Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.
Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - "Azgin" muhalifler
Forums d'A TA TURQUIE Pour un échange interculturel
Recep Tayyip Erdoğan’ı televizyonda izliyorum. Kendine olan güveni bitmiş, heyecanı tükenmiş bir adam.
İnanmadığı halde kendisine dikte ettirilen “Cani Öcalan ile kucaklaş” emrine uymak zorunda kalan bir insan. Allah hiç kimseyi on binlerce insanının kanını akıtan, uyuşturucu satıcısı canavarla aynı seviyeye getirmesin.
Onurlu bir insana bundan daha ağır bir ceza verilebilir mi?
Erdoğan; “Trafik kurallarına herkes uyacak. Kimseye ayrım yapılmayacak. Ben bunun bizzat takipçisi olacağım. Alkollü araç kullanan, elinde silah olan katil, diğer insanlar ise masumdurlar” dedi.
Bunu söyleyen kişi bir zamanlar İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı idi.
Oğlu, yaya geçidinde Türkiye’nin en büyük hanımefendi sanatçılarından Sayın Sevim Tanürek’e çarptı ve ölümüne sebep oldu. Kaza anındaki 25-30 metreye ulaşan fren izleri derhal Belediye ekipleri tarafından yıkanarak silindi.
Erdoğan’ın oğlu bir dakika bile tutuklanmadı. Kazadan hemen önce ehliyet aldığı söylendi ve oğul Erdoğan derhal İngiltere’ye dil öğrenmeye gönderildi! Kaza raporunu hazırlayan vicdansız, Genel Müdür yardımcısı yapıldı.
Dava sonucu, oğul Erdoğan suçsuz bulundu! Yaya geçidinden geçmeye çalışan Sayın Sevim Tanürek pisi-pisine öldüğüyle kaldı.
Çocukları ve ailesi perişan oldular. Onların ahları, sebep olan günahkârların tamamını çarpacaktır.
Sayın Erdoğan;
Bu anlattığım olayın gerçek olduğunu tüm Türkiye biliyor. Eğer inanılır adam olmak istiyorsanız önce bu feci olayın nasıl örtüldüğünü anlatınız, sonra trafik ile ilgili nasihat veriniz.
Siz bu olayı unutsanız bile, toplum vicdanı asla unutmayacaktır.
KIZINI DA ALDILAR
Aydın Doğan Bey’e, bir şeyi anlatamadık.
Eşkıyaya bir defa teslim olursanız, sizin için kurtuluş yoktur. Esaretiniz siz ölünceye siz maddi olarak tükeninceye veya kadar devam eder.
Vergi müfettişleri gönderdiler, yüklü rakamlarla dolu ceza kestiler,
önce boyun eğdirdiler.
“Seni içeri alacağız” diye polisle size haber gönderdiler, diz çöktürdüler.
Bundan sonrası onlar için çocuk oyuncağıydı.
Emin Çölaşan’ı at dediler, attınız.
Bekir Coşkun’u at dediler, attınız.
Milli duyguları olan yazarları at dediler, attınız.
Genel Yayın Yönetmenini ve gazete yönetimlerini değiştir dediler, değiştirdiniz.
Gazetelerini “torbeş’e” sat dediler, sattınız.
Gazete ve televizyonlarınızda “İhanet Sürecini” destekle dediler, desteklediniz.
Ne kadar Kürtçü-Bölücü, Devlet-Millet düşmanı sapık varsa, TV’lerinizi bunlarla doldurdunuz. Para istediler, para da verdiniz.
Bitti sandınız değil mi? Ama bitmedi, daha da devam edecek.
Bakın şimdi kızınızı istediler, “Hayır” diyemediniz, kızınızı da verdiniz.
Kızınız Hanımefendinin bu vatan hainleri gibi düşünmediğini, kendi beyanlarından biliyoruz.
Kızınızın bu görevi kabul etmesi için korkunuzdan siz ısrar ettiniz.
Bitmedi Aydın Bey, bitmez. Bu dünyada başınıza daha neler gelecek hep beraber göreceğiz.
Fakat elinizdeki medya gücünü devlet-millet düşmanlarının emrine vererek
Türk Tarihine ve Türk Milletine ihanet ettiniz ya, bunun günahı çok büyük
Aydın Bey, çok büyük. Þehitlerimizin ruhlarını acıttınız siz.
Kelkit’li Aydın Bey size bilmediğiniz bir gerçeği söyleyeyim;
Elinde Türk Bayrağıyla, Atatürk’ün anıtına çiçek koymaya koşarak giden
Türk Milletinin onurlu insanlarının her biri sizden çok ama çok zengindir…
Al paranı, koy çuvala. Salla-salla vur duvara…
Sağlık ve başarı dileklerimle 06 Nisan 2013
İLK KURÞUN
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13633 Localisation: Paris
Posté le: 13 Juin 2013 0:52 Sujet du message:
Citation:
Rifat Serdaroğlu: AÐAÇ HESABI
11 Haziran 2013
Başbakan Erdoğan 10 Yılda, yarıdan fazlasını İstanbul’a olmak üzere diktikleri fidan ve ağaç hesabını önce 5 sonra 4 Milyar adetten indire-indire 2 Milyar 800 Milyon ağaca kadar azalttı.
Başbakan, fazla salladığını fark etti ama söz ağızdan defalarca çıkmıştı!
Pazar günü akşamı Ankara’ya gelişinde; 2 Milyarı Fidan, 800 Milyonu 3 yaşından büyük olmak üzere, 2.800.000.000 ağaç diktik, diye yineledi.
Peyzaj Mimarları ve Þehircilik Mimarlarının söylediğine göre, bir fidanın ekilebilmesi için, gövdesinin çapının en az 6 santimetre olması gerekir ki, bu da fidanın 6-8 aylık olması demektir.
Başbakan’ın hesabına göre, yaşları 1 ile 10 arasında 2 Milyar, yaşları 13’ten büyük olmak üzere 800 Milyon ağaç ekilmiş.
Başbakan’ın doğru söylediğini kabul edersek;
1) 10 yıl x 365 gün = 3650 gün.
24 saat x 60 dakika = 1440. 1 günde 1440 dakika vardır.
3650 gün x 1440 dakika = 5 Milyon 256 Bin dakika eder. (5.256.000)
2.800.000.000 Ağaç / 5.256.000 dakika = 533 ağaç/dakika eder. (532,7)
Gece-Gündüz, Cumartesi-Pazar, Tatil-Bayram demeden on yıl boyunca her gün, dakikada yaklaşık 533 ağaç dikilirse, ancak bu rakama ulaşılabilir.
Sadece mesai saatlerinde çalışılabileceği var sayılırsa Başbakan’ın verdiği rakama ulaşmak için dakikada 1598 ağaç dikmek gerekir.
Sizce bu mümkün mü?
2) Başbakan, “diktiğimiz bu ağaçların gölgelerinde İstanbullular serinliyorlar” dedi. Peyzaj Mimarlarının ve Þehircilik Mimarlarının ifadelerine göre, ormanlık alanlar için her 8-9 metrekareye 1 ağaç dikilir.
Biz “Çevreci” Başbakan’a yardımcı olmak için her 4 metrekareye 1 ağaç dikildiğini kabul edelim;
2.800.000.000 ağaç x 4 metrekareye 1 ağaç = 11 Milyar 200 Milyon metrekare.
11.200.000.000. metrekare ise = 11 Bin 200 Kilometrekare eder.
İstanbul İlinin tamamının yüzölçümü = 5 Bin 343 kilometrekaredir.
Bu hesaba göre üç ihtimal vardır;
1) Başbakan’ın ektiği ağaçların kapladığı alanlar, tüm İstanbul’un ilçeleriyle beraber kapladığı alanın 2 katından daha fazla tutmaktadır.
Bu doğru ise, Başbakan tam bir çevrecidir. Kendisini kutlarız.
2) Başbakan doğruyu söylememektedir. Sıkıştığı zaman yaptığı gibi rakamları çarpıtmaktadır.
3)Başbakan, tüm Türk Milletinin gözü önünde defalarca bu rakamları ısrarla “doğru” diye verdiğine göre, ortada ciddi rakamlar tutan yolsuzluk vardır. Belediye Başkanlığı zamanında Erdoğan, benzeri konularda soruşturma geçirmiş midir? Başbakan, 2 Milyar 800 Milyon ağaç ve dikim ücreti için ne kadar ödendiğini Türk Milletine belgeleriyle açıklamalıdır.
Cumhurbaşkanı Gül, Milyar Dolarlar tutan bu ağaç alımlarıyla ilgili olarak Devlet Denetleme Kurulunu harekete geçirirse, her şey aydınlanacak ve bizler de ya ekilen ağaçların nerede olduğunu öğreneceğiz, ya da paralarımızın nereye gittiğini bulacağız.
Sayın Savcılar, Anadolu’da “Yamuk Ağaçtan Düz Baston Çıkmaz” diye bir söz vardır. Sizce çıkar mı?
Yoksa sizi tüm bunlar ilgilendirmiyor mu?
Sağlık ve başarı dileklerimle 11 Haziran 2013
İLK KURÞUN
Inscrit le: 30 Jan 2006 Messages: 11193 Localisation: Nancy / France
Posté le: 15 Juil 2013 2:19 Sujet du message:
M.S.Eygi'yi "azgin muhalif" olarak nitelendirmek olasi mi? Bilemiyorum ama GSL mezuniyetini "torna hatasi" olarak nitelendiren Eygi belli çizgisinden hiç sasmadan, egilmeden bukulmeden kendi gerçegini yaziyor...
Yazisi benim için içsellikten çok sekilci ve gosterise donuk bir islam anlayisina karsi oldugu için ilginç...
Camiye klimalar konuldu, içerisi püfür püfür, şu kavurucu sıcaklarda içerisi kış gibi. Terli giren hasta çıkıyor.
İmam Hatip okulunun en görkemli yerinde büyük bir Paşa portresi gök gözleriyle kızgın kızgın bakıyor.
Sabah ezanı okunuyor, erte namazında camide birkaç ihtiyardan başka cemaat yok. İslamcıların büyük kısmı leşler gibi horul horul uyuyor.
Ramazan hazırlıkları tamam. İftardan sahura kadar vur patlasın çal oynasın şenlikler, etkinlikler, eğlenceler.
Beş yıldızlı içkili, fuhuşlu lüks restoranlarda mükellef ve pek lüks iftar ziyafetleri…
Bizim cemaatin ziyafeti sizin tarikatin ziyafetinden daha lüks, daha israflı, daha mükellef oldu…
Lüks iftar ziyafetlerinin bazılarında bol bol papaz yahnisi yeniyor.
Geçen yıllarda böyle ziyafetlerden birinde papazın biri cebinden bir Cevşen çıkartmış ve 'sayin Muslimanlar, ben her gün buni okimak yapıyorum' deyince oradaki bir kısım Müslümanlar çılgınca alkışlamışlardı.
Camiye geçen yıl döşettiğimiz pembe makine halılarını söküp yerine anilin boyalı fıstıkî yemyeşil berbat ve rüküş halılar sereceğiz…
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13633 Localisation: Paris
Posté le: 24 Juil 2013 0:35 Sujet du message:
Raskolnikoff a écrit:
BANKA MAKBER
Rifat Serdaroğlu
18 Temmuz 2013
Bütün gün oruçluydu, sıcak ve susuzluk başına vurmuştu.
Başbakan olarak şahsının(!) oturduğu Dolmabahçe Sarayı serindi ama oruç artık
onu sarsıyordu! Gündüz yatıp uyusa çok iyi olacaktı fakat Çankaya’dakine hemen
haber uçurulacak ve o sinsi adam her yerde, “Orucu, uykuya tutturuyor” diye
dedikodu yapacaktı.
Saraydan 2 helikopter, 2 Jammer, 4 toma, 121 araba, bol miktarda motosiklet,
1400 polis refakatiyle çıktı ve Çarşı Grubunun bulunduğu yerden geçerken,
“Gördünüz mü kral kimmiş, bu sene Avrupa’yı unutun artık” diye söylenip,
parmaklarıyla o malum işareti yaptı!
İftar edeceği yere geldi. Top patladıktan sonra karnını iyice doyurdu, üstüne
iki bardak da “Ak Ayran” içti. Keyfi yerine gelmişti. Kendisini dinlemeye
getirilenler zaten partililerdi.
Tüm televizyonlar canlı yayın için hazırdılar.(Sıkıysa hazır olmasınlar)
Hem millete mesaj verecek, hem de yeni Başdanışmanı jöleli yiğidin verdiği
ekonomik notları okuyacaktı…
“Doymaz bunlar kardeşim, doymazlar. Bunların gözünü ancak “Kara Toprak” doyurur.
Hani şu kredi kartları falan filan diyorsunuz ya, onları almayın. Zira faiz dışı
gelirlerle abad olan bir lobi var. Geçenlerde bir bankanın patronuna, ‘Faiz dışı
gelirden elde ettiğin parayı, gömüleceğin mezarı doldurmaya kalksak almaz.
Vatandaştan bu komisyonu almayın’ dedim, yapmadılar!..”
İster inanın, ister inanmayın yukarıdaki sözleri Erdoğan şahsı(!) olarak kendisi
söyledi.
Türkiye’de 11 yıldır “tek başına” iktidar olacaksın, ithalata dayalı, sıcak para
kaynaklı, borçlanmaya yönelik “Vahşi Kapitalizmi” sen uygulayacaksın, 11 yılda
Türkiye’yi, tüm Cumhuriyet tarihinde yapılan borcun üç katı borçlandıracaksın,
11 yıldır Türk insanını borçlanmaya teşvik edip, borç batağına batıracaksın,
bankaların çoğunun yabancılara satılmasına izin verip, yönetim bazında
bankaların % 70’ini yabancılara devredeceksin ve zavallı dar gelirlileri
bankalara soydurtacaksın ve şimdi şikâyet edeceksin! Vay, vay, vay…
Erdoğan kadar dedikoduyu seven, doğruyu söylemekten çekinen bir Başbakan
tanımadık. Çocukluk arkadaşına “Gökdelenler” yapması için önce izin verdiren,
inşaatlar bittikten yıllar sonra, “Bu kuleler İstanbul’un siluetini bozuyor,
traşla dedim dinlemedi, ben de küstüm” diyen o değil mi?
Aklı başında tüm ekonomistlerin, gelmiş-geçmiş tüm siyasi iktidarların, Maliye
ve Hazine Bürokratlarının yıllardır “Kayıt Dışı Ekonomiye” karşı verdiği
mücadele, Başbakan tarafından bir konuşmayla çöpe atıldı!
“Almayın kredi kartlarını” diyordu. Neredeyse, “boş verin bankaları paralar
yastık altına” diyecekti!
Peki, niçin böyle oldu?
Erdoğan, pazarcı esnafı gibi “Sağ cep kasa, sol cep muhasebe” anlayışıyla
yetişmiştir. Çünkü onun hemen her işi kayıt dışıdır. Bunu en iyi Rahmi Koç
bilir. Orman arazindeki kaçak evde oturan Erdoğan, İstanbul İmamlığı görevine
seçilince(İBB), bu ekonomik anlayışıyla façayı düzeltmiş ve Rahmi Koç;
“Maşallah, maşallah Erdoğan’ın 1,5 Milyar Doları var” demişti.
Erdoğan budur. Ekonomi, tarih, dış politika, bankacılık, nükleer teknoloji ile
piknik tüpü arasındaki ilişki, jinekoloji, terörle mücadele hepsini daha
ilkokulda hatim etmiştir. Daha sonra futbola başlamıştır. Her işi yapar, her
işten anlar!
Sayın Bankacılar;
Sizde kendinize gelin. Kazandığınız parayı paylaşmasını bilin. Erdoğan’ı
kızdırmayın. Alimallah tepesi atarsa, tüm bankalara el koyar ve sizleri yer
altına indirir, yani “Makber Bankacılığı” yapmaya mecbur kalırsınız.
Hadi bakalım Ali Babacan, bez getir hem de tez ve bolca getir.
Temizle temizleyebilirsen.
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13633 Localisation: Paris
Posté le: 27 Fév 2014 1:08 Sujet du message:
Citation:
PARALEL EÞGÜDÜM
Halk Dilinde “basur”, bilimsel söylenişiyle “hemoroit” çekenler bilir. Çok ıstırap veren bir hastalıktır.
Adamcağız da ameliyattan korkusuna hemoroitten öyle çekmiş ki, kim ne derse kullanmaya başlamış. Biri, ağrıyan yere kahve telvesi sür iyi gelir deyince bir ümit, kaynatıp bol- bol sürmüş!
Sürmesine sürmüş ama acıdan gözyaşları içinde doktora koşmuş.
Soyunmuş, eğilmiş ve sormuş; “Ne var Doktorcuğum, ne gördün?”
Doktor, eğilip bakarken şunları söylemiş;
“Vallahi iki vakte kadar sana uzun bir yol görünüyor. Birde okyanus ötesinden gelecek mektup var. İşte o mektup vadeyi kısaltabilir…”
Inscrit le: 09 Oct 2007 Messages: 3474 Localisation: Somewhere in the world
Posté le: 28 Fév 2014 2:17 Sujet du message:
Devami ve tekmili birden:
PARALEL EÞGÜDÜM
Halk Dilinde “basur”, bilimsel söylenişiyle “hemoroit” çekenler bilir. Çok ıstırap veren bir hastalıktır.
Adamcağız da ameliyattan korkusuna hemoroitten öyle çekmiş ki, kim ne derse kullanmaya başlamış. Biri, ağrıyan yere kahve telvesi sür iyi gelir deyince bir ümit, kaynatıp bol- bol sürmüş!
Sürmesine sürmüş ama acıdan gözyaşları içinde doktora koşmuş.
Soyunmuş, eğilmiş ve sormuş; “Ne var Doktorcuğum, ne gördün?”
Doktor, eğilip bakarken şunları söylemiş;
“Vallahi iki vakte kadar sana uzun bir yol görünüyor. Birde okyanus ötesinden gelecek mektup var. İşte o mektup vadeyi kısaltabilir…”
Sizin neyinize gerek gümüş zurna be garip bademler. Bildiğiniz işi yapsanıza! Hükümet etmeyi siz, oyun mu sandınız? Hükümet etmekle yetinseniz hadi
ona da tamam diyelim, ama siz boyunuza-bilginize bakmadan dünyaya düzen vermeye kalktınız.
Emperyalist Devletlerle beraber olup, kendi ülkenizin tarihini kötülemeye kalkarsanız hatta bunu ihanet noktasına kadar getirirseniz, sizi oyuncak yapıp oynarlar. Sizinle alay ederler, ülkenizi de sömürürler.
Birinizi alırlar, ülkenizi bölecek projeye “EÞBAÞKAN” yaparlar. Size, Papaz elbisesi giyerim dedirtirler ve Türk Düşmanı Papa’nın önüne çöktürüp biraderinizle beraber size seve-seve imza attırırlar.
Diğeriniz, kendi ülkesinden kaçar CIA’ in kucağına oturur, okullarında çalışan her üç kişiden birini CIA elemanı olarak görevlendirir. Öyle bir kıskaca düşersiniz ki, size “Ezan-ı Muhammedî’den” Hz. Muhammed’in ismini çıkartırlar, alır sizi yaşayan Papa’nın önünde çöktürürler…
Türk Tarihinin sizler için neler yazacağını düşündükçe, inanın sizler adına çok üzülüyorum. Allah kimseleri sizlerin durumuna düşürmesin.
Hâlbuki hırsınıza / hırsızınıza gem vurabilseydiniz, çıkaramayacağınız çekirdeği yutmasaydınız bu duruma düşmeyecektiniz.
Biriniz, arada bir Avrupa’yı dolaşıp garip Müslümanların sadaka paralarını tokatlayıp geçinip gidecekti. Diğeriniz okul-dershane-matbaa-baskı derken ömrünü huzur ve bolluk içinde geçirecekti.
2002 öncesi Amerika’da Sam Amcanızın şahitliğinde “Paralel Eşgüdüm” yönetimini kurup iktidar oldunuz.
Eşgüdüm sözünü Türk Siyasetine rahmetli Ecevit sokmuştu. Ecevit-Erbakan eşgüdümü sayesinde, Siyasal İslam ilk kez devletin en hassas yerlerine sızmıştı. Ecevit, Cemaati hep destekledi ama Erbakan Cemaate düşmandı. Bu olay ikisinin arasını bozdu. Bir de Kıbrıs zaferinin paylaşılmasında kavga çıkınca, yürütemediler ve ayrıldılar.
Sonra rahmetli Erbakan ile “Tayyip-Emine çiftinin” ablası ve dış yatırımcısı
Tansu Çiller, eşgüdümü birlikte denediler. Fakat havada, eşgüdüm gereği
pilot değiştirirken yere çakıldılar.
Sizler ne güzel paralel-paralel eşgüdüm içinde başlamıştınız.
Müşterek düşman, “Askeri Vesayeti Kaldıracağız” görüntüsü verilerek
Türkün Milli Ordusunu çökertmek olunca can cana, yanak yanağa çalıştınız.
O zaman bu görevi yerine getiren polis ve savcılar “Paralel” değil, eşgüdüm hükümetinin demokrat savcı ve polisleri idiler.
Beraberce Türk Ordusunun Genelkurmay Başkanını “Terör Örgütü Kurucusu” diye zindana atıp, 54 bin insanımızın katili PKK Narko-Terör Örgütü Liderini
TC Devletinin muhatabı yaptınız.
PKK Terör örgütünün kanının bitlenmesine sebep oldunuz.
Türk Ordusunun Kahraman Komutanlarının ağızlarını bantladınız, onlara kalleşçe tuzaklar kurup zindanlarda çürütürken, Sırrı Süreyya gibi filmcilerin Türk Milletini terbiyesizce tehdit etmesine, patronu Öcalan’ı övmesine olanak tanıdınız.
Þimdi “Hırsızlık-Yolsuzluk-Rüşvet-Pislik-İhanet” batağına düşünce, suçu birbirinize atmaya kalktınız. Kabahat’ı gelin yapmışlar, alan olmamış.
Biriniz diğeriniz için “Allah onun evine ateşler düşürsün” diyor, diğeriniz ise öteki için “Uyuşturucu Katiller demek olan Haşhaşin, Çete, Pornocu, kasetçi” sözlerini kullanıyor.
Hiç kıvırmayın. Hayatınızda bir kez olsun dürüst olmaya gayret edin.
Ülkedeki tüm bozuklukların müsebbipleri sizlersiniz.
İnşallah Yüce Rabbim, birbiriniz için ettiğiniz duaların hepsini kabul eder.
Her çıkışın, bir inişi vardır. Þimdi hesap zamanı geldi. Kim nereye giderse gitsin bu hesaptan kaçış yok. Herkes yaptığının karşılığını gerçek Bağımsız Türk Yargısında alacak. Nasibinizde ne varsa, kaşığınızda o çıkacak.
Hadi şimdi birer sade kahve söyleyin de, karşılıklı falınıza bakın.
Aman telvelere dikkat…
Sağlık ve başarı dileklerimle 26 Þubat 2014
Rifat Serdaroğlu _________________ Родион Романович Раскольников
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13633 Localisation: Paris
Posté le: 15 Mar 2014 2:23 Sujet du message:
Citation:
Can Dündar
Korku Duvarı Aşılırken...
14 Mart 2014 Cuma
Başbakan’a Berkin Elvan’ı sormaya bir tek gazeteci cesaret edebildi.
O da “Berkin” ismini, “Döviz kuru etkilenir mi” cümlesi içinde kullanabildi.
Cevap şöyle geldi:
“Etkilenmez. Türkiye bunları aştı.”
Bu cevap, Başbakan’a yakıştı.
***
“El üstünde tutulmak için illa tabuta mı girmek gerekiyor” diye yazmıştı Elvan, Facebook mesajında...
Hangi ülkede, 15’inde bir delikanlı, kişisel hesabına yaşamı değil ölümü, sevdayı değil tabutu yazar ki?
Ancak ölümün kutsandığı ülkelerde olur bu...
Ancak zulmün hükümranlığında çocuklar polis tarafından beyninden vurulur, uluorta dövülür, işkencede öldürülür.
Ancak zulmün iktidarında çocuklar, başında fişek yarasıyla, kendilerinden ağır tabutlarla gömülür.
Ancak zulmün diyarında katiller soruşturulmaz, yargılanmaz, cezalandırılmaz. Tersine kullanılır, “Destan yazdınız” diye sırtları sıvazlanır, kollanır.
Ve haklı çıkar Berkin; tabuta girdiğinde, yüz binlerce el üstünde taşınırken...
***
Öfke, boğuyor bizi, çocukluğumuzdan vuruyor.
15 yaşındaki Berkin’in ölümünden taşan öfke, 22 yaşındaki Burakcan’a kıyıyor.
84 doğumlu, 8 aylık evli polis Ahmet Küçüktağ’ın canına mal oluyor.
Vicdanını yitiren bir iktidar, ülkeyi cenazelerde, sloganlarda, gözyaşlarında bölüyor.
İktidarını kaybetmemek uğruna nefret söylemi yaymayı, ülkeyi ateşe atmayı tercih eden bir Başbakan’ın eseri bu...
Gezi’de bir AVM aşkına koruluğu yıkmayı, yapamadığı AVM’nin intikamını, isyan eden gençlerden almayı seçen ve aldığı onca dini terbiyeye rağmen 15’lik bir çocuğun ardından bir “Allah rahmet eylesin”i esirgeyen bir liderin eseri...
Gördünüz işte; son ana kadar, üzüntü beyan etmemekte direndi; hepimiz körpecik yiten bir çocuğun acısıyla kıvranırken o, bir kelime olsun etmedi.
Neron edasıyla, kendi çıkardığı yangını uzaktan seyretti.
“Zulmün artsın ki, zevalin çabuk gelsin” sözüne inananlar, içten içe sevindi.
Biz, yitip giden o çocuklar, birbirini gırtlaklayan gruplar, bu ülkeden umudunu kesen insanlar adına kahrolduk.
Başbakan’ın kindar neslinden olmadığımızdan, ayırt etmedik ağlayacağımız cenazeleri; Berkin için de, Burakcan için de, Ahmet için de gözyaşı döktük.
Katillerini övmedik.
Âleme kefenin cebi olmadığını söylerken eve para depolayanlardan değildik, o yüzden, “Neyse ki borsa etkilenmedi” de demedik.
***
Berkin’in cenazesinde gördük ki, böyle düşünenler yalnız değil...
Dışlanmadık; tersine, Gezi’den beri ilk kez yeniden bir araya gelip
Başbakan’ı ve onun gibi düşünenleri dışladık.
Vicdanları cüzdanlardan fazla önemseyenlerin çoğunlukta olduğunu dosta düşmana hatırlattık.
Korku duvarını hep birlikte aştık.
Hayali “faiz lobileri”nin, “vaiz lobileri”nin yapamadığını, misketleriyle birlikte gömülen bir çocuğun cansız bedeni yaptı.
Başbakan’ın o meşhur karizmasını dağıttı.
Bize insanlığımızı hatırlattı.
Her lider, kendi finalini yazar.
Erdoğan, pek kötü yazdı.
Dileyelim ki hesap günü geldiğinde bu halk, onun kadar merhametsiz olmasın.
Cumhuriyet dönemine ve Cumhuriyetin kurucularına hakaret ettiler, sustunuz!
Cumhuriyet Tarihini saptırdılar ve Türk Devletini soykırımcı-asimilasyoncu-inkârcı- vatandaşını katleden devlet ilan ettiler, sustunuz!
Türkiye’ye hizmet etmiş ve rahmete kavuşmuş Devlet Büyüklerine “Ayyaş” dediler, sustunuz…
Bunların geçmişini, hedeflerini, cahilliklerini bildiğiniz halde ihale alabilmek, yol bulmak için, “Aman bana dokunmasınlar” deyip, “Parayı” öne koydunuz, “Vatana Sevgisini” ötelediniz, sustunuz!
“Ne mutlu Türküm Diyene” yazan levhaları, çevre kirliliği yapıyor diye kaldırıp attılar, yerlerine Öcalan’ın-PKK’nın posterlerini astılar, sustunuz!
Türk Milletinin onuru olan Türk Bayrağını yaktılar, sustunuz…
Türk Devletinin kurucusu Büyük Atatürk’ün büstlerini yıktılar-yaktılar, sustunuz!
Türk Askerini öldüren katilin heykelini diktiler, ağzınızı bile açmadınız, sustunuz!
Çocuklarımızın okullarını yaktılar, sustunuz!
Belediye otobüsleri insan dolu iken, insanlarımızı cayır-cayır yaktılar, sustunuz!
Müzelerimizi, hastanelerimizi bile yaktılar, tek kelime etmediniz, sustunuz!
Deniz Feneri Davasının üstünü örttüler, milyonlarca Avro’yu çaldılar, sustunuz!
İşadamlarını vergi-polis kıskacına aldılar, ezdiler, korkuttular sustunuz!
Dünün inşaat kalfalarını devlet ihaleleriyle büyük müteahhit (!) yapıp, bunlardan aldıkları avantalarla “Haram Havuzu” oluşturup, satın aldıkları gazete-televizyonları insanların üzerine saldırttılar, sustunuz!
Çaldıklarını gördünüz, duydunuz, bildiniz ama korktunuz ve sustunuz!
“Hukuk Devleti” ilkesini yok ettiler, sustunuz!
Yargıya kelepçe vurdular, sustunuz!
“Kuvvetler Ayrılığı” ilkesi “bize ters, ayak bağı oluyor” dediler, yine sustunuz!
Adam size hakaret etti, siz “ne güzel konuşuyor” dediniz ve sustunuz!
Adam sizi dünyanın gözü önünde hem de bağıra-bağıra fırçaladı, içinizden bir kişi bile salonu terk etme cesaretini (!) gösteremedi, üstelik alkışladınız ve sustunuz!
Kimsin sen efendi, diyemediniz!
Seni Türk Milleti seçti, bizim vergilerimizi harcıyorsun, bize hakaret edemezsin, diyemediniz!
Türk Milletinin sana “emaneten” verdiği “Devlet Gücünü” vatandaşına karşı kullanamazsın, orası senin babanın çiftliği değil, sen de “Ali kıran baş kesen” değilsin, aklını başına al, diyemediniz!
Yani, korktunuz sindiniz, gözünüzün önünde “Varlığınızın sebebi” Cumhuriyetin kazanımlarını teker-teker kopardılar, “Bunlar bizim ve gelecek nesillerimizin hayat damarlarıdır, koparmaya kalkanın kafasını koparırım” diyemediniz!
Sanki dünyanın tüm emperyalist devletlerini, yokluk içindeyken dahi yenen sizin dedeleriniz değil de, uzaylılardı?
Ortaçağdan kalma Tarikat-Cemaat artıklarına, İslam dinini kazanç vasıtası yapan seccade şeytanlarına “dur”, diyemediniz!
Sizler adına bu mücadeleyi veren 5-10 tane vatansever yazardan, diktatörün korkusuna kaçtınız, “Ben korkuyorum, ama benim adıma mücadele ettiğin için teşekkür ederim” diyemediniz!
Böyle giderse, 2015 seçimlerinden sonra sizler zaten konuşamayacaksınız!
Sizin adınıza İran’daki gibi “Mollalar” konuşacak!
Bir uyduruk fetva ile o çok sevdiğiniz paralarınız-mallarınız başkasının olacak!
Ama o zaman sizler için mücadele edecek, kelle koltukta savaşacak adam bulamayacaksınız…
Tüm bunları engellemek sizlerin elindedir.
Gelin, hayatınızda bir kez olsun dik durmayı becerin ve aşağıda yapacağım çağrıya uyun.
Takdir de sizin, nasıl bir rejimde yaşamak istediğiniz de sizin bileceğiniz bir iş. Yalnız karar verirken çocuklarınıza ve torunlarınıza da sorun. Benden uyarması!
Bu çağrım;
Tüm CHP ve MHP Milletvekillerine, tüm Sivil Toplum Kuruluşlarının Başkanlarına, tüm Üniversite Rektörlerine, tüm T C Devleti Bürokratlarına, Sanatçı-Yazar ve Bilim Adamlarınadır:
“ERDOÐAN’IN VERECEÐİ 29 EKİM RECEP-TİON’ UNA KATILMAYIN…”
Eğer yapılanları, yani T C Devletinin ve Lâik Cumhuriyetin, bir “Federe İslam Devletine” dönüştürülmesini desteklemiyorsanız, lütfen bu davete katılmayıp, bir uyarı yapınız.
Bu davete katılırsanız;
-Tek Adamın Faşist yönetimini, İslam Devletine gidişi, Türkiye’nin özerklik adı altında bölünmesini, Bölücübaşının muhatap alınmasını ve ileride serbest bırakılmasını, Hukuk Devletinin yok edilmesini ve Polis Devletini onaylamış olacaksınız!
-İnşaat halinde iken T C Mahkemelerince 3 ÜÇ kez durdurma kararı verilen, bir kaçak inşaata olur vermiş olacaksınız!
-Hepsinden daha önemlisi, Atatürk’ün mirasına ihanet etmiş bir anlayışa prim vermiş olacaksınız.
Sözün özü, Atatürk’ü çiğneyip bu kaçak Ak Binaya girmiş olacaksınız!
RABİA TUTUKLANDI
Bizim mahallenin fırlamalarının yaramazlıklarından gına geldi artık!
Bunlar “Terör Örgütü kurup Beştepe Sarayını yıkmak” suçundan toparlanıp, deliğe tıkılmazlarsa daha çok çekeceğimiz var.
Ne mi yapıyorlar? Neler yapmıyorlar ki!
Bir kere bu fırlamaların ruhunda “Biat etmek” denen olay yok.
Kırk kere söyledim; “Çocuklar, etmeyin eylemeyin! Adam hem modern Halife, hem de Asrın Lideri yahu! Koç’undan Kuzu’suna, Demirören’den Doğan’ına ne adamlar biat edip teslim olmuşlar, size mi kaldı direnmek, başınızı yakacaksınız” dedim, dinletemedim.
Ben bunlara Gezi olayları zamanında da nasihat etmiştim, dinlemediler!
Yediler copu, gazı, suyu gördüler ebelerinin damını…
En son numaraları da şu oldu;
Mahallede yaşlı dul bir Rabia Nine var, kendi halinde garibim. Kocası Kore Gazisi idi, onun maaşı ile geçinip gider, kafa biraz gidik olmasına rağmen kimseye yük olmaz.
Mahallenin fırlamaları Rabia Nineye gidip şunu demişler!
“Rabia Nine, Ülkenin Lideri seni çok seviyor! Her konuşmasında senden bahsediyor! Kendisi yarın bizim mahalleye gelecek. Biz sana ‘Rabia Selamını’ öğretelim, beraberce gider ve onu selamlarız, ne diyorsun, olur mu?”
Rabia Nine; “İyi ya çocuklar, hem öğretin hem de beni götürün, ben de onu selamlayayım” demiş.
Çocuklar göstererek öğretmişler (Sizler de yapıp öğrenebilirsiniz);
“Bak nine, önce sağ kolunu ileri doğru uzatacaksın. Beş parmağını açacaksın. Sonra başparmağını içeri doğru kıvıracaksın. Elini yumruk yaparken, başparmağını işaret ve ortaparmağının arasından çıkaracaksın. Sol elinle de, sağ kolunun dirseğini tutup, sağ kolunu Ülke Liderine doğru devamlı sallayacaksın, tamam mı” demişler.
Ertesi gün tüm fırlamalar Rabia Nineyi alıp, erkenden kürsünün en önüne yerleşmişler. Ülkenin Lideri kürsüye çıkıp konuşmaya başlayınca, Rabia Nine gözyaşları içinde, “ben bu çocuğu çok beğendim. Ağzından Allah kelâmı düşmüyor. Bunu bizim mahalleye imam yapalım” demeye başlamış!
Tam o sırada Ülkenin Lideri; “Eee şimdi ne yapıyoruz? Rabia diyoruz ve Rabia selamı veriyoruz, haydi Ya Allah Bismillah” diye nara atınca, Rabia Nine sanki 18’lik genç kız gibi heyecanla zıplamaya ve kendisine öğretilen işareti yapmaya başlamış. Sağ kolunu emme-basma tulumba gibi sallıyormuş. Mahallenin fırlamaları da aynı hareketi yapınca, miting meydanındaki herkes “Ne oluyo, işaret değişmiş demek ki” diyerek onlarda Rabia Ninenin işaretini yapmışlar.
Bir anda meydandaki binlerce devlet memuru ve zorla getirilen öğrenciler, sağ kollarını kürsüye doğru yeni işareti yaparak sallamaya başlamış…
Mahallenin fırlamaları; “Cim cim dal, cim cim dal, ülkenin lideri al, al, al” diye bağırmaya başlayınca, meydan aynı sloganla inlemeye başlamış!
Ülke Lideri, bakmış ki pabuç pahalı, helikopterine binip gitmiş. Helikoptere binerken İçişleri Bakanı Kara Vezire şu emri vermiş;
“O önde duran nine başlattı eylemi, yakalayın onu, dış güçlerin oyunu bu.”
Helikopter havalanır havalanmaz, başta Özel Tim, Çevik Kuvvet ve Sarayın danışmanları, Rabia Ninenin üstüne çullanmışlar ve karga tulumba kadıncağızı merkeze götürmüşler.
Başkomiser, ağır işiten Rabia Nineye; “Nine ne yaptın sen, hükümeti devirmek suçundan hakkında dava açılacak” demiş. Rabia Nine, “Ne devirmesi oğlum, ben o adamı selamladım. İşte bak seni de selamlayayım” diye kolunu sallamaya başlamış!
Ertesi gün muhalif gazetelerin başlıkları şöyle çıkmış;
“Rabia Tutuklandı”, “Rabia’yı Kim Kurtaracak”, “Rabia da Zindanda…”
Rabia Ninenin davası hala devam ediyor ama ülkenin lideri daha da Rabia selamı yapmıyor, çok sıkışmayınca miting de düzenlemiyor. Üzerine bir durgunluk geldi gibi! Son gürlük mü desem, toprağa bakıyor mu desem!
Saray yavrusu gibi 250 odalık evine bile gizlice gece yarısı taşındı.
Artık tüm toplantılarını Saray’ın avlusunda yapıyor. Saray avlusuna alınanlar donlarına kadar aranıyor! Cuma selamlığına da çıktığı yok…
Yaa işte böyledir bizim mahallenin fırlamaları, adama pabucunu ters giydirir bu veletler…
Sağlık ve başarı dileklerimle 22 Aralık 2015
Rifat Serdaroğlu
Cumhur’un Başı, Harp Akademileri Komutanlığını ziyaretinde şunları söyledi;
“Geçen Temmuz ayından bu yana 355 Þehit verdik. Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet olgusuna bir de Tek Ordu, Tek Komutan vurgusunu eklemek isterim. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin mensupları, Başkomutan sıfatıyla benim yakın mesai arkadaşlarımdır. Buradaki her bir subayımızın benim için öz kardeşimden, öz evladımdan, yakın çalışma ekibimden hiç farkı yoktur!”
(Bu sözden sonra Harp Akademilerindeki tüm Subayların, Erdoğan’ın mal varlığında en az Bilal Oğlan kadar hakları olduğunu hatırlatırım. Hadi iyisiniz, iyisiniz! Fakat siz yine de dikkatli olun. Mal bulduk, zengin olduk diye tedbiri elden bırakmayın. Maaşınızı da kapmasınlar! Abdullah Gül için de ‘kardeşim’ dedi, adam şimdi evinden çıkamıyor)
355 Þehit! 355 vatan evlâdı! 355 sevgili! 355 baba! 355 evlat! 355 eş! 355 dost arkadaş!
Bu Þehitler birer rakam değil, her biri birer dünya onların…
Bir an için düşünelim;
İnşaat şirketiniz var. Eksik ve yanlış malzeme ile büyük bir site yapıyor ve satıyorsunuz. Orta şiddetteki bir depremde site büyük oranda yıkılıyor ve 355 kişi ölüyor!
Siz serbestçe gezip, bir de “Sağlam inşaat nasıl yapılır” diye ders verebilir misiniz? Mümkün mü? Sizi yargılarlar, işinizi doğru ve tam olarak yapmamış iseniz ve suçunuz sabit görülürse cezaya çarptırırlar. Yılarca özgürlüğünüzden mahrum kalır ve büyük tazminatlar ödersiniz…
Ordu da Alay Komutanısınız. Muharebe anında, Komuta Merkezinin talimat ve emirlerine uymuyorsunuz. Yanlış kararlar verip 355 Askerin ölümüne sebep oluyorsunuz!
Hiçbir şey olmamış gibi görevinize devam edip, üstüne bir de Harp Akademilerinde size “Savaş Teknikleri” dersi verdirirler mi?
Mümkün mü? Divan-ı Harp’te sizi yargılarlar ve yanlış kararlarınız yüzünden kaybedilen her askerin hesabını sizden teker-teker sorarlar…
Amma siz Türkiye gibi bir Cihan Devletini 14 senedir tek başınıza yönetiyorsanız, Anayasayı ve Yasaları tanımadığınızı söylüyorsanız, yargı kararlarına da uymam diyorsanız, dünyada defalarca denenmiş ve sonuç alınmış terörle mücadele yöntemlerini kendi küçük aklınıza göre eğip büküyorsanız ve sizin yanlışlarınızdan dolayı 355 Vatan Evlâdı ölüyorsa, size hiçbir şey olmaz!
İsterseniz bir zamanlar “Darbe Üretim Merkezi” olarak ilan ettiğiniz ve orada yapılan seminerlerden dolayı “Bunlar Camileri bombalayacaklar” dediğiniz, ülkenizin Harp Akademileri gibi çok güzide bir kurumuna gidip konuşma da yapabilirsiniz.
355 askerin ölüm sebebinin uygulanan yanlış politikalar yüzünden olduğunu çok iyi bilen ve bu gerçeği defalarca açıklayan o Komutanlar da sizi karşılarlar ve alkışlarlar!
İçlerinden bir kişi, Türk Milletinin ekmeğini yiyen helal süt emmiş bir kişi olsun, çıkıp şunu söylemez;
“Bu 355 Asker, aileleri tarafından bizlere emanet edilmişlerdi. Biz bu emanete sahip çıkamadık, daha doğrusu uygulanan yanlış politikalar, ihanete varan davranışlar bize işimizi yaptırmadı! Tüm bunlardan ve bu ölümlerden siz sorumlusunuz” diyemez!
Niye biliyor musunuz?
Çünkü onlar Atatürk’ün ordusunun komutanları değildir. Onlar Tombalak Necdet’in kalıntılarıdır.
Sonra üzerlerindeki üniformaları, Belediye Zabıtasınınkiler ile karıştıran bu komutanlar sizin;
“Demokratik Açılım diyerek başlattığımız, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi olarak daha ileri bir seviyeye taşıdığımız, son olarak da Çözüm Süreci başlığı altında, silahlı çatışmayı bitirmeyi hedef alan bir safhaya getirdik” diyerek yaptığınız konuşma ile onlarla dalga geçtiğinizi bile anlamadan sizi alkışlayarak uğurlarlar…
Siz, içinizden “bu ülkede benim Saray sefam ve zenginliğim için ölüme gidecek daha çoook genç var” diyerek zırhlı arabanıza kurulursunuz.
Ne yapsanız haklısınız! Ülkede bu kadar zavallı Genel Başkan ve bu kadar zavallı Komutan varken, biz daha çoook şehit veririz, çoook… Sultanım sen çok yaşa!
Inscrit le: 12 Jan 2008 Messages: 13633 Localisation: Paris
Posté le: 10 Avr 2016 0:28 Sujet du message:
Rifat Serdaroğlu yazdi...
03 Mart 2016
Citation:
Bademler kadar, darbenin veya darbeye teşebbüsün adını kullanmaktan zevk alan başka bir grup bulamazsınız.
Onların iktidarına, onların hırsızlıklarına, onların devleti soymalarına, onların Cumhuriyeti yıkma çalışmalarına karşı çıktığınız zaman, anında ya darbeci ilan edilirsiniz ya da darbeye teşebbüsle suçlanırsınız.
Önce ne kadar yandaş medya varsa, ne kadar haram havuzundan beslenen maaşlı “aile gazetecisi” varsa size saldırmaya başlarlar.
Sonra üniformalarını ve cübbelerini Bademlere kiraya vermiş polis ve savcılar devreye girer.
Eğer Yargıç da, Badem ekibindense yandı gülüm keten helva!
Çık çıkabilirsen içeriden!
Bademlerin düşünce yapılarını, mantıklarını anlamak çok zordur. Yıllardır bunların ağababalarını takip ederim, hala da tam olarak çözebilmiş değilim
bu sepetleri!
Bir mahkeme;
Genelkurmay Başkanını “Terör örgütü kurmak” suçlamasıyla tutuklama kararı verdiğinde; “Burası hukuk devletidir, mahkemeler bağımsızdır, mahkeme kararına herkes uymalıdır” derler!
Bir Mahkeme;
Dosyadaki delilleri araştırdığında, hepsinin sahte ve düzenlenmiş olduğunu görür ve suçsuz kişileri tahliye ederse, “Askeri vesayet devam ediyor” , “Bunlar devlete sızmış Paralelciler” diye bağırmaya başlarlar.
Anayasa Mahkemesi;
“Lâiklik karşıtı eylemlerin odağı oldukları” gerekçesiyle bunları mahkûm eder,
Yüce Mahkeme anında darbeci ilan edilir.
Aynı mahkemenin verdiği bir karar hoşlarına giderse, “İşte Hukuk Devleti” derler…
Milyonlarca dolar-avro ile yakalanırlar. Resimler, belgeler, paralar, kasalar hepsi ortada!
Anında “Tuzak bu, paraları polis koydu, paralelci Savcı ve Yargıçların işi!”
Mahkeme paraların iadesine karar verir, sorarsınız; “Hani paraları polisler koymuştu? Hani tuzaktı? Hani paralar sizin değildi? Niçin paraları alıyorsunuz?
Utanmadan ne derler bilir misiniz;
Yargı karar verdi, ne yapalım yani paraları almayalım mı? Siz mahkeme kararlarına saygı duymaz mısınız?
Cumhur’un Başı, “Ben Anayasa Mahkemesinin kararına uymuyorum, saygı duymuyorum” diye Hukuk Devletini yok edecek sözler söyler, “Cumhurbaşkanı eleştiri hakkını kullanıyor” derler!
Cumhur’un Başı, “Türk Milletinden özür dilemeli” dersiniz,
Yanıt; “Bu Anayasa Mahkemesi darbecidir, kaldırılmalıdır” şeklinde gelir.
Sözün özü, Bademler ve Cıva yapışık ikizler gibidirler. Bir noktada tutamazsınız, menfaatleri neredeyse Bademler oradadır.
Dünya yanarsa yansın, ama Bademin bitli yorganı yanmasın!
Cahildirler, yapmayı imarı inşayı bilmezler, yıkmada bunlar kadar ustası yoktur.
Hayal âleminde yaşarlar; Bir bakarsınız “Üç saatte Şam’a gidip Cuma namazını Emevi Camiinde kılarlar! Bir bakarsınız akşam namazını Rusya’da kılmaya atla giderler!
Bu sebepten, mevcut siyasi partilerin bunlarla mücadele edip, sandıkta mağlup etmeleri mümkün değildir. Salıdan Salıya grup toplantılarında konuşma yapmakla başarılı olunamaz.
Hafta sekiz gün dokuz, gün 24 saat çalışacak, vatandaşlarımıza gerçekleri anlatacak bir siyasi örgütlenme şarttır. Eğer bu yapılamazsa Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin işi çok zor demektir.
Bir insanın Badem olup olmadığına nasıl karar verirsiniz?
Bir küveti su ile doldurun, adama üç şey verin. Bir kaşık, bir kepçe, bir kova!
Küvetteki suyu boşalt, diye emir verin.
Adam bu üç alet ile suyu boşaltmaya uğraşıyorsa bilin ki o Badem’ dir.
Küvetin tıpasını çekip suyu boşaltıyorsa, o sağlamdır…
Hadi artık çekin şu küvetin tıpasını! Tüm pislikler akıp gitsin!
Sağlık ve başarı dileklerimle
Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures Aller à la page 1, 2Suivante
Page 1 sur 2
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum