523 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 523
Membre(s) : 0
Total :523

Administration


  Derniers Visiteurs

cengiz-han : 18h24:08
SelimIII : 19h36:16
lalem : 2 jours
administrateu. : 4 jours
murat_erpuyan : 4 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - AKP dönemi yolsuzluklar listesi
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

AKP dönemi yolsuzluklar listesi
Aller à la page Précédente  1, 2, 3, 4, 5  Suivante
 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 3005
Localisation: Paris

MessagePosté le: 29 Jan 2008 13:15    Sujet du message: Répondre en citant

Mahdum gene vurmuş voleyi,



Önce mısır ithalatı, sonra tavuk ve likit yumurta ile ortaya çıkan, babası hakkında TBMM'de üç kez gensoru önergesi verilmesine neden olan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlunun adı yeni bir olaya daha karıştı.
Türkiye'de sadece Abdullah Unakıtan'ın şirketine gübre hammaddesi fosforik asit için ithalatçı belgesi verildiği ve bu sayede tekel oluşturularak, gübre fiyatlarının yüzde 300 artmasına neden olduğu öne sürüldü.
Ankara'da toplanan ve TBMM Başkanı Köksal Toptan'ın da katıldığı 7. Ulusal Tarım kongresinde konuşan Pankobirlik Genel Müdürü Mikdat Çakır, son bir yılda gübre fiyatlarında yüzde 300'e varan artışlar olduğuna dikkat çekti ve ''Nedeni nedir diye sorarsanız, Türkiye'de gübrenin hammaddesi olan fosforik asidi sadece bir kişi ithal edebiliyor da ondan'' dedi. Çakır dinleyiciler arasından ''Kim o'' biçiminde laf atılması üzerine isim vermedi ve sözlerine "Gübrede KDV yüzde 18. Barda, pavyonda ise yüzde 8, Makyaj malzemesinde de yüzde 18. Gübre ile makyaj malzemesi aynı" diye devam etti.

BAKANIN OÐLU
Çakır'ın ardından kürsüye gelen Ceyhan Ziraat Odası Başkanı Yavuz Tezcan da, gübre ve mazot fiyatlarındaki artıştan şikayet etti ve "Gübrenin ham maddesi olan fosforik asit ithalatını, bir bakanın oğlu yönlendiriyor" dedi. Tezcan, sorular üzerine bu kişinin daha önce de mısır ithal ettiğini belirterek Abdullah Unakıtan'ı işaret etti. Oğul Unakıtan'ın fosforik asit işine gireceğini ve bu konuda girişimlerde bulunduğunu ilk kez AKP Balıkesir eski milletvekili Turhan Çömez gündeme getirmişti. Çömez "Balıkesir'de oğul Unakıtan, üç fabrika kurdu. Hem de bu iktidara muhalif bir Belediye Başkanının bölgesinde. Bu nedenle o belediyeye, Maliye Bakanınca 50 milyar yardım yapıldı. Ben o zamanlar mahrumiyet bölgesi Sındırgı Belediyesine Maliye'den para yardımı istedim. Beş kuruş göndermediler" dedi.
FABRİKA BANDIRMA'DA
Edinilen bilgiye göre Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlu Abdullah Unakıtan'a ait olan AB Gıda, 2005 yılında, Bandırma'da 2 milyon 544 bin YTL'lik yatırım için Hazine'den teşvik belgesi aldı. Bu belge ile Abdullah Unakıtan KDV istisnası ve gelir vergisinden muafiyet sağladı. Tesis yılda 60 bin ton fosforik asit işlemeye başladı. Böylelikle gübre piyasasında tekel oldu. Food Grade Fosforik Asit Tesisi Türkiye'de bir ilk oldu. Fosforik asit rafinasyonu ile gıdada kullanılabilir fosforik asit üretimine de geçti. Bu fabrikanın deterjan sanayinde kullanılan Sodyum tripolifosfat da üreteceği bildirildi. Fabrikaya karşı çıkan köylüler bölgede sık sık eylemler de yapıyor.
ÖNCE MISIR
AB Gıda ve Abdullah Unakıtan'ın adı babasının Maliye Bakanı olduğu dönemde, yüzde 20 gümrük vergisiyle 4 bin ton mısır ithal ettiği ve bu ithalatın ardından vergi oranın yüzde 45'e yükseltilmesi ile gündeme gelmişti. Kemal Unakıtan bu mısırların oğlunun tavuk çiftliğindeki tavuklar için ithal ettiğini söylemişti. Daha sonra da likit yumurta olayı ortaya çıktı. 2005 yılının başına kadar yumurtanın KDV'si yüzde 8, likit yumurtanınki ise 18 idi. Abdullah Unakıtan'ın sahibi olduğu AB Gıda, likit yumurta yatırımı yapmaya başlayınca KDV de yüzde 8'e indi. Pastörize yumurta ticareti, mısır ticareti ve fosforik asit yatırımı gibi alanlarda faaliyet gösteren Abdullah Unakıtan AVEK Otomativ adlı yeni şirketi ve 15 milyon dolarlık bir yatırım ile de otomotiv sektörüne girdi. Bir süre önce de Abdullah Unakıtan, kremşanti üretmeye başlamıştı. Abdullah Unakıtan, kremşantiyi 'Lick' (yalamak, yutmak) markası ile çıkardı. Kardeşleri Zeynep Basutçu ve Fatma Unıkatan ile birlikte kendi 'aile şirketler grubunu' oluşturan Abdullah Unakıtan, yumuşak, alkolsüz içeceklerde, asit düzenleyici maya da üretiyor.
HIZLA BÜYÜYEN UNAKITAN AİLESİ…..
Abdullah Unakıtan'ın adı ilk kez İskerderpaşa cemaati mensuplarının ortağı olduğu Bedir Dış Ticaret adlı şirkette ortaya çıktı. 1981'de kurulan şirketin ortakları arasında Nakşi cemaatinin liderlerinden Eymen Topbaş'ın yanında Kemal Unakıtan da bulunuyordu. Unakıtan ailesi asıl büyümesini 2001 sonrası gerçekleştirdi. Abdullah Unakıtan ve aile fertlerinin sahip olduğu şirketler şöyle:
21 Ocak 2001: AB Gıda, ortakları Abdullah Unakıtan, annesi Aysen Unakıtan, kız kardeşleri Zeynep Basutçu ve Fatma Unakıtan.
8 Temmuz 2004: Avek, ortakları Abdullah Unakıtan, Hülya Paşalı ve İsmail Bostan.
4 Kasım 2004: Serab Gıda, ortakları Abdullah Unakıtan, eşi Hilal Unakıtan, Sedat Namdar ve Avni Üçkerdaşlar. Unakıtanlar bu şirketteki hisselerini geçen yıl devretti.
14 Ocak 2005: Telemobil, ortakları Abdullah Unakıtan, Mehmet Sarıbekiroğlu, Hilal Unakıtan, Sedat Namdar ve Fatih Subaşı. Yönetimi Temmuz 2005'te Unakıtan kardeşlere geçti.
19 Temmuz 2005: Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın kızları Zeynep Unakıtan ile Zeynep Basutçu, AB Gıda'nın Avrupa yakasındaki dağıtımını yapmak üzere FAB Gıda Limited şirketini kurdu.
22 Temmuz 2005: Abdullah Unakıtan Þenol Ayvaz ile birlikte SAB Makine Limited şirketini kurdu.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 08 Mar 2008 1:16    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:


Almanya’daki kara para ve dolandırıcılık soruşturması Tayyip Erdoğan ve oğluna dayandı

Almanya’dan gelen karapara ve dolandırıcılık dosyası MASAK’ta bekletiliyor.
Almanya’da 25 Nisan 2007 günü 340 polis ve iki savcı tarafından yapılan operasyonla başlayan “Deniz Feneri ve Kanal 7” soruşturmasında, Tayyip Erdoğan ve oğlu Burak’ın suçları araştırılıyor.
Operasyondan önce Deniz Feneri ve Kanal 7’yi dört ay izlemeye alan Frankfurt Savcılığı, “Uluslararası hukuk yaptırımlarından faydalanarak Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadesinin alınmasını talep edeceğiz” diyor.
Savcılık, izleme sırasında Tayyip Erdoğan’ın oğlu Burak Erdoğan’ın aynı binadaki Deniz Feneri ve Kanal 7’ye sık sık gittiğini saptadı. Bu saptama, Burak Erdoğan’la ilgili kurye kuşkusunun kamuoyuna yansımasına neden oldu.

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek bugün (23 Þubat 2008) partisinin İstanbul İl Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenleyerek Almanya’daki kara para ve dolandırıcılık soruşturmasının Tayyip Erdoğan’a ve oğlu Burak Erdoğan’a dayandığını söyledi. Perinçek’in açıklaması şöyle:

KARAPARA DOSYASI GELDİ, MASAK’TA BEKLİYOR
Federal Almanya Frankfurt Savcılığı, kara para aklama ve dolandırıcılık suçundan geçen Nisan ayında açtığı soruşturmayla ilgili olarak Türk makamlarından bazı talepleri içeren dosyayı Ankara’ya gönderdi. Dışişleri Bakanlığı’na iletilen dosya Adalet Bakanlığı’nca incelendikten sonra Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK)’na devredildi. Dosya MASAK’ta bekliyor.

TUTUKLANMASAYDI AKP’DEN ADAY OLACAKTI
Soruşturmada tutuklanan, Almanya’daki bütün hesaplarına el konulan, bütün mal varlığının satışı durdurulan Mehmet Gürhan’ın Türkiye ilişkileri konusunda Frankfurt Savcısı Doris Moeller-Scheu şunları belirtiliyor:

“Mehmet Gürhan aldığımız bilgilere göre Türkiye’de Temmuz ayındaki seçimlerde AKP’den milletvekilliğine aday gösterilecekti. İncelediğimizde şahsın, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmelerini Ankara’ya giderek bizzat gerçekleştirdiğini tespit ettik.”

TAYYİP ERDOÐAN’IN İFADESİNİN
ALINMASINI TALEP EDECEÐİZ

Savcı Doris Moeller Scheu’ün açıklaması şöyle devam ediyor:

“Erdoğan ailesi ile sıkı ilişkilerde olan Mehmet Gürhan’ın İzmir limanında demirleyen ve İtalya’dan Türkiye’ye gurbetçi taşımak için satın alınan geminin Deniz Feneri’ne yapılan bağışlarla alındığını tespit ettik. Ayrıca uluslararası hukuksal yaptırımlardan faydalanarak Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadesinin alınmasını talep edeceğiz.

“1992 yılında 2000 Mark karşılığı taksi şoförlüğü yapan Gürhan’ın 1,5 milyon Euro değerindeki filosuna nasıl sahip olduğunu, bir villa ve dört daireden oluşan 4,5 milyon Euro’luk mülkiyeti nasıl ve hangi parayla aldığını Gürhan’dan sorduk. Gürhan gibi avukatları da çelişkili açıklamalarda bulundular.”

BURAK ERDOÐAN KURYE Mİ?
Frankfurt Savcılığı’nın 2007 yılının Nisan ayında başlattığı soruşturmada, en çok Mehmet Gürhan ile Türkiye arasındaki para trafiği üzerinde duruluyor. Buna göre Deniz Feneri Almanya’dan Türkiye’deki bazı banka hesaplarına yüklü miktarlarda paralar transfer ediliyor. Para transferlerinde üst düzey bir bürokratın Ziraat Bankası hesaplarının kullanıldığı, savcılık tarafından belirleniyor. Bu konu, Ankara’ya gönderilen ve şu anda MASAK’ta bulunan dosyaya da yansıtılıyor.

Alman savcılığı, kara para hareketlerinin yaşandığı dönemde bir başka noktaya dikkat çekiyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan, tam da bu dönemde Deniz Feneri ve Kanal 7 Almanya’nın bulunduğu binaya sık sık gidip geliyor. Savcılığın bu ziyaretleri önemsemesi ve para transferleriyle aynı döneme denk geldiğine dikkat çekmesi, gazetecilerin de dikkatini çekiyor. Akşam ve Güneş gazeteleri internet siteleri gibi bazı yayın organlarında, “Burak Erdoğan kurye mi?” soruları ortaya atılıyor. Burak Erdoğan’ın Başbakan’ın oğlu olarak VIP salonlarını kullanması, üstünün veya eşyalarının aranmaması gibi özellikler de bu soruların dayanağı olarak değerlendiriliyor.

İÇ İÇE İLİÞKİLER AKP’Yİ GÖSTERİYOR
Frankfurt’ta kapılar kırılarak girilen binada çok sayıda belgeye el konulmuştu. Operasyonun nedeni Deniz Feneri Derneği’nin topladığı 16 milyon Euro’nun 8 milyon Euro’sunu Kanal 7’nin Avrupa bürosuna aktarmasıydı. Frankfurt Savcılığı’nın baskında gözaltına aldığı dört zanlıdan üçünün, hem Deniz Feneri Derneği’nde hem de paraların aktarıldığı Kanal 7 ve YİMPAÞ Grubu şirketlerinde yöneticilik yaptığı açıklandı.

Kanal 7, 1995 yılında, Almanya’da Media 7 GmbH adıyla bir şirket kurdu. Gurbetçileri dolandıran Yimpaş’tan Media 7’ye, Media 7’den de Kanal 7’ye milyonlarca dolar aktarıldı. Paralarını Yimpaş’a ve patronu Dursun Uyar’a kaptıran gurbetçiler perişan olurken, onların paraları ile Media7 ve Kanal 7 palazlandı. Bu operasyonda görev yapan isimler daha sonra Deniz Feneri Derneği’nin Avrupa merkezinde bir araya geldiler.

O dönemde şirketin başında son operasyonda tutuklanan Mehmet Gürhan ve arkadaşları vardı. Bu isimler aynı zamanda Kanal 7’nin de yönetiminde görev yaptılar. Hortumlanan paralar Kanal 7’ye akıyordu.

Gurbetçi paralarını hortumlayan Yimpaş’ın ortak olduğu Media 7 daha sonra iflas ettiğini açıkladı. Media 7 iflas edince yerine Euro 7 kuruldu.

Mehmet Gürhan Euro 7’nin de ortağı. Mehmet Gürhan son operasyonda Deniz Feneri’nin topladığı yardım paralarını Euro 7’ye aktardığı için tutuklandı. Aslında Almanya’da başlatılan operasyonunun Türkiye’ye uzanan ilişkiler zincirinde hep aynı isimler ve bu isimlere ait şirketler var.

BURAK ERDOÐAN SIK SIK GİDİP GELİYORDU
Ön soruşturması yapılan davada Deniz Feneri Avrupa Başkanı ve Kanal 7 Avrupa Genel Müdürü Mehmet Gürhan’ın ve muhasebe sorumlusu Firdevsi Ermiş’in de ifadeleri alındı.

Önceleri taksicilik yapan Mehmet Gürhan’ın Frankfurt’ta 17 taksiden olusan taksi filosunu nasıl elde ettiği ve Frankfurt yakınlarındaki Dietzenbach kasabasındaki daire ve villa gibi gayrimenkullerin kaynağı soruldu.
Frankfurt Savcısının yaptığı araştırmaya göre Tayyip Erdoğan’ın oğlu Ahmet Burak Erdoğan’ın da çeşitli zamanlarda Frankfurt Deniz Feneri ve Kanal 7’ye gelip gittiği belirlendi.

Savcılık, araştırmanın en az bir yıl süreceğini, iki kamyon dolusu dosyanın incelenmesinin zaman alacağını, açıkladı.

Ayrıca İzmir limanında bulunan Atlas isimli gemiye el konulabileceğini, bunun için de Frankfurt savcılığı nezdinde ön çalışmaların tamamlandığını belirten Savcılık, ileriki günlerde bir grup Alman avukatın, Ankara’daki Alman Büyükelçiliği ile işbirliği yaparak, gemiye el konulması için hareket edilecek.

ALMAN POLİSİ KOSOVA’DA ARAÞTIRMA YAPTI
Federal Suç Dairesi (Kriminalamt) Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, Avusturya ve İngiltere’nin yanı sıra Kosova, Türkiye ve Endonezya’da topladığı bilgilerle makbuzları karşılaştırdı.

Savcılık, Kosova’dan gelen ilk makbuzlarla Deniz Feneri’nin kayıtlarında yer alan; Kosova’da fakir köylere dağıtıldığı ileri sürülen yardımlara ilişkin makbuzların ilk karşılaştırmasında söz konusu Deniz Feneri’nin bağışladığı miktarlar ve kişilerin hayal ürünü olduğunun belirlendiğini açıkladı.

Alman ve Kosova polisinin işbirliğiyle Deniz Feneri’nin makbuzlarda verdiği adres ve köylere gidildi. Buna göre 28 köyün muhtarı ile yapılan görüşmelerde söz konusu makbuzlarda yer alan bu isimlere ait kayıtlar bulunamadı. Kosova’daki muhtarlar, Alman İnterpol yetkililerine, “Hayatımızda ne Deniz Feneri duyduk, ne de sözü edilen kişiler köylerimizde var” dediler.

PAKİSTAN’DA HAYALİ ÜNİVERSİTE KURMUÞLAR
Alman polisi, Kosova’nın yanı sıra Pakistan’da da araştırmalarını sürdürüyor. Pakistan’daki araştırmalarda Deniz Feneri’nin kayıtlarında yer alan üniversite yapımı işi de uydurma çıktı. Konu edilen üniversite ile ilgili hiçbir şeye rastlanamadı.

Fatih’te muhtarların düzenledikleri sahte yardıma muhtaç kişiler ve yardım edildiği şeklindeki belgeler ayni zamanda araştırmanın diğer bir kanadını oluşturuyor.
http://www.ip.org.tr/lib/pages/detay.asp?goster=haberdetay&idhaber=987
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 14 Mar 2008 21:13    Sujet du message: Başsavcı, AKP'ye kapatma davası açtı Répondre en citant

Citation:


Başsavcı, AKP'ye kapatma davası açtı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, "Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği" iddiasıyla AKP'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı.


ANKARA, 14 Mart 2008 Cuma


Başsavcı Yalçınkaya, akşam saatlerinde iddianameyi Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na gönderdi.

İddianamede, AKP'nin "laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği" savunuluyor.

Anayasa Mahkemesi, iddianameyle ilgili ön incelemeyi yapacak, herhangi bir eksiklik tespit edilmez ve iddianamenin kabulüne karar verilirse ön savunmasını yapması için iddianame AKP'ye gönderilecek.

AKP yasal olarak 1 ay içinde ön savunmasını verecek. Ek süre talebinde bulunulursa bunu da Anayasa Mahkemesi değerlendirecek.

Ön savunmanın Anayasa Mahkemesi'ne verilmesinin ardından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya, esas hakkındaki görüşünü bildirecek.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın esas hakkındaki görüşü AKP'ye gönderilecek.

Daha sonra belirlenecek bir tarihte Yalçınkaya sözlü açıklama, AKP yetkilileri de sözlü savunma yapacaklar.

Bütün bu sürecin ardından, davaya ilişkin bilgi, belgeleri toplayacak raportör, esas hakkındaki raporunu hazırlayacak.

Bu işlemler sürerken, gerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, gerekse davalı AKP ek delil veya yazılı ek savunma verebilecek.

Raporun, Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesine dağıtılmasının ardından, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bir toplantı günü belirleyecek.

Üyeler, belirlenen günde biraraya gelerek kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacaklar.

AKP hakkındaki kapatma davasını, 11 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi Heyeti karara bağlayacak.

Asıl üyelerden herhangi birinin bulunmaması veya emekliye ayrılması halinde 4 yedek üyeden en kıdemlileri heyete katılacak.

Anayasa'ya göre bir siyasi partinin kapatılmasına karar verilebilmesi için nitelikli çoğunluğun oyu aranacak.

Buna göre, kapatma kararı için Anayasa Mahkemesi'nin 11 asıl üyesinin en az 7'sinin oyu gerekecek.
Yalçınkaya, şunları söylemişti:
ANAYASA'DA VE YASALARDA YAPTIRIMLARI VARDIR

"Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetlerin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağı, Anayasa ve yasalarda hüküm altına alınmış, ayrıca yaptırımları gösterilmiştir."

ÇATIÞMAYA GÖTÜRECEÐİ AÇIKTIR

"Cumhuriyetin temel ilkelerini, 85 yıllık kazanımlarını yok saymak, özgürlüğü çağdaşlaşma yerine dini esaslar çerçevesinde ele alarak etnik gruplara, mezheplere, ırkçılara haklar vermek olarak görmenin ve tartışmanın ülkeye yarar getirmeyeceği halkı önce bilinçlendirmeye, ayrıştırmaya sonra da çatışmaya götüreceği açıktır."

SİYASİ PARTİLER DİKKATLİ OLMALI

"Siyasi partiler; mevzuatın veya yasal ve anayasal yapının değiştirilmesi konusunda girişimde bulunurken önerilen kuralların ve buna ulaşmadaki faaliyetlerin her bakımdan yasal ve demokratik olmasına dikkat etmelidir. Önerilecek değişikliğin kendisi temel demokratik prensiplerle anayasada belirtilen insan hakları ile, Atatürk milliyetçiliği ile laik ve sosyal hukuk devleti ile bağdaşmalıdır."

AİHS KORUMASINDAN DA YARARLANAMAZLAR

"Demokrasinin bir veya birçok kuralına uymayan veya cumhuriyetin temel ilkelerinden olan laik ve üniter yapıyı, demokrasiyi yok etmeyi amaçlayan ve de demokrasinin tanıdığı hak ve özgürlükleri yasa dışı yorumlarla tarif ederek oluşturulan siyasi projeleri öne süremeyecekleri, bu nitelikteki beyan ve eylemlerin gerek iç hukuk gerekse de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi korumasından yararlanamayacağı gözetilmelidir."


http://www.heddam.com/index.asp?H=8293


Geç bile kaldilar !
Geçerliligi sorgulanabilir seçimlerle mesrulatirilmis tam bir cemaat hükümeti Türkiye’yi yönetiyor, yeni mi farkina variyorlar hükümetin ve partisinin ‘Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği’ ne !?

Bu (...) çagdas devlet hükümeti !?

Kilik kiyafet devrimi bu ülke de 90 sene önce yapildi !
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 19 Mar 2008 2:55    Sujet du message: AKP KAPATILMALI MI? Répondre en citant

Citation:
Ayıyı Öldürmeyene Tavşan Gibi Koşmak Düşer

Þahsi görüş: Kesinlikle ve derhal..Çünkü AKP, "demokrasi" kavramının içini boşaltarak ve anayasayı sürekli ihlal ederek ülkeyi tarihinin en büyük siyasi ve ekonomik kaosuna sürüklemiştir.
Fatma Sibel Yüksek
Açık İstihbarat ANKARA, 17 Mart 2008 Pazartesi


AKP KAPATILMALI MI?

Þahsi görüş: Kesinlikle ve derhal..Çünkü AKP, "demokrasi" kavramının içini boşaltarak ve anayasayı sürekli ihlal ederek ülkeyi tarihinin en büyük siyasi ve ekonomik kaosuna sürüklemiştir.

Sayın Başbakan, siz öyle çok hata üretmiş bir adamsınız ki… Sürekli "ikilik yaratma" üzerinden siyaset yaptınız. Dindarlar-laikler, türbanlılar türbansızlar, millet- devlet, iki koyun güdebilenler ile bir terrier köpeği bile gezdiremeyenler vs. Yüzde 47 oy bile öfkeli, hırslı, gerginlikten beslenen kişiliğinizi dizginleyemedi. Sözü, daha fazla uzatmanın anlamı yok. Kendinize de, ülkeye de çok büyük zararlar verdiniz. Ülkeyi her türlü bölünmenin eşiğine getirdiğiniz gibi ekonomide istikrar sağladığınız da doğru değil...AKP'lisi, CHP'lisi vatandaş olarak hepimiz işsizlikten veya düşük ücretlerle çalışmaktan perişanız. Siz nasıl "milletten yanasınız" ki böyle bir sosyal güvenlik yasası içinize sinebildi?

Sayın Başbakan, AKP kapatılırsa kendi adıma, genel merkez binanızın önünde davul- zurna çaldıracağım. Fiyatları şimdiden araştırdım. Çinçin bağlarındaki meslek erbâbı, "İki kişi 50 YTL'ye geliriz abla, yalnız taksi parası senden" dediler..

PARTİ KAPATMAK ÇAÐDIÞI BİR DAVRANIÞ MIDIR?

Aksine, son derece "çağiçi" bir davranıştır.

Her çağdaş ülkenin anayasasında siyasi partilerin kapatılması ile ilgili hükümler vardır. Türkiye'nin "batı demokrasisini özümsemediği" gerekçesi ile AB'ye alınmasına hep karşı çıkmış olan Avusturya, anayasaya aykırı söylemleri nedeniyle büyük bir oy potansiyeli yakalamış olan Heider'in partisini kapatmıştır.

Durup dururken parti kapatmak nasıl demokrasi ayıbıysa, anayasayı sürekli ihlal etmek ve Siyasi Partiler Kanunu'nu her gün çiğnemek de demokrasi ayıbıdır. Ayrıca Başbakan kendi ağzıyla söyledi, "Biz on altı milyon kişiyiz" diye. Seçmen sayısı 48 milyon olduğuna göre, geriye kaldı 32 milyon..Ayrıca, on altı milyon insanın on altı milyonu da size cumhuriyetin değerleri ile çatışın, ülkeyi satın diye oy vermedi.

YARGIYA SAVAÞ AÇMAK AKP'YE İYİ GELİR Mİ?

Gelmez. Tayyip Bey, boynunun damarlarını şişire şişire bağırmaktan artık vazgeçmelidir. Artık biraz istirahat etmeli ve "Ben niye bu kadar sinirliyim?" diye düşünmelidir. Yaşadığı ve yaşattığı gerilim, kendisini siyaset sahnesine çıkaranları bile hayatından bezdirmiştir.

"Bizi millet getirdi, millet gönderir" demek, demokrasiyi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerini hiç bilmemekle eş anlamlıdır. Türk milletinin tek değeri seçim sandığı değildir. Mahkemeler ve siyasi partileri izlemekle yükümlü savcılıklar da bu milletin kurumlarıdır.

Seçim sandığı millet iradesini temsil ediyor da, Anayasa Mahkemesi'nin kararları neyi temsil ediyor?

Unutmayın Sayın Başbakan, size siyasetin yolunu açan yargı kararları da "Türk milleti adına" ibaresi ile başlıyordu..Siz bu milletin kurumlarını "millet adına" karşınıza alıp millet kavramını sadece "aldığın oy kadar konuş" meselesine indirgediniz.

Þunu da ekleyelim ki, 3,5 milyar maaşla çalışan Þanlıurfa doğumlu Sayın Başsavcı, "millet" kavramına oğulları ve damatları askerlik yapmayan, daha 28 yaşında armatör ve holding başkanı olanlardan daha yakın bir tiplemedir..


BAÞSAVCIYA YENİ YASALAR ÇIKARARAK ÇELME TAKILABİLİR Mİ?

Akıldan bile geçirmemekte fayda vardır.

AKP, siyasi amaçları için alelacele devreye soktuğu yasal düzenlemelerin hepsini eline yüzünü bulaştırmıştır. İşte türban, işte 11. cumhurbaşkanını halkın seçmesi ile ilgili madde, işte ortaya bir türlü çıkamayan yeni anayasa taslağı..Bunların hepsi, meclis çoğunluğunu kötüye kullanarak demokrasiye zarar vermenin halis örnekleridir.

Mesele "benim 16 milyon oyum var, sen kimsin?" meselesi değildir.Yargıya karşı girişilen siyasi ataklar, öncekiler gibi çarşafa dolanabilir. Meclis çoğunluğuna sahip olmak, Meclis'i babamızın çiftliğine çevirme hakkına sahip olduğumuz anlamına gelmez..

Sayın Devlet Bahçeli de AKP'yi böyle işlere yüreklendirmeden önce, destek verdiği türban yasasının hangi noktaya geldiğine bakmalıdır..

"KAPATMAYI LAİKLİÐE DAYANDIRMAK YANLIÞ" DİYENLER:

"Savcının kapatma davasını laiklikten açması çok yanlış, yolsuzluktan vatana ihanetten açsaydı…" diye ahkâm kesenler, yeterince bilgi sahibi olmadan konuşmakta ve Bahçeli'nin düştüğü hataya düşmektedirler.

Parti kapatmanın hangi esaslara istinaden yapılabileceğini Anayasa'nın 68 ve 69. maddeleri düzenlemiştir. Erdoğan ve çeşitli bakanlarla ilgili olarak düzenlenmiş yüzlerce fezleke Meclis Başkanlığı'nın raflarında tozlanmaktadır. AKP çoğunluğunun elindeki Meclis, dokunulmazlıkları kaldırıp yargılanmalarını önünü açmadıkça, yapılabilecek hiçbir şey yoktur.

Ayrıca, "laiklik deyince millet rahatsız oluyor?" demek de ne anlama geliyor? Laiklik bu ülkenin çimentosudur. Demokrasinin en temel güvencesidir. Kimsenin laiklikten rahatsız olmaya hakkı olamaz, "Rahatsız olanlar var" diyerek halk goygoyculuğuna soyunamaz…

ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARI NE OLUR?

Bilemeyiz.. "Hangi anayasa mahkemesi üyesini hangi cumhurbaşkanı atamıştı" diye listeler tokuşturmak da abesle iştigaldir.

Kapatma kararı AKP'yi daha da güçlendirebilir mi? Onu da bilemeyiz..Yargı, önündeki dosyaların siyasi sonuçları ile ilgilenmez. Biz, mahkeme kararını tartışıp durmaya devam ederiz ama AKP, kapatılınca da kapatılmış olur..Herkes önüne bakmak zorunda kalır..

Siyaset yeniden şekillenir. "Kapatılan her parti daha da güçlenerek gelir" diye bir şart da yoktur. RP kapatılınca Fazilet Partisi daha da güçlenerek mi geldi? AKP tarihimizde son derece "özel" bir operasyondur. Bu operasyonun ne kadar "özel" olduğunu Sayın Başbakan bizzat BOP eşbaşkanı olduğunu söyleyerek, kendi ağzıyla açıklamıştır..Þimdi şartlar farklıdır. "BOP eşbaşkanının" bu görevi başarıyla ifa edip etmediği tartışmalıdır.

EN FECİ DURUM SENARYOSU:

Yüce mahkemenin işine karışılmaz ama, en feci karar, Cumhurbaşkanı olduğu için Gül'e dokunamayıp AKP'yi de kapatmamak, buna karşılık aralarında Erdoğan'ın da bulunduğu 60-70 kişiye siyaset yasağı getirmek olur.

Bu durumda, AKP Meclis'teki çoğunluğunu korur, uluslararası destekle Gül güçlenir.

Başkanlık sisteminin önü açılır. Federasyonlaşma ete kemiğe bürünür. Bu iş, küresel güçler açısından artık sorun teşkil etmeye başlayan Erdoğan'ın tasfiyesinden, yani "safraların atılmasından" başka bir işe yaramaz.

Gül'ü siyaset yasağı kapsamına sokan, buna karşılık AKP'yi kapatmayan bir karar da ortalığı başka türlü karıştırır.

Ortaya çıkan yeni Meclis yapısı, yeni cumhurbaşkanını seçemez. Siyasi kriz çıkar, seçime gidilir. Seçime giderken Abdüllatif Þener gibisinden bir siyasi aktöre parti kurdurup, Erdoğan'ın karizmasından artık yararlanamayacak olan AKP'nin oylarını bölebilirseniz ne âlâ…Yoksa yeniden oy kaybederek de olsa sandıktan birinci parti olarak çıkan bir AKP, yüzde 15'i yüzde 16"ya çıkaran bir CHP, yine aynı oranları alan bir MHP vs. gibi zayıf bir Meclis yapısı, bizi otuz yıl sürecek siyasi krizlere sürükleyebilir. Burası El Salvador gibi bir yer olur. Her hafta bir darbe yapılır. Darbe yapma sırası başçavuşlara kadar iner de siz Ergenekon'u, biz de Tayyip Erdoğan'ı mumla ararız! You tube'a "karşılıklı" verilen videolarla da çileli hayatlarımızı şenlendiririz…

DİLEK, TEMENNİ VE ENDİÞE BÖLÜMÜ:

Parti kapatmak pek hoşa giden ve sorunları çözen bir davranış olarak algılanmasa da, bu yola bizim adımıza da çıkmış olanların süreci sonuna kadar götürmekten başka çareleri yoktur.

Avcılıkta en tehlikeli iş, ayıyı yaralı bırakmaktır. Kimsede ikinci bir 27 Nisan bozgununu kaldıracak takat kalmamıştır. Arkasında neyin olduğu en azından benim tarafımdan iyi anlaşılamamış bu parti kapatma süreci, Anayasa Mahkemesi'nin ret kararıyla sonuçlanırsa, üste bir de Fethullah Gülen Türkiye'ye getirilirse, son barut da atılmış olur...

İşçiler, emekçiler AKP'nin küresellerin emriyle halk düşmanı yasalar çıkarmasına tepki göstermeye başlamışken, sendika başkanlarına "Parti kapatılmasına karşıyız" demeci vermek zorunda bırakanları, o zaman AKP'den önce bizim dövmemıiz icap eder..

Bu şartlarda, kapatılmaya "hayır" oyu veren üyeler dahil herkes kendine yaşayacak yeni bir ülke aramalıdır. Ben burada kalıp şerefimle çile çekmekten veya ölmekten yanayım…


http://www.heddam.com/index.asp?H=8302
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 19 Mar 2008 3:29    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:
Kanadoğlu: Cumhurbaşkanı istifa etmeli
Elif DEMİRCİ/İZMİR, (DHA) 18 Mart 2008


Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, AKP hakkındaki kapatma davasının Ergenekon operasyonun üzerine kapatmak amacıyla açıldığını iddia eden Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a ve aynı iddiayı grup toplantısında dile getiren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sert tepki gösterdi. Kanadoğlu, AKP kapatılırsa Cumhurbaşkanı Gül'ün istifa etmesini de istedi.

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, CHP'den AKP'ye geçen Günay için, “Bugün her türlü renkli düşünceler en keskin dönüşleri yapan kişilerden çıkmaktadır. Ergenekon olayını örtbas etmek için Savcı'yı böyle bir davayı açmakla itham eden kişinin önce aynaya bakıp utanması gerekir” dedi.

Sabih Kanadoğlu, AKP hakkındaki kapatma davasının tartışıldığı sıcak gündemde Ege Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği'nin davetlisi olarak geldiği İzmir'de, Kampus Kültür Merkezi'nde yaklaşık 500 kişiye konuşma yaptı. AKP'nin kapatılma davasıyla ilgili görüşlerini açıklardken, hükümete sert eleştirilerde bulunan Kanadoğlu'nun konuşması sık sık alkışlarla kesildi.

Kanadoğlu, AKP hakkında kapatma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'ya hücum edilmesini eliştirirken, ‘Ben çoğunluğu elime geçirdim istediğimi yaparım’ düşüncesinin demokrasilerde kesinlikle yerinin olmadığını söyledi.

Bir iktidarın seçimlerde kazanmış olduğu oyu kendi ideolojisi doğrultusunda ufak ama etkili adımlarla birtakım yasalar çıkarmak, uygulamalar yapmak yoluyla o ülkeye dayatıyorsa ona ‘dur’ diyecek bir makam olduğunu kaydedern Kanadoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu makam Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'dır. Değerli halefim Abdurrahmah Yalçınkaya anayasanın kendisine verdiği görevi liyakatla yerine getiren ve görevini ifa ederken kutlanacağı yerde devamlı olarak yerilen bir kişi haline getirilmiştir. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur. Bugün değerli halefime söylenen sözler, cumhuriyet savcılarının resen takibe girişeceği suçlar cinsindendir. Görevini ifa eden bir Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na hakaret ederek, üzerine atılan suçtan kurtulma düşüncesi çağdışı bir düşüncedir. Böyle ağır ithamlarla karşılaşan bir siyasi iktidarın yapacağı iş öncelikle yargı organını yargılanacağı makamı bu tür eylemleri işlemediğine inandırmaktır, bunun kanıtlarını göstermektir. Yoksa davayı açan savcı hakkında ileri geri konuşarak, önce onu küçük düşürmeyi ve bu yolla da Anayasa Mahkemesi'ni etki altına almayı istemek demokratik bir ülkede asla akla gelmemelidir.”

BAKAN GÜNAY'A SERT YANIT

Sabih Kanadoğlu, AKP hakkındaki kapatma davasının ‘Ergenekon operasyonu’nun üzerine kapatmak amacıyla açıldığını iddia eden Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ı ima ederek, sert eleştirilerde bulundu.
‘Ergenekon olayı’nı örtbas etmek için Başbavcı Yalçınkaya'yı böyle bir davayı açmakla itham eden kişinin önce aynaya bakıp utanması gerektiğini söyleyen Kanadoğlu, şöyle devam etti:

“Ben herşeyden önce şu sözü anımsıyorum. Yıl 1960. İsmet Paşa, Garp Cephesi Komutanı o büyük adam, o büyük devlet adamı TBMM kürsüsünden ana muhalefet hakkında Meclis soruşturması açmaya kalkışan o günün iktidar grubuna şöyle diyordu: ‘Sizi tarih kürsüsünden seyrediyorum. Suçluların telaşı içindesiniz.’ Bugün aynı suçlu telaşını siyasi iktidarda görmek mümkündür ve ne yazık ki Türkiye 48 yıl sonra aynı filmi seyretme durumunda bırakılmaktadır.”

Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, konuşmasında görüşlerini şöyle açıkladı:

LAİKLİK OLMAZSA, DEMOKRASİ OLMAZ: Eğer bir ülke laik değilse orada hangi koşulda olursa olsun demokrasiyi kurmak ve yaşatmak olanaksızdır. Elbetteki bir ulus devlette demokrasi yeşerebilir. Çünkü ulus devlet olmaktan uzaklaşırsanız, söz sahibi olan, etnik bölücü ayrışımlardır, dindir, mezheplerdir, tarikatlardır, şeyhlerdir, babalardır ve o kişilerin elindeki demokrasinin demokrasi olarak adlandırılmasına imkan yoktur. Anayasadaki kuvvetler ayrılığı kesinlikle bir üstünlük sıralaması olmayıp, devletin organları arasında medeni bir işbölümüdür ve medeni bir işbirliğidir. Üstün olan anayasa ve yasalardır. Eğer egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ama bu egemenliğin devletin organları tarafından kullanılacağını gözardı ediyorsak orada ortaya çıkan rejimin adı demokrasi olmaz. Çünkü millet egemenliğini yasama yürütme ve yargı organları eliyle kullanır. Bunlardan birine verilecek üstünlük, o demokrasinin oluşmasını önler ve oradaki rejimin adını değişik hallere getirir.”

REJİMİN ADI DİNİ DİKTA: Eğer yargı tarafından denetlenmeyen bir yasama organı düşünüyorsak bunun adı demokrasi olmaz. Hele bizde olduğu gibi yasamanın üyelerini bir siyasi partinin genel başkanı kişi olarak ve sıralama olarak tayin ediyorsa yürütmenin başı olan cumhurbaşkanını yine o siyasi parti genel başkanı ‘bu benim arkadışım’ diye dayatıyor, empoze ediyor ve seçilmesini sağlıyorsa, yargı denetiminden mahrum bırakılan bu yönetimin adı sadece ve sadece dikta olur. Bu dikta bir oligarşik yapının da dışında tek kişi egemenliğine dönüşür, bir de üstüne bu kişi ve onun etrafındaki emir kulları o devletin laik niteliğini değiştirmeye ve ona dinci bir kimlik kazandırmaya çalışıyor ise o rejimin adı dinci diktadır.

LAİK YAPIYI DEÐİÞTİRMEK:
Bugün yapılmak istenen doğrudan doğruya bu kuvvetler ayrılığı ilkesini milli bir irade safsatası altında ortadan kaldırmak ve bir hegemonyanın temellerini atmak, arzusundan ibaret kalmaktadır. Bugün ortaya çıkan sorunların temelinde kuvvetler ayrılığı ilkesinin özümsenmemesi ve içselleştirilmemesi gelmektedir. Türkiye'nin laik yapısını ‘çoğunluk ne istere o olur’ düşüncesiyle değiştirmeye kalkmak herhalde Türkiye'ye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çağdaşlığın temelinde laiklik ilkesi vardır. Laiklik ilkesi her durumda bir gerçek demokrasinin temel taşıdır. Türk devrimlerinin temeli de laiklik ilkesine dayanır.

DİNİ SİYASETE ALET ETME YARIÞI: Laikliğin evrensel bir tanımı yoktur. Her ülkenin kültürel siyasi ve tarihi kimliği laiklik ilkesine damgasını vurur. Bugün Türk laikliği denildiği zaman Türkiye'ye özgü bir laiklik anlayışıyla karşılaşırız. Türk laikliğinin en özel niteliği yine başlangıç bölümünde ifade edildiği gibi laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya karıştırılmamasıdır. Ayrıca siyasi ve kişisel çıkarlar uğruna kutsal dinin ve din tarafından kutsal kabul edilen şeylerin istismar edilemeyeceği ve kötüye kullanılamayacağı öngörülmüştür. O halde Türk laikliği dediğimizde dinin siyasete alet edilmemesi durumudur. Ama bizim demokrasiye değil çok partili siyasi hayata girdiğimizden bu yana dini siyasete alet etmenin oy getirdiğini gören siyasiler, bu yolu kullanmayı bir usul haline getirmişler ve bu konuda birbirleriyle yarışa girmişlerdir.

LAİK DÜZENİNİ DİNİ ESASLARA GÖRE AYARLAMA:
Dinin siyasete alet edilmesinin önlenmesi Türkiye'nin en büyük sorunudur. Türban sorunu ortaya çıktığında Türkiye'de türban sorunu olmadığını dinin siyasete alet edilmesi sorunu bulunduğunu söylemiştim. Siyasi bir kazanç sağlama amacıyla türban üzerinden siyaset yapmayı ve ondan oy getirmeyi hedefleyen kişileri ortadan kaldırınız, türban sorunu zaten kalmaz. Bu anlayış içinde olmak gerekirken Türkiye'nin laik düzenini belirli biçimde dini esaslara göre ayarlamaya ve kafalarındaki ideolojiyi gerçekleştirmeye çalışan bir siyasi iktidarla karşı karşıya kaldık. Bu siyasi iktidara karşı ne yapılabilir düşüncesi bizi mücadeleci demokrasi anlayışına götürür. Bu mücadeleci demokrasi düşüncesi şu anlayışa dayanır, sınırsız bir özgürlük yoktur ve demokrasi kendisini koruma ihtiyacındadır, bu bakımdan gerekli tedbirleri alır. Çünkü demokrasilerde demokrasiyi yok etme özgürlüğü olamaz. Demokrasilerin kendisini koruma hakkı reddedilemez. Çünkü bu özgürlüğü kullanarak iktidarı eline geçiren siyasi partilerin o ülkedeki demokratik rejimi ne kadar tehlikeye soktukları açık bir biçimde örnekleriyle ortadadır.

YASAKLARIN DIÞINA ÇIKAN PARTİLER: Aslında anayasa ve yasa hükümleri içinde faaliyette bulunmak o siyasi partilere yasakları işlememe zorunluluğu ve yükümlülüğünü getirmektedir. Nedir onlar? Her şeyden önce devletin bağımsızlığını ve bütünlüğünü korumaktır, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüdür, hukuk devleti ilkeleridir, eşitliktir insan haklarıdır, laik cumhuriyet ilkesidir. Bir diktatörlüğe özenmeme, suça teşvik etmeme ilkesidir. Bu yasakların dışına çıkan siyasi partiler elbette bu ülkenin geleceği ve özellikle yine demokrasi adına durdurulmak zorundadır.

İSTER YÜZDE 96.7 OY ALIN: Bugün yüzde 47 oy alan bir siyasi parti hakkında kapatılma davası açılmaz sözü rahatlıkla söylenebiliyor. Bir hukuk devletinde ister yüzde 5, ister 46-47 oy alın ister 96.7 oy alın o hukuk devleti gereklerine uymak zorundasınız. Eğer bu hukuk devleti gereklerine uymuyorsanız ve laik demokratik cumhuruyeti kendi kafanızdaki ortaçağ karanlığına götürmeye kalkışıyorsanız yargı sizin bu girişiminizi önleme gücündedir ve yeterliliktedir.

İKTİDARIN HALKA ÞİKAYET HAKKI YOK: Dava milli iradeye açılmamıştır, dava milli irade denen oy çoğunluğunu sağladıktan sonra laik cumhuriyet aleyhine eylemlerin odağı olduğu iddiasıyla bir siyasi parti hakkında açılmıştır. Olayları çarpıtmaya ve hukuksal bir olayı Türk milletine şikayet eder gibi ‘senin oyunu aldım, senin oyun mahkum edilmek isteniyor’ demeye kimsenin hakkı yoktur.

KAPATIRLIRSA CUMHURBAÞKANI İSTİFA ETMELİ: Bu bir ceza davası değildir. Cumhurbaşkanı burada yargılanacak da değildir. Ancak cumhurbaşkanının cumhurbaşkanı seçilmeden önceki eylemleriyle laik cumhuriyet aleyhine odak olduğu iddia edilen partinin eylemlerine katıldığı iddia edilmektedir. Eğer bu siyasi parti yargı tarafından laik cumhuriyetin aleyhine işlenin fiillerin odağı kabul edilerek kapatırsa cumhurbaşkanı siyasi yasaklı olacaktır. Elbetti ki onun bugünkü hukuki durumunu etkilemeyecektir. Çünkü anayasaya göre cumhurbaşkanını seçildiği andan itibaren bağlı olduğu siyasi partiyle ilişiği kesilmiştir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı Türk milletinin birliğini temsil eder. Türkiye Cumhuruyeti'ni temsil eder. Devlet organlarının uyumlu işbirliği içinde çalışmasını gözetir. Böyle olması gereken bir kişinin laik cumhuriyet aleyhine eylemlerin odağı olan bir partinin üyesi olarak yasaklı hale düşmesi en azından siyasi etik olarak mutlak biçimde o görevden istifasını gerektirir.

AYIPLAR LİSTESİ: Eğer siz yolsuzlukta ülkeler sıralamasında 66. sıradaysanız ayıp olan budur. Yolsuzluk ligindeki sıralamaya bakmadan saydamlığı sağlamadan, dokunulmazlığı sınırlamadan yolunuza devam ediyorsanız, demokrasi ayıbı budur. Eğer siz önce demokrasinin siyasi partilerde kurulması gerektiğini gözardı edip, parti başkanlığını bir egemenlik haline getiriyorsanız ve o partide sizden başka ses duyulmasına izin vermiyorsanız demokrasi ayıbı budur. Eğer siz ‘Ben milleten oy aldım istediğimi yaparım’ diyorsanız demokrasi ayıbı budur. Hukukun üstünlüğüne inanmıyorsanız, hukuk devletinin gereklerini gerektiği anda yok ederim diye düşünüyoranız demokrasi ayıbı budur. Eğer siz bu ulus devleti yıpratmak için bir vatandaşlık sıralaması yapıyorsanız yüce Türk Milleti önünde o Türk milletinin adını anmaktan kaçıyorsanız demokrasi ayıbı budur. Yoksa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Türkiye Cumhuriyeti laik cumhuriyeti korumak için dava açması demokrasi ayıbı değil, bir vatansever olarak görevinin gereğini yerine getirmesidir.

HUKUKİ DÜZENBAZLIÐA GEREK YOK: Buradan uyarıyorum! Bir davalı partinin, laik cumhuriyet aleyhine eylemlerin odağı olduğu iddia edilen bir siyasi partinin, ‘çoğunluk bende’ diyerek dava açıldığı tarihteki hukuk düzenini değiştirme çabası, meşruiyet çizgisinin dışına çıkmak demektir. Meşruiyet çizgisi dışına çıkan partilerin başına nelerin geldiği, merak edenler tarafından, Türkiye'nin ve başka ülkelerin yakın tarihleri incelendiğinde rahatlıkla görülebilir. Siz bir davalının kendisi hakkında uygulanması istenen yaptırımı değiştirebileceğini düşünebilir misiniz? Mahkemenin kuruluşunda değişiklikler yapıp kendini kurtarmaya çalışan bir davalı düşünebilir misiniz? Þimdi yapılmak istenen bunlarmış. Umut ederim ki bu gayretlerden vazgeçilsin. Hukuk düzeni bu sisayi partiye her türlü savunma hakkını tanıyor. Kendisine güvenen ve bu iddayla kesin ilgisi olmadığını kabul eden bir siyasi partinin yapacağı iş yüksek mahkemenin önüne çıkarak, savunma yapmaktan ibarettir. Yargıtay Başsavcısı'nın yetkilerini alsanız bile bu dava devam edecektir. Anayasa Makemesi'nin oluşumunu değiştirerek Meclis'ten oraya hakim seçerek, daha değişik oy tablosu yarnatırım düşüncesi doğru değil. Hukuk devletiyle o kadar oynanmaz. Tekrar uyarıyorum! Bu davranış biçimi, bu defa hukuk devleti iLkesine aykırı eylemlerin odağı haline getirir ve ayrı bir dava konusu olur. Çünkü ne yaparsanız yapın bu anayasal düzeni hile ile birtakım oyunlarla değiştirip kendi çıkarınıza bir durum yaratamazsınız.



http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8489219.asp?gid=229&sz=5684
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 20 Mar 2008 0:01    Sujet du message: Anayasa-Madde 2-Cumhuriyetin Nitelikleri Répondre en citant

Citation:
AKP hakkında kapatma davası açıldıktan sonra, AKP+MHP'nin, anayasa ve yasalarda değişiklik yaparak AKP'yi kurtarmaya çalışmaları yaptıkları konusunda dedikodular dolaşıyor :

'Anayasa Madde 138''
"Hâkimler, gorevlerinde bagimsizdirlar;

Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine gore hukum verirler.Hicbir organ, makam, merci veya kisi, yargi yetkisinin kullanilmasinda mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gonderemez ;
tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Gorulmekte olan bir dava hakkinda Yasama Meclisinde yargi yetkisinin kullanilmasi ile ilgili soru sorulamaz, gorusme yapilamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.

Yasama ve yurutme organlari ile idare, mahkeme kararlarina uymak zorundadir; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarini hicbir suretle degistiremez ve bunlarin yerine getirilmesini geciktiremez."


http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=98930


Citation:
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, Anayasa’nın 138. maddesindeki, "Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisi’nde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz" hükmünü anımsattı. Özok, "Bu maddede çok açık. Bu davayı etkilemesi hiçbir şekilde mümkün değildir" dedi.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8493257.asp?gid=233&sz=14034

Citation:
II. Cumhuriyetin Nitelikleri
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik, ve sosyal bir hukuk Devletidir.
http://www.yetkin.com.tr/Yargi/k__32709/anayasa.htm
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 21 Mar 2008 22:10    Sujet du message: Répondre en citant

Avrupa’da bilimcide, patronda, ögrencide, egitimcide, bir tarafindan kan ter akarak çalisan iscilerimizden biride olsaniz Bu Kafaları İyi Tanıyın, ve Türkiye'yi nereye götürmek istediklerini iyi bilip, iyi anlayin.
Su güne geldigimizde Türkiye simdiye kadar tarihinde hiç karsilasmadigi ne yazikki çok vahim olaylarin yasanabilecegi bir ülke haline gelmistir. Iki kere kalp krizi geçirmis, gûnlük tedavi altinda olan 84 yasindaki Ilhan Selçuk gibi bir türk aydininin yaka paça, sabaha karsi saat 4 30 da evi basilip göz altina alinarak,'Halki isyana kiskirtmak' suçuyla yargilanabilecegi istenilen su günde, lütfen :


Citation:
Bu Kafaları İyi Tanıyın
Emin ÇÖLAÞAN ANKARA, 20 Mart 2008 Perşembe


Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yasal ve anayasal yetkisini kullanarak AKP için kapatma davası açtı. Böylece görevini yerine getirdi. Þimdi bu işin ön sırasında iki isim var. Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan. Bunların geçmişini ve kafa yapılarını iyi bilmek, iyi irdelemek gerekiyor. İşte o zaman karşımıza korkunç bir tablo çıkıyor. Önce (Burada 20 Þubat 2008 günü çıkan yazımda da vurguladığım örneği yineleyerek) Abdullah Gül'den başlayalım.

Elimde "Türkiye'nin Milli Bütünlüğü ve Güvenliği" isimli bir kitap var. O günlerde Refah Partisi milletvekili olan Bay Abdullah Gül, düzenlenen bir seminerde konuşma yapıyor. Öteki konuşmacılar gibi, onun da sözleri banttan çözülüp kitap haline getiriliyor. Þimdi devletin başına terfi ettirilen, MHP oyları ile Cumhurbaşkanı yapılıp Atatürk'ün makamına oturtulan bu şahsın söylediklerine bir bakalım...Bakalım da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan davada ismi geçen şahsın kafasının ardındakileri biraz olsun görelim. Beyefendi konuşuyor. Özetliyorum:

"Yüzyıllardır bu coğrafyada yaşayan insanlarımızın İslami değerlerle yoğurulduğu, İslami değerlerle kimliğini bulduğu apaçık bir gerçek. (Türklük gibi bir kavram kafasında yok!) Bugün Türkiye'de bir sistem bunalımı var. Kendi bünyesine uymayan, kendi değerlerine zıt ve zoraki uygulanmaya çalışılan ve halka zorla diretilen bir sistem. (Laik Türkiye Cumhuriyeti'ni kastediyor.) Bu sistemin bünyemize ne kadar zıt olduğunu görüyoruz. Halkına zıt, halkı ile barışık olmayan, ona düşman bir sistem içerisindeyiz." (Cumhuriyet rejimi!)

İnciler döktürmeyi sürdürüyor:

"Hepinizin bildiği gibi cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik ve laiklik olarak bunları özetleyebiliriz. Ama işin ilginç yanı şu ki, bu milletin halkı, bu millet bir araya gelip de biz devletçi olalım, biz laik olalım, biz millyetçi olalım diye böyle bir karar vermemişler. Bu ilkeler hep bu halka bir zorlatma şeklinde dayatılmış ve uzun süre öyle devam etmiş. Tam halka zıt bir yönetim. Türkiye'nin bir Irak'a, Libya'ya benzeyen çok yanları var. Neden? Aynı tek adam pozisyonu. (Atatürk'ü Saddam ve Kaddafi ile kıyaslamaya yelteniyor.) Bugün gidin, Irak'ta da, Libya'da da, Suriye'de de tek insanın resimleri vardır her yerde. Her yerde tek insanların heykelleri vardır." (Fakat korkusundan Atatürk'ün adını ağzına alamıyor!)

Sonra milliyetçilik konusundaki engin görüşlerini açıklamaya başlıyor:

"Milliyetçilik öyle olmuş ki, Türkçülük şeklinde alınmış. Mesela bunları açık söylemek zorundayım, "Ne Mutlu Türküm diyene" lafını tutup her yere yaza yaza Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür. (Bu fikirleri taşıyan şahıs MHP desteği ile Çankaya'ya çıkarıldı.) Þimdi ne gariptir ki seyahat ederseniz Doğu ve Orta Anadolu'ya geldikçe "Önce Vatan" yazdığını (görürsünüz), batıya gittikçe hiç rastlamazsınız bunlara. Yani bunlar zorla, halkın kendi inanç değerleriyle bütünleşmeyen bir dünya sistemini halka zorla kabul ettirmektir." (Önce Vatan ilkesini bile reddetmekten sıkılmıyor. İşin matrak tarafı, bu şahıs şu andaki konumu nedeniyle Başkomutan! Allah selamet versin.)

Daha sonra din konusunda ahkam kesmeye başlıyor:

"Þu da bir gerçek ki, en birleştirici unsur din olmuştur. Ama Türkiye'de resmi ideoloji tarafından devamlı tehdit altına alınmış. (İnsaf, insaf, Allah'tan kork.) Türkiye'nin bütünlüğünü tehdit eden, en ziyade tahribatı vermiş olan sistemin ilkelerinden birisi de LAİKLİK ilkesidir, LAİKLİK olayıdır. Din ve din dediğimiz İslam, Türkiye'de potansiyel tehlike olarak görülmüştür. Maalesef Türkiye bunun örnekleriyle doludur. Zaten Türkiye'de en çok çiğnenen şey hukuk olmuştur. Bu din düşmanlığını esas alan ve hukuk tanımayan uygulama, İslam inancı ve ahlakı ile yoğurulmuş halkımızı da tabii dışlamıştır. Özellikle onu kendi hayatında yaşamak isteyen insanları devamlı dışlamış, devamlı bunlara karşı kapılar kapatılmıştır." (Geçmişte Laiklik karşıtı olduğunu söyleyen şahıs, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından açılan davaya şimdi tepki gösterebiliyor!)

Sonra sözü sıkmabaşa getiriyor:

"Üniversitelerdeki bugünkü durum. Þimdi siz bunu hangi demokrasi ile, hangi hukuk nizamı ile, hangi insan hakları ile bağdaştırabilirsiniz? Sadece kılık kıyafetinden dolayı, sadece dini inançlarından dolayı üniversite kapılarından geri çevrilen, diplomaları verilmeyen bir sürü Türkiye'nin genç kızları." (Anımsayın, karısını sıkmabaş fotoğrafla üniversiteye kaydettirmek istemiş, bu istem geri çevrilince karısına Türk devleti aleyhine AİHM'de dava açtırmış ve l00 bin dolar tazminat istemişti. Başkaları tarafından açılan türban davalarının kaybedilmesi üzerine davayı geri çekmek zorunda kalmışlardı. Bunlar böyledir.)

Cumhurbaşkanımız ve Başkomutanımız Abdullah Gül daha sonra irtica nedeniyle TSK'dan çıkarılan subaylardan dem vurmaya başlıyor:

"Dini inançlarından dolayı, dindar olan bir subaya da siz eğer kendi ordunuzda hayat hakkı vermiyorsanız, çeşitli dolaylı yollarla bunu açıkça söylemeden onu eğer safdışı ediyorsanız, sanki safra atar gibi, sanki ajan yakalamış gibi onları eğer ayıklıyorsanız, siz o zaman bu ülkenin bütünlüğünü, bu ülkenin devamını nasıl temin edersiniz." (Türk Ordusunun başkomutanlık makamı şimdi bu kafaya emanet!)

Beyefendi konuşmasını kafasındaki "Osmanlılık" ve "İkinci Cumhuriyetçilik" kavramlarına övgü düzerek bitiriyor:

"Bu açıdan bu ikinci cumhuriyet, yeni Osmanlıcılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı olarak görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum."

VE TAYYİP!

Partisi hakkında Anayasa Mahkemesinde açılan davada ismi baş sırada yer alan, partisini laikliğe karşı bir odak haline getirdiği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından vurgulanan Tayyip de, AKP öncesinde çok hızlı arkadaşlardan biri! Sözlerini yine belgeden, "İkinci Cumhuriyet Tartışmaları Röportajları" isimli kitaptan yayınlıyorum. Bu bir soru cevap. Kendisiyle söyleşi yapılıyor, sorular soruluyor ve yanıt veriyor. Özetliyorum. İlk sözleri Abdullah Gül'le aynı doğrultuda:

"Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihine çok kestirme bir biçimde kuşbakışı baktığımızda, rejimin yüz aklığı ile çıktığını söyleyemeyiz."

Sonra bombayı aniden patlatıyor. Þimdi "Demokrasi" nutukları atan, özgürlüklerden dem vuran Tayyip'in şu sözlerini lütfen çok dikkatle okuyunuz...Çünkü gerçek niyeti burada yatıyor:

"Demokrasi bugüne kadar bazen bir amaç, bazen bir araç olarak görülmüştür. Bize göre demokrasi ancak bir araçtır. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin seçiminde bir araçtır. (Örneğin şeriat rejimine demokrasiyi araç olarak kullanarak gideceksiniz!) Eğer halk totaliter bir rejim istiyorsa buna SAYGI duymalıyız." (Evet, aynen böyle diyor.)

Sonra sıra hukuk, Kemalizm ve dine geliyor:

"Hukuk halka sorulmadan bir yerlerden aktarılmış ve zorla halka dikte ettirilmiştir. Çağdaşlık anlayışı, ahlak anlayışı vesaire. Hatta Türkiye din konusunda kendisine din olarak Kemalizmi almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte etmiştir.
(İnsaf, insaf, bunları söylerken Allah'tan kork, kuldan utan.) Bütün bunlardan sonra Türkiye'nin yarınında artık Kemalizme veya başkaca herhangi bir resmi ideolojiye yer yoktur. Kemalizmin kendini yeniden üretmesi söz konusu değildir." (Gün geldi, Başbakan olup yetkileri ele geçirdi. Þimdi neler yaptığının, neyin peşinde koştuğunun kanıtlarını işte bu sözleri ile veriyor.)

Peki ama Tayyip nasıl bir devlet kavramının peşinde? Bu soruya da yanıt veriyor:

"İslamın devlet planı içinde düşünüyorum. Biz müslümanlar için din İslamdır. En üst belirleyici İslamın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir."
(İşte gerçek Tayyip bu. Þimdi belli yerlere geldiği için bu kadar açık konuşamıyor...Ve hakkında dava açıldığında entel-liboş-dönek-şeriatçı korosu yaygarayı koparıyor.)

Konumuzun biraz dışında olacak ama, Tayyip bu söyleşide Hristiyan ülkelere acayip biçimde bindiriyor:

"Bizim açımızdan önemli bir başka konu da, "büyük abi" ailesini oluşturan devletlerin tamamının Hristiyan olmalarıdır ve ısrarla Müslüman ülkelerde istikrarsızlık ve iktidarsızlık peşinde koşmalarıdır."
(Þimdi Tayyip, o zaman suçladığı Hristiyan ülkelerin, ABD ve AB'nin güdümüne girmiş, yasaları onların istediği doğrultuda değiştiriyor, yenilerini aynı istem doğrultusunda çıkarıyor, onlardan direktif almaktan sıkılmıyor. O halde hangi Tayyip? Geçmişte bu sözleri söyleyen mi, bugün bunları yapan mı? Bu çelişkisini anlatacak yüreğe sahip mi? Elbette değil.)
ÞİMDİ KONUÞSUNLAR BAKALIM!

Size geçmişte Abdullah Gül ve Tayyip'in sözlerinden örnekler verdim. Hem de belgelerden, kitaplardan. Bunlardan biri bugün Cumhurbaşkanı, öteki ise Başbakan. Türkiye'yi bu iki kafa yönetiyor. Ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti bunların eline geçti.

Yargıtay Başsavcısı bunların da isimlerinin başrolde olduğu bir iddianame hazırladı ve Anayasa Mahkemesinde dava açtı.

Þimdi bu şahıslardan beklenen üç ayrı seçenek var:
1- Açıklama yapar ve derler ki "Biz o zaman öyle düşünüyorduk, laiklik ilkesine, Atatürkçülüğe falan karşı çıkıyorduk, din devleti istiyorduk ama şimdi değiştik. Artık öyle düşünmüyoruz." (Belki birileri inanır!)

2- Açıklama yapar ve derler ki "Evet, bugün de aynı şeyleri düşünüyoruz. O sözlerimizin arkasındayız. Ancak kaderin cilvesiyle sorumlu yerlere geldiğimiz için bu sözlerimizi artık o kadar açık söyleyemiyoruz." (İşte bunu yapamazlar!)

3- Suskun kalırlar...Çünkü bu konuda söyleyecek sözleri yoktur. Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık hikayesidir...Ve suskun kalmaya elleri mahkumdur. Hesaplarını Yüce Divan önünde vereceklerdir.
Bir Cumhurbaşkanı düşünün, yakın geçmişte Osmanlılık kavramına, İkinci Cumhuriyet safsatasına bile övgü düzüyor. Atatürk'ü Saddam, Kaddafi gibi katil ve soytarılarla kıyaslıyor. Atatürk'ün "Ne Mutlu Türküm Diyene" sözünü İLKELLİK olarak tanımlıyor, Cumhuriyet rejimi ve anayasanın vazgeçilmez ilkesi olan laikliğe karşı çıkıyor.

Bir Başbakan düşünün, "Bizim için demokrasi bir amaç değil, hangi sistemi istiyorsanız ona gitmek için bir araçtır" diyebiliyor. Nereye, hangi rejime ulaşmak için araç! Bir Başbakan düşünün, "Halk totaliter rejim isterse ona saygı duymalıyız" diyor ve şimdi demokrasi nutukları atıyor...Ve itiraf ediyor: "Ben (Türkiye'yi) İslamın devlet planı içinde düşünüyorum."

Bunların kafa yapısını kendi sözleriyle belgeliyorum. İnkar edemezler. Zora girdiklerinde herhangi bir açıklama yapamazlar. Dava da açamazlar.

Peki bunlar günümüzde değişti mi? Asla! Kafalar aynı...Ve işin acı yanı, Türkiye'yi şimdi bunlar yönetiyor. Biz bu kafalara emanetiz!

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı davayı boşuna açmadı. Abdurrahman Yalçınkaya haksız mı?
http://www.heddam.com/index.asp?H=8316
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 28 Mar 2008 4:09    Sujet du message: YÖK Başkanı'nın maaşına rekor zam Répondre en citant

Citation:
YÖK Başkanı’nın maaşına rekor zam 28 Mart 2008
Þükrü KÜÇÜKÞAHİN-Esra KAYA/ANKARA
Bakanlar Kurulu’nun hazırladığı karar taslağına göre YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın maaşına en yüksek devlet memuru maaşının yüzde 200’ü zam yapılıyor. Prof. Özcan’ın maaşı bu durumda 15 bin 450 YTL’yi bulacak. Cumhurbaşkanı’nın 16 bin 146 YTL aldığı Türkiye’de eski YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç’e lojman ve araç tahsis edilmemişti.
YÖK Başkanlığı’na atanmasının ardından önce yeni zırhlı araç, sonra da lojman tahsis edilen Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın maaşına rekor oranda zam yapılıyor. Özcan’a en yüksek maaş alan devlet memurunun aldığı paranın yüzde 200’ü ödenecek. Bu konumdaki Başbakanlık müsteşarı halen toplam 5 bin 150 YTL maaş alıyor. Bu durumda YÖK Başkanı’nın maaşı da 15 bin 450 YTL’yi bulacak. Maliye Bakanlığı’nın olumlu görüş bildirdiği Bakanlar Kurulu Karar taslağı, Prof. Özcan’ın yanısıra YÖK Başkanvekili, Yürütme Kurulu üyeleri, Denetleme Kurulu Başkanı ve üyelerinin maaşlarında da büyük oranda zam yapılmasını öngörüyor.


http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8562023.asp



Citation:
Başkan maaşı 15 bin değil 6.600 YTL
29 Mart 2008

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, YÖKBaşkanı Yusuf Ziya Özcan’ın maaşının 15 bin YTLdeğil, 6 bin 600 YTL olabileceğini kendilerinin bu rakamı teklif ettiğini açıkladı. Böylece Özcan’ın maaşı yüzde 30 artacak.

MİLLİ Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın maaşının 15 bin YTL’ye yükseltilmesinin söz konusu olmadığını, Maliye Bakanlığı’na 6 bin 600 YTL net ücret teklif ettiklerini bildirdi. Hükümet YÖK Başkanı’nın aylığını en yüksek devlet memuru olan Başbakanlık Müsteşarı maaşının iki katına çıkarmayı öngörüyor. Bakanlar Kurulu kabul ederse YÖK Başkanı’nın maaaşı brüt 8.2 bin YTL olacak. Hükümet YÖK Başkanı’nın maaşıyla ilgili düzenlemede en yüksek devlet memuru aylığını esas alan uygulamayı da değiştiriyor. Eski uygulamada YÖK Başkanı Rektör ve profesöre göre yüzde 65 daha yüksek maaş alabilirken, yeni uygulamada bu oran yüzde 200 oluyor. Başbakanlık Müsteşarı’nın aylığının tamamı değil, bir bölümü bu hesapta kullanılıyor. YÖK Başkanı’nın net maaşındaki artış yüzde 30’u bulacak.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8570846.asp?gid=229&sz=80779
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 30 Mar 2008 18:25    Sujet du message: UZLASMA Répondre en citant

UZLASMA
Citation:

OMUZLAR DİK, AYAKLAR BİR ADIM GERİ
Ahmet NESİN

Bir adım geri atılması tartışmaları, sanırım Türkiye'de yeni bir fıkra karmaşasına yada güzelleğine yol açacak durumda... Herkes araba kahyası durumunda, diğer şöförlere nasıl geri gelmesi gerektiğini anlatıyor...

"Sağ yap, sol yap, düz gel, tam kıvıramadın abi, biraz daha kıvır, evet şimdi oldu tam göbekten gireceksin, olur mu ya, öyle dangul dungul da gelinir mi, başka gelenler de var, izin ver abla, o senden önce geri gelmek için adım attı, hay sana ehliyet verenin, abi vitesleri karıştırdın, ileri giderek geri gelinmez..."

Aynen böyle şeyler oluyor ve kahyanın kafası karmakarışık... Çünkü o arabaların hepsi 1 saat önce parkettikleri yerden, geri parkedince, kendisi için kalan boş alanın aynı olduğunu görüyor ve arıt bir araba için parkedilecek yer boşalmadığını görüyor... Her durumda 10 araba daha parkedebilir ve o zaman niye geri gelindiğini çözemeden, kafasını kaşıyarak, seçilmiş şöförlerin suratına garip garip bakarak işinin başına dönüyor...

Bütün siyasi partiler geri adım attığında, olacak tek şey, her partinin kafasındaki programı bir ileri tarihe atmasından başka bişey değil çünkü... AKP türban konusunda geri adım attığında, tabandan gelen baskı artacak ve öyle bir duruma gelecek ki, tabanını durduramaz duruma gelecek... Yada, Türkiye'de çok görülen hastalık, taban Erbakan'ın partisine kendisine göre yanlış yaptığını anlayacak ve geri dönecek... Yani yine geri bir adım...

Benim gibi olanlar rahat esasında... Bu geri adım meselesi dincilerle, ergenekoncular arasında geçen bir sürtüşme... Yani birbirlerine daha az dinci ve darbeci olma konusunda söz verecekler... Bitakım basının ve sivil toplum örgütlerinin beklediği bu: "Lütfen yapmayın, daha az suç işleyeceğinize dair bana söz verin..."

Bu işi en iyi kimin sağlıyacağı konusunda da mutabakata vardılar: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül... Arkadaşlar, ya benim beynim durdu yada sizlerin... Mutabakat sağlasın dediğiniz insan aynı davada sanık durumunda şu anda... Yada sanık olması isteniyor eğer dava açılırsa... Avrupa, demokrasi mantığımıza şaşırıyormuş, demokrasinin olmadığı yerde, mantığına nasıl şaşırıyorlarsa!.. Ancak bu durumu anlatırsanız, şaşırmanın ötesinde, garip bir durumla karşı karşıya kalırsınız...

Mesela savcı da suçlamaların yarısını geri çeksin, o zaman partiyi daha az kapatalım mesela, Erdoğan'a yarım ceza verelim, tekli günler siyaset yapsın, çift günler yasaklı olsun... Erdoğan'ın yasaklı olduğu günler ergenekoncular darbe yapmaya çalışsınlar, tam yapacaklarında, gece yarısı Erdoğan'ın yasağı kalksın ve darbeyi önleyip, anayasada dini değişimler yapmaya çalışsın... Ben bu işten bişey anladıysam arap olayım...

http://groups.google.com.tr/group/aydinlik-gelecek-hareketi?hl=tr
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 30 Mar 2008 21:00    Sujet du message: Kayıp trilyon dosyası da kayıp Répondre en citant

Citation:
Kayıp trilyon dosyası da kayıp
Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmeden önce sanık olduğu "kayıp trilyon" dosyası ortada yok. Mahkeme TBMM'de, TBMM ise "Bizde yok" diyor. CHP'li Kart, dosyanın sümenaltı edilmeye çalışıldığını iddia etti.
GazetePort ANKARA, 30 Mart 2008 Pazar

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün sanık olduğu "kayıp trilyon" davasının dosyasının akıbeti tartışılıyor. CHP'li Atilla Kart, "Dosya sümen altı ediliyor" dedi. Cumhurbaşkanı Gül hakkında, "Kapatılan RP'ye yapılan ve iadesi gereken Hazine yardımını sahte belgelerle harcanmış gibi göstererek devleti zarara uğrattığı" iddiasıyla hazırlanan dava dosyası Meclis ile mahkeme arasında kayboldu.

Dosya nedeniyle açılan ceza davasında milletvekili dokunulmazlığı nedeniyle yargılanamayan Gül hakkında, herhangi bir yasal işlem yapılamadı. Ancak geçtiğimiz günlerde sürpriz bir gelişme yaşandı. Bir vatandaş, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na bilgi edinme kapsamında başvuruda bulundu ve dosyanın akıbetini sordu. Başsavcılıktan gelen cevabi yazıda, dosyanın TBMM'de olduğu belirtildi.

BU OLAYDA DOKUNULMAZLIÐI YOK

Ocak ayında yaşanan bu gelişmenin ardından, vatandaş cevap yazısını Meclis Anayasa Komisyonu üyesi CHP'li Atilla Kart'a ulaştırdı. Kart, dosya hakkında GAZETEPORT'a konuştu. Meclis Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu'nda görüşülen ve dönem sonuna ertelenen dokunulmazlık dosyaları arasında bu dosyanın yer almadığını belirten Kart, şöyle devam etti:
"Biz biliyoruz ki bu dosya TBMM Başkanlığı'nda yok. Dokunulmazlık dosyaları arasında da yok. Cumhuriyet Savcılığı'nda da yok. Mahkemede de yok. Öyleyse bu dosya nerede? Burada dosyanın sümen altı edildiğine dair, dosyada işlem yapılmasını önlemeye yönelik bir himayenin olduğuna dair bulgular var. Bu kesinlikle hem idari hem de idari anlamda tahkik edilmesi gerekir.

Cumhurbaşkanı Gül'ün şu anda dokunulmazlığı yok. Bu dosyanın akıbeti zaman geçirmeden açıklanmalı. Biz, cumhurbaşkanının bu görevi öncesi işlenen bir suçlamadan söz ediyoruz. Bu suçlamalar yönünden cumhurbaşkanının dokunulmazlığı söz edilemez. Dolayısıyla ilgili savcılık ve mahkemenin adli tahkikatı bir an önce başlatması gerekir. Adalet Bakanı Mehmet Ali Þahin'in yanıtlaması istemiyle TBMM'ye de bir önerge verdim ve dosyanın akıbetini sordum cevap bekliyorum"

NE İLE SUÇLANIYOR?

Abdullah Gül, kapatılan RP'ye 1997 yılında Hazine tarafından yapılan 1 milyon YTL'lik yardımın, sahte belgelerle harcanmış gibi gösterildiği gerekçesiyle açılan "kayıp trilyon" davasında, Necmettin Erbakan ile birlikte sanıklar arasında yer aldı. Gül o dönemde RP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Başkan yardımcısıydı. Ancak milletvekili olmasıyla dokunulmazlık kazandı. Bu nedenle Gül'ün ceza yargılaması yapılamadı.

Ancak aynı dosyanın sanığı Erbakan "özel evrakta sahtecilik" suçundan 2 yıl 4 ay 10 gün hapis cezası aldı ve bu ceza nedeniyle de siyasi yasaklı hale geldi. Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından, "kayıp trilyon" konusu yine gündeme geldi. Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlu, Gül'ün yargılanması gerektiğini ve etik olarak cumhurbaşkanlığından istifa etmesi gerektiğini savunmuştu. Ancak, Anayasa'da Cumhurbaşkanlığının dokunulmazlığı olduğuna ilişkin bir hüküm bulunmamakla birlikte görev süresince "Vatana ihanet dışında yargılanamayacağı'" belirtiliyor. Cumhurbaşkanlığı görevinden önceki suç iddiaları için ise, ne işlem yapılacağı konusunda ise bir düzenleme bulunmuyor.

http://www.heddam.com/index.asp?H=8357
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 01 Avr 2008 12:03    Sujet du message: TRT'nin 'yeni' yüzleri Répondre en citant

Citation:
TRT'nin 'yeni' yüzleri

Kurumda birçok program Fethullah Gülen'e yakın isimler tarafından hazırlanıyor



**Muhafazakâr görüşleriyle tanınan Emre Aköz, Mümtazer Türköne, Bedirhan Gökçe, Önder Aytaç, Tamer Korkmaz iktidarın sesi haline gelen TRT'nin vazgeçilmezleri arasında.

ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - AKP iktidarının sesi haline gelen TRT'de birçok program dinci basın kurumlarında görev yapan ve Fethullah Gülen cemaatine yakın isimler tarafından hazırlanıp sunuluyor. Programcılar arasında, Fethullah Gülen 'in şiirlerini ve metinlerini seslendirenlerin yanı sıra daha önce Samanyolu ve Kanal 7 gibi televizyonlarda görev yapan isimler de yer alıyor.

AKP iktidarının hazırladığı yasa tasarı'yla yapısını baştan sona değiştirmeyi planladığı TRT'de, programların içeriği ve sunucuları da hızla değişiyor. Bu programlardan bazıları ve sunucuları şöyle:

Enine Boyuna: TRT-1'de Cuma günleri 23.05'te yayımlanan programı Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Yöneticisi Dr. İbrahim Kalın sunuyor. Kalın aynı zamanda Zaman ve Today's Zaman gazetelerinde yazıyor.

Sen-Siz Olmaz/ Olur mu? Çarşamba günleri 21.55'te TRT 1'de canlı olarak ekrana gelen programda bir dönem polis akademisi dekan yardımcılığı görevini yürüten Dr. Önder Aytaç , konuklarla sohbet ediyor. Aytaç, Polis Akademisi'nden 4 öğretim üyesi ile birlikte hazırladığı Türkiye Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim adlı raporla tepki çekmişti.

Ezber Bozan: Daha önce Zaman ve Yeni Þafak gazetelerinde köşe yazan Tamer Korkmaz tarafından hazırlanan program, salı günleri TRT 1'de saat 22.55'te yayımlanıyor.

Felsefe Konuşmaları: Programda Prof. Dr. Teoman Duralı belirlenen bir konu üzerinde konuşuyor. Teoman Duralı'nın yazıları Yeni Þafak ve Zaman gazetelerinde yayımlanıyor.

Rengâhenk: İlker Gültekin tarafından hazırlanan program TRT-2'de hafta içi her gün saat 20.30'da yayımlanıyor. Gültekin, Fethullah Gülen'in yazdığı metinleri seslendiriyor.

Gündeme Dair: TRT-1'de pazartesi günleri saat 13.30'da yayımlanıyor. Gazeteci Emre Aköz ve AKP'li Özlem Türköne 'nin eşi Mümtazer Türköne tarafından sunuluyor.

Þenlik Var: Program daha önce Samanyolu TV'de Maceracı adlı programı hazırlayan Murat Yeni tarafından sunuluyor.

Bedirhan Gökçe ile Gecenin Kıyısında: Çarşamba günleri TRT 1'de yayımlanan programı, daha önce Kanal 7'de program yapan Bedirhan Gökçe sunuyor. Gökçe, Fethullah Gülen'in şiirlerini de seslendiriyor.

CUMHURİYET 1 Nisan 2008
http://dip-dalgasi.blogspot.com/search/label/Cumhuriyet%20Gazetesi
http://www.cumhuriyet.com.tr/?em=cumhuriyet/w/c00.html
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 03 Avr 2008 1:59    Sujet du message: Alafranga Avanaklık Répondre en citant

Citation:
MÜMTAZ SOYSAL - Cumhuriyet
BELKİ , "Alaturka Kurnazlık ve Alafranga Avanaklık" diye bir başlık daha iyi olabilirdi, ama sütun için fazla uzun kaçardı. Yoksa, gerçekten, yaşananlar, birbirinden farklı iki âlemin bir araya gelişinden başka bir şey değil: Bir yanda bizim siyasilerin kurnazlığı, öte yanda kendilerini akıllı, Türkleri aptal sayan Avrupalı parlamenterlerle yorumcuların şaşkınlık verici densizlik ve cahillikleri.

Bizim kurnazlar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın iddianamesi üzerine savunma hazırlığına çalışmak yerine suç ve suçlanışı ortadan kaldırmak için yeni anayasa değişikliği yolları aramaya başladılar.

Sınav öncesi ders çalışmak yerine okul asma çarelerine kafa yormaya başlayan haylaz öğrenciler gibi.
Batılılar da Türk devlet sisteminin temellerini ve bu ülkedeki dengeleri daha iyi anlamaya çalışmak yerine ucuz yorumların ardından tehditler savurmaya koyuldular.

Eski sömürgecilerin küstahça tepeden bakışları ve sözlerinin mutlaka dinleneceğinden emin oluşlarının rahatlığıyla.
Oysa, acayip bir ittifak oluşturmuş olan bu taraflar, yalnız gülünç olmakla kalmayıp terbiyesizliğin, saygısızlığın ve hatta suçluluğun sınırında dolaştıklarını görmüyorlar.

Görevini yapan ve tek başına üstlendiği kamusal sorumluluğu yerine getirmeye çalışan bir Cumhuriyet Başsavcısı'nı ve yüksek hukukçuları siyasal davranmakla suçlayıp yargılanmaktan kurtulmak için anayasa değişikliğine kalkışma, bir bakıma "kanuna karşı hile" nin ya da "görevi kötüye kullanma" nın başka türlüsü değil midir? Bir yasa hükmü dolayısıyla suçlanan yasa koyucunun o hükmü değiştirmeye kalkması hangi hukuk sisteminde görülmüştür? Akıl var, izan var; AKP'li hukukçular kendi partilerini ve arkadaşlarını nasıl bir suç daha işlemeye ittiklerinin farkında mıdırlar?

Öte yandan, şimdi bülbül kesilen, Türkiye'nin demokratik sistemi ve hukuk yapısı üzerine ağızlarına geleni söyleyen, "AB'ye tam üyeliği unutun" türünden tehditler savuran, Başsavcılık iddianamesinin kabulünü "yargı darbesi" sayan bütün o Olli Rehn 'ler, Joost Lagendijk 'ler ve politika ya da medya dünyasındaki benzerleri, Refah Partisi ya da devamındaki partiler yargılanıp kapatılırken neredeydiler?

Yoksa, geçmişteki o durumlarda "bigâne" kalışları, "Milli Görüşçü" lüğün Batı'ya yaranmaktan ve oranın hesaplarına hizmet etmekten uzak durmuş olması mıydı? Başka bir deyişle, şimdi AKP'nin suçlanışı dolayısıyla gösterilen bu büyük tepki, Türkiye Cumhuriyeti'nin akıbetine ilişkin olarak içteki dıştaki hesaplar arasında oluşan sinsi yakınlıktan mı kaynaklanmaktadır?

mumtazsoysal@gmail.com

Bağımsız Cumhuriyet Partisi bcp.ist@gmail.com


şimdi AKP'nin suçlanışı dolayısıyla gösterilen bu büyük tepki, Türkiye Cumhuriyeti'nin akıbetine ilişkin olarak içteki dıştaki hesaplar arasında oluşan sinsi yakınlıktan mı kaynaklanmaktadır?

EVET, yes , da, oui süphesiz.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 06 Avr 2008 23:45    Sujet du message: Re: TRT'nin 'yeni' yüzleri Répondre en citant

narine a écrit:
Citation:
TRT'nin 'yeni' yüzleri

Kurumda birçok program Fethullah Gülen'e yakın isimler tarafından hazırlanıyor



**Muhafazakâr görüşleriyle tanınan Emre Aköz, Mümtazer Türköne, Bedirhan Gökçe, Önder Aytaç, Tamer Korkmaz iktidarın sesi haline gelen TRT'nin vazgeçilmezleri arasında.

ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - AKP iktidarının sesi haline gelen TRT'de birçok program dinci basın kurumlarında görev yapan ve Fethullah Gülen cemaatine yakın isimler tarafından hazırlanıp sunuluyor. Programcılar arasında, Fethullah Gülen 'in şiirlerini ve metinlerini seslendirenlerin yanı sıra daha önce Samanyolu ve Kanal 7 gibi televizyonlarda görev yapan isimler de yer alıyor.

AKP iktidarının hazırladığı yasa tasarı'yla yapısını baştan sona değiştirmeyi planladığı TRT'de, programların içeriği ve sunucuları da hızla değişiyor. Bu programlardan bazıları ve sunucuları şöyle:

Enine Boyuna: TRT-1'de Cuma günleri 23.05'te yayımlanan programı Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Yöneticisi Dr. İbrahim Kalın sunuyor. Kalın aynı zamanda Zaman ve Today's Zaman gazetelerinde yazıyor.

Sen-Siz Olmaz/ Olur mu? Çarşamba günleri 21.55'te TRT 1'de canlı olarak ekrana gelen programda bir dönem polis akademisi dekan yardımcılığı görevini yürüten Dr. Önder Aytaç , konuklarla sohbet ediyor. Aytaç, Polis Akademisi'nden 4 öğretim üyesi ile birlikte hazırladığı Türkiye Güvenlik Sektörü ve Demokratik Gözetim adlı raporla tepki çekmişti.

Ezber Bozan: Daha önce Zaman ve Yeni Þafak gazetelerinde köşe yazan Tamer Korkmaz tarafından hazırlanan program, salı günleri TRT 1'de saat 22.55'te yayımlanıyor.

Felsefe Konuşmaları: Programda Prof. Dr. Teoman Duralı belirlenen bir konu üzerinde konuşuyor. Teoman Duralı'nın yazıları Yeni Þafak ve Zaman gazetelerinde yayımlanıyor.

Rengâhenk: İlker Gültekin tarafından hazırlanan program TRT-2'de hafta içi her gün saat 20.30'da yayımlanıyor. Gültekin, Fethullah Gülen'in yazdığı metinleri seslendiriyor.

Gündeme Dair: TRT-1'de pazartesi günleri saat 13.30'da yayımlanıyor. Gazeteci Emre Aköz ve AKP'li Özlem Türköne 'nin eşi Mümtazer Türköne tarafından sunuluyor.

Þenlik Var: Program daha önce Samanyolu TV'de Maceracı adlı programı hazırlayan Murat Yeni tarafından sunuluyor.

Bedirhan Gökçe ile Gecenin Kıyısında: Çarşamba günleri TRT 1'de yayımlanan programı, daha önce Kanal 7'de program yapan Bedirhan Gökçe sunuyor. Gökçe, Fethullah Gülen'in şiirlerini de seslendiriyor.

CUMHURİYET 1 Nisan 2008
http://dip-dalgasi.blogspot.com/search/label/Cumhuriyet%20Gazetesi
http://www.cumhuriyet.com.tr/?em=cumhuriyet/w/c00.html


Citation:
TRT'de türban üstü peruk dönemi 5 Nisan 2008Ümit ÇETİN/ANKARA

Dini içerikli programların sayısını artırdığı eleştirileri yöneltilen TRT, “Hayat ve Din” adlı programda, özel yaşamında türban takan Doç. Dr. Hülya Küçük'ü perukla ekrana çıkardı.
TRT'YE PERUKLA ÇIKTI

Yapımcılığını Þahin Demiral, sunuculuğunu ise Halil Yıldırım’ın yaptığı program önceki gün TRT 1’de yayınlandı. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Küçük, tasavvuf hakkında bilgiler aktardı. Uzmanlık alanı tasavvuf, mistisizm, Türk tarihi, İslam felsefesi olan Güzel’in konuşması sırasında ekrana, Mevlana Celalettin Rumi’nin sözleri ekrana geldi. Konuşmalar sürerken "Mevlana’nın Cüppe ve Sarık’la insan âlim olmaz, âlimlik, insanın zatında bulunan bir hünerdir" sözlerinin kullanılması dikkati çekti.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8629170.asp
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 11 Avr 2008 1:32    Sujet du message: Yeni Türkiye Cumhuriyeti Répondre en citant

Citation:


Reha Muhtar
Sizden bana bir iyilik yapmanızı istiyorum" diyor Graham Fuller, "Bir süre için CIA görevlisi olarak Türkiye'de çalıştığımı ve 14 yıl örgütün Türkiye ve Ortadoğu sorumlusu olduğumu unutun ve yazdıklarımı öyle okuyun..."

Aktüel Dergisi'ne çıkacak kitabı "Yeni Türkiye Cumhuriyeti"ni anlatırken söylüyor bu sözleri...
Fuller, CIA'in 14 yıl Türkiye ve Ortadoğu masası şefliğini yaptı ...
60'lı yıllarda Türkiye'de bizzat CIA görevlisi olarak bulundu...
Kızının adını Ankara koyacak kadar, Türkiye'ye yakın ve ilgilidir...
***
Þimdi "Yeni Türkiye Cumhuriyeti" kitabında şöyle diyor; "Türkiye'nin laik bir devlet olarak kalacağı neredeyse kesin olsa bile, Türkiye içinde laikliğin anlamı evriliyor... AKP, İslam ile arasında herhangi bir formel bağ kurmaktan uzak durmasına,

Laisizmi demokrasinin bir önşartı olarak kabul etmesine rağmen, ılımlı İslamcı bir partidir...
Daha da önemlisi, dini değerlerin siyasal yaşamla bütünleştirilmesinin ne anlama geldiğini keşfetmeye çalışan İslamcı bir parti olarak görüyorum AKP'yi..."

***
AKP'yi destekliyor çünkü "Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin İslam ülkeleri için yeni bir örnek olacağı inancında..."
Fuller'i herhangi bir CIA'ci olarak görürseniz çok hata edersiniz...
O,"Soğuk Savaş döneminde Sovyet komünizmine karşı radikal ve siyasal İslam'ı herekete geçiren Yeşil Hat projesinin mimarlarından ve hararetli savunucularındandı.."
***
Dört yıl önce Vatan Gazetesi için röportaj yapan Devrim Sevimay'la aralarında şu konuşma geçmişti:
"S:Yeşil Kuşak ilk kimin fikriydi ABD'nin değil mi?..
C: Radikal İslam'ı, siyasal İslam'ı ilk olarak biz icat etmedik... Bütün dünya radikal İslam'ı Sovyetler'e karşı kullanmak istedi... Sovyetler'in güneye doğru yayılmasını önlemek içindi... Fikir herhalde bizimdi...
S: Türkiye'de bu fikrin en ateşli savunucusu olarak siz biliniyorsunuz?..
C: Benim için şeref sayılabilir... Ama kabul etmiyorum... Suudi Arabistan'ın da büyük katkısı vardı...Herhalde babası ben değilim... Ama kim bilir babası kimdir?..
S: Peki Türkiye'yi niye kattınız bu kuşağın içine?.. Tam da Türkiye'de laik bir reform oturtulmaya çalışırken?..
C: Çünkü Türkiye'de çok kuvvetli bir sol vardı...


Aynı zamanda İran'da da...
Komünizm hareketi iki ülkede de çok kuvvetliydi, 50'lerde, 60'larda, 70'lerde...
İslam zayıf, sol güçlüydü..."
***
Zamanında Türkiye'de solu yıkmak için, bölgedeki radikal ve siyasal İslam'ın egemen olduğu devletlerle Türkiye ve İran'ı alarak "Yeşil Kuşak"ı oluşturan isimlerden biri Graham Fuller...
Devrim Sevimay çok ironik bir soru soruyor "Sonuçtan memnun musunuz" diye Fuller'e...
"Bence şu anda Türkiye çok iyi bir noktada" cevabını veriyor 3.5 yıl önce Fuller...
***
Þimdi son kitabı "Yeni Türkiye Cumhuriyeti"nin tanıtımı için, "Benim kim olduğumu bir an için unutun" dese de, esasen biliyor ki; hepimiz onun bu tarihsel rolünü hatırlayarak okuyacağız "Yeni Türkiye Cumhuriyeti" kitabını...
Ne de olsa az katkıları olmadı Fuller Beyefendi'nin oluşmakta olan yeni Türkiye Cumhuriyeti'nde...
Onun için daha bir dikkatli okudum Aktüel Dergisi'ndeki son röportajını...

Aynen şöyle demiş AKP için:
"AKP liderlerinin geniş bir kesimi doğrudan İslami hareketin içinden geliyorlar...
Parti dini meselelerde, ihtiyaç duyulan reformlar pahasına kutuplaşma yaratacak kadar fazla odaklanabiliyor.
Türban serbestliği, zinanın suç sayılması gibi politikaları belirgin örnekler..."
Eskiden "çocuktan al haberi" derlerdi...
Graham Fuller'in son kitabı "Yeni Türkiye Cumhuriyeti" kitabı çıkmadan önce söylenmiş o söz...

Hep derim... CIA'ciden almak lazım haberi...

Reha Muhtar


http://groups.google.com.tr/group/aydinlik-gelecek-hareketi?hl=tr


Depuis hier, il n'est pas possible d'accèder "http://groups.google.com" depuis la Turquie !

Citation:

Google'a yasak geldi 10 Nisan 2008
Google mesaj gruplarına erişim mahkeme kararıyla engellendi. Google hakkındaki kapatma davası bir süredir devam ediyordu.

Yasaklı alan ise "http://groups.google.com" adresinde bulunuyor. Ama içinizi ferahlatabilecek diğer haber ise, en azından Google'ın arama yaptığınız bölümü, yani "http://www.google.com.tr" adresi açık.

"http://groups.google.com" adresine girenler, karşılarında şu mesajı buluyorlar:

"Bu siteye erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir."
"T.C. Silivri 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 14.03.2008 tarih ve 2008/15 Nolu Kararı gereği bu siteye erişim engellenmiştir."
"Access to this site has been suspended in accordance with decision no: 2008/15 of T.C. Silivri 2.Civil Court of First Instance"
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8669498.asp?gid=229&sz=223

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 16 Avr 2008 3:45    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:
Liste 1
From Wikipedia, the free encyclopedia

This is a list of heads of state and government by the net worth of their liquid assets. This list does not include property and other material goods.
1. Hassanal Bolkiah -Sultan of Brunei - $28 billion
2. Elizabeth II, Queen of the United Kingdom and Commonwealth Realms, - total assets $21 billion
3. Abdullah of Saudi Arabia - King of Saudi Arabia - $21 billion
4. Khalifa bin Zayed Al Nahayan, President of the United Arab Emirates - $19 billion
5. Mohammed bin Rashid Al Maktoum, Prime Minister and Vice President of the United Arab Emirates, ruler of Dubai - $14 billion
6. Henri, Grand Duke of Luxembourg - $5 billion
7. Beatrix, Queen of the Netherlands - $4.7 billion[1]
8. Akbar Hashemi Rafsanjani, Chairman of the Expediency Discernment Council of Iran, and his family - $4.1 billion
9. Hans-Adam II, Prince of Liechtenstein - $4 billion
10. Recep Tayyip Erdoğan, Prime Minister of Turkey - $2 billion
11. Albert II, Prince of Monaco - $1 billion
12. Fidel Castro, President of Cuba - $900 million (disputed [1][2] Forbes estimate based on Cuba's GDP [3])
13. Teodoro Obiang Nguema Mbasogo, President of Equatorial Guinea - $600 million
14. Harald V, King of Norway - $240 million
15. Mswati III, King of Swaziland - $50 million
16. Ferenc Gyurcsány, Prime Minister of Hungary - $16 million [4]
17. Călin Popescu-Tăriceanu, Prime Minister of Romania - $15 million
18. George W. Bush, President of the United States - $15 million

La source est le site de "Federalism for All Now !!! "-- http://fedsnet.blogspot.com/2007/04/museveni-19th-richest-president.html




Liste II :
About List of heads of government and state by net worth
This is a list of 'heads of state' and 'government' by the 'net worth' of their liquid assets. This list does not include property and other material goods.

Name Title Net Worth Country
Hassanal (Bolkiah) King $30 billion
Abdullah (Saud) King $21 billion
Khalifa bin Zayed (Al Nahayan) King $19 billion
Mohammed bin Rashid Al Maktoum Prime Minister $14 billion
Henri (Bourbon-Parma) King $5 billion
Beatrix (Orange-Nassau) Queen $4.7 billion[1] Netherlands

Recep Tayyip Erdoğan Prime Minister $2 billion[1]

Albert II (Grimaldi) King $1 billion
Teodoro Obiang Nguema Mbasogo President $600 million
Elizabeth II (Windsor) Queen $500 million[3]
Harald V (Oldenburg-Glücksburg) King $240 million
Mswati III (Dlamini) King $50 million
Călin Popescu-Tăriceanu Prime Minister $18-20 million[4]

Ferenc Gyurcsány Prime Minister $16 million[5]

George Bush President $15 million

http://tripatlas.com/List_of_heads_of_government_and_state_by_net_worth


2 Nisan 2008 den beri Tayyip Erdoğan'ın ismi bu listelerden çıkarıldı.
À partir de 2 Avril 2008, le nom de Tayyip Erdogan a été sorti de ces listes sur les pages de wikipédia.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Aller à la page Précédente  1, 2, 3, 4, 5  Suivante
Page 2 sur 5

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.