416 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 416
Membre(s) : 0
Total :416

Administration


  Derniers Visiteurs

lalem : 5 jours
SelimIII : 7 jours
adian707 : 8 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - 1980 Askeri Darbesinin 1. numarasi Evren'in ardindan!
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

1980 Askeri Darbesinin 1. numarasi Evren'in ardindan!

 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11192
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 12 Mai 2015 1:14    Sujet du message: 1980 Askeri Darbesinin 1. numarasi Evren'in ardindan! Répondre en citant

Evren oldu. Diller de çozuldu!

Ben Türkiye'deki askeri darbelerin demokrasiye karsi yapilmadigini, zaten demokrasinin islemedigi ve sivillerin yonettikleri gemiyi batirmak uzere olmalari durumda yapildigini iddia ediyorum.

1960 darbesi olumlu sonuçlandi, Turkiye son dere ilerici bir anayasaya kavustu ama egemen guçler bu anayasanin Turk halkina bol geldigini ileri surup bir turlu uygulatmadilar. 1971 kirpa kirpa içerigini yok ettiler. 1974 - 1978 de Ankara Siyasal Bilgiler ogrencisi olarak 80 oncesinin ne oldugunu bilirim, dayak yemeden, oldurulmeden SBF'yi bitirip Fransa'ya geldigimde universite ogrencisi olmanin baska bir arnlamai oldugunu kavradim.

Zaten o gunleri anlamak için Yilmaz Güney'in Sürü filmine bakmak lazim.

Can kaygusunun hakim oldugu bu karisik donemde askerler iç ve dis guçler tarafindan desteklenerek iktidara el koydular. Ornegin ABD hiç bir zaman guçlu bir Turkiye istemedigi kadar kaotik bir Turkiye'de istemez (hele 1980 ortaminda -Afganistan Ruslar tarafindan isgal edilmisti-).

Sivillerin Mart ayindan beri bir Cumhurbaskani adinda bile birlesemeyip aylarca birbirini yedigi gazetelerin hergun Istanbul'da on olu, Ankara 5, Izmir 3, Maras'ta 8 olu... diye mansetten gunluk olu sayisi verdigi bir ortamda yapildi darbe.

Ancak benim anladigim kadariyla Evren tam bir kukla idi, arkadaki guçlerin manipulasyonlari ile sol ezildi, 17 yasinda çocuk 18 yas yapilarak asildi, Turkes biz içerdeyiz ama gorusumuz iktidar diyebildi. Ve de komunizme karsi "yesil kusak" uygulamasi Turkiye'de yaptildi. Laik ve Ataturkçu oldugunu iddia eden evren din somurusu yapti.

Aradan 35 sene geçti, kukla Evren'in arkasindaki guçler, basariya erismenin huzurunu suruyorlar... 1980 uygulamalarinin en can alici uygulamalarindan YOK hala yururlukte, %10 seçim barajida, ustelik o zaman askerlerin bile kullanamadigi polise verilmis yeni yetkiler...

Anayasayi bir kere delmekle bir sey olmaz deyen Turgut Ozal'in ardindan, ettigi yemine uymayarak açikca Anayasayi çignen bir Cumhurbaskani var artik Turkiye'de...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11192
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 12 Mai 2015 1:16    Sujet du message: Répondre en citant

Bugun Evren'le ilgili okudugum iki yaziyi da kendimce ilginç buldugumdan burada da paylasiyorum.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11192
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 12 Mai 2015 1:24    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:


Evren öldü eseri ayakta
Hürriyet, 11.05.2015 - Mehmet M. YILMAZ



BİZİM memlekette ölüleri rahmetle anmak, arkalarından kötü konuşmamak bir gelenek. Böyle büyütüldüm ve şimdi Kenan Evren'in ardından bir yazı yazmam gerektiği için zorlandığımı bilmenizi isterim.
Kenan Evren, hiç kuşkusuz ki ülkemizin tarihi için önemli bir figür.

Tarihi kişilikleri onları yaratan ve rollerini icra ettikleri dönemin koşullarını göz ardı ederek yargılamamak gerekir, bunun da farkındayım.

11 Eylül 1980 gününün Ankara'sını çok net hatırlıyorum. Yankı dergisinin Konur Sokak'taki ofisinden çıkmış, öğle yemeği için Mülkiyeliler Birliği'nde arkadaşlarla buluşmuştum.

Bir saatlik yemek süresince beş kez patlama sesi ile irkilmiştik.
O günlerin Ankara'sı için beklenmedik bir durum değildi.
Hava karardıktan sonra eve gitmek için yürümeyi tercih etmek, artık geride kalmıştı.

Bir karanlık köşede vurulmak, evine bomba atılması işten bile değildi, buna karşı kendince önlemler alanlara da kimse "paranoyak" muamelesi yapmıyordu.

Birçok kişi gibi ben de, Kenan Evren'in askerin yönetime el koyduğunu açıkladığı konuşmasını dinlerken hem bir huzursuzluk hem de bir rahatlama hissetmiştim.

Huzursuzdum, asker darbe yapmıştı. Yunanistan'daki Albaylar Cuntası'nın, Þili'deki Pinochet'nin, Arjantinli generallerin yaptıkları hafızamda tazeliğini koruyordu. 12 Mart sanki "dün gibiydi".

Oralarda yaşananların bu kez Türkiye'de tekrarlanacağını, ağır bir faşizmin hepimizi baskısı altına alacağını tahmin etmek için fal açmam gerekmiyordu.

Öte yandan rahatlamıştım, "En azından bir sokak köşesinde vurulmayız" diye düşünmeden de edemiyordum.

Ve ikisi de oldu.

Eve yürüyerek dönebildim ama ağır bir hukuksuzluk dönemi hepimizi baskısı altına aldı.

İdamlar, yargısız infazlar, işkenceler ve baskı hayatımızın bir parçası oldu.
Bütün bunların sorumlusu da ülkeyi ele geçiren cunta ve o cuntanın en üst rütbeli başkanıydı.

Ellerinde her türlü sıkıyönetim yetkisi varken önleyemedikleri "anarşi ve terör" bir günde nasıl şıp diye bitmişti?

Türkiye'yi askeri darbeye sürükleyen süreçte, "bayrak planının" rolü neydi?

CIA İstasyon Þefi, darbeyi haber verirken darbeci askerler için neden "bizim çocuklar" tanımını kullanmıştı?

Amerikan oyununun bir parçası mıydı?

12 Eylül yargılanırken bile bunları öğrenemedik.

Kenan Evren ve Tahsin Þahinkaya yargılandılar ama o dönemin işkencecileri, yargısız infazlarla gencecik insanları öldürenler hâlâ hesap vermedi.

Bir yandan da 12 Eylül olanca hızıyla sürmeye de devam ediyor. 12 Eylül'ün YÖK'ü, seçim barajı, vesayet kurumları ve Anayasa'sı hâlâ ayakta.

Evren, imzaladığı idam kararları nedeniyle pişman olmadığını söylemişti.
Genç yaşta asılan, gözaltında öldürülen, işkencelerde ruhunu kaybetmeye zorlanan insanların arkasından kötü konuşmaya devam etmekte bir beis görmemişti.

Onun gibi davranmayacağım.

İlhan Erdost'u ve 12 Eylül işkencecilerinin elinde asılanları, işkencelerde öldürülenleri bir kez daha anmakla yetineceğim.


Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11192
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 12 Mai 2015 1:28    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:



Allah rahmet eylesin Kenan Paşa

Hürriyet, 11.05.2015 Ertugrul Özkök


YİRMİ yaşımdan beri Cumhuriyet gazetesinin sürekli okuruyum.
Üç-beş yüz satan küçük dergilerde yazdığım yazıları ilk fark eden kişi, Cumhuriyet'in yazarı rahmetli Melih Cevdet Anday olmuştu.

Hakkımda yazdığı övücü yazıyı hâlâ saklıyor, zaman zaman okuyorum.
Türk basınındaki ilk yazım saygıdeğer aydın Sami Karaören'in yönettiği Cumhuriyet'in ikinci sayfasında yayınlandı.

Yani beni ilk fark eden gazetedir Cumhuriyet...

Can Dündar gazetenin başına geldiği zaman çok sevindim.

Çok da güzel işler yapıyor...


* * *


Ama dün birinci sayfasını görünce içimde bir sızı duydum...
Bir Cumhuriyet okuru olarak Can Dündar'a şu mesajı yolladım:
"Eminim bugünkü birinci sayfandan dolayı çok tebrik ve alkış alacaksın.
Ama ben sevmedim..."


* * *


Kenan Evren'in ölümünden dolayı çok mutlu olmuş, çok sevinmiş ve bu sevincini fazlasıyla ifade etmekten keyif alan bir gazete yapmışlar...
Mutlu bir intikam hissi her satırından okunuyor...
İçim burkuldu...


* * *


Cumhuriyet'in Evren aleyhtarı okurları bana çok kızabilirler.

Ben onlara kızmam...

Ama bilmelerini isterim.

Çoğundan çok daha eski bir Cumhuriyet okuruyum.

Gazetemi her gün parasını vererek alıyor ve kâğıt baskıdan okuyorum...

Sadece şunu bilmelerini isterim.

Sayılarını bilmem, kimdir bilmem...

Ama eminim, Cumhuriyet okurları arasında benim gibi düşünenler de vardır...

En azından 12 Eylül sabahı hangi duyguyla uyandığını hâlâ hatırlayan ve bunu söyleyecek kadar cesur ve samimi olanlar...
Eminim vardır.


* * *


12 Eylül 1980 sabahı yaşadığım duyguyu hiç sansürlemeden yıllardır yazıyorum.

Yıllardır da küfür yemeye devam ediyorum...

Hiç fark etmez...

Öleceğim güne kadar o samimi duygularımı anlatmaya devam edeceğim.


* * *


12 Eylül 1980 sabahı annem ve babamın yanında kalmakta olan kızım Gülümsün'ü almak üzere İzmir'e gidiyordum.

Her an evimize bir saldırı olacak, Tansu ve kızımın başına bir şey gelecek diye onu İzmir'e göndermiştim.

Tansu her zamanki cesaretiyle, "Ben seninle kalacağım" demişti.
Varan otobüsü İzmir'in girişinde Bornova kavşağına geldiğinde sürücü radyoyu açtı ve o an Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 1 numaralı bildirisi okunmaya başladı.

Aynı anda 3 tank yolumuzu kesti...


* * *


İlk duygum şuydu:

"Oh... Allah'ım, hayatımız kurtuldu..."

İki dakika sonra kendimi şöyle konuşurken buldum: "Sen solcu ve demokrat bir insansın. Askeri darbe için nasıl böyle bir şey düşünebilirsin!?..."

İki dakika sonra içimdeki ses yine hâkim oldu: "Ailem, arkadaşlarım, ülkem kurtuldu..."

Evet... En samimi hissiyatım buydu...

Hayatımın en dürüst şeylerinden biri, bu hissiyatımı aradan yıllar geçse de hiç sansürlememek, sakatlamamak oldu.

Çünkü, hayatım boyunca genç insanlara şunu anlatmaya çalıştım. Askeri darbelerle daha güçlü bir şekilde mücadele etmek isteyenler, sivil darbe girişimlerine, sivillerin terör eylemlerine ve baskıcı uygulamalarına da karşı çıkmalıdırlar.

11 Eylül günü sivillerin sorumluluklarını sorgulamayanlar, anlamayanlar, 12 Eylül sabahını da anlayamazlar...


* * *


Aradan 35 yıl geçti...

Hâlâ aynı çapraz ateş altındayım...

12 Eylül öncesinde çok sevgili arkadaşlarımı, çok takdir ettiğim aydınları, gençleri sokaklarda kaybetmenin acısını yaşadım.

Ölüm korkusunu da yaşadım. Her gün ölüm korkusu ile ev değiştirdim.
Annem, babam, karım, kızım, kardeşlerim, öldürüleceğim korkusuyla çok ıstıraplı günler, geceler geçirdiler. Öldürülme korkusu ile gerçek duygularını yazamayan, ne ondan ne de ötekinden olmadığı için, tam ortada mevziler arasında, çapraz ateş arasında kalan insanlardan sadece biriydim ben.


* * *


12 Eylül'den sonra bu defa başka acılar ve ıstıraplar geldi.

Çok arkadaşım hapislere girdi, işkenceler gördü...

Çok arkadaşıma sürgün yolları göründü...

Ölenler oldu...

Bugün nasıl, Silivri konsantrasyon kamplarının, gulaglarının acılarını, karanlık bir ara rejimin baskılarını çekiyorsam, o gün de aynı duyguları yaşadım.

Otuz beş yıldır 11 Eylül'ün korkuları ile 12 Eylül'ün adaletsizlikleri ve ıstırapları arasında insafsız bir çapraz ateşin altında yaşıyorum. Belki masumiyetimden çok şey kaybettim ama, ruhumun en derin yerindeki samimiyetimi, itiraf duygusunu kaybetmemeye epey çaba harcadım.
Unutmadım, ama hatırlamamaya çalıştım...

Sırf şunu söyleyebilmek için o samimiyeti korumaya çalıştım.

Bilin ki, şu 60 yıllık tarihimizde hiçbiriniz, hiçbirimiz masum, değilsiniz, değiliz...

Siz...

Bugün Evren'in arkasından sevinç ve intikam çığlıkları atanlar...

Siz de değilsiniz...


* * *


Hiç olmazsa, ölümlerin arkasından bağışlayıcı olmak lazım diye düşünüyorum...

Hiç olmazsa, sessiz kalabilmenin bile yeterli bir eleştiri olduğuna inanıyorum.


* * *


Çok kutuplaşmış, birbirine çok düşürülmüş, çok acımasız bir toplumda yaşıyoruz...

Kardeşi kardeşe vurduracak bir kıvılcım kapımızda... Azrail, ölüm öpücüğünün tebessümüyle kapımızda nöbet tutuyor.

Ne yazık ki, çok insanın içine intikam ateşleri, nefret ıstırapları düştü...
Ne yazık ki, çok insanın alınacak rövanşı, görülecek hesabı birikti...
Ne yazık ki, siyasetin en tepesi, devletin en zirvesi ve emrindeki trol korosu, içimizdeki intikam ve nefret duygularını her gün kanatmaya devam ediyor...

Önceki gün dindarlar, dün Silivri mağdurları, bugün Cemaatçiler...
Herkes kendi kininin davasını sürdürüyor, herkes kendi intikamının kuyruğunda...


* * *


Diyorum ki, yaşayamayız artık bu duygularla... Hepimiz kalırız bu enkazın altında...

Arkamızdan, "Orada kimse var mı" diye bağıracak tek insaf sesi duyamayız...

Kahroluruz...


* * *


Dün Hürriyet Pazar'da Gökçe Aytulu'nun çok düşündürücü bir yazısı vardı.
Auschwitz'de görev yapan son Nazi Oskar Gröning, 70 yıl sonra hâkim karşısına çıktı.

O ölüm kampından sağ kurtulan ve bugün 81 yaşında olan Eva Kor mahkemeye geldi ve onu affettiğini söyledi.

Yerden yere vurdular.

O ise Times gazetesine yazdığı yazıda şunu söyledi:
"Affetmek en büyük intikamdır..."

Devam etti: "Yaptıklarını unutacak değilim. Ama ben kızgınlık yerine şefkati tercih ediyorum..."


* * *


Ben...

27 Mayıs'ı, Adnan Menderes'e hayran, asıldığı gece sabaha kadar Kuran okunan bir ailede...

12 Mart'ı, 12 Eylül'ü solcu bir çevrede...

28 Þubat'ı, başörtülü öğrencilere yapılan haksızlıkları, hoyratlıkları göremeyen bir mahallede...

Silivri ara rejimini ise yeni muktedir devletin terör estirdiği semtlerde yaşamış ve hâlâ yaşamaya devam eden biri olarak şunu söylemek istiyorum:

"Bağışlamak en büyük intikamdır..."

"İntikam" denilen karanlık kelimeyi son defa telaffuz edeceğiniz en rahatlatıcı duygudur o... İntikamı, kan davasını, nefreti gömen en saygıdeğer saygı duruşudur...


* * *


O yüzden ben, bütün samimiyetim ve iç huzurumla, Kenan Evren için "Allah rahmet eylesin" diyorum.

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11192
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 15 Mai 2015 0:30    Sujet du message: Répondre en citant

Ali Sirmen gibi bir kose yazarinin yukarida Evren hakkinda yazdiklarimin teyidi bir yazi yazmasi dogrusu beni sevindirdi!

Citation:


Öyle ise bu ne?

Ali SIRMEN, Cumhuriyet 12 Mayıs 2015


- Kenan Evren öldü. Ölüm haberini alınca şaşırmadım, ne zamandır beklenen bir sonuçtu. Ayrıca bu ölümün bende, kaderin kapıyı çalmak için bu kadar beklemesine memnuniyetin dışında olumlu olumsuz bir tepki uyandırmamasına şaşırmadım.

O günü hiç unutmuyorum. Maltepe Zırhlı Tugay’daki özel tutukevindeydik, iki gün sonra duruşmamız vardı. Kenan Evren yine haberlerdeydi. Yine kerizmatik üslubuyla atıp tutuyor, haykırıyordu:

-Kansızlar!.. Kansızlar!..

Kahkahayı patlattım. Kemal Anadol ayıplarcasına baktı suratıma.

-Ne gülüyorsun, dedi, bizi söylüyor bizi...

-Biliyorum, diye yanıtladım. Ama ne yapayım elimde değil. İlk defa bir orgeneralin anemi (kansızlık hastalığı) teşhisi koyduğuna tanık oluyorum da...

O gün, Kenan Paşa’nın sağlığına dua edip, Allah uzun ömürler versin dediğimde koğuş arkadaşlarım yüzüme hep delirdi mi diye şaşkın şaşkın bakmışlardı. Oysa ben, onun uzun yaşamasını isterken, ikbalin sona ereceği, ayaklarının suya ereceği günleri görmesini temenni ediyordum. Çok şükür temennim gerçekleşti.

Yine de ona uzun ömür dilememin yadırganması normaldi. O günlerde Kenan Evren’i bütün kötülüklerin nedeni olarak görenler az değildi.
E, iktidara zorla el koyan cuntanın dediği dedik, üstelik çenesi düşük başıydı.

Bu durumda her kötülüğün anası olarak onu görenlere ne denebilirdi ki?

***

Oysa gerçekte öyle değildi, bütün kötülükler Kenan Paşa’dan sadır olmuyordu. Darbenin tek sorumlusu da o değildi, o Genelkurmay Başkanlığı makamında olduğu sırada gerçekleştiği için darbenin başında yer almıştı.

Doğrusu, gerçekte darbenin en önemli adamı, düşünen, planlayan beyni de değildi.

Hatta kendisini tanıyanlar olayların onun çapını çoktan aştığında hemfikirdiler.

Olay Evren’in şahsından çok daha karmaşıktı ve Metin Toker’in de birçok kez belirttiği gibi, koşullarının her bir araya gelişinde darbe gerçekleşirdi.
12 Eylül, çok daha üst bir aklın planlayıp kotardığı, yürürlüğe koyduğu, uzun soluklu bir değişim, dönüşüm projesiydi ki, askeri müdahale safhası bile bütünü kapsamayan, geçici bir bölümüydü.

Filmin kurgusunda esas önemli rol, ilk bakışta yakışıklı kovboy görüntüsündeki Evren’de gibi algılansa dahi gerçekte öyle değildi.
Kendisi de kendini başrol oyuncusu sanan, yakışıklı aktörün, olan bitenin tümünü kavradığı bile kimilerine göre kuşku götürür bir husustu. O belki de hep iyi niyetle hareket ediyordu, ama bilanço korkunçtu.

Sonunda Kenan Evren rolü bitince, tedrici olarak sahneden çekildi.
Kenan Paşa gitmiş , 12 Eylül bitmişti ama 12 Eylül’ün kurumları devam ediyordu.

***

Yasakçı Kenan Paşa gitmiş, ne var ki yerine gelen “özgürlükçü!” Özal yasakları, sürdürmenin uğraşına girmişti.

Kenan Paşa gitmişti, ama YÖK kalmıştı.

Kenan Paşa gitmişti, ama yüzde on barajı kalmıştı.

Kenan Paşa gitmişti ama birçok değişikliğe karşın, özünü yitirmeyen 1982 Anayasası kalmıştı.

Kenan Paşa gitmişti ama adaletin yerine zulmün egemenliği kalmıştı.

Kenan Paşa gitmişti ama HSYK’deki çarpıklık kalmış, hatta düzeltiyoruz denerek, daha beter hale sokulmuştu.

Her şey gösteriyor ki, Kenan Evren bütün kötülüklerin tek nedeni değildi.
Ama hâlâ bütün kötülüklerin, bütün baskıların, bütün demokrasi dışı uygulamaların, bütün hukuksuzlukların nedeni olarak Kenan Evren’i görüp gösterenlere şu soruyu sormak gerek:

-Eğer öyle ise bu ne? Söyler misin o zaman bugünkü durumu nasıl izah edeceksin?



Dernière édition par murat_erpuyan le 15 Mai 2015 0:36; édité 1 fois
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11192
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 15 Mai 2015 0:32    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:

Milli irade bunu aklayabilir mi?

Ali SIRMEN - Cumhuriyet 14 Mayıs 2015


12 Eylül’ün bilançosu özetle aşağıda:

-TBMM kapatıldı. Anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu, mallarına el kondu.

-650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 230 bin kişi yargılandı.

-7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam verildi. Bunların 50’si asıldı, 239 idam dosyası Meclis’e gönderildi.

-98 bin kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı.

-388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.

-14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi.

-937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.

-23 bin derneğin faaliyeti durduruldu.

-3 bin 854 öğretmen,129 üniversite öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.

-400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi, gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete imha edildi.

-Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi. 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi “kaçarken”, 95 kişi “çatışma”da vuruldu. 73 kişiye doğal ölüm raporu verildi. 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.

***

12 Eylül ve lideri Kenan Evren’i değerlendirirken, yalnızca işin darbe yanıyla sınırlı kalır, bu bilançoyu ıskalarsak, olayı eksik ve yanlış değerlendirmiş ve darbenin ilk günlerinde nasıl bir toplumsal desteğe sahip olduğunu anımsatanlara karşı da doyurucu bir yanıt verememiş oluruz.

Ama Kenan Evren’i salt nasıl iktidara geldiğinden değil, aynı zamanda yaptıklarından dolayı da yargılarsak, sağlıklı bir hükme varabiliriz.
Konuyu biraz açmak için bir varsayımdan yola çıkalım: Varsayalım ki Kenan Bey, darbeyle değil de seçimle iktidara gelmiş ve aynı icraatı yapmıştı.

Milli irade bu bilançoyu meşrulaştırabilecek miydi?

Milli iradenin böyle cinayeti, hırsızlığı ve zulmü meşru kılma yetkisi var mı? Demokratik bir kavram olan milli iradenin, demokrasinin çiğnenmesine, insanların diktacı yöntemlerle asılmasına, vurulmasına, işkenceye tabi tutulmasına, sürülmesine, işinden atılmasına onay verebilmesi ve bunun hüküm ifade etmesi mümkün mü?

***

İktidarların meşruiyetlerini her zaman salt kaynaklarında aramak bizi yanıltır.
Ama aynı zamanda iktidarların niteliklerini saptarken, onların icraatlarına da bakmak zorundayız.

Yani başka bir deyişle, iktidarların niteliğini belirlemek için “Nasıl işbaşına geldiler” sorusu yetmez. Ama aynı zamanda “İşbaşında ne yaptılar?
Kimin çıkarlarını korudular, hangi yöntemleri kullandılar, hangi amaçlara yöneldiler” sorularını da sormalıyız.

Ancak bu soruların da sorulması ve bunların sağlıklı yanıtlarının bulunmasıyla bir iktidarı doğru değerlendirmek mümkündür.

12 Eylül ve lideri Kenan Evren için de bu ilke geçerlidir. Ve başlangıçta var olan desteğin sonradan neden nefrete dönüştüğünün açıklaması da “İktidarlarında ne yaptılar” sorusunun yanıtında yatmaktadır.

Evet, Kenan Evren’e gösterilen tepki, salt darbe ile iktidarı ele geçirmesinden değil, ama iktidarı ele geçirdikten sonra yaptıklarından da kaynaklanmaktadır.

O yaptıkları milli iradenin onayıyla gelmiş olsaydı bile meşruiyet kazanamayacaktı.

Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Page 1 sur 1

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.