193 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 193
Membre(s) : 0
Total :193

Administration


  Derniers Visiteurs

cengiz-han : 07h17:59
SelimIII : 20h57:54
murat_erpuyan : 1 jour, 09h25:06
vickii : 4 jours
duygu : 5 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Canakkale 1915
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Canakkale 1915

 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 17 Mar 2015 11:39    Sujet du message: Canakkale 1915 Répondre en citant

Bir milleti millet yapan en onemli degerlerin bile karsitlasma konusu oldugu 2015 Turkiye'sinde Canakkale Zaferi'nin 100. yili kutlanacak ama !
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 17 Mar 2015 11:43    Sujet du message: Répondre en citant

murat_erpuyan a écrit:
A TA TURQUIE'nin favebook hesabinda Canakkale'nin 100. yil anmasi için asagidaki afisi gorunce "Ataturk'suz bir Canakkale..." ibaresi koydum.
Gelen tepkiler asagida :




...


Ataturke olan bu nereden gelindigi bilinmez sevdanizin binde 1ri osmanli VE islama olsa ulkemiz VE milletimiz daha guclu olurdu )
diye buyurmus Dogan Soylu


Arkadasin bu sozunden pek birsey anlamadim olur a yasima bakilirsa akillimi kabediyorum. N'olur birisi bana anlatsiin§ Ne diyor bu adam?
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 17 Mar 2015 11:52    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:


MUSTAFA KEMAL’E YAPILAN BÜYÜK AYIP
Soner Yalçın
Sozcu, 15 Mart 2015


Çanakkale Savaşı sonrası dağıtılan bildirilerde zaferi kazanan komutanın adı yoktu. Yahya Kemal, İleri gazetesi sahibi Celal Nuri’ye, “Birinci sayfaya Mustafa Kemal’in bir resmini koysanıza; zaferin sahibini milletten saklamak, böyle bir zafer kazanan insanı yüceltmemek milli bir günahtır” dedi. Celal Nuri, Mustafa Kemal’in arkadaşlarından bir fotoğraf buldu. Gazetenin birinci sayfasına koydurdu; haberi elleriyle yazdı. Tam baskıya girecekti ki, Polis Müdürü Bedri’nin adamları gazeteyi bastı. Enver Paşa’nın selamını getirmişlerdi: “Başarı askerindir. Kişiyi sivriltmeye gerek yoktur!”Celal Nuri fotoğrafı ve yazıyı çıkardı. Aradan 100 yıl geçti… Bugün kimileri Mustafa Kemal adını söylemeden Çanakkale Savaşı anlatıyor! Peki… Mustafa Kemal, Çanakkale’de insanları kıskandıracak kadar neyi başarmıştı?..


Mustafa Kemal’in bir grup askerle birlikte cephede çektirdiği fotoğraflardan biri…

Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı’ndan başarılarıyla takdir toplayan şöhretli bir Paşa olarak çıktı…

Savaş başladığında “sürgündeydi”; Sofya’da Ataşe Militer idi. Kurmay Yarbay’dı…

Osmanlı’nın savaşa katıldığını öğrenince görev almak için hemen temaslara başladı.

Tarih: 20 Ocak 1915.

Görev emrini aldı; yeni kurulmakta olan 19. Piyade Fırka (tümen) Kumandanlığı. Tekirdağ Yarkışla mevkiindeki tümenin daha karargahı bile yoktu…

3. Kolordu’ya malzeme taşıyan küçük bir gemiyle Tekirdağ’a geldi. Emrinde üç alay vardı; Türklerden oluşan 57. Alay ile Araplardan oluşan 72. ve 77. alaylar. Arap askerler yeterli eğitimden yoksundu. Askerlerini savaşa hazır hale getirmek için kısa zamanı vardı. Düşman yaklaşıyordu…
İngiliz-Fransız ortak deniz kuvvetleri boğazları geçerek Rusya’ya ulaşmak istiyordu. 19 Þubat’ta ilk denemeyi yaptılar. Başarısız oldular. Tekrarlayacakları kesindi.

Mustafa Kemal askerleriyle birlikte 22 Þubat’ta Çanakkale’ye doğru yola çıktı…



ENVER’E MEKTUP

İngiliz-Fransız gemileri 25 Þubat ve 18 Mart’ta Boğaz’ı geçmeyi yine başaramadılar. Donanmanın geçişini sağlayacak büyük bir deniz ve kara harekatı başlatmak amacıyla General Sir Ian Hamilton kumandasında Akdeniz Seferi Kuvvetleri’ni kurdular.

Osmanlı da, Çanakkale Boğazı ve Gelibolu Yarımadası’nın savunulması amacıyla 25 Mart’ta Alman General Otto Liman von Sanders komutasında 5. Ordu’yu kurdu.

Alman Sanders hızla teftiş ettiği Gelibolu’daki savunmaları yetersiz buldu. Sahillerde hafif uyarı kuvvetleri bırakıp daha büyük kuvvetlerin Bolayır’da konuşlanmasını istedi. Mustafa Kemal bu stratejiye karşı çıktı; kumsaldaki savunmaları güçlü tutmak gerektiğini belirtti. İşin özünde Çanakkale Savaşı’nın Alman komutanların eline bırakılmasına da karşıydı. Enver Paşa’ya bir mektup yazarak, Alman komutanların Osmanlı ülkesini ve askerlerini tanımadığını belirterek komutayı almasını rica etti.
Israrları boşa gitti.

Bu arada Sanders, 57. Alay’ın yerini de değiştirmek istedi ama Mustafa Kemal, çıkartmanın yapılacağı yere en yakın noktalardan biri olacağını düşündüğü Bigalı Köyü‘nde kalmak istedi.
Gerçekten de…

İngiliz General Hamilton, asıl çıkarmalar dışında göstermelik çıkarmalar yaparak 5. Ordu’yu kandırmak isteyecekti.

“ÖLMEYİ EMREDİYORUM”

Tarih: 25 Nisan 1915

Fransızlar Anadolu Yakası’ndaki Kumkale’ye şaşırtma saldırısı düzenledi.
İngilizler Gelibolu’nun güney ucundaki İlyas Baba Burnu’na saldırırken, 30 bin 50 kişilik Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu/Anzaklar, Arıburnu ve Kabatepe arasındaki kumsala çıkarma yaptı.

Amaçları Arıburnu’ndan yarımadayı ikiye bölmekti.

Yarımada işgal ediliyor ve fakat Alman General Sanders, Bolayır’dan kıpırdamıyordu.

İşgali duyan Mustafa Kemal birliklerini alarma geçirdi. Taarruz için emir bekliyordu. Saat 06.30 olmuştu ve Alman Sanders’ten cevap yoktu.
Fazla bekleyemedi; düşmanın Arıburnu bölgesine yerleşmesine meydan vermemek gerekiyordu. Tarihin akşını değiştirecek kararı verdi. Bir süvari bölüğü, bir sıhhiye bölüğü ve bir dağ bataryasıyla takviye ettiği 57. Alay’a taarruz emri verdi.

Kuşkusuz… Böyle bir inisiyatifi almanın ağır yükü vardı; suçlu görülerek mesleğinden uzaklaştırılabilir, hatta idam edilebilirdi.

Bunları düşünmedi ya da önemsemedi. Tehlike her türlü kaygıdan önemliydi…

57. Piyade Alayı, Conkbayırı doğrultusuna ilerlerken Mustafa Kemal, durumu yakından incelemek amacıyla yanına emir subayını ve birkaç atlı muhafız erini alarak Conkbayırı’na gitti. Vadi atla geçmeye elverişli olmadığından atı bırakıp yürüdü. Conkbayırı’na düşmandan önce yetişmeyi başardı.

Avusturyalılar sahilde iki sırtı ele geçirmişti. Hedeflerinde Topçular sırtı vardı. Aksilik, Türk askeri de çekiliyordu.

Mustafa Kemal, çekilmekte olan askerlerin önüne geçti; “neden çekiliyorsunuz?” diye sordu. “Cephanemiz kalmadı” dediler.
Mustafa Kemal “Düşmandan kaçılmaz! Düşmanla savaşılır! Cephaneniz yoksa süngünüz var!” diyerek askerlere süngülerini taktırdı ve menziye yatmalarını emretti. Zaman kazanmak istiyordu. Yüksek sesle süngü taktırması üzerine Teğmen Tulloch, Türk subayının askerlerini ateş etmeye hazırladığını sanarak durdu.

Bu durma emri savaşın kaderini değiştirdi.

Mustafa Kemal ilk psikolojik savaşı kazandı. Ve ardından, 57. Piyade Alayı’na emrini verdi:

“Ben, size taarruz etmeyi emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum…”

CEBİNDEKİ SAAT

İngilizlerin Arıburnu’na çıkardığı kuvveti 15 bindi. Mustafa Kemal’in emrindeki asker sayısı ise 5 bin. Buna rağmen Mustafa Kemal düşmanı sahile kadar sürüp Conkbayırı’nı ele geçirdi.

Sanders anılarında, “Kendisi 25 Nisan sabahı 19. Tümen ile kendi kararıyla muharebeye müdahale ederek düşmanı sahile kadar sürmüş ve bundan sonra üç ay durmaksızın kırılmaz bir direnç ve inatla şiddetli taarruzlara başarıyla karşı durmuştu” demesine rağmen; 27 Nisan günü Mustafa Kemal’e yardım etmesi için bir Alman Binbaşı gönderdi. Mustafa Kemal bunu kendine yapılmış bir hakaret olarak değerlendirdi ve Alman Binbaşı‘yı hemen başından uzaklaştırdı.

1915 yazı ortalarına kadar İngilizler ve Fransızlar Çanakkale’deki yenişememe halini kırmak için kuvvetlerini 14 tümene çıkardı. Yeni planları, Anzak askerlerinin Conkbayırı’nı alması ve Bombasırtı’nı zapt etmesiydi. Bu arada 20 bin askerden oluşan iki tümen de Suvla‘ya çıkacaktı.

Harekat 6-7 Ağustos gecesi başladı.

Alman Sanders Bolayır’daki 7. ve 12. tümene Suvla Koyu’na hareket emrini verdi. Albay Fevzi’nin (Çakmak) birliklerinin toplanması ve intikali vakit aldı. Keza albay, birliklerin yorgun olduğunu savunarak taarruzun ertesi gün yapılmasını istedi. Sanders emrine uymadığı için Albay Fevzi’yi azlederek yerine Mustafa Kemal’i tayin etti.

O artık Kurmay Albay’dı…

16. Kolordu, 9. Tümen ve Alman Yarbay Willmer’in komutasındaki üç taburdan oluşan Anafartalar Grubu‘nun komutanıydı.

Göreve gelir gelmez 6 taburluk ana kuvvetine taarruz emri verdi; Mehmetçik süngüleri takılı sessizce hareket ederek düşmanı ileri mevzilerinde gafil avladı. İngilizler geri çekildi.

17 bin Mehmetçik’in ve 25 bin İngiliz’in öldüğü bu cephe savaşıyla ilgili resmi İngiliz tarihi şöyle yazacaktı; “Türk karşı taarruzunun planı, hayranlık vericiydi.”

Bu arada Mustafa Kemal’in savaşa bizzat katılımı askerlerine bireysel cesaret konusunda örnek oldu. Öyle ki…

Mustafa Kemal, cebinde bulunan saati sayesinde ölümden döndü; mermi saate saplanmıştı. (Bu saatini, hatıra olarak Sanders’e hediye etti.)

SEBEBİ KISKANÇLIK

Mustafa Kemal, düşmanın bir ileri adım atmasına izin vermedi. Siperlerinden çıkamıyorlardı. General Hamilton’u görevden aldılar; yerine General Charles Monro atandı. Cephede yaptığı incelemelerin ardından Monro, 3 Kasım 1915’te İngiliz Yüksek Savunma Konseyi’ne görüşünü, “Gelibolu tahliye edilmelidir” şeklinde bildirdi.

Osmanlı cephesinde de görev değişikliği vardı…

Takdir belgelerine, madalyalara boğulan Mustafa Kemal Çanakkale’den ayrılmak zorunda kaldı.

Sebebi kıskançlık idi…

Enver Paşa, 26 Ekim 1915’te gönderdiği emriyle Mustafa Kemal’i, Anafartalar Grubu içinde bir ast birlik komutanlığına atadı! Bu Mustafa Kemal’in adeta cezalandırılması demekti. Onur kırıcı durumu elbette kabul edemezdi; istifa etti.

Sanders araya girdi. İstifasını geri aldırtıp bir aylık hava değişimiyle İstanbul’a gitmesini sağladı.

Mustafa Kemal, 10 Aralık 1915’te Anafartalar Grubu Komutanlığı’nı Fevzi (Çakmak)’a bırakarak Çanakkale’deki savaştan ayrıldı.

10 gün sonra da İngilizler Çanakkale’den çekildi…

Böylece 8,5 ay/259 gün süren Çanakkale muharebeleri son buldu.
Mustafa Kemal, düşmanın rahatça Çanakkale’den tahliye olmasını eleştirdi. Belki de bu nedenle görevden uzaklaşması sağlanmıştı; kim bilir!..

ASKERİ DEHASININ SEBEBİ

Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki başarısın sebebi neydi?
Kuşkusuz zekiydi; gerçekçiydi. Bir o kadar da kendini geliştirmeyi bildi.
Mekteb-i Harbiye’deki ilk yılında Ahmet Refik’in Clausewitz’den çevirdiği “Savaşın İdaresinde Temel İlkeler” kitabını okudu.

Savaşta galip gelmenin; zeka, mantık ve akıl gibi unsurlarla birlikte kişisel becerilerin de önemli olduğunu kavradı.

En sevdiği öğretmenlerinden Trabzonlu Yarbay Nuri‘den taktik dersleri alarak, gerilla savaşını öğrendi.

Subayın vazgeçilmezi, entelektüel gelişimini sürdürmekti. Kitap ve gazeteyi elinden düşürmedi.

1904-05 Rus-Japon Savaşı’nı güçsüz Japonların nasıl kazandığına kafa yordu. Moltke ve Napolyon‘un seferleri başta olmak üzere askeri tarih araştırmaları yaptı.

Kıta hizmetine çıkıp Osmanlı Ordusu’nun halini görünce, Berlin Askeri Akademesi’nin eski müdürü General Karl Litzmann’ın takım, bölük ve taburların eğitimine dair eserini 1909’da Almanca’dan çevirdi: “Takımın Muharebe Talimi.”

Aynı yıl 19 Ağustos ile 1 Eylül arasında yapılan tatbikatı analiz eden, “Cumalı Ordugahı: Süvari, Bölük, Alay, Tugay Liva ve Talim Manevraları” eserini yazdı.

1910’da Fransa’ya giderek Fransız Ordusu’nun Picardie manevralarını gözlemledi. Dönüşünde, “Bölüklerin Muharebe Talimi” broşürünü yazdı.
Osmanlı 5. Kolordu Erkan-ı Harbiyesi’nin iki günlük harita tatbikatını inceleyerek, “Tatbik ve Tatbikat Gezisi” eserini kaleme aldı.

Yüzbaşı Andre Constantin, Albay Biobat ve sosyolog Gustave Le Bon’un asker ve toplum psikolojisi üzerine eserlerini okudu.

Çevresindeki herkesin “Ordu ve Donanma Mecmuası” ile “Askeri Gazete”yi okumalarını istedi.

Trablusgarp günlerinde subaylardan muharebe tecrübelerini yazmasını istedi.

Sofya’da “Zabit ve Kumandan ile Hasbıhal” kitabı üzerinde çalıştı.
Uzatmayayım… Çanakkale’deki başarısı hiç tesadüf değildi.

19. Piyade Fırkası’na geldiğinde ertesi gün subaylara şu konuşmayı yaptı:
“Bir ordunun ruhu subaylardır. Subay ne kadarsa ordu da o kadardır. Askere örnek olun. Kendinizi iyi yetiştirin. Sırf askeri bilgiyle iyi asker olunmaz. Okuyun. Sanata ilgi duyun. Hayata bakın. Düşünen asker olun. Hepinizden askerlerinizin ruhunu-beynini, yurt sevgisiyle kararak, bilgiyle donatarak eğitmenizi istiyorum. Gözüm her an üzerinizde olacak! Görevde yanlışlığı bağışlamam, bağışlayamam.”

İşte bunun sonucudur:
Mustafa Kemal Çanakkale’deki başarıları nedeniyle şu madalyaları aldı:

- 23 Mart 1915: Alman İmparatoru I. Ferdinand’dan Aziz Alexander Nişanı,

- 30 Nisan 1915: Osmanlı Padişahı Mehmet Reşat’tan Gümüş İmtiyaz Madalyası,

- 1 Eylül 1915: Osmanlı Padişahı Mehmet Reşat’tan Gümüş Liyakat Madalyası,

- 28 Aralık 1915: Alman İmparatoru Wilhelm’den saygın Demir Haç Madalyası,

- 17 Ocak 1916: Osmanlı Padişahı Mehmet Reşat’tan Altın Liyakat Madalyası…

Evet, Mustafa Kemal askeri dehasını Çanakkale’den sonra da göstermeye devam edecekti.



Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 18 Mar 2015 11:06    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:


Avustralya'lı bir 'ANNE'nin Atatürke gönderdiği mektup



Avustralya`nın başkenti Canberra`da Mustafa Kemal`in bir anıtı ve Çanakkale Þehitleri`nin anısına kurulan bir ağaçlık vardır. Anıtta Mustafa Kemal`e ait 1934 yılında yazılan bir mektup yer almakta ki yüksek bir kişiliğin tüm izlerini taşımaktadır.



Sanmıyorum ki, dünya tarihinde bir ülke lideri çıkıp da böylesi bir konuşma yapmış olsun ve bu derece yüksek maneviyatla gerçek bir medenilik örneği göstersin.



Okuyalım tekrar, Atatürk nasıl sesleniyor ANZAK'ların ruhlarına ve annelerine;



“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken İngiliz, Fransız, Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Hintli kahramanlar!



Burada, dost bir vatanın toprağındasınız.Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle yanyana, koyun koyunasınız.



Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!



Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedir ve rahat uyuyacaklardır.Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”



Bu kez Avustralyalı bir anne de Mustafa Kemal`in mektubuna karşılık bir mektup yazar;



“Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını alicenap sözleriniz hafifletti, gözyaşlarımız dindi.



Bir anne olarak bana bir güzelim teselli verdi. Yavrularımızın sonsuz uykularında huzur içinde dinlendiklerinden hiç şüphemiz kalmadı.



Majesteleri kabul buyururlarsa, bizler de size “Ata” demek istiyoruz. Çünkü yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce.



Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan Büyük Ata`ya bütün anneler adına sevgi, şükran, saygıyla.”



Her okuduğumda tüylerimi diken diken eden, gözlerimi yaşartan bu iki mektuba ilişkin HaberTürk Muhabiri Ergur Altan'ın kaleminden çıkan harika bir yorumu da paylaşmak istiyorum;



Bir yanda kendi yurdu, kendi insanına karşı savaşıp da ölen askerleri şehit olarak, kahraman olarak, ana kuzusu gencecik bir evlat olarak gören Mustafa Kemal, bir yanda da, oğlu belki de hiç gitmek istemediği bir savaşa sürüklenen, oğlunun ardından bağrına ateş düşen bir annenin Mustafa Kemal`in mektubundan duyduğu teselli, merhamet ve saygı...



Bir yanda babalığın yüceliği, bir yanda anneliğin…



Bir amansız savaşın, bir tarifsiz yiğitliğin sonunda ne Mustafa Kemal`de bir kin, ne de oğlu Çanakkale`de, gurbette ölen bir annede düşmanlık…



Savaşın üzerine tesis edilmiş bir sulh, bir ferahlık yayan o güzel anneye ve babaya…



Bugün ABD`de konumlanan Ermeni Diasporası`nın Ermenistan halkının yaşadığı sefalete yoksulluğa karşı mücadele etmektense, bütün enerjisini 1915`te gerçekleştirilen göçün üzerinden oluşturulacak bir mağduriyet stratejisine harcaması ne hazin bir durumdur.



Madalyonun bir yüzünde sonuç varsa, diğer yüzünde sonucu oluşturan etkenler vardır. Aslı olmayan, abartılı bir sonuç çıkartılıyor ortaya ve sonuca bağlı etkenler zaten hiç araştırılmıyor bile.



Ülke yöneticilerimizse Diaspora`nın yıllardır attığı ve çoğunlukla başarılı olduğu adımlara karşılık, ülkemizde kaçak olarak çalışan Ermenileri sınırdışı etmekle tehdit ediyordu...



Nerede Mustafa Kemal`in kararlılığı, ileri görüşlülüğü, insancıllığı, nerede günümüz devlet adamlarının sığlığı, donanımsızlığı, bağımlılığı…



Bugün 20'li yaşlarda olan Azeriler dahi Ermeniler`in Azerbaycan topraklarını nasıl işgal ettiğinin, yaptığı katliamların birebir şahidi.



Bugün 20'li yaşlarda olan Bulgaristan göçmeni kardeşlerimiz dahi, 80li yıllarda yaşadıkları baskıları, zulümleri rahatça hatırlıyor.



Bugün 20'li yaşlarda olan Batı Trakya`daki soydaşlarımız dahi kendilerine uygulanan dinsel, kültürel, ekonomik baskıların yıkıntıları içinde.



On yıllar, yüzyıllar öncesine gitmeye gerek yok. Sadece bu topraklarda yaşayan Kürtler ve Ermeniler ve diğer halklar değil, Türkler de acılar, göçler, baskılar yaşamış ve yaşayan bir halktır.



Yalanlarla kandırılmış, düşünmemiz, sorgulamamız yasaklanmış, sesimiz bastırılmış, hakkımızı aramamız engellenmiş, hakkımızın ülkemiz yöneticilerince de asla aranmadığı, asla savunulmadığı bir halkız biz.



Ortak bir tarihimiz var oysa bizim; ortak acılarımız ve sömürülmelerimiz de var halen olanca hızıyla devam eden.



İçimizde olup da, bizi kendimize zalim olarak, katliamcı olarak, düşman olarak tanıtan ve bizim de bunu böyle kabul edip boynumuzu eğmemizin öngörüldüğü baskıcı ve riyakar tutuma karşı şunu sormak gerekir. Siz kendinizi ne derece farkındasınız ve sırtınızı yasladığınız emperyalist güçlerin sömürgeleştirdiği halkların, katlettiği, zulümler uyguladığı halkların ne derece yanındasınız?



Özgür olamayan piyon olur!



Üretemeyen, sulha ulaşamayan; sömürge olur!



Sadece yoksulluk vaat edilen halkların, sadece sömürülen, kandırılan halkların yaralarına merhem sürülmez; kanatıldıkça kanatılır yaraları. Bir küçücük pansumanla iyileşecek yaralar tümörlü, ölümcül bir hale dönüşür.



Bu bizim halkımız için de geçerlidir, geçmişte ve bugün ortak acılar yaşadığımız halklar için de, tüm ezilen dünya halkları için de geçerlidir.



Bugün 18 Mart 2010. Tüm Çanakkale Þehitleri`mizi , bize karşı savaşanlarla birlikte Mustafa Kemal gibi saygıyla anıyorum.



Bir sulh yazısıdır bu; Çanakkale`den yola düşen bir özgürlük, direniş ve insanlık yazısı…



Mustafa Kemal`in ve o güzel annenin dostluğunu, empatisini ve o hoyrat, sızılı zamanlarda dahi her türlü dayatmalardan uzak sakince sulhunu özlüyorum ben.



Türk halkının ve tüm ezilen halkların kendilerine dayatılan düşmanlıklara, kendilerine gösterilen ikiyüzlülüklere, baskılara karşı uyanacağı, birleşip direneceği ve özgürleşeceği zamanlara bizden sonraki o güzel kuşakların erişmesini diliyorum.



Ben, bu görüş ve duyguların altına tereddütsüz imzamı atıyorum. Kendimizi farketmenin zamanıdır artık.



Nurdan Muradoğlu
17 décembre 2011, 17:57



https://www.facebook.com/notes/g%C4%B1rg%C4%B1r/avustralyal%C4%B1-bir-annenin-atat%C3%BCrke-g%C3%B6nderdi%C4%9Fi-mektup/10150424419843148
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 28 Mar 2015 3:15    Sujet du message: Répondre en citant

İlber Ortaylı, 'Çanakkale geçilemedi de ne oldu?' sorusuna fena kızdı

19/03/2015 08:33

Prof. Dr. İlber Ortaylı'ya, "Çanakkale Geçilmez" söyleminin bir mit olduğu, müttefik ordularının bir yıl sonra Çanakkale'yi savaşmadan geçtikleri şeklindeki eleştirel görüşler hatırlatılınca yanıtı sert oldu.

devami : http://bit.ly/1NkP4Vm
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 18 Mar 2018 19:42    Sujet du message: Répondre en citant

2015 de baslamis olsa gerek Mustafa Kemal'siz Canakkale anlatimi.
Bu sene de, yani 2018, Diyanet Canakkale'yi anarken yine Ataturk'u yine esgeçmis...

Sasilacak bir sey yok, TC'yi 2023 de bitirmeye andiçmis bir adam var, Istiklal Marsi'nin muzigini begenmeyip desgistirmekten sozederse sasilir mi?

Bir de Ozdil'den Canakkale anlatimina bakin :

https://www.youtube.com/watch?v=bpfLij4MYNU&feature=youtu.be
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 22 Mar 2018 23:40    Sujet du message: Répondre en citant

Biri poposunu yirtsa da olmuyor. Canakkale'den Mustafa Kemal'i silmek olanaksiz, sen kendi tarihini degistirmeye kalksan bile Ingiliz, Fransiz arsivleri duruyor...

Iste bir ornek, Ingiliz yapimi bir belgesel :

https://www.youtube.com/watch?v=KABf-kzwAvo
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 22 Mar 2018 23:47    Sujet du message: Répondre en citant

Cahilliginin cesareti ile basklarini cehaletle suçlayan Levent Polat (yukarida Canakkalede Ataturk yoktur diyen) kimdir diye usenmedim fb'ye baktim.
Meger BADEN UETD baskaniymis...
Eh baskan filan olduguna gore cahil olmamali, keske cahil olsaydi. Cunku bile bile gerçekleri saklamaya soylenecek sifatlar çok agir...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 25 Mar 2018 2:31    Sujet du message: Répondre en citant

[url]


<
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 31 Mar 2018 23:48    Sujet du message: Répondre en citant

Artik her sene ayni çabayi goruyoruz. Mustafa Kemal'i dunyanin tanimasina, kendisine guvenilip Kurtulus Savasi'nin yapimciligina getirilmesini saglayan Canakkale'de ki ustun basarisi unutturulmaya çalisiliyor.

Ve hatta Ataturk adi silinmeye çalisiliyor... Iste bir ornek daha :

Citation:


Clichy Paşa!

Bilgin Gökberk - Cumhuriyet, 31 Mart 2018


Arda Turan’ın Akp’li sponsoru “Yerli milli bir değeri ülkeye geri getirdik mutluyuz” dedi.




***
Basın toplantısında her soru soruldu sorulması gereken tek soru sorulmadı.

Yerli milli değer referandum öncesi evet yerine hayır dese yine yerli milli mi olurdu yoksa vatan haini mi?

İbb’nin gözünde 5 kuruşluk değeri olur muydu?

***
Yerli milli değerin oynadığı ligin yayıncısı Katarlının, uçtuğu havayolu Malezyalının, kullandığı ev telefonu Lübnanlının.

***
Arda geldi ama Turhal Alpullu gidiyor.

Cumhuriyet’in ilk ürünleri Atatürk’ün mirası bile tezgâha kondu müşteri bekliyor.

***
En yerli en milli en değerli Türk’ün adı her stattan gidiyor, rahmetli kurduğu ülkenin statlarına bile artık giremiyor.

***
3-5 ay önce TFF’den izin alınmadığı için bir pankart Samsun stadına sokulmadı.

Üstünde “Yaşa Mustafa Kemal Paşa” yazıyordu.

Ülkenin stadına o gün maytap, torpil, bıçak vs. her şey girdi.

Sadece ülkenin kurucusu giremedi.

***
Maytapların, torpillerin, bıçakların üzerinde Mustafa Kemal yazsa onları da sokmazlardı stada.

***
Samsun’da 19 Mayıs’a girmek için izin alması gereken kim?

Mustafa Kemal.

İzin verecek olan kim ?

Yıldırım bey ve arkadaşları.

Fıkra değil.

Valla gerçek.

***
Yakında Passolig de sorarlar.

Tff’den biri not alsın bi zahmet.

Adı Mustafa Kemal.

Soyadı Atatürk.

Baba adı Ali Rıza Efendi.

Ana adı Zübeyde Hanım.

Doğum 1881.

***
Daha dün Atatürk’süz Çanakkale Zaferi koreografisi elini kolunu sallaya sallaya İbb’cilerin stadına girdi.

İzin aldılar mı?

Aldılarsa ‘kim’den?

***
Bağımsızlığımızın simgesi olan savaşın koreografisinde

Clichy Paşa vardı,

Mustafa Kemal Paşa yoktu.

Sonra çıkıp bizi neden sevmiyorlar diyorlar?

***
Atatürk’süz tarih yazmaya meraklıysan bari Çanakkale’yi O’nsuz yazma.

Alay konusu olma.

Mars’ta, Uranüs’te bile Dünya tarihini Çanakkale’siz, Çanakkale’yi Mustafa Kemal’siz anlatmazlar.

Başakcity’de anlattılar.

***
Genç, yaşlı, kadın, erkek tüm ülkenin savaştığı, 500 bin kişinin hayatını kaybettiği, liselerin şehit olan öğrencileri yüzünden mezun veremediği, Tıbbiye’nin eğitime ara verdiği, 3 İstanbul takımının neredeyse tamamının şehit olduğu Çanakkele Destanı, İbb başkan vekilinin stadında Togolu Adebayor Paşa ile anlatıldı.

***
3 büyük, bu yüzden büyük.

Çok şampiyon oldukları için değil.

Yerli milli oldukları için, Cumhuriyet’le büyüdükleri için, Cumhuriyet çocukları oldukları için, Cumhuriyet uğruna şehit bile verdikleri için.

Atatürk’ün askerleri oldukları için.

***
Ülkenin kurucusu daha dün kendi kurduğu Meclis’e de giremedi.

Sarıkla, cüppeyle, fesle gelenin kapılarda karşılandığı Meclis’te bir vatandaşın tişörtüne ‘siyasi içerik’li diye el konuldu.

Tişörtte Ata’nın fotoğrafı vardı.

Altında “Mustafa Kemal’in askerleriyiz’’ yazıyordu.

***
Siyasi içerik dedikleri Atatürk’tü.

Yuh!

***
Federasyon başkanının 1 gecede 2-3 tv, 3-5 gazete aldığı ülkede, skandal koreografi için o gece tv’lerde tek kelime eden çıkmadı tabii.

Ligi yayınlayan tv’de sadece bir yorumcu dayanamadı, “Ata’nın orada olmamasından bir TC vatandaşı olarak rahatsız oldum” dedi.

Sunucu kızardı, bozardı kekeledi, “Peki biz maçlara geçelim” dedi.

***
Ekmek parası dedikleri de bu..

Gerektiğinde Atatürk’ü bile anında satmak..

***
İzmir Marşı’nın siyasete alet ediliyor diye statlara girmesinden rahatsız olan Dilmen 100’de 100 siyasi koreografinin Başakcity stadına girmesinden hiç rahatsız olmadı.

Hangi gezegende yaşıyorsa..

Bir de çıkıp “Başakcity burada sevilen ve saygı gören bir kulüp” dedi.

***
Tv’lerde Atatürk’e, annesine en aşağılık şekilde küfür, hakaret serbest, Mustafa Kemal’e, ‘Mustafa KeMAL’ demek serbest!

“Keşke Yunan kazansaydı hilafet olurdu Mustafa da olmazdı” demek serbest.

Katarlı kankanın tv’sinde yerli, milli olmadığı için ‘arena’ demek yasak.

Tesadüfen öğrendik.

***
Sunucu GS’nin stadına “Arena” dedi, yanındaki yorumcu hemen uyardı “Arena deme”.

Niye?

Mekânın sahibi mi kızıyor?

***
Ülke enteresan.

Türk Telekom Arena’nın ‘arena’sı yerli milli olmadığı ‘yabancı’ olduğu için koyuyor.

Yerli milli Türk Telekom’un yabancı’ya satılması kimseye koymuyor.

30-40 milyona ulaşan yerli milli Digitürk’ü Katar’lı arkadaşlara satmak no problem.

Digikatar’da ‘arena’ demek problem.

***
Futbolcu, babası yaşındaki gazeteciye 1-2 laf ettiğinde medya tek ses tek yürek oluyor.

Türkiye Cumhuriyeti’nin babası Atatürk’e gelen geçen laf ettiğinde tek ses, yürekli tek kişi çıkmıyor.

Sorsan hepsi Atatürk’ü sever de..

Konu bu değil.

Atatürk yaşasa onları sever miydi?

Konu bu.

***
Sistem öyle kokuşmuş ki..

Her siyasi görüşten, her düşünceden 30-40 milyon abonesi olan uluslararası 1 telekomünikasyon şirketi bile internet tv’lerinde yorumcuyu yandaş ‘uyumlu’ iktidara şirin gözüken gazeteciler arasından seçiyor.

***
Müşterinde kriter aramıyorsan iş vereceğin gazetecide de arama.

Ya da gazetecide aradığın kriteri abonelerinde de ara.

Müşterilerini de ‘uyumlu’lar arasından seç.

***
Bütün bunlar olurken bu toplara hiç girmeyen top medyası ne yapıyor?

Başbakanların atamayla geldiği ülkede hakem atamalarını tartışıyor.

***
Atatürk bu milletin yüreğinden, beyninden silinmez.

Silmeye kalkanlar da bu milletin hafızasından silinmez.

***
Nokta.



http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/951301/Clichy_Pasa_.html


<
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 18 Mar 2019 21:28    Sujet du message: Répondre en citant

Bir 18 Mart daha geldi geçiyor...

Ve tarihi gerçekler bir kez daha yok edilmeye çalisiliyor...

Ve yine bazi insanlar (yukarida da goruldugu gibi) Canakkale'de Atatürk yoktu diyebiliyor hem de karsisindakini cahillikle suçlayarak...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 18 Mar 2019 21:40    Sujet du message: Répondre en citant

Une page historique par la traduction d'Özcan Türk

Citation:

KOCA SEYIT: LA TRISTEMENT BANALE HISTOIRE D’UN HÉROS TURC !

Les milieux réactionnaires turcs tentent de réécrire l’histoire turque en gommant le nom de Mustafa Kemal Atatürk. Ces dernières années, cette tendance idéologique malveillante, dénuée de tout fondement scientifique, a empiré.
Ainsi, pour célébrer la victoire de la fameuse bataille des Dardanelles (Çanakkale), les faussaires islamistes publient toutes sortes de texte et d’illustration avec une ablation volontaire de la figure héroïque de Mustafa Kemal. Pour la bataille des Dardanelles par exemple, ils mettent en exergue exclusivement l’héroïsme (mérité) du caporal turc Seyit qui a transporté sur son dos un obus de 215 Kg ayant permis de couler un cuirassé anglais. Bien évidemment, il est parfaitement inepte d'opposer Seyit à Mustafa Kemal. Ces 2 héros sont complémentaires, ils se sont battus ensemble.

Voici la traduction d’un article signé de Hüseyin Vodinalı publié le 16 mars 2015 sur Odatv qui conte la suite, très triste, de l’histoire de « Koca Seyit » et comment Atatürk l’a secouru.

Terminons par préciser que la victoire des Dardanelles est intimement liée au génie militaire de Mustafa Kemal Atatürk. Peut-on concevoir la libération d’Orléans sans Jeanne d'Arc, la bataille d’Austerlitz sans Napoléon, la bataille de Verdun sans le maréchal Pétain ou l’Appel du 18 juin sans le général de Gaulle ? Pourtant, en Turquie, depuis une grande décennie, force est de constater des tentatives infâmes d’effacement d’Atatürk lors des célébrations de la grande victoire des Dardanelles. Ainsi, nombreux sont les dirigeants et élus politiques turcs à ignorer volontairement le rôle crucial de Mustafa Kemal. D’autre part, l’immense majorité des imams ne citent plus Atatürk, dans les mosquées, lors des prières communes à la mémoire des combattants turcs des Dardanelles.
On laisse croire à une victoire mystique et confessionnelle en faisant fi de toute stratégie militaire et de toute tactique de commandement.

Dans cette bataille historique pour le contrôle du détroit des Dardanelles, le caporal Seyit a joué un rôle incontestablement héroïque qu’il convient de saluer et honorer.

-------------------------------

Le Grand Seyit « Koca Seyit » est son nom de héros. Seyit Ali Çabuk est son nom d’identité.

Il est le héros qui a soulevé un obus de 276 kg ayant permis de couler un cuirassé anglais lors de la bataille des Dardanelles.

Seyit Ali est né en 1889 dans le village forestier de Manastır rattaché au district de Havran dans la province de Balıkesir. Il est l’enfant frêle aux yeux bleus d’une modeste famille de Yörük, des Turkmènes nomades.

Seyit emmène paître ses chèvres et parfois, il vend du bois de chauffage qu’il récupère illégalement dans la forêt.

En 1909, il est enrôlé dans l’armée pour ses obligations militaires. En 1912, la guerre des Balkans le rattrape. Et en 1914, Il se retrouve à la bataille des Dardanelles comme canonnier.
Le 18 mars 1915, l’ennemi passe à l’offensive pour s’emparer du détroit stratégique des Dardanelles. Seyit sert, à ce moment, au fort de Mecidiye (Rumeli Mecidiye Tabyası) situé sur la péninsule de Gallipoli.

Rappel des faits : Un obus tiré par le cuirassé HMS Queen Elizabeth qui avait commencé à pilonner les positions ottomanes sur la côte, tombe sur le fort de Mecidiye. Les pertes turques sont très lourdes et seuls demeurent vivants 2 soldats et leur commandant. L’un de ces soldats est Seyit Ali Çabuk.

Il parvint à porter un premier obus de 276 Kg jusqu’à la batterie de canon car le treuil est endommagé. Le premier tir est un échec. Le second également. Par contre, grâce au 3è obus qu’il soulève avec l’aide de Niğdeli Ali, le tir parvient à toucher et détruire le système de navigation du cuirassé britannique HMS Ocean qui ensuite heurte une mine mouillée par le torpilleur turc Nusret et coule, de même que le cuirassé français Bouvet.
Suite à sa bravoure, Seyit est promu caporal et décoré.
Il perçoit également une double ration. Une semaine plus tard, il la refuse l’estimant inéquitable à l’égard de ses camarades d’armes.

Le caporal Seyit Ali est démobilisé en 1918. Lors de la réforme des noms de famille d’Atatürk, on lui attribue, en toute logique, le patronyme « Çabuk » signifiant « Rapide » en turc.

TOUTE UNE NUIT DEVANT LA PORTE AVANT DE POUVOIR RENTRER CHEZ LUI

Seyit Ali marche 13 jours, du champ de bataille de Çanakkale pour rejoindre son village de Manastır à Havran, soit 145 kilomètres. Tous les villageois le croient mort. Devant chez lui, il hésite pour entrer. Ça fait 9 longues années qu’il est parti. Peut-être que sa femme s’est remariée ? Peut-être qu’il est de trop ? Il doute, il s’interroge. Arrivé au crépuscule, il guette sa maison juqu’au petit matin. A l’aube, il rencontre l’un de ses cousins bergers qui emmène paître le troupeau de moutons.
-Qui es-tu ?
-Je suis Seyit.
-Seyit ?! On te croyait mort !
-Je suis bien vivant. Me voilà, je suis revenu. Dis-moi… est-ce que ma femme s’est remariée ?
-Non, elle t’a attendu. Elle a un enfant. Va les voir.
Seyit frappe à la porte et appelle sa femme.
Une fille de 8 ans se pointe sur le palier. « Mamaaaan, il y a un monsieur barbu à la porte, j’ai peur ! ».
La maman accourt et voit Seyit : « Ne crains rien ma chérie, c’est ton père ! » rassure-t-elle.
Ainsi, Seyit rencontre sa fille, pour la première fois, 9 ans plus tard…
Cette fille devenue grand-mère racontera, plus tard, à ses petits-enfants que dans les débuts, elle n’osait pas l’appeler papa, ni s’asseoir sur ses genoux…

SEUL ATATÜRK S’EN SOUVIENT !

Seyit Ali à son retour du front ne raconte rien à personne. Il garde pour lui tout ce qu’il a enduré durant 9 ans de guerre.
Le traumatisme l’a plongé dans le mutisme.

En 1929, Mustafa Kemal Atatürk vient à Havran pour une célébration. A cette occasion, il demande au gouverneur de Havran : « Il y a le caporal Seyit qui vit ici, je souhaite le rencontrer. »

Le gouverneur désemparé est incapable d’indiquer à Atatürk le village où vit Seyit Ali mais répond quand même « A vos ordres mon général, nous le trouverons !».
Après investigations auprès de l’office du service militaire, il apprend que Seyit habite le village de Manastır.
Deux gendarmes sont alors dépêchés pour aller chercher le caporal Seyit. Les militaires partis le matin arrivent au village de Seyit le soir.
Le brave Seyit est absent, il est parti travailler à la forêt. Les soldats l’attendent jusqu’au soir devant chez lui. Seyit rentre tard et en apercevant les gendarmes, il pense aussitôt qu’ils sont là pour le sanctionner de ses activités dans la forêt. En effet, Seyit récupère du bois illégalement dans la forêt et le transforme en charbon de bois pour le chauffage qu’il vend afin de nourrir sa famille.
Sans rien laisser paraître, Seyit interroge les gendarmes : « Qu’y a-t-il ? Que me reprochez-vous ?».
Surpris, les gendarmes lui expliquent : « Mais rien, Mustafa Kemal Pacha souhaite te rencontrer, nous sommes venus te chercher ».
Seyit est très agréablement surpris par une pareille nouvelle !

Les 3 hommes parviennent à Havran dans la nuit. Le gouverneur voyant Seyit dans un état de grande pauvreté, lui fait prendre un bain, puis l’emmène chez le barbier et enfin, le lendemain matin, le fait vêtir d’un beau costume.
Les retrouvailles avec Mustafa Kemal Pacha sont très émouvantes.
Atatürk lui demande : « Seyit, tu es un grand héros. La patrie te doit beaucoup. Je t’en prie, demande-moi ce que tu veux ! Et pour commencer, permets que je te fasse verser une pension mensuelle. »
Et Seyit de refuser : « Non mon Pacha, je n’ai fait que mon devoir, je ne l’ai pas fait en contrepartie d’un salaire ».

Puis, hésitant, Seyit ajoute : « Juste une chose si je peux me permettre mon Pacha… Je ramène du bois de la forêt que je vends ensuite le soir venu aux habitants de la région pour se chauffer. Je serais heureux si vous pouviez ordonner aux gardes forestiers de ne pas confisquer ma hache. Je veux travailler tranquillement. Je ne veux pas d’argent. Je veux le gagner à la sueur de mon front. »
Atatürk ordonne aussitôt au gouverneur de laisser Seyit entièrement libre de travailler dans la forêt.

2 ans plus tard, un nouveau gouverneur est muté à Havran. Celui-ci ignore l’ordre de Mustafa Kemal Pacha et Seyit est de nouveau obligé de fuir les gardes forestiers qui ne le laissent guère tranquille.

Le caporal Seyit poursuit un temps encore ses activités dans la forêt jusqu’à ce que la vieillesse l’en empêche progressivement. Ensuite, il travaille comme manœuvre dans une usine à Havran.

En 1939, à l’âge de 50 ans, le valeureux Seyit succombe à une pneumonie. Il est inhumé dans son village.

Et le village du Grand Seyit est toujours aussi pauvre…
Son village où vit une petite centaine de ses descendants est renommé Çamlık puis en 1990, il est enfin baptisé du nom de son héros : « KocaSeyit », le Grand Seyit.
Mais, la commune n’a toujours ni l’électricité, ni l’eau courante !
Un temps, l’armée turque décide d’investir dans cette localité à la mémoire de ce vaillant soldat et héros national. D’ailleurs, une stèle de Seyit est même érigée, mais les procès Ergenekon et Balyoz (NDLR : La justice turque a acquitté en 2015 près de 200 militaires turcs suspectés iniquement d’avoir planifié en 2003 un coup d’État contre le gouvernement) gèlent toute action des militaires.

Le sort du village de Seyit n’a rien de différent des autres communes du sud-est turc, ses habitants élèvent des moutons et des chèvres, et vont travailler dans les champs des grands propriétaires terriens… comme leur aïeul Seyit !

L’histoire de Seyit est similaire à celle de tous les héros turcs.

Au moins lui, il a de la chance car certains héros actuels sont parfois incriminés et parfois emprisonnés avec manipulation et malveillance, s’ils ne se pendent pas avant.

Hüseyin Vodinalı
16/03/2015

©Traduit du turc par Özcan Türk

Source de l'article en turc :
https://odatv.com/kocaseyiti-hic-boyle-bilmediniz-1603151200.html?fbclid=IwAR2FktfFz-eAgCayiWx-3s08ubwbBs6OR7dmzTnCkQiYiBheFxCu2Ce1Lmo







<
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 25 Mar 2019 1:37    Sujet du message: Répondre en citant

Citation:



Düşman doğruyu söyler, dost aldatırken...

Mine G. Kırıkkanat - Cumhuriyet 24 Mart 2019



Avustralya ve Yeni Zelanda’nın ortak ordu gücü ANZAC, savaş planında öngörülenin tam tersine, kayalık bir kıyıya çıkarma yapmıştı. Kıyı şeridi ne planda görüldüğü gibi düz, ne de yeterince genişti. Çıkarma kargaşa içinde sürerken, genç general Kemal Paşa komutasındaki Türk topçuları, karaya çıkan bölüklere göz açtırmıyordu. Kemal Paşa, ANZAC’ları tamamen durdurmayı başardı. Britanya askerleri ise tepelerde pıtrak gibi açılan düşman mevzilerinin ateşi altında, bulundukları yere çakılmışlardı.
Sekiz ay süren bir çilenin ve yüz bini aşkın askerin ölümü sonunda, yenilgi artık kaçınılmaz görünüyordu. Britanya ve Fransa hükümetleri, donanmaya destek göndermeyi kesti. Aralık ortasında geri çekilme başladı. İtilaf güçlerinin Çanakkale seferindeki tek başarılı operasyonu, bölüklerin geceler boyu süren tahliyesi oldu.

Türklerin gücü küçümsenmişti; Mustafa Kemal Türk ulusunun simgesi oldu.
Türk ordularının bozguna uğrayacağını ‘büyük rahatlıkla’ öngören Winston Churchill ise kararan armalarını yeniden parlatmak için İkinci Dünya Savaşı’nı beklemek zorunda kalacaktı.
*

* Gazeteci Laurent Legrand’ın Fransız Le Point dergisinde yayımlanan 18 Mart 2019 tarihli ve Çanakkale Muharebesi: Osmanlı tuzağı başlıklı makalesinden alıntıdır.

***

Osmanlı’nın direniş gücünü hafife alan İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener’in “Marmara’da deniz sefası” nüktesiyle çıkılan Gelibolu Seferi, İtilaf Devletleri’nin Birinci Dünya Savaşı’nda uğradığı en dehşetengiz yenilgi oldu.
Osmanlı, donanmanın büyüklüğünden deniz saldırısını bir kara harekâtının izleyeceğini anlamıştı. Gelibolu’da Türk ordularına komuta eden genç albay (müstakbel Atatürk) Mustafa Kemal, askerini ve planlarını kara saldırısına göre hazırladı.

İtilaf donanmasına komuta eden General Hamilton’un Londra’ya gönderdiği raporlarda, ancak Temmuz ayından sonra daha gerçekçi bir durum değerlendirmesi görüldü. Hamilton, bunlardan birinde, “Yunanlıların Truva’yı fethetmek için 10 yıl uğraşmış olmalarına artık şaşırmıyorum” diyordu.
Çanakkale’de Batı istilasını durduran Osmanlı orduları, yeni Türkiye’nin Ata’sı Mustafa Kemal’in örnek oluşturduğu bir kahramanlık gösterdiler.
Büyük Britanya’da, Çanakkale’nin yol açtığı insani felaket için 1916’da soruşturma komisyonu kuruldu. Ağır yenilginin başlıca sorumlusu olarak Churchill’in devlet katındaki tüm görevlerine son verildi ve siyasal kariyeri İkinci Dünya Savaşı’na kadar karanlığa gömüldü.*

* Prof. Dr. Bruno Cabanes’in (Ohio State University/Çağdaş Savaşlar Tarihi öğretim üyesi) 2009’da yayımladığı Çanakkale: Travma başlıklı makalesinden alıntıdır.

***

Batı medyaları, her yıldönümünde Çanakkale Savaşı’na ilişkin belgesel ve makaleler yayımlar. Uğradıkları yenilgiyi elbette kendi açılarından, yani itilaf devletleri cephesinden irdelerler. Ama hepsi, “düşman” Türk askerinin kahramanlık hakkını teslim eder ve istisnasız hepsi için Çanakkale’nin birincil derecede muzaffer komutanı Mustafa Kemal’dir. Yenik General Hamilton’un arşivli raporuna bakılırsa, Mustafa Kemal’in komutasındaki Türk askeri Çanakkale’de gerçekten Truva’nın öcünü almıştır!

Batı medyalarında Çanakkale hakkında yapılan tek hata, bazı gazetecilerin yukardaki alıntıda gördüğünüz gibi savaş sırasında yarbaylıktan albaylığa terfi eden Mustafa Kemal’i, sonrasında aldığı Paşa unvanıyla anmasıdır, o kadar... Bu yanılgı dışında yazılan her şey, savaşın her iki cephesi için de doğrudur.

Çünkü yalan üstüne kurulan tarih, bilim değildir.

Yalan üzerine kurulan devlet, baki değildir.

Yalan üzerine kurulan ekonomi, yolsuzluktan ibarettir.

Politikacıların su içercesine yalan söyledikleri ülkede, yalan dinleye dinleye yalan söylemeye alışan halkın hiçbir doğruya hakkı kalmaz!

***

Türkiye’de sözde muhafazakâr, özde yoz bir toplum kesiti, bu ülkeyi hepimizin yurdu yapan ortak değerlerin birincisi, tarihimizi çarpıtarak; Mustafa Kemal Atatürk’ü Çanakkale zaferinden silmeye çalışıyor.
Bir zamanlar savaştığımız düşmanlar doğruyu söylerken, dostumuz olması gereken yurttaşlarımız yalan söylüyor!

Sahte muhafazakârlar, ülkenin “muhafaza” edilmesi gereken tüm maddi varlıklarına ve manevi değerlerine ihanet içindeler!
Dünyada, düşmanın saygı duyduğu ulusal kahramanına küfreden hainler, sadece Türkiye’den çıkıyor...

Bu hainler, düşmanın yapamadığını başarmak; savaşarak koruduğumuz vatanı ona buna satarak, ortak değerlerimizi yıkarak, Türkiye’yi yok etmek üzereler.

Ortak geçmişimizi yıkan hainlerle, elbette ortak bir gelecek de kurmak mümkün değil.

Bölündük. Onlar bize, biz onlara düşmanız. Düşman artık içimizde.
Ama yine yeneriz. Düşman kim olursa olsun, eninde sonunda yeneriz.


Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 17 Mar 2023 18:01    Sujet du message: Répondre en citant

2019 da son katki gelmis ve yine bir Canakkale Zaferi kutlamasi oncesi, biraz evvel Cengiz-Han'in yazdigi gibi iktidarin propaganda araci Diyanet cuma hutbesinde Canakkale'yi aniyor ama yine Canakkale kahramani Atatürk'ün adini anmadan, sanki anmasa Atatürk'ü unutturacagini saniyor Diyanet'in basindaki kilicla hutbeye çikan zavalli.

Ve Bursa'da bir kisi bu duruma itiraz edince linç tehlikesi yasiyor.

https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/ataturksuz-18-mart-hutbesine-bursada-tepki-cuma-namazinda-ortalik-karisti-2062168




<
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Page 1 sur 1

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.