361 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 361
Membre(s) : 0
Total :361

Administration


  Derniers Visiteurs

administrateu. : 09h07:57
murat_erpuyan : 09h10:21
SelimIII : 22h34:53
Salih_Bozok : 3 jours
cengiz-han : 3 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Yasemin'in kaleminden
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Yasemin'in kaleminden

 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
Salih_Bozok
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 25 Nov 2006
Messages: 1441

MessagePosté le: 09 Fév 2007 1:51    Sujet du message: Yasemin'in kaleminden Répondre en citant

Evimde su an bir Yasemin var..tam bir firtina ..;bakin neler yazmis???

TASRA NOTLARI

Bir kaç gün önce Türkiye’den yeni dönen bir dostuma telefon açtım hâl hatır sormak için. Hiç iyi deÄŸilmiÅŸ. Çok içmiÅŸ memlekette. Herkes çok içiyormuÅŸ. “Siz buradayken de içiyorsunuz zaten” diyorum. Yok, Türkiye çok fena olmuÅŸ, bir de pahalanmış bu meret…

Pahalanır tabi. Ãœzümden, kayısıdan, incirden, hurmadan testilerde ÅŸarap yaparken, birbirimizi boÄŸazlama derdinde, zanaatı kaptıran biz Orta DoÄŸulular. Avrupa’ya kurusunu gönderiyoruz / getirtiyoruz simdi…

Geçenlerde ARTE’de ismi “Munchhaussen Baronu’nun Düşsel Maceraları” olan 1943 yapımı bir film seyrettim yarı uykulu. Filmin ortalarına doÄŸru, Ä°stanbul’da Sultan Abdülhamid ile yakınlaşıp, gerilimli olduÄŸumuz Rusya için çalışmaya baÅŸlıyor Baron. Sultana ilim, felsefe ve incelik dersleri veriyor. Devlet erkânından birileri cübbelerinin eteklerine basıp düşüyor sürekli. Bayağı bir ortaoyunu güldürmecesi zannediyorsunuz ilk seferinde. Yanılıyorsunuz, “el-pençe” pozisyonuna geçiyorlar.“Vurun kellesini”ler, dalkavuklar, ÅŸaklabanlar vs… güzel bir “Alaeddin’in Sihirli Lambasi ve Prenses Yasemin” dekoru. Genç ve yakışıklı Baron, hareme düsen mi deyim, yoksa lütfedilen mi tereddüt ediyorum, ecnebi asıllı bir hatuna göz koyunca, onu göbekli (senaryo gereÄŸi) sultandan istemeye karar veriyor. Bir gün sultanla, minderlerinde baÄŸdaÅŸ kurmuÅŸlar sohbet ederlerken, çıkınından bir ÅŸiÅŸe ÅŸarap çıkarıp Sultan’a ikram ediyor. Koskoca Sultan, ÅŸarabı, ÅŸarapçılar gibi aÄŸzına dikip içiyor. X PaÅŸa’nın da kendisine Macaristan’dan iyi ÅŸaraplar gönderdiÄŸini söyleyerek, memnun kaldığı bu yeni ürün üzerine tez elden sipariÅŸi veriyor Baron’a. Daha baksa bir kaç pazarlıktan da sonra, esir Baron’un oluyor. Lakin çarÅŸafın altından baÅŸka bir harem kızı çıkıyor. Lafı uzatmayalım; biz hilekâr, Germen, zeki ve zeki olduÄŸu kadar bir de sihirli bir yüzüğe sahip olduÄŸu için, sonunda o cüsseli, mongol bakışlı, saf köy oÄŸlanları olan saray kodamanlarını kolayca kandırıp, kimsenin burnunu bile kanatmadan, ustalıkla kızı kapıp kaçıyor”…

Baron’un maceraları hayali ve uydurma adından da anlaşılacağı üzere ancak gerçek olan bir ÅŸey var ki o da Sultan’ın, “Pasa bana Macaristan’dan gönderiyor” diye bahsettiÄŸi ÅŸarabin, bugün Fransızların en iyi ÅŸarapları arasında kabul edilen “Tokay Pinot Noir” karaasmasından elde ediliyor olusu… Türkler’in Macaristan’ı iÅŸgal etmesi üzerine dostlarına yardıma gelen Galyalılar tarafından batıya tanıtılan bir baÄŸ çeÅŸidi. Tokay’ın Türkiye’yle etimolojik bir bağı var mı hiç de umurumda deÄŸil amma, bizim “ayni pisliÄŸin suyu” deyimini, Fransız baÄŸcıları Türkçesiyle, “Ayni asmanın üzümü” diye soylerler…

Sizi, Fransızların her ÅŸeyini bildiklerine inandırmaya çalışacak, Eiffel kulesinin tepesindeki, Amerikalı ve Japonların karin doyurduÄŸu turistik lokantada yemek yediklerini söyleyecek, aziz ve azize isimleri taşıyan, laik, modern okullardan mezun (ki dedeleri Baudelaire’i Fransızcasından okurlarken, kendileri bugün kötü aksanlarıyla turist bile tavlayamayan) Ä°stanbullu köylüler çıkacaktır karşınıza. Soylu Fransızların efendiliklerini, kibarlıklarını anlatacaklardır sizlere. Ä°nanmayın.

Anasının gözüdür Fransızlar! George Brassens, bestesini kendi yaptığı bir ÅŸarkısında istasyon bekçisinin karısından bahsederken “Ãœstünden tren hariç her ÅŸey geçti” der. Bir baÅŸka ÅŸarkısında babası ve oÄŸluyla, cenaze taşıyıcısı karısından, müfettiÅŸ, jandarma, adalet bakanı karısınınkine kadar pek çok kadın göbeÄŸi gördüğünü söyleyip, hâlâ bir polis karisi göbeÄŸi görmediÄŸinden yakınır... Kadınlardan çok çekti, çok çekti ya, sonunda eceliyle Allah’ın rahmetine kavuÅŸtu sevgili Brassens…

Bizde anonim olduÄŸu için bir türlü üretici zanlıları yakalanamayan, asılamayan, linç edilemeyen ya da suikasta uÄŸratılamayan “Namık Kemal” fıkralarından nasibini alanlar, onların da birer cinsel organı olduÄŸu düşüncesini ihmal ettiÄŸimiz subay karılarıyla kızları oldu… Bazılarının evlerinde kanaviçe Atatürk portreleri asili, bazılarının orduevi giriÅŸlerinde - kapatmazlarsa babaları, akrabaları yahut kendi kendileriyle ve yahut bas örttürme mafyasıyla barışık olamayacakları kafalarından- örtüsü alınan, blucinleri çıkartılan…

Zamanında, Alman iÅŸgalini, aynen bugünkü Amerikan iÅŸgalinde yaptığı gibi kuzu kuzu kabullenen Fransa, Charles de Gaulle Ä°ngiltere’de lâle bahçelerinde kraliçeyle çayını içedursun, ancak bir avuç direnişçiyle baÅŸ kaldırmıştı. Fatura gene edepsiz (!) kadınlara patladı. Ortada bir yığın kelaynak! Sonra da Roosevelt’in söylediÄŸi gibi, her sosa malzeme, Jeanne d’Arcçi olundu.

Yeniden telefon görüşmemize dönelim. Karşıdaki, birazdan düşmanım olacak dostun dertlerine. SaÄŸlık sorunlarından dolayı iki yıldır raporlu dostum, evde canı sıkıldığından vaktini internet sitelerinde ve sanal sohbetlerde geçiriyordu. Site isimleri “at” sözcüğünün sondan eklemeli türevleri. Cinsel sorunlarınızdan tutun da, yemek tarifine kadar her ÅŸey var. Arada bir politikaya de deÄŸinilip, sloganlar, karşı sloganlar atılıyor. Bir ÅŸeyler yazmış bu sitede, tehditler alıyormuÅŸ.

« Ne oldu ne yazdınız? » diye soruyorum. “Ben Ermeni deÄŸilim, Türk”üm dedim” diyor. “Canim ne var bunda, hem siz söylemez miydiniz ben Makedonyalıyım” diye? Soyadınızın sonuna da, o Slavca eki eklemez miydiniz?” “Siz deÄŸil misiniz pasaportu, önceki karisi ve iki kızı Türkçe bile bilmeyen Fransız, ikinci karisi Çek olan?”... diye kuruyorum söylemek üzere, iÅŸi biraz da ÅŸakaya vurarak dostumu yumuÅŸatmak için. Nafile. “Zaten, Türkiye’de Türk olabilmiÅŸ bir Rumeli Türkleri var, gerisi Mine Kırıkkanat’ın söylediÄŸi gibi “Çarpık bacaklı, çirkin kara süratli köylüler, Kürtler, Ermeniler”.(!!!???) Ondan öğreniyorum Türkiye’de “Hepimiz Ermeniyiz” akımının baÅŸladığını.

“Siz aydınsız, pasa torunusunuz, siz bari söylemeyin böyle ÅŸeyler; babanız komünistsiniz başınıza bir ÅŸey gelmesin diye göndermiÅŸ sizi buralara. Türkiye’deki azınlıklar için böyle düşünürseniz, burada nicedir halimiz”… diyorum”. “Babam da Arapları sevmezdi” diye gene baÅŸlıyor. Arap Lawrence hikâyesi. Onlardan da nefret ediyormuÅŸ. Kıvırcık saçlarından, ten renklerinden. Zencilerden de. KeÅŸke Almanlar Yahudileri katledeceÄŸine onları katletseymiÅŸ.“ Bu ülkede Türk aydınından çok Arap aydını var” diyorum. “Ben varım, ben yeterim” diyor. (Tabi ya unutmuÅŸum: Bir Türk dünyaya bedel!) “Hayyam”, diyorum, “Ask-meÅŸk-ÅŸarap” üçgeni” diyorum, hepsi boÅŸ. “Çatalı, bıçağı, kaşığı batıya tanıtan Arap” diyorum, “Pers” diyorum, “Bunlar bana ters” diyorum. “Pes!” diyorum. “At için katil olunmaz, ben kapıyorum” diyorum. Özürler geliyor ve görüşme bitiyor.

Geçenlerde Cezayir Savaşı Gazisi bir dede, karisini tartaklaması üzerine, müdahale için olay yerine gelen polis ekibinden iki kişiyi öldürdü.

İç Ä°sleri Bakanı Sarkozy, (hani pencereden slogan atan göçmenlere su kinayeli “Sizin de çarenize bakacağız” sözünü söyleyen, sonra da varoÅŸların ateÅŸe verildiÄŸi, zenginlerin sigortalı, her yani alarmlı, özel garajlı evlerinde hiçbir zarara uÄŸramadıkları olayların baÅŸ düzenbazı olduÄŸu ileri sürülen politikacı) gazetecilere “Fransa, yabancılar için yardım giÅŸesi deÄŸildir” dedi. Tabi ya, Avrupa’nın yüzyıllarca madenlerini, ormanlarını, tarımını, ticaretini ve denizlerini somurup, HabeÅŸistanlı anaların memeleri gibi kuruttuÄŸu Afrika, Asya, Antiller, Karayip denizi, Guyana Havzası, SeyÅŸeller ÅŸuracıkta, yol gecen hanıydı zaten! Ritüelleri boyunca kurtarıcıları medeni adamları bekleyen zavallı ilkel kabileler deÄŸil de, neydi ki? Kralın emrinde çalışan Compangie d’Indes korsanları, hazine avcıları tarafından, tursuya basılır gibi, gemilerin ıslak, rutubetli koguslarinda, alt guverte-sintine arasi tursulanan hayvanlarla, farelerle, pislik, hastalık ve açlıkla burun buruna, zorla Avrupa’ya getirilen köleler… Köpekler kadar, köpekbalıkları da çok sever sömürgecileri; zira ikisinin de ataları, yüzyıllarca bu izini sürdükleri gemilerinden atılan asilerle ve leÅŸlerle doyurdular karınlarını…

Sinemanın mucitleri Lumier KardeÅŸler’in enfes bir müzesi var Lyon’da. KardeÅŸlerin o zaman kurdukları fotoÄŸraf kulübü fotoÄŸrafçılarını dünyanın dört bir yanına salıyor. Ä°stanbul’dan, Anadolu’dan da görüntüler var. Bundan neredeyse 100 yıl önce. Biz gene bize benziyoruz. VahÅŸi adanın yerli çocuklarına, uzaktan, hayvanlara yem atar gibi seker dağıtan Kontesi de, Zola’nin Tohumsal’indaki iyi kalpli zengin kızı hatırlatıyor… Galiba fotoÄŸraf, edebiyat ve tarihle kıyaslandığında en az yalancı olanı…

Ä°stanbullu köylüler vardır. Paris’e geldiklerinde, bir zamanlar Edit Piaf’ın, Mistingette’in ÅŸarkılarında sürekli çulsuz yaÅŸamlarından bahsettiÄŸi, fahiÅŸelerin, pezevenklerin ve ayyaÅŸların olduÄŸu kadar entel ve devrimcilerin de volta attığı, bugün artik gürültülü bir kalabalığın, DoÄŸu Avrupalı, Afrikalı, Asyalı fahiÅŸelerin ÅŸiÅŸkin olmayan keseleri boÅŸalttığı Champ Elysée Caddesi’nde boÅŸ boÅŸ dolanırlar. Parfüm dükkânlarında burunlarını, giysilerini tıka basa doyururlar. Kozmetikçilere girip sokaklardaki kopek pisliklerinin kuruyup önce havaya sonra solaryum salonlarında soldurmaya çalıştıkları benizlerine nüfus ettiÄŸi maskelerini, ağır ve beceriksiz makyajlarını tazelerler. Adim başı vitrin yalar, sırf züppelik olsun diye Galeries Lafayette’ten hediyelik eÅŸya alırlar (harikulade bir para tuzağı, sanat galerisi olduÄŸu zannedilmesin). Unlu bir Fransız düşünürünün « Þehrin orta yerine dikilmiÅŸ, çirkin mi çirkin koca bir demir yığını, bir korkuluk » dediÄŸi Eiffel Kulesi’ne çıkarlarken içlerinden besmele çekerler. (Oysa bunu kültür seviyelerine yakıştıramadıklarından, Ä°stanbul’da hiç yapmazlar. Galata Kulesi’ne de hiç çıkmamışlardır zaten!) Ä°stanbullu köylüler Paris’ten baÅŸka gidilecek bir yer bilmezler. Aynı Türkiye’ye bronzlaÅŸmaya gelip de Antalya’dan baÅŸka bir yer bilmeyen Avrupa köylüleri gibi.

Ä°stanbullu Kemalist köylüler Versailles Sarayi’nda, Buckingham’da da yaptıkları gibi, “KeÅŸke bizim de şövalye krallarımız ve kabarık elbiseli kraliçelerimiz” olsaymış derler.

Ä°stanbullu köylüler, bırakın M.E.B damgalı okul kitaplarından ezberlemeyi, adini bile duymakları Alman Meisner PaÅŸa’nın mühendislik projesi için ilmini, doÄŸu hayranlığıyla harmanladığı ve tamamlayamadığı Ä°stanbul-BaÄŸdat demiryolu hattını topografyadan silen bütün çaÄŸdaÅŸ yapılanma giriÅŸimlerini kabul ve teÅŸvik eder, ama metro istasyonlarında kaybolup yol soracakları Kürt-Türk ararlar.

Ä°stanbulköylüler aç kalırlar Fransa’da. Zira yoksul Fransizlar’in açlıktan ölmemek için karıp karıştırdıkları ya da varlıklılarının iÅŸi sanata vurduÄŸu Fransız mutfağı bu hayat damarları kopmuÅŸ zarif ve yobaz midelere göre deÄŸildir hiç. Kebapçı dükkânları, Arap zenci (onlara göre it kopuk) kaynadığı için Mc Donalds ya da gözleme yani « krep » yerler. Krebi Fransa’ya tanıtan Düşes Anne de Bretagne’dir. Brötonyali Anne. Bir seyahati sırasında çat kapı girdiÄŸi bir koy evinde sunacak baksa bir ÅŸeyi olmayan yoksul evsahibesinin önüne koyduÄŸudur. Ä°ÅŸtahla yenilir, tarifleri alınır, istikamet Paris.

Ä°stanbullu köylüler, peynir kültürümüzün olmadığını söyleyen Fransızlara “He” deyip, kendilerine, peynir tabakları isterler Ä°stanbul’da Fransız lokantalarında. Çerkez’in, Abaza’nın, Gürcü’nün, Tonyalı’nın, Bolu’nun, Ege’nin hele hele Kars’ın, AÄŸrı’nın peynirlerini kokuyor diye yobaz buzdolaplarına sokmaz, fabrika yapımı, tenekelenmiÅŸ kokusuz, renksiz beyaz peynir yerler evlerinde.

İstanbulköylüler anlamsız seçicilikleriyle, kokuları, renkleri, tatları, satıcıların çeşit çeşit aksanlarını hayatımızdan çıkarandır. Ayni asmanın üzümleri olduğumuzu yadsıyandır! Birbirimize baktıra baktıra bizi ezendir.

Bizansli’dan, Ermeni’den, Ä°talyan’dan, Osmanlı’dan, dedesinden, tarihi, mimari, kültürel, eski ne varsa, topunu ilk satandır! Ä°stanbul’u sevmeyendir, bizi sevmeyendir.

Ä°stanbul, Enver PaÅŸa’nın gaddar ve kalleÅŸ emirlerini yaÄŸdığı yerdir.

İstanbulköylü işgali ilk kabullenendir, ilk haindir!

Ä°stanbulköylü, çivisi çıkacak yerkürede, ısınmadan dolayı BoÄŸaz’ın suları yükselmeye baÅŸlayınca, boÄŸulmaktansa Anadolulu olacağını bilir mi acaba?

Fransa’ya altın çağını yaÅŸatmış olan Roi de Soleil, GüneÅŸ-Kral, XIV. Louis de Fransa’nın bugünkü sefaletini hayal bile etmemiÅŸti…
_________________
« Le faux courage attend les grandes occasions... Le courage véritable consiste chaque jour à vaincre les petits ennemis. »
[ Paul Nizan ]
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Salih_Bozok
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 25 Nov 2006
Messages: 1441

MessagePosté le: 09 Fév 2007 16:56    Sujet du message: Répondre en citant

Sagol be Yasemincik, tam cuk oturdu, tencere kapagini buldu, kral da soytarisini!!!! Sana düsman olmak bir yana her zamandan daha fazla dostunum senin!!! Ama ne ben kralim ne de sen soytari!!!


"Le fou bouffon) était celui qui, à la cour, avait pour fonction de divertir le roi. Il avait la "liberté du fou", ce qui lui permettait de dire la vérité sans craindre d'être puni, à la condition de l'exprimer sur le ton de la plaisanterie, de la satire ou de la moquerie. (Encyclopédie des symboles) L'une des caractéristiques du bouffon est d'exprimer d'un ton grave des choses anodines et d'un ton de plaisanterie les choses les plus graves. Il incarne la conscience ironique. (Dictionnaire des symboles)
_________________
« Le faux courage attend les grandes occasions... Le courage véritable consiste chaque jour à vaincre les petits ennemis. »
[ Paul Nizan ]
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Page 1 sur 1

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group ¦ Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.