Aşiret kulluğundan, ancak bir cinayet örgütünün buyruğuna geçebilen tutsak zihinler,insanlık kamburu,uygarlık cüceleri,özenle yetiştirdiğimiz,silah değil kitap taşıttırdığımız,üstüne titreyerek okuttuğumuz çocuklarımızı,umutlarımızı, geleceğimizi kırıyor.
Nobel ödüllü Ä°ngiliz ozan ve yazar Rudyard Kipling’in, “oÄŸluna mektupları” 1910′da yayınlanan “If” (eÄŸer) ÅŸiiriyle baÅŸlıyordu.
Kipling, “EÄŸer” diyordu oÄŸluna yazdığı ÅŸiirde: “EÄŸer zaferi tanırsan yenilgiden sonra/ Ve karşılarsan aynı cepheden bu iki yalancıyı/ EÄŸer korursan cesaretini ve aklını/ Ötekilerin hepsi kaybettikleri zaman/ Ä°ÅŸte o zaman Krallar, Tanrılar, Kader ve Zafer/ Ä°taatkâr tutsağın olur hepsi/ Ve daha iyisi, Krallar ve Þan’dan bile deÄŸerli/ Adam olursun, oÄŸlum.”
Adam olması beklenen oÄŸulun adı, John Kipling’di. Elbette şöhretli babasına layık olmak gerekiyordu. Birinci Dünya Savaşı baÅŸladığında, “EÄŸer” ÅŸiiri yazılalı dört yıl olmuÅŸ ve Rudyard Kipling’in oÄŸlu John henüz 17 yaşındaydı. Aşırı derecede miyopluÄŸuna karşın, Ä°ngiliz ordusuna gönüllü yazılmak için baÅŸvurdu John. Gözlerinin saÄŸlam olmadığı gerekçesiyle, reddedildi.
Baba Rudyard Kipling, oÄŸlunu orduya gönüllü yazdırmak için uÄŸraÅŸtı ve sonunda, “torpil” yaptırarak Ä°rlanda BirliÄŸi’ne kattı.
John Kipling, 1915′te birliÄŸiyle Fransa’ya gönderildi ve orduya katıldıktan sadece 6 ay sonra, can attığı savaÅŸtaki ilk çatışmasında, Loos Muharebesinde can verdi.
KuÅŸkusuz silahını kullanacak zamanı olmamıştı. “Adam” olacak zamanı da.
Rudyard Kipling, oÄŸlunun ölümünden sonra deÄŸiÅŸti. 1919′da, unutamadığı oÄŸlunun aÄŸzından, “EÄŸer sorarlarsa niçin öldüğümüzü, babalarımız yalan söylediÄŸi için deyin onlara” diye yazıyordu…
***
22 yaşındaki Furkan Işık’ın bitirmeye zaman bulamadığı internet sitesine koyduÄŸu, kardeÅŸine sarıldığı fotoÄŸrafa bakıyorum iki gündür.
Onun da gözlükleri var. Belki astigmattı, belki miyop, John Kipling gibi.
Ä°ktisat mezunu ve bilgisayar tutkunu Furkan Işık’a kim yalan söyledi acaba? Kim öğretti ona ve onunla aynı gün, Þırnak’tan Van’a, kana doymayan o topraklara verilen sekiz can, sekiz oÄŸula “adam” olmanın “eÄŸer”lerini?
Hayır, o çocuklar “adam olsun” diye savaÅŸa gönderilmedi. O yiÄŸit oÄŸullar, zaten adamdı! Ve onların tırnağının kiri olamayan, köle doÄŸup köle ölen cellatlara kurban verildiler. AÅŸiret kulluÄŸundan, ancak bir cinayet örgütünün buyruÄŸuna geçebilen tutsak zihinler, insanlık kamburu, uygarlık cüceleri, özenle yetiÅŸtirdiÄŸimiz, silah deÄŸil kitap taşıttırdığımız, üstüne titreyerek okuttuÄŸumuz çocuklarımızı, umutlarımızı, geleceÄŸimizi kırıyor.
SözleÅŸmeli askerlik sistemine dayalı, yani çoÄŸu profesyonel modern orduların tersine, bizim ordumuz zorunlu askerlik hizmeti üzerine kurulu. Þahsen birinci sistemden yanayım. Ama diyelim ki böylesi doÄŸrudur. Ancak zorunlu askerlik düzeneÄŸinin, olmazsa olmazı “eÅŸitlik” ilkesidir.
Oysa bu eÅŸitlik ilkesinin, çok uzun süreden beri, tam olarak PKK ile “düşük yoÄŸunluklu” savaÅŸtan öteye çiÄŸnendiÄŸi, hiçbir “devletlü” oÄŸlunun sıcak bölgelere asker çıkmamasından bellidir!
Türk halkı, ordusunu sever ve oÄŸullarını övünerek askere gönderir. Ancak ÅŸehit oÄŸulların ardından artık “vatan saÄŸolsun” demeyeceÄŸini bağıra bağıra ilan eden ana babaların mesajı çok açık:
Kollanan kalantor çocukları ve ÅŸehit cenazeleri dönen halk çocukları gerçeÄŸi, hem üst kimlikti alt küllüktü diye Kürtçülüğe taviz verenlerin başını yiyecektir, hem de vatan savunmasında “eÅŸitlik” ilkesine duyulan güveni sarsmaktadır.
Ulusun çocuklarını, kendi topraklarında iç düşmana karşı koruyamayan, kendi sınırlarının güvenliğini sağlayamayan ve zaten parçalanma tehlikesi içinde bir devlet, büyüklüğünü önce kendi vatandaşına kanıtlamalıdır!
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum