68 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 68
Membre(s) : 0
Total :68

Administration


  Derniers Visiteurs

cengiz-han : 09h13:50
SelimIII : 22h53:45
murat_erpuyan : 1 jour, 11h20:57
vickii : 4 jours
duygu : 5 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Turk demokrasisi
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Turk demokrasisi
Aller à la page Précédente  1, 2, 3, 4  Suivante
 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 27 Sep 2008 20:59    Sujet du message: AKP demokrasiyi askıya aldı! Répondre en citant

Citation:
AKP demokrasiyi askıya aldı!..
- 2008/9/26 Cumhuriyet - Prof. Dr. Tülay Özüerman

Kiminle konuşsam, "Beni dinliyorlardır"; bazıları beni uyarıyor; "Hocam, sizi dinliyorlardır" diyor. "Neden dinliyorlardır?" diye sorduğumda; "Siz muhalefet ediyorsunuz" yanıtını alınca, muhalefetin demokrasinin asli unsuru olduğunu, iktidarın her rejimde olduğunu, iktidarın almış olduğu biçime göre rejimlerin farklılaştığını, otoriter rejimlerin de biçimleri olduğunu anlatır buluyorum kendimi.

İstedikleri bu ise eğer, korku ve kuşkuyu yaratabildiler.
Herkes Türkiye'nin yarını için kaygılı ve umutsuz.

Herkes Eruygur Paşa'nın cezaevinde olmasaydı, bugün sağlıklı bir şekilde aramızda olacağından söz ediyor, Tolon Paşa ve diğer tutuklular için kaygılar dile getiriliyor. Kamu vicdanı sızlamayı bırakmış, kanamaya başlamış durumda. Daha düne kadar vatanın şerefli evlatları olarak aramızda ve saygın kişiler iken, bugün sağlık sorunları ile boğuşuyor olmalarını, onların şu anda bulundukları yeri sorgulamalarıyla bağlantılandırmayan kimse yok gibi.

Emekli askerlerimizin tutuklu olduğu operasyonun bir parçasına eklenen Nurseli İdiz'in salıverildikten sonraki sözleri çok önemli: "Paranoyak oldum... Kendimi çıplak hissediyorum... Artık cep telefonu kullanmayacağım..." sözleri özgürlüklerimizin, kendi özgürlüğümüzden bizi vazgeçirtecek derecede indirgendiğinin bir göstergesi.
Anlaşılıyor ki, haberleşme özgürlüğümüz artık yok!... Sıradan vatandaş dinlendiğini ve tutukluluk sırasının kendisine ne zaman geleceğini düşünmeye başlamışsa, siz bu rejime hala demokrasi diyebilir misiniz?

"Sizi niçin tutuklasınlar ki?" dediğimde, "Cumhuriyet mitinglerine katılmıştım", "Atatürk'ün posterini taşımıştım" gibi yanıtlar alıyorum. Toplumun algısına göre; Cumhuriyetçi, Atatürkçü, ulusalcı olmak ve AKP'ye muhalefet etmek gözaltı ve tutuklama nedeni. Böyle bir algının toplumda yerleşmiş olması hukuka olan güvenin ortadan kalktığı, siyasetin hukukun önüne geçtiği anlamına gelmez mi?

Türkiye'de bugün yaşananların adı gelecekte çok daha doğru bir biçimde konulacaktır. Ancak içinden geçtiğimiz süreç, demokrasinin fiilen askıya alındığı askeri darbelerin yaşandığı süreçleri aratacak kadar hukuk zemini dışına kaymıştır. Darbe süreçlerinde bile bir hukuk zemini arayışı vardır. Bugün ise hukukun zemini kaymıştır. Eksen sıradan yurttaş için "güvence" değil, "korku" üzerine oturmuştur.

Gelin de burada Montesquie'yu anmayın. Özgürlüğe olanak veren bir siyasal rejim için en önemli koşulun yasama, yürütme, yargı erklerinin birbirinden bağımsız kişi ve organlarda toplaşması gereğinden söz eder. Takvimler 17. yüzyılın başlarını gösterirken ileri sürülmüş bir gerçekliği, 21. yüzyılda bir kenara itmiş olan Türkiye, 17. yüzyılın da gerisine çekilmiş demektir.

Montesquieu'ya göre Cumhuriyet'in prensibi; fazilettir (erdemdir). Despotizm ise korkuya dayanır. Türkiye Devleti Atatürk Cumhuriyet'i fazileti yakalamış, insan onurunu her şeyin üzerine taşıyan anlayışı benimsemişken, bugün korkuya dayalı ılımlı İslam etiketi ile Cumhuriyet değerlerini kovalayan ve Atatürk karşıtlığı ile pazarlanan bir rejimde, insanların kendi özgürlük alanlarından kaçtığı bir kuvvetler birliği rejimine doğru hızla yol almaktadır.

Demokrasi şimdilik askıda. Sonrası mı? Bu ülkenin korkuya direnecek güçlerinin hala zinde olup olmadıklarına bağlı.
En sıradan yurttaşın "Sıra bana gelecek" korkusu yaşadığı bir ülkede, "Neyin sırası?" diye sorduğunuzda, "Ne ile suçlandığını bilememe sırası" diyorsa birileri, hala köşelerinde demokrasiden söz eden kırık kalemlerin yazdıkları yazanlarını bile ikna edemiyor demektir.

Bu satırları yazmak kalemini hiçbir nedenle kırmayacak olan, durduğu yerin doğruluğunun ayırtında olan, yetiştiği ülkenin kendisini yetiştiren değer ve kurumlarına kendisini borçlu hisseden ve bildikleri ile toplumu aydınlatmayı ilke edinen herkes için bir görevdir. Lafı dolandırmadan söylemek gerekirse; Türkiye'de bir darbe olasılığından söz edilerek, sivil anayasa gibi aldatmacalarla, sivil görüntü verilerek bir "hükümet darbesi" yaşanmaktadır.

Türkiye'nin önceki süreçlerde yaşadığı askeri darbelere karşı oluşmuş tepkileri, topluma yeni bir darbeyi kabullendirecek biçimde örgütleme çabaları toplumu asker-sivil kamplaşmasına götürecek tehlikeli bir biçim almaya başlamıştır. Sayın Þener Eruygur'a geçmiş olsun ve şifa dileklerimizi iletmek ve Sayın Hurşit Tolon aynı akıbete uğramadan tutuksuz yargılanma talebinin değerlendirilmesinin insaniliğine değinmek özgürlüğümüz hala var mı? Kalmamışsa, demokrasiye ve özgürlüğe ilişkin tüm öğrendiklerimiz ve öğrettiklerimiz işlevsizmiş demektir.

Türkiye'de rotanın yeniden demokrasiye dönmesini istiyorsak, anayasa ve yasalara karşın uygulamada olan "fiili kuvvetler birliği rejimi"ne son vererek, yeniden kuvvetler ayrılığı prensibini işletecek biçime döndürmek ve yine fiilen ortadan kalkmış olan, yargı bağımsızlığı ile yargıç güvencesini geri çağırmak gerekiyor. Demokrasi askıya alınmışsa, hukuk devleti de askıdadır. Hukuk susmuş, susturulmuşsa; siyaset tüm acımasızlığı ile ilerleyecek demektir.

Cumhuriyet'in ılımlılaştırılarak yakasına yapıştırılan İslam etiketi ile faziletten (erdemden) giderek uzaklaşmaktayız. Yolsuzlukların ülke sınırını aşıp, Almanya'ya kadar dayanmış olması nasıl açıklanabilir? AB'ne gireceğiz diyerek AKP'ye destek ve arka çıkanlar, yolsuzluklarla girişimize ne diyorlar? İneceği yeri, bindiği geminin rotasından farklı hayal edenler deniz fenerine çarptıkları halde hala gerçeği görmezlikten gelebilecekler mi?!..

Unutmadan; Montesquieu ileri sürdüğü fikirleri nedeniyle din çevreleri ve tutucu üniversitelerin tepki ve saldırılarına hedef olmuştu. Bugün başta ABD olmak üzere, demokraside yol almış ülkeler onun kuvvetler ayrılığı prensibini kararlılıkla uygulayan ülkelerdir. AB ona keza.
Hem AB'ne girmekten söz ediliyor, hem de demokrasi, insan hak ve özgürlükleri askıya alınıyor!..
Bu hakların tamamen kalktığı gün bu satırları yazamaz olacağımız gündür.

t.ozuerman@deu.edu.tr
http://www.turkcelil.com/modules/smartsection/item.php?itemid=3592


Türk halki adina korkutucu !
Fakat halk olarak bunu da ikinci Erdogan hükümetini tekrar seçmekle hak etmediler mi !?
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 23 Déc 2008 1:15    Sujet du message: Répondre en citant

Hürriyet'ten Ahmet Hakan bugun (22/12/0Cool tam benim gorusume uygun bir yazi yazmis, ben de bunun Turkiye'de demokrasi anlayisina uygun bir yazi oldugu için burada sizlerle paylasiyorum.

Haa, benim soyadim da ERPUYAN oldugu için zaman "Etes-vous arménine?" diye sorulunca "et alors !?" cevabini veriyorum.

Hatta bir gun, zamanin Strasbourg Baskonsolusu'na, A TA TURQUIE'den soz ettiginde ama Baskani Ermeni demisler "O da iyi ya bir Ermeni boylesine çalisiyorsa daha ne istiyorsunuz" gibisinden yanit vermis.

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 07 Fév 2009 1:14    Sujet du message: Répondre en citant

B. Coskun yaziyor, bir ulkede iktidar iyi olmayabilir, begenmeyenler olmayabilir bu o kadar onemli degil, asil olan iktidar yerine koyacak alternatif yoklugundadir. Bu baglamda Sirmen'in yazi son derece onemli.


Cumhuriyet 06.02.2009


ALİ SİRMEN

Tandoğan Sendromu ve Eski Hamam Eski Tas

Bir gariptir CHP. Genel başkanı bir türlü doğru politikanın, katılımcılığın yolunu bulamaz, durmadan icatlar çıkarır.

Bir süre önce, kara çarşaflılara içlerinden biri de laiklik olan altı oklu rozet taktı. Çarşafa dolanmakla sonuçlanan İstanbul Sarıgazi’deki olay yetmedi, İzmit belediye başkan adayı Sefa Sirmen, “mahalle evleri”nde isteyene Kuran kursu açacaklarını ilan etti.

İşin garibi herkes de, bunu CHP’de yeni açılım olarak niteliyor. Oysa ortada yeni açılım falan yok. CHP daha 1947 kurultayında, DP’ye karşı mücadelede din faktörüne sarılmaya karar vermişti.

Bu akımın başını da Hamdullah Suphi Tanrıöver ile Hatay Milletvekili Sinan Tekelioğlu çekiyordu.

“Muhalefet dindar davranıyor, biz dinsiz gibi görünüyoruz” diye özetlenecek olan düşünce CHP içinde çoğunluğu sağlayacaktı. İsmet İnönü’nün de bir orta yol arayışında olduğu söyleniyordu.

Bütün din sömürüsü olaylarında olduğu gibi, bunun da ardında ABD vardı. Ve dini siyasete alet etmekte en önemli kozlardan biri de “Bolşeviklikle mücadeleyi din yoluyla yapma” sloganıydı. Buna karşılık Behçet Kemal Çağlar, “Anadolu’yu yıllarca mezhep kavgalarıyla mezbahaya çeviren taassubun yeniden hortlama ihtimali bizim için Bolşeviklik tehlikesi kadar korkunçtur” diyordu, ama dinletemiyordu.

***

Nihayet muhalefet gibi dini siyasete alet etmeye karar veren CHP, Milli Þef İnönü’nün de tasvibiyle okullara din derslerini koydurdu, Köy Enstitülerini tırpanladı; derin din âlimi ilahiyatçı Þemsettin Günaltay’ı başbakan yaptı. 1950 seçimleri CHP için hezimetle bitti.

CHP oylarını arttırabilmek için yedi yıl bekleyecek, ilk hedefler beyannamesi gibi, o gün için politik, sosyal ve ekonomik konularda çözümler içeren programını açıkladıktan sonra yükselişe geçecekti.

Dini siyasete alet etmek CHP’nin geçmişinde işe yaramadı, şimdi mi yarayacak?

Görüyorsunuz, CHP’de dini siyasete alet yeni değil. Ama eskiden bunlar kurultay kararı ile yapılırdı, şimdi ise genel başkan, partinin başka hiçbir organına sormadan yapıyor.

Dikkat buyurunuz, CHP, diğer konuları dışlayarak çarşaf ve Kuran kursu üzerinden politika yapıyordu eskiden, şimdi de aynı yoldadır.

Öyle görünüyor ki, CHP de tıpkı AKP gibi artık laik bir demokrasinin olamayacağına kanaat getirmiş olmalıdır.

Öyleyse, dünden bugüne yönetici değişmediğine göre, bu politika değişikliği yöneticilerin, “Biz hata edip gerçeği göremedik, onun için yılları yitirdik, artık istifa ediyor ve bu yeni antilaik politikayı tavsiye ediyoruz” diyerek çekilmelerini gerektirmez mi?

***

İzmit belediye başkan adayı Sefa Sirmen’in açıkladığı Sayın Baykal’ın da danışıklı dövüş izlenimi verecek şekilde sonradan katıldığı politika yeni bir dönemi başlatıyor ve Sefa Sirmen, belediyelerin görevleri arasında bulunmayan Kuran kursu hizmetini programına dahil ederek sağ partilere de öncü oluyor.

Kim bilir, belki de Deniz Bey, artık Türkiye’de laik çizgide politika yapılamayacağına karar vermiş, düşünüp taşınıp şöyle demiştir:

- Ilımlı İslam gerekiyorsa, onu da biz yaparız.

Bu Ankara’nın ceberut valisi Nevzat Tandoğan zihniyetidir.

Doğrusu bu politikanın tam da zamanıdır. Öyle ya, Tayyip Bey ile uygulanan rejimin ılımlı olamayacağı, iç politikada mahalle baskısıyla cehennem yaratırken dış politikada da, Hamas-İran çizgisine doğru kaymakta olduğu tam şu sıralarda görülmüştür.

İşte kimi çevrelerden “Eyvah biz ne yaptık!” feryatlarının yükselmeye başladığı böyle bir anda, Deniz Bey gerekli odaklara “Türkiye’de alternatif var” mesajını vermektedir.

Bu imaja uymayan üyeler ile milletvekilleri mi?

Kolay canım, onlar da tasfiye ediliverirler. Siz CHP’yi kimin sanıyorsunuz?
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Atari
Advanced
Advanced


Inscrit le: 03 Fév 2009
Messages: 128
Localisation: IDF

MessagePosté le: 07 Fév 2009 1:20    Sujet du message: Répondre en citant

Bu AKP belasi 'bir kuyuya delinin biri tas atar, bin akıllı çıkaramaz' atasozunun ispatidir.

Ben turkiye'nin gelecegine inanmiyorum, demokratik gelecegine ise hiç mi hiç...

Senelerce forumlarda turkiyenin kuyusuna tas atan AKP in demokrasi avukatlari nerelerde acaba? Evil or Very Mad
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 10 Fév 2009 17:49    Sujet du message: Répondre en citant

Adamın biri bara girer ve kendisine bir icki soyler.

Barmen bir robottur. Adama mukemmel hazirlanmis bir kokteyli cabucak servis yaparken sorar:

'IQ'un kac?'
Adam '150' diye cevaplar..
Robot adamin IQ seviyesine gore sohbete baslar, uzun uzun Quantum fizigi, kuresel isinma, biyoteknoloji, ekonomi, insanligin seksuel gelisimi uzerine konusur..

Adam robotun bilgisinden etkilenerek kendi kendine 'Bu gercekten inanilmaz' diye dusunur ve robotu denemeye karar verir. Bardan kalkar, tekrar kapidan girer bara gelir ve yeni bir icki soyler. Robot yine mukemmel hazirladigi ickiyi cabucak servis yapar ve sorar:
'IQ'un Kac?'
Adam '100 civari' diye cevaplar.
Robot bu kez uzun uzun sohbete baslar ama bu kez futbol, borsa, arabalar, raki ve gogusler hakkinda sohbet acar.

Cok etkilenen adam robotu bir kez daha test etmeye karar verir ve tekrar kalkar. Yeni bir musteri gibi bara yaklasir bir icki
daha soyler.
Robot cabucak servis yaparken sorar:
'IQ'un kac?'.
Adam, mmm, sanirim 50 civari' der.
Bunun uzerine robot, adama son derece yavas bir bicimde su cevabi verir:
- Ya...ni... Yi..ne.. Ta..yy..ip'e oy ve...re...cek...sin...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 22 Fév 2009 2:10    Sujet du message: Répondre en citant


Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 10 Mar 2009 19:58    Sujet du message: Répondre en citant

http://www.youtube.com/watch?v=egVTlwZLPSk&hl=fr

http://video.google.com/videoplay?docid=-6838095431002110794

Antalya'da bir vatandasin isyani : 5 dakika!
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 17 Mar 2009 12:55    Sujet du message: Répondre en citant

Ne guzel soyluyor Colasan, gazete patronlari iktidara gobekten bagli cunku yiginla baska isleri var hukumetle... Hurriyet RTE hirlasmasi bosuna mi? Zaten medianin bir kismini da akrabalar, ogullarla ele geçirdiler...

buyurun okuyun :
http://www.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=44284
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 18 Mar 2009 12:25    Sujet du message: Répondre en citant

Demokrasi diye diye ulkeyi askeri rejimlerde gorulebilecek baskilar maruz birakan iktidara Cumhuriyet gayet guzel karsilik veriyor. Hani Abdulhamit donemlerinde gazeteler sabsurden geçtikten sonra bos karelerle çikarmis. O kareler sansure kurban gidermis, aynen o zamanki gibi balbay'in ilk sayfadaki kosesi bos...

Bilgelik statusu verdigim Ali Sirmen de ne guzel yazmis :

Cumhuriyet 07.03.2009


ALİ SİRMEN

Türkiye’de Bedelini Ödersen Özgürsün

Galatasaray-Bordeaux maçı için Türkiye’ye gelen Fransız gazetecileriyle, karşılaşma günü sohbet ediyorduk. Bütün yabancı gazetecilerin her zaman merakla sordukları bir soruyu yineledi meslektaşım:

- Türkiye’de düşündüğünüzü yazmakta özgür müsünüz?

- Bedelini ödemeye razı olduktan sonra tabii ki, özgürüz dedim ve sonra ekledim:

- Hatta telefon etme özgürlüğümüz bile var.

Pek bir şey anlamamış görünüyordu Fransız gazeteci.

Açıkladım:

- Eskiden bu tür sorulara gülerdik, çünkü gerçekte Türkiye’de dışardan algılandığından daha fazla basın özgürlüğü vardı. Bunun istisnası askeri dönemlerdi.

Günümüze gelmeden önce biraz soluklandım.

- Ama şu sıralarda Türkiye’de sivil görünümüne karşın özgürlükler konusunda, askeri dönemleri aratmayan bir baskı rejimi var. Artık basın çeşitli baskılar altındadır ve bedelini göze almadan ifade özgürlüğünü kullanmaya kalkmak son derecede tehlikelidir, başına ne geleceği belli olmaz.

- Ceza yasanızı çağdaş bir hale sokmak, basın yasalarını günün gereklerine göre yeniden düzenlemek için ne bekliyorsunuz, dedi muhatabım.

Þöyle yanıtladım:

- Mesele o değil. Başka dolaylı yollarla da baskı altına alınabilirsin, hatta vergi cezasına bile çarptırılabilirsin.

Başka şeyler de var derken İlhan Abi ile Balbay’ın Ergenekon soruşturması dolayısıyla kısa vadeli gözaltıları gelmişti aklıma.

***

O sıralarda Mustafa Balbay ikinci kez tutuklanmış değildi. Tolon Paşa da telefon konuşmasında ortam dinlenmesine yakalanmamıştı.

Balbay ikinci kez tutuklanalıberi, çeşitli televizyon kanallarının aynı sorusuyla karşılaşıyorum:

- Olay sizi şaşırttı mı?

- Hem şaşırttı hem de şaşırtmadı, yanıtını veriyor ve açıklıyorum:

- Türkiye’de Ergenekon soruşturmasının başlangıcından bu yana yürütülme sürecine bakınca şaşırmadım. Ama hukuk eğitimi görmüş biri olarak, bir kez daha şaşırdım.

Gerçekten de, artık bir korku imparatorluğuna dönüşmüş olan Türkiye’de laikliği, bağımsızlığı, cumhuriyeti, demokrasiyi savunan ve bu durumda kaçınılmaz olarak AKP’ye muhalif olanlar her an Ergenekon soruşturmasının kapsama alanı içine girmek tehlikesiyle karşı karşıya oldukları için, Mustafa Balbay’ın tutuklanmasında şaşacak bir yön yok.

***

Ama bir hukuk devleti olduğumuz hayalini hâlâ görenlere, (ki ülkeme saygım gereği ben de hâlâ onlardan biriyim) şaşırmamak imkânsız.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde düzenlenmiş bir tedbir olan “tutuklama” kurumu, ancak suçun işlendiği yönünde kuvvetli emarelerin bulunması halinde; sanığın kaçma, delilleri karartma, diğer sanık ve tanıklar üzerinde baskı oluşturma olasılığı halinde başvurulan bir tedbirdir.

Þimdi bu unsurları Mustafa Balbay olayına uygularsak; Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi olarak, aynı zamanda bir kurumun temsilcisi konumundaki Balbay’ın yeri yurdu belli, yaşamının her anı göz önünde bir kişi olarak kaçma şüphesinin bulunmadığını görürüz, kısacası Balbay kaçacak adam değildir.

Öte yandan Mustafa Balbay’ın delilleri karartabileceği ya da sanık veya tanıklar üzerinde baskı uygulayabileceğini ileri sürmek devlete “aciz” demek bir yana hakaret etmek anlamını taşır.

Bütün bu gerçeklerin ışığında böyle bir kişi hakkında verilmiş tutuklama kararının infaz anlamını taşıdığını düşünenlere “yanlışsın” demek, ya da benim Fransız gazeteciye verdiğim yanıta kızmak mümkün mü?

Þimdi düşünüyorum, “Acaba Balbay neyin bedelini ödüyor?” diye.

Bizim Balbay’ın demokrasi, laiklik, bağımsızlık savunuculuğu ve Atatürk yandaşlığı olmak üzere o kadar çok suçu var ki, neyin bedelini ödediğini saptamak da güç.


Bugün 14.30’da, Mustafa Balbay’ın Bursa Kitap Fuarı’nda imzası ve söyleşisi vardı. Cumhuriyet yazarı olarak arkadaşlarımla birlikte Balbay’ı temsilen orada olacağım. A.S.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 04 Avr 2009 19:05    Sujet du message: Répondre en citant

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Kemalist
Expert
Expert


Inscrit le: 15 Déc 2008
Messages: 182
Localisation: France, Paris

MessagePosté le: 04 Avr 2009 21:38    Sujet du message: Répondre en citant

Raskolnikoff a écrit:
http://www.youtube.com/watch?v=egVTlwZLPSk&hl=fr

http://video.google.com/videoplay?docid=-6838095431002110794

Antalya'da bir vatandasin isyani : 5 dakika!


Raskolnikoff, ilk video benim. Cool

Umarim hizmetim dokunmustur. Hersey Yüce Türk Milleti ve ATATÜRK için !
_________________
Ey Ulu Basbug ATATÜRK ; senin için ölürüz, öldürürüz! Daglar, taslar ve hatta Türklerin tüm düsmanlari bunu böyle bilsinler!

"Bu memleket tarihte Türk'tü,bugün de Türk'tür ve ebediyen de Türk olarak yaşayacaktır. TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR."
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 19 Juil 2009 2:15    Sujet du message: Répondre en citant

Cumhuriyet 18.07.2009
Mısırlı sosyolog ve aktivist Dr. Saadettin İbrahim’e göre şüpheler bir denge unsuru oluşturuyor

‘AKP’ye şüpheci yaklaşmalı’

Türkiye’de AKP dahil İslami eğilimli partilerin siyasi sisteme katılmasının başarıldığını düşünen Mısırlı sosyolog Dr. İbrahim, “Ama tabii ki şüpheci olmalı ve bu şüphenizi açıkça dile getirmelisiniz ki denge kurulsun” diyor. Dr. İbrahim’e göre, Arap dünyasıyla Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesinde en büyük pay Türk dizilerine ait.

ÖZGÜR ULUSOY

Arap dünyası, Türkiye’den ne bekliyor? Türkiye ABD’nin istediği gibi bir model olabilir mi? Arap dünyasının Türkiye’ye bakışı nedir? Bu soruları, Arap ülkelerinde sivil toplum hareketinin önde gelen isimlerine yönelttik. İstanbul Kültür Üniversitesi Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi (GPoT) ve Arap Demokrasi Vakfı’nın ortaklaşa düzenlediği, “Daha İyi Bir Yaşama Doğru: Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da Sivil Toplumu, Yargıyı ve Medyayı İyileştirmek” başlıklı çalıştayın ikinci turu salı günü İstanbul’da yapıldı.

İlki Doha’da yapılan ve bölgede demokrasiyi geliştirmeye yönelik siyasi önerilerin ele alındığı toplantıya Mısır, Irak, Lübnan, Fas ve Tunus’tan akademisyenler, aktivistler katıldı. Durusu Park Otel’de basına kapalı olarak yapılan toplantılar arasında katılımcılar, Türkiye’nin bölgede oynayabileceği role ilişkin görüşlerini Cumhuriyet’le paylaştılar.

Sohbetler, Türkiye’nin asıl katkısının Irak ve Filistin’de olabileceğini gösteriyor... Arap ülkelerinde beğeniyle izlenen Türk dizilerinin Arap dünyasıyla Türkiye arasındaki ilişkilere katkısını ayrıca vurgulamak gerek...

Mısırlı sosyolog ve aktivist Saadettin İbrahim, Arap dünyasının son 30 yılda, Türkiye’yi yeniden keşfetmeye başladığını söylüyor. İbn-i Haldun Demokratik Araştırmalar Merkezi’nden İbrahim’e göre, Türk dizileri, Arapların Osmanlı döneminden kalan kırgınlıklarının giderilmesinde büyük rol oynamış, başta Nur (Gümüş) ve dizinin başrol oyuncusu Kıvanç Tatlıtuğ olmak üzere, Türk dizilerinin Arap dünyası ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde katkısı çok büyük.

Türkiye deneyimi

Dr. İbrahim, “Peki Türkiye dizilerin dışında başka nasıl katkıda bulunabilir?” diye sorduğumuzda, Türkiye’deki demokrasi deneyiminin, AKP dahil İslami eğilimli partileri başarıyla siyasi sisteme katmasının önemine dikkat çekiyor ve ekliyor: “AKP de şimdiye kadar sorumlu davrandı, yani bizim algımız bu yönde.”

Dr. İbrahim, Türkiye’de pek çok kesimin AKP’ye yönelik kuşkularının sürdüğünü hatırlattığımızda AKP’nin kendisini kontrol etmek için bu şüpheye ihtiyacı olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Tabii ki şüpheci olmalısınız. Ve bu şüphenizi onlara da açıkça söylemelisiniz ki bir denge kurulsun. Bu kartezyen şüphedir ve iyidir.”

AKP’yle arasında paralellikler kurulan Müslüman Kardeşler konusunda, “Bakın, ben aslında laik birisiyim. Müslüman Kardeşler’e karşıyım. Ama Müslüman Kardeşler’in gerçek bir demokratik partiye dönüşmesini istiyorum. Avrupa’daki Hıristiyan Demokratlar gibi” diyen Mısırlı muhalif Dr. İbrahim, Obama’nın Kahire konuşması ve Bush yönetimiyle Obama yönetimi arasındaki farklılıklar konusunda da şu görüşleri dile getiriyor:

“Bush, rejim değişikliği istedi, demokrasiyi seçimlere indirgedi, üstelik bu konuda bile tutarlı davranmadı (Hamas), seçim sonuçları işine gelmediğinde geri çekildi. Obama ise demokrasinin altyapısıyla ilgileniyor. Konuşmasının ana unsurları da bunlardı: Hukuk devleti, yargının, medyanın bağımsızlığı, cinsiyet eşitliği, azınlık hakları vb.”

‘Demokrasi ithal edilmez’

“Demokrasi ithal ya da empoze edilemez ancak desteklenebilir” diyen Dr. İbrahim’e “ABD, bölgede demokrasiyi desteklemek için ne yapmalı” sorumuza, “Asgari olarak diktatörleri desteklemeye son vermesini ve muhalefete de eşit fırsat tanımasını istiyoruz” yanıtını veriyor. Dr. İbrahim, Türkiye’nin bölgede demokrasiye yapabileceği en büyük katkının Irak’ın istikrarını sağlamakta oynayacağı rolden geçtiğini düşünüyor. Eğer, Türkiye Irak’ın demokratikleşmesine katkıda bulunursa ve Türkiye, Kuveyt ve Lübnan üçlüsüne Irak da katılabilirse, Dr İbrahim’e göre bu 4 ülke bölgede dengeleri değiştirebilir.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 25 Juil 2009 15:36    Sujet du message: Répondre en citant

Iste bir fotograf, hep ayni adamlar, hep cezalandirilamayan, unutturulan, yapanin yaninda kalan talanlar... Haa sahi bu iktidar hortumcularin hakkindan geliyordu. Tabii hortum kimin elinde olduguna bagli :

Yalçın DOĞAN

Meydan okuyor çünkü eli güçlü / H 21 Temmuz 2009


Tayyip Erdoğan partisinin Ankara Kongresinde:

“2011 seçiminde son kez milletvekili adayı olacağım, yerimi daha sonra inşallah yeni arkadaşlara bırakacağım, Sayın Baykal, Sayın Bahçeli, haydi, sen de çık, sen de açıkla”.


Meydan okuma. Onun ötesinde, Türkiye’de bir ilk. İlk kez bir parti başkanı ve Başbakan, kendi görev süresine kendi iradesiyle sınır getiriyor. Daha önce de, getirenler var ama, onlar sonradan vazgeçiyor.

Şimdi yine ihtiyatlı olmak gerek. Ayrıca:

Beş yıl mı, yedi yıl mı, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı süresi henüz belli değil. 2012 ya da 2014’te Gül’ün süresi sona erdiğinde, Erdoğan halk tarafından seçilecek Cumhurbaşkanlığına aday olabilir.

Cumhurbaşkanı seçilirse, siyasi aktörlüğü 2017 ya da 2019’a kadar sürebilir. Ancak, meydan okuması, genel başkanlık ile ilgili.

DENİZ BAYKAL

Erdoğan’ın çağrıda bulunduğu diğer iki parti başkanına bakalım.

Deniz Baykal 1973’te Antalya milletvekili. 12 Eylül ile birlikte, yedi yıl yasaklı. 1987’de yeniden Mecliste. 1992’de CHP Genel Başkanı. 1999’da CHP barajın altında, bir süre genel başkanlıktan ayrılıyor. Birbuçuk yıl sonra yeniden genel başkan seçiliyor.

1973-2009, kesintilerle birlikte, Baykal toplam 36 yıldır siyaset sahnesinde. Yedi yıllık yasağı çıkartalım, 29 yıldır fiilen politikada.

1992-2009, arada iki kesinti var, Baykal 15 yıldır CHP genel başkanı.

Orta Doğu’nun otokratik yönetimlerinde görülen bir durum.

DEVLET BAHÇELİ

Devlet Bahçeli 1987’de, MHP izindeki MÇP’nin genel sekreteri. 1987-2009 toplam 22 yıldır siyaset sahnesinde.

1995’te MHP Genel Başkanı seçiliyor. 2002’de MHP baraj altında kalınca, genel başkanlıktan ayrılıyor, sonra yeniden seçiliyor.

O kesinti dahil, 1995-2009, Bahçeli 14 yıldır MHP Genel Başkanı.

Seçim kazanmak, kaybetmek fark etmiyor, bizim mahallede koltuk sahibi kolay değişmiyor. Bu donukluk, Türkiye’nin önünü tıkıyor.

ERDOĞAN’IN ELİ

Tayyip Erdoğan 1976 yılında MSP İstanbul İl Başkanı. Ara verdiği kısa bir dönem var. Otuzüç yıldır politikada.

Ama, 2001’den bu yana AKP Genel Başkanı. Ve ilk seçimde iktidar. Onun için bu kadar rahat meydan okuyor.

Kaldı ki, herhangi birinin politik yaşamından söz edildiğinde, Batıda o kişinin politikada olduğu yıllar değil, parti içi iktidar ile ülkedeki iktidar süresi dikkate alınıyor.

Rakiplerine karşı, Erdoğan’ın elini kuvvetlendiren bu.

Genel sekreterin yedi dosyası

İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreterliğine Adem Baştürk getiriliyor.

CHP Konya milletvekili Atilla Kart soru önergesi veriyor. Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği önergede Atilla Kart, Adem Baştürk ile ilgili şunu söylüyor:

“2002 seçiminden önce İstanbul Büyükşehir Belediyesinde üstlenmiş olduğu görevlerden dolayı, Adem Baştürk hakkında yedi dosya var.”

Baştürk 2002’de AKP Kayseri milletvekili, 2007’de değil, şimdi yeniden İstanbul Büyükşehir’de.

Atilla Kart’ın soru önergesinde, Adem Baştürk’ün Meclise gelen yedi dosyasının zimmet, ihaleye fesat karıştırmak, görevi kötüye kullanmak suçları içerdiğini, milletvekili dokunulmazlığı nedeniyle yargılanmadığını belirtiyor. Aradan iki yıl geçiyor ve şimdi soruyor:

1- Bu yedi ceza dosyasının yargılaması bitmiş midir? Yargılamalar her dosya için ne zaman bitmiştir? Davaların sonucu nedir?

2- Hakkında böylesine yoğun suç ilişkileri bulunan bir kişi hangi hak ve adalet duygusuyla İBB Genel Sekreterliği gibi güven ve kıdem gerektiren bir göreve getirilmiştir?

Merak uyandıran sorular.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 08 Aoû 2009 15:36    Sujet du message: Répondre en citant

AKP'nin demokrasi anlayisinin korkunçlugu :

YARSAV'dan hükümete sert eleştiri
Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, hükümetin yargıyı "hizaya getirmek" için savcılar ve hakimlere terörist muamelesinde bulunduğunu belirtti.

ANKA

Ankara- Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Ankara Gazeteciler Cemiyeti'nde, yargıç ve Cumhuriyet Savcıları hakkında yürütülen işlemler ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun son kararlarına yönelik açıklamalarda bulundu.

Eminağaoğlu, basın toplantısına başlarken "telekulak" konusuna işaret ederek, "Telefonumu mikrofonun yanına koyayım. Bizi dinleyenler zorluk çekmesin. Bu dinleme durumu öyle bir hal aldı ki artık bu şeyi cebinde taşıyan hakim ve savcıların hepsi dinlenir hale geldi" dedi.


"Siyasi irade mevcut soruşturmaları kötüye kullanmamalı"

Hakim ve savcılara yönelik olarak Adalet Bakanlığı tarafından son dönemde başlatılan uygulamaların hukuk tarihinde eşi görülmemiş bir durum olduğunu belirten Eminağaoğlu, söz konusu uygulamaların yargıyı "hizaya getirme" çalışması olduğunu iddia etti.

Eminağaoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yapılan, yargıdan hesap sorma, siyasi iradeyi geçmişte denetlemiş veya siyasi irade tarafından listelenmiş yargıç ve cumhuriyet savcılarını, dolayısıyla yargıyı hizaya getirme operasyonudur. Adana'da, Ankara'da, Erzincan'da, İstanbul'da, Kartal'da, Sincan'da ve daha bir çok yerde, yargının bu yöntemlerle terörist muamelesine tabi tutulması; yargı erkine, yani ulusa, yani devlete terörist demekle eş anlamlıdır. Üstelik, kişilerin değil, hedef alınan mahkemelerin basılarak kararlara el konulmasının hiçbir açıklaması olamaz. Bu anlayışa göre erkler ayrılığının varlığı bile, darbe ortamı demektir, çünkü bağımsız yargı siyasi iktidarı denetleyebilir, sınırlandırabilir. Bu anlayış bir an önce terk edilmeli, siyasi irade, mevcut soruşturmaları kötüye kullanmamalı, fırsat olarak görmemelidir."


"Adalet Bakanlığı soruşturmayı yargıya bıraksın"

Yargı tarafından görev sırasında yapılmış iş ve işlemler için, hükümete karşı darbe teşebbüsü yönünde yaratılan algı ve işlemlerin "dünya tarihinin ilkleri" arasına girdiğini söyleyen Eminağaoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Siyasi iktidarın, 'yargı dahil bana hiç kimse dokunamaz, dokunursa dokunan yargı da olsa bu beni kısıtlamaktır, beni yargı değil sadece sandık denetler, denetleyen yargı da olsa darbeci olur' anlayışıyla, yargıyı sadece alacak-verecek işleri ile görevli duruma itme çabası, hukuk devletinin varlığını tehlikeye sokmaktadır. Hükümetin, yargıda beğendiği beğenmediği yargıç ve cumhuriyet savcılar ayrımı yapmaması ve yargıyı baskı altına almaması gerekir. Aksi algı ve anlayış, Adalet Bakanlığı müfettişleri gözetim ve denetiminde ve de eşgüdümündeki soruşturma süreciyle ülkemizde yaşanır olmuştur. Aylardır İstanbul'da görev yapan adalet müfettişlerinin il dışına çıkıp yaptıkları işlemlerin ortalığa dökülmesi ve Adalet Bakanlığının son açıklaması gözetildiğinde, yürütmenin devam eden soruşturmayı nasıl cumhuriyet savcılarına bırakmayıp, soruşturmaya nasıl vakıf olduğunun ve soruşturmayı nasıl baskıladığının açıkça ve ayrıca görülebilmesini sağlamıştır. Adalet Bakanlığı süreçten ve soruşturmadan elini çekmelidir."


"Hükümet demokrasinin kazanımlarına el uzatmamalı"

Darbelerden en üst düzeyde etkilenen kurumun her zaman hukuk ve yargı olduğunu söyleyen Eminağaoğlu, darbe girişimlerinde hesap soracak olan kurumun da yargı olduğunu vurguladı. Eminağaoğlu, "Ancak bir soruşturma fırsat bilinerek, bu konudaki hassasiyetlerinden yararlanılarak, demokrasinin kazanımlarına ve yargıya el uzatılmamalıdır. Demokrasi için en büyük tehlike, bağımlı yargı yaratma anlayışıdır. Dünyada disiplin inceleme ve soruşturmaları aşamasında yargıç ve cumhuriyet savcılarının telefonlarını adalet müfettişleri eliyle dinleyen tek hukuk devleti Türkiye oldu. Bu tablonun yaratıcısının Adalet Bakanlığı olması, hukuksuzluğun amacını ve kararlılığı, kanı toplama yöntemindeki çağcıl işkencenin boyutunu yansıtması yönünden önemlidir. Bu tablo neden sadece Türkiye'ye özgüdür ve neden Türkiye dünyadaki tek örnektir? Avrupa Birliği bile artık bu hukuksuzluğa sessiz kalmamalıdır" dedi.


"Hukuk vahşeti yaşanıyor"

Adalet Bakanlığı'nın 70 milyonun izlenmesine yönelik MİT ve EGM hakkındaki kararlar ve yine telekulak ile ilgili her türlü hukuksal başvuruya direnç gösteren cumhuriyet savcısını alelacele müfettiş ablukasına alarak dosyaya nüfuz ettiğini söyleyen Eminağaoğlu, şöyle konuştu:
"Soruşturma için görevli müfettişler ablukasındaki cumhuriyet savcısının değiştirilmesine yol açmış, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi kararını görmezden gelerek tekrar yeni görevlendirilen cumhuriyet savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar, bir kez daha itirazen Sincan Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş iken, bu sefer Adalet Bakanlığı müfettişlerinin ivedilikle İstanbul'dan intikalen, kamusal yetkilerini 'bir silah gibi ellerine alarak', bu dosyaya el koymaları ve ne aradıklarını somutlaştırmamak için tüm mahkeme kararlarını da incelemeye almaları, telekulak vahşetinin ve bu vahşeti de örtbas edebilmek için cüret edilen hukuksuzlukların boyutu yönünden sadece Türkiye Cumhuriyeti değil dünya hukuk tarihindeki kara sayfalarda, Adalet Bakanlığınca gerçekleştirilen silahlı mahkeme baskını olarak yerini almıştır. Mahkeme kararlarına el konulup terör örgütü aranmasıyla, bu konuda Türkiye, evrende bir ilk sokmuştur. YARSAV'a, meslektaşlarımıza yönelik baskılar telekulak yöntemleri de kullanılarak gerçekleştirilmekte ve telekulakla mücadele edilmemesi düşüncesi, meslektaşlarımız üzerinde bu gibi yöntemlerle benimsettirilmeye de çalışılmaktadır. Türkiye'deki Sincan'da da bir vahşet ama hukuk vahşeti yaşanmakta olup, hukuksuzluğun saklı kalan bu diğer boyutu da bu vesileyle kamuoyunca bilinmelidir. Sürecin çok önceden başlatılmış gibi kamuoyuna sunulması, göstermeliktir. Ankara adliyesinin itiraz merci bellidir, adliyedeki soruşturmalar bellidir, itirazların gideceği yer bellidir, geçmişte verilen kararlar bellidir. Sürecin kontrolü için önceden başlatılan dinleme ve izlemenin ikrarı ise ayrıca vehametin derecesini ve yargının nasıl kontrol altında tutulduğunu göstermesi yönünden dikkat çekicidir."


"Hukuksuzluğu bu kadar içselleştiren başka bakanlık olmadı"

Telekulak nedeniyle suç duyurusunda bulunması sonrasında kendisinin de soruşturulduğuna dikkat çeken Emihağaoğlu, siyasi iradeye dokunan kararlara imza atan yargıç ve cumhuriyet savcılarının da teker teker belirlenip hesap sorulduğunu söyledi.

Eminağaoğlu, "Buna karşın telekulak kararlarına ve yürütme organının beklentileriyle örtüşen işlemlere imza atanlar için Adalet Bakanlığı ısrarla işlemsiz kalmakta ya da işlemleri sürüncemede bırakmaktadır ki, hukuksuzluğu ve de telekulağı bu kadar içselleştiren bir başka kurum veya bakanlık bir hukuk devletinde mevcut olmamıştır. Adalet Bakanlığının, bu olaylardaki yaklaşımından vazgeçmesi, yargıyı rahat bırakması, müfettişleri görev sınırlan içerisine çekmesi hukuk ve yargı adına beklenmektedir. Hukuk herkes içindir" dedi.

6 Ağustos 2009
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 12 Aoû 2009 11:17    Sujet du message: Répondre en citant

12 Ağustos 2009

Oktay EKŞİ
oeksi@hurriyet.com.tr



Süreç ve partiler


YÜKSEK dereceli yargıçların bile “hukuka aykırı dinlemelerden” şikâyet ettiği, insanların içi boş iddianamelerle hapislerde süründürüldüğü, “korku imparatorluğunun” hüküm sürdüğü bir ülkeyi yöneten Başbakan’ın, “demokrasiyi ve hukuku ne kadar geliştirdiklerini” söylemesine tanık olmak, doğrusu eğlenceli oluyor.

Hele başkalarının "uzlaşmaya yanaşmamasından" şikáyetini görünce.

Ama Türkiye’de yaşıyorsanız hem gülecek hem katlanacaksınız.

Neyse ki Başbakan Tayyip Erdoğan sadece onlardan söz etmemiş. Partisinin Meclis Grup toplantısında káh mantığı káh duyguları kullanarak hükümetin "demokratik açılım" dediği bu son çabalarında sonuna kadar gitmeye kararlı olduğunu da söylemiş.

Söylediklerinde -etnisite ile ilgili yaklaşımı dışında- biz olumsuz bir şey görmedik.

Özellikle birilerinin kendisini "Kürtlerin temsilcisi" yerine koymasına izin vermeyeceklerine ilişkin sözlerini biz çok yerinde bulduk. Çünkü bunu kabul etmek hataların en büyüğü olurdu.

Öte yandan muhalefet partileri keşke, kendisinin "uzlaşma" kültüründen ne kadar uzak olduğunu gösteren sayısız örneğe rağmen bu son açılıma "uzlaşmacı" bir tavırla yaklaşsalardı, iyi olurdu.

Sayalım ki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı aslında 25 senelik bir terör olayını çözmeye değil de "vatanı satmaya" çalışıyor.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) bu ülkeyi yöneten siyasi partiyi dinlese ve -sayalım ki- gerçekten "vatanı satmak istediklerini" gözlemlese bu görüşmeden ne kaybederdi?

Görüşme bitince çıkar "Şu şu şu nedenlerle inanıyoruz ki bunlar vatanı satmak istiyorlar" derdi. Kamuoyu da ortada bir tehlike olup olmadığına daha sağlam verilere bakarak karar verirdi.

Aynı şeyi İçişleri Bakanı’nın randevu talebini peşinen reddeden CHP için de söylüyoruz.

Bu iki parti de kendi seçmenlerinin böyle davranmalarını istediğini düşünüyorlarsa kanımızca aldanıyorlar. Türk halkı, Türkiye’nin her anlamda birliğini, bütünlüğünü koruyan bir çözüm istiyor.

Dışarıdan da "Artık bu sorun çözülsün" diyenler varmış.

Vardır... Ama bizi o değil, kendi ulusal çıkarlarımız ilgilendirir.

Bu bağlamda en doğru lafı CHP Genel Başkanı Deniz Baykal söylüyor. Yukarıda bizim de işaret ettiğimiz gibi özellikle Başbakan’ın, "milli kimlik"le "etnik kimliği" karıştırmasına değiniyor.

Başbakan gerçekten "Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle..." diye lafa başlayıp "Hepimiz biriz, kardeşiz" türü sözlerle o cümleyi bağladığı zaman "milli" kimliğimizi yani "Türk milletinin bireyleri" olduğumuz gerçeğini göz ardı edip, "Türk"leri ayrı bir etnik kesim, "Kürt"leri ayrı bir etnik kesim gibi sunuyor. Oradaki "Türk" sıfatının aynı zamanda tüm ulusu kapsayan bir yönü olduğunu görmezden geliyor.

İşin kötüsü bunu hep yapıyor.

Baykal’ın "Milli kimlikle oynamak olmaz, milli eğitime etnisiteyi koymak kesin olmaz. (...) Kaynaştırmaya yönelik her türlü öneriyi destekleriz. Ama bizi etnik ayrıştırmaya götürecek süreçleri kabul etmek mümkün değildir" şeklindeki sözleri CHP’nin görüşünü açıklıyor.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Aller à la page Précédente  1, 2, 3, 4  Suivante
Page 2 sur 4

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.