Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.
Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - FETHULLAH GÜLEN
Forums d'A TA TURQUIE Pour un échange interculturel
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3006 Localisation: Paris
Posté le: 16 Juin 2012 18:38 Sujet du message:
Basbakanin dön çagrisindan sonra !
Citation:
Fethullah Gülen kısa sürede dönmez Başbakan Erdoğan’ın çağrısı üzerine Fethullah Gülen hemen döner mi? Hemen dönmez! Neden mi? Çünkü ‘Başbakan çağırdı, döndü’ imajını vermek istemez... Fakat Başbakan’ın bu jestini karşılıksız da bırakmaz. Bir mesaj yayınlayarak teşekkürünü bildirir, “uygun zamanda zaten dönmek istiyorum” gibi, zamanlamayı elinde tutan bir şeyler de söyleyebilir.
Inscrit le: 29 Jan 2010 Messages: 742 Localisation: Paristanbul
Posté le: 08 Juil 2012 1:42 Sujet du message:
ERDOÐAN’DAN FETHULLAH GÜLEN’İ BİTİRME ÇAÐRISI…
Düşünüyorum da Türkiye’nin bugün tartıştığı konuyu, yani Fethullah Gülen’in Türkiye’ye gelip gelmeyeceğini, daha doğrusu gelemeyeceğini 2008 yılında yazmışım. Gülen’in beraat ettiğinin ertesi gün “Erdoğan iktidarda olduğu sürece Fethullah Gülen Türkiye’ye gelemez. Çeşitli bahaneler bulunur, yeni dava açma olasılıkları bile çıkar…” diye yazmıştım.
Bu benim becerim miydi, yoksa Türkiye’yi ve son dönemlerin siyasetiyle, siyasetçilerini iyi okumam ve tanımamdan mı kaynaklanıyordu bilemiyorum! Sanırım Türkiye’de olanları iyi okuyorum, buna şımarık bir övünme diyebilirsiniz ama daha sonraki haftalarda Erdoğan’la, Gülen’in aynı çizgide olmadığını ve birbirlerinden hazetmediklerini de yazdım. Daha da ilginci, kitaplarıma baktığımda Hakan Þükür’ün milletvekili olacağını da yazdım, hem de 2 yıl öncesinden.
Erdoğan’la Gülen yada temsilcileri ne zaman birbirlerine karşı seslerini çıkardılar, herkes “Aaaaaaa, bunlar kavga ediyor, ayıptır yapmayın, vatan elden gidiyor!..” demeye başladı. AKP’yi destekleyenlerin de arası açıldı ve savcılığın MİT çıkarmasıyla beraber onlar da ikiye bölündü.
Sonunda AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan son tümceyi söyledi ve Fethullah Gülen’e “Türkiyeye dön…” çağrısını yaptı. Bu çağrı tartışılıyor şimdi ve herkes iyi tarafından bakmaya çalışıyor. Oysa Erdoğan’ın bu çağrısı kendisine göre çok akıllı bir taktik. Erdoğan, Gülen’in Türkiye’ye gelemeyeceğini biliyor. Çünkü Gülen şu anda gelirse kendisini bitirir ve bütün ağlamaklı, salya sümük, iğrenç karizmasını bitirir.
Bunun nedeni Gülen’in Erdoğan gibi aktif siyasetçi olmamasından kaynaklanıyor. Yaptıkları işte Gülen’le Erdoğan tam anlamıyla rakip değiller. Fethullah Gülen, Erdoğan’ın istediği yarı başkanlık yada tam başkanlık sistemini istemiyor. Daha doğrusu ABD bunu istemiyor çünkü Erdoğan aldığı bütün oyları kendisinin sanıp megalomaninin son aşamasına gelmiş durumda. Ne zaman ki kendi inisiyatifinde sandığı emniyet ve adliye ekiplerinin kendi elinde olmadığını, bunlara artık tamamıyla Gülen’in hakim olduğunu gördü, Erdoğan, Fethullah Gülen’e karşı da gürlemeye başladı.
Duyumlarıma göre Fethullah ülen bir dahaki seçimlerde kendi grubuna 150 milletvekili istiyor. Bu sayı çok ciddi bir sayı, çünkü bundan sonraki seçimde AKP’nin 300 milletvekili çıkarma şansı bile yok gibi. Bağımsız milletvekili sayısı 50-60 arası olur. CHP 60 dolaylarında çıkarır. Yeni anayasa tartışmalarıyla MHP yine her zamanki gibi milliyetçilik kavgası verir ve 50 milletvekili çıkarır. Fethullah Gülen’e 150 milletvekili vermek demek partideki bütün inisiyatifi ona teslim etmek anlamına gelir ki Anayasa Mahkemesi’nin son aldığı cumhurbaşkanlığı seçim kararıyla bu iş tam bir çarşafa dönüşmüş durumda zaten. Abdullah Gül bir tehdit olarak duruyor artık Recep Tayyip Erdoğan için, heran cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklayabilir konumunda. Bu ancak şu anlama gelir, AKP ve AGP adında 2 parti yarışır.
İşte Erdoğan bunları gördüğünden kendisine göre büyük oynadı ve Gülen’i Türkiye’ye çağırdı. Þu anda kozu eline geçirdiğini sanıyor çünkü şimdilik gelmeyeceğini açıklayan Gülen’e karşı Erdoğan “Ya Türkiye’ye gel ve ne konuşacaksan konuş yada yapacaksan yap yada el kapılarından bağırıp durma…”
Fethullah Gülen’in elindeki koz daha da değişik, her zaman meclisteki milletvekillerini AKP’den çekebilir ve dışarıdan AKP hükümetini destekleyerek onu rahatsız eder ve bir dahaki seçimlerde Erdoğan’ı ister AKP başında ister Çankaya köşkünde iktidara götürmeyeceğini net bir şekilde gösterir.
Bu raundu hangisi kazanır bilemem, bundan sonra duyacağımız telkinler “AKP’yle Gülen hareketi birleşsin…” şeklinde olacak, zaten olmaya başladı bile. Bu savaşımdan kim kazançlı çıkacak derseniz her zaman olduğu gibi yine ABD kazançlı çıkacak. ABD’nin en az bir dönem daha Gülen ve onun gibilerine gereksinimi var ama Erdoğan’a yok. Erdoğan’a benzer siyasetçi bulmak kolay ama Gülen gibi kendilerine göre bir dini lider bulmaları zor. Erdoğan kendisi için büyük oynadı, Fethullah Gülen’i bitirmek için ilk adımını attı hem de adına “Barış çağrısı” dedirterek…
Inscrit le: 29 Jan 2010 Messages: 742 Localisation: Paristanbul
Posté le: 09 Aoû 2012 2:01 Sujet du message:
Der Spiegel: En tehlikeli hareket
Almanya'da yayımlanan haftalık Der Spiegel dergisi Gülen hareketinin Almanya'daki ayağını "Almanya'daki en önemli ve en tehlikeli İslami hareket" olarak niteledi.
Berlin Teknik Üniversitesi'nde düzenlenen Kültür Olimpiyatı'na da yer verilen haberde, Gülen'in İslam aleminin etkin isimlerinden biri olduğuna işaret edildi. Gülen Cemaati'nin dünyanın 140 ülkesinde okulları bulunduğu da belirtilen haberde, aynı zamanda Samanyolu TV, Ebru TV gibi televizyon kanalları ile Zaman gazetesinin, Alman Türk Haber Ajansı'nın ve İstanbul'daki Fatih Üniversitesi ile Asya Bank'ın da onlara ait olduğu da belirtildi.
Hürriyet'te yer alan, Der Spiegel'in dört tam sayfa ayırdığı haberde, cemaati terk edenlere göre Gülen hareketinin Scientology gibi bir grup olduğu iddiası da yer aldı.
Alman kamuoyunun Gülen ve hareketi hakkında bilgi sahibi olmadığına yer verilen haberde, “Aslında Almanya'da Gülen Cemaati kadar Müslümanları etkileyen bir hareket yoktur. Marburglu İslambilimci Ursula Spuler-Stegmann'a göre Gülen hareketi, Almanya'da en önemli ve en tehlikeli harekettir” denildi.
Almanya'nın çeşitli kesimlerinde Cemaat'e yakın kişiler tarafından açılmış çok sayıda okul ile 15 “diyalog cemiyeti” bulunduğu belirtilen haberde, Gülen Cemaati'nin Berlin'deki yüzünün Ercan Karakoyun isimli bir göçmen kökenli olduğuna da dikkat çekildi.
Hürriyet Planet'te yer alan, Der Spiegel dergisinin haberinde, Gülen Cemaati'nin şeriat ve cihat için ağırlığını koymadığının altı çizilirken, AKP'nin 2002 yılındaki genel seçimleri kazanmasından sonra Gülen'in etkisinin arttığı da belirtildi. Haberde, “Gözlemcilere göre iki taraf arasında stratejik bir ortaklık var. ABD'li diplomatlara göre AKP'li milletvekillerinin beşte biri -Adalet ve Kültür Bakanı da dahil- Gülen'ciydi” satırlarına da yer verildi.
Inscrit le: 29 Jan 2010 Messages: 742 Localisation: Paristanbul
Posté le: 12 Aoû 2012 1:56 Sujet du message:
Kendisini Türkiye'de sandi. Dava açacakmis. Facebook'ta kendisine hakaret edenlere zaten dava açiyor, söze bile gerek yok.
'Bu insafsızlıktır!'
Der Spiegel'in eleştirilerine Fetullah Gülen avukatı aracılığıyla yanıt verdi
'Bu insafsızlıktır!' Almanya da yayınlanan Der Spiegel dergisindeki cemaate ve Gülen'e ilişkin eleştirilere Fetullah Gülen avukatı aracılığıyla yanıt verdi.
İşte Gülen'in avukatı Nurullah Albayrak aracılığıyla yaptığı o açıklama...
İnternet sitesinde yer alan ‘Der Spiegel’den Gülen’e cemaatine ağır eleştiri’ başlıklı yazı ve yazıyla ilgili yapılan yorumlarda, Almanya da yayınlanan bir yazıya atfen yer verilen ifadelerle müvekkili illegal bir yapılanma içerisinde göstermek suretiyle, müvekkil ve müvekkilin şahsında müvekkili seven insanların kişilik haklarına saldırılmıştır.
Öncelikle, aynen yayımlanan yazılar, üçüncü kişilerin kişilik haklarına yönelik açık ve ağır bir saldırı niteliğindeki söz ve ifadeleri içeriyor ise, böyle bir yazının yayımlanması, yazı sahibinin eylemine katılma (iştirak) niteliğinde görülür ve hukuk düzenince tasvip edilemez. Böyle bir durumda, yayımı yapanın, salt başkasınca yazılmış bir yazıyı haber konusu yaptığını savunarak, sorumluluktan kurtulamayacaktır.
Habere kaynak olarak gösterilen ve Almanya da yayınlanan Der Spiegel Dergisinde müvekkilin şahsı hedef alınarak yapılan haberin içeriği doğru olmadığı gibi habere kaynaklık yaptığı belirtilen kişinin anlattığı olaylarda gerçeği yansıtmamaktadır. Yazının içeriğinde de belirtildiği gibi 140 ülkede okulları olan bir hareketle ilgili olarak bir kaç kişinin söylediklerinin doğruluğu dahi test edilmeden anlattıkları ile yorum yapılması ve hareketle ilgili hüküm kurulması insaf sahibi hiç bir kimse tarafından kabul edilemez.
Yazıda yer alan, mantık silsilesine uymayan, kimi söylemler itibariyle komik, tutarsız ve mesnetsiz iddialarla büyük bir camiayı suçlamak hukuk sistemlerince kabul edilmeyeceği gibi vicdanı olan insanlar tarafından da kabul edilmeyecektir.
Herkesi kendi fikrinde ve konumunda kabul eden, insanların düşüncelerine saygı duymak ve bu temellerde toplumun bütün kesimleri arasında diyaloğu ve hoşgörüyü teşvik etmek için adeta canhıraş feryat eden müvekkili suçlu ve illegal yapı içerisinde göstermek en hafif ifadesi ile insafsızlıktır.
70 yaşını aşmış ve 55 yıldır halkın içinde olan, 65’in üzerinde yayınlanmış kitabı, yüzlerce makalesi, şiirleri, bini aşan vaaz ve yine çok sayıda konferansları bulunan, bütün bunlara karşılık, haksız ve mesnetsiz suçlamalarda bulunulması insaf, mantık, vicdan ve hukuk anlayışıyla izah edilemez bir davranıştır.
Devletimize, ülkemize ve bütün insanların hizmetine koşmayı en büyük bir şeref telâkki ettiğini her fırsatta dile getiren müvekkilin samimiyetini 100’ün üzerinde ülkede devlet temsilcileri, yöneticiler ve halk tasdik etmesine rağmen bir kısım art niyetli insanlar tarafından iftira atılması tam bir hukuksuzluktur.
Bireylerin ifade özgürlüğü olduğu muhakkak, ancak bu özgürlüğün yanı sıra, ifade edilen olayların doğruluğunu araştırma ödevinin olduğu da tartışmasız bir gerçektir. Bir haberi/yazıyı/yorumu yayınlamadan önce yayınlayanlardan beklenen özeni gösterip o haberin/yazının/yorumun ne ölçüde doğru olduğunu araştırıp soruşturduktan sonra o haberi/yazıyı/yorumu yayınlaması gerekir. Hatta yayımlanacak haber/yazı/yorum, üçüncü kişilere ağır bir zarar verebilecek ise doğruluğunu denetlemesi ödevi daha sert ölçülere bağlanacaktır. Oysa sizin tarafınızdan hazırlanan yazı içeriğinde gerçek dışı iddia ve isnatlarla müvekkil haksız olarak suçlanmıştır.
İnternet sitesinde yer alan yazı ile müvekkile hukuka aykırı isnatlarda bulunmak suretiyle kişilik haklarına saldırı yapıldığı için tüm sorumlularla birlikte cezai ve hukuki başvuruların yapılacağını bildiririz. Ayrıca, Müvekkilin isminin yer aldığı yazının sitenizde yayınlanması suretiyle suç işlendiğinden/suça ortak olunduğundan, 5651 sayılı ‘internet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar yoluyla işlenen suçlarla mücadele edilmesi hakkında kanun’un 9. maddesi gereğince; müvekkilin kişilik haklarının ihlali ile birlikte müvekkilin şahsında kendisini seven insanların aşağılanması nedeniyle söz konusu yazının ve yazıyla ilgili yapılan yorumların derhal yayından çıkartılmasını aksi takdirde hem cezai anlamda suç duyurusunda bulunulacak hem de hukuki anlamda dava açılacaktır.
İnsanlığa hizmet etmekten başka bir düşüncesi olmayan müvekkile iftira atmak suretiyle yıpratmaya çalışanların amacının ne olduğunun takdirini de kamuoyuna bırakıyoruz. Saygılarımla.
Sabah’ın başyazarı şok bir benzetme ile gündeme oturdu. Barlas, Gülen’i Yahudi spekülatör Soros’a benzetti.
Citation:
Sabah Gazetesi’nin Başyazarı Mehmet Barlas, Rus Gazetesi’ne verdiği röportajda Fethullah Gülen’in ağır kaçan bir benzetme yaptı. Barlas, Gülen’i Yahudi spekülatör Soros’a benzetti. George Soros, Arap Baharı da dahil bir çok ‘devrimi’ ve ‘darbeyi’ finanse etmekle suçlanıyor.
Rus Komsomolskaya Pravda gazetesinin muhabiri Darya Aslamova, Mehmet Barlas’ın boğazdaki evine konuk oldu. Aslamova Barlas ile olan ‘konyaklı’ muhabbetini Rus gazetesinde yayınladı.
İşte onun anlatımıyla Barlas ile yaptığı o muhabbet;
Citation:
“Boğaz’da öğlen vakti… ‘Binbir Gece Masalları’ndan çıkmış bir villa. Villanın sahibi, ince, aristokrat tavırları olan, gerçek bir İstanbul beyefendisi. Türk gazeteciliğinin gurusu Mehmet Barlas.”
KONYAK İÇTİK
“Mehmet Barlas, Başbakan Erdoğan’ın eski dostu. Büyük bir liberal. Kendisiyle çok kaliteli bir konyak içme şerefine erişiyorum.
‘Benim rakı, Başbakan’ın ise çay içmesi, inanın, muhabbetimizi hiç olumsuz etkilemiyor‘ diyor, gülerek. Sonra ciddileşerek devam ediyor:
FETHULLAH GÜLEN MÜSLÜMAN SOROS
‘Fethullah Gülen kim? Türkiye üzerindeki etkisi ne? Erdoğan ile arasındaki ayrılığın sebebi ne?’ diye soruyorum. Uzun molada Bay Barlas sigarasını yakıyor. ‘Gülen’e Müslüman Soros diyebilir miyiz?’ diyorum. Gülerek,
’Diyebilirsiniz. Doğru bir tanım.’
D.A: Gülen’in, polis çevrelerindeki etkisi nedeniyle Gezi Parkı protestocularına sert müdahale için provokasyonda bulunduğu söyleniyor?”
M.B.: Zannetmiyorum. Ama Gülen’in polis, savcılık ve genel anlamda güvenlik güçleri üzerinde ciddi etkisi olduğuna inanıyorum.
D.A: Neden Gülen Zaman gazetesinde, gösterilerden birkaç gün sonra Erdoğan’ı eleştirdi? Ne istiyor?
M.B.: Erdoğan ile iktidarı paylaşmak, Türkiye üzerinde daha fazla etki sahibi olmak ve kendi adamlarının gerekli pozisyonlara gelmesini istiyor. Ama ülkenin geleceğini ikisi farklı görüyor. Gülen İslam Türkiyesi’nin hayalini kuruyor, Erdoğan ise kalkınmış bir Türkiye’nin. Gülen ABD’de yaşıyor ve memleketine dönmeye niyeti yok. Gülen diyaloğa inanıyor. Yahudilerle çok iyi anlaşıyor. Papa ile görüşüyor. En önemlisi, ABD Gülen’in dev ağını El Kaide ve Hizbullah’a karşı kullanmak istiyor.
TÜRKİYE’Yİ DEÐİÞTİRDİ AMA O BİR MUHAFAZAKAR
Erdoğan Türkiye’yi değiştirdi, ama o bir muhafazakar. Taksim’e çıkan kentli sınıfı, aydın kesim oluşturuyor. Camiye gitmezler, beş vakit namaz kılmazlar. Ama onlar azınlık. Sizde Putin nereden geldi? KGB’den. Erdoğan nereden geldi? İslam dünyasından. İkisi de disiplin ve düzenin her şeyden önemli olduğuna inanıyor. İkisi de kaostan nefret ediyor. Putin güçlü bir Rusya görüyor ve bu hedef itaat gerektiriyor. Erdoğan da aynı şekilde. İnsanların sert ahlak kurallarına bağlı olması gerektiğini düşünüyor.
GEORGE SOROS KİM?
Yahudi asıllı ABD’li finans spekülatörü ve liberal girişimci Soros, Yugoslavya, Ukrayna gibi doğu Avrupa ülkelerinde yaptığı eylemlerle biliniyor. Ukrayna’daki iktidarı deviren ayaklanmaya milyonlarca dolar para akıtmıştı. Arap Baharı’nda da Soros’un ismi geçmişti.
-------
Bu haber, kissadan hisse, birkac seyi teyid ediyor...
1-Tayyip-Feto kavgasi gittikce kizisiyor... Barlas gibi Tayyip saksakcilari da, sahaya salinmis, hucuma katiliyorlar...
2- "Musluman Soros Feto" deyimi ile, su gunlerde Koc-Tusiad-Sabanci gibilerin, Feto' ya destek vermesi, ortusuyor... Cunku hepsi, "ayni patrona", yani Soros' un gostermelik temsilciligini yaptigi, ayni "egemenlere", yani ayni esas buyuk patronlara calisiyorlar...
Feto, Soros' un patronlarina calisirken, kendi kesesini de dolduruyor... Digerleri de, Soros' un esas patronlarina calisirken, kendi keselerine calisiyorlar...
Aslinda, hepsi, ayni patronlarin adami; onun icin, universiteleri veya isleri ustunden, ortaklik yapmalari mantikli...
Sadece fark, Fetocular Nurcular Dinciler vesaire grubu, Tayyip sonrasina, Babacan veya Gul dusunurken; holdingciler, simdilik kendi Sorosculari "Mustafa Sarigul" ismini dusunurmus gibi yapiyorlar...
Ama neticede, bir orta yolda anlasacaklardir...
Parsayi birlikte paylastiktan sonra, niye ortak bir piyon isim ustunde anlasamasinlar ki...
Tum bu gruptakilerin ortak hedefi, Turkiyenin parcalanmasina seyirci kalmak, ve de guneydoguyu pkk' lilara altin tepside sunmak olabilir...
Cunku ancak bunu yaparlarsa, gorunurdeki patron Soros piyonunun esas patronu "egemenler grubunu" tatmin edebilirler", iyi ve de tatli cocuklar olabilirler...
3- Turkiye' deki is dunyasi da gruplara bolundu... Liberal maskelilerin Tusiad' i var... Naksi dincilerinin Musiad' i var... Feto dincilerinin Tuskon' u var... Limak, Dogus filan, Tayyip yalayiciligi yaparken, Koc Sabanci filan Fetoya ortaklik ediyorlar...
Yine, Anadolu kaplanlari gibi seksi bir isimle anilan, yobaz isadamlari var, her turlu ummetciye saksakcilik yaparlar...
İstanbul' un eski sanayici is adamlari var, Cumhuriyet ve de Ataturk hedeflerinden sasmazlar...
Baska alavera dalaveraciler var, ihaleyi ona baglayana hizmet ederler...
Dogulu kurt isadamlari var, toz isinde kullandigi pkk' ya para yardimi yaparken, ayni zamanda klasik Cumhuriyetin pesinde kosarlar...
Yani, herkes ayri telden caliyor...
ABD'de kendi bilmez birkaç "çapulcu" ve mutlaka da "ayyas F.Gülen hazretlerinin Pensilvanya'daki çiftliginin onunde gosteri yapmis !
Carpilacaklar zavallilar...
resmin ustune tiklayin ki bu gosteriyi seyreleyin...
Göreceksiniz resimlerden birinde etekli bir kadin niyetli oldugunu yazmis. Hadi oradan !
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3006 Localisation: Paris
Posté le: 18 Aoû 2013 14:52 Sujet du message:
Barlas'in yazisindan sonra devam eden iç çekisme... Ama birbirlerine mahkum olduklari için orta yolu bulurlar. Belki kabak RTE'nin basina patlar, Gül'e yol açilir...
.
Citation:
Cemaat Numan Kurtulmuş'a iktidar sözü verdi
Akit gazetesinin internet sitesi Habervaktim’de çok çarpıcı bir yazı kaleme alındı. Fatih Uğurlu imzalı “Fethullah Hocamıza açık mektup” başlıklı yazıda özetle şu çarpıcı iddialar yer aldı:
- Cemaat Numan Kurtulmuş’a “seni destekleyeceğiz, 40-50 milletvekili çıkaracağız, sonra da iktidar olacağız” dedi.
- HAS Parti’nin lağv edilerek Prof. Numan Kurtulmuş’un AKP’ye katılması cemaate 90’dan atılan ikinci goldü.
- Taraf gazetesinin kâğıdı Zaman’dan gitmektedir ve hediye olarak bir matbaa verilmiştir.
İşte habervaktim’de yayınlanan o yazının çarpıcı bölümleri:
“Problemin temelinde Fethullah Hoca’nın kendi gücünü abartıp, hakkı olmayan mevki ve makamları istemesi var diyebiliriz.
Mesela MİT’in başında görev yapan Hakan Fidan’ın görevden alınıp, oraya Hoca’nın istediği birinin getirilmesi. Başbakan Erdoğan’ın en güvendiği bürokratlardan olan ve kumaşı Anadolu’da dokunmuş bir halk çocuğu olan Hakan Fidan’a kadar uzanan ve nerede ise tutuklanmasına kadar mesafe katedilen olay bir cemaat planı idi. O plan Erdoğan engeline takılacak ve cemaatin yüzünde patlayacaktır. Þimdi bu savaşın bir başka boyutunu vermek istiyorum. HAS Parti yaralı bir ceylan gibi seçimlerden çıkmıştı. Fethullah Hocanın A takımından bazı kişiler, Hoca adına parti genel başkanı Prof. Numan Kurtulmuş’u ziyaret edip kendisine şu teklifi ilettiler:
"- Sayın Kurtulmuş, önümüzdeki seçimlerde seni desteklemek istiyoruz. İlk seçimde barajı aştırır, 40-50 milletvekili çıkarttırırız. Sonraki seçimde de iktidar namzedi yaparız!"
Sayın Kurtulmuş’un çok güvendiğimiz, itibarlı bir danışmanından taa o gün “off the record” yani yazılmamak kaydı ile bize gelen bu bilgi şüphesiz Başbakan Erdoğan’a da gitti ve Erdoğan bu olay üzerine 3 önemli hamle yaptı:
1- İlk defa kamuoyu önünde yüksek sesle Fethullah Hoca’ya Türkiye’ye dönmesi için çağrıda bulundu.
Hocanın verdiği cevap ise hiç de inandırıcı bulunmadı.
2- HAS Parti’nin lağv edilerek Prof. Numan Kurtulmuş’un AK Parti’ye katılması cemaate 90’dan atılan ikinci goldü.
3- Fethullah Hoca’nın en büyük insan kaynağı özel dershanelerdi. Türkiye çapında 3 büyük dershane ve ayrıca her şehirde kurduğu büyük bir özel dershane ile zeki gençleri topluyor ve hizmetin birer neferi yapıyordu.
Þimdi Fethullah Hoca’nın yaptığı ilk iki hamleden sonra onun niyetleri Başbakan nezdinde sorgulanır oldu. Başbakan bu sorgulamalarında yüzde binbeşyüz haklıydı.
TARAF GAZETESİNİN KÂÐIDI ZAMAN’DAN GİDİYOR
O zaman o da 3. hamleyi yaparak özel dershanelerin liselere dönüşmesi projesini hayata geçirmeye karar verdi. Özel lise olacaklardı ve devlet de onlardan hizmet satın alacaktı, yani ipler Erdoğan’ın elinde olacaktı. Bu proje ile Erdoğan duvarına toslayınca alelacele bir öğretmenler sendikası kurup 1 haftada 35.000 mevcuda ulaştılar ve Erdoğan’la pazarlığa oturdular. Þimdilik özel dershanelerin kapatılması bir yıllığına durduruldu ve bu sarı sendika da kendisini feshetti. Artık kardeşlik hukukunun birbirine bağladığı 2 taraf gibi değil, menfaatler üzerine kurulu iki taraf gibi işler yürüyor, maalesef bunun da müsebbibi cemaattir.
“Biz 100 yıllık bir plan yaptık. O hedefe yürürken dostlarımızı ve düşmanlarımızı kendimiz belirleriz, başka ölçüleri tanımayız, hedefe götüren her yol mübahtır” gibi bir mantıkla yola çıkarsanız Allah’tan nasıl yardım dileyeceksiniz. Vaktiyle meclis kürsüsüne fırlayıp Merve Kavakçı’ya hitaben “Bu kadına haddini bildirin” diye bağıran Bülent Ecevit’e uzattığınız dostluk elini, Erdoğan’dan esirgeyip, şarta-şurta bağlarsanız bunun hesabını iki dünyada da veremezsiniz. Zira bu kavganın galibi olmaz ama mağlubu ve vebal sahibi cemaat olur.
Taraf gazetesinin kâğıdı Zaman’dan gitmektedir ve hediye olarak bir matbaa verilmiştir. Bu gazetenin görevi de AK Parti hükümetinin altına dinamit döşemektir. Vaktiyle Ahmet Altan da genel yayın müdürlüğü döneminde aynı görevi yapmıştır, yani cemaat adına tetikçilik!
Þahin Alpay, Eser Karakaş ve Prof. Mehmet Altan da Fethullah Hoca’nın kanalı olan Mehtap TV’de aynı dinamit döşeme işini yapmaktadır. Ayrıca Zaman Gazetesi’nin İngilizce versiyonu Todays Zaman’da da AK Parti’nin gittikçe kan kaybettiği yolunda yapılan haberler insanın aklına kötü çağrışımlar getiriyor. Düşünsenize Hoca’nın kanalı olan Samanyolu TV’de her güzel şeyin düşmanı CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’na bile kucak açılmakta, özel bir konuk olarak ağırlayıp, Erdoğan hakkında yalan-yanlış konuştuğu programı değişik saatlerde 3 kere yayınlanarak AK Parti’ye salvo atışı yapılmaktadır.
Hele son olarak Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’nın yaptığı açıklamada, AK Parti’yi nerede ise açıkça suçlayan ve Taksim Gezi Parkı’nda yanlış yaptıklarını söyleyen, oradan başlayarak Türkiye’yi yangın yerine çeviren ve kendilerine bizatihi “çapulcularız” diyenlerin bu sıfatla anılmasını ayıplayan bu açıklamayı hilkat garibesi bir açıklama olarak anmamak mümkün müdür?
Þimdi iş, cemaatin oy potansiyelinin % 8-10 civarında olduğu, bunun rüzgârı ile hesaplandığında ise % 15’lere tekabül ettiğini millete empoze etmek. Bu rüzgâr için gerekli medya desteğinin de Fethullah Hoca’nın elindeki sayıları bir hayli kabarık TV kanalları, radyolar ve gazetelerle, dergiler tarafından sağlanacağı düşünülmektedir.
Ben şahsen Fethullah Hoca’nın bir fidan olarak dikip, yıllarca sulayıp bir çınar haline getirdiği hizmet hareketinin Türkiye’nin ve dünyanın geleceğine iyi bir yatırım olduğunu düşünüyorum.
Ama son iki yılda Türkiye’de adeta sessiz bir devrim yaparak, bizi 90 yıldır içinde bocaladığımız çıkmaz sokaktan çıkaran ve uzun maraton koşucusu olmamızı sağlayan Başbakan Erdoğan’ın ardına bir katar olmak yerine, lokomotif olmaya çalışmak ister istemez cemaatle Erdoğan Hareketi arasında bir kavgaya yol açmıştır. İşin içine nefisler girmiş ve cemaat kendinde olmayan bir güce vehmederek iktidarın karşısına dikilmiştir.
Bugün MİT’i, yarın Anayasa Mahkemesi’ni, Danıştay’ı, Sayıştay’ı, Yargıtay’ı, öbür gün vali ve emniyet müdürlerini, tüm üniversitelerin rektörlerinin tayinlerini isteyecek ve Başbakan Erdoğan da haklı olarak, “Ben zaten tüm cemaatlerin haklı taleplerini yerine getiriyorum, hizmetlerinize lokomotif oluyorum. Ama davul benim boynumda, tokmak sizin elinizde neden olsun? Bu ısrarınızın kardeşlik hukukunda yeri var mıdır?” diye sormasından daha tabii ne olabilir?
İki taraf içinde başarı herkesin kendi işini en iyi şekilde yapmasıdır.
Allahü alem, Allah katında makbul olan da budur. Pazılın bütün parçalarını birleştirince acaba Fethullah Hoca Amerika’dan dönüp Türkiye’de olsa daha mı isabetli olur, bugün adeta bir tutsak mesabesinde olduğu ABD’den İsrail’de öldürülen çocuklara duyduğu üzüntüyü, Filistindekiler için de yüksek sesle haykırması, Bülent Arınç’ın uzattığı zeytin dalına adeta koşması tek dileğimiz.
Bugüne kadar ömrünü kardeşlik hukukunun gereklerini yazmaya ve yapmaya adayan Fethullah Hoca’dan çok şey mi istiyoruz.
Hocam, Kırık Testi’ye kardeşlik doldurulmaz, sonra Sızıntı yapar!”
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13627 Localisation: Paris
Posté le: 18 Déc 2013 2:18 Sujet du message:
Citation:
Sedat Ergin/ 17 Aralık 2013
Gülen cemaati yol ayrımına doğru
ODATV davasının geçen hafta görülen son duruşmasında eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın bu davadan tahliyesine karar verilmesine karşılık, serbest bırakılmaması kafaları karıştırdı.
Ve hatırlandı ki, hayatının önemli bir bölümünü sol örgütlere karşı mücadele ederek geçirmiş olan bu polis şefi, başka bir davada Devrimci Karargâh adlı bir sol terör örgütüne yardımcı olduğu gerekçesiyle 15 yıl üç ay hapis cezası almıştır.
Bunun anlamı, Türk kamuoyundan, Hanefi Avcı’nın bir sol terör yapılanmasıyla işbirliği içinde olduğuna inanmasının talep edilmesidir, birileri tarafından...
***
Hiç kimsenin başkasının zekâsına hakaret etmeye hakkı yoktur. Türk kamuoyunun büyük kesimi sol örgütle işbirliğinin işin bahanesi olduğunu anlayacak kadar idrak sahibidir. Avcı’nın tutuklanması, “Haliç’te Yaşayan Simonlar” başlıklı bir kitabı yazmasının hemen sonrasına rastlamıştır. Bu kitap “Gülen” cemaatinin devlet içindeki yapılanmasını konu alıyordu
Türkiye’de yargının 2013 yılında kamuoyu karşısında yaşadığı inandırıcılık sorunu, hukukun ciddi bir şekilde zorlandığı bu gibi uygulamalardan da kaynaklanıyor. Ve Avcı gibi faule maruz kalan mağdurların listesi uzatılabilir.
İşin ilginç tarafı, tribünlerde oturan herkesin sahada yapılan bu bariz faullerin gerisindeki “güç egzersizi”nin farkında olmasıdır.
Hem polis hem de yargının bir kesimi içinde kendine ait bir gündemle hareket etme serbestisine sahip özerk bir yapının varlığı, bir Türkiye gerçeği olarak bugün galiba daha net bir şekilde görülüyor.
***
Tam bu noktada Gülen cemaatinin üzerinde yürüdüğü zemin açısından önemli bir ikilik ortaya çıkıyor.
“Gülen Cemaati” dendiğinde bugün Türkiye’de bir “çoklu algı” söz konusu.
Birinci algıda, hem Türkiye’de hem de dünyanın dört bir tarafında yüksek kalitede eğitim veren okullar açan, kendini “hizmet” olarak tanımlayan, var oluşunu bu kavram üzerinden tanımlayıp temellendiren bir hareket beliriyor. Hoşgörü söylemiyle hareket eden, dinler arasında diyaloğu hayata geçirmeye çalışan küresel bir hareketten söz ediyoruz.
Gelgelelim, aynı hareketin ismi aynı zamanda Türkiye’de devlet içinde sert bir üslupla yürütülen hukuksal inandırıcılığı tartışmalı operasyonlarla da kamuoyunun belleğine giriyor.
***
İşi daha da karmaşık hale getiren bir de üçüncü boyutu var meselenin. Çünkü diğer yandan siyasi hedefleri de olan bir hareket bu. Medyası üzerinden sesini güçlü bir şekilde duyurabiliyor. Kendine ait bir dış politikası var; örneğin hükümetten farklı olarak İsrail ile iyi ilişkiler yürütülmesini savunabiliyor. İç politikada açıkça bir siyasi partiyi destekleyebiliyor. Örneğin yerel seçimlerden konuşuluyorsa, hareketin gücünün denkleme dahil edilmesi ihmal edilmiyor.
Bu hareket, ülkenin gündemini ilgilendiren hemen hemen her konuda pozisyon almakta, entelektüel düzeyde fikir tartışmalarında yönlendirici olmakta, sonuçta Türkiye denen büyük geminin yönünü kendi hedeflerine doğru çevirmeye çalışmaktadır. Gülen cemaati, bu siyasi kimliğiyle Türkiye’yi yöneten iktidar bloğunun AK Parti’den sonraki ikinci büyük paydaşı olmuştur geçen on yıl içinde.
Bugün ise iktidar bloğunun dışında bir konumda eleştirel bir ses vermektedir. Ancak bu yeni kimliğiyle de yine denklemin önemli bir faktörü olmaya devam etmektedir.
***
Cemaatle ilgili en temel sorun burada karşımıza çıkıyor. Çünkü, siyasi süreçlere belirleyici bir aktör olarak katılmasına karşılık, “hesap verebilirlik” sorumluluğu taşımıyor bu hareket. Bu noktada eleştiri geldiğinde, “Ben zaten bir hizmet hareketiyim” diyerek siyasi partiler için geçerli olan demokratik yükümlülüklerin kendisi için esas alınamayacağı savunmasına geçiyor.
Bu çelişki başka bir düzlemde de formüle edilebilir. Cemaat, en azından başlangıç döneminde önemli ölçüde gönüllülüğü esas alan sivil bir hareket olarak faaliyet gösteriyordu. Diğer taraftan zamanla devlet içinde kadrolaşarak ve gücünü kendi gündemi doğrultusunda kullanmaktan çekinmeyerek, devlet içi bir aktöre dönüşmüştür. Bunu yaptığı oranda kendisini devlet gücünün bütün baştan çıkarıcılığına da açık hale getirmiştir.
Bu noktada çoklu algı, hareketin sivil kimliği ile devlet içi aktör kimliği arasındaki çatışmada da tezahür edebiliyor.
Geride bıraktığımız 15-20 yıl içinde muazzam bir gelişme gösteren hareketin son tartışmalar ışığında nereden gelip nereye gittiği sorusunun bir muhasebesini yapması zamanı galiba gelmektedir.
Gülen hareketi, hangi kimliğini ön plana çıkararak, nasıl bir işlevle yoluna devam edecektir? Bundan sonraki süreçte yolculuğunu demokrasinin şeffaflık, hesap verebilirlik gibi olmazsa olmaz gerekleriyle nasıl bağdaştıracaktır?
Bu soruların cemaatin üzerinde asılı durduğunu söylemek mümkündür.
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13627 Localisation: Paris
Posté le: 08 Mar 2014 0:58 Sujet du message:
2012'de RTE Gülen'e Turkiye'ye gel diyor. Konu burada islenmis. Sonra ortaklar arasinda kavga çikiyor ve kirli çamasirlar ortaya saçiliyor...
Artik Gülen "paralel yapi"... Dusman...
Halbuki Hanefi Avci RTE'nin sikayet ettigi konulari yazmisti ama kendini hapiste buldu. Soner Yalçin konu uzerine çalistigi sirada yayinlayacagi bu kitap için daha kitap olusmadana hapsi boyladi...
Uzatmayayım; ne “Armagedon Savaşı” ne de “Siyonist Hıristiyanlar” denilen Evanjelistlerin ayrıntısını yazayım.
Sanırım yazdıklarım derdimi anlatmak için yeterlidir.
Þimdi sorunuza döneyim…
Dosya no: SRC-07-035-53075
Pensilvanya’da yaşayan Fethullah Gülen 21 Kasım 2006’ta, ABD Vatandaşlık ve Göçmenlik Servisi‘ne Yeşil Kart için başvurdu. (Dosya no: SRC-07-035-53075)
Gülen başvurusunda, 9 Þubat 1998 tarihinde Papa II. John Paul ile Roma’da yaptığı görüşmenin belgesini de verdi.
Gülen’e kefil olanlar arasında ilgimi, CIA görevlilerinden çok bu tür dini referanslar çekti. Kimdi bunlar ve neden Gülen’e kefil oldular?
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13627 Localisation: Paris
Posté le: 15 Aoû 2016 0:40 Sujet du message:
Turkiye'de yalaka basin hergun bak FG'nin susu bubusu diye tefrika tefrika yayinliyor...
Bonjour da denemez, bilinen seyleri simdi ballandira ballandira anlatmak lazim ki "aaa hoca efendi dedikleri adam bak neymis" desin halk...E
Halk da yiyor, hem de bal gibi... Hanefi Avcilar hapiste neden curuyor ?
Bakin burada bile neler neler yazilmis...
Bu sayfanin ilk basinda RTE "gel artik, bu hasret bitsin" diyor...
Sanki bunu dedigi zaman FG ne mene bir adam oldugunu bilmiyormus?
RTE hep kandirildim diyor, halk da olsun, biraz daha kandirilsin havasinda, ama ben RTE'yi oyle kolayca kandirilacak bir adam gormuyorum. O zaman da buraya RTE ... yazmak lazim.
Ama bu sitenin yoneticisini zorda birakmak istemem, anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az demisler...
Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures Aller à la page Précédente1, 2, 3, 4Suivante
Page 3 sur 4
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum