307 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 307
Membre(s) : 0
Total :307

Administration


  Derniers Visiteurs

administrateu. : 13h04:34
murat_erpuyan : 13h06:58
SelimIII : 1 jour, 02h31:30
Salih_Bozok : 3 jours
cengiz-han : 3 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - NEDİM GÜRSEL’IN SON ROMANI: YÜZBAÞININ OGLU
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

NEDİM GÜRSEL’IN SON ROMANI: YÜZBAÞININ OGLU

 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Culture : littérature, art (cinéma, photos...), traditions...
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11178
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 10 Jan 2014 2:06    Sujet du message: NEDİM GÜRSEL’IN SON ROMANI: YÜZBAÞININ OGLU Répondre en citant

Dernier livre de N.G. vient de paraître en Turquie, en attendant la traduction en langue française...




V





V

BASIN BİLDİRİSİ

NEDİM GÜRSEL’IN SON ROMANI: YÜZBAŞININ OGLU

Nedim Gürsel’in son romanını yıkım gücü yüksek bir saatli bomba olarak
tanımlayabiliriz. Yazar yalnızca günümüzde yükselen değerleri hedef almıyor, toplumsal ve siyasal tabuları da kökünden sarsıyor. Bir ergenin Galatasaray Lisesi’nde yatılı öğrenciyken sıra arkadaŞının annesiyle yaŞadığı yasak aŞkın hikâyesini okurken 27 mayıs darbesiyle de yüzleŞiyoruz.

GeçmiŞle günümüz arasında gidip gelen anlatı , darbeci subay Asan
HöŞgör üzerinden orduyla, her gün her yerde boy gösteren ve çok bilen
baŞbakan üzerindense siyasi otoriteyle hesaplaŞıyor. Üstelik alaycı ve son derece samimi bir biçimde.

Gürsel’in diğer romanlarından çok farklı bir yapıtla karŞı karŞıyayız.
Yazar bu kez gerçekten ŞaŞırtıyor okuru, onu cinsel aŞkın çekim gücüyle
sınarken hem Anadolu’nun kıŞla kentlerinde hem eski Beyoğlu’nun büyülü
dünyasında dolaŞtırıyor. Ve baskıyla özgürlük ikilemi arasında sıkıŞıp kalmıŞ

insanın dramını anlatırken yerleŞik değerleri sorguluyor. “YüzbaŞının Oğlu” nun

Nedim Gürsel’in romancılığında önemli bir aŞama olduğu kesin. “Allah’ın
Kızları”ndan sonra yazarın çok ses getirecek, çok tartıŞılacak yapıtlarından biri.

Ve hiç kuŞkusuz en pervasızı.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11178
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 10 Jan 2014 2:40    Sujet du message: Répondre en citant

Autres contributions sur Nedim Gürsel dans les divers forums!

Nedim Gürsel :
http://bit.ly/KFHlpw

*

Nedim Gürsel & Nancy
http://bit.ly/JLvIgz

*

Nedim Gürsel prix Méditerranée 2013
http://bit.ly/1cT64gp

*

Lettre de Nedim Gürsel à Erdogan
http://bit.ly/1evfdhR
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 11 Jan 2014 13:18    Sujet du message: Répondre en citant

http://www.hurriyet.com.tr/cumartesi/25497277.asp#

Artık bu muhafazakârlık söyleminden sıkıldım

Arzu Çakır Morin

Nedim Gürsel yeni romanı ‘Yüzbaşının Oğlu’nda otoriteyi, kurumları ve son dönemde yükselen muhafazakârlık anlayışını yıkmaya çalışıyor. 60 darbesi sırasında geçen kitap, liseli bir ergenin bir bakanın karısıyla yaşadığı aşkla da tartışılacak.

Önce ‘Allah’ın Kızları’ ile inancı, ardından ‘Þeytan, Melek ve Komünist’ adlı eseri ile komünizmi sorguladı. Þimdi hepsinden farklı bir dil ve cesaretle kaleme aldığı ‘Yüzbaşının Oğlu’ adlı eseri ile darbelerin, baskıların, cinsel ve politik tabuların pimini çekmeye hazırlanıyor. Galatasaray Lisesi’nde ergen bir genç, ilk ve yasak aşk, 27 Mayıs darbesine katılan bir baba, 60 yaşını deviren ve geçmişiyle olduğu kadar bugünüyle de hesaplaşan bir kahraman. Geleneksel üslubu da sertleşmiş, kendisiyle bile dalga geçen bir yazara dönüşmüş Gürsel. Paris’teki evinde her zamankinden daha öfkeli, daha isyankâr, ama daha ‘dalgacı’ gerçekten gemileri yakmış bir Nedim Gürsel ile karşılaşıyoruz. Haziran ayında Fransız Akdeniz Roman Ödülü alan ünlü yazarın “Muhafazakârlığın ötesinde, başkaldırının da bir erdem olduğunu haykırmak için yazdım” dediği ve ‘tahrip gücü yüksek saatli bombaya’ benzettiği yeni romanı, hayli gürültü koparacağa benziyor. İşte Nedim Gürsel’in yeni romanından ipuçları...

Kitabın ismi Puşkin’in ‘Yüzbaşının Kızı’nı aklına getiriyor. Neden ‘Yüzbaşının Oğlu’?
Romanın içinde de Puşkin’e gönderme var. Bu kitaba bu ismi verdim, çünkü bir roman kahramanı yaratmak istedim. Yaşlı bir adam konuşuyor ve gerçekten babası bir yüzbaşı. Küçük bir Anadolu kentinde, bir kışla kentindeki çocukluk anılarıyla başlıyor. Ama anlatı bugün ile geçmiş arasında gelip giden bir yapıya sahip. Kahramanımızın babası Yüzbaşı Hasan Hoşgör, babaannesinin Rumeli şivesiyle söylersek ‘Asan’ Hoşgör. Onun kimliğinde darbelerle hesaplaşıyorum. Darbe ve orduyla hesaplaşma var ama tek hesaplaşma bu değil. Tüm tabulara bir meydan okuma var. Bugünkü Türkiye romana giriyor. Ve medyanın vazgeçilmez figürü, her kanalda sürekli birinci, ikinci, üçüncü haber olan Sayın Başbakan var. Dolayısıyla onunla da bir hesaplaşmaya giriyor. Bir de bir ergen ile olgun bir kadın arasındaki yasak aşk hikâyesi. Bütün bunları harmanlayan bir anlatım.

Kahramanın âşık olduğu kadının adı neden Cazibe?

Çünkü cazibesi olan bir kadın. Sıra arkadaşının annesi ve Menderes’in bakanlarından Halim Bey’le evli. Ama adı gibi halim selim bir adam değil. Sınıf arkadaşı Cımbız Metin’in babası ve ilk aşkının eşini kurtaracak.
Tam olarak anlatmak istediğiniz ne? Aşk mı, ergenlik mi, baskılar mı, darbeler mi?
Yüzbaşının Oğlu aslında günümüzde yükselen muhafazakâr değerleri yıkmaya çalışan bir roman. Çünkü ben yok ecdadımızın at üstünden inmediğinden, yok atalarımızla övünmemiz gerektiğinden bütün muhafazakarlık söyleminden artık çok sıkıldım. Bu bağlamda ‘Yüzbaşının Oğlu’nun tahrip gücü yüksek bir saatli bomba olduğunu düşünüyorum. Bugün iktidar olan ve toplumu kuşatmış muhafazakârlığı kendimce sarsmak istedim. Bunu da roman bağlamında bir kahramana yükleyerek yapmaya çalıştım.
Ama romanda 60 darbesinin ilk özgürlükçü anayasayı getirdiğini de söylüyorsunuz?
Ben özgür düşünceye ve demokrasiye inanan bir yazarım. Ve askeri darbelere elbette karşıyım. Romanda bu öyle bir cümle kuruyorum. Bu elbette tartışılabilir. Ama 10 yıl boyunca ülkeyi idare edenlerin ipte sallandırılması bugünden baktığımızda anlaşılır ve kabul edilebilir değil. Kahramanımız ilk askeri darbenin diğerlerini de tetiklediğini söylerken, Menderes’i de çok övmüyor. Bütün bu darbelerden bir yazar olarak da kendime göre payımı almış bir yazar olarak hesaplaşıyorum orduyla.
Sadece darbe değil, dönemin cinsel tabuları ile de çok cüretkâr bir dille hesaplaşma var. Olgun bir kadın ile bir ergen arasındaki yasak bir aşkı anlatarak cinsel tabuları da yıkmak istedim. Galatasaray Lisesi anılarımdan yola çıkarak yatılı okul öğrencilerinin cinsel sefaletini, Beyoğlu’nun batakhanelerinde yaşadıkları ilk cinsel deneyimleri de bu romanda bulabilecek okur. Son derece ‘hard’ bir dil kullandım bilerek. Bütün doğallığı ve Galatasaray argosu ile yazdım. Okura bu da çok kaba gelebilir, ama bu bir gerçek ve Türkçenin bir tadı. Ben de tat alarak bu kaba deyimlerle yazdım o bölümleri. Onun için de romanımı sarı-kırmızılı yıllara ve sınıf arkadaşlarıma adadım.

Ciddi bir üslup değişikliği var bu romanınızda. Neden öfke ve sert üslup?

Evet haklısınız roman öfkeli ve sert. Günümüz gereği. Çünkü hâlâ Türkiye’nin ileri demokrasiye geçtiğini savunan bir iktidar var ülkemizde 11 yıldır. Ve olan bitene baktığımızda, özgürlüklerin giderek daraldığı, muhafazakârlığın artık gına getirecek kadar bir iktidar söylemine dönüştüğü, sadece politik alanda değil, entelektüel alanda, eğitim alanında, günlük yaşamımızda, her alanda bireysel özgürlüklerin, düşünce özgürlüğünün giderek kısıtlandığı ortamda böyle sert bir üslup kullanmak istedim. Üstelik bütün bunlarla alay eden sinik bir üslup ön plana çıkardım. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu bir perişan durumdan dolayıdır.

BİR BAÞBAKANIN ASILMASINI HAZMEDEMİYORUM

Kitapta tarih içinde yolculuk yaparak Menderes dönemi ile bu dönem arasında bir paralellik kuruyorsunuz öyle değil mi?
Menderes döneminde yaşanan düşünce özgürlüğü zaafı, 10 yıl boyunca alternatifi olmaması bugünkü Türkiye ile bir paralellik kurmama yol açıyor. İstanbul eşsiz coğrafyasıyla bir rant merkezi. Gezi olayları ve yolsuzluk olaylarının ayyuka çıkması Menderes dönemindeki kentsel dönüşüm pojesinin bir parçası ya da devamı gibi. 60 yıl arayla aynı hikâyeler tekrar ediyor ilginç bir şekilde. Ama bugün 27 Mayıs’a baktığımda bir başbakan ve iki bakanının asılmış olmasını hazmedemiyorum. Ama bu orduya eleştirel bakış, hiçbir zaman Demokrat Parti iktidarının adını hak eden demokrat bir iktidar olduğu anlamına da gelmiyor.
“İstanbul’u hiçbir kente değişmem” diyorsunuz. Her romanınızda hemen hemen İstanbul var. Peki neden İstanbul’da yaşamıyorsunuz?
Ben eğer İstanbul’da yaşasaydım İstanbul’a bu kadar tutkun olur muydum bilmiyorum. “O mahiler, ki derya içredir, deryayı bilmezler” der büyük bir tasavvuf şairi. Yani balıklar, denizin içinde denizin kıymetini bilmezler. Suyun değerini bilmek için deniz dışına çıkıp susuz kalmaları gerekir. İstanbul’da yaşamıyorum ama çok sık gidip geliyorum. Olumlu ve olumsuz anlamda İstanbul’un değişimini izliyorum.

Sartre tutuklanamaz o Fransa’dır

Fransa’da General de Gaulle yakın siyasi tarihin en önemli siyasi figürlerinden biri. Hakkında ne dalgalar geçildi, ne karikatürler çizildi, ne burnu, ne boyu kaldı dalga geçilmeyen. Hiç kimse bundan dolayı tutuklanmadı. Mitterrand döneminde, 14 yıl boyunca, hiçbir yazar, hiçbir karikatürcü kovuşturmaya uğramadı. Büyüklük budur. 1968 olayları sırasında -ki bizim Gezi olayları ile benzerlik taşır- Jean Paul Sartre ‘Mao’cu gazete satıyor’ gerekçesiyle karakola götürüldü. Dönemin cumhurbaşkanı De Gaulle, kendisine karşı olan Sartre’ın tutuklandığını duyunca, “Sartre tutuklanamaz, o Fransa’dır” dedi. Eğer gerçekten büyük bir siyasetçiysen hoşgöreceksin. Ben bir yazar olarak siyasi otorite ile alay etme hakkını kendimde görüyorum. Ama başıma geleceklerden de çekiniyorum elbette. Çünkü yargı bağımsız değil Türkiye’de.
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 11 Jan 2014 17:12    Sujet du message: Répondre en citant

http://kitap.radikal.com.tr/Makale/suya-da-sabuna-da-dokunmak-istedim-389821

“Suya da sabuna da dokunmak istedim”


11.01.2014 01:30:00
// Özlem KARAHAN ozz.karahan@gmail.com

Nedim Gürsel: “Suya sabuna dokunmazmış pise bak, dizelerini bilir misiniz? Ben suya da sabuna da dokunmak, hatta dokunmak bir yana, hamama girip terlemek istedim. Bu amaçla yazdım Yüzbaşının Oğlu’nu.”

Edebiyat dünyasına ilk adımlarını 1975 yılında yayımlanan Uzun Sürmüş Bir Yaz’la atan, ardından edebiyatın hemen her dalında kaleme aldığı onlarca kitabıyla yazın dünyasında kendine hatırı sayılır bir yer edinen Nedim Gürsel, Yüzbaşının Oğlu’nu okurların beğenisine sunuyor. Bu kez üslubunu daha keskinleştiren, aynı zamanda üslubu kadar “sert” bir hikâyeye odaklanan Gürsel’le otoriteye, muhafazakârlığa, tabulara ve yasaklara meydan okuduğu kitabını konuştuk.

Yüzbaşının Oğlu, şimdiye kadar alışık olduğumuz Nedim Gürsel üslubundan daha farklı kaleme alınmış bir hikâye. En belirgin farksa dilde gösteriyor kendini...
Romanda konuşan, daha doğrusu hayat hikâyesini banda kaydeden bir yaşlı kahraman var. Anlatı tek sesli ama çokkatmanlı bir yapıya sahip diyebilirim. Bu tek sesin giderek çoğalması, geçmişle günümüz arasında gidip gelen bir belleğin güdümünde hikâyeler anlatması roman dilini de oluşturuyor. Sorgulayıcı, radikal anlamda eleştirel, hatta yıkıcı bir dil söz konusu. Kahraman otoriteyle hesaplaşıyor çünkü ordu, hükümet, ahlâk gibi birey üzerinde baskı kuran kurumlara karşı bir söylem geliştiriyor.

Sanki bu kez daha öfkelisiniz. Neden?
Doğrudan ben öfkeli değilim, kahramanım öfkeli. Çünkü kendi deyişiyle söylemem gerekirse, “gidişattan hiç memnun değil”. Bakın ne diyor: “Ben dikbaşlı bir adamım, dayanamıyorum olan bitene, memleketin gidişatından da hiç hoşnut değilim. Babam Düztaban Hasan da memnun değildi. Ama o Ankara’ya babasının evine yerleşir gibi yerleşip, ne yerleşmesi bir güzel taht kurup git desen de gitmeyen koskoca hükümeti devirmekle kalmadı, biri başvekil üç siyasetçiyi siyaset günleri gelip çattığında yağlı urganın ucunda sallandırdı ve Hasan’ken Asan’a çıktı adi. Oysa benim yerimden kalkıp kendime kahve yapacak gücüm bile yok. Hiç olmazsa bırakın da konuşayım. (...) Herkes dut yemiş bülbül gibi susuyor çünkü.” Kahramanımızın öfkelenmesinin çeşitli nedenleri var, ama başlıcası, sanıyorum bay başbakanın kişiliğinde vücut bulan otorite ve çokbilmişlik zaafı. Bir de, topluma dayatılan muhafazakârlık söylemi. Yalnızca söylem olarak değil, bireysel özgürlüklerin alanını daraltan bir ideoloji olarak da muhafazakârlık, deyim yerindeyse “kabak tadı vermeye” başladı artık.

Kahramanımız bir yüzbaşı oğlu. Kitabın ismi de bu. Puşkin’in Yüzbaşının Kızı adlı kitabına hem kitabın isminde hem hikâyede bir gönderme var. Nasıl bir bağı var bu iki kitabın ve bu göndermelerin nedeni ne?
Çok fazla bir bağ olduğu söylenemez. Her iki durumda da kışla hayatı ve asker bir baba söz konusu ama Puşkin’in öyküsü Pugaçev Ayaklanması’nı anlatır, benim romanım 27 Mayıs Darbesi’nin öncesini ve sonrasını anlatıyor. Yine de; anlatının odak noktasında, bir ergenle olgun bir kadın arasındaki yasak aşk olduğunu belirtmeliyim.

Yaşlanmış, bugünü aslında geçmişle geçiren, bu geçmişi yeniden yeniden “yaşarken” bir yandan da kendiyle hesaplaşan bir kahraman yaratıyorsunuz. Bunu yaparken Türkiye’nin yakın tarihi ile bugünün Türkiyesi’nin yaralarını da irdeliyorsunuz...
Evet, yaraları deşen bir yönü var romanın. Günümüzle Menderes dönemi arasında paralellikler kuruyor. Bunu yaparken de hem bir aşk hikâyesi anlatıyor hem de sivri biçimde siyasete bulaşıyor. “Suya sabuna dokunmazmış pise bak” dizelerini bilir misiniz? Ben suya da sabuna da dokunmak, hatta dokunmak bir yana, hamama girip bir güzel terlemek istedim. Bu amaçla yazdım Yüzbaşının Oğlu’nu.

Yine politik, yanı sıra cinsel baskı ve tabularla savaşıyor hikâyeniz...
Benim kuşağım, yani 1960’ların başında ergenlik dönemine girenler, cinsel tabulardan, özellikle kadınların bekâret tabusundan çok çekti. Bu durumu sergilemek, cinsel arzularını bastırmak ya da genelevlerde tatmin etmek zorunda kalan ergenlerin dünyasını günümüz gençliğine anlatmak, onların yaşadığı cinsel sefaleti bir ölçüde irdelemek istedim. Bunu yaparken de yatılı okul ve Galatasaray Lisesi argosundan yararlandım. Özellikle kaba deyimlere başvurdum. Ama öte yandan çok da duyarlı, yer yer lirik bir anlatımı var romanın. Çünkü kahramanımız “lunatik” yani “ayçil”. Aşırı uçlarda gezinmeyi seven, hatta bunu yaşam tarzı yapmış biri.

Peki sizce 1960 darbesi özgürlükçü bir anayasa mı getirdi?
Süleyman Demirel’in “Yollar yürümekle aşınmaz” diyebildiği bir dönem başladı o anayasa sayesinde. Cumhuriyet tarihinde ilk kez Marksist sol, parlamentoda temsil edilebildi. Þimdi sokakta yürümeye kalkana biber gazı sıkılıyor. Hükümeti eleştirene gözdağı veriliyor. İnancı sorgulayanlar mahkemelerde süründürülüyor. İktidarın “ileri demokrasi” diye tanımladığı ülkenin perişan hali, son olup bitenler, yani yürütmenin yargının görevini engellemeye kalkışması ve anayasal suç işlemesi, 1960 darbesinden sonraki özgürlük ortamını özletir, aratır hale geldi…

Kahramanımız babasını anlatırken tarihle, darbelerle hesaplaşıyor ama bugünün koşullarına da büyük öfkesi var. Bu öfke nelerin birikimi?
On bir yıldır iktidarda olanların mağdur rolüne soyunmasının, bay başbakanın her Allah’ın günü ne yiyip ne içmemiz gerektiğini, bizim iyiliğimiz için bize dayatmasının, hepimizin bildiği, izlediği, skandalların, skandaldan öte kepazeliklerin birikimi. En iyisi burada susayım. Devamını meraklısı romanda okusun.

Ve aşk... Cazibe isimli, aslında “yasak” bir kadınla yaşanan “gizli” bir ilk aşk, romana ağırlığını koyuyor. Bu aşk da aslında oldukça sert. Biraz anlatır mısınız?
Bu aşk sert evet, yani “hard”. Öte yandan bir güç ilişkisine dönüşme eğiliminde. Ve ne yazık ki, öyle de oluyor. Ama tutku da var. Siz, ulaşamayacağınızı sandığınız kadına ulaşır, sonra da onun ikide bir “Aşk olsun sana çocuk!” demesine kapılırsanız, aşk da olur tabii. Aşk da olur, meşk de.

Bu aşkı anlatırken siz en çok neye meydan okuyorsunuz?
Aşk da dahil, hayatımızdaki bütün güzelliklere müdahale etmeye kalkışan muktedirlere.

Ödüllerle dolu bir yaşam
Nedim Gürsel 1951’de Gaziantep’te doğdu. Galatasaray Lisesi’ni ve Paris Sorbonne Üniversitesi Modern Fransız Edebiyatı bölümünü bitirdi; aynı üniversitede Nâzım Hikmet ve Aragon üzerine Prof. Etiemble’ın yönetiminde karşılaştırmalı edebiyat doktorası yaptı. Halen CNRS’te (Fransa Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi) araştırma başkanı olarak görev yapmakta ve Paris INALCO’da (Doğu Dilleri Yüksek Okulu) Türk edebiyatı dersleri vermektedir.

Edebiyatın hemen her dalında ürün veren Nedim Gürsel’in kitapları Fransa başta olmak üzere yirmi beş ülkede yayımlandı, bazı öykülerinden yapılan tiyatro uyarlamaları Türkiye ve Avrupa ülkelerinde oynandı. Yazar DAAD adlı kurumun davetlisi olarak bir yıl Berlin’de kaldı; Fransa, Almanya, İtalya ve Türkiye gibi pek çok ülkede hakkında incelemeler ve doktora tezleri yapıldı, belgeseller çekildi.

Nedim Gürsel’in aldığı ulusal ve uluslararası ödüller: Türk Dil Kurumu Ödülü (1976), Abdi İpekçi Barış Ödülü (1986), Fransız PEN Kulüp Özgürlük Ödülü (1986), Haldun Taner Öykü Ödülü (1987), Struga Altın Plaket Ödülü (1992), Radio France Internationale Öykü Ödülü (1992), France-Turquie Ödülü (2004), Fransa Hükümeti Edebiyat Þövalyesi Nişanı (2004), Mevlâna Dünya Kardeşlik Ödülü (2009), Türkiye Yayıncılar Birliği İfade Özgürlüğü Ödülü (2009), Balkanika Vakfı Uluslararası Roman Ödülü (2012), Fransa Akdeniz Roman Ödülü (2013).

“Derken dudaklarımız birleşiyor”
Okumayı söktüğü gün annesini kaybetmiş, darbe hazırlığındaki asker babasıyla ise asla gurur duyamamış, yakın olamamış bir çocuk… Yatılı olarak okuduğu Galatasaray Lisesi’ndeyken o, Türkiye en sancılı zamanlarından birini yaşamaktadır. 27 Mayıs Darbesi kapıdayken, yüreğe düşen bir yasak aşkla da büyümektedir kahramanımız. Aradan yıllar geçip bu ergen oğlan çocuğu 60’lı yaşlarını devirdiğinde, ses kayıt cihazına anlattığı hikâyesine dâhil eder okuru. Ve o geçmişe dönüp, ara ara soluklandığı bugünün koşullarını da eleştirdikçe, dili de hikâyesi de “sert” bir anlatı çıkıyor ortaya.

İşte romandan "ilk aşka", "ilk dokunmaya" dair bir parça: “Ayağında yüksek ökçeli iskarpinler yok bu kez, terlik giymiş. Bana doğru dönünce göğüsleri çarpıyor gözüme. Sutyenden fışkıracakmış gibi duruyorlar. Birden ani bir kararla, neredeyse koşarcasına geliyor yanıma, koltuğa bırakıyor kendini. Yanı başımda kalbinin atışlarını duyuyorum. Genç bir kızın kalbi gibi çarpıyor diyeceğim ama emin değilim bundan. Genç bir kız kalbinin çarpışını o ana dek ne duydum ne hissettim. Peki, ne olacak şimdi? Aklında ne var? Sorular zihnimde geçit töreni yaparken elini başıma götürüp saçlarımı okşamaya başlıyor. Sonra, belki de bir şey demiş olmak için, “Saçların uzamış” diyor. Bununla da yetinmeyip, “Benimkilerden daha uzun” diye fısıldıyor kulağıma ve öbür eliyle omzumdan tutup kendine doğru çekiyor beni. Derken dudaklarımız birleşiyor.”
(Kitaptan)
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 12 Jan 2014 11:46    Sujet du message: Répondre en citant



http://www.gscemiyet.org.tr/listesayfasi/nedim-gursel-ile-
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 14 Jan 2014 12:42    Sujet du message: Répondre en citant



http://tv.cnnturk.com/video/2014/01/10/programlar/aykiri-sorular/nedim-gursel-enver-ayseverin-sorularini-yanitladi/2014-01-09T2045/

Kitap tanitimi, ve söylesinin son bölümünde, François Hollande'in Türkiye ziyaretine iliskin gönderme....Önemli bir söylesi...


_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 15 Jan 2014 9:02    Sujet du message: Répondre en citant

Murat nasil "yararli aptallar" konusunda ilgisizlikten ugradigi hüsrani dile getiriyorsa, ben de Nedim'le ilgili konuda forum katilimcilarinin ilgisizliginden dert yanmak isterim.

Eski bir dost olmanin ötesinde, Nedim bu günün kosullarinda büyük bir cesaretle çogu aydin ve yazarin söyleyemedigini dobra dobra dile getirdigi ve "suya da sabuna da" dokunup "hamamda terledigi" için gerçekten takdire deger.

Kitabinin elime geçmesini sabirsizlikla bekliyorum......
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 20 Jan 2014 12:13    Sujet du message: Répondre en citant

http://www.haberler.com/nedim-gursel-kitabini-imzaladi-5561050-haberi/



'Doğan Kitap' tarafından yayınlanan 'Yüzbaşının oğlu' romanı ile okurlarıyla buluşan Gürsel, 30'ncu kitabının heyecanını yaşadığını söyledi.

7'nci Çukurova Kitap Fuarı'na okuyucu ilgisinin sevindirici olduğunu belirten Gürsel, "Çukurova Kitap Fuarı'na geçen yıl da geldim. Adana'da kitap fuarına yine çok yoğun bir ilgi var. Sanırım bu ilgi her geçen yılda artıyor. Bir yazar için bu kalabalığı görmek çok önemli bir şey. Çünkü kitabı okura ulaşması çok önemli." dedi.

Son romanındaki kahramanın otoriteyle hesaplaşan eski bir gazeteci olduğunu belirten Gürsel şöyle devam etti:

"Yüzbaşının Oğlu' benim son romanım. Bu hafta yayınlandı. Sıcağı sıcağına 'fırından çıkarıp' buraya getirdim. 'Otoriteyle hesaplaşmanın romanı' diyebilirim. Bir roman kahramanı yarattım, geçmişiyle hesaplaşan bir karakter. Kahramanım; eski gazeteci ve bir yüzbaşının oğlu. Güncel konulara değinen, hem de toplumsal kurumları ve tabuları, kökünden sarsan bir roman; Yüzbaşının Oğlu. Bu yönüyle biraz tartışılacağını ve bazı çevreler tarafından çok hoş karşılanmayacağını söyleyebilirim."
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 07 Fév 2014 16:43    Sujet du message: Répondre en citant


_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 07 Fév 2014 17:12    Sujet du message: Répondre en citant

Nedim Gürsel'den “Yüzbaşının Oğlu”

Nedim Gürsel’in son romanı “Yüzbaşının Oğlu”, iktidar, iktidarsızlık, şiddet ve cinsellik üzerine yazılmış bir tragedya ve komedya. Romanın öz anlatısı ise “sansür” üzerine kurulmuş. Romanı, Gamze Kurt değerlendirdi...

http://kitap.cumhuriyet.com/haber/kitap/38555/Nedim_Gursel_den__Yuzbasinin_Oglu_.html#

Enine boyuna tartışmak

İktidar çatışması her dönem var olmuştur. Nedim Gürsel’in otorite ile hesaplaşması ise ilk kez bu romanında karşımıza çıkmıyor. Cinsel, siyasi ve toplumsal tabuları yerdiği başka başka kitapları da vardır yazarın. Nedim Gürsel, okuyucuyu sanatın, tarihin ve özellikle de edebiyat tarihinin derinliklerinde dolandırdığı lirik anlatımlarıyla etkileyici bir kalemdir. Otorite ve yasaklarla cebelleşmesi ise tüm yapıtlarına az veya çok değmiştir. “Peki, bu romanda farklı olan ne?” diye soracak olursanız, kısaca “üslup farklılığı” diyebilirim.

HEM İRONİK HEM DE KİNİK

Yıllardır ettiği duası kabul görmediği için yoldan çıkmış bir derviş edasıyla karşımızda kahramanımız. Küfrediyor ve küfrün gittiği noktanın ucu açık, herkes bu küfürden nasibini alıyor. Sesini duyuramadığı için isyanlarda, hatta isyanın ötesinde algıları bozulmuş, kafayı sıyırmış “lunatic” bir kahramanımız var. Gürsel, bu karakter üzerinden mizahi, pervasız bir üslup deniyor. Çünkü anlatılan dönem ve karakterin yaşadığı olaylar çok acı verici. Gürsel, okuyucuyu gözyaşına boğup işin kolayına kaçmak yerine onu güldürmeyi ve anlatının ağır trajik tarafını hafifletmeyi denemiş, çok da başarılı olmuş. Gözyaşlarına gülümsemelerin eşlik ettiği bir eser çıkarmış karşımıza.

Mizah, Türk toplumunun en renkli yönlerinden biri. Mizahın unutulduğu toplumlarda iktidar çatışmaları şiddete yönelir, iktidar sahipleri kendisini içten içe kemiren ezikliklerinin başkaları tarafından alaya alınmasına tahammül bile edemez. Tahammülsüzlük sansürü getirir. Gülmeyi unutanlar çok boyutlu düşünmeyi de unutur. Bu nedenle önemlidir bir eserin ne söylediği kadar nasıl söylediği…

Gürsel “Yüzbaşının Oğlu”nda çok geniş bir yelpazede üslup denemesine girişmiş. Yaşanılan trajedinin dozunu hafifletmek için Batı edebiyatının sık sık başvurduğu “kara mizah” yerine gayet yerli bir hicivsel üslup kullanmış; fıkralar.

Hem de bu fıkraların hepsi Gürsel’in icadı ve insana “zorla gül” diye dayatılmıyor, gayet zekice gayet espirili kurgulanmış. Fıkralar, lakaplar, tekerlemeler, ergenliğe özgü argolar romanı dinamik kılmış ve gençlerin çok da zevk alarak okuyacağı bir düzleme çekmiş. Romanın enlemine yani üslubuna baktığımızda çok katmanlılık okuru diri tutuyor. Kitap boyunca farklı farklı sularda geziniyoruz. Lirik bir anlatımla başlıyor her şey… Hüzünlü, etkileyici ve bir o kadar da komik anlatımlarla bezenmiş çocukluk yılları…Çocuk büyüyünce anlatım lirizmden kinizme kayıyor. Bu arada kinizm ve ironi arasındaki ayrımı da iyi yapmak lazım. Kitap hem ironik hem de kinik.

Bir çocuğun, bir ergenin ve bir yaşlının psikolojik açmazları çeşitli mekansal ve tarihsel arka fonlarla gözlerimizin önüne seriliyor. Bir anne özlemi, bir de ölüm saplantısı kahramanın tüm hayatına damga vuruyor. Roman her ne kadar yerli hicivsel bir üslupla yazılmış olsa da Batı tarzı dediğimiz kara mizahla sonlanıyor.

Enlemesine derinlikten boylamasına derinliğe geçtiğimizde kitabın anlattıkları ve bu anlatıların çok katmanlı alt metinleri çıkıyor karşımıza. Sosyolojik, psikolojik, siyasi, edebi, tarihsel pek çok değinilen konu var. Gürsel’in, Halit Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu”su üzerinden mizahi bir tarzla değindiği Yeni Osmanlıca ve edebiyatımızda o döneme ait akımlar romanın yan anlatılardan sadece bir tanesi.

İKTİDAR FİGÜRÜNÜN BAÞKAHRAMANI BABAANNE…

İktidar mücadelesinin arka plandaki oyuncular olarak kadınlar çıkıyor karşımıza ve bu iktidar mücadelesi özellikle Babaanne karakteriyle devleşiyor. İktidarı korku yoluyla elinde tutan babaanne figürünün haricinde, iktidar için “her yol mübah” diyen ve iktidarı cinsellik yoluyla elinde tutmaya çalışan kadınlar romanın çeşitli bölümlerine serpiştirilmiş. Toplumsal realitelerin bireysel çıkarlarla nasıl da şekillendiği ve birbirimizin kafasını gözünü yararken aslında ne kadar boş bir kavganın içinde olduğumuzu bize duyumsatan o kinik damar, tüm vurdumduymazlığı ve alaycılığıyla romanın en başarılı edebi yönlerinden birini oluşturuyor.

Eserin sosyolojik boyutunda ise gözlerimizin önünde değişen bir İstanbul manzarası var. Galatasaray Lisesi yılları, okul anıları, lakaplar (Küfe Sebahat, Fırlama, Cımbız, Zürafa, Parkinson Hilmi) üzerine bir belgeseli aratmayacak ustalıkla yazılmış bölümler, o dönemin argosu, fıkralar, mekansal betimlemeler, tekerlemeler ile zenginleştirilmiş. Tüm bunlar damağımızda bir “Hababam Sınıfı” lezzeti bırakıyor. Romanın mekânsal kahramanları ise hiç şüphesiz ki Mekteb-i Sultani ve Cadde-i Kebir. Gürsel’in çocukluk ve gençlik yıllarının geçtiği Beyoğlu anlatımları ve betimlemeleri çok canlı.

Sonra iktidar mücadelelerinin, rant kavgalarının adresi olarak gösteriyor bu şehri ve şehrin gittikçe çirkinleşen yüzünü. Aslında çirkinleşen şehir değil siyaset. Menderes dönemini ve günümüzü karşılaştırırken kurduğu parallellikler hepimizin malumu: “…Siyasal erk otoriterleşmeye başladığı zaman mutlak varlığa dönüşmek derdine düşer. Her yerde olmak, herkese görünmek, her şeye el atmak ihtiyacını duyar ve elbette, her şeyi bilmek” (s.104).

Mizah, şiddete ve sansüre meyilli siyasi iktidarların panzehiri olmalıdır. Ülkemiz siyaseti bu renkli yönünü çok uzun zamandır kaybetti malesef. Bizler artık mizahı gazetelerde, televizyonlarda, romanlarda değil sosyal medyada görür olduk, şimdilik… “Yüzbaşının Oğlu”na sadece bu nedenle bile müteşekkir olmamak imkânsız.

Yüzbaşının Oğlu/ Nedim Gürsel/ Doğan Kitap/ 256 s.
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11178
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 07 Fév 2014 19:08    Sujet du message: Répondre en citant

Birkaç sayfam kaldi romani bitirmek için...
Benim için enfes bir roman ama bu nitelememde son derece tarafgirim, cunku ben de GSL'de okudum hem de 12 sene, ilkokuldan lise sona...

Ol nedenle ana mekan benim yabancim degil ve de nostaljik.

Ustelik siyasal baglamda da çok uyusuyoruz...

Okurken aklimdan hiç çikmayan soru: Bu roman Fransizcaya nasil çevrilir?
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Raskolnikoff
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 09 Oct 2007
Messages: 3474
Localisation: Somewhere in the world

MessagePosté le: 07 Fév 2014 22:22    Sujet du message: Répondre en citant

murat_erpuyan a écrit:
Birkaç sayfam kaldi romani bitirmek için...
Benim için enfes bir roman ama bu nitelememde son derece tarafgirim, cunku ben de GSL'de okudum hem de 12 sene, ilkokuldan lise sona...

Ol nedenle ana mekan benim yabancim degil ve de nostaljik.

Ustelik siyasal baglamda da çok uyusuyoruz...

Okurken aklimdan hiç çikmayan soru: Bu roman Fransizcaya nasil çevrilir?



Merak etmeyelim, Nedim'in tercümanlari halleder o isi!!!!!! Idea
_________________
Родион Романович Раскольников
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
duygu
Admin
Admin


Inscrit le: 23 Sep 2008
Messages: 6519

MessagePosté le: 12 Aoû 2015 23:56    Sujet du message: Répondre en citant

J'ai bien aimé ce livre, commes les autres de Nedim Gursel.
Et cette lecture m'a permis de mieux comprendre quelques copains du lycée de Galatasaray. Cette vie d'internat a laissé des traces inélébiles, surtout en matière de sexe!
Wink

L'occasion me permet de dire que "le Roman du conquérant" et "les turbans de Venise" sont mes préférés...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13616
Localisation: Paris

MessagePosté le: 13 Aoû 2015 16:13    Sujet du message: Répondre en citant

duygu a écrit:

(...)
Et cette lecture m'a permis de mieux comprendre quelques copains du lycée de Galatasaray. Cette vie d'internat a laissé des traces inélébiles, surtout en matière de sexe!
Wink

(...)

Ne yapalim, biz çadir kura kura buyuduk Duygu Hanim...





Idea
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Culture : littérature, art (cinéma, photos...), traditions... Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Page 1 sur 1

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.