176 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 176
Membre(s) : 0
Total :176

Administration


  Derniers Visiteurs

administrateu. : 08h31:04
murat_erpuyan : 08h33:28
SelimIII : 21h58:28
Salih_Bozok : 3 jours
cengiz-han : 3 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Türkiye'nin dispolitikasi
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Türkiye'nin dispolitikasi
Aller à la page Précédente  1, 2, 3, 4, 5, 6  Suivante
 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11178
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 16 Avr 2013 16:15    Sujet du message: Répondre en citant

Rusya, Turkiye ve Iran ortak çikarlari oldugu kadar rejimleri itibariyle de pek uyusulabilecek ulkeler degil. Ama herseyden once Turkiye'nin komsulari. Ortak menfaatler çerçevesinde iyi geçinmek zorundalar.
Ote yandan ABD Iran'la husumet içinde ve bu husumetinden biz fazlasiyla zarar goruyoruz.
Zaten, bana gore, Suriye'ye husumet Iran'i zayiflatmak amaciyla yapiliyor. Bu arada binlerce insande olup gidiyor...

Asagidaki yazi bu açidan bana ilginç geldi.

Citation:


Mutabakata varıldı: “Büyük Kürdistan” Türkiye’nin parası ve silahıyla kurulacak
Mehmet Bori - 14 Nisan 2013 / http://kemalistler.net


Mehmet Bori

________________________________________
TÜRKİYE’NİN ENERJİ İHTİYACININ KARÞILANMASINDA RUSYA VE İRAN’IN ÖNEMİ

Yazıya, enerji ve dış ticaret konularıyla ilgilenen herkesin bildiği bazı istatistik verilerle başlayalım. TÜİK verilerine göre Türkiye’nin 2012 yılı ihracatı 152,5 milyar Dolar, ithalatı ise 236,5 milyar Dolar civarında gerçekleşti. 84 milyar Dolar dış ticaret açığımız var. İthalat içindeki enerji faturamız 60,1 milyar Dolar. Yani dış ticaret açığının çok önemli bir kısmı (%72) enerji (başlıca petrol ve gaz) ithalatından kaynaklanıyor.

Türkiye, enerji ihtiyacı bakımından tamamen dışarıya bağımlı bir ülke. 2012 yılında doğalgaz ihtiyacının %98’ini, petrol ihtiyacının da %93’ünü ithal etmişiz.

Enerji ithalatı sebebiyle Rusya, Türkiye’nin, 2’nci büyük ticaret ortağı… İran ise 5’inci sırda.

Türkiye doğalgaz ihtiyacının %58’ini, petrolün ihtiyacının %12’sini Rusya’dan karşılıyor. 33 milyar Dolara varan dış ticaret hacminde Rusya lehine 25 milyar dolar açık veriyoruz.

Benzer durum İran’la ticaretimiz için de geçerli. Petrol ithalatımızın %41’ini, doğal gaz ithalatımızın %18’ini İran’dan yapıyoruz. 2011 yılında petrol ihtiyacımızın %51’ini İran’dan yaparken, bu oran ABD’nin baskısıyla geçen sene %41’e gerilemiş. İran ile 16,5 milyar Dolara varan dış ticaret hacmimizde Tahran lehine yaklaşık 10 milyar Dolar açık veriyoruz.

Her iki ülkeye de önemli miktarda dış ticaret açığı vermemize rağmen, aldığımız doğalgaz ve petrol karşılığında bir şeyler de satabiliyoruz. Üstelik, ABD baskısı ve AB ipotekleri olmasa, 145 milyonluk Rusya ve 75 milyonluk İran ile ticaretimizin büyüme potansiyeli var. Bugünkü koşullarda bile, 2015 yılına kadar Rusya ile ticaretimizin 3, İran ile 2 katına çıkması planlanıyor. Fakat ABD, bu ülkelerle ticari ilişkilerin gelişmesinden ve gelişme potansiyelinden çok rahatsız; Türkiye’nin enerji ithalatını başka ülkelere çevirmeye çalışıyor.

ABD, TÜRKİYE’Yİ YANLIÞ YOLA SOKMA PEÞİNDE

İran’ın batılı ülkelerin yaptırımlarından kurtulmak için geliştirdiği “doğalgaz karşılığı altın” uygulamasını sonlandırmak için ABD tarafından hazırlanan yeni yaptırım paketi 6 Þubat itibariyle yürürlüğe girdi.

Türkiye, İran’dan aldığı doğalgazın karşılığını TL olarak ödüyor, İran da yaptırımlar sebebiyle bankacılık sistemine sokamadığı TL’yi altına çevirip bir şekilde ülkesine götürüyordu. Bu sayede Türkiye’nin altın ihracatı 10 kat artarak 12 milyar Dolara ulaşmıştı. Þimdi ABD’nin İran’a uyguladığı yeni yaptırımlarla, TL üzerinden altınla yapılan alışveriş de bitti. Aslında ABD bu ambargo yaptırımlarını yalnızca İran’a değil, İran’la ticaretimizi alabildiğine kısıtlayarak aynı zamanda Türkiye’ye de uygulamış oluyor.

Türkiye’nin ticareti, geliştirme potansiyeli olan Rusya ve İran yerine, Libya, Suudi Arabistan, Katar gibi bizim için önemli bir pazar potansiyeli olmayan ülkelere yönlendirilmeye çalışılıyor. Libya bir yana, Suudiler ve Katar, boğazına kadar Batı malları ile dolu ve Türkiye ile ilişkileri esas olarak tefecilik üzerine kurulu petro-dolar ülkeleri. Aynı zamanda adeta bir ABD eyaleti durumundalar.

Kötüleşen ilişkiler sebebiyle Rusya ve İran ile olan ticaretimizin iyice azaldığını düşünün. Bu durumda Türkiye’nin enerji ithalatı sebebiyle olan dış ticaret açığı en az 10 milyar Dolar daha artarak 100 milyar Dolarlara tırmanacaktır. Türkiye mevcut dış ticaret açığını bile birkaç yıl daha sürdüremeyecekken, 100 milyar Dolarlardan bahsetmek ekonominin bir daha düze çıkmamak üzere batması demektir.

ABD, burada makro düzeyde stratejik bir hamle yaparak Türkiye’nin Rusya ve özellikle İran ile olan enerji ticaretini başka tarafa yönlendirmeye çalışıyor. Bu durumda sıkışan Ankara, doğal olarak enerji ithalatında daha az dış ticaret açığı vereceği ülkelere yöneltme hesapları içine giriyor. Suudi Arabistan, Libya veya Norveç gibi ülkeler bu anlamda önemli bir potansiyel taşımadıklarına göre, hemen yanı başımızda duran Kuzey Irak petrolleri, esaslı bir havuç olarak AKP Hükümeti ve TÜSİAD’ın iştahını kabartıyor. Bayram değil seyran değil, 2009 yılında Habur rezaleti ile başlayan sözde “Kürt açılımı” nereden çıktı zannediyorsunuz? Sözde “Kürt açılımı”nın uluslararası ilişkiler boyutunu BOP oluştururken, ekonomi-politiğini de Kuzey Irak petrollerinin oluşturması kararlaştırılmış. Türkiye enerji faturasının %10’unu Barzanistan’a ödese ne olur, bir düşünün.

KUZEY IRAK YÖNETİMİ MERKEZİ HÜKÜMETTEN BAÐIMSIZ OLARAK PETROL SATABİLİRSE IRAK BÖLÜNECEKTİR

Kuzey Irak petrolleri Merkezi Hükümetle anlaşmaya varılamadığı için bölgeye hapsolmuş durumda. Çıkış yolunu stratejik derinlik “ustamız” Davutoğlu gösteriyor. AKP Hükümeti Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi ile bu bölgedeki petrolün Türkiye üzerinden uluslararası pazara sevk edilmesi konusunda mutabakata vardı. Merkezi Bağdat Hükümeti, Kuzey Irak’taki devletçiğin bölgedeki büyük petrol gelirlerini tek başına sahiplenmesinin ülkeyi bölünmeye götüreceğini bildiği için bu duruma karşı çıkmakta. Herhalde Türkiye tarafında devlet içinde bazı dirençler var ki anlaşma halen imzalanmış değil.

Eğer Bağdat dışlanarak, Barzanistan ile bu petrol anlaşması imzalanır ve buradan alınan güç, artı Eşbaşkanlık hükümetinin askeri desteği ile Suriye kuzeyi PKK denetimine verilirse, Türkiye’nin parası ve silahlı desteği ile birkaç yıl içinde “Büyük Kürdistan” kurulmuş olacak. İşte ABD’nin planı budur.

Bu arada şunu da belirtelim, 3 milyonluk Kuzey Irak’ın Türkiye için ticari bir potansiyeli yoktur. Birkaç milyar Doları geçmeyecek petrol ve boru hattı kira geliri için, Irak’ın geri kalanından, Rusya, İran ve Suriye’den vazgeçmek mantıklı değil.

WASHİNGTON’UN “İSTEMEM YAN CEBİME KOY” TAKTİÐİ

Bu arada bazı gazetelerde Washington’un Türkiye’nin Kürt Yönetimi ile geliştirdiği yakın ilişkilere karşı olduğu propagandası yapılıyor. Neymiş efendim Kürt bölgesinin bağımsızlık yönünde atacağı adımların Irak’ın Þii Başbakanı Nuri El Maliki yönetiminde iyice İran’a yanaşmasına sebep olurmuş. Tabii ki ABD bu yönde bir yakınlaşmayı istemez. Ama Washington için hem bir Kürt devleti kurulsun hem de Irak’ın geri kalanı benim kontrolümde olsun seçeneğinin de var olduğunu unutmayalım.

Bu hayallere kanalara hatırlatalım: ABD, Türkiye’nin İran ile altın karşılığı yaptığı doğalgaz ticaretini nasıl engelledi… Eğer ABD, Eşbaşkanlığın Barzanistanla koyulaşan ve Maliki yönetimini karşıya alma pahasına gelişen ilişkilerin gerçekten önlemek istese, Obama’nın beysbol sopasıyla bir fotoğraf daha çektirmesi yeter de artar bile...



Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Cuneytbelmondo
Spammer
Spammer


Inscrit le: 29 Jan 2010
Messages: 742
Localisation: Paristanbul

MessagePosté le: 17 Avr 2013 0:25    Sujet du message: Répondre en citant

Evet. Türkiye, sünni mezhebi savunur haline geldi. Abd'nin Irana karsi çikmasi
akp'nin isine geliyor. Zaten iran'dan Türkiye lehine gelen elestiriler hep "bati'nin kuklasi" seklinde oluyor. Asirlardir süren iranla barisi bile batirmayi basardilar bizimkiler...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 17 Avr 2013 15:02    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:
bizimkiler...

Bu herhalde mecazi anlamda kullanilmis..
Ben bu sifati kullanamiyorum bunlar hakkinda....o kadar uzagiz ki birbirimizden, onlari sahiplenmem olanaksiz! Benim, sevdigim Türkiye'mde bir yabanci isgal kuvveti gibiler benim için....Sevdigim ne varsa ayaklar altina alan, ezen, parçaliyan, sevmedigim herseyi bastaci eden bir yabanci isgal gücü.....
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 04 Juil 2013 10:34    Sujet du message: Répondre en citant

AP'ye sana ne lan dediler ama ABD olunca is degisiyor.
Elçilik resmen ayar vermis bunlar uzerine alinmadan gitmisler, "sandik kursun" karsilastirmasiyla isi kurtardiklarini dusunmusler.

Hukumete karsi ince ayari yutmuslar midelerine oturmamis... Tabii o ABD'liler Dogu'da siyasi muhendislik yapiyorlar...

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 23 Aoû 2013 17:21    Sujet du message: Répondre en citant

Hani su gunlerde Turkiye Basbakani Misir için herkese "oneminute" çekiyor ya... Belçika'yi unutuyor. Hakbuki Belçika kucucuk ulke Basbakan höt dese...

Citation:

Brüksel lahanası
Yilmaz ÖZDIL - Hurriyet 11/05/2013
“Kim Milyoner Olmak İster” yarışmasının sunucusu, duayen tiyatrocumuz Kenan Işık, Belçika’ya giriş yaparken gözaltına alındı.

“Türk ve Müslüman olduğu için sorgulandığını” açıkladı.

*

Kısa süre önce...

*

Belçika Flaman Meclis Başkanı Jan Peter Peumans, Belçika devlet televizyonu VTR’de yayınlanan De Pappenheimers isimli bilgi yarışmasına katıldı. Fransız düşünür Voltaire’in “dünya üzerindeki en iğrenç halk” olarak hangi milleti tanımladığı soruldu. Cevap seçenekleri olarak “Flamanlar, Yahudiler, Türkler” şıkları sunuldu. Belçika Meclis Başkanı, seyirciye soralım jokerini filan kullanmadı, şırrak diye “Türkler” dedi... Kenan Işık’ın koltuğunda oturan yarışma sunucusu “yanlış cevap verdiniz ama, doğru cevabı bilmemeniz imkânsız herhalde di mi?” diye sordu. Belçika Meclis Başkanı hiç istifini bozmadı, “elbette doğru cevabı biliyorum ama, Yahudiler aleyhinde laf söyleyecek cesaretim yok, çok hassas insanlar” dedi. Bunun üzerine sunucu “meğer Türkler aleyhinde konuşmak sorun değilmiş öyle mi?” diye sordu. Belçika Meclis Başkanı “eminim, son kararım” manasında, sırıttı.

*

Adam hâlâ o makamda oturuyor.
Türkiye-Belçika ilişkileri cillop gibi.

*

Dolayısıyla...
a, takmayın kafanıza
b, büyütmeyelim
c, üstüne soğuk su içelim
d, Hindistan’da Belçika’da olur böyle şeyler
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
administrateur
Admin
Admin


Inscrit le: 16 Fév 2009
Messages: 863

MessagePosté le: 30 Jan 2014 0:25    Sujet du message: Répondre en citant

Durum vahim !

Citation:


Stratejik Sığlık!

Mustafa Balbay - Cumhuriyet, 27 Ocak 2014 Pazartesi


İç politikadaki karmaşa, dışarıdaki ağır hüsranları ister istemez ikinci plana itiyor. Bir bütün olarak bakıldığında dış politikamız, hükümet ortakları içindeki paralel devlet-eşkenar devlet tartışmalarından daha vahim bir belirsizliğe sürüklenmiş durumda.

Düşişleri Bakanı, Türkiye’nin dünyada en fazla dış temsilciliği olan ilk 5 ülkeden biri haline gelmekte olduğunu söylüyor. Ortalama yılda 10-15 ülkede yeni temsilcilikler açılıyor. Yakında okyanus adaları üzerindeki 3-5 bin nüfuslu ülkelerde de bayrağımızı dalgalandıracağız. Özünde güzel bir hedef. Komşularınızla ilişkilerinizi tam olarak rayına oturtmuş olursunuz, bölge ve dünya siyasetine yön veren ülkelerle ilişkileriniz mükemmel gitmektedir, bunun üstüne dış politikada daha iyi ne yapsam diye plan kurarsınız. Temsilciliğiniz olmadığı uzak ülkelere de büyükelçilik açarsınız.
Gelin görün ki, Türkiye’nin etrafındaki 4 ülkede büyükelçisi yok. AKP hükümeti Suriye, Mısır ve İsrail’deki büyükelçilerimizi çekti. Önceki hükümetlerden kalan Ermenistan ilişkisizliğimiz de buna eklenince, evinin önünü süpüremeyen, ama uzak komşularıyla çevre düzeni konuşan bir ülke durumuna düştük.

***

Dış politikadaki felaketin birazcık görünen yüzü, Suriye. Cenevre toplantılarında Türkiye’nin durumu 39 ülkeden biri olmaktan öte değil. Ana aktör ABD ve Rusya. Türkiye ise Finlandiya, Yeni Zelanda statüsünde. Eğer insani yardım ya da mülteciler konusu gündeme gelirse, Türkiye’nin masada yeri oluyor.

Oysa yaşananların acı yüzüyle karşılaşan başlıca ülke, Türkiye.
ABD’nin Suriye politikasını biçimlendirmede muhatap aldığı birkaç ülkeden biri ise İran. Türkiye, Suriye krizinin başından itibaren yaptığı hatalarla öyle bir konuma düştü ki, ABD Suriye’de kimi istenmeyen grupların devre dışı bırakılması için Tahran yönetimini daha inandırıcı buluyor.

Cenevre’de ABD ve Rusya neredeyse Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi Suriye üzerinden uluslararası tüm sorunların pazarlığını yapıyor. Suriye’deki her iki tarafın da zorla oturtulduğu masadan kalıcı bir çözüm çıkmayacağını bütün taraflar biliyor. ABD ve Rusya, başlarına yeni bir “bela” sarmayacak bir süreç arıyor, o kadar. Türkiye ise kendisine hâlâ yer arıyor!

***

Suriye’nin yanı sıra özellikle Mısır ve Irak konusunda da diplomatik geleneklere uymayan bir yol izleniyor.

Türkiye’nin Mısır politikasını fiilen Müslüman Kardeşler örgütü biçimlendiriyor. Gidiş, bir ülkenin içişlerine karışmak ya da uluslararası hukuka uymayan yöntemler benimsemekten öte bir kayıtsızlık içeriyor.
Irak politikamızın sahibi ise Barzani yönetimi. AKP hükümeti ile Barzani arasında varılan gizli anlaşma Irak merkezi yönetimi tarafından kabul görmeyince, Türkiye illegal işler yapan ülke konumuna düştü. Başta etrafımızdaki 4 ülkede büyükelçimiz yok dedik ama, Bağdat Büyükelçiliğimizin AKP ve Irak hükümeti tarafından ne kadar dikkate alındığı tartışılır. Zira, ana muhatap Barzani.

Uluslararası alanda dikkati çeken bir gelişmeyi daha paylaşalım; ABD, El Kaide gibi terörist unsurların Ortadoğu’dan soyutlanması için Türkiye’den çok İran’la işbirliğinden yana. Başta AKP’nin sumen altına sığdırmaya çalıştığı TIR’lar olmak üzere uluslararası hukuka uymayan pek çok icraat söz konusu.

Dışişlerinde saplandığımız stratejik sığlık Türkiye’yi Þam-ar oğlanına çeviriyor!

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 27 Fév 2015 2:15    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:

Þerefli yalnızlığın en şerefli bilançosu
E. ÖZKÖK – H. 24.02.2015

GEÇEN pazar günü Süleyman Þah Türbesi'ndeki bayrağımızın indirildiği an itibariyle, bize "Þerefli yalnızlık" diye yutturulan dış politikamızın şerefli bilançosu aşağıdadır.

***

SURİYE: Büyükelçimiz yok. İki yıl önce, "Üç ay içinde gidecek" denilen Esad, Halep'e girmek üzere. Dünyanın önde gelen devletleri, "Esad'la devam" siyasetine döndü.

***

MISIR: Büyükelçimiz yok. Dünyanın önde gelen devletleri Sisi'yi tanıyor. Fransa, Mısır'a 24 adet Rafalle savaş uçağı satma kararı aldı.

***

LİBYA: Türk vatandaşları ülkeden çıkarıldı. Türkiye neredeyse düşman ilan edildi.

***

YEMEN: Büyükelçiliğimiz kapatıldı. Türkiye'nin gizlice gönderdiği silahlar iki defa yakalanınca, bu ülkeyi de kaybettik.

IRAK: Bakmayın ilişkilerimizin düzeldiği haberlerine. Bu ülkede de Türkiye'ye karşı tepkiler giderek büyüyor.

***

SUUDİ ARABİSTAN: Cumhurbaşkanı'nın apar topar cenazeye gitmesi aradaki soğukluğu zerre kadar düzeltmedi. Suudi Arabistan ile Türk hükümeti arasındaki gizli savaş tam gaz sürüyor.

***

İRAN: Bölgenin yükselen gücü haline geldi. Irak ve Suriye üzerindeki nüfuzu büyük ölçüde arttı.

***

KATAR: Bölgede Türkiye'nin tek müttefiki olan Katar da mevcut politikasını değiştirdi. Gazze'deki HAMAS yönetimi ile arasına mesafe koydu.

***

ERMENİSTAN: Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı'yken başlayan ilişkileri düzeltme sürecini askıya aldı. İlişkiler bozuk.

***

SURİYE SINIRIMIZ: Esad güçleri Halep'le Türkiye arasındaki yolu kesmek üzere. Türkiye sınırı ise Kobani'deki PKK yönetimi ile IÞİD ve Kaide yanlısı Nusra örgütünün eline geçmiş vaziyette.

ILIMLI MUHALİFLER: Türkiye'nin desteklediği ılımlı Suriye muhalefeti ise neredeyse yok olmuş durumda. Bölgede herkes, onlara verilecek silahların en geç 3 ay içinde IÞİD veya El Nusra'nın eline geçeceğinden emin.

***

AVRUPA: Geçen hafta Hürriyet'te yayınlanan Fransa Cumhurbaşkanı'nın Kobani'de savaşan iki PYD'li kadınla fotoğrafı Avrupa'nın bölgeye şu bakışını özetliyor:
"İnsanların kafasını kesen, canlı canlı yakan, binaların tepesinden atan IÞİD vahşetine karşı, en kahramanca savaşı Kürtler ve özellikle de Kürt kadınları vermektedir. Türkiye, cihatçıların geçişine izin vererek, IÞİD'e dolaylı destek vermektedir."

ABD: ABD'ye giden Türk Savunma Bakanı, bırakın Obama veya Biden'ı, ABD Savunma Bakanı ile bile görüşemeden döndü.

***

VE TRAJİK SON: Türkiye önceki gün, şiddetli çatışmaların geçtiği Kobani'ye yakın çevreyi "Askeri yasak bölge" ilan ederek, Türk kamuoyunun ve dünyanın gözünden kaçırmak zorunda kaldı. İki gün sonra da ecdadımızın yıllardır Süleyman Þah Türbesi'nde dalgalandırdığı bayrağımız indirildi.

Bayrağımızı indirten, askerimizi çektiren ise Cumhurbaşkanımızın şahsi düşman ilan ettiği Esad değil, kendi sınırımıza kendi elimizle yerleştirdiğimiz IÞİD oldu.

Þerefli yalnızlığımızın şerefli bilançosu geçen pazar günü itibariyle böyleydi.

Allah başka şerefli yalnızlıklardan korusun...



Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 27 Fév 2015 2:19    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:



Emin Çölaşan
emincolasan@sozcum.com

25 Þubat 2015


Dünya devi (!) zor durumda

Sevgili okuyucularım, yazının başlığı “Tarzan zor durumda” olabilirdi. Gerçekten de zor durumda!

Sen kendi ülkene ve bütün dünyaya hava basıp “Dünya devi olduk” diyeceksin, sonuçta sadece alay konusu olacaksın. İnanılır gibi değil.
Libya Hükümeti birkaç gün önce açıkladı:

“Türkiye bizim iç işlerimize karışmaktadır. Libya’da iş yapmakta olan bütün Türk şirketlerinin ülke dışına çıkarılmasına, mallarına el konulmasına karar verilmiştir.”

O ülkede yaklaşık 150 Türk şirketinin yatırımları, başlanmış projeleri var. Milyarlarca dolarlık işimiz devam ediyor. Yine milyarlarca dolarlık yatırım malzemesi Libya kentlerinde ve çöllerinde bulunuyor.

Libya bizim müteahhitlik şirketlerinin ilk gözdesi idi. İlk kez orada palazlandık. Gerçi her iş rüşvetle yapılırdı ama olsun varsın, çok iyi bir döviz girişi elde ediyorduk.

Son rakamlara göre bu şirketlerin geçen yıl Libya’da çalışanlarının sayısı 40 bin kişiydi. Þimdi hepsi sınır dışı edilmiş durumda.

Libya iki hafta önce bir açıklama daha yapıp Türk yolcu uçaklarının ülkeye sefer yapmasını yasaklamıştı.

Bizim hükümetten ses yok!

Bizim dünya devi (!) tepki veremiyor, olanları izlemekle yetiniyor.
Oysa Kaddafi’yi devirip çölde linç edenlere biz bavullarla 300 milyon dolar para göndermiştik. O paralar Libya’da yağmalandı, birilerinin cebine girdi.
O dolarların hesabını da Tayyip hükümetinden soran olmadı.

* * *

Suriye ile ilişkilerimiz belli. Ona girmeye gerek bile yok!
İran’la düşman olduk. İran da bizi aynı gerekçeyle suçluyor:
“Ülkesinin iç işlerine karışmak, nüfusun yaklaşık yarısını oluşturan Azerileri İran devletine karşı ayaklanmaya kışkırtmak.”

Mısır’la bütün ilişkiler koptu. Kahire Büyükelçimiz Ankara’ya çağrıldı, Büyükelçiliğimiz kapatıldı.

Yemen’le ilişkilerimiz de sona erdi.

O ülkeden de aynı suçlama geldi:

“Türkiye, ülkemize gizlice silah göndermektedir. İki parti silah yakalanmıştır.”

Büyükelçiliğimiz kapatıldı, personel Türkiye’ye dönüş yaptı.

AKP hükümeti İsrail-Filistin olayları sırasında topladığı güruhları Ankara’da Suudi Arabistan Büyükelçiliği önüne yönlendirip aleyhte gösteriler yaptırdı.
Suudi Arabistan’ı İsrail yandaşı olmakla suçladılar. Bu ülkeyle de koptuk!
İsrail’e değinmeye hiç gerek yok. Sıfır ilişki!

Irak’la kanlı bıçaklı olmuştuk. İktidarı Sünniler ele geçirince ilişkiler bir parça düzelmeye yüz tuttu.

Bizim dünya devi (!) bütün komşu ülkelerin iç işlerine karışıyor, mümkün olursa, bulduğu her fırsatta silah ve cephane gönderiyor, mezhepçilik yapıp onların yaralarını kaşıyor.

Þimdi işte bu durumdayız.

Tek başımıza, yapayalnız!

Dünya devimiz üstelik ABD’ye posta koyuyor, AB ile ilişkilerin çoktan buzdolabına konulduğunu biliyor.

Bütün dünyaya rezil olduk, tek başımıza kaldık…

* * *

Böyle bir ortamda kendilerine yeni yandaşlar, dostlar (!) aramak zorunda kaldılar ve buldular:

PKK ve IÞİD!

Son türbe operasyonu da terör örgütünün yardım ve desteği ile gerçekleştirildi.

IÞİD sessizce izledi.

PKK’nın Suriye’deki lideri olan Enver Müslim isimli şahıs operasyondan iki gün önce Ankara’ya çağrıldı ve rica edildi:

“Türbeye operasyon yapacağız, örgütün yardımını rica ediyoruz.”
Suriye’de yeni komşumuz olan PKK elinden geleni yaptı ve türbeye doğru bir koridor açtı.

Operasyonu biz bilmiyorduk ama PKK biliyordu.

Bence IÞİD de biliyordu.

* * *

Süleyman Þah Türbesi sembolikti. Yurtdışındaki tek toprağımızı 1921 yılında Ankara’da Fransa ile yapılan anlaşma ile kazanmıştık.
Düşünün, Milli Mücadele ve savaş sürerken, kendi toprağımız işgal altındayken Mustafa Kemal Paşa ecdadımızın anısı için yurtdışında bir avuç toprak elde ediyordu. Hem de işgalci Fransa’dan.

1923 yılında Lozan Anlaşması imzalandı. Anlaşmanın 3. maddesi uyarınca o toprağın bize ait olduğu bir kez daha kabul edildi. Bu başarı da Gazi Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Paşa’ya aittir.

Þimdi bu toprağı yabancılara bırakıp geri çekildiler.

Birecik’te askeri birliğe koyup herkesi dua etmeye çağırdıkları (tahta veya çinko) tabutlar boş!
İçlerinde naaş, kemik, toprak falan yok…

Tamamen sembolik…

* * *

Dünkü yazımda Türk Ceza Kanunu’nun 302. maddesini sizlere duyurmuştum:
“Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya…. devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
Son türbe olayında açıkça suç işlenmiştir…

Küçük bile olsa devletin toprağı elden çıkarılmış, devletin egemenliği çiğnenmiş, vatan toprağı yabancı güçlerin eline teslim edilmiştir.
Daha da Türkçesi, iktidar çareyi türbeden kaçmakta bulmuştur.

Demek ki Türkiye Cumhuriyeti bu kadar aciz ve beceriksiz kalmıştır.
Bizim kamuoyu ve muhalefet partileri TCK’daki bu maddeyi görmez, işin üzerine gitmez…

Ve göreceksiniz, iktidarın muhteşem propaganda çarkı sayesinde AKP hükümeti yine zeytinyağı gibi suyun üzerine çıkmayı başaracaktır.


Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
medar69
Advanced Expert
Advanced Expert


Inscrit le: 28 Fév 2012
Messages: 328
Localisation: annemasse74

MessagePosté le: 27 Fév 2015 9:29    Sujet du message: Répondre en citant

Israil 0 iliski dites a votre journaliste de revoir ses fiches ,malgré les relations excecrable
Les échanges commerciaux ne font qu'accroitre ,et ouiiii,

Yani o kadar kotu ki ,o yuzden dis ticaret hacmi akp hukumetinden once bès misli arttti en az jen'ai pas les chiffres sous les yeux ,la lLibye doit beaucoup d'argent ça les emmerde de payer . les relations avec Les arabes n'ont jamais été très bonne et ce depuis'la premier guerre mondiale akp ou pas .
La Turquie fournirait des armes a une quelconque rébellion au yemen ,
Quel sont vos sources ?
Mais c'est quoi ses conneries ,et les hommes d'affaires qui se sont FAI vire de lubie qui c'est qui leur a ouvert des marches la bas ,vous pouvez me le dire ,
Bu isler Boyle ticaret te Bazen alirsin Bazen alamassin ,
Yahu vallahi delli ediyorsunuz béni .... Idea
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 23 Juin 2015 1:02    Sujet du message: Répondre en citant

Bugunleri ben bile ongorebildiysem, AKP iktidari gorememise buna ne demeli?
Dilim varmiyor bu soruya cevap vermege!!!

Citation:

Uğur Dündar


Sozcu, 21 Haziran 2015

AKP Osmanlı hayalinin peşinden koşarken, Kürtler Akdeniz’e yaklaştı!..

Dönemin Düşişleri, pardon Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na göre, Ortadoğu’da taşlar yerinden oynayacak, coğrafyanın en büyük oyun kurucusu, AKP’nin yeni Türkiye’si olacaktı.

Bu topraklardaki harita değişikliği sırasında Osmanlı Devleti küllerinden doğacak, AKP eliyle ihya ve inşa edilecekti.

Kısacası Ortadoğu’da artık her şey bizden sorulacaktı.

Öyle ki, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’ndan habersiz rüzgar esmeyecek, yaprak bile kımıldamayacaktı!

* * *
Karar verilmişti:

Kuzey Afrika’dakilerden sonra Suriye’deki eli kanlı diktatör de devrilecekti.

Beşar Esad ya gidecek, ya gidecekti!

Onun yerine Müslüman Kardeşler (İhvan)
gelecekti.

Esad en geç iki ay içinde paket edilecekti!

İki ay sonra namaz kılmak için Þam’daki Emeviye Camisi’ne gidilecekti.

Hayaller hep böyleydi!

* * *
Kollar sıvandı, hazırlıklar yapıldı, iç savaşın işareti verildi.

Daha önce “Kardeşim Esad” olan adı, “Düşmanım Esed”e dönüştürülen Suriye liderini bir an önce düşürebilmek için dört koldan harekete geçildi.
Ona karşı savaşan güçlere AKP tarafından her türlü eğitim ve lojistik desteğin yanı sıra, para ve silah bile verildi.

Yüzbinlerce masum insan, bu hayal uğruna canlarından edildi.
Gözlerin karardığı hayal

koşusunda IÞİD denilen kelle avcısı güruhla bile kol kola
girildi.

Sakin Suriye toprakları her taraftan açılan ateşler sonucunda adeta cehenneme çevrildi.

Milyonlarca insanın yerini yurdunu bırakıp can havliyle kaçtığı ülkede hayatların yanı sıra zengin kültürel miras ve tarih de vahşi ellerce talan edildi.

* * *
Sevgili okurlarım,

Yönetim “Kardeşim Esad”ın elindeyken sınır komşumuz Suriye
Devleti’ydi.

Peki ya bugün?

Esad güçleri gitti, onların bıraktığı yaklaşık 800 kilometrelik hatta PYD yerleşti.

Bizimkiler hayal peşinde koşarlarken, senaryonun asıl yazarı küresel gücün ve onun Ortadoğu’daki mutemedi İsrail’in onayı doğrultusunda Kobani’den sonra Tel Abyad’a da PYD bayrakları çekildi.

Böylece Kürtlerin Akdeniz’e ulaşmalarıyla devam edecek Büyük Kürdistan’ı inşa etme aşamasına geçildi.

* * *

Oysa ne diyordu dönemin Düşişleri, pardon Dışişleri Bakanı Davutoğlu?
“Ortadoğu’yu yeniden biz kuracağız. Köklü tarihi ve kültürel bağımızın olduğu coğrafyadaki kardeşlerimizle el ele vererek Osmanlı’yı yeniden biz inşa edeceğiz…”

Nereden nereye değil mi?

O hayalden geriye ne kaldı biliyor musunuz?

Yerini, yurdunu terk edip can havliyle ülkemize sığınan milyonlarca masum insanın yarattığı sorunlar, koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin yitip giden saygınlığı ve stratejik önemi, bir de sakallarını Suriye’de bırakarak kaçan binlerce IÞİD’li kelle
avcısı!..

Yazık, çok yazık!..


Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 23 Juil 2015 17:41    Sujet du message: Répondre en citant

Atalar ne demis?

Ne ekersen onu biçersin!

Citation:

Erdoğan ve Davutoğlu'nun zaafı

Hurriyet - Mehmet YILMAZ - 23.07.2015


SURUÇ'taki teröristin Adıyamanlı olduğu, babası tarafından IÞİD'e katıldığı için ihbar edildiği, polis tarafından "terör nitelikli şüpheli" olarak arandığı, Diyarbakır'daki HDP mitingine bombalı saldırı düzenleyen terörist ile Adıyaman'da bir çay ocağında tanıştığı dünkü gazetelerde yer aldı.

Adıyaman'da bazı kişilerin Suriye'deki içsavaş için savaşçı devşirdiği ile ilgili ilk haber Radikal'de İdris Emen imzasıyla 2013 yılının eylül ayında yayınlandı.

Haber, çocukları Suriye'ye savaşa götürülen ailelerin anlattıklarından yola çıkılarak yazılmıştı ve şöyle bitiyordu:
"Adıyamanlılar gençlerin Suriye'ye gitmelerinden dolayı huzursuz. Bir esnaf, 'Bazı insanların para karşılığında gençleri örgütleyip Suriye'ye gönderdiğini duyuyoruz. Açıkçası bu durum hepimizi korkutuyor' diye konuşuyor. Hatta Adıyaman'da çocukları Suriye'ye götüren bir çetenin bile varlığından söz ediliyor. Ancak konuyla ilgili sorularımızı ilettiğimiz Adıyaman Valiliği ve Adıyaman Emniyet Müdürlüğü ise bu konuda konuşmak istemiyor."

Valiliğin ve Emniyet yetkililerinin neden konuşmak istemedikleri çok açık.
O tarihte Suriye'ye savaşmaya giden cihatçı gençler hoş görülüyordu, çünkü Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun bir tek hayalleri vardı: Þam'daki Emevi Camisi'nde namaz kılmak!

Hükümet, Suriye'deki içsavaşta açık olarak "cihatçıların" yanında duruyorken, Valilik ve Emniyet Müdürlüğü buna nasıl karşı çıkabilirdi, bu faaliyetleri önlemek için ne kadar gönüllü, istekli olabilirdi?

Türkiye'nin Suriye sınırı cihatçılar için bir yolgeçen hanı haline geldiğinde iktidarda yine aynı kişiler vardı.

Suriye'de savaşan cihatçıların, dinlenmek, tedavi olmak için Türkiye'ye serbestçe geçtiği, bazı göçmen kamplarının askeri kampa dönüştüğü de savaşın ilk günlerinden beri biliniyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun "IÞİD radikal, terörize bir yapı gibi görülebilir. Oradaki yapı, hoşnutsuzluklar, öfkeler sebebiyle reaksiyon olarak doğdu. Eğer Irak'ta Sünni Araplar dışlanmamış olsaydı, böyle bir öfke birikmesi olmazdı. IÞİD öfkeyle büyüyen bir tehdit" dediğini de hatırlayalım.

Yani diyeceğim şu ki bu noktaya bir günde gelmedik.

Bugün Türkiye'yi yöneten zihniyetin, üzerine "Yeni Osmanlıcı" sosu dökülmüş İslamcı ideolojisinin kör ettiği gözler dışında herkes nereye gitmekte olduğumuzu görüyor, biliyordu.

Diyarbakır ve Suruç bombalarından sonra şimdi istihbarat ve güvenlik zafiyetinden söz ediliyor.

Evet, bir zafiyet var ve bu Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin "cihatçılara" karşı duydukları zaaftan kaynaklanıyor.



Güvenlik Zirvesi'ne 'Günaydın' diyorum!

SURUÇ katliamının ardından, Başbakan'ın başkanlığında Güvenlik Zirvesi toplanmış. Havuz gazetesinin haberine göre alınan kararlar şöyle:
IÞİD ile mücadele kesintisiz sürecek. Operasyon ve istihbarat çalışmaları hız kesmeden devam edecek.

Örgütle mücadelede IÞİD'in Türkiye'deki terör ağına yönelik operasyonlar öncelik haline geldi.

Örgütün Türkiye içindeki mali ve lojistik ağı çökertilecek. Örgüt mensuplarını Suriye ve Irak'a geçiren irtibat elemanları, yurtdışındaki kadroyla temas kuran isimler, finans kaynakları hedef olacak.
İkinci aşamada sıra alt düzey IÞİD mensuplarına gelecek. Örgütün Türkiye'deki sempatizan ve elemanlarının takibi için ek kaynak ve personel ayrılacak.

Güvenlik Zirvesi'nden çıkan bu kararları okuduğumda gülsem mi, ağlasam mı karar veremedim.

Sanki IÞİD diye bir örgütün varlığı yeni duyuluyor da ona karşı tedbirler alınıyor gibi bir hava!

Bu örgüt Türkiye'de ilk kez eylem yapmıyor.

Nevşehir'de, Diyarbakır'daki HDP mitinginde ve Suruç'ta yaptıkları eylemleri biliyoruz.

Ama kararlar gerçekten böyleyse anlıyoruz ki düne kadar Türk güvenlik güçlerinin "öncelikli hedefi" IÞİD değilmiş.

Güvenlik Zirvesi kararları diye yarı resmi gazetede ilan edilen hususlar zaten yapılıyor olmalıydı.

Eğer bu zirve kararlarında sözü edilen plan uygulanmış olsaydı ne Diyarbakır'daki bombalı saldırı gerçekleşebilirdi, ne de Suruç'taki.


Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 05 Oct 2015 3:02    Sujet du message: Répondre en citant

Hillary'nin bu sozlerine guldum mu uzuldum mu desem bilemiyorum!



Odatv de islemis ayni konuyu


http://odatv.com/davutoglunun-o-katlanilmaz...-0410151200.html
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 23 Déc 2016 1:42    Sujet du message: Répondre en citant

Suriye politikasinin çokusu ya da "tukurdugunu yalamak"!!!

cengiz-han a écrit:
Citation:

Biz ‘sabır, sabır, sabır’ dedik ve en sonunda dayanamadık ve Suriye’ye Özgür Suriye Ordusu’yla girmek zorunda kaldıki. “Niçin girdik?

Bizim Suriye’nin topraklarında gözümüz yok. Mesele toprağın gerçek sahipleri topraklarına sahip olsunlar bunu sağlamak için. Orada bir adaletin tesisi için varız. Devlet terörü estiren zalim Esed’in hükümranlığına son vermek için biz oraya girdik başka bir şey için değil.


29 Kasim 2016
http://odatv.com/biz-suriyeye-niye-girdik-2911161200.html
videosu da var...

Ama bir de Moskova bildirisine bakin, mesela
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/648479/Turkiye_nin_Suriye_politikasi_Moskova_da_coktu..._Birinci_maddeye_dikkat_.html
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 27 Déc 2016 2:48    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:

Ergin Yıldızoğlu

Kurtlar sofrasında AKP Türkiyesi...

26 Aralık 2016 - Cumhuriyet

Cumhurbaşkanı, “Zalim Esed’in hükümdarlığına son vermek için oraya girdik, başka bir şey için değil” diyordu. Bir ay sonra, başkentinde bir İslamcı terörist tarafından katledilen Rus Büyükelçisi’nin kanı kurumadan, AKP Türkiyesi Rusya, İran ile birlikte imza koyduğu 8 maddelik anlaşmanın birinci maddesinde, Suriye’nin “çokkültürlü, çok etnik gruplu demokratik ve laik bir devlet olarak egemenliğine, bağımsızlığına, topraklarının bütünlüğüne... eksiksiz biçimde saygı göstereceğini” açıkladı.
Ben böyle bir “U” dönüşü görmedim. Þimdi, “derin” analizler birbirini izliyor: Rusya’ya yaklaşıyor. NATO’dan çıkar mı? Hayır çıkamaz... Bu sırada bir şey, ya gözden kaçıyor ya da kabul etmesi ağrılı olacağından “yadsınıyor”: Ülke iki büyük gücün arasında, paylaşım konusudur!


Bir soru, bir fantezi
Bu “yadsıma” durumundan çıkabilmek için önce şu soruyu sormak gerekiyor. “Bu müthiş ‘U’ dönüşü niye oldu?” Bu soruya cevap verebilmek için de hem AKP’nin hem de milliyetçi /Avrasyacı kesimin tutunduğu fanteziyi aşmak gerekiyor.

Fantezi: Modern, kapitalist Türkiye bağımsız bir ülkedir, onu yönetenler dış politikada istediklerini yapabilirler.

Gerçekteyse Türkiye’nin ekonomik, siyasi, güvenlik yapıları, II. Dünya Savaşı’ndan sonra, ABD hegemonyası altında kurulan güvenlik mimarisinin, merkez kapitalizmin gereksinimlerine göre şekillenmiştir; eski deyimle Türkiye, emperyalist sisteme bağımlı bir ülkedir. Tarih, yeniden, Hobson, Bukharin, Lenin’in emperyalizm kitaplarını yazdıkları döneme “benzerken” (ekonomik kriz, finansallaşma, gerileyen hegemonyacı güç, büyük güçler arasında yeniden paylaşım rekabeti) bu bağımlılığın tek bir emperyalistten öte, bir emperyalist rekabet sistemi ile ilgili olduğunu görmek gerekiyor.

II. Dünya Savaşı’nın ardından, siyasi bağımsızlığını kazanan eski sömürgelerde oluşan, işgale gerek kalmadan kullanmaya izin veren yeni içsel-yapısal bağımlılık biçimleri o dönemde “yeni sömürgecilik”, devletler de “postkolonyal” olarak tanımlanıyordu. Bu devletin işlevi (halkın rızasını alabiliyorlarsa “demokratik” yollarla, yoksa, açık diktatörlüğe, faşizme varan baskıcı rejimlerle) ülkeyi emperyalizmin ekonomiksiyasi kullanımına açık tutmaktır. Bu devletlerin yapısal özellikleri bu yönde şekillenmiştir.
Türkiye, 1950’lerde bu sistemle bütünleşti, bir daha da kopmadı. AKP’nin iktidara gelirken bu sisteme sadakat deklare ettiğini, bu sistem tarafından da desteklendiğini unutmayalım. Bu “postkolonyal” devletler, “bağımlı ülkeler”, uluslararası hegemonya sisteminin istikrarlı olduğu dönemde dış politika üretmediler, hegemonyacıyı izlediler. Hegemonya sistemi çözülürken, dış politika krizine girdiler, yeni yükselen “büyük güçlerin” arasındaki, emperyalist, yeniden paylaşım rekabetinin konusu oldular. “Davutoğlu’nun fantezileri bu krize çare olmaz, Türkiye’yi masaya değil, menüye oturtur” diyorduk. Öyle de oldu!

Soruya geri dönebiliriz. Rus uçağı düşürüldükten sonra AKP Türkiyesi’nin dış politikası çöktü, ekonomisi çökmeye başladı. AKP Türkiyesi’ni yönetenler, “büyük devlet” olmaya giderken (fantezi), aniden, iktidarda kalabilmek için, emperyalist rekabet sisteminin en önemli aktörlerinden Rusya’nın basıncı önünde eğilerek aşağılanmayı, yörüngesine doğru kaymayı kabul etmek zorunda kaldıklarını dehşetle gördüler. İçerde baskı ve terörün artması da bundandır.

Türkiye’nin konumu belirsizleştikçe, üzerindeki paylaşım rekabeti daha da sertleşecektir; sertleştikçe de konumu daha da belirsizleşecektir. Siyasal İslamcı ve Avrasyacı akıl, ülkeyi bu konumdan kurtarmak bir yana, içine daha da batırıyor! Türkiye’nin bağımlılıktan beslenen geleneksel kapitalist sınıflarının arzusu ise kurtulmaktan yana değildir. Öyleyse...

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
bendeniz
Expert
Expert


Inscrit le: 17 Nov 2014
Messages: 225

MessagePosté le: 06 Avr 2017 10:20    Sujet du message: Répondre en citant

Asagidaki analize katilmamak mumkun mu? Bir zamanlar BM Guvenlik konseyine seçilebilen Turkiye'nin bugunku geldigi nokta aci veriyor.

Levent Gültekin'in diken.com da 2 Nisan'da yazmis :

Ucuz kabadayılığın ağır faturası

Her şey Davos’ta çekilen “One minute!” ile başladı.

İktidar bir şey fark etti: Dış politikada meydan okuyucu, sağa sola fırça atan bir dil kullanmanın kendisi için çok kolay ve ucuz bir getirisi var.

Müslüman ülke halklarında İsrail’in, ABD’nin, Batı’nın yaptıklarına karşı biriken haklı bir öfke vardı.

“One minute” çıkışının yarattığı etki, bu öfkenin günlük siyasi kazanç için bulunmaz bir kaynak olduğunu gösterdi. Bu ucuz ama çok tehlikeli kaynağı kullanmaktan imtina etmediler.

“One minute” çıkışına dünya bir anlık öfke patlaması gözüyle bakarak dikkatli davrandı.

İsrail, ilişkiler daha da bozulmasın diye alttan alan mesajlar verdi.

ABD ve Batı, İsrail ile Türkiye’nin ilişkisini düzeltmek için çabaladı.

Fakat tüm bu çabaları ‘Bizden korktular, bizi hafife alamayacaklarını anladılar, biz olmadan bölgede hiç bir şey yapamayacaklarını gördüler’ diye algılayan iktidar diplomatik dili büsbütün bir kenara bıraktı.

İsrail’in ilişkileri düzeltmeye çalışmaktan vazgeçtiğini, Türkiye’nin çıkarına aykırı politikalara ağırlık verdiğini gördüklerinde geri vites yaptılar. Ancak iş işten geçmişti. İsrail ile eskisi gibi etkin bir ilişki kuramıyorlardı. Çünkü Türkiye içi boş, ucuz tehditler savururken, esasında elinin ne kadar zayıf olduğunu bütün dünyaya göstermişti.

Þimdi Filistin bütünüyle yalnız. Gazze bütünüyle sahipsiz.

Ve Türkiye, İsrail’e diplomatik olarak bile tek bir cümle edemez durumda.

İktidara kısa vadeli kazanç sağlayan ama ülkeye zerre kadar yarar getirmediği gibi büyük zararlar veren kabadayı dilin dozu, her geçen gün biraz daha arttı.

Dış politika artık iç politikanın malzemesi yapılmıştı.

Diplomasinin yerini BM’ye, ABD’ye, Rusya’ya AB’ye, İsrail’e, esasen bütün dünyaya meydan okuyan, ayar veren bir dil almıştı.

Taraftarın duygusunu kabartmak, ideolojik bir kenetlenme sağlamak adına önlerine gelen ülkeye en üst perdeden ayar vermekten, hakaret etmekten zerre kadar çekinmiyorlardı.

Bu dilin, bu yaklaşımın getirdiği zararı İsrail ile yaşanan olayda gördükleri halde benzer bir dili Rusya ile ilişkilerde de kullandılar.

Rus uçağı düşürüldüğünde köklü bir devlet gibi diplomatik dil yerine, bir mahalle kabadayısı evsafında dil kullanmaya başladılar.

“Gerekirse tezek yakarız”, “Siz yeni Türkiye’nin büyüklüğünün farkında değilsiniz”, “Artık, boyun eğen, ‘Tamam’ diyen bir ülke değiliz, bunu kabul ederseniz sizin iyiliğinize…” gibi ipe sapa gelmez, temelsiz, ucuz meydan okumalarla Rusya’yla da bütün köprüleri attılar.

Fakat çok sürmedi. Turizm ağır yara alıp tarım ihracatı durunca ve meydan okumanın maliyetinin farkına vardıklarında Rusya’dan özür dilediler.

Fakat Rusya eski Rusya olmadı. Çünkü söylenmiş onlarca ipe sapa gelmez cümle vardı. Üstelik sergilenen o kabadayılığın ne kadar kof olduğunu, Türkiye’nin elinin ne kadar zayıf olduğunu, birçok alanda kendilerine muhtaç olduğunu fark ettiler.

Rusya tarım ürünlerine koyduğu ambargoyu kaldırmıyor. Türkiye’nin tek taraflı vize iptaline rağmen vize uygulamaktan vazgeçmiyor, 103 gündür Ankara’ya büyükelçi atamıyor. Türkiye’nin en hassas olduğu Suriye’deki YPG konusunda YPG’ye açıktan destek vermekten zerre kadar çekinmiyor.

Ve ne yazık ki Türkiye’nin Rusya’ya söyleyebilecek tek bir sözü yok.

Bizimkiler, en küçük bir memnuniyetsizlik belirtisinde bile bulunamıyorlar.

Atılan onca naranın, meydan okumanın ardından gelinen nokta ‘Aman sesimizi çıkarmayalım da var olan tek taraflı ilişki de bozulmasın’ durumu.

Özürden sonra Rusya ile ilişkilerin düzeldiğini sandıkları bir dönemde bu sefer ABD’ye, NATO’ya, AB’ye kabadayılık tasladılar.

Yandaş medyada her gün bir Batı ülkesi için “Terörist devlet” manşetleri, “Ortadoğu’da artık biz varız bizsiz hiç bir şey yapamazsınız” gibi ipe sapa gelmez tehditler, “Ya biz ya YPG” gibi çocukça tercihe zorlamalar…

Hepsinin neticesinde Türkiye artık ne Irak’ta ne de Suriye’de var.

ABD’ye ve Batı’ya “Ortadoğu’da artık bizsiz yaprak kımıldamaz, biz olmadan hiçbir şey olmaz” tehdidi savruluyordu.

Tehdit edilenler tehdit edenin kofluğunu, güçsüzlüğünü göstermek için onun istemediği, “Yaparsanız çok fena olur” dediği her şeyi yaptılar.

Mesela Türkiye, Musul operasyonuna dahil edilmedi.

Suriye’de istediği tampon bölge talebi kabul görmeyince sessizce gündemden düşürdü. “Rakka operasyonunu YPG ile değil bizle yapın” talebi vardı; ABD ve Rusya, Türkiye’yi değil YPG’yi seçti.

Bundan dolayı Rakka ve Münbiç’e ABD ile beraber operasyon hayalleri rafa kaldırılarak ‘Fırat Kalkanı’ operasyonu apar topar sonlandırıldı.

Üstelik “71 gencecik çocuk niçin oralarda şehit oldu?” sorusu havada dururken.

Türkiye’nin en çok korktuğu ‘Suriye’de bir Kürt bölgesi oluşumu’ ABD ve Rusya’nın desteğiyle gerçekleşiyor.

Kerkük’te istemediği bir durum gelişiyor fakat sesini çıkaramıyor.

Mesele sadece masada olmamak değil. Bütün gelişmeler Türkiye aleyhine ilerliyor.

Fakat ne yazık ki Türkiye’nin bunlara itiraz edecek, etse de karşılık alacak en küçük bir ağırlığı kalmadı.

Türkiye, büyük devlet olmadan büyük devletmiş gibi davranmanın, hatta kabadayılığı büyük devlet olmak sanmanın ağır faturasıyla karşı karşıya.

Türkiye’nin hem Batı ve ABD’yle hem Rusya’yla hem de İran, Irak, Mısır gibi Müslüman ülkelerle ilişkisi ağır yara aldı.

Tehditler, meydan okumlalar, diplomatik dilden uzak, mahalle kabadayısı edasıyla yapılan hakaretler, farklı ülkelere yöneltilen akıl almaz ithamlar…

Tüm bunların sonunda bütün etkisini kaybetmiş, dünya siyasetinde en küçük bir ağırlığı, itibarı kalmamış bir ülke durumuna geldik.

Bir devlet bankasının genel müdür yardımcısı bir başka ülkede tutuklanıyor, iktidar ağzını açıp tek cümle edemiyor, bir politika belirleyemiyor.

Çünkü ülkemizin o cümleyi edebilecek, caydırıcı bir politika belirleyecek en küçük bir ağırlığı kalmadı.

Hezeyanlar içindeki kimi yandaş kalemlerin “Yedi düvelle savaşıyoruz” gibi akıl almaz yayınları, iktidarın, içeride kendini sağlama almak için dış politikayı iç politika malzemesi yapması neticesinde Türkiye ağır bir bedel ödüyor.

Yukarıda da dediğim gibi büyük devlet olmadan büyük devletmiş gibi davranmanın, büyük devlet olmayı mahalle kabadayılığı sanmanın neticesinde Türkiye dışarıda, devlet olma vasfını, etkisini ve ağırlığını bütünüyle kaybetti.

Birçok uzmana göre de ‘haydut devlet’ olarak algılanıyoruz.

İktidarlarını sağlama almak için Türkiye’nin asırlardır birikmiş tüm itibarını harcadılar.

Çok yazık!
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Aller à la page Précédente  1, 2, 3, 4, 5, 6  Suivante
Page 5 sur 6

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.