Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.
Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Fazil Say'i ne yapmak gerek ?
Forums d'A TA TURQUIE Pour un échange interculturel
Fazıl Say'ın yerinde olmak..
Hincal Uluç – Sabah 18/12/2007
Holly'den ayrılma sebebimdi, Türkiye'den ayrılamamam.. Beraber olduğumuz yıllar boyunca, Holly Amerika'ya yerleşme arzusundan hiç ama hiç söz etmemişti.. Sebebini sonra anladım.. Amerika'yı gezip dolaşıp gördüğümde, bu isteğin benden geleceğini düşünmüş meğer..
Nasıl düşünmesin ki.. Her yıl dünyada yüz binlerce insan Amerika'ya yerleşmek için, ölümü göze almak dahil, ne çarelere başvuruyordu. Oysa fırsat işte benim elimin altındaydı ve orada Holly'nin ailesinden gelen kurulu düzen olduğu için maceraya da atılmayacak, hayata sıfırdan başlamayacaktık..
Biraz para biriktirir biriktirmez Holly Amerika turunu organize etti. Kıbrıs sonrası ambargo günlerinin o yokluklar içindeki, o beyaz peyniri bile bulunmayan, yerli sigarası karaborsa satılan, kahve diye nohut içilen Türkiyesi'nde yaşamakla, fırsatlar, bolluklar, özgürlükler ülkesi Amerika'da olmak arasındaki farkı gözlemlemeyi bana bırakarak..
Harika günler geçirdik Amerika'da.. Döndüğümüzde uçak piste konduğunda betonu öpmek istedim..
Geçen günler bizi daha kötüye götürdü.. Kardeş kavgası başladı. Gece çalan kapıları açamaz olduk. Korku, dehşet günleri.. Yokluk iyice arttı. Artık su yoktu, elektrik yoktu.. Hiçbir şey yoktu, doğru dürüst.. Holly'nin dolar olarak kazandığı paraları, kuş sütünün eksik olmadığı Amerikan Ordu Pazarı PX'de harcama şansımız olmasa, aç bile kalabilirdik..
Holly her gün gözümün içine bakıyor "Hadi" dememi bekliyordu..
"Aklına bile getirme" dedim.. "Aklına bile getirme.. Ben ülkemi terk etmem. Ben başka yerde yaşamam.. Yaşayamam.."
Holly'nin de bu yokluklar ülkesinde, o Amerikalı nefreti içindeki insanlar arasında yaşaması için sebep yoktu..
Kalktı gitti, bir gün..
Ülkem günlerdir, Fazıl Say'ın sözlerini tartışırken, kendimi düşündüm..
O korkunç 70'li yıllarda beni Amerika'ya taşınmaya ikna edemeyen Holly, teklifini bugün yapsaydı?.. Ben gene 30'lu yaşlarda olsaydım?..
Bağrıma taş basardım.. Hem ağlardım, ama hem de giderdim..
Düşüncem bu..
Giderdim..
Türkiye'nin nereye gittiğini görüyorum, hissediyorum.. Elimden bir şey gelmiyor..
Ülke medyası demokrat aydınlar tarafından işgal edilmiş..
Her şeye hoşgörüyle bakan, her şeyi küçümseyen, her yeni gelişme için "Ne var bunda" diyen aydınlar.. Her gün yeni bir adım atılır, her gün yeni bir kale düşerken endişelerini dile getirenlere "Paranoyak" diye saldıran enteller.. Dördüncü güç bu.. Alayı demokrat..
Ben demokrat değil, cumhuriyetçiyim.. Ayıp değil ya..
Oy her şey değildir. Oya saygı her şeyin önünde değildir..
İş oya kalırsa, bir gün bu ülkenin batısında oturanlar, laik cumhuriyet yerine, şeriat hükümlerine bağlı İran modelini seçebilirler..
İş oya kalırsa, ülkenin doğusunda oturanlar, yarın ayrılıp başka bir devlet kurmayı tercih edebilir..
Ne olacak o zaman?..
Olmaz mı, diyorsunuz?..
Peki tüm görüntüleriyle gidiş nereye?..
Yasama gücünü demokratlar ele geçirdi. Yürütme zaten onlarda.. Cumhurbaşkanlığı da demokratlaştı. Orada da "Sübap" yok artık..
Yargı gücü?.. Anayasa Mahkemesi'ni de demokrat yaptık, sonunda.. Þimdi ülke düzeyinde yargı gücünü demokratlaştırma yasası yapıyoruz..
Yapısı, bünyesi gereği demokrat olması, aslını inkâr olacak Ordumuz bile demokrat artık, arka arkaya gelen Genelkurmay Başkanlarıyla..
O ordu ki, yıllar yılı bana "Geceleri başımı yastığa koyunca, mışıl mışıl uyuyorum" inancını, güvenini vermişti.
Bu ülkede iktidar partisinin 2 numaralı adamı, bir eleştirisini bir tavırla dile getiren Uluslararası bir sanatçı için "Giderse üzülmem" diyorsa ve sözüm ona demokrat aydınlar bu lafa "Alkış" tutuyorsa, o ülke ne kadar yaşanırdır iyi düşünmek lazım..
Pazar günü Milliyet'e bakarken ruhum karardı.
Başbakanın dış gezilerde yanından ayırmadığı, "Onu okurken içim soğuyor, rahatlıyorum" dediği gazetecinin, Vitali Hakko'nun ölümünden sonra, nasıl azılı Yahudi Düşmanı yazılar yazdığı, Türk vatandaşı Yahudilere nasıl saldırdığını, Bay Vitali ve Vakko için hoş şeyler yazanlara nasıl sövdüğünü örneklemişler..
"Arkadaşını söyle, ne olduğunu söyleyeyim" demiş eskiler..
Ülkeyi yöneten adamın en yakınındaki iki adamın tavrına bakar mısınız?.
Yaşım 70'e parmak kalmış.. Tek başımayım.. Arkamda bırakacak ne eşim var, ne çocuklarım.. "Benden sonra ne olurlar" diye endişe edecek kimsem yok yani.. Geçen yazdım.. İyi yaşadım.. Dönüp geriye baktığımda, içimde ukde bir şey de yok..
O zaman gitmeme, yeni bir yaşam aramama sebep de yok..
Kalırım.. İnceldiği yerden de kopar.. Þunun şurasında ne kaldı ki, zaten!..
Inscrit le: 30 Aoû 2007 Messages: 3006 Localisation: Paris
Posté le: 04 Jan 2008 0:52 Sujet du message:
Dogru, herkes çekip giderse n'olacak ?
Inaniyorsan elinden geleni yapacaksin...
Fazıl Say
ORHAN BURSALI – Cumhuriyet 16/12/2007
Fazıl Say , heyecanla dinlediğim bir evrensel sanatçımız. Onun hakkında dünya basınında yayımlanan eleştiriler, dünya müzik çevrelerinin Say çevresinde oluşturduğu müthiş renkli atmosfer ve ilgi, tırmandığı zirvenin tamamen, tartışmasız ve kesinlikle hak edilmiş olduğunun da kanıtlarıdır. Yarattığı ve aldığı evrensel "impakt faktörü" , onu, bir bilimcinin en yüksek noktasına taşıyacak ölçüde ve değerdedir...
Kendi web sitesinden öğreniyorum ki, " Musik im Blut/ Symphony in Red " çalışması "London International Awards"t a, kasım ayında kendisine "Animation Computer" ve "Original Music Scoring" dallarında gümüş madayla kazandırmış. Müziğini yaptığı bir film de yine Londra'da "Eurobest Award" yarışmasında "Entertainment and Leisure" dalında altın madalya almış.
Fazıl Say sadece "olağanüstü çalan müthiş duyarlı" bir piyanist değil, özgün yaratıcı yeteneğe de sahip. Müziğini, sanatın çok farklı dallarıyla da bütünleştirerek sürekli başka zirveler, tatlar, duygular arıyor.
Yunus Emre Oratoryosu , evrensel müziğini, ülkemiz kültürüyle ve sanatıyla yoğurmasının da etkileyici bir ürünüdür. Orada da mükemmellik ve etkileyici bir atmosfer yaratmıştı.
Say, ülkemizin, kültürümüzün, Cumhuriyetin yarattıklarının ve kazanımlarının insanı. Bu ülkesiz yapması zor.
Ülkesi, hiç şüphe etmiyorum, sanatının itici gücü!
Dünya klasiklerini çalarken piyanodan uzaya yaydığı etkileyici ses ve nefesin arka planında ve dinamiğinde, bu ülke kültürünün yattığına eminim. Yorumuyla dünyayı büyülemesinin arka planında, bu gücü de duyumsamasının önemli etkisi olduğunu düşlüyorum.
***
Say, olağanüstü bir çıkış yaptı Süddeutsche Zeitung'a verdiği demeçle!
Dünya basınına yaptığı bu açıklama çok önemlidir. Bir evrensel değerimiz, dünyanın dikkatlerini Türkiye'deki yönetime, siyaset anlayışına, uygulamalarına çekiyor! Onları bir başka açıdan ülkeye bakmaya çağırıyor!
Bu çarpıcı açıklamasıyla, AKP'nin toplumu, hukuk, eğitim ve toplumsal yaşamı, kenarından köşesinden ama düzenli bir çabayla tepeden dinselleştirme çabasını, dünya entelektüel yaşamının gündemine çekmesi iyidir!
Hükümet yanlısı basına bakıyorum, şaşırtıcı bir tepki yok: "Çekip istediği yere gitsin" histerik çığlıkları, kadınları türbanlama konusundaki obsessiv tavır ve düşüncelerinden farksız!
"Çekip gidebilir" düşüncesi, AKP'nin ikinci adamı koltuğunda oturan kişinin beyin hücrelerine de yayılmış! Bu sözleriyle düşünce ve kültür ortalaması konusunda epey bir fikir yayan kişi, ülkemizdeki kültürel ve siyasal yarılmanın en tepeden nasıl yönetildiğine de sağlam bir kanıt sunuyor!
En komik olan da, Fazıl Say'ın bu demeciyle "topluma ne kadar yabancı" kaldığının söylenmesi, yazılıp çizilmesi!
AKP'nin " toplum mühendisliğine " (neredesiniz ey toplum mühendisliğinin anlı şanlı ve ünlü eleştirmenleri?!) uygun davranmamız gerektiğini anlıyoruz buradan. Yani Fazıl Say (ve bizler!) topluma uyum sağlamalıyız... Biraz türbanlaşmalıyız; biraz veya yarım veya tam AKP'leşmeliyiz; birçoklarının büyük doğal uyumu gibi!
***
Sevgili Say, teşekkürler bu demeç için... büyük Alman yazar Grass da çekip Hindistan'a gitmişti!
Ama bizler buradayız! AKP fikriyatı bu topraklarda derin kök salamaz. Ya Türkiye'nin kökleriyle uzlaşacak ya da devrilip gidecektir! O yüzde 70 değil, oy sandığında bile yüzde 47'dir ve bu oyların yarısı da kendisine ait değildir!...
Burada kalacağız, mücadeleyi her ortamda sürdüreceğiz ve Türkiye'yi, çağdaşlığı, evrenselliği, bilimi, toplumu, aklı ve geleceği savunacağız...
CHARLES Baudlaire, "Romantik Sanat" isimli eserinde şöyle yazmış: "19. yüzyıl bilgeliğinin onca sıklık ve onca hoşlukla sayıp döktüğü çok sayıdaki insan hakları arasında çok önemli iki tanesi unutulmuştur, bunlar, kendini yadsıma ve çekip gitme haklarıdır."
Fazıl Say’ın çok naif bulduğum gerekçeler sayarak çekip gitmeyi bile düşüneceğini açıklamasından sonra kamuoyunda yaşanan tartışmayı izlerken bu sözü hatırladım.
Bir sanatçının, yaşadığı ortamdan huzursuz olup, çekip gitmeyi düşünmesinde yadırganacak bir durum yok. Fazıl Say da böyle yaparsa, türünün ilk örneği olmayacak. Dileyelim ki onun terki diyar etmesi de Gauguin gibi başeserler yaratmasını sağlasın!
Öte yandan Fazıl Say’ın sözlerinden sonra AKP çevrelerine ve AKP medyasına hákim olan hava da üzerinde durulması gereken bir ruh durumuna işaret ediyor.
"Çoğunluğu beğenmiyorsan nereye istersen oraya git" der gibi bir hava bu. Ve altında aynı zamanda "biz çoğunluğuz, ne istersek onu yaparız" edası da sırıtıyor.
Siyasette böyle duygulara kapılanları bekleyen gelecek, genellikle felaketleri olur.
Çünkü siyaset, uzlaşmak ve çözüm bulmak için yapılır; kavga etmek, ayrılık çıkartmak, "dediğim dedik" demek için değil.
Bu ülkenin güçlü bir laik-demokratik geleneği var. 80 sene önce, böyle fikirlerin esamesinin okunmadığı bir ortamda bile bir avuç insanın yaratabildiği devrimler bugün hálá ayaktaysa nedeni zaman içinde oluşan bu güçlü gelenektir.
Bu geleneği küçümseyenler, yanlış hesap yapıyorlar.
Inscrit le: 30 Jan 2006 Messages: 11192 Localisation: Nancy / France
Posté le: 08 Jan 2008 1:09 Sujet du message:
Osman Yağmurdereli: Fazıl Say kalsın ben gideyim
Yağmurdereli, medyanın kendisine karşı linç hareketi başlattığını düşünüyor.
Bazı gazetelerin manşetten 'Göbeğini kaşıyan adam' diyerek kendisini aşağılamaya kalktığını, Fazıl Say gibi düşünmediği için hakaretlere uğradığını belirtiyor. Kırgınlığını ise şu cümlelerle dile getiriyor:
"Say ve onun gibi düşünenler bir yere gitmesin. Ben bu ülkeyi terk etmeyi düşünüyorum. Böyle giderse bazıları bizim gibi düşünmüyorsun diye bu ülkede yaşama hakkını elimizden alacak."
Fazıl Say'ın, "İslamcılar kazandı, biz yüzde 30, onlar yüzde 70." şeklindeki sözlerini Zaman gazetesi muhabiri ABDULLAH KILIÇ'a hatırlatan Yağmurdereli, bu cümleleri sanatçı hassasiyeti olarak değerlendirip destek verenlerin çıktığını vurguluyor.
Ancak aynı çevrelerin sıra kendisine gelince ikiyüzlü davrandığını belirtiyor ve ekliyor: "Ben de sanatçıyım, bu toprakların insanıyım. Beni neden topa tutuyorsunuz? Yargısız infaz yapıyorsunuz?"
Fazıl Say'ın sözleriyle ilgili tartışmalar sürerken önce bir televizyon programına katılan Yağmurdereli, 'Fazıl Say'ın endişelerinin yersiz olduğunu' anlattı. Büyük sanatçı olmanın kimseye hakaret hakkı vermediğini söyleyen Yağmurdereli, "Sürekli gittim, gideceğim diyor. Gitmek istiyorum diyen bir insan durmaz. O saatten sonra bir sürü uçak kalktı. Onu burada tutan mı var? Yüzde 47 oy aymış bir partiyi sürekli karalamaya çalışması, onun bu halkı bir türlü anlamadığını gösterir. Onlar marjinal hayatlarına devam etsinler..." dedi. Bunun üzerine canlı yayına telefonla katılan Say'ın, Yağmurdereli için kullandığı "Kendisi hakikaten orada göbeğini kaşıyan adam durumundadır benim gözümde..." sözleri iki sanatçıyı dönülmez bir polemiğin içine soktu. Ancak Yağmurdereli, Say'ın bu sözlerinden çok bir gazetenin geçtiğimiz günlerde manşetten verdiği "Göbeğini kaşıyan adam gibi konuşuyor" şeklindeki habere içerlemiş. "Hedef gösterildim. Linç edildim. Yargısız infaza uğradım." diyen sanatçı, artık bu polemiğin devam etmesini istemiyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın 2008 Yahya Kemal Yılı dolayısıyla Fazıl Say'a şairin bir şiirini besteleme teklifinde bulunmasını da eleştiren Yağmurdereli, "Günay ile Say'a ve diğerlerine mutluluklar diliyorum." diyor.
kaynak :
http://www.nethaber.com/Haber/51128/Osman-Yagmurdereli-Fazil-Say-kalsin
***
Beethoven ve Zuckmayer büstlerini kıran piyanolara pisleyen grubun içindeydi
Hurriyet - 6 Ocak 2008
Kimin gidip kimin kalacağı konusunda kendilerini tek karar mercii gibi görenler hep vardı ve bundan sonra da var olacaklar.
Ama ne tesadüf ki geçmişte de şimdi de bu işi hep aynı kişiler üstleniyor. Tek fark sloganları. Dün "Ya sev ya terk et" idi, bugün "Bir sürü uçak kalktı, onu tutan mı var?"a dönüştü.
Evet, kültür sanat gündemimiz gitmek ve kalmak arasında sıkıştı kaldı geçen haftalarda.
Fazıl Say, Almanya’da bir gazeteye verdiği röportajında, "Türkiye rüyalarımız biraz öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı. Biz yüzde 30’uz, onlar ise yüzde 70. Başka bir ülkeye taşınmayı düşünüyorum" deyince koptu kızılca kıyamet.
Ona cevap veren AKP milletvekili Osman Yağmurdereli oldu. Üstelik sanatçı kontenjanından.
Gazete manşetlerinde devam eden bu tartışmada kimin kime nasıl cevap verdiğinin ayrıntısına girmeyeyim, zaten biliyorsunuz.
Ancak bu tartışmaya ilginç bir boyut getireceği için internetteki haberleşme grubu yahoo’nun klasik müzik grubunda okuduğum bir yazıdan söz etmek istiyorum.
Osman Yağmurdereli’nin Ankara, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde piyano hocalığını yapan A. Uz yazmış bu yazıyı. Onun nasıl bir öğrenci olduğunu, bugünkü düşüncelerinin nereden kaynaklandığını göstermesi bakımından hayli ilginç. Bu nedenle buraya alıyorum o yazıyı:
"Değerli üyeler,
Bu fırsattan yararlanarak, Say-Yağmurdereli olayını daha doğru değerlendirmemize yardımcı olacağını düşündüğüm bir bilgiyi iletiyorum: (Bir eğitimcinin öğrencisi ile arasında olanları anlatması pek etik gibi görünmeyebilir; ancak bu durum eğitimci-ögrenci ilişkisinin ötesindedir; Yağmurdereli’nin simgesel olarak alındığı düşünülebilir ve olgu gelecek açısından hiç unutulmamalıdır.)
Yağmurdereli, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde çok kısa süre için öğrencim oldu. 1980 öncesiydi. MC’li (Milliyetçi Cephe) dönemlerdi. Baştaki iktidara göre okullar işgal ediliyordu. Bu kapsamda MC döneminde Gazi Müzik Bölümü Piyano öğretmenliğinden Ankara Gülveren Ortaokulu’na müzik öğretmeni olarak sürülmüştüm.
EN BASİT PARÇAYI ÇALAMIYORDU
Danıştay’a dava açtım, bir süre sonra aynı dönemde geri döndüm. Bölüm’deki Beethoven, Zuckmayer büstlerini kıran, piyanolara pisleyen grubun (MC yanlısı) içinde yer alan Yağmurdereli ikinci sınıfta piyano öğrencim oldu. Düzeyini görünce dehşete kapıldım. İkinci sınıf olmasına karşın, Beringer’deki henüz fa anahtarının bulunmadığı ilk parçalardan birini çalışıyordu, (çalamıyordu).
Saldırıya uğrama riskini de göze alarak bu durumda dersten geçiremeyeceğimi söyledim. Benim olmadığım bir sınavda geçirmişler. Ancak şunu da belirtmeliyim, Yağmurdereli’nin gruba uyarak saldırılara katıldığını hiç duymadım, efendiliğini hiç bozmadı. Kısacası onun yerinde ben olsam Gazi’deki eğitimden hiç söz etmezdim. Fazıl’ın söylediklerini bir de bu bilgiler ışığında değerlendirmekte yarar vardır. Bu durumda tartışma konusu Fazıl’ın niteliği olabilir mi?
Saygılarımla.
A. Uz"
Evet, Fazıl Say ile sanatçı olarak tartışan Osman Yağmurdereli’nin okul yıllarını böyle anlatıyor hocası.
Sahi genç kuşak onun şarkı söylediği dönemi hatırlamıyordur değil mi?
Çok büyük bir eksiklik, çook...
Názım şiiri tirajı artırmadı ama ilan vermek isteyenler çoğaldı
Názım Hikmet geçen hafta bir kez daha gazetelerin birinci sayfasında, televizyonların ana haber bültenlerindeydi. Bu kez ne vatandaşlık hakkının geri verilip verilmeyeceği ne de mezarının getirilip getirilmeyeceğiydi nedeni. Yıllar sonra tekrar şiiriyle gelmişti gündeme.
Eşi Piraye’nin evrakı metrukesinin arasında bulunan ve 1938’de İstanbul Tevkifhanesi’nde yazdığı Dört Güvercin şiiri Þair Turgay Fişekçi’nin hazırlanan Sözcükler dergisinin son sayısında yer alınca haber oldu.
Merak ettim bu haberlerin derginin satışına etki edip etmediğini. Henüz dergi piyasada olduğu için net satış belli değilmiş ama Turgay Fişekçi 200-300 adetten fazla artış beklemiyor. Ancak dergiye ilan vermek isteyenlerin sayısında hayli artış olmuş.
FAZIL Say’a Türkiye, daha doğrusu AKP ayıp etti.Anlatayım, siz de hak vereceksiniz.
Almanya’da her yıl verilen "Müzik Festivali Ödülü", uluslararası planda yılın en başarılı solistini, orkestrasını ya da şefini belirlemeyi amaçlıyor.
Bu yıl ödül, Türk piyanisti Fazıl Say’a verildi.
Ama Fazıl Say’ın Almanya’nın bu çok önemli ödülüyle onurlandırılması nedense AKP’yi bizler gibi gururlandırıp mutlu etmedi.
Çünkü Fazıl Say bu iktidarın cumhuriyet karşıtı tutumunu eleştirdi.
Ve beklenen oldu, Fazıl Say’ın Frankfurt Kitap Fuarı’nda çalınacağı ilan edilen "Názım" oratoryosu ani bir kararla iptal ediliverdi.
AKP Almanlara "Sen beni eleştiren Türk sanatçısına ödül verirsen ben de onun eserini senin fuarında çaldırmam" diyerek yanıt verdi.
AKP Fazıl’ı cezalandırdığını sanıyor ama aslında yapılan saygısızlık "Názım"a oluyor.
Çünkü bilmiyorlar ki ünlü sanatçımız Almanya’da her yıl en az 20 konser veriyor.
Bir de şunu bilsinler, Fazıl Say’ın her yıl 5 kıtada verdiği konser sayısı 100-120 civarında.
(...)
* * *
İki gece sonra Esma Sultan’da Fazıl Say’ı dinleme mutluluğunu yaşadık.
Beethoven, Gershwin ve Fazıl Say çaldı.
Fazıl’ın piyanosu, fonda ise akıp giden dünya harikası boğaz...
Konserin ikinci bölümünde Zuhal Olcay, Fazıl Say’ın bestelediği Názım’ın Memleketim’ini, Metin Altıok’un Kekre Dünyası’nı, Selim Atakan’ın bestelediği Shakespeare’in iki şiirini seslendirdi.
Çok özel bir konserdi.
3 gün sonra pazar akşamı yine İdil Biret’i izleme şansına sahip olduk.
Türkiye Spastik Çocuklar Vakfı yararına verilen konserde ünlü piyanistimiz Bach, Gluk, Chopin, Kreisler ve Wagner çaldı.
İdil Biret özellikle Chopin ve Kreisler’i olağanüstü çaldı.
Bu kez 5 gün sonra İstanbul Devlet Senfoni’yi Aya İrini’de dinledik.
Þef, ünlü Alexander Rahbari, solist de ünlü piyanistimiz Hüseyin Sermet’ti.
Rahbari sanki bir büyücü. Koca orkestrayı alıp uçuruyor.
O konserde bir kez daha tanık olduk ki, İstanbul Senfoni iyi bir şefin yönetiminde gerçekten harikalar yaratıyor.
Ravel’in Valse’ini, Hüseyin Sermet’le birlikte yine Ravel’in Piyano Konçertosu’nu ve Korsakov’un Þehrazat’ını Rahbari yönetiminde çarpıcı bir tempoyla kusursuz çaldılar.
Dedim ya, ekim ayı bu kadar sıkıntıların içinde konserler açısından baş döndürücü geçiyor.
Inscrit le: 30 Jan 2006 Messages: 11192 Localisation: Nancy / France
Posté le: 16 Fév 2010 1:41 Sujet du message:
Hakikaten bu Fazil Say kendini bilmez bir adam galiba, 2010 Istanbul'da Tarkan Konseri 5 milyona mal olurken kendisine iki konser için onerilen 230 bin Euro'yu begenmemisMIS !!!
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13627 Localisation: Paris
Posté le: 16 Aoû 2010 1:14 Sujet du message:
Arabesk müzik, arabesk yaşam tarzının betimlemesidir. Aydınlığın, çağdaşlığın ve öncülüğün, sanatçılığın sırtına külfettir. Emek karşıtıdır, duyarsızlıktır ve yaratamamaktır! Etik dışı ‘yalan dolanla’ doludur. Ortadoğu işi, 3. sınıf, acındırmaca, tembellik, yeteneksizlik, rant, çamur, muallaklıklar üzerinden yaşar. Arabesk müziği yapan yapsın! Bu sayfaya tek gık diyeni yukarıdaki sebeplerden hemen atacağım! Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum, utanıyorum, utanıyorum”
Siz Kazandınız (Fazıl SAY)
par Fazıl Say, lundi 26 juillet 2010, à 08:16
Anlayana,
Atatürk Türkiyesini özleyenlere.....
Fazıl Say dostları okusun lütfen.
Bu acı yakarışı ve gidişi mutlaka okuyun.
Yazık....Sanatı ve sanatçısı olmayan bir ülke olduk artık.. Bu ülke bitmiştir.
Modern ve çağdaş Atatürk Türkiyesinin sonudur bu yazı...
Siz Kazandınız (Fazıl SAY)
...
Siz kazandınız
lütfen siz kazanın
lütfen benimle uğraşmayın
ve ebediyen siz kazanın
...
Tamam ben giderim
uzak bir yere (gözden uzak)
(uzaya gidemem kızımdan da ayrılamam ama siz beni görmezsiniz merak etmeyin)
tamam
giderim..
...
Ben son 6 yıl içinde
2 büyük oratoryo
2 büyük senfonik eser
1 keman konçertosu
2 piyano konçertosu
5 solo piyano eseri
1 bale müziği
2 Bach uyarlaması
4 film müziği
1 tiyatro müziği
bestelemiş olsam da
HİÇ MÜHİM DEÐİL SİZİN İÇİN
Bu son 6 yılda
dünya üzeri 42 memlekette
326 şehirde konserler verdim
yaklaşık 700 konser
HİÇ MÜHİM DEÐİL SİZİN İÇİN
Bu 6 yılda toplumumuza
10 CD
2 DVD
12 NOTA sundum
HİÇ MÜHİM DEÐİL SİZİN İÇİN
anlıyorum
yaptıklarım mühim değil
hiç bir zaman "her görüşüme katılmalısınız" demedim
tartışmaya hep açıktım
hiç bir zaman hemfikir olmadığım insanlara saygısızlık yapmayı düşünmedim
ama siz yaptınız
adil değildiniz
bir fikir de ayrı düşünüyorduk siz kökünü kazımaya kalktınız her seferinde
ama hiç bir zaman kendi içsesimden vazgeçmedim
doğru bulduğum doğrumdu yanlış bulduğum yanlıştı
yanlışı ben yaptıysam da hatamı anladığım gün düzelttim
anladık
değersiziz
sizin değer anlayışınızı anlamadım ama ben değersizim o anlayışa göre onu anladım
...
İmkanı yoktur bazı kusurlarımı affetmenizin
affedicilik de değil
"kabul" etmenizin
"lütfetmenizin"
imkanı yoktur...
Zamanında hatalarım olmuş onları düzelttiysem
bu da doğru değildir
imkanı yoktur..
-Falanca arabeskçiyi kültür olarak görmüyorumdur
asla affetmezsiniz
-Aziz Nesin haklıdır derim bütün hayatıma sataşırsınız
-"Din sömürüsü aldı başını gitti" deriz
Ölüm fermanı vermediğiniz kalır
-Konuşmayız
"Konuşmaz o korkak" dersiniz
-Konuşuruz
"Konuşmak senin ne haddine işine bak sen" dersiniz
Sizler facebook da 130 grup kurdunuz (Fazıl Say gitsin vs)
ekşi-sözlükte yazılar yazdınız
Google'ı doldurdunuz
Yahoo'da gruplaştınız
gazete haberlerinin altına yorumlar yazdınız
Almanya'da yılın müzisyeni seçildiğimin haberinin altına bile döşendiniz
hakaretlerinizle. ..
Her yerde sizler varsınız.
Ve
sizler ne yaptınız hayatta
bilmiyorum
sormuyorum
düşünmüyorum
nefret etmiyorum
saygısızlık yapmıyorum
ama siz bana yaptınız....
Siz yarattınız bana en ağır haksızlıkları yapan bir kültür bakanını
siz yarattınız
siz cesaretlendirdiniz marjinal köşe yazarlarını
siz pislik attınız
çamur attınız
hepsini siz yaptınız
içinizde mesleki kıskananlar da oldu
aranızda piyano çalanlar da oldu
çalmayanlar da
Inscrit le: 04 Mai 2006 Messages: 514 Localisation: Kaçkar Mountains
Posté le: 16 Aoû 2010 21:38 Sujet du message:
Türkçede bir deyim var :
Esek hosaftan ne anlar?
Fazil Saya hakaret içerikli tepkileri gösterenler oratoryolardan,konçertolardan ne anlar?
Denize mayoyla girilir dersin o pijamayla girer.
Kirmizi isikta geçme dersin, o geçer...
Hekes gibi siraya gir dersin, o sark gözü açikligi yapar önüne geçmeye çalisir...
Bence Fazil Say uzaylilara birseyler anlatsa daha basarili olur.
Inscrit le: 09 Oct 2007 Messages: 3474 Localisation: Somewhere in the world
Posté le: 19 Aoû 2010 9:26 Sujet du message:
Ipso kardesim sende mi eseklere kötü laf eder oldun..üzüldüm dogrusu bu sevimli yaratiklarin hamisi olarak.....Ayrica eseklerin arabeskten hoslanacagini da hiç sevmiyorum..
Neyse..bakin Fazil en son Leman'a kapak olmus...
Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures Aller à la page 1, 2Suivante
Page 1 sur 2
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum