"Felsefemdir kitab-i imanim,
Taparim kendi ruhumun sesine.
Secde eyler hakikatim her an
Kalbim ates-i mukaddesine."
Neyzen Tevfik,keskin yergi ve küfürleri,yanindan eksik etmedigi ney'i,dilden dile dolasan nükte ve fikralari, saraylarla timarhaneler, kösklerler çöplükler arasinda akip giden hayati ve renkli kisiligi ile, benzersiz bir insandi.Baska bir deyisle o, siirlerinin,yergi ve nüktelerinin, ney'inin ölçü ve tanimlara sigmayan yasayis biçiminin ve renkli kisiliginin bir toplamiydi.Hatta, bu toplamin da ötesine uzanan,dile getirilip açiklanmasi pek güç bir kisiligi vardi. Yarim yüzyil boyunca ardi sira sürükledigi ünü,1953'de ölümünden sonra da ayakta kaldi,günümüze kadar geldi.
Biraz da kendi yapimla ilgili olsa gerek,nükteli,yergili,taslamali,hicivli konusan insanlari çekici ve enteresan bulurum.ìste bunlardan biri de üstad "Neyzen Tevfik"dir.Beni çeken onun sadece usta bir Ney yorumcusu olmakla beraber, yasam felsefesi,insan iliskileri ve kisiligidir.Bir degerlendirmeye göre Neyzen, " Edebiyatimizda Nef'i ve Esref'den sonra türün üçüncü büyük ustasidir."
Yetmis dört yila yaklasan ilginç yasam serüveninin ilk kirk yilini "Tercüme-i Halim" adli uzun mesnevisinde anlatir.Bu dönemin ilginç ana çizgilerini emekli baskomiser Muhittin Kutbay'a da anlatmistir; yazip yayimlamasina izin vermistir.Neyzen Tevfik derki:
"... Ruhumda topluma karsi zaman zaman parlayan tiksinti ve isyan ne kadar hakli ve köklü olursa olsun,insanlar içinde dürüst olduguna inandigim ve bu yüzden sevip saydigim kimseler çok olmustur."
Babasi Bafra'nin Kolay kasabasindan,.annesi ise Bolu'nun Müstahkimler nahiyesindendir.Kendisi 1879 yilinda Bodrum'da dünyaya gelmistir.7 yasinda bir yaz gecesi babasiyla gittigi bir kir kahvesinde dinledigi Ney onun tüm dünyasini degistirecekti.O geceyi anlatirken : " Ege denizinin ölümsüz dekoru içinde benligimi saran o tanrisal sestir ki, beni bugünkü derbeder,ne aradigi,ne istedigi bilinmez,bazen Eflatun'la boy ölçüsecek kadar akilli,çok kere de timarhaneye siginacak kadar asiri sarhos Neyzen Tevfik yapti.
"Göründü memleketin iç yüzü,çöktüyse temel.
Simdilik harice karsi yüzümüz olsa dahi
Yüzümüz yok bakacak kabrine ecdadimizin.
Tükürür zannederim çehremize,vatanin tarihi." 1943
Neyzen anlatiyor ; "Okula yeni baslamistim,bir aksam paydos olmus,ben babamla beraber eve gitmek üzre yola koyulmustum.Tam çarsi hizalarina geldigimiz sirada uzaktan gelen davul,zurna sesleriyle durakladik.Ben daha o yasta musikinin tutkunu,çilginca düskünüydüm.Babami elinden çekerek çalgi seslerinin geldigi tarafa dogru adeta sürüklüyordum.Nihayet alayin ucu Köskiçi meydaninda göründü.Biraz daha yaklasinca zurna ve lavtalarin ahengine tempo tutan davul tokmaklari sanki hep birden kafama inmeye baslamisti.Yaklasan kalabaligin ellerinde on,on bes sirik,siriklarin ucunda da kesik insan kafalari vardi.Gözlerim dehsetle yuvalarindan firlamis ve ben çigligi basmistim.Sasiran babam, güya o feci manzarayi bana daha fazla göstermemek için önünde durdugumuz demirci dükkaninin içine dalivermisti.Oysa olan olmus ve çocuk ruhumda müthis bir kasirga kopmustu.Eve,dinmeyen titremeler içinde getirildim ve ve birçok korku ilaçlarindan geçirildim.Fakat yazik ki bilincimin bir burcu göçmüs,akil tahtamin bir çivisi demirci dükkaninda düsüp kaybolmustu." Bundan sonra Neyzen'de olagandisi bir durgunluk baslamis ve durum birkaç yil sonra babasinin memurlugunun nakledildigi Urla'da "sara nöbetleri" halinde uzun süre devam etmistir.Annesi tarafinda tedavi için Istanbul'a getirilmis,fakat ne doktorlardan,ne de hocalardan yararlanilamamistir.
Kisaca, Koca Neyzen çocukluk döneminden gençlik çagina böyle bir ruh durumuyla,hasta olarak girmistir.Urla'da dagda,kirda avlanarak vakit geçirmektedir. ìste bu siralarda, bir gün Urla çarsisinda önünden geçtigi bir berber dükkanindan kulagina yansiyan bir ney sesi,bütün hayatina yön veren "Neyzen'lige" dogru attigi ilk ciddi adim olmustur.Disiplinli egitim ve ögretime karsi olmustur.19 yasinda Istanbul'a geldi ve Fethiye medresesine yerlesti.Bu sirada ününün bayraktari, her bakimdan hocasi,yol göstericisi Mehmet Akif ile tanisti.Akif o zamanlar 28-30 yaslarindaydi.
Medresede "setre ve pantolon giyiyor,sarik ve cübbe tasimiyor", mevlevihanede ise "namaz kilmadigi,abdest almadigi" iddialariyla çogu kez jurnal edilmistir.Hür düsünceli ve pervasiz bir insan olan Neyzen,çok defalar Zaptiye Kapisi denilen yerde hapsedilmis ve hafiyelerin takibinden kurtulamamisti.Onu koruyan Mabeyn katiplerinden Evranoszade Sami Bey de ilgisiz kalinca, 1903 yilinda Misir'a kaçmaya mecbur oldu.Misir'da yedi yil kaldi sonra tekrar Istanbula döndü.Bir konusmasinda Münir Süleyman Çapanogluna sunlari anlatti: "Birinci dünya harbine kadar 1868 okka (2400 kg) raki içtim.Ondan sonrasini hesap etmedim.Bir mandalina,bir dilim portakalla 1 okka (1283 gr) raki içtigim çok olmustur.Aylarca degil yemek,bir lokma ekmek bile agzima koymadim.Rakidan baska 3-4 ton esrar içtim.Bir o kadar da afyon yuttum.Bu üç azametli hükümdarlar,kafamin üstünde saltanat kurdular,senelerce kimildamadilar.Bu üç büyük kuvvetin sayesinde her renge girdim,her boyaya boyandim.Sürttüm,sefi loldum,serserilerle gezdim,parasiz kaldim.Sokaklarda,Yeni Camii'nin arkasindaki merdivenlerin üstünde köpeklerle koyun koyuna yattim.Tas,soguk,yagmur bana hiç birsey yapmadi,sapasaglam gezdim.Fakat bazen timarhaneyi boyladim,hem kaç kere.Mazhar Osman Beyle bunun için aramiz çok iyidir.Velhasil her ne türlü hayat sekli varsa hepsinin üstüne çadir kurup oturdum." "Dostlarim hirsizlar,yankesiciler,esrarkeslerdi.Yeni Camii'de Arnavut Isa'nin kahvesinde gece isçileri (hirsizlar),dizdizcilar (dolandiricilar),mantarcilar (düzenbazlar) arasinda yattigim zamanlar, hayatimin mutlu anilariydi.Orada efsanevi bir hayat sürdüm.Bir padisah,bir derebeyi gibi yasadim.Rakimi,mezemi,esrarimi hep bu adamlar sagliyorlardi.Çaliyorlar,çirpiniyorlar, bana bakiyorlardi.Ya ben onlara ne yapiyordum, hiç...Birkaç taksim iste o kadar.
Kahvenin bir kösesinde,tavana yakin bir yer yapmislardi,iste ben burada yatardim.Bazi geceler,söyle basimi kaldirip asagi baktigim zaman,yerde,malta taslari üzerinde bir yigin insan gözüme çarpardi.Bunlar, yattiklari yerin mevkiine,sinifina göre on kurustan yüz paraya kadar gecelik yatma ücreti verirlerdi."
"Bazen midemi ispirto ile isladiktan sonra,kafama da kuvvet vermek için bir "çifte telli" (iki sigara kagidindan yapilan esrarli sigara) yapar,sari kizdan (esrar) bir iki nefes çeker,yola çikardim.Dogru Sadrazam Talat Pasa'nin kapisina,kendisine haber yollardim.Dünyaligimi gönderirdi hemen rahmetli."
Neyzen Tevfik'in bundan sonraki hayati da içkiyle,bilinç ve cinnet,dost çevreleriyle meyhane ve akil hastanesi,bekar yada otel odalariyla,kahvehane ve sokak arasinda geçecektir.
" Hangi islahata basvursan düzelmez bu memleket,
Bir giderse fiskirir bin mürtekib,bin muhtelis.
Kanli hendekler kazar devlete millet beynine,
Saltanattan yadigar-i mel'anettir her..."
1910 yilinda Erenköy Sahrayi Cedit'te sarikli bir zatin kizi olan Cemile Hanimla,annesinin israri üzerine evlenmistir.Neyzen'in babasi,sarikli hocaya her ne kadar "Neyzen evlenecek adam degildir" dediyse de,hayatinda üç defa evlenmis olan sarikli hoca,bu evliligi gerçeklestirmistir.Ancak Neyzen yobaz düsmani oldugundan sarikli hoca ile geçinememis,kizi Leman üç aylikken hoca Neyzenin esi olan kizini kaçirmis ve yalanci sahitlerle ser-i mahkemede Neyzenden bosanmasini saglamistir.
Askerlige,askeri Müze'yi açan Muhtar Pasa'nin yaninda baslar ama herhangi bir nedenden dolayi Pasa ile kavga eder ve çikar giderdi.Mütareke döneminde Ankara'ya gider.Oradan Eskisehir'e geçer, bir süre orda kaldiktan sonra Istanbul'a döner.1919'da "Hiç" adli kitabini yayimlar.
Mustafa Kemal ile ilk kez Balikesir'de karsilasir.Atatürk Neyzeni çagirdi ve Neyzen'in elini kalbinin üstünde uzun bir süre tuttuktan sonra:
--Ne büyük,kuvvetli ruhun var, dedi.
--Neyzen ne istersin.söyle?
--Sayende herseyim var,Tesekküer ederim.
--Bir sey iste canim!
--Bir nüfus tezkeresi versinler,emrediniz.
Mustafa Kemal hayretle; "Senin nüfus tezkeren yokmu?"
--Hayir,bundan evvel hükümet yoktu ki nüfus tezkerem olsun!
Soyadi kanunundan sonra "Tapmaz" soyadini almissa da.bunu hiç kullanmamistir.
Geçim sikintisi içinde bulundugundan,Istanbul Belediye Konservatuari kadrosunda gösterilerek 40 Lira maas baglanir.
Konservatuara gitsede gitmesede bu bu ayligi alir.Daha sonra Belediye reisi olan Dr.Lütfi Kirdar bu ayligi keser,bunu haber alan Neyzen Vilayet Özel Kalem Müdürlügüne gider,Valiyle görüsmek istedigini bildirir.Ama onu Valiyle görüstürmezler.
Neyzen de sigara paketinin arkasina su dizeleri yazarak birakir.
" Bagrima bir tekme savurdu vali
Acisindan avlu,dere,kir dar geldi
Kosacaktim dogru mahkemeye fakat
Bu tesebbüs yüce milliyetime ar geldi."
Son yillarini, Nuri Demirag'in kira almadan barinmasi için,yikilmaya yüz tutmus ahsap evinde geçirmek zorunda kaldi.
Neyzen Tevfik, 28 Ocak 1953 de saat 19.10'da Besiktas'taki evinde öldü.Ölüm nedeni müzmin bronsit idi. Ölümünden önce etrafindakilere: "Evimden dogruca mezarliga girmek istiyorum,bana otopsi falan yapmasinlar" demistir. Kapi komsusu da : "Rahmetlinin vasiyeti var, cenazesine çiçek gönderilmemesini, o çiçek pararlarinin fakirlere ve hayir cemiyetlerine verilmesi için hepimize ayri ayri tembihte bulunmustur." diyor.Cenazesi Besiktas'taki Sinan Pasa Camii'nden kaldirildi ve Kartal mezarliginda topraga verildi.Cenazesinde bulunanlar arasinda, basta Vali,muavinler,daire müdürleri,kalburüstü memur sinifi,üniversite kadrosu,profesörler,talebeler.Edebiyatçi ve sanatçilar,sokak kemancilar.sarhoslar,esrarkesler,ayyaslar kiliklarini düzeltmis sekilde bulunuyorlardi.
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum