529 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 529
Membre(s) : 0
Total :529

Administration


  Derniers Visiteurs

administrateu. : 2 jours
murat_erpuyan : 2 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - ORGENERAL BÜYÜKANIT'IN ULUSLARARASI SEMPOZYUM KONUÞMASI
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

ORGENERAL BÜYÜKANIT'IN ULUSLARARASI SEMPOZYUM KONUÞMASI

 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
Salih_Bozok
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 25 Nov 2006
Messages: 1441

MessagePosté le: 01 Juin 2007 23:31    Sujet du message: ORGENERAL BÜYÜKANIT'IN ULUSLARARASI SEMPOZYUM KONUÞMASI Répondre en citant

GENELKURMAY BAÞKANI ORGENERAL YAÞAR BÜYÜKANIT’IN
“GÜVENLİÐİN YENİ BOYUTLARI ve ULUSLARARASI ÖRGÜTLER” KONULU ULUSLARARASI SEMPOZYUM
AÇIÞ KONUÞMASI

( 31 MAYIS 2007 )

Sayın Komutanlarım,

Değerli Konuklarımız,

Değerli Dinleyiciler,

Bayanlar, Baylar,

Basınımızın Sayın Mensupları,

Genelkurmay Başkanlığınca düzenlenen, seçkin konuklarımızın ve konuşmacıların katılımları ile icra edilecek “Güvenliğin Yeni Boyutları ve Uluslararası Örgütler” konulu uluslararası sempozyumun açış konuşmasını yapmaktan büyük bir mutluluk ve heyecan duymaktayım.

Sözlerime başlamadan önce bir hususu vurgulamak istiyorum, Türk Silahlı Kuvvetleri Stratejik Araştırmalar ve Etüt Merkezi (SAREM) tarafından düzenlenen bu toplantıya, 55 ülkeden, yerli ve yabancı, 800 katılımcı ile çeşitli ülkelerden akademisyen ve uzmanlardan oluşan 15 konuşmacı katılmaktadır. Tüm katılımcılar, “Güvenlik Kavramının Yeni Boyutlarını” tartışmak için buraya gelmişlerdir. Bu husus sevindirici bir durumdur.

Hepinize, hoşgeldiniz diyor, bildiri sunarak sempozyuma katkıda bulunacak konuşmacılara, oturum başkanlarına, raportörlere ve tüm katkıda bulunanlara, huzurlarınızda teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum.

1. Genel hususlar :

Sözlerimin başında bir inancımı ifade etmekte yarar görüyorum.

Sayın Konuklar,

Doğru istikametler ancak bilimsel yaklaşımların sonucunda görülebilir. Büyük Önder Atatürk’ün dediği gibi: “Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir.” Bilimsel yaklaşım bizim için her zaman bir ışık olmuştur. Bu ışığın önümüzü aydınlatması ancak günümüzde geçerliliği olan doğru yöntemin veya yöntemlerin kullanılması ile mümkündür.

40 yılı aşkın bir süre devam eden Soğuk Savaş Dönemi'nin sona ermesiyle birlikte, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” sözünü doğrularcasına, her alanda önüne geçilmez bir şekilde esmeye başlayan değişim fırtınası, alışık olduğumuz, benimsediğimiz politik, ekonomik ve güvenlik stratejilerini dayandırdığımız parametrelerin çoğunu sarsmaya ve ortadan kaldırmaya yönelmiştir. Genellikle eski alışkanlıklarımız ve algılarımız, güvenlik bağlamındaki önemli değişimlerin, paradigma kaymalarında olduğu gibi yavaş ve küçük aralıklarla ortaya çıktığı yönünde idi.

İkinci Dünya Harbi’nin sonundan Varşova Paktı ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadar geçen sürenin 45 yıl kadar olması bunun tipik örneğidir. Bu süreç, bilindiği gibi Soğuk Savaş Dönemidir. Başka bir ifade ile nükleer tehdide dayalı bir “dehşet dengesi” dönemidir.

Bunun yanında, Soğuk Savaşın sona ermesinden bugüne kadar geçen yaklaşık 17 yıldan ve 11 Eylül’den bu yana kadar geçen yaklaşık 6 yılda meydana gelen değişim ve olaylara bakıldığında, güvenlik anlayışı bağlamında gerçekleşen değişim aralıklarının nasıl daraldığını görmek mümkündür.

Değerli Dinleyiciler,

Sayın Konuklar,

Bildiğiniz gibi bu sempozyumun konusu: “Güvenliğin Yeni Boyutları”dır. Bu konuyu özellikle seçtik. Gerçekten, yaşadığımız dönemde güvenlik kavramı ifade ettiğim gibi çok değişmiştir ve bu değişim çok büyük bir hızla gerçekleşmiştir. Genç bir subay olarak Soğuk Savaş Döneminde Belçika’da NATO Karargâhı’nda görev yaptım. O dönemde her şey çok sade idi. NATO ve karşısında Varşova Paktı vardı. Tehdit algılamaları ve buna karşı NATO’nun planlamaları çok kolaydı. Daha sonra, general rütbesi ile bir NATO Karargâhı’nda görev aldığımda, Varşova Paktı dağıldı, Sovyetler Birliği dağıldı. Bu dönem NATO için bir şaşkınlık dönemiydi. Bu dönemde, ben NATO Güney Avrupa Komutanlığının İstihbarat Başkanı idim ve NATO kendisine karşı bir tehdit arıyordu. Bu süreç, 11 Eylül 2001’e kadar devam etti ve İkiz Kuleler Saldırısı ile yeni bir dönem başladı ve güvenlik anlayışı tümüyle değişti. Bu konuya daha sonra tekrar değineceğim.

Özellikle, 1990’lı yıllarla birlikte bilgi ve iletişim teknolojisinin hızla yaygınlaşması; dünyada mal, hizmet, sermaye ve fikir hareketlerinin serbest ve hızlı dolaşımı çerçevesinde ülkelerin başta ekonomik, güvenlik ve kültür olmak üzere çeşitli alanlarda birbirine daha bağımlı hâle gelmeleri sonucunda bütün ülkeler, küresel sorunlar karşısında ortak değer, yaklaşım ve tavırlar benimsemeye zorlanmışlardır.

Bunun sonunda, uluslararası güvenlik ortamı son derece değişken ve öngörüleri zorlaştıran bir hâl almıştır. İşte bu değişim sürecini doğru algılayabilen toplumlarla algılayamayan veya yanlış algılayan toplumlar kendi geleceklerini olumlu veya olumsuz yönde etkileyeceklerdir. Değişim sürecini zamanında algılamayan toplumlar, maalesef sadece, değişim sürecinin sonucunu seyretmekle yetineceklerdir.

Bu noktada ifade edilmesi gereken en önemli husus, ülkelerin tehdit algılamalarıdır. Soğuk Savaş Döneminde sade olan tehdit algılamaları günümüzde çok değişmiştir. 2003 yılında, bu salonda yapılan “Küreselleşme ve Güvenlik Sempozyumu”nda da ifade ettiğim gibi, yaşadığımız günlerde, güvenliklerini ithâl malı tehdit algılamalarına dayandıran ülkelerin güvenliklerini tehlikeye atacakları da bir gerçektir.

Diğer önemli bir husus ise tehditler ve krizlerin yönetim süreçleri ile ilgili olup, bu süreçlerin kolay yönetilebilmesi ile ilgili olarak kullanılabilecek yöntemlerdir. Halen bu konuda yüzlerce karar verme yöntemleri kullanılmaktadır. Pareto Analizleri 1 , fütz (fırsatlar, üstünlükler, tehditler, zayıflıklar)(swot)2 kepner – Tregoe Matrisi3 bunlardan birkaçıdır.

Bugün risk ve tehditlerin yanlış algılanması ve uygulanması ve bu hususun, karar verme süreçlerini olumsuz etkilemesi, sonuçları itibarı ile güvenlik anlayışına yeni boyutlar getirmiştir.

2. Güvenlik Tanımı ve Güvenliği Tehdit Eden Unsurlar :

Soğuk Savaş sonrasında; içinde dünyanın en duyarlı bölgelerini oluşturan Balkanlar, Karadeniz ve Akdeniz Havzaları, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu coğrafyasında son on, on beş yıl içerisinde meydana gelen gelişmeler, güvenlik ve tehdit algılamalarında geçmişe nazaran önemli değişikliklere neden olmuştur.

Güvenlik algılamalarında meydana gelen değişimin en önemli sebeplerinden birisi, tehdidin tek boyutlu, devletten devlete olma klasik konumundan çıkarak, asimetrik ve çok boyutlu bir konuma ulaşmasıdır. Bu durum, günümüz tehditleri ile mücadelede klasik yapılanma ve anlayışların geçerliliğini tamamen yitirdiğine işaret etmektedir.

Genel tanı olarak bir güvenlik olgusundan bahsedebilmek için, tehdidin ve tehdide yönelik algılamaların ve tahminlerin doğru olarak tanımlanması önemlidir. Nedir tehdit? Alışık olduğumuz tanımıyla bir ülke ordusunun başka bir ülkeyi işgal etme olasılığı mıdır? Yoksa bunu, bugünün doğruları ile yeniden tanımlamaya mı ihtiyaç vardır?

2003 yılında meydana gelen 14 savaş içinde çatışan her iki tarafın devlet olduğu tek bir savaş meydana gelmiştir: ABD-Irak Savaşı. bu durumdan anlaşıldığı üzere yeni dönemde savaşan aktörler değişmiştir4.

Gelinen bu noktada, acaba diyorum, soğuk savaş yerini “karanlık savaşlara mı” bırakmıştır?

“Karanlık Savaş” kavramı içine o kadar çok aktör ve etken yerleştirilebilir ki bu aktör ve etkenlerin incelenmesi doğal olarak benim yaptığım açılış konuşması sınırlarını aşar. Umarım bu konu, sempozyum sırasında tartışılır.

Güvenlik, hepinizin çok iyi bildiği gibi, çok boyutlu bir kavramdır. Bugün artık güvenliği, içinde sadece askerî değil, siyasi, hukuki, ekonomik, sosyolojik ve psikolojik etmenlerin olduğu bir çerçevede tanımlamak gerekmektedir.

Bunun yanında risk ve tehditlerin kaynağının, zamanının ve şeklinin önceden tahmin edilmesinin, Soğuk Savaş Döneminin aksine imkânsız bir hâle geldiği yeni güvenlik ortamında, mücadele alanı bütün dünya olarak ortaya çıkmıştır.

Çünkü, tehdidin ne şekilde ve ne zaman karşımıza çıkacağı belli değildir. Tehdit, ülkelerin gücü ve kabiliyetleri karşısında çok cılız gibi görünse de sahip olduğu imkânları ile istediği yer, zaman ve şekilde istediği etkiyi yaratabilecek asimetrik güce sahiptir. Bu nedenle, küresel mücadelenin ve işbirliğinin yürütülmesi zorlaşmıştır.

Bu noktada vurgulanması gereken önemli husus, ülkelerin güvenlik bağlamında çifte standart uygulamamasının bir ön şart olması gerekmektedir.

Bu alanda bir diğer önemli değişiklik ise, güç kavramının tanımlanmasında olmuştur. Daha önce askerî imkânlar ve ekonomik kapasite gibi parametreler vasıtasıyla belirlenen güç kavramının, artık “bilgiye ulaşabilme” ve “bilgiyi kullanabilme” yeteneğini kapsaması dikkat çekmektedir. Bunun nedeni, küreselleşme sürecinde insan faktörünün ön plana çıkmış olmasıdır. İnsan kaynaklarından azamî ölçüde istifade edebilme imkân ve kabiliyetine sahip ülkeler, diğer ülkelerin siyasi uygulamalarını, ekonomik politikalarını ve güvenlik stratejilerini etkiler duruma gelmişlerdir.

Güvenlik ortamının bu yeni yapısı şüphesiz ki, yeni tehdit algılamaları ışığında şekillenmiştir ve içinde yaşadığımız bu süreçte şekillenmeye de devam etmektedir. Güvenliği tehdit eden hususların başında şüphesiz terör yer almaktadır.

3. Terörün Güvenlik Algılaması Üzerindeki Etkisi :

Yeni güvenlik anlayışının içinde terör konusunda uluslararası alanda tanımlama açısından bir uzlaşı eksikliğinin yanında, uygulamada da büyük farklılıklar göze çarpmaktadır. Bu farklılıklar nedeniyle küresel boyutta etkin önlemlerin alınması bir hayli zorlaşmaktadır. Teröre kaynakları itibarıyla baktığımızda, müttefiklerimizin bir kısmının terörün tanımından sadece radikal din sömürüsünden kaynaklanan terörü kastettiğini görüyoruz. Oysa terörün tek tanımı bu değildir. Terör, aynı zamanda ayrılıkçı milliyetçi akımlardan da beslenmektedir. Bu kaynaktan beslenen terör de en az diğeri kadar küresel güvenliği tehdit eden boyutlardadır. Oysa bir kısım ülkeler tarafından bu tarz terör, ülkelerin kendi iç sorunları olarak görülebilmektedir. Bu son derece tehlikeli bir yargıdır ve terörün önlenmesi konusunda başarının karşısındaki en önemli engellerden birisidir.

Etnik milliyetçiliğe dayalı terör, öncelikle farklı bir kimlik tanımını kullanır. Farklı kimliklerin kabullenilmesi sonunda, tanımlanan kimliğe siyasi bir amaç kazandırır. Son aşamada ise, bu siyasi amacı silah ile besler. Bu noktadan sonra, etnik milliyetçiliğe dayalı terör artık her yerde can almaya başlar.

Açıkça ifade etmek istiyorum, etnik yapı, sosyolojik bir olgudur ve yadırganmamaktır. Ancak bu etnik yapı üzerine siyasi bir söylem yüklenirse, etnik yapı ırkçı bir yapıya dönüşür ve eğer bu etnik yapı, emeline silah zoru ile ulaşmak isterse, etnik milliyetçilik, terör örgütü hâline gelir. Türkiye’nin bugün karşı karşıya geldiği etnik milliyetçi faşist terör örgütü PKK, bu yapıdadır.


Ülkelerin kendi sorunlarını ortadan kaldırmak amacıyla yarattıkları çözümlerin bir kısmı, bir müddet sonra küresel bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yani bugünün problemlerinin çoğu geçmişin çözümleridir5. Geçmişte sadece kendi çıkarları doğrultusunda çözümler üretmiş ülkeler bugün bu yanlış çözümlerden kaynaklanan küresel sorunlarla baş etmek zorunda kalmaktadırlar. Sorunların çözümünde ülkeler arası diyalog ve iş birliği olmadan varılan sonuçlar, gelecekte karşımıza daha ciddi güvenlik sorunları olarak çıkacaktır.

Bir ülkeyi zayıflatmak için kullanılan askerî seçenekler, artık zorunlu görülmedikçe tercih edilmemektedir. Bazı güçsüz ülkeler terörizm ve kitle imha silâhlarının sağlayacağı caydırıcılıktan faydalanma yoluna gitmekte, bazı ülkeler ise ayrılıkçı hareketlerin desteklenmesi ve bilgi harekâtının kullanılması, ekonomik saldırı gibi asimetrik stratejileri ön plâna çıkarmaktadır. Güvenliğin yeni boyutlarına bakarken gerçekçi olmamız gerekmektedir6.Bir ülkenin diğer bir ülkeyi, silah zoruyla işgal etmesi gibi bir yaklaşım artık çok tercih edilmemektedir. Daha ucuz, daha etkili “karanlık savaş” metotları günümüzde daha çok tercih edilmektedir.

Daha önce ifade ettiğim gibi, yaşadığımız dünya, sıcak savaş-soğuk savaş gibi evrelerden, karanlık savaş dönemine girmiş bulunmaktadır. Karanlık savaş olarak isimlendirilebilecek dönemde, ekonomik manipülasyonlar, mikro-etnik kışkırtmalar, ülkelerin rejimlerini ve düzenlerini yeniden tanımlamalar, ülkelere aşılanan renkli başkaldırılar ve ülke isimlerinin önüne eklenmeye çalışılan akıl dışı sıfatlar, “karanlık savaş” olarak isimlendirilmeye çalışılan yeni yaklaşımlar olarak tanımlanabilir. Bu stratejilerin güvenlik açısından yeni tehditler yarattığı unutulmamalıdır. Terörizm ne kadar uluslararası hukuka aykırı bir sorun ise, ayrılıkçı hareketlerin desteklenmesi suretiyle bir ülkenin egemenlik haklarının çiğnenmesi de o kadar tehlikeli ve hukuka aykırıdır.

Bu kapsamdaki tehditleri iç tehditler, bölgesel tehditler ve küresel tehditler olarak üç halkada ama bağımsız değil, birlikte ele almalıyız. Terörizmin küresel niteliği, mücadelenin de küresel bir anlayışla yapılmasını gerektirmektedir. Bunun için: “barış ve güvenlik, ya her yerde ya da hiçbir yerdedir” anlayışının, uluslararası ortamda terörizmle mücadelenin ortak anlama ve kavrama biçimi olması gerekmektedir.

11 Eylül’de ABD’de gerçekleştirilen terörist saldırılardan sonra başta BM olmak üzere NATO, AB, AGİT gibi birçok uluslararası kuruluş, terörle mücadeleye yönelik bir dizi karar almış, terör örgütleri listeleri yayımlamıştır. Ancak bu kararların uygulanmasında ve uluslararası sözleşmelerin, ülkelerin iç hukuklarına yansıtılmasında hâlâ ciddi sıkıntılar mevcuttur. Bu sorun, terörle mücadelede çifte standart uygulayan ülkeleri yakından ilgilendirmekte ve açıkça teröre destek vermek anlamını taşımaktadır. Bugün, açıkça ifade edeyim, müttefik olduğumuz ülkeler arasında PKK terörüne dolaylı ve doğrudan destek veren ülkeler de vardır ve bundan büyük üzüntü duymaktayız. Ben bu hususu bir çok konuşmamda açıkça ifade ettim. Bu ifadeleri kullandığım zaman, içte ve dışta bazı çevreler, “bu ifadeler terörle mücadeleye yarar sağlamıyor” şeklinde yaklaşımlarda bulunmuşlardır.

Değerli Konuklar,

Bazıları, gerçeği görmezden gelmekte veya onu bazı söylemlerle örtmeye çalışmaktadırlar.

Size somut örnek vereceğim. Türkiye’de teröristler çok çeşitli patlayıcılar kullanmaktadırlar. Türkiye’de kullanılan ve “topuk koparan” olarak isimlendirilen mayınlar, her türlü cinayette kullanılan C-4, A-3, A-4 ve benzeri patlayıcılar, herhalde süper marketlerden alınmıyor. Terör örgütünün sözcülüğünü ve propagandalarını yapan bir yayın organı, müttefik bir ülkenin hudutları içinde faaliyet göstermektedir. Terör örgütünün faaliyetlerinde aktif rol almaktadır. Umarım, bu tür sözlerime politik tepki yerine, “Hayır, doğru söylemiyorsunuz” diyebilmeleridir. Ancak, söyleyemezler.

Bunların yanında ülkelerin siyasi emellerini gerçekleştirmek için terörizmi desteklemelerini de terörizmi artıran nedenler arasında saymak gerekmektedir.

Bu yaklaşımda olan ülkeler, terörizmle mücadelede çifte standart uygulayarak, kendi ülkesi içerisinde terör eylemi gerçekleştirmeyen, fakat diğer bir ülkenin terörist olarak tanımladığı kişi ya da örgütlere göz yumabilmektedirler. Ayrıca, terörizm bazı ülkeler tarafından bir dış politika unsuru olarak kullanılmaktadır. Bu ülkelerin destekledikleri ya da yarattıkları terörü kontrol edemediği ve sonunda bumerang etkisi ile kendilerine de zarar verdiği bilinmektedir. Terör belasından yıllardır çok acı çekmiş olan Türkiye, terörle mücadelesinde binlerce vatandaşını yitirmiş ve büyük maddi kayıplara uğramıştır.

Terörle mücadelede yaşadığımız acı deneyimin ışığında, güvenlik alanında bilgi paylaşımına, uluslararası iş birliğine ve dayanışmaya Türk Silahlı Kuvvetlerinin hazır olduğunu bu vesile ile ifade etmekte yarar mütalaa ediyorum. Türkiye’nin bütünlüğünü, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma özelliğini tehdit eden terörle mücadelede bizi asıl üzen husus, bu terörist hareketlerin bize insan hakları dersi vermeye çalışan bazı ülkeler tarafından desteklenmesi olmuştur.

Bir hususu açıkça vurgulamam gerekir: Türkiye’nin çok haklı olan terörle mücadelesinde gereken uluslararası desteği alamadığı bir gerçektir. Gereken desteği bir kenara koyuyorum. Bazı dış kaynaklı kuruluşlar, üzüntü ile ifade edeyim; “Terörist Hakları” Derneği hâline dönüşmüş bulunmaktadır. Böyle bir ortamda, terörle mücadelede nasıl bir ortak payda oluşturulabilir ? Bu hususu dikkatlerinize sunuyorum.

Sonuç olarak, bugün gelinen noktada terörizme daha fazla kurban vermemek ve uluslararası düzeyde ortak mücadelede başarılı olabilmek için;

- Küresel düzeyde eksiksiz bir iş birliği, anlayış ve ortak söylem mekanizması kurulması,

- Zengin ülkelerle fakir ülkeler arasında giderek derinleşmekte olan yapısal sorunlara daha somut çözümler getirilmesi,

- Yalnız saldırıları gerçekleştirenler değil, teröristlere mali, lojistik ve propaganda desteği sağlayanların da terörist olarak kabul edilmesi kaçınılmazdır.

- Terörle mücadelede en geniş uluslararası işbirliğinin, ancak BM ile mümkün olabileceğini düşünüyorum. Bu nedenle, diğer bütün organizasyon ve inisiyatiflerin BM’yi her alanda desteklemesi için terörle mücadelede BM tarafından kabul edilen anlaşma, protokol ve kararların tümünün, bunları henüz onaylamamış olan ülkelerce de onaylanması ve uygulanmasının gerektiğini takdirlerinize sunuyorum.

4. Kaynaklar Arası Dengesizliğin Güvenlik Algılaması Üzerindeki Etkisi :

Güvenlik konusunda bir diğer önemli tehdit kaynağı ise, yer altı ve yer üstü kaynaklarının kullanımı ile bunun paylaşımı sonunda yaratılan ekonomik dengesizliktir. Sanayi devriminden itibaren hayati öneme sahip olarak algılanan yer altı kaynaklarının ele geçirilmesi ya da kontrolü amacıyla sürekli güvenlik sorunları oluşmuştur. Büyük savaşların hemen hepsi bu nedenle yaşanmıştır. Bugün bile bazı bölgelerde yer altı zenginliklerine sahip ülkelerde iç savaş gibi ciddi güvenlik sorunlarının yaşanıyor olması bu genel tabloya uygun düşmektedir.

Enerji güvenliği, ekonomik güvenlik ve ulusal güvenlik birbirinden ayrılmaz kavramlardır. Bu kavramlar bir “bütünsellik” içerisinde değerlendirilmelidir. Dünyada yeni bir enerji kaynağı keşfedilmediği sürece, petrol ve doğal gaz gibi enerji kaynakları önemini korumaya devam edecektir. Bu kapsamda, enerji kaynaklarına sahip ülkeler ile bu enerji kaynağının ulaşım yollarını kontrol eden ülkelerin de jeopolitik ve jeostratejik önemleri sürecektir.

Bu önem, hiçbir ülkeye başka bir ülke üzerinde baskı unsuru olarak kullanma hakkı vermemelidir. Ülkelerin enerji politikaları, başka ülkelerdeki güvenlik ihlallerine dayandırılmamalıdır. Enerjinin bir siyasi araç olarak kullanılması, bugün bile karşılaştığımız kolaycı bir çözümdür.

Türkiye, enerji kaynaklarına sahip olan ülkelerin bu varlıklarını en güvenli şekilde pazarlarına ulaşması konusunda katkı sağlamaya çalışmaktadır. Bu amaçla, enerji nakil hatlarının oluşturulması ile hem üretici ülkelerin kendi kaynaklarını pazarlama imkânına kavuşmasında, hem de tüketici ülkelerin enerji güvenliklerini tesis etmelerine yardımcı olarak küresel barışa katkı sağlamaktadır.

Hepinizce malum olduğu üzere dünya, insanoğlunun yanlış sanayi tercihlerinden kaynaklanan bir iklim değişikliği sorunu ile karşı karşıyadır. İklim değişikliği beraberinde, sağlık sorunları, ekonomik alanların yeniden şekillenmesi ve kitlesel göç gibi bir kısım güvenlik sorunlarını da beraberinde getirmektedir.

Eğitim konusunda küresel düzeydeki dengesizlikler de bir başka güvenlik kaygısı olarak ortaya çıkmaktadır. O da eğitimli ve eğitimsiz insan gücü arasındaki farkın artmasıdır. Eğitim düzeyi düşük toplumlar ile eğitimli toplumların arasındaki refah ve anlayış farkı arttıkça, eğitimsiz toplumların tepkisi radikalleşebilmektedir. Bu durum, iki toplumun diyalog ihtimalini de zora sokmaktadır.

5. Silahlanma Konusunun Güvenlik Algılaması Üzerindeki Etkisi :

Bugün güvenlik ortamı açısından bir başka tehdit konusu, silahlanmadır. İkinci dünya savaşından sonra, Soğuk Savaş boyunca 50 yılda üretilen nükleer silahlar için yaklaşık 250 ton plütonyum kullanılmıştır.

Plütonyumunun yarısının ortadan kalkması için (yarılanma ömrü) 24.000 (yirmi dört bin) yıl gerekmektedir . Bugün nükleer silahlanma konusunda bir kısım ülkelerin istekleri ve gayretleri, hem bu ülkelerin çevresindeki diğer ülkeler açısından ve hem de insanlık açısından bir tehdit yaratmaktadır.

Güvenlik sorunlarının başında gelen silahlanma konusundaki adımlar, maalesef özellikle gelişmiş ülkelerin yürüttüğü politikalar tarafından atılmaktadır. Dünya silah ticareti gelişmiş ülkelerin kontrolündedir. Teröristlerin elde ettikleri silah ve mühimmat bir şekilde ülkelerin bu pazardaki hassas olmayan politikalarının sonucunda temin edilebilmektedir.

Kitle imha silahları, tespit ve teşhisindeki güçlük ve canlılar üzerinde yaratacağı kitlesel etkiler nedeni ile güvenlik stratejilerinde önemli bir potansiyel tehdit olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, kitle imha silahlarının yaygınlaşması ve kontrol dışı kullanıcıların eline geçmesi, uluslararası güvenliği tehdit etmeye artarak devam etmektedir.

Bu durum karşısında birlikte hareket etme yeteneklerinin, dayanışma ve diyalog mekanizmalarının geliştirildiği küresel bir güvenlik anlayışı oluşturulması önem arz etmektedir. Türkiye, bu anlayış çerçevesinde kitle imha silahları ve bunların atma vasıtalarının yayılmasını önlemeye yönelik tüm uluslararası anlaşma, sözleşme ve rejimlere bağlılığını sürdürmekte, BM ve NATO’daki bu maksada yönelik çalışmalara aktif olarak katılmakta ve desteklemektedir.

6. Başarısız Devlet Yönetimleri :

Güvenlik açısından bugün vurgulamak istediğim bir diğer tehdit ise, başarısız devlet yönetimleridir. Başarısız devlet yönetimlerinden kasdettiğim, bir kısım devletlerin otoriter liderliklerine dayalı, rasyonel olmayan, küresel güvenlik açısından tehdit oluşturan yönetimlerdir. Bu devletler; insan hakları ihlallerinde bulunur, kitlesel göç dalgaları yaratır ve komşularına saldırırlar. “başarısız devlet sorunu” daha önceleri insanlık ya da insan hakları ile ilgili bir sorun olarak görülürken, bugün ciddi bir uluslararası güvenlik boyutu kazanmıştır.

Başarısız veya rasyonel olamayan yönetimlerin ortaya çıkardıkları küresel tehditleri üç başlık altında özetlemek mümkündür. Bunlar, yoksulluk, terör ve yerkürenin tahribidir.

Ülkelerin başarısız yönetimlerinin nedenleri incelendiğinde, bunların çoğunlukla gelir adaletsizliğine sahip olduğu, halklarının çağdaş değerlerden ve modern eğitimden mahrum bırakıldığı, yönetim kadrolarının ülke çıkarlarından çok başka alanlara ilgi gösterdiği görülebilir. Yönetim kadrolarının uzun vadeli ülke çıkarlarının ortaya çıkartılması gibi bir görevi vardır. Bunun başarılamaması durumunda “Politik Miyopluk” olarak isimlendirilen sorun ortaya çıkar. Başarısız devletlerin ortak özelliklerinden birisi de işte budur.

7. Uluslararası Örgütler – Ülkeler – Güvenlik Üçlemesinin Etkileşimi :

Bu noktaya kadar ifade ettiğim hususlar küresel güvenliğin karşı karşıya olduğu tehditlerdi. Bunlara karşı alınabilecek önemli çözüm imkânları da vardır. Bunlar, uluslararası küresel boyutlu anlayış ve iş birliğidir. Bu kapsamda uluslararası örgütlerin çok önemli işlevleri bulunmaktadır.

Kuruluş amacı ne olursa olsun, uluslararası örgütlerin en önemli işlevlerinden birisi “istikrar”ın yaratılması olmalıdır. Bu örgütler, üyesi olan ülkeleri birbirlerinin rakibi olmaktan çıkarmış ve aksine istikrar için birbirlerinin tamamlayıcısı konumuna getirmiştir. Uluslararası örgütler, uluslararası iş birliğini geliştirme konusunda vazgeçilmez araçlar olmuşlardır.

Ancak, üyesi olmayan ülkeler açısından bu durum her zaman doğru olmamaktadır. Üye ülkelerin hak ve menfaatlerini, üçüncü ülkelere karşı uluslararası kurumun hak ve menfaatleri gibi göstererek aramaları sonucunda çatışmalar yaşanabilmektedir. Bunun sonucunda da uluslararası örgütlerin kamuoyundaki güvenirliği zedelenmekte ve etkinliği giderek kaybolmaktadır.

Yeni güvenlik ortamında yaşana gelen gelişmeler neticesinde, uluslararası mutabakatın elde edilebileceği en üst kurumun Birleşmiş Milletler olduğu görülebilmektedir. Birleşmiş Milletlerin teşkilatlanması ve işlevleri açısından bu görevi üstlenebilecek yeterlilikte olduğu açıktır. Bununla birlikte, her kurum gibi gelişen şartlara uyum sağlama ve gelişmelere proaktif bir tutum içinde olma konusunda bir kısım sıkıntıların yaşandığı da ayrı bir gerçektir. Nitekim, Irak’ta yaşanan mülteci sorunu ya da Darfur’daki trajediler karşısında arzu edilen süratte inisiyatif elde edememiştir.

NATO; Soğuk Savaşın ardından, küresel bir güvenlik örgütü olma konusundaki gelişimini devam ettirmektedir. NATO’nun bu özelliği nedeniyle kendisinden beklentilerin de farklı alanlara ve konulara doğru yayıldığını görmekteyiz. NATO; farklı tehdit algılamaları, belirsizlik ve riskler ile mücadelesini devam ettirmektedir. Bunun yanında, teknolojide meydana gelen devrim niteliğindeki gelişmeler, kamuoyu algılaması, NATO’nun ve müttefiklerin harekâtından aldıkları dersler gibi faktörlerin etkisiyle, yeni kimliğini de sağlamlaştırmaya çalışmaktadır.

NATO, diğer yandan da askerî fonksiyonel sahalarda;

- Yeni Stratejiler Üretme,

- Askerî Konseptler Geliştirme,

- Komuta ve Kuvvet Yapısını Dönüştürme ve

- Uygun Yetenekler Geliştirme konularında dönüşümünü sürdürmektedir.

Bu çerçevede TSK, uluslararası güvenliğin sağlanmasına yönelik faaliyetlere BM, AGİT, NATO ve AB içerisinde aktif olarak katılmakta ve belirli sürelerle NATO harekâtlarına emir komuta etmektedir. Hâlen Afganistan’da Kabil Bölge Komutanlığı ile Kosova’da Güney Bölge Çok Uluslu Görev Kuvvetini komuta etmektedir. Türkiye, komşularının güvenliğinin kendi güvenliği olduğunun farkındadır. Ulu Önder Atatürk’ten itibaren bu politikasını da devam ettirmiştir. Bölgesel güvenlik ve iş birliklerinin küresel güvenliğe katkısı bu anlamda inkar edilemez.

Uluslararası düzenin dışında kalan devletlerin zaman içerisinde marjinalleştiği ve kendi menfaatleri için uluslararası düzene karşı olan gayretleri desteklediği görülmektedir. Bölgesel örgütlenmeler bu gibi devletlerin ortaya çıkmalarının önünde bir engel ve bir kontrol mekanizması işlevi görmektedir.

Bu anlayışla Türkiye, çevresinde yaşanan gelişmeleri takip ederek, uluslararası güvenliğe katkı sağlayacak her türlü girişimi desteklemiştir. Desteklemeye devam edecektir.

Bu çabalar istikrara katkı sağlamaya yönelik çabalardır. “istikrar”, ülkelerin güvenlik algılamalarının esasını oluşturmaya başlamıştır. Bu durum uluslararası örgütleri, birbirlerinin rakibi olmaktan çıkarmış ve aksine istikrar için birbirlerinin tamamlayıcısı konuma getirmiştir. Bunun yanında, uluslararası örgütlerin faaliyet alanları birbirleriyle örtüşür hâle gelmiştir.

8. Sonuç :

Sonuç olarak, dünya, en ufak sarsıntılara hassas, kristal bir küre gibi durmaktadır. Doğrusal olmayan etkiler ve öngörülemez sonuçlar arasında yuvarlanan bu kristal kürenin geleceği insanlık olarak bizim ellerimizdedir. Bu sorunun çözümünde kullanabileceğimiz araç da, bilimsel düşünce zemininde demokrasi, uluslararası diyalog ve uzlaşı kültürüdür. Bu sempozyum, bu anlamda bir katkı sağlayabileceği için ayrıca önemlidir.

Değerli Konuklar,

Değerli Dinleyiciler,

Konuşmamı tersten bir yaklaşımla sonuçlandırmak istiyorum. Bir soru soracağım ve kendi düşüncelerimle bu soruya kısa cevaplar vermeye çalışacağım.

Soru şudur;

Dünya neler yapılırsa, neler yapılmazsa veya neler olursa güvenli bir gezegen olmaktan çıkar?

Düşüncelerim şunlardır;

a. Kaynakların üretimi, kullanımı ve dağıtımını sadece kendi ülke veya ülkelerimizin çıkarları açısından ele alırsak,

b. Kendi ülke veya ülkelerimizin refah ve güvenliğini, başka ülke ve ülkelerin refah ve güvenliğini tehlikeye sokacak şekilde ele alırsak,

c. Terör olgusuna “iyi terörist”, “kötü terörist” şeklinde çifte standart içinde yaklaşırsak,

ç. Ülke veya ülkelerin içinde bulunabilecekleri istikrarsızlıkları bir politik çıkar aracı olarak görebilen miyop bir yaklaşımla ele alırsak,

d. Ülkelerin arasında var olan ekonomik uçurumların ortadan kaldırılmasına göstermelik katkılarda bulunarak, bu uçurumun derinleşmesine sebep olursak (aşırı ekonomik dengesizlik, radikalizmin besin ve ideoloji kaynağıdır),

e. Güce dayalı sorunları çözme yöntemi yerine, önyargısız barış ve işbirliği kültürünü geliştiremezsek,

f. Her çeşit teröre karşı yalnız söylemde değil, uygulamada da kesin bir davranış biçimi ortaya koyamazsak,

g. Başkalarını en az kendimiz kadar sevemezsek,

h. Bugünün kısa vadeli çıkarları için gelecek nesillerimizin güvenliklerini ve refahlarını tehlikeye atan yaklaşımlar içine girersek,

ı. “Güvenlik ve refah kavramını” sadece kendi toplumumuz için bir ön şart olarak öngörürsek, yaşadığımız gezegen hiç bir zaman huzur, güven ve refah içinde olmayacaktır.

Sözlerimi bitirmeden önce, sempozyumu Planlayan Stratejik Araştırma ve Etüt Merkezi SAREM ile ilgili düşüncelerimi de açıklamak istiyorum. Tamamen bir düşünce kulübü olarak tasarlanan SAREM, bugüne kadar icra ettiği çalışmalarıyla uluslararası bir kurum hüviyetini kazanmıştır. Kurulmasına öncülük eden birisi olarak, SAREM’in bu tür başarılı çalışmalarını görmekten duyduğum mutluluğu ifade etmek istiyorum.

Değerli Dinleyiciler,

Değerli Konuklar,

Bu uzun konuşmamda sabır sınırlarınızı zorladığımın farkındayım. Beni sabırla dinlediğiniz için şükranlarımı sunuyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, siz değerli konuklarımıza, konuşmacılara, oturum başkanlarına ve raportörlere kıymetli katkıları için tekrar teşekkür eder, sempozyumun başarıyla gerçekleştirileceği inancıyla hepinize saygılar ve sevgiler sunarım.

1 Neleri değiştirmemiz gerektiğinin tespitine yönelik bir karar verme tekniğidir.

2 SWOT(Strength, Weaknesses, Opportunities, Threats)

3 Önyargısız olarak risklerin değerlendirildiği karar verme yöntemidir.

4 Conflict Barometer 2003, Heidelberg Institute on International Conflict Research, Heidelberg, 2004, s.4.

5 Goodwin, Craufurd D., “ Energy Policy in Perspective: Today’s Problems, Yesterday’s Solutions” Washington, The Brookings Institution, 1981,ss. 728.

6 John, Sterman “Business Dynamics: Systems Thinking and Modeling for a Comlex World”,NY.2000,22.
_________________
« Le faux courage attend les grandes occasions... Le courage véritable consiste chaque jour à vaincre les petits ennemis. »
[ Paul Nizan ]
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 03 Juin 2007 3:57    Sujet du message: teröristlere mali ve propaganda desteği sağlayanlar Répondre en citant

Citation:
- Yalnız saldırıları gerçekleştirenler değil, teröristlere mali, lojistik ve propaganda desteği sağlayanların da terörist olarak kabul edilmesi kaçınılmazdır.


Haydi bakalim, mademki karanlik savaslarda var, açilsin bir tazminat davasi Amerika Birlesik devletlerinde su filmin yapimcisina, Soros’a ve Rockefeller Vakfina karsi. Tazminat’tan da türk sehit aileleri yararlansinlar.
Ne diyecekler , bilmiyorduk mu diyecekler ?
Citation:
ABD televizyonu ‘Bridge TV'de, PKK terör örgütünün açık propagandasını yapan ve Abdullah Ocalan'ın acıklamalarına yer veren ‘iyi Kürtler, Kötü Kürtler' isimli belgesel gosterildi.

Kevin McKiernan isimli gazeteci tarafından 2001 yılında Washington , Guneydogu Anadolu ve Kuzey Irak'ta cekilen belgesel, PKK'nın Washington'daki temsilciligini yapan Kani Gulam'ın Beyazsaray onunde yaptıgı gosteride
‘Turkiye, Kurdistan'ı terketsin' ( Turkey out of Kurdistan )
sloganıyla ba$lıyor.
Yapımcı Kevin McKiernan, teror orgutu mensuplarından ‘ Kurdistan i$ci Partisi uyesi gerillaları' olarak bahsederken, teroristlerin onunde yaptıgı anonsta Kurtlerin ‘bagımsızlık sava$cısı' oldugunu iddia ediyor.
Amerikan Kurt Network'u isimli orgut uzerinden PKK propagandası yapan Kani Gulam ve ailesinin hayatına ve calı $malarına yer verilen belgeselde, Kurtlerin, ‘vatanı olmayan dunyanın en buyuk nufuslu milleti' oldugu one suruluyor.
Turkiye'nin Guneydogusu'nu ‘ Kurdistan ' olarak gosteren bircok haritanın yer aldıgı belgeselde, PKK kamplarının goruntulerine ve Kevin McKiernan'ın, Abdullah Ocalan ile Beyrut yakınlarındaki evinde yaptıgı roportaja da yer veriliyor. Roportajda Ocalan'ın Turkiye aleyhtarı sozleri dikkat cekiyor.

Belgeselde, daha once fotomontaj oldugu belgelenen ve Turk askerlerinin ellerinde kesik ba$larla cektirdigi sozde resimler de gosteriliyor. ABD'nin ise kendi cıkarları icin Turkiye'deki insan hakları ihlallerini gormezden geldigi iddia ediliyor.
Clinton yonetiminin Kurtleri ‘iyi Kurtler ve kotu Kurtler' olarak ikiye ayırdıgı, Saddam'a karşı mucadele eden Kuzey Irak'taki Kurtlere iyi Kurtler, Turkiye'deki bolucu Kurtlere de kotu Kurtler denildigi vurgulanan belgeselde, Amerikan yapımı sava$ ucaklarının ve silahların Kurtlere kar$ı kullanılması ele$tiriliyor.
ABD'li buyukelci, diplomat ve yetkililerin yanı sıra kimi gazetecilerle de roportajların yer aldıgı belgeselde, Mustafa Kemal Ataturk onderliginde kurulan cumhuriyetten bu yana Turkiye'deki Kurt sorununa ili$kin detaylara da yer veriliyor. Belgesel Leyla Zana'nın yargılanmasını gosteren bolumlerle son buluyor.
‘SOROS VE ROCKEFELLER VAKFI SPONSOR OLDU'
ABD yasalarına gore, teror orgutlerine mali destek vermek, orgutleri kamuoyuna kar$ı savunmak yasaklanıyor. Ancak bu tur yayınların teror eylemlerine neden te$kil etmesi durumunda yayın yapanlara kar$ı dava acılabiliyor.
Belgeselin sonunda yer alan bilgilere gore belgeselin yayınına destek verenler arasında ‘Soros Belgesel Fonu' ve ‘Rockefeller Vakfı' gibi kurumlar yer alıyor.

Belgeseli yayınlayan Bridge TV ise kablo yayını uzerinde yer alan ve daha cok Muslumanlara yonelik dini yayınlara yer veren bir televizyon kanalı olarak biliniyor.
PKK propagandasının yapıldıgı belgeselin tanıtım linki :

http://www.kevinmckiernan.com/video/GKBK.swf

Kaynak:
http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=6677
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Page 1 sur 1

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.