Merkez Bankası'nın AKP tarafından İstanbul'a taşınmak istenmesi, basit bir adres değişikliği olarak ele alınamaz.
Dünyadaki hemen hemen bütün Merkez Bankalarının o ülkelerin başkentlerin de olmasının bir mantığı vardır.
Ülke yönetimleri, paraya hükmetmenin; iktidar olmanın en önemli gereklerinden biri olduğunu bilirler.
Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Merkez Bankasının bir arada olmasının; ekonominin verimli yönetimi açısından sağladığı yararı anlamak için uzman olmak gerekmiyor.
İstanbul'a taşınma, milli iktidarın altının boşaltılmasından başka anlama gelmez. Osmanlı Bankası
Cumhuriyet'e kadar Merkez Bankası işlevini Osmanlı Bankası görüyordu. Banka'nın ortakları arasında yabancılar da vardı. Böyle bir Banka, milli bir iktisat politikasının aracı olamazdı.
Cumhuriyet'in doğuş sürecinde Ankara'da, Merkez Bankası da adım adım kuruldu.
Böylece Merkez Bankası, emperyalist devletlerin ve finans çevrelerinin denetimi dışında, Türkiye Cumhuriyeti'nin para politikasının aracı olarak ortaya çıktı.
Ekonomiyi yönetmek
Bir ekonomi belli başlı üç politika aracı ile yönetilir.
Bunlar, para politikası, mali politika ve iktisat politikalarıdır.
İktisat politikaları kastedilen, devletin, kamu iktisadi teşekkülleri vasıtası ile bizzat bir ekonomik aktör olarak piyasalar içinde bulunmasıdır. Eğer devletin sahip olduğu ekonomik kuruluşlar ekonomiye yön vermeye yetecek bir ağırlığa sahip ise, o zaman devlet gerek gördüğünde bu kuruluşlar aracılığı ile ekonomiye müdahale eder.
Türkiye bilindiği gibi özelleştirmeler ile bu politika aracını elinden çıkardı.
Mali politikalar, devletin teşvik, destek ve vergi indirimi veya artırımı yolu ile piyasalara yön verebilmesidir. IMF, Dünya Bankası ve Brüksel ile yapılmış olan anlaşmalar ile Türkiye, bu açıdan da elini kolunu bağlamıştır.
Para politikası ise; döviz kurunu belirleme, faiz oranlarının saptama, piyasalara para sürme ve ülkeye döviz giriş çıkışı konusunda söz sahibi olmayı kapsar.
İşte Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınması demek, Hükümetin piyasaları yönetmek açısından, bu politika aracını da tamamen bırakması demektir.
Yabancı hâkimiyeti
Aslında Hükümetin bu politika aracından vazgeçmesi yeni değildir.
Geçtiğimiz yıllarda Merkez Bankası kanununda değişiklik yapılmış ve bu kurum sözüm ona özerk hale getirilmişti.
O zaman yapılan bu değişikliğin, Merkez Bankası'nın gerçekte, Ankara'dan bağımsız hale getirilmesi olduğunu söylemiştik. Ankara'dan bağımsız ama uluslararası finans merkezlerine bağımlı.
Þimdi o zaman yapılan bu değişikliğin yeterli görülmediği anlaşılıyor. Ankara ne de olsa Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentidir. Burada bulunan bir Merkez Bankası istendiği gibi kontrol altında olmayabilir.
İstanbul, emperyalist sermayenin Türkiye'deki merkezi durumundadır.
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, esas olarak yabancı spekülatörlerin hâkimiyetine geçmiştir.
İşlem gören hisselerin yüzde 70'ten fazlası yabancıların elindedir.
Türkiye bankacılık sisteminin bugün neredeyse yarısı yabancıların elindedir. Bunların bankacılık faaliyetlerinin merkezi de İstanbul'dur.
İktidar şimdi, elinde bulunan Bankaları da İstanbul'a taşımak ve elden çıkarmak kararındadır.
Ziraat, Halk ve Vakıfbank'ın İstanbul'a taşınmasının ve elden çıkarılmasının Türkçesi; bu bankaların da yabancıların eline geçmesi ve sektörün yüzde sekseninin yabancıların eline geçmesidir.
İşte bu tablo içinde Merkez Bankasının İstanbul'a taşınması anlam kazanmaktadır. Yani böylece Türkiye'nin mali sistemi, bir bütün olarak yabancıların eline geçecektir.
Yüzyıllık rövanş
Siyasi açıdan olaya bakıldığında ise, Cumhuriyet'le birlikte iktidardan uzaklaştırılan güçler; iktidarı ve ülkeyi bütünüyle ele geçirme yolunda yeni ve önemli bir adım atmaktadırlar.
Yüzyılın başında İstanbul, ülkemizdeki emperyalist varlığın, komprador burjuvazinin ve feodal gericiliğin merkezi idi. Ankara ise Devrimci Cumhuriyetin.
Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi'nin yenilgiye uğrattığı güçler, kaybettikleri iktidarı yeniden ele geçirme yolunda önemli mesafeler aldılar. Gelinen aşamada İstanbul, sanayiden sonra ve mali sistemin de merkezi haline getirilmekte ve Ankara'nın altı boşaltılmaktadır.
Yapılacak işlemi, aslında Başkentin de İstanbul'a taşınması yolunda bir hazırlık olarak değerlendirebiliriz.
Tayip Erdoğan'ın konuyu açıkladığı basın toplantısında sergilediği tutum;
"gerekiyorsa taşımak için kanun çıkarırız"
demesi; Merkez Bankası yönetimini hiçe sayması; tamamen siyasi kaygılarla hareket ettiğinin kanıtıdır.
Yüzyıl önce Cumhuriyet Devrimi ile yıkılanlar hayatın her alanında rövanş peşindedirler.
Elbette bu AKP iktidarı açısından böyledir.
Uluslararası finans çevreleri, para spekülatörleri ve komprador burjuvazi açısından ise yapılacak işlem, Türkiye ekonomisinin tam bir sömürge ekonomisine dönüştürülmesi anlamına geliyor.
Kral Karun'dan Diktatör Adayına!
15 Ocak 2008 18:43
Dedesinin bastığı para ile yarattığı devrim sonucunda
Kral Karun dünyanın en zengin adamı oldu. O tarihten bugüne değin, kendi adına para basabilmek için egemen "devlet" olmak gerekiyor.
Anayasamızın 1. maddesinde "Türkiye devleti bir cumhuriyettir" denildikten sonra 3. maddenin son cümlesinde "Başkenti Ankara" olarak öngörülmüştür. TC'nin tek söz sahibi, başkenti Ankara'daki TBMM olan yasama organıdır. Anayasanın 87. maddesinde TBMM'ye verilen görevler arasında "...para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek..." kuralı yer alır. Anayasaya göre "para basma" yetkisi "savaş ilanı kararından" bile önde gelir.
TC adına TBMM kararı ile parayı kim basar? Merkezi, başkent Ankara'da olan "Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB)" basar. Bu kurumun adı "Merkez Bankası" değil "Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası" dır. TCMB, 15 Haziran 1930 tarih ve 1715 sayılı yasa ile başkent Ankara'da kurulmuştur.
İki yıl önce, Devlet Bakanı Ali (gençliğinden dolayı Bebecan olarak da anılan) Babacan "Türkiye finans merkezi oluşturmak amacıyla Merkez Bankası'nın İstanbul'a taşınacağını" söyledi. Üstelik, Bebecan'ın Ankara milletvekili olduğunu da unutmayın! Öneriye şiddetle karşı çıkıldı. Tasarı önlendi sanıldı. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 'in vetolarından dolayı geçici olarak hasır altı edildiği şimdi daha iyi anlaşılıyor. O tarihte Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı ve bugünkü hükümette Sanayi ve Ticaret Bakanı olan Zafer Çağlayan Bebecan'ın açıklamasını "şaka olarak" karşılamıştı!
ABD müstahdemi!
Bugün aynı koltuktaki bir başka genç bakan Mehmet Þimşek dosyayı aralık ayında hasır altından çıkardı. Ankara'da ABD Büyükelçilik müstahdemi, İngiliz vatandaşı, TCMB'ye atanması konusunda Sezer'den vetolu Þimşek'ten başka ne beklenir? İşin artık "şaka" değil, "kaka" olduğunu acaba sayın Çağlayan algıladı mı? Bugünkü ardılı Nurettin Özdebir , "Þimşek'i önce Londra'dan Ankara'ya taşımak gerekiyor" diyor.
"Cumhuriyet, başkent, bayrak, para basma" gibi kavramları bir çırpıda dışlayan bu girişim hakkında TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ne diyor: "Merkez gidecek. Kimseye danışmaya ihtiyacımız yok!" Erdoğan'ın TC Anayasası'ndan bile haberi yok. TBMM'deki milletvekilleri kim oluyor ki? Erdoğan'a göre onlar "Elinizi kaldırın deyince el kaldıran birer kukla" olmalılar.
Bugün, Almanya, Avustralya, Hindistan dışında AB'nin tüm üye ülkelerinde, ABD'de, dünyanın finans merkezi İsviçre'de, merkez bankaları hep başkentlerdedir. 2. Dünya Savaşı sonrasında ikiye bölünen Almanya'da Bonn, Batı'nın başkenti olurken, Merkez Bankası da Frankfurt'ta özellikle bırakılmıştı. Avustralya ve Hindistan'ın federal yapıları, kıtasal büyüklükleri dikkate alınarak, bölgesel dengeleri korumak amacıyla böyle bir düzenlemeye gidilmişti.
Erdoğan, TCMB'nin önerisi ve TBMM'nin oluru olmadan, İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş 'a aralık ortasında "Merkez'e yer bulun" talimatı vermiş. O da yememiş içmemiş, Merkez Bankası gibi kaymaklı kadayıfı lüplemek için yer bulmuş. Ankaralı işadamlarından tepkiler yoğunlaşınca geleceğin diktatör adayı Erdoğan "Tartışmaya gerek yok, yasa çıkartır, Merkez'i İstanbul'a taşırız. Yeri bile hazır" demiş. Anlaşılan Erdoğan'ın TBMM'deki kuklaları ellerini kaldırmaya çoktan kurgulanmışlar. TCMB'nin ardından sırayla Ziraat, Halk, Vakıf bankaları ile BDDK ve SPK de İstanbul'a taşınacakmış! Her halde ikinci aşamada, Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı da İstan bul'a göç ettirilerek TC'nin içine edilecek demektir. Ondan sonra sıra, paralarda Atatürk'ün resimlerinin kaldırılmasına, Erdoğan'ın resimlerinin basılmasına gelecektir.
Yoksula hayır Zengine evet Ardından Erdoğan, Doğu'da, Güneydoğu'da, Orta Anadolu'da, işsizlikten, terörden kaçanların İstanbul'a gelmelerinde "vize" uygulamasına da başlayacaktır. Ne demişti Erdoğan: "İstanbul'a parası olan gelsin..." Ha AB, Türk vatandaşlarına bunu söylemiş, ha Erdoğan demiş! Yoksul Doğulum terörü çeksin, zengin TCMB'si İstanbul'a gelsin... Başbakanımızın "toplumsal adalet" anlayışını bundan güzel başka ne anlatabilir ki? Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün , göç hakkında "İstanbul'a bir kalori katkı yaratmaz, Ankara'yı bir deri kemik bırakır." diyor. İstanbul Ticaret Odası ile yeşil sermayenin karargâhı MÜSİAD başkanları göçü destekliyorlarmış. Bu göç ile Ankara'nın yıllık kaybı 1.5 milyar dolar olacakmış; kimin umurunda?
Anayasal olgular dışında, pratikte de önemli sorunların yaşanacağını TCMB'nin eski başkanları Cafer Tayyar Sadıklar, Süreyya Serdengeçti , bugünkü başkan Durmuş Yılmaz da açık seçik söylüyorlar.
1500 dönüm üzerine Anadolu yakasında kurulacak finans merkezinin faturası 1 milyar dolar olarak öngörülüyor. Bu parayı kim bulacak? Hangi bütçeden karşılanacak? Her yıl Türkiye'ye borç vermekten bıkan IMF, bu parayı karşılayacak mı? Borsanın yüzde 70'ine egemen olan yabancı yatırımcılar, bu olayı "TCMB'nin bağımsızlığına gölge düşüren, banka içinde anlaşmazlığı gösteren bir güvensizlik olarak" kabul ediyorlar. Bu parayla Doğu'da, Güneydoğu'da yatırımlar yapılsa, işsizlik önlenip kalkınma sağlansa, göç önlense, orada terör diye bir bela kalır mı?
Bu kurumlarda çalışan 6 bin görevli, tıpkı Doğu Anadolu'da zorunlu göçle yurtlarından olan köylüler gibi perişan olmayacaklar mı? Aileleri ile birlikte 20 bini aşan insanın kurulu düzenleri, üniversitedeki çocukları ne olacak? Çalışan eşlerin bölünmüşlükleri toplumsal ve ekonomik sorunlar yaratmayacak mı? Bazı görevliler İstanbul'a gitmeyip istifa edince, her halde onların yerine 2001'de siyasadan arıtılmış Merkez Bankası'na AKP kadroları yamanacak. Her ekonomist, her maliyeci; para ekonomisinden, emisyondan anlar mı? Yeni kadrolar, Bebecan-Þimşek ikilisinin kararları ile allak bullak etmek istedikleri bu kurulu bağımsız düzeni daha da bozmayacaklar mı? Trafiği felç 15 milyon nüfuslu İstanbul'a bu göç kambur üstüne kambur yüklemeyecek mi?
Altınların göçü
Ankara'da bankanın binasının altındaki milyarlarca dolar değerindeki altın, döviz rezervleri ile değerli belgelerin güvenlik içinde İstanbul'a taşınmaları sorun yaratmayacak mı? Bu güvenlik için sigortanın faturasını Erdoğan mı, Bebecan mı, Þimşek mi ödeyecek?
Bazı ekonomi yazarları, "TCMB'nin İstanbul'a taşınmasına bankanın kendisi karar vermelidir" diyorlar. Atamalar yapılmadığı için 7 kişi yerine 5 kişiyle toplanan Para Kurulu kararları ekonomiye gölge düşürüyor. Bankanın başkanı Yılmaz'ın istifa edeceği söyleniyor. İki yıl önce başlayan TCMB tezgâhını Sezer'in ileri görüşünün önlediği şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu? Kuşkunuz olmasın... Yılmaz istifa eder, yerine bir günde atama yapılır, Çankaya yokuşunun sonuna ulaşmadan Cumhurbaşkanı kararı onayladığını açıklar. Ardından banka kararı alır, her şey kılıfına uydurulur. Sorun bankanın karar alması değildir. Sorun, TC'nin geleceği için TBMM'nin vereceği karardır. Bu konuda Ankara milletvekillerine önemli sorumluluk düşüyor. Tanrının laneti bu göçe "evet" diyen milletvekillerinin üzerinde olacaktır.
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum