332 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 332
Membre(s) : 0
Total :332

Administration


  Derniers Visiteurs

administrateu. : 09h04:57
murat_erpuyan : 09h07:21
SelimIII : 22h31:53
Salih_Bozok : 3 jours
cengiz-han : 3 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Atatürk'ü anlamak...
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Atatürk'ü anlamak...

 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 03 Aoû 2008 0:08    Sujet du message: Atatürk'ü anlamak... Répondre en citant

Belki de dunya yuzunde hiç samimi olmadiklari halde, hiç sevmedikleri halde, kendilerinin de lideri oldugunu ileri suren bir yigin politikacinin var oldugu bir baska ulke yoktur.
Herkes Ataturkçudur Turkiye'de ama ona ihanet etmekde birbirleriyle yarisirlar. Erbakan bile Ataturk yasaydi bizim partide olurdu diyebilmistir.
Menderes-Bayar ikilisinin iktidara gelmesiyle Ataturkçu oldugunu ileri surupte her turlu zitligi yapildigi yaris baslamistir 1950'lerde.
Sonra da bugun Turkiyesinin problemlerinden kemalistligi sorumlu tutmak moda olmustur.
En berbat ornek Evren efendidir. Ataturkçulugu her cumlede dile getitir, çocuklara bile Ataturk disini fircalardi siz de firçalayin diyecek kadar ileri gider ama 1980 sonrasi Ataturk prensilerinin linç edildigi bir donemdir...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 03 Aoû 2008 0:09    Sujet du message: Répondre en citant

Basladigim konuya Hurriyet gazetesinde 1 AGustos çikan yaziyi belge olarak katiyorum.

1 Ağustos 2008

Yaşar Nuri Öztürk
ynozturk@hurriyet.com.tr

Þimdi Kemalizme ihanet zamanı!

“Komünizm geliyor” yaygarasıyla Türkiye’yi ürkütüp yarattığı Yeşil Kuşak İslamı ile bizi Demir Perde’ye karşı bedava şövalye olarak kullanan Haçlı Batı, şimdi aynı şeyi ‘Ilımlı İslam’ slogan ve projesiyle yapıyor.

Tek fark, Türkiye’nin bu kez, gayri Müslimlere karşı değil, doğrudan doğruya İslam âlemine karşı kullanılmasıdır.

Yeşil Kuşak oyunundan çok daha zor bir iştir bu. Çünkü Müslümanı Müslümana karşı kullanmak söz konusudur. Artık “Allahsız komünistler geliyor, Allahsız komünizme karşı dine inananlar birleşmeli...” edebiyatı yeterli olmaz. Kaldı ki o edebiyatın ne kadar namussuz bir emperyalist edebiyat olduğu artık anlaşılmış bulunuyor.

Ucuz şövalyeyi cepheye sürmek için belli ki yine ‘İslam’ kullanılacak, ama bu sefer İslam’ı İslam’a karşı kullanmak söz konusu olduğundan Haçlı iblisliği de çare bulmakta zorlanıyor.

Nasıl yapacaklar bunu?

Önce, bir numaralı direnç noktası olabilecek değerleri yıkmak, Türkiye’nin ve Türk insanının omurgasını kırmak lazım. Omurga, Türkiye’yi farklı kılan Kemalist mirastır. Onu işe yaramaz hale sokmak gerekiyor. Onun petrolden daha güçlü olduğu anlaşılmıştır. Petrolün işini bitirdiler ama Kemalist mirasın işini bitiremiyorlar.



Çare şöyle bulundu: “Sizi model yapacağız” diyerek Türkiye’yi model olmaktan çıkarmak.

İlk iş, Kemalizm’in koruyucusu aydın güçleri bloke etmektir. Bu bloke edişin iki ayağı var: Birincisi, dinci ekipleri güçlendirmek, ikincisi, kilit noktalara oturtulan bazı teneke adamların morfinli salon nutuklarıyla Atatürkçü güçleri uyutmak. Ve tam bu sırada ‘Ilımlı İslam’ denen hıyanet ve fesat projesini işletmek.

Neden bu ülke sormuyor bu Ilımlı İslam hıyanetinin fesat kodamanlarına:

“Bizi İslam dünyasına model yapacaksanız bu modelin kaynağı olan mirasın yaratıcısına neden savaş açmış durumdasınız? Neden Atatürk’ten ve laiklikten vazgeçin diye avazınız çıktığı kadar bağırıyorsunuz?”

İngiliz yazar Andrew Mango oyunun belini kıran şu sözleri söylüyor:

“İslam coğrafyasındaki ülkeler tabii ki laik ve demokratik Türkiye’den ders alabilirler. Ama bugünkü Türkiye yerine 1930’ların Türkiyesine bakarlarsa ve o Türkiye’nin bu hale nasıl geldiğini incelerlerse. Bunu yaparlarsa kendilerini düzeltecek daha birçok şey öğrenebilirler.”



ATATÜRK’Ü NEDEN SEVMEZLER?



Kişiliği, dehası, dirayeti ve milletine imanı, aşkı vardı da ondan. Sizi sevmeleri için bu değerlerden birini veya birkaçını yitirmiş olmanız şart. Aksi halde sizi adam yerine koymazlar. İşlerine gelmezsiniz.

Niçin sevmediklerini anlamanıza yardımcı olsun diye bir olayı anımsayalım:

Yıl 1932. Birleşmiş Milletler’in nüvesi veya ilk şekli olan Milletler Cemiyeti (veya Cemiyeti Akvam) kurulmaktadır. Dünyanın bu en büyük uluslar topluluğuna katılmamız için Atatürk’e çevresi telkinde bulunuyor. Cevabı şu oluyor Atatürk’ün;

“Başvurmayı düşünmüyoruz, ama davet ederlerse düşünürüz.”

Ve topluluk, başvurma koşulunu Türkiye’yi davet için iptal ederek 43 üyenin oybirliğiyle Türkiye’yi katılıma davet kararı aldı. Ve Türkiye, işte bu davet üzerine o topluluğa katıldı.



Atatürk Türkiye’sinde o idik; bugün AB önünde ne olduğumuz belli. Oradan buraya nasıl gelindiğini anlamak için Atatürk’ün şu sözü bize yardımcı oluyor:



“Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela biz, kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün iş ve hareketlerimizle göstermeliyiz!”

Haçlı Batı, Cumhuriyet Türkiyesi’ni küllerden yaratan Mustafa Kemal’i sevebilir mi? Türk halkının onun mirasını değerlendirmesine seyirci kalır mı?


Sen gel de bunu anlat dini kin aracı yaparak kafayı yemişlere! Atatürk’ün içtiği rakıların kadeh çetelesini tutan ahmak ve alçak zihniyet, bu abur cuburla uğraşırken, canına okumak isteyen Haçlıların nelerimizi alıp götürdüklerinin hesabını asla yapmıyor, yapamıyor. Atatürk’e kinle beslenen sadizm bu hesabı yapmasına engel oluyor.



Adamların beyinleri ışık ve dirayet düşmanlığına uyarlanmış. Gerisi yok!



Hep söyledim, hep söyleyeceğim:

Haçlılar; Atatürk’ün yıkılması için Kâbe’nin yıkılmasını şart koşsalar, İslam dünyasında, bu namussuz şartı rahatlıkla ve zevkle kabul edecek alçaklar bulabilirler. Ve bunların sayısı az değildir.

Haçlı kodamanlar, bu eşsiz alçaklığın kokusunu çoktan almışlardır. ABD’si, AB’si onun için bastırıyor. Orada-burada birtakım Allah ile aldatmanın fesat mollası hıyanet başlarını besleyip elde hazır tutuyorlar.

Yeni bir İran yaratabilmenin hesabı içindeler.

Ancak, son adımı atmak için, Atatürk mirasının güçlü kalelerinin tümünün işini tamamlamak zorundalar. Yoksa yeniden hayal kırıklığı yaşarlar.

Kısacası, Damat Ferit ekipleriyle mütareke edebiyatına bir süre daha ihtiyaçları var!..
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11178
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 20 Aoû 2008 3:10    Sujet du message: Répondre en citant

'Bak delikanlı! Atatürk'ü sevmek bir ibadettir...'
Tufan TÜRENÇ - Hürriyet 18 Ağustos 2008

1973 seçim kampanyasında 3'üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ı izlemiştim.

Bayar, Demirel'in AP'sinden kopanların kurduğu Demokratik Parti adına seçim gezilerine çıkmıştı.

O yıllarda muhabirdim ve Milliyet'te çalışıyordum.

Yazı İşleri Müdürleri Hasan Pulur ile Turhan Aytul, Bayar'ı izleme görevini bana vermişti.

Uzun, yorucu bir maraton olmuştu.

O yıllarda 91 yaşında olan Bayar o yorucu maratonda öyle bir performans sergilemişti ki, hepimiz hayretler içinde kalmıştık.

Kampanyanın sonuna doğru Mersin'e gelmiştik.

Kaldığımız Mersin Oteli'nin terasında nefis bir Akdeniz akşamında yemek yiyecektik.

Parti yöneticileri gelip Bayar'ın bu akşam gazetecilerle birlikte olmak istediğini, o nedenle de hepimizi masasına davet ettiğini söylediler.

9-10 gazeteciydik. Bayar'ın masasına gittik.

Karşımızda oturan insan bir tarihti.

Yemek boyu çok ilginç, derslerle dolu bir sürü anısını anlattı.

* * *

Ben Bayar'a gezinin başından beri kafamı kurcalayan bir konuyu açma fırsatı buldum:

"Efendim. Bu kampanya boyunca yaptığınız konuşmalarda sizin Atatürk'e karşı büyük bir sevgi ile bağlı olduğunuzu gördüm. Doğrusu biraz şaşırdım. Çünkü ben sizin Atatürk'ü bu kadar sevdiğinizi bilmiyordum. Kusura bakmayın ama bu kampanyada yaptığınız içten konuşmalardan sonra size karşı bazı haksız önyargılar içinde olduğumu anladım."

Bayar sözlerimi dikkatle dinledi, hafifçe gülümsedikten sonra üstüne basa basa şunları söyledi:

"Bak delikanlı! Dikkat et! Atatürk'ü sevmek bir ibadettir..."

Hepimiz donup kaldık. İlk kez böyle bir söylemle karşı karşıyaydık.

Bayar sonra bu çarpıcı cümleyi açtı ve uzun uzun başbakanlığını da yaptığı Atatürk'ü sevmenin neden ibadet olduğunu örnekler vererek anlattı.

Bu anıyı yirmili yaşlardaki "Atatürk'ü sevmiyorum, Humeyni'yi seviyorum" diyebilen genç bir neslin nasıl yetiştirildiğini anlatabilmek için yazdım.

Bu bir.

Atatürk'ü ziyaret etmemek için Ankara'ya uğramayan İran Cumhurbaşkanı'nı büyük bir hüsnü kabulle ağırlayan devlet adamlarının, onu alkışlayan halkın okuması için yazdım.

Bayar'ın sözü belki onların yüzlerini biraz kızartır diye düşündüm.

Bu da iki.

* * *

Ben yobazların, siyasi İslamcıların Atatürk'ten nefret ettiklerini biliyorum.

Ellerinden gelse Atatürk adını beyinlerden kazıyacaklarına da eminim.

AKP iktidarında buna dış odakların güdümündeki bir kısım elit zibidilerin de katıldığını görüyorum.

Bilmiyorlar ki onlar, o küçücük akıllarıyla karalamaya, yıpratmaya çalıştıkça Atatürk daha da büyüyor.

Atatürk bu toplumun vazgeçilmez ortak değeridir.

O nedenle bu toplumun yıkılması, bölünmesi için Atatürk sevgisini yok etmek gerekir.

Bunu çok iyi biliyorlar ve onun için Atatürk'ü ortak hedefleri olarak seçtiler.

"Atatürk tepeden inmeci, diktatör, devletçi, din düşmanı. Hálá onun arkasından gitmek anlamsız" diyecek kadar küçülüyorlar.

Onlara yanıt olarak rahmetli Bayar'ın sözünü yineleyelim:

"Atatürk'ü sevmek bir ibadettir."
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
burcu
Newbie
Newbie


Inscrit le: 01 Mar 2008
Messages: 12

MessagePosté le: 09 Oct 2008 22:43    Sujet du message: Ataturk demisken... Répondre en citant

Eylul 1938 Ataturk un durumu agir Dolmabahcedeki sarayind abilinci kapali yatiyor...

Bir ara kendine geldigind eyatagin karsisindaki du varda asili duran tabloya takiliyor gozu

Dort mevsim adli bu tabloyu dogup buyudugu rumeli topraklarina benzetiyor
basucundaki
afet-i inana "Oraya gidelim Afet diyor herseyi birakalim
soyle basit bir ev ocakli bir oda hele ben bir iyi olayimda..."

Boyle bir adam iste Mavi gozlu dev, kibar her zaman sik
bazen de boyle siradan her insan gibi mutevazi

Boyle basliyor Mustafa filmi 29 ekimde vizyona girecekmis bir belgesel film
izlemek icin sabirsizlikla bekliyorum.

Herkes onu cocukken cok sever sonra degisir bu herkesin kahramanidir bize pek benzemeyen mavi gozlu kahramandir ama benim icin hic degismedi Smile
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2996
Localisation: Paris

MessagePosté le: 03 Nov 2008 12:51    Sujet du message: Répondre en citant

Mustafa filmi tartismalari baslayinca birçok yazi konmus filmle ilgili konuya. Hatta nurada benden once yazan Burcu'da filme atifta bulunmus. Ben filmin asagida Fatih Cekirge'nin açikladigi taktige çanak tutmamasini dileyererek Ataturk'un yaptiklarinin nasil çarpitilip kullanildiginin bir gostergesi olarak yaziyi asagiya kopyaliyorum.

3 Kasım 2008

Fatih ÇEKİRGE


İşte her şeyi anlatan satırlar


Bakın CIA kafası Mustafa Kemal'i nasıl tanımlıyor.


ÞİMDİLERDE, eski CIA şefi Graham Fuller’in kitabını övüyorlar... Demiş ki: "Türkiye yüz yıl sonra yeniden büyük güç oldu."

O kitapta bir paragraf daha var. Ankara’nın eski CIA uzmanı şöyle diyor:

"Kemalist Türkiye, Müslümanlar ve özellikle Araplar ile Türklerin kadim bağlarının tümüyle reddini temsil etmektedir."

"Daha da ötesinde Kemalist Türkiye, İslam’ın bir din olarak aşağılanmasını..... Müslüman gücünün zayıf düşürülmesini temsil etmektedir."

İşte budur...

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının emperyalizme karşı mücadelesini ve çağdaş devlet projesini sürekli olarak "din düşmanlığı" gibi göstermeye çalışan kafa işte budur...

CIA kafası...

Bu kafa ve tespit, "ılımlı İslam modeli"ni ortaya atmıştır.

Kravatlı "snop"ların, Washington’da "çabuk yükselmek" için Potamak Nehri’ne doğru bakarak, "Müslümanlar nasıl ehlileştirilir" diye sordukları yerdir orası...

"İncil’e uygun Kuran... Emperyalizme uygun Müslüman" projesi böyle çıkmıştır.

Düşman Sovyet mi?

Türkiye’de Müslümanlığı destekleyin. Solcuları asın... Gladio’yu kurun. Afganistan’da Taliban’ı silahlandırın...

Düşman İran mı?

Türk ordusunu önemseyin. Dini ve etnik kimliği kullanın. Arabı Türk’e, Kürt’ü Türk’e...

Budur işte o kafa...

Kitabın adı Yeni Türkiye Cumhuriyeti... Fuller’in kitabını okuyunca "Bush kafası"nın, dini, etnisiteyi, gücü ve parayı kullanarak dünyayı ne hale getirdiği daha iyi anlaşılıyor.

Ne yazık ki, bugüne kadar dünyayı "siviller" değil, bu paranoyak "CIA kafalılar" yönetti.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 24 Nov 2008 1:00    Sujet du message: Répondre en citant

Bana geldi internet, ben de burada sizle paylasmak istedim.

Keyifle ve duygulanarak okuyacaksınız. ..

Gazi, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı.
Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine.
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.

- Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp;
- Neden sordun ki, dedi. Buraların saabisi misin? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.

- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de
Türk milletinin kendisidir. Þimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin?
Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.

- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gâvur
harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan gurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip mihtara anlatinca, o da bana bilet aliverip saldi Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte agsamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.

- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadnın birden yüzü sertleşti.
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki.. O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden gurtardı. Þehitlerimizin mezarlarını onlara çinetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediimiz gibi yaşiyoz. Sunun bunun gâvur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gzlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver.

Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek;
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanimizdir. .. Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacıım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Pasa yani Atatürk işte karsında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp
Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadn belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir ky peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı;
- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye
getirdim. Seversen gene yapıp getiririm.
Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;

-'Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin.
Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun.'
Bu yazıyı okurken duygulanan veya ağlayanlar varsa, hala umut var demektir..
Ortada dolaşan saçma sapan elektronik postaları 10 kişiye yollamak yerine, bu tür yazıları herkese yollarsak belki Atamızın değeri daha çok anlaşılır. Belki bazıları da vatandaşla nasıl konuşulacağnı daha iyi anlar...

Acaba kendisini 2 kilo şekere, 5 kilo kömüre satan,
bugnkü Türk insanına mı benziyor bu NİNEM..

Yada ülkeyi babalar gibi satan siyasilere mi benziyor, ATAM... Ne dersiniz?...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 11 Déc 2008 10:47    Sujet du message: Répondre en citant

Atatürk'ün başyaveri Salih Bozok anlatıyor :


Baskumandan, dusmandan kurtardigi Izmir'de gecirecegi ilk geceyi yasiyordu.
Mustafa Kemal Pasa İzmir'de ilk gecesini calisarak gecirdi. Zengin bir sofra hazirlandigi halde ufak tefekle karnini doyurdu ve gec vakitlere
kadar calisti.
Ertesi sabah erkenden uyandik.
Hafif bir kahvaltidan sonra vilayet konagina gittik.
Vali, Ingiliz konsolosu ile konusuyordu.
Biz gelince vali ayaga kalkti ve konsolos ile Mustafa Kemal Pasa'yi tanistirdi. Konsolos iyi Turkce biliyordu.
Pasa valiye sordu:
-"Konu nedir ?"
Vali anlatti:
-"Sayin konsolos, ingiliz tebasi vatandaslarla rum ve ermeni azinligin guven altinda olup olmadigindan endiseleniyorlar. Ben kendilerine herkesin guven altinda oldugunu bildirdim".
Mustafa Kemal Pasa konsolosun turkce bildigini biliyordu, buna ragmen kendisine valiyi muhatap aldi:
- "Ee, peki daha ne istiyormus ?"
Bu soruya konsolos turkce cevap verdi:
-"Tebamiz icin hukumetinizden yazili teminat istiyorum !"
Pasa:
-"Ne yani, Yunanlilar zamaninda siz tebanizi daha emniyette mi goruyordunuz ?"
Konsolos, kasilarak:
-"Evet" dedi, "Yunanlilar buradayken tebamizi daha emniyette goruyorduk."
-"Oyleyse buyrun, tebanizla birlikte Yunanistan'a gidin, efendim !"
Konsolos sinirlenerek sesini yukseltti:
-"Yani majestelerimin hukumetine savas mi aciyorsunuz ?"
Pasa:
-"Siz kiminle neyi konustugunuzu biliyor musunuz ? Ben Millet
Meclisinin baskani ve Turk ordulari baskomutaniyim. Savas acmaya da baris yapmaya da tam yetkiliyim. Peki siz kimsiniz ?! Hukumetiniz
adina savas ve baris gorusmeleri yapmaya yetkili misiniz ? Boyle bir yetkiniz varsa goruselim. Yoksa (eliyle kapiyi gosterdi) buyurunuz
disariya, efendim !.."
Konsolos, Mustafa Kemal Pasa'nin son sozleri uzerine sapsari kesildi ve tek bir kelime soylemeden kapidan cikti gitti.
Mustafa Kemal Pasa, adamın arkasindan valiye dondu:
-"Bunlara yuz vermeyin vali bey ! Bir donanma onunde pisacak, bir blof karsisinda yelkenleri suya indirecek bir devletcik saniyorlar bizi !
Kustahlik derecesine bakin, bana 'savas mi aciyorsunuz ?' diye soruyor. Barut kokan bir odada adamin sordugu seye bak !.. Savas halinde degiliz sanki !"
Birkac saat sonra, Ingiliz donanmasi komutani hukumet konaginin kapisindan girerek Mustafa Kemal Pasa'nin odasina yoneldi. Nazik fakat
ofkeli bir hali vardi. Rusen Esref kendisine ne istedigini sordu.
-"Baskomutan Mustafa Kemal Pasa ile gorusmek istiyorum !.."
Birlikte odaya girdiler, kapi kapandi.
Amiral:
-"Cok guc kosullar altinda bir savas kazandiniz, sizi asker olarak ictenlikle kutlarim. Canakkale'deki basarinizi rastlantiya borclu olmadiginiz kanitlandi boylece. Buyuk bir askerle tanistigim icin memnunum." diyerek ovguler yagdirmaya basladi.
Pasa, bikkin bir ifadeyle:
-"Bunlari gecin amiral. Cok isimiz var. Asil konuya gelin" dedi..
Amiral bu tavir karsisinda bocalayarak konuya girdi:
-"Izmir'de tebamiz ve sizin azinliklariniz ermeniler, rumlar var. Yeni askeri yonetim altinda bu insanlarin statusu nedir? Guvende midirler ?.."
-"Hic kuskunuz olmasin amiral. Tebaniz ve azinliklar hukumetimizin korumasi altindadir. Suc islemeyenler, kendilerini guvende sayabilirler"
-"Peki suc isleyenler ?"
-"Suc isleyenler sayin amiral, muhtemelen sizin ulkenizde de oldugu gibi, adaletin huzuruna cikar. Suclu olanlar, cezalarini cekerler."
-"Fakat Pasa Hazretleri, fevkalade gunler gecirdik. Yunan ordusundan cesaret alan rumlar simariklik yapmis olabilir. Bugun bu insanlar
yerli halkin dusmanligi ile yuz yuzedirler. Ermenilerin biliyorsunuz buyuk bir bolumu goce zorlandi ve onemli bir bolumu hayatlarini kaybetti. Bu ruh haliyle Yunan ordusu ile isbirligi yapmis, bazi Turklere zor gunler gecirtmis olabilirler. Bunlar, fevkalade gunlerin olaylaridir, bagislanmasi, hos gorulmesi gerekir. Eger bu kisiler halkin husumetine birakilacak olursa, butun dunya aleyhinize kiyameti koparir !.."
Son cumleye kadar amirali sakince dinleyen Mustafa Kemal Pasa, "dunyanin koparacagi gurultu" ile tehdit edilince amiralin sozunu kesti:
-"Ustunluk pozunuzu derhal bir kenara koyunuz amiral ! Milletleri tehdit etmekten de vazgeciniz. Ingiltere ve muttefiklerinin kiyamet koparip koparmayacagini dusunmem bile ! Bunlar memleketin dahili isleridir ve de sizin bu islere karismaniza musaade etmem. Majestelerinin devleti bizim azinliklarla ugrasmaktan vazgecsin. Kim ki bize saygi beslemez, bizden de saygi beklemeye hakki olmaz"

Amiralin yuzu bembeyaz oldu:
-"Ingiliz hukumetinin tebasini her yerde koruma hakki devletler hukuku teminati altindadir. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladigimiz rum ve ermenilerin guven icinde bulundurulmasini sadece rica ettik. Yoksa biz bu guvenligi saglayacak gucteyiz..."
Pasa:
-"Arkaladiginiz Yunan ordusunun denizde yuzen cesetlerini herhalde gormus olmalisiniz. Ordumuz asayisi saglamistir. Izmir limanini donanmaniza kapatiyorum. Isterseniz, tebanizi gemilerinize doldurabilirsiniz. Donanmanizin en kisa zamanda limani terk etmesini istiyorum !"
Sert sozler karsisinda amiral ne yapacagini sasirdi:
-"Ingiltere'ye savas mi aciyorsunuz ?"
Pasa:
-"Savas acmak mi ? Siz yoksa Sevr antlasmasinin halen yururlukte oldugunu mu saniyorsunuz? Biz onu coktan yirtip attik bile. Karsimda serbestce oturusunuzu, sizi konuk saymama borclusunuz ! Fakat nezaketimizi kotuye kullanmaniza musaade edemem. Su anda hukuken
"baris antlasmasi yapmamis" iki devletiz. Savas hukuku halen yururluktedir. Gemilerinizi derhal karasularimizdan cekmenizi size tekrar ve son defa ihtar ediyorum !..."

Bir balmumu heykeline dondu amiral....

Sert adimlarla girdigi Mustafa Kemal Pasa'nin odasinda oturdugu sandalyede kuculdukce kuculdu ve sonunda kekeleyerek: "- Affedersiniz!" dedi, yerlere kadar egilerek geri geri kapiya gidip disari cikti.
Olay kisa sure icinde sehirde duyuldu...

Ingiliz ve Fransizlar kendi uyruklarini gemilere bindirmeye basladilar.

Birkac saat sonra da sessizce cekilip gittiler...
Türkiye Atatürk'tür, Atatürk Türkiye'dir.

_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Kemalist
Expert
Expert


Inscrit le: 15 Déc 2008
Messages: 182
Localisation: France, Paris

MessagePosté le: 15 Déc 2008 23:06    Sujet du message: Répondre en citant

Atatürk'e hakaret edenin cani cehenneme gitsin! Atatürk dünyanin gelmis geçmis EN BÜYÜK DEVRIMCISIDIR! Diger soytarilar yüce Atamizi kiskandigi için onu yipratmaya ve küçümsetmeye çalisiyorlar.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11178
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 04 Jan 2009 2:23    Sujet du message: Répondre en citant

Internetten bana ulasti ve Ne mutlu Turk'um demenin ne anlamaga geldigini gayet iyi açikladigi için burada aktarmayi uygun buldum.

Ne Mutlu Türküm Diyene !



Başbakan İnönü saat 18.00 sularında Florya Köşkü'nde Atatürk'ü ziyaret
etmiş:

- Hayırdır İsmet... Habersiz geldin.

- Paşam, azınlıklar meselesi... Konuyu Meclis'e getireceğiz... Ne diyorsunuz?

- İsmet bugün geç oldu... Yarın sabah erkenden gel, konuşalım.

İnönü çıkınca Atatürk "bütün görevlileri" toplamış:
- Sadece laleler kalsın... Bahçedeki diğer bütün çiçekleri sökün, atın...
Derhal.

İsmet Paşa sabah gelmiş, bahçenin "halini" görmüş ve "görevlilere" sormuş:
- Ne oldu böyle?

- Gazi Paşa Hazretleri emrettiler, söktük.

Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün odasına girmiş:
- Paşam, bahçenin durumu nedir?

- Azınlıkları söküp attım İsmet.
İnönü "anladım" dercesine başını öne eğmiş:
Atatürk:
- İsmet, ben "Ne Mutlu Türküm Diyene"
sözünü boş yere söylemedim... Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladı... Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın.

"Bunları" dün bize Ateş Ünal Erzen anlattı. "İnan Kıraç'tan dinledim" dedi.
Belediye Başkanı Erzen, Ermenilerin "Sevgi Sofrası" adını verdiği kutlamalarda bu "olayı" anlatmış. Dinleyenler ağlamaya başlamışlar.


Ateş Ünal Erzen gittikten sonra İnan Kıraç'la konuştuk. "Evet, doğru" dedi.
İnan Kıraç'ın babası Ali Numan Kıraç "Atatürk'ün 6 yıl Amerika'da okuttuğu, Türkiye'nin ilk ziraat mühendisi." Atatürk onu "Atatürk Orman Çiftliği'ne müdür yapmış." "Anlattığımız olay", İnan Kıraç'ın bizzat babasından dinlediği bir olay.

Büyük Atatürk'ün "verdiği dersi" bugün hâlâ anlayamayanların olması ne kadar acı. Neyse "vesile" oldu, İnan Kıraç'la "Atatürk'ü ve babası Ali Numan Kıraç'ı" saygıyla andık.
>as<
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 10 Fév 2009 13:54    Sujet du message: Répondre en citant


_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11178
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 03 Sep 2009 13:55    Sujet du message: Répondre en citant

>
Torpil Nasil Yapilir ?

Yil 1934, o donemde Milli Egitim Bakanligi Ulus'tadir. Bakan ise Nigdeli
Abidin OZMEN'dir.
Bakan, makaminda calismaktadir. Kapi calinir.
Bakanin gur sesi:
"Giriniz!" Ataturk'un yaverlerinden biri, yaninda iki cocukla makama girerler. Konuklara yer gosterir ve zarfi acar.
Ataturk'ten gelen bir mektuptur bu:
"Bay Abidin OZMEN, Milli Egitim Bakani..."
Abidin OZMEN zarfi ozenle acar ve mektubu dikkatle okur:
"Yaver Bey'le, size iki fakir ve kimsesiz cocuk gonderiyorum. Bu cocuklari, uygun goreceginiz, bir liseye ("parasiz yatili olarak") kaydini yaptirin..."
Bu, Ataturk'un bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir. Bakan OZMEN, Orta Ogretim Genel Mudurunu cagirtir ve su direktifi verir:
"Yaver Bey'in yanindaki bu iki cocugun evrakini aliniz ve bu cocuklarin
Haydarpasa Lisesi'ne "parali yatili" olarak kaydini yaptirip her ikisi icin de ucer yillik parali yatili makbuzlarinin veli ve odeyen hanesine Ataturk'un ismini yazdirarak bana getiriniz." der.
Bakanin emri yerine getirilmistir. Abidin OZMEN de kisa bir mektup yazarak Yaver Bey'le Ataturk'e yollar.
Mektubun icerigi soyle:
"Muhterem Ataturk, Yaver Bey'le gondermis oldugunuz iki cocuk hakkinda emirlerinizi aldim. Ancak, arkasinda Turkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve Cumhurbaskani Ataturk gibi biri bulundugu icin; bu cocugu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarimiz, hem de mantigimiz izin vermedi. Bu nedenle her iki cocugunda emirleriniz geregi Haydarpasa Lisesi'ne parali yatili olarak kayitlarini yaptirdim. Cocuklarin ucer yillik okul taksitlerine ait makbuzlari ekte takdim ediyorum..."
Ataturk bu mektup uzerine, devrin Basbakani Ismet Inonu'ye telefon ederek:
"Bak senin Milli Egitim Bakanin bana ne yapti." diyerek olayi anlatmis.
Inonu, Bakan adina ozur dilemis. Ataturk:
"Yok! demis ozur dileme. Cok memnun oldum. Keske her devlet adami bu medeni cesarete sahip olabilse ve dogruyu gosterebilse."
Tarihi degeri olan ve hicbir yerde yayimlanmayan bu aninin unutulup gitmesine gonlu razi olmayan bakanin yegeni yuksek mimar H. Rahmi OZMEN, 15.08.1985 gunu bu mektubu gazeteci yazar Vahap Okay'a iletir.
O da 15.09.1985'te gazetesinde yayimlar.
Iste devlet boyle kurulur, devlet boyle adamlarla yonetilir...
Mustafa Kemal in Bakanlari boyleydi. Ya simdi?
<
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Nazar
Novice
Novice


Inscrit le: 30 Mai 2009
Messages: 90
Localisation: région parisienne

MessagePosté le: 21 Sep 2009 21:24    Sujet du message: Répondre en citant

MAHMUT SADİ ANLATIYOR...
------------------------------------------------------------------------------ --

Yıl 1923.. İstanbul Üniversitesi'nde öğrenci olduğum sıralar.
Okul duvarlarında bir ilan görüyorum. "Avrupa'ya talebe yollanacaktır."

"Allah Allah" diyorum, ülke yıkık dökük yıl 1923... Avrupa'ya talebe! Lüks gelen bir şey, ama bir şansımı denemek istedim.
150 kişi içerisinden 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına Atatürk "Berlin Üniversitesi'ne gitsin" diye yazmış.

Zaman geldi. Sirkeci Garı'ndayım ama kafam öyle karışık ki gitsem mi kalsam mı, orada ben unutulur muyum, para yollarlar mı, gurbet ellerde ne yaparım?

Bir an gitmemeye karar verdim, döndüm. O sırada bir müvezzi ismimi çağırdı:
"Mahmut Sadi, Mahmut Sadi bir telgrafın var."

Telgrafı açtım aynen şunlar yazıyordu: " Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum; alevler olarak geri dönmelisiniz."

Var mı böyle birşey? 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hesap edebilen bir lider, dünya lideri olmasında ne olsun! Yıl 1923, biz evimizde bir çocuğun huyunu değiştiremiyoruz, bir huyunu. Tüm ülkenin huyu değişiyor. Bununla uğraşan bir insan yolladığı 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hissediyor.

Mahmut Sadi devam ediyor: " Gel de gitme, git de orada çalışma, dön de bu ülke için canını verme!" diyor.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11178
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 26 Juil 2010 0:06    Sujet du message: Répondre en citant

Ayni konu bana bugun internetten geldi, Nazar'in koydugunu unutmusum yerlestireyim derken gordum. Olsun bir daha okumakta yarar ver, benim versiyon biraz daha uzunca :

İKİ SATIRLIK TELGRAF

"Mustafa" filminde goremedigimiz,
ama filimde genis yer tutan icki sofrasinin yerine,
yeni nesillerin bilmesi gereken bir hikayeyi paylasiyorum.
Dr.A.Girgin

**************
Iki satirlik bir telgrafin yarattigi bilim adami
Ord.Prof.Dr. Sadi Irmak'in anisi

"Istanbul Universitesi'nde ogrenci oldugum siralar, okul duvarinda bir ilan gordum:
"Avrupa'ya talebe yollanacaktir. " Allah Allah, dedim! Ulke yikik dokuk, her yer virane,
Lozan yeni imzalanmis, Bu durumda Avrupa'ya talebe... Luks gibi gelen bir sey...
Ama bir sansimi denemek istedim. 150 kisi icinden 11 kisi secilmisiz.
Benim ismimin yanina Ataturk, "Berlin Universitesi'ne gitsin." diye yazmis.
Vakit geldi, Sirkeci Gari 'ndayim;ama kafam cok karisik. Gitsem mi, kalsam mi?
Beni orada unuturlar mi? Para yollarlar mi?
Tam gitmemeye karar verdigim, sonra geri dondugum bir sirada
bir posta muvezzi ismimi cagirdi. "Mahmut Sadi! Mahmut Sadi!
Bir telgrafin var." "Benim" dedim.
Telgrafi actim, aynen sunlar yaziyordu:
"Sizleri bir kivilcim olarak yolluyorum, alevler olarak geri donmelisiniz."
Imza
Mustafa Kemal
Okuyunca dusunduklerimden olaganustu utandim.
"Simdi gel de gitme, git de calisma, don de bu ulke icin canini verme" dedim."
"Dusunun 1923'te o kadar isinin arasinda 11 ogrencinin nerde, ne zaman, ne hissettigini sezebilen,
ona gore telgraf ceken bir liderin onderliginde bu ulke icin can verilmez mi?"
Cok basarili oldum. Ulkeme alev olarak dondum.
Once Istanbul Universitesi Genel ve Beseri Fizyoloji Enstitusu'nu kurdum.
Kursu baskani oldum. Daha sonra ulkemin basbakanligini yaptim.
Ben kim miyim?
Ben sadece iki satirlik bir telgrafin yarattigi bilim adami
Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak'ım
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 03 Avr 2017 0:53    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:
ATATÜRK ve ANZAK GENERALİ TOPAL BACAKLI MAREÞAL

Bir cenaze töreni yapılıyor.

[img]http://www.isteataturk.com/resim.php?resim=resimler/1cd82ata_yeni2_149Y.jpg&en=240&boy=180[/img]


Tabloya bakılırsa önemli biri olmalı. Balkonda ise tabutta yatanı selamlayan bir asker var. Kıyafetine bakılırsa Türk değil gibi. Ama yüksek rütbeli bir asker olduğu belli. Hadi gelin bu adamın hikayesine kulak verelim. Bu adamın duygu dolu ibretlik hikayesine..

Gördüğünüz kişi Sir William Birdwood. Çanakkale savaşında Anzak Orduları Başkomutanı. Asker ve donanım açısından daha üstün olmalarına rağmen Atatürk’e üç kere yenilir savaşta, bacağı da sakatlanır ama buna rağmen onun dehasına ve kişiliğine karşı büyük hayranlığı vardır.

Bu hayranlık savaş sonrasında da devam eder. 1935 yılında Mareşal olur son görevi “Hindistan Ordusu Başkomutanlığı”dır. Atatürk hayranlığı ve sevgisi hala sıcaklığını korumaktadır. Atatürk öldüğünde de rahatsızlığına ve emekli olmasına rağmen İngiltere adına cenaze törenine katılmak için talepte bulunur. Talebi kabul edilince İstanbul’a gelir. Bacağını sürükleye sürükleye tabutunun ardında yürür. Ankara’daki törende artık ayağı incinmiş ayakta zor durmaktadır. Halkevi binası balkonuna çıkarırlar.. Geçici kabrine götürülecek olan tabutun geçişi sırasında kılıcından destek alarak ayağa kalkar elindeki asayı kaldırarak selamlar onu.

Bu sırada artık duygularını kontrol edemeyerek ağlamaktadır.
Tören sonrasında hemen ayrılmaz birkaç gün daha kalır Ankara’da. Bir gün etrafında Türk yetkililerin de olduğu bir ortamda cebinden bir kalem ve üzerinde kroki olan bir kağıt çıkararak masaya koyar, şu anıyı anlatır onlara:
Tarih 20 Kasım 1918 (Bir kaynağa göre 16 Kasım).. Birdwood karargahı ile Pera Palas oteline yerleşmiştir. Mustafa Kemal’in de otelde bir dairesi olduğunu bilen Birdwood onunla görüşmek ister. Bunun için kendisine refakat subayı olarak verilmiş olan sporcu Sedat Rıza Bey’i araya sokar.
-“Buyursunlar” der Mustafa Kemal.

İki subay karşı karşıyadır. Birdwood çok saygılıdır. Mustafa Kemal Paşa’nın yanında Rasim Ferit Bey de vardır. Hoşbeşten sonra Birdwood, iki yıldır kafasını kemiren

“bizi nasıl yendi?” sorusunun yanıtını almak ister:
-“Sayın komutan bizi nasıl yendiniz?”

Mustafa Kemal’den bir başkası, dünya savaş tarihinde benzerine az rastlanır bu başarısından böbürlenebilirdi.

Oysa o, -tıpkı Trikopis’e davrandığı gibi - yenilginin ezilmişliği altındaki bu general’in onurunu korur.

“-Sizin de, bizim de tarih dergilerimiz var”, der; tarih yazar. Birdwood ricasını yineler:

-“Ekselans, sizin ağzınızdan dinlemek istiyorum. Lütfediniz.” Mustafa Kemal, yanındaki Rasim Ferit Bey’den kağıt kalem ister; o da bir parça kağıt ile altın muhafazalı kurşun kalemini uzatır. Mustafa Kemal bir kroki çizer, kağıt üzerindeki yerlerini işaret ederek;

-“Su tarihte karaya çıktınız, der; filanca saate kadar şurada durdunuz. Biz de şu hattaydık. Her şey sizin lehinizdeydi. Niçin çizgide durdunuz ve niçin ilerlemediniz?”

-“Askerlerimiz çok yorulmuştu, diye yanıtlar Birdwood.” Mustafa Kemal bu kez de Conkbayırı krokisini çizer:

-“Siz filanca gün şu yöne hareket ettiniz, şu durumu aldınız; niçin ilerlemediniz?”

-“Biz ilerledikçe arkadan su yetişmedi. Askerlerimiz susuz kaldı ve durdu.”
Atalarımız yaralıya kurşun atılmaz der. Mustafa Kemal de Türk soyluluk ve erdemini şu esprisiyle dile getirir:

-“Görüyorsunuz ya ben bir şey yapmadım. Önce yorgunluk, sonra susuzluk durdurdu ordunuzu.”

Birdwood ayağa kalkar, Mustafa Kemal’i kucaklar:

-“Sizin gibi kahraman ve yüksek karakterli bir asker tanımadım.” dedikten sonra krokiyi ve kalemi işaret ederek: -"İzin verir misiniz" der; "bu kroki ve kalemi değerli bir hatıra olarak saklayayım.” Ve saklar.
Cenaze törenine gelirken de yanında getirmiştir.



NOT: Ne denir ki.. Düşmanlarının bile sevdiği, değerini takdir ettiği, hayranlık duyduğu bir adam. Günahıyla sevabıyla ülkenin kurucusu. Çok daha fazlası olmalı elbet ama sakat bacağıyla acı çeke çeke onun tabutunun arkasından yürüyen şu adamın gösterdiği saygıyı gösteremeyen ve yetmezmiş gibi bilir bilmez hakkında atıp tutan, hakaretler eden insanlarımız var.

"Vefa" sadece bir semt ismi olarak mı kaldı İstanbul’da ve Türkiye'de ! ?





Kaynak: 1- Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları, (1899 - 16 Mayıs
1919), Sadi Borak, 2. Basım 1998, Kaynak Yayınları, ISBN:
975-343-233-X. Sayfa:153-155 2- Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü. Prof. Dr. Utkan Kocatürk. Atatürk Araştırma Merkezi.
Ankara 2007 İkinci Basım. ISBN: 975-16-1


Bir de buraya bakiniz :
http://www.isteataturk.com/haber/4449/mustafa-kemal-pasa-sir-william-birdwood-gorusmesi-20111918


NOT : Bu konuda bir yalanlama var :
http://www.guncelmeydan.com/pano/yuz-yillik-yanlislik-cengiz-ozakinci-t40581.html
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Page 1 sur 1

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.