odaları gösteriyor. TOKİ Başkanı’nın tam bir sadaka mantığı içinde söylediklerini yutuyor, saklamaya çalışıyor. Ve gerçek Türkiye’de yaşayan insanlar yokmuş gibi davranıyor. Her zamanki gibi!

Neden mi yalan Türkiye, yalan söylüyor? Çünkü iktidarın kızmasını istemiyor. İktidarın kızmasının, onlar için çok kötü olacağını biliyor. İktidarın kızması yerine, gerçek Türkiye’nin sesinin hiç duyulmaması daha iyi olur diye düşünüyor. Gerçek Türkiye’yi anlatmak kötü, bir de yandaş aydınları, gazetecileri kullandın mı, iş tamam diyor.

Nitekim hep böyle olmadı mı, olmuyor mu? Ve yalan Türkiye, her şeyi yalanlar(!) üzerine kurarken, gerçek Türkiye’nin var olduğunu hiç düşünmüyordu. Ve yalan Türkiye’nin iktidarı, sadece yandaşlarını yanına alıp, onlara sağladığı her tür sadaka ile, her şeyi, tüm yoksulluğu, hukuksuzluğu, işsizliği bile unutturacağını zannediyordu. Bir gün gerçek Türkiye ile, üniversitelerde ya da bir stat açılışında karşı karşıya kalacağını hiç düşünmüyordu. Ve “yalan Türkiye’nin”, her türden, her meslekten yandaşları da bunu hiç düşünmüyorlardı.

Gerçi dünyadaki “otoriter ülkeler” ve diktatörlükler de, buna çok benzer. Birbirlerinden farklı iki ülke yaratırlar. Ve bu iki farklı ülkenin varlığı ile güç kazanırlar. Bu iki ülkeden sadece birinde yaşamayı yeğlerler. Halkla yan yana gelmezler. Yan yana geldikleri, hep kendi adamlarıdır, “kulaklarından tutup atarım” dedikleridir. Bunun dışında bol bol “yandaş” kullanırlar. Bol bol “kralın soytarısı” kullanırlar. Ya da yandaş aydın, yandaş gazeteci, yandaş işadamı, yandaş memur, yandaş yargıç, yandaş savcı. Televizyonlara, gazetelere, sadece kendi adamlarını yerleştirirler. Ve bir de, ikinci ülkenin yani “yalancı ülkenin” gerçek ülke olduğuna, tüm halkı inandırmaya çalışırlar. İnanmayanlara “bana bakın, yoksa bertaraf olursunuz” derler. Hatta ısrar edenleri de hapislerde süründürürler.

Sevgili dostlar, Türkiye’de işler bu aşamaya geldi mi, bunu bilemem, sizler bilirsiniz, ama, bizler iki Türkiye’nin var olduğunu gördük. Ayrıca protesto edenler, birkaç öğrenci olunca, dövdüren bakanların, 30 bin kişi ıslıkladığında, hiçbir şey yapamayacaklarını da gördük. Ve bir de gerçek Türkiye’nin, sadaka kabul etmediğini, “aksırıncaya, tıksırıncaya kadar” ıslıkladığını gördük. O gece “onurlu Galatasaray seyircisi” gösterdi tüm bunları.

Bir de SON SÖZ: 106 yıllık Galatasaray’ın Başkanı, iktidarın, sadaka mantığı içinde stat yapmasını ve TOKİ Başkanı’nın bu yönde söylediklerini çok haklı bulabilir. Ama onurlu GS taraftarının tümünün de bunu haklı görmesini ve tek söz etmemesini isteme hakkı yoktur.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Aller à la page Précédente  1, 2, 3, 4, 5 ... 67, 68, 69  Suivante
Page 4 sur 69

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.