200 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 200
Membre(s) : 0
Total :200

Administration


  Derniers Visiteurs

cengiz-han : 08h56:39
SelimIII : 22h36:34
murat_erpuyan : 1 jour, 11h03:46
vickii : 4 jours
duygu : 5 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Turkiye Islam Cumhuriyeti'ne dogru
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Turkiye Islam Cumhuriyeti'ne dogru
Aller à la page 1, 2, 3 ... 9, 10, 11  Suivante
 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 29 Nov 2007 0:24    Sujet du message: Turkiye Islam Cumhuriyeti'ne dogru Répondre en citant

Iki gazete yazisi, ikisinin içerigi ve yillardir yapilan zorlamalar goz onune alinirsa Turkiye Islam Cumhuriyeti'ne dogru hizla yol aliniyor gorunuyor.

1 - Bekir Coskun'dan :

DÜN bir bayan okurumdan ilginç bir e-posta aldım.

Okurumun adını bende saklı tutarak ve kimi bölümlerini kısaltarak aktarıyorum:

"Ben bir şirkette çalışıyorum. Cuma günü kardeşimle öğlen tatilinde yemeğe çıktık. Biz çoğu zaman Ümraniye'ye gideriz. Yine öyle yaptık. Ümraniye'de 'cuma' olması sebebiyle yine birçok işyeri kapalıydı.

Ender açık yerlerden (.....) mağazasına girdik. Mağazanın sahibi, kapalı bir bayanla münakaşa ediyordu.

İlk bakışta bunu anlayamadık.

Sonra (.....)nın sahibinin yüksek sesi dikkatimizi çekti.

Kapalı kadın, bugünün cuma olduğunu söylüyor, ısrarla mağazanın kapatılmasını istiyordu.

(......) sahibi 'Burasının İran olmadığını' tekrarlıyordu.

Kapalı kadın sinirlenip gitti.

Ama (.....)nın sahibi bir önceki sefer o kadının erkekler ile geldiğini ve mağazayı yıkacaklarını söyleyip gittiklerini bize anlattı.

Çok korkmuştu..."

*

Okurumun notu böyle.

Başta İstanbul'un kimi semtleri olmak üzere birçok tutucu kentte cuma günleri işyerlerinin, çarşıların, mağazaların tarikatların baskısıyla kapatıldığını biliyoruz.

Kimi esnaf isteyerek...

Kimisi tehdit ile...

İşte tam bu sırada, yani dün eski TBMM Başkanı, AKP'nin en öndeki üç isminden birisi Bülent Arınç, Meclis'in "cuma günleri" tatil olmasını istedi, biliyorsunuz.

*

Devletin tepesindeki koltuklar el değiştirip de karşı devrim Türkiye'yi ele geçirdikten sonra işte böyle oldu.

Taban dalgası yükseldi...

Sertleşti...

Artık dinciler daha cesur, daha iddialı, daha sabırsız, daha yırtıcı, daha hırçınlar.

Bu yüzdendir; Bülent Arınç'ın "cuma tatili" istemesiyle, tutucu semtlerde yobazların açık işyerlerini, korku salarak ve tehditle kapatmaları birbirine denk geliyor.

Ve ortaçağa yolculuk sürüyor

Hadi Türkiye...

Ortaçağa doğru...

Yuvarlana yuvarlana...


***

2- Doç. Dr. Filiz : Bunun adı mikrofaşizm

Cumhuriyet – 20/11/2007

Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Þahin Filiz , Türkiye'de son zamanlarda giderek artan dinci dayatmaları, "mahalle baskısı" olarak açıklamanın çok hafif kalacağını belirterek yaşananların "mikrofaşizm" olduğunu söyledi. Başörtüsünün Bedevi Arapların kadına duyduğu hınçtan kaynaklandığını belirten Filiz, "Haydi onlar bu hıncı yaşıyorlar. Biz niye yaşayalım" dedi.

Milas'taki gazetemiz okurlarının (CUMOK) düzenlediği "Türban ve Mikrofaşizm" konulu söyleşiye katılan Filiz, kadınların başörtüsü takma sürecini çeşitli dinlerden örnekler vererek karşılaştırdı. Osmanlı kaynaklarında kadınların "hür olanlar ve cariyeler" diye ikiye ayrıldığını belirten Doç. Dr. Filiz, "Bu kaynaklara göre Osmanlılar'da cariyelerin hiçbir hakkı yoktur. Hatta başlarını örtme hakkı bile yoktur" dedi. Kendisinin de imam hatip lisesi mezunu olduğunu ve bugün "Başörtüsü farzdır" diyenlerin bunu Kuran'daki ayetlere dayandıramadıklarını anlatan Filiz, "Bugün başörtüsü diye söyleyenler çarşaf diyemedikleri için başörtüsü diyorlar. Yarın kendilerinde o gücü bulduklarında çarşaf diyecekler ve kadınların çarşafa bürünmesini isteyecekler" diye konuştu. İslamiyet'le ilgili klasik eserlerde 76 büyük günahtan söz edildiğini bildiren Filiz, "Ancak bu 76 günah arasında hiçbir şekilde başörtüsü örtmemek gibi bir günahtan söz edilmiyor. Namaz kılarken kadınların başlarını örtmelerinin de hiçbir dayanağı yok. Bu tamamen sonradan uydurulmuş bir şey" dedi.

'Din siyasallaştırılıyor'
Dinin siyasallaştırılması sürecinin yaşandığını da belirten Filiz şöyle konuştu: "Türban söylemiyle birlikte din siyasallaştırılmıştır. Bu birinci aşamaydı. Þimdi ikinci aşamaya geçildi ve siyaset dinselleşmeye başladı. Günümüzde şu partiye karşı olmak dine karşı olmakmış gibi anlatılıyor. Bu durumun simgesi de türbandır. Bu tür girişimler sonrasında başörtüsü eşittir din noktasına getirilmiştir. Türban bir sembol fetişizminden başka bir şey değildir."

Ilımlı İslam ve ABD emperyalizmi
Filiz , ABD emperyalizmine ve AB'ye karşı olduğunu, "Ilımlı İslam" kavramının ABD emperyalizminin ürünü olduğuna dikkat çekti. "Mikrofaşizm" kavramını simgeleyen etmenleri, " içte şeriat, dışta teslimiyet, vakıf yurtları, evlerde abi-abla örgütlenmesi, mahalle ağabeyleri, mahalle ablaları, apartmanlarda apartman temsilcileri" biçiminde sıralayan Filiz şöyle devam etti: "Bu örgütlenme biçimiyle uygulanan politika, kendilerinden olmayan herkesi ötekileştirme politikasıdır. Bu politikanın 'mahalle baskısı' olarak adlandırılması çok hafif kalmaktadır. Bu durumu tam karşılayan ifade, mikrofaşizmdir. Bunun da simgesi türbandır."


Dernière édition par SelimIII le 30 Juil 2017 17:29; édité 1 fois
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 11 Déc 2007 12:28    Sujet du message: Répondre en citant

Islam Cumhuriyet'ine dogru (2)

Hani develt laikti ? Bakin resme ve bugunku Cumhuriyet'te çikan habere :

Maliye'den haramlı, türbanlı reklam
MURAT KIÞLALI

ANKARA - Maliye Bakanlığı Konya Vergi Dairesi Başkanlığı, internet sitesinde türban takmış bir ilköğretim öğrencisinin ağzından vergi mesajı verdi. Mesajda "Vergini ver devletine, haram katma servetine" ifadesi yer alıyor. Maliye Bakanlığı Konya Vergi Dairesi Başkanlığı'nın www.konyavdb.gov.tr internet adresinde, türbanlı bir ilköğretim öğrencisinin ağzından vergi mesajı veren bir internet reklamı yer aldı. İnternet sayfasının en altında yer alan internet reklamında, değişik ilköğretim öğrencileri farklı vergi mesajları veriyorlar. Bunlardan Konya Zafer İlköğretim Okulu öğrencisi siyah türbanlı Büşra Yaman 'ın verdiği vergi mesajında şu ifadeler yer alıyor: "Vergini ver devletine, haram katma servetine". Konya Vergi Dairesi, söz konusu ilan ile "türbanlı ilköğretim okulu öğrencisi" ni vergi toplanmasında araç olarak kullanarak Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarını da hiçe saydı.



Devlet haramdan sozediyor ve ilkokul çocuguna basortu takiyor !
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 11 Déc 2007 12:50    Sujet du message: Bugünlere nasil geldik ? Répondre en citant

Bana internetten geldi, ilk bakista bir yanlis bulup duzelttim. Istereniz siz de yanlis arayin !
Ama gelisimi de gozden kaçirmayin.


04 Þubat 1949: İki "meczup" Meclis'te ezan okuyor.

15 Þubat 1949: İlkokullarda isteğe bağlı olarak din dersleri
okutulmaya başlanması öneriliyor.

01 Mart 1950: CHP hükümeti, Tekke ve Türbelerin Kapatılmasına Dair 677 sayılı yasayı yürürlükten kaldırıyor. Türk büyüklerine ait olanlar ve sanatsal değer taşıyanlar Milli Eğitim Bakanlığınca(!) halka açıldı. Açılan türbe sayısı ilk aşamada 19 idi.

12 Nisan 1950: Mareşal Fevzi Çakmak için düzenlenen cenaze töreninde gericiler dini siyasete alet ederek gövde gösterisi yapıyor.

29 Mayıs 1950: Başbakan Menderes, sadece "Millete mal olmuş
inkılaplarımızı saklı tutacağız" diyerek irticaya ilk işareti veriyor.

16 Haziran 1950: Ezanın Arapça okunması yasağı kaldırılıyor.

05 Temmuz 1950: Radyoda dini program yayınlama yasağı kaldırılıyor.

21 Ekim 1950: Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda din derslerinin
zorunlu olmasına karar veriyor.

03 Aralık 1950: Arap harfleriyle tedrisat yapmak için gizli ya da aleni dershane açanlar hakkında 23 Eylül 1931 günlü, 12073 sayılı kararnamedeki yasaklama kaldırılıyor. Böylece Kuran kursu ve imam
hatip okullarına yeşil ışık yakılıyor.

1953: Köy Enstitüleri, İlköğretmen Okulları'na dönüştürüldü.

1953: Yasa değişikliği ile "siyasi yayın ya da beyanlarda bulunmak,
öğretim üyeliğinden çıkarılmaya neden olan bir suç" sayılmaya başladı.

1954: 25 yılını dolduran öğretim üyelerinin emekliye ayrılmasını
sağlayan yasa ile öğretim görevlilerini bakanlık emrine alan ya da
görevden uzaklaştırmayı sağlayan yasa çıkarıldı.

1955'te Başbakan Menderes, DP Meclis grubunda arkadaşlarına şöyle sesleniyor: "Siz öyle güçlüsünüz ki, şu anda isterseniz Anayasa'yı bile değiştirebilir, hilafeti bile getirebilirsiniz."

Menderes, 1956'da Konya'da halka hitap ederken "ortaokullara din
dersleri konulacağını" açıklıyor.

13 Eylül 1956: Ortaokul ders programlarına seçmeli din dersleri konuyor.

Başbakan Menderes, 1957'de Ödemiş'te halka yaptığı konuşmasını bir kasaba imamı gibi bitiriyor: "Allah, münafıkların şerrinden hepimizi korusun." Genel seçimler yaklaşınca hızını alamıyor ve seçmene şu vaatlerde bulunuyor: "İstanbul'u ikinci bir Mekke, Eyüp Sultan Camii'ni de ikinci bir kâbe yapacağız."

14 Þubat 1957: Başbakan Menderes, Ankara'da Kocatepe Camii'nin yapımı için Cami Yaptırma Derneği'ne 100.000 TL bağış yapıyor.

19 Mayıs 1957: Kayseri'de halka yaptığı açıklama Menderes,
"DP'nin iktidarda olduğu yedi yıl içinde yeni 15.000 cami inşa edildiğini ve başta Süleymaniye olmak üzere 86 caminin onarıldığını, Süleymaniye'nin 500'üncü yıl dönümünü kutlamak için Müslümanların İstanbul'a davet edileceğini" söylüyor.

1957 - 1958: Liselere seçmeli din dersi kondu.

1959: Din dersleri öğretmeni yetiştirmek için Yüksek İslam Enstitüsü açıldı.

26 Haziran 1965: Milli Eğitim bakanı Cihat Bilgehan, "İmam hatip
okullarını bitirenlerin, ilkokul öğretmeni olabileceklerinin"
müjdesini veriyor.

15 Nisan 1966: Atatürk büst ve heykellerine karşı gericilerin
saldırıları sürüyor.

31 Mayıs 1966: Demirel, Kayseri'de halka yaptığı konuşma hedef
saptırarak şunları söylüyor: "Bugün Türkiye'de gericiliğin yaşamasına
uygun koşullar artık bulunmamaktadır."

17 Mayıs 1967: İmam hatip okullarını bitirenlere üniversitelere girme hakkı tanınıyor.

20 Ağustos 1967: İzmir'de İslam Enstitüsü'nün temelleri Başbakan
Süleyman Demirel tarafından atılıyor.

Aralık 1967: Meclis'te iftar yemekleri verilmeye başlanıyor.

21 Þubat 1968: Milli Eğitim Bakanı İlhami Ertem, "Hükümetimizin amacı her ilde bir imam hatip okulu açmaktır" diyor.

19 Þubat 1969: Mehmet Þevki Eygi adlı emperyalizm fedaisi ABD'nin 6. Filosu'nu protesto eden yurtsever gençler üzerine "ABD bizim kâbemiz, cihada hazır olun" sloganları ile dincileri saldırtıp o günün
tarihlere "Kanlı Pazar" olarak geçmesini sağlamıştır.

01 Ekim 1969: Seçimlere bir gün kala Adalet Partisi'nin kır atlı kuran dağıttığı haberleri basına yansıyor.

26 Ocak 1974: Milli Selamet Partisi genel seçimlerden 48 milletvekili ile çıkıyor.

1974 - 1977: Din kültürü ve ahlak dersi zorunlu kılındı.

1975-1976: Bir yıl içinde 70 imam hatip okulu açılıyor.

1976-1977: Bir yıl içinde 77 imam hatip okulu daha açılıyor.

1977-1978: Açılan bu imam hatipler yetmemiş olacak ki bir yıl içinde 86 tane daha açılıyor. Bu üç yıl boyunca Başbakanlık koltuğunda
Süleyman Demirel oturuyor.

Kahramanmaraş 'ta 21-25 Aralık 1978 tarihleri arasında meydana gelen olaylarda resmi açıklamalara göre 111 kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi de yaralanmıştı... .Sol parti ve dernek binaları ateşe verilmiş, Müslümanlar cihada çağrılarak duvarlara "Allah için savaşa, Müslüman Türkiye" sloganları yazılmıştı. Buna karşın Süleyman Demirel, şunları söylemişti: "Bana sağcılar, milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz"

12 Haziran 1979: MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan şunları söylüyor:
"Hafta tatili Cuma günü olmalı. Nikâhı müftüler kıymalı. Mekteplere Kuran dersi koymalı. Bu milletin mektep kitapları niye Allah adıyla başlamıyor?"

04 Temmuz 1980: Çorum Katliamı gerçekleştiriliyor. 58 kişi katledilirken başbakan Demirel "Çorum'u bırakın Fatsa'ya bakın!" diyerek "solun kalesi" diye anılan Fatsa'yı hedef gösteriyordu.

22 Temmuz 1980: Kemal Türker'in öldürülmesi.

07 Eylül 1980: MSP'nin Konya'da düzenlediği mitingte yobazlar tarafından şu sloganlar atılıyordu: "Dinsiz devlet yıkılacak elbet... Þeriat gelecek... Laiklik dinsizliktir... Anayasa Kuran... Ya şeriat ya ölüm... Cihada hazırız..."

Ve 12 Eylül 1980: Amerika'nın fedailiğine soyunan, Amerikalıların "bizim çocuklar" dedikleri generaller tarafından darbe yapılarak tüm siyasi parti ve dernekler kapatıldı. Demokrasi güçlerine karşı topyekün bir seferberlik başlatıldı. Dizginlerini koparan zor, zulüm ve işkence doruğa çıktı. Ülkenin aydınlanmacı biriki üzerinden silindir gibi geçildi. Bu satırların yazarı bile bundan payını alarak 92 gün işkence gördü. Ulusal birlik yerine dinsel birliği öne süren, ulus yerine ümmet anlayışını ön plana çıkaran, günlük konuşmalarını bile dinsel motiflerle süsleyen gerici 12 Eylül'ün darbesinin mimarı Kenan Evren, 10 Ağustos 1981 tarihinde Çanakkale'de yaptığı konuşmada "Muhterem din adamlarının elini öpeceğiz" diyordu.
"Gerçekte," der Machiavelli, "hiçbir ülkede olağandışı bir yasacı yoktur ki, Tanrı'ya başvurmuş olmasın; yoksa koyduğu yasaları kimse kabul etmezdi. Gerçekte bilge kişinin bildiği birçok yararlı bilgi vardır. Fakat aynı bilgilerde, başkalarını inandıracak ölçüde açık bir takım nedenler yoktur."

Darbe rejimi, 2842 sayılı yasayı 16.6.1983 tarihinde yürürlüğe koyarak bu yasanın 10. Maddesiyle İmam Hatip Lisesi mezunlarının yükseköğretim
kurumlarına girmelerini sağladı. Bununla da yetinmeyerek, 1983 yılında
1739 sayılı yasanın 31. maddesinde yaptığı değişiklikle, cami imamı olarak yetişenlerin okullarda öğretmen olmalarına yasal dayanak hazırlandı.

12 Eylül'de gerçekleştirilen Amerikancı darbeden sonra İsmet İnönü'nün
oğlu veto edilerek seçimlere katılması engellenirken Nakşibendi tarikatının üyesi olan Turgut Özal'ın Çankaya'ya kadar tırmanması sağlandı. Nitekim Özal'ın, "12 Eylül olmasaydı iktidara gelemezdik" biçimindeki açıklaması 14.8.1987 tarihinde basına yansıdı.

Mart 1987: Demirel, Öğretim Birliği Yasası'nın bir devrim yasası
olduğunu ve değiştirilmesinin olanaksız olduğunu gözardı ederek şunları söylemiştir: "Siyasetin emrinde din değil, başka hakların kullanılmasına yaptığı gibi, siyaset dine hizmet edecek. Bunda yadırganacak bir şey yok. (...) Tevhidi Tedrisat Kanunu bir semavi kitap değildir. Þayet Kuran kursları ve din eğitimi bu kanuna ters düşüyorsa, yanlış olan din eğitimi değildir. Tevhidi Tedrisat Kanunu'dur. Laiklik çiğneniyor diye yapılan tartışmalar, bir yerde din ve vicdan hürriyetinin kullanılmasını baskı altına almaktır."

1989: TCK'nın Türkiye'de din devleti kurulmasını suç sayan 163.
maddesi kaldırıldı. Bu maddenin kaldırılmasına karşı çıkan aydınlar birer birer öldürülmeye başlandı.

31 Ocak 1990: Prof. Dr. Muammer Aksoy'un öldürülmesi.

07 Mart 1990: Çetin Emeç'in öldürülmesi.

04 Eylül 1990: Turan Dursun'un öldürülmesi.

06 Ekim 1990: Prof. Dr. Bahriye Üçok'un öldürülmesi.

24 Ocak 1993: Uğur Mumcu, "İmam-Subay" başlıklı yazısından iki gün sonra bir suikasta kurban gitti.

02 Temmuz 1993: Sıvas'ta her yıl geleneksel olarak düzenlenen Pir
sultan Abdal Kültür Etkinlikleri' nin 3. gününde, Müslümanlar ortalığı kana buladı. Ülkemizin yetiştirdiği en değerli aydın, düşünür, bilim adamı, sanatçı ve edebiyatçılardan 37 kişi diri diri yakıldı. Çoğu çevre illerden gelerek Madımak Oteli'ni ateşe verenlerin attığı ortak sloganları şunlardı: "Zafer İslam'ın... Cuumhuriyet Sıvas'ta kuruldu, Sıvas'ta yıkılacak!... Þeriat gelecek zulüm bitecek... Kahrolsun laiklik..."

27 Mart 1994: yerel seçimlerle RP'nin yükseliş ivmesi devam etti. 22 ildeki belediyelerin, Anara ve İstanbul'daki anakent belediyelerinin
tümolanakları RP'nin eline geçti. Bunlar, iktidar yolunda önemli kilometre taşları olacaktı. Erbakan, "Refah iktidara gelerek. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı? Kanlı mı olacak? Kansız mı? 60 milyon buna karar verecek" diyordu.

5 Nisan 1994 tarihli kararlarını ilan ederken "son sosyalist devleti
de yıktık" sözleriyle Kemalizmin sosyal devlet alanında sağladığı cılız da olsa kazanımları kastediyordu.

10 KAsım 1994: Anıtkabir'de Atatürk'e çirkin bir saldırı yapıldı.
Saldırgan, "Taşlara, kemiklere secde etmeyin. Taşlar sizi kurtaramaz.
Kur'ana davet ediyorum." diye slogan attı.

11 Ocak 1995: Onat Kutlar'ın öldürülmesi.

09 Ocak 1996: Metin Göktepe'nin öldürülmesi.

1997: Refah Partili Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, "Laiklere
şeriat enjekte edilecek" diyordu.

1997: Þevket Yılmaz , "Allah'ın size soracağı soru şöyle: Küfür
düzeninde İslam Devleti olsun diye niye çalışmadın?"

Hasan Hüseyin Ceylan, "Bu vatan bizimdir, rejim bizim değildir kardeşlerim. Rejim ve Kemalizm başkalarınındır. Türkiye yıkılacak
beyler!"

Kayseri Belediye Başkanı Þükrü Karatepe, "Bu törenlere içim kan
ağlayarak katılıyorum. Bu düzen değişmeli. Bekledik, biraz daha
bekleyeceğiz. Gün ola harman ola. Müslümanlar içlerindeki hırsı, kini
eksik etmesin."

Þanlıurfa Belediye Başkanı Çelik, "Ben kan dökülmesini istiyorum.
Demokrasi böyle gelecek, fıstık gibi olacak." diyorlardı.

Ve Nihayet Þubat 1997... Özal'ın halefi olan Başabakan Necmettin
Erbakan, Başbakanlık Konutun'da verdiği iftar yemeğine Türkiye'nin en
ünlü din baronlarını davet ederek, toplumsal gerilimi tırmandırdı. Laiklikliğin tanımı bile değiştirilerek, "laiklik, din özgürlüğüdür";
"din ise birleştirici ve lâzımdır" denilmeye başlandı.

21 Ekim 1999: Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesi.

18 Aralık 2002: Prof Dr. Necib Hablemitoğlu' nun öldürülmesi.

...


Dernière édition par SelimIII le 19 Déc 2007 12:54; édité 1 fois
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 11 Déc 2007 13:07    Sujet du message: Répondre en citant

Yukarida bugunlere nasil geldigimizin kronolojisi, bir de bu isin felsefesini gorelim, bugunlere geldik ama biz hiç suçlu degiliz degil mi ?

PROF. ÜSTÜN DÖKMEN' iN BiR YORUM :


"...Çocuğumuz düşüp kafasnı masaya çarpınca biz hemen masayı
döveriz, "he masa ehhhh sen niye orada duruyorsun" diye. Çocuk masa orada durmasa kafasını çarpmayacağını sanır ve büyüdükçe yaptığı her
hatayı yükleyecek birini veya bir şeyi mutlaka bulur."
Malum...

Mesela, bizim Balkan harbinden kalma, dandik vagonlara 160 Kilometre hız yaptırdılar. İlk virajda sizlere ömür...
Kimin üstüne kaldı?
Makinistin...

Mersin'de bayrağımız yakıldı, yırtıldı. Askere taş attılar, panzere
molotof... Memleket ayağa kalktı. Kimin yüzündenmiş?
İki veled...

Gelene geçene ayran, tost falan satan, kendi halinde sakin bir kasabaydı,
Susurluk... İçişleri Bakanlığı, MİT, Jitem, generaller, özel tim polisleri,
kumarhaneciler, bakanlar, milletvekilleri, işadamları... 1000 kişi falan
yargılandı. Her şey kimin başının altından çıkmış?
Yeşil'in...

Deprem oldu... 7 vilayette 50 bin kişi öldü. Binlerce bina yıkıldı, on
binleri ağır hasarlı. Hepsinin sorumlusu olarak kimi kulağından tutup
hapse tıktık?
Veli Göçer'i...

Edirne'de bebeler şakır şakır öldü... Hiç utanmadan biskuvi kolilerine
koyup, gömdüler. "Araştırdık, ihmal yok" dediler. Peki neden öldü bu
yavrular? Klima'dan...
Dikkat isterim, klimacı bile değil, klima.

Rakıdan öldük. O gün ile bu gün arasında ne değişti?..
Kapağın rengi...

Sanal "sorumlumuz" bile var... Yollarda her gün 20 insanımız heba oluyor.
Trafik Canavarı'ndan...

Dolar patlarsa?
Enflasyon Canavarı'ndan...

Hatta "sorumlu olmayan sorumlumuz" da var... Milli takım oynayıp
yeniliyor. Suçlusu kim?
Takıma alınmayan Hakan...

Domatesleri Ruslara kakalayamıyoruz...
Sinekten...

Deli dana geliyor.
inekten...

Millet hormonlu diye tavuk yemiyor.
Erman Toroğlu'ndan...

Evleri su basıyor.
Yağmurdan...

Ormanlar yanıyor.
Sigaradan...

Gemi batıyor.
Dalgadan...

İyi de kardeşim, uçak neden düşüyor?
Rahmetli pilottan...

Peki bu şartlarda hayatta kalmayı nasıl başarıyoruz?
Allah'tan...
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 12 Déc 2007 12:58    Sujet du message: Yeni YÖK Baskani Répondre en citant

Hakimlerin hakkindan yakinda gelinecek... Bu arada yeni YOK Baskani da seçildi. Kim oldugunu asagida bana gelen bir e-postayi aktararak belirtecegim.

Dun Zaman gazetesine baktim. Hayatlarindan memnunlar. Malatya Universitesi Rektoru "Cumhurbaskani tam kendine gore birisini YOK Baskani" seçti demis. Zaman gazetesi de çok bozulmus bu lafa !

Buyurun Yeni YOK Baskani konusunda biraz bilgi edinin. Gonderen imzalamis ben de silmiyorum :

Merhaba, Yeni YOK Baskaninin, 1989 yilinda Docent oldugunu ve ancak 2003 yilinda profesor oldugunu biliyor muyuz?
Akademik olarak yetersiz oldugu icin 14 yil sonra profesor oldugunu biliyormuyuz?
2002-2004 yilinda Malezya'da Islam universitesinde gorev yaptigini biliyormuyuz?
Calismalarinin ozellikle Islami konularda oldugunu ve Islami dergilerde
yayinlandigini biliyor muyuz?
Pollmark arastirma sirketinin kurucusu oldugunu, yaptigi anketle AbdullahGul'un cumhurbaskani olmasinda etkili oldugunu biliyor muyuz? TUBITAK baskanligini gasp eden Nukhet Yetis'in danismani oldugunu biliyor muyuz?
Turban konusundaki gorusunu biliyor muyuz?
Anayasa ve 2547 sayili YOK Kanunu'na gore, oncelikle rektorluk yapmis olanlarin YOK uyeligine atanmasi uygunken, 4 yillik bir profesorun atandigini biliyor muyuz?
Simdilik bunlari biliyoruz, ama yakinda daha cok bilgiler ogrenecegimizi debilelim....
DUN BENI HABER TURK 'TEN ARADILAR, 13.30 DA CANLI YAYINA CIKACAKTIM. SANIRIMBUNLARI SOYLEYECEGIMI DUSUNDULER VE BASKA BIR ARKADASLA GORUSECEGIZ DEDILER.AMA NE YAPARSALAR YAPSINLAR, MIZRAK CUVALA SIGMIYOR.
Selamlar.
SUAY KARAMANTUMOD, Tum Ogretim Uyeleri Dernegi Genel Sekreteri
www.tumod.org.tr
TGB, Toplumsal Guc Birligi Yurutme Kurulu Uyesi
www.toplumsalgucbirligi.org.tr


Ben www.yok.gov.tr den resmi ozgeçmise bakmak istedim ama nedense site çalismadi !
ama ararken su da gozume çarpti :
http://www.tahribat.com/forumdisplayfolder.asp?folderid=53405
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 14 Déc 2007 2:35    Sujet du message: Répondre en citant

SelimIII fazlasiyla karamsar bulurken Hurriyet'te 14/12 de çikan iki yazi bazi seylerin Turkiye'de farklilastigi belirtiyor.

1- Fazil Say, artik kendini azinlikta goruyor. Cankaya'ya çagrilmadigini soyluyor. Eh bir sure once de bazilari Cankaya'ya sokulmamaktan sikayetciydi...

2- Ancak kaymakamin çagrisi gerçekten iç karartici...

Böyle giderse ilerde Türkiye’den ayrılırım 14 Aralık 2007


Fazil Say :
Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, Türkiye’de İslamcıların seçimi kazandığını, bakan eşlerinin türban taktığını belirterek, Türkiye’den ayrılmayı düşündüğünü söyledi.

Alman Süddeutsche Zeitung Gazetesi Paris’te keman ustası Renaud Capuçon ve piyanist Fazıl Say’la bir söyleşi yaptı. Söyleşide Fazıl Say şunları söyledi: "Bizim Türkiye rüyalarımız biraz öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı, biz yüzde 30, onlar ise yüzde 70. Başka yere taşınmayı düşünüyorum."

Bunun üzerine Capuçon, Say’a İsviçre’nin Zürih kentine taşınmasını önerdi. Say ise Lozan’ı daha çok beğendiğini, ancak havaalanının kente 1.5 saat uzak olmasını bir dezavantaj olarak gördüğünü söyledi. Say, konserler nedeniyle devamlı seyahat ettiğini ve ayda ortalama 4 gün evde olduğunu anlattı. Say, bir süre önce Avrupa Birliği’ne bağlı Avrupa Komisyonu tarafından ’2008 Kültürler Arası Dialog’ çalışmalarında ’Ambassador-Elçi’ unvanıyla görevlendirilmişti. Say gazetedeki söyleşisiyle ilgili soruları şöyle yanıtladı: "Þu anda değil ama ileride Türkiye’den ayrılmayı düşünüyorum. Biz artık azınlıkta kaldık, dışlanıyoruz. Çankaya’daki davete bile beni çağırmadılar. Böyle giderse, bir kızım var onu da alır yurt dışına giderim."

Kaymakam :

Garip bir kaymakam 14 Aralık 2007


Mustafa BAÐDİKEN, (DHA)

Kocaeli’nin Karamürsel İlçesi Kaymakamı Ramazan Mangaloğlu, ilçe protokolü ve kamu personeli ile bayramlaşma randevusunu camiye verdi.


Kaymakam Mangaloğlu, Kurban Bayramı’nda bayramlaşmak için ilçesindeki kamu kurumları ile siyasi parti ilçe teşkilatları ve sivil toplum örgütlerine resmi yazı gönderdi. 11 Aralık 2007 tarih ve B054VLK4414001 /870/406 sayılı yazı ile ilçedeki protokolü ve kamu görevlilerinin bayramlaşmak için Merkez Camii’nde olmalarını istedi. Mangaloğlu, resmi yazısında, "Mübarek Kurban Bayramı münasebetiyle tüm kamu personeli ve Karamürsel halkının Kurban Bayramı’nı kutlar saygılar sunarım. Karamürsel halkı ve kamu görevlileri ile bayramlaşma 20 Aralık 2007 Perşembe günü bayram namazından sonra İlçemiz Merkez Camii’nde olacaktır" dedi.

TEPKİYİ GÖRÜNCE ÇARK

Kaymakam Mangaloğlu, gönderdiği bu yazının tepki görmesi üzerine, protokolla bayramlaşmanın, yine eskiden olduğu gibi ikinci gün Karamürsel Kültür Merkezi’nde yapılacağını söyledi. Mangaloğlu, Kurban Bayramı’nda vatandaşların kurban kesimi nedeniyle çok yoğun olduğunu, genelde bayramın ikinci günü yapılan resmi bayramlaşmaya katılamadığını söyledi. Mangaloğlu, " Halk bize gelemediği için biz ayağına gidiyoruz. Bayramın ikinci günü de ayrıca protokolla bayramlaşacağız" dedi.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
narine
Spammer
Spammer


Inscrit le: 24 Jan 2007
Messages: 684

MessagePosté le: 14 Déc 2007 18:51    Sujet du message: Répondre en citant

Bir medeniyet insanlari kurban ediyordu, kendi kendilerini içerden bitirdiler.
Hayvan kurbanliginin geleneksel olarak bu sekilde devam etmesinde ekonominin agir bir baskisi var, ama bastakiler de halklarin bu görenegini, gelenegini görmemezlikten geliyorlar.


Yiyin simdi kuzuyu, koyunu, senenin geri kalaninda da birbirinizi yersiniz !
Imza : Fethullah Gülen

Güya Karamürsel kaymakami da bu haberi yalanliyor Samanyolu Tv de !
Milletin ayagina gitmekmis niyeti !


(...)
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 19 Déc 2007 12:31    Sujet du message: Sansürlü nu'ler Répondre en citant

Hadi buyurun bakalim, Islam Cumhuriyeti'ne dogru yol aliyoruz deyince paronayaklik suçlamasi yapanlar... Gaziantep'te resim sergisi açiliyor, nuler çikartiliyor, kalan 3 nu'nun de kiçlari çaputla sansurleniyor... Neden "Gaziantep'in değerleriyle ölçüşmez"mis. Neymis efendim bu degerler ? O zaman resim sergisi niye açiyorsun ? Tabii resim sergileri de bir gun açilmayacak, biraz daha bekleyin gorursunuz...


Resim sergisinde kadın figürlerine çaputla sansür
Hürriyet - 23 Kasım 2007

http://pix.nofrag.com/3/5/2/58f486dba2d439015ff0a3fff0b01.html

Doğan Haber Ajansı / Ahmet Kaya

Ressam Ayşegül Yarar, Gaziantep'te açtığı 9'uncu kişisel sergisindeki 45 eserden ‘nü' tabloları turkuaz renkli tülbentle sansürledi. İlk gün sergilediği ‘nü' 10 tablodan 7'sini ikinci günden itibaren kaldıran Ayşegül Yarar, galeri yöneticilerinin ‘Gaziantep halkına ağır geleceği' uyarısı üzerine ‘nü' tablolarına sansür uyguladığını söyledi.

Ressam Yarar'ın, Ankara ve İstanbul'da açtığı 8 kişisel sergisinin ardından Sanko Sanat Galerisi'ndeki 9'uncu sergisinin açılışı geçen çarşamba akşamı Gaziantep'ten Amasya'ya atanan Vali Yardımcısı Gökhan Veli Kişioğlu tarafından yapıldı. Ancak, sergiyi gezenler ‘nü' tabloların tülbentle sansürlü sergilendiğini görünce şaşırdı.
Tablolarında yaşam, anımsama, arayış, çoğalma gibi konuları tasvir ettiğini söyleyen ressam Ayşegül Yarar, açılış sonrası gazetecilerin soruları üzerine bu sansürü, galeri yönetiminden gelen istek doğrultusunda yaptığını iddia etti.

SANSÜR MÜ, GİZEM Mİ?
Ayşegül Yarar, galeri yöneticilerinin, ‘nü resimlerin bölge halkı için ağır kaçacağını' belirterek sergiden çıkarılmalarını ya da kısmen kapatılıp sergilenmesini talep ettiğini söyledi. Yarar, “Ben de tablolarımın sanatseverlere ulaşması için bu talebi üzülerek de olsa kabul etmek zorunda kaldım. Tülbentleri keserek, kapatılması mümkün olan tabloların çıplak bölümlerini estetik bir şekilde kapattım” dedi.

Ayşegül Yarar bir gün sonra ise sergideki 7 tablosunu kaldırdı ve bu kez, “Aslında kapatma maksadı da vardı ama biraz da gizemli olsun diye böyle bir şey yaptım. Görenler ise bunu sansür olarak nitelendirdi. Aslında bu sıkıntı yalnız Gaziantep'e özgü değil. Diğer illerde de özellikle devlet eliyle yönetilen galerilerde aynı sıkıntılar yaşanabiliyor. Mesela, Ankara'da da böyle bir sıkıntı yaşandı. Çünkü, devlet eliyle yönetilen galerilerde nü tablolar fazla hoş karşılanmıyor” diye konuştu.

TEPKİ ÇEKER İDDİASI
Sanko Sanat Galerisi yetkilileri ise, 2004'ten bu yana kültürel etkinliklere ev sahipliği yapan galerilerinin açılışı sırasında Gaziantep'in değerleriyle ölçüşmeyeceğine ve tepki çekeceği düşünülen eserlerin sergilenmemesi konusunda duyarlı davranılması karar alındığını, Yarar'ın sergisindeki uygulamanın da karşılıklı görüşülerek kararlaştırılıdığını söylemekle yetindi.

Ressam Yarar, sergiden 7 tablosunu kaldırdıktan sonra Ankara'ya döndü. Sergi 1 Aralık gününe kadar açık kalacak.




Fatih ÇEKİRGE YAZIYOR

EY OKUR,
BU RESME İYİ BAKALIM

Ne yapmalıyız şimdi…
Ne demeliyiz..
Durup bir daha soruyorum…
“Üzeri çaputla sansürlenmiş bu resim sergisi için ne başlık vermeliyiz?”
Bulamadım…
Düşündüm, yine bulamadım…
İnsan ruhunun sansürlendiği bu “ortaçağ kafası” için ne diyebiliriz ki…
Valilerin “hacı adaylarını uğurlama töreni için yarışa girdiği” bir Türkiye'de, resim sergisindeki “kadın figürleri”nin çaputla sansürlendiği bir Gaziantep…
İşte geldiğimiz nokta…
İşte insan ruhunun, estetiğin sansürlendiği ağır tablo bu…
Budur, karanlık bir uçurum gibi içine kapatıldığımız zihniyetin son resmi…
İnsanlar, estetikle ahlak, çıplaklıkla sanat, duyguyla renk arasındaki o müthiş dünyadan koparılıyor…
Budur işte acı olan…
Budur işte unutturulan…
Budur işte; sureti yasaklayıp, aynaları kırdırtan zihniyet..
Budur işte bu coğrafyada geriye doğru işletilen zaman…
Budur işte, terörden, şehit cenazelerinden, açlıktan ve acıdan kavrulmuş bir toplumdan çıkartılmak istenen manzara…
Yani, Vali Yardımcısı'nın açılışını yaptığı sergide yağlı boya kadın resimlerinin çaputla sansürlenmesi…
Ne demeliyiz ey millet…
Ne söylemeliyiz ey okur…
Ne dersiniz ey Kültür Bakanı Ertuğrul Günay…
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 15 Jan 2008 13:04    Sujet du message: Mecliste ozel kuafor Répondre en citant

Hurriyet - 14 Ocak 2008

Başbakan Erdoğan, üniversitelerdeki türban yasağı konusunda İspanya’da değerlendirmelerde bulundu. Erdoğan, Türkiye’de başını örtenlere “başörtüsünü siyasi simge olarak kullanıyorsun” şeklinde baskılar yapıldığını söyleyerek “Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var? Buradaki dert başka aslında. Biz bunu çok iyi biliyoruz. Bunu maalesef takdirde zorlanıyoruz” dedi.

***

Meclis'te türbanlılara özel kuaför krizi

ANKA

Meclis Başkanı Köksal Toptan’a yazdığı mektupla “türbanlı kadınlar için kuaför salonuna izin vermeyin” diye uyaran CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, mektubunun ardından gittiği kuaför salonunda, iddialarını destekleyen bir manzara ile karşılaştı.


Öğlen saatlerinde, Meclis’te bugün hizmete sokulan ikinci kuaför salonuna giden Arıtman kapının kilitli olduğunu gördü. Görevlilere kapıyı açtıran Arıtman, içeride türbanlı bir kadının saçının kesildiğini gördüğünü ve bu nedenle kapının kilitlendiğini söyledi. Saçına fön çektirmek ve manikür için ısrarcı olan Arıtman, Meclis’te türbanlı kadınlara ayrılan ikinci salonda saçı kesilen kadının ise AKP Gaziantep Milletvekili İbrahim Halil Mazıoğlu’nun eşi olduğunu bildirdi. Meclis’te türbanlılara özel kuaför salonu yapılmasına sert tepki gösteren Arıtman, “Meclis Başkanı’ndan açıklama bekliyorum. Meclis Başkanı her istediğini yapamaz. Gerekirse konuyu yargıya taşıyacağım ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunacağım” dedi. Arıtman, “tolerans, hoşgörü kimse benden beklemesin, bu konuda tolerans bizi Suudi Arabistan kadınına benzetecek, tüm kadınları uyarıyorum” diye konuştu.

CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, sadece türbanlı kadınlara hizmet verdiği iddia edilen kuaför salonunu bastı. Bugün, Meclis Başkanı Köksal Toptan’a bir mektup yazan ve Meclis’te türbanlı kadınlara yönelik kuaför salonu açılmasına izin vermemesini isteyen Arıtman, öğlen saat 14.30-15.00 arası ise saçına fön çektirmek ve manikür yaptırmak üzere, bugün hizmete sokulan ikinci kuaför salonuna gitti. Kapının kilitli olduğunu gören Arıtman, bunun gerekçesini sordu ve görevlilere kapıyı açtırdı. Konuya ilişkin açıklama yapan Arıtman, olay konusunda şunları söyledi:

“Cuma günü kuaför salonuna gittim. Manikürcü olarak işe alınan hanım, stajer ve şefleriyle görüştüm, ‘bakın ikinci kuaför salonunun türbanlı hanımlara hizmet vereceği yönünde duyumlarım var, bunlara alet olmayın’ dedim. Bugün de saat 14.30-15.00 arasında kuaföre gittim ve kapısının kilitli olduğunu gördüm. Görevlilere kapıyı açtırdım. Kuaför koltuğunda bir hanım vardı. Yan koltukta da türban ve takke. Niçin kapının kilitli olduğu da böylelikle anlaşıldı. Fön ve manikürün birlikte yapılmasını istiyorum dedim ve yan salondan kuaförü çağırın dedim. O da geldi. Üstelik kapıyı çalarak. Hemen perde tuttular. Kuaför ve manikürcü elleri titreyerek iş yaptı. Yan koltukta oturan hanım da işi bittikten sonra türbanını taktı ve gitti.”

AKP’Lİ MAZIOÐLU’NUN EÞİ

Kuafördeki türbanlı kadınla sohbet ettiklerini ve AKP Gaziantep Milletvekili İbrahim Hakkı Mazıoğlu’nun eşi olduğunu öğrendiğini belirten Arıtman, türbanlılara özel kuaför salonu tahsis edilmesine sert tepki gösterdi. Arıtman, “benim tepkim türbanlı hanıma değil, Meclis Başkanı’na. Tolerans, hoşgörü bunları kimse benden beklemesin. Bu konudaki tolerans, bizi Suudi Arabistan kadınına benzetecek. Bütün kadınları uyarıyorum.” Dedi.

“GEREKİRSE YARGIYA GİDECEÐİM”

Meclis kuaföründe yaşadığı olayla ilgili Meclis Başkanı Köksal Toptan’dan açıklama beklediğini söyleyen Arıtman, “Meclis başkanı her istediğini yapamaz. Gerekirse yargıya başvuracağım. Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunacağım” dedi.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
SelimIII
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 30 Aoû 2007
Messages: 2993
Localisation: Paris

MessagePosté le: 05 Fév 2008 1:51    Sujet du message: Répondre en citant

Çalışan kadın aldatır vaazına üç ayrı ceza
Hurriyet - 24 Ocak 2008

Mustafa KINALI/İSTANBUL

Verdiği cuma vaazında "çalışan kadının nefsine hákim olamayarak eşini aldatabileceğini" söyleyen Beylikdüzü’ndeki Fatih Sultan Mehmet Camii İmamı Hasan Hakyemez hakkında, İstanbul Müftülüğü’nce açılan soruşturma tamamlandı.

Hakyemez için kınama, terfi durdurma ve ilçe dışına tayin cezalarını teklif edildi. İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı şunları söyledi: "Konuşmasının tam lafzı, ’Çalışan kadın aldatır’ şeklinde değil. Soruşturmacımız da o anlamı doğuran ifadeleri tespit etmiş. Çünkü çeşitli insanlarla, cemaatle, esnafla konuşmuş. Bunlar varit. Soruşturmacımızın hazırladığı raporda 3 teklif var. Üçü birden uygulanacak. Kınama cezasını uygun gördük. Maaşta düşüşe neden olan kademe ilerleme teklifini, Vilayet İl Denetleme Kurulu uyguluyor. Onu da Valiliğe arzettik. Soruşturmacımız 3’üncü olarak da kendisinin ilçe dışına naklini teklif etti. Boşaldığında durumuna uygun bir camiye nakledeceğiz."


Bankacı ile evlenmek caiz midir?

Zaman Gazetesi - 17/01/2006
Soru: Ben dul bir hanımım. Bir emekli bey talip oldu, araştırdım, sonunda ortak noktalarımızın çoğunlukta olduğunu görerek 'evet' demeye karar verdim. Çünkü o da benim gibi ibadetinde dindar bir insan. Ancak bir engel çıktı. Bankada çalışmış, oradan emekli olmuş. Bundan dolayı ikimiz de ibadetini yapan kimseler olmamıza rağmen, (bankada çalışarak emekli olanla evlenmek caiz olmaz) diyenler oldu. Durumu askıya alıp size sormaya karar verdik. Bankadan emekli olunca emeklilik maaşında bir haramlık söz konusu olur mu? Böyle biriyle evlenilemez mi?

Cevap: Emekliye maaşını çalıştığı kurum ve şirketler vermez, devlet verir. Bu itibarla, emeklinin devletten aldığı maaşından emekli olduğu kurumu düşünerek şüpheye düşmeye sebep yoktur. Başka yerlerde çalışan emeklinin durumu ne ise onunki de aynıdır. Hepsinin maaşını da devlet vermektedir.
Kaldı ki, erkeğin kazancı içinde haram bulunsa, hanıma helal kısmı düşer. Çünkü onu kazanan hanım değil beydir. Sorumlusu da kazanandır. Hanıma ihtiyacı kadarını harcama hakkı vardır. Bu miktar hanım için haram olmaz. Hanımın hakkıdır ihtiyacı kadarını kullanmak. Bu sebeple bu hanım evine misafir dahi davet edebilir; çünkü ikramı, kendisine düşen helal kısma ait olur. Beyine ait olan haram kısma şamil olmaz. Haram kazancı kim tercih ediyorsa sorumlusu da o olur. Harama razı olmayan hanım haramdan sorumlu olmaz.
Bunlara rağmen tedbirli ve temkinli olmayı tercih edenlere elbette takdirle bakılır, tenkit söz konusu olmaz.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
cengiz-han
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 12 Jan 2008
Messages: 13614
Localisation: Paris

MessagePosté le: 10 Juin 2008 16:48    Sujet du message: Répondre en citant

Siteye bir goz atayim dedim, Erpuyan'in Babacan ile ilgili topigine bir seyler karalamaktan ise asagidaki yaziyi birakmayi tercih ettim.

Ancak ne yazikki bu forumda da medeni bir tartisma yok, ya dusuncesi birbirune benzeyenler yaziyor, ya da aykiri goruste olanlar hemen kufurle karsilik veriyorlar.

AKP her iki oydan birini aldi, Fransa'daki Turkiye kokenliler de bu imajin bir röflesi olmasi gerekir, ama bir Allah'in kulu da çikip açik açik AKP'yi savunmuyor.




İSLAM DEVRİMİ KESİNTİSİZ CİHAD YA DA REFORM
Mustafa Yıldırım


Sorun giyim tarzına indirgenince onları birbirinden ayırmak da güçleşiyor; ama asıl konu giderek militanlaşanlardır.
Evinde, işinde gücünde, üniversitede genç kızlar, ortaokul çağında çocuklar, binlerce yıllık örtünme geleneklerini bir yana bırakarak kendi kendilerine karar vermişler ve başlarını sıkı sıkıya sarmışlar. Sonra kendi kendilerine örgütlenmişler; Cuma namazı çıkışlarında gösterilere başlamışlar; kendiliklerinden ‘Müslüman Kadınlar Günü’ düzenlemişler; Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi Humeyni’nin kızı kendiliğinden İstanbul’a gelip toplantılarda konuşmuş.
Genç kızlar, kendiliğinden zincirleme eylemlere başlamışlar; ilkokul çağındaki çocuklar alınlarına kendiliğinden kızıl bant çekmişler. Gösterilerde “Kahrolsun laik diktatörlük” pankartları kendi buluşları olmuş. Sakarya ilinden, Fatih ilçesinden başlayarak Ankara’da, İzmir’de, Mersin’de, Malatya’da, Erzurum’da olmak üzere “platform” adı altında düzenli eylemlere kendiliğinden katılmışlar vb. işleri başarmışlar. Bunca kurumlaşma, örgütlenme, gösteri, sayısız yayın hep hayırseverlerin para yardımıyla başarılmış.
İnandırıcı geldiyse sorun yok. O zaman televizyonlarda seslendirilen “türbana yandaş” ya da “türbana karşı” fetvalarına kapılıp kendinizi de yurttaşları da kandırmayı sürdürebilirsiniz. Ne var ki, barışçıl görünen eylemlerle silahlı İslam Devrim’i arasında hem uçurum vardır, hem de yalnızca bulanık ince bir çizgi. Sorun şurada ki, “İslam devrimcisinin siyaseten attığı her adım, gerçekleştirdiği her eylem Müslümanların bir İmametin emri altında birliği ve şeytanın yok edilmesi hedefine uygundur.
İslam devrimcisi “kahrolsun laik diktatörlük” derken içtendir, ideolojik inançlarına sonuna dek bağlıdır. Onun eylemlerinde Kur’an’ı çağrıştıran sözler öne çıkıyorsa ya da her aşamada “İslami” sözcüğü kullanılıyorsa, bu demek değildir ki, istekler İslamın beş şartını yeri getirme özgürlüğüyle sınırlıdır. “İmamın yüce rehberliğinde” kurulacak bir devlet düzenidir; toplumun her an rehberin fetvalarına uyma zorunluluğudur.
Laikliğin kahrolmasını söylemenin de çeşitli yolları vardır: Toplu eylemlerde, salonlarda apaçık da söylenebilir; giyim simgeleriyle de gösterilebilir. Son günlerde olduğu gibi başa sarılan parlak kızıl satene dönüşebilir ya da valilikten izin alınıp alınmadığı belli olmayan, koruma altında sürdürülen gösterilerde küçük çocukların başına sarılabilir, alınlarına dolanabilir. Üniversiteli gençlerin dağıttığı bildirilerin altında “Hizbullahi gençlik” ya da “Müslüman gençlik” ve “Tevhidi hareket” imzası da olabilir.
Bu davranışları ve simgelerin kullanılış biçimini, salt “moda” ya da “çocukları bile kullanıyorlar” diye küçümsemek “İslam devrimcilerini” aşağılamakla birdir. Hizbullah kuramcılarından Dr. Muhammed Ali Bani Haşemi diyor ki:
“Batı’nın bazı onursuz bilim adamları, insan yaşamını üç kategoriye ayıran sun’i bir sitem icat ettiler. Çocukluğu, gençliği icat ettiler… onları yaş gettolarına hapsederek, çok genç (yaşça küçük) oldukları gerekçesiyle onları oy vermek ve kendi kaderlerini belirleme hakkından yoksun bırakmaktır.”
Amir Taheri, İran İslam devriminin kökenini, ideolojisini ve yayılmasını anlattığı o kitabında Haşemi’ye dayanarak anlattığı gibi:
“İslam’da yaşamı bölen tek çizgi vardır: Temyiz. Yani doğruyu yanlıştan ayırabilme yeteneği. Kızlar bu çizgiyi dokuz yaşında geçerler. Ve bu yaşta evlenebilen tam bir kadın kabul edilirler. Erkekler ise bu çizgiyi 16 yaşında aşarlar ve o andan itibaren Allah’ın gözünde tamamen sorumlu kabul edilirler… Kutsal savaş en önemli görevler arasındadır…”
Bu nedenle cihad yolunda 12 yaşındaki kalaşnikoflu çocukların görülmesini ve küçük kız çocuklarının gösterilerde öne çıkmasını küçümsememeli.
Bakmayın siz emperyalizme gönülden bağlı liberal(!) sosyologların örümcek gevezesi profesör hanımların kıvırtmalarına asıl olan İslam devrimcilerinin ne dediği ve yaptığıdır. Gerisi kendini aldatmaktır, safsatadır.
İşin aslının, Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı süren cihad olduğunu anlamak için bir “imamın zuhur” ederek Türk-Kürt- Laz-Pomak-Çerkez-Çeçen-Arap Müslümanların tevhidini sağlamasını, iktidarı ele almasını beklemek mi gerek?
Din, ibadet, inanç özgürlüğü, tevhide giden yolda şirketleşme, dernekleşme, vakıflaşma, medyalaşma, kısaca örgütlenme ve eylem özgürlüğü değil de nedir?
Amerika’nın oyununa gelince: İslam devrimciliğini demokrasi içinde yumuşatma inancı ve bağımlı-uyumlu Müslümanları da kullanarak ulus devletten kurtulmak! Uyumlulaşmış Müslümanlar da akılları sıra ABD’yi kullanarak düşlerindeki İslam devrimini reformlarla gerçekleştirecekler. Bu nedenle el kapı-larında sızlanıp duruyorlar. Bir yanda Tahran’ın cihadı, öte yanda Washington-Londra-Riyad hattında reform… Gidip geliyorlar; yerine göre yumuşak yerine göre sertler. Türkiye onlara göre, bazen “Dar’ül İslam” bazen de “Dar’ül Harb.”
Sonuç olarak cihatçı da uyumlu görünen de ulus devleti istemiyor. Koalisyon hedefe yaklaşıyor.
“İzin verilmez” mi dediniz?
İşin birkaç yargıca ve savcıya kalması da sizi uyandırmıyor mu? 9.6.2008
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Alex
Spammer
Spammer


Inscrit le: 28 Fév 2008
Messages: 435
Localisation: France

MessagePosté le: 10 Juin 2008 18:11    Sujet du message: Répondre en citant

Ne ??? AKP'yi savunmak mi ? Savunulacak bir yönü mü kaldi sanki de savunalim !!!

Bu tür haberleri okuyunca tam tersine daha çok nefret ediyorum her geçen gün. Bu tür olaylari yaratan kim sizce ??? Yorum sizin, buyrun !

http://www.hurriyet.com.tr/egitim/anasayfa/9137655.asp?gid=229&sz=92632
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 11 Juin 2008 10:27    Sujet du message: Répondre en citant

Eh bugunku Hurriyet'te konu devam ediyor...
Ve durum çok vahim. Humeyni'yi sevdigini ama demokrasiyi savundugunu soyleyen iki UNIVERSITE ogrencisi kiz konusuyor.

'Humeyni'yi seviyorum, Atatürk'ü sevmiyorum' Hürriyet - 11 Haziran 2008


Dün akşam canlı yayına katılan iki türbanlı öğrenciden şok açıklamalar...


Fatih Altaylı'nın dün akşam Teke Tek'te konukları üniversite öğrencileriydi. Kevser Çakır ve Nuray Bezirgan isimli türban eylemcisi bayan öğrencilerin açıklamaları ise hem Altaylı'yı hem de izleyenleri hayrete düşürdü.




İÞTE O DİYALOG



Fatih Altaylı: Sizin facebookta bir siteniz mi var? Kevser adlı arkadaşımızın facebook adlı paylaşım sitesinde İran devriminde Ayetullah Humeyni’nin fotoğrafları yer alıyor. Doğru mu?



Kevser Çakır: Bir tane fotoğrafı var evet. Evet, seviyorum ve saygı duyuyorum.



Fatih Altaylı : Ama o Þii . Humeyni’nin nesini seviyorsun?



Kevser Çakır: Þii olması önemli değil. Benim için Müslüman biri. Hümeyni’yi seviyorum.



Fatih Altaylı : Ama İran'da baskı rejimi var.



Kevser Çakır: Ama İran'daki rejimi ben desteklemiyorum



Fatih Altaylı: Ama kurucusu Humeyni.



Kevser Çakır: Humeyni’nin aynı görüşleri sahip olması anlamına gelmez bu. Ben Humeyni'yi seviyorum şahsen.



Fartih Altaylı: Sen seviyor musun?



Nuray Bezirgan: Evet seviyorum.



Fatih Altaylı: Atatürk’ü seviyor musun?



Nuray Bezirgan : Atatürkü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum.



Atatürk'ün yetkiyi padişahtan alırken yani saraydan alırken laik bir Cumhuriyet kurmak için aldığını düşünmüyorum. Halk o zaman islami değerler için savaştı. Nitekim Kurtuluş Savaşı’nın başlaması da Kahramanmaraş’ta Fransız askerlerinin Nene Hatun'un başörtüsüne uzanmasıyla olmuştur.



Fatih Altaylı: Maraş’la Erzurum’u birbirine karıştırdın.



Nuray Bezirgan: Her neyse. Maraş’ta Fransız askerleri bir kadının örtüsüne saldırıyor. Sütçü İmam buna karşı ilk ateşi açıyor. Böylelikle Kurtuluş savaşı başlıyor. Sonuçta cepheye cephanelik taşıyan kadınlar o dönemin insanları, o dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz hep Müslüman insanlar.



Fatih Altaylı: Peki bu ülkenin Kurtuluş Savaşı'nı örgütleyen bir adamı niye Humeyni kadar sevmiyorsun. Bunu merak ettim. Eğer Atatürk olmasaydı burada belki de İngilizler vardı, Fransızlar vardı.



Nuray Bezirgan: Yani İngilizler olsaydı benim haklarım daha geniş olacaktı. Zaten mesele bu yani. İnsanlar bana Atatürkçülük adına zulmediyorlarsa benden Atatürk'ü sevmemi bekleyemezsiniz.



Kevser Çakır: Yani bir insanın ismi üzerinden ideolojik bir kurgu oluşturulmaya çalışıldığı için bunlar oluyor. İyi Bir asker. Bunu biliyoruz.



Fatih Altaylı: Bu ülkeyi düşmanlardan arındırma sebebi. En azından bir minnet duygun yok mu?



Kevser Çakır: İyi bir asker biliyoruz.



Fatih Altaylı: Bugün sizin savunduğunuz özgürlükçü, cumhuriyeti kuran sizin temsil ettiğiniz iradenin, bugün iktidar olmasına olanak veren de rejimi kuran da yine Atatürk değil mi? Camileri de kapatmamış.



Nuray Bezirgan: Benim fikirlerimİ savunucak parti kurulamaz Türkiye’de. Zaten bu yasak. Benim fikirlerimi herhangi bir parti savunmaya kalktığı zaman parti kapatılır.



Müslümanlar haklarını elde etmek için gece gündüz çabalarlar. Birileri gelir parlementonun azıcık bir özgürlük tanımlamasına bile Atatürk adına, Cumhuriyetcilik adına, demokrasi adına ne adına olursa olsun özgürlüklerimizi elimizden alır.



Ben tamamiyle özgür olduğum hak ve özgürlüklerimin kısıtlanmadığı bir sistem istiyorum.Mesela siz nasıl ki başörtülü hakim bir hanımdan rahatsız olacağınızı söylüyorsanız ben sizin, mesela bu fikrinizin temelde Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet'te bizlerin hep tehdit olarak sizlere sunulmasından kaynaklandığını düşünüyorum.



Fatih Altaylı : Hayır ondan kaynaklanmıyor. Sizin “siz, biz” demenizden kaynaklanıyor.



Siz islami inançları sizin tarafınızda yaşamayan veya sizin gibi algılamayan insanları farklı görüyorsunuz. Sen, Recep Tayyip Erdoğan ve başkaları "siz- onlar, biz-onlar" dediğiniz zaman kendimi kötü hissediyorum.



Nuray Bezirgan : Sizin inancınız ne olduğu beni ilgilendirmiyor. Benim ilgi alanım değil. Kişi istediği dine sahip olur ya da olmaz yada dinsizdir. Bu benim size ikinci sınıf vatandaş olarak göreceğim anlamına gelmez. Ama Fatih Bey siz başörtülü bir hakimden rahatsız olduğunuzu söylüyorsunuz



Fatih Altaylı: Önyargılı olur diye rahatsız olurum.



Nuray Bezirgan: Tabii ki. Önyargınızın temelinde 85 yıldır yürütülen laik sistemin dayatmalarının olduğunu düşünüyorum. Biz hiçbir zaman özgür olamadık. Hiçbir zaman kendimizi ifade edemedik. Siz hiçbir zaman başörtülü bir hakim tarafından yargılanmadınız. Dolayısıyla bu şekilde düşünüyorsunuz.



Fatih Altaylı: Senin rejimden istediğin ne? Üniversiteye gitmen, kamusal alanda görev yapman dışında ne isteğin var?



Nuray Bezirgan: Ben başörtümle birlikte sosyal hayatta da var olmak istiyorum.
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 12 Juin 2008 0:42    Sujet du message: Répondre en citant

Konuya devam

İÞTE O FOTOÐRAF
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9154453.asp?gid=229&sz=53370

Hürriyet - 11 Haziran 2008

Nuray Bezirgan, tek başına bir meczup değildir…

Belki de o büyük bir dürüstlükle, yıllardır gizliden gizliye aşılanan o düşünceyi itiraf etmiştir…

Bu bir gizli eğitimidir…

Ve Nuray Bezirgan, “eğer ceza almayacaksam” diyerek o “gizli eğitimi” itiraf etmiştir.

Aslında şaşıracak bir şey yok:

Çünkü bu “Atatürk ve cumhuriyet düşmanlığı” ya da “Atatürk’ü değersizleştirme çabası” tarikat yuvalarında, gizli kuran kurslarında, hatta bazı imam hatip liselerinde ve özel eğitim kurullarında gizli bir ders gibi enjekte edilmektedir.

Bu zihniyette önce Atatürk’ü sıradan gibi gösterme adımı vardır.

Sonra “Îmamlar olmasa Atatürk ne yapabilirdi sorusu” vardır?

Müslümanlık bu eğitime kılıf olarak kullanılmaktadır.

Þimdi “Atatürk yerine Humeyni’yi sevdiğini söyleyen Nuray Bezirgan’ın şu sözlerine dikkat edin:
“ Atatürk'ün yetkiyi padişahtan alırken yani saraydan alırken laik bir Cumhuriyet kurmak için aldığını düşünmüyorum. Halk o zaman İslami değerler için savaştı. Nitekim Kurtuluş Savaşı’nın başlaması da Kahramanmaraş’ta Fransız askerlerinin Nene Hatun'un başörtüsüne uzanmasıyla olmuştur.

Devam ediyor:
“Maraş’ta Fransız askerleri bir kadının örtüsüne saldırıyor. Sütçü İmam buna karşı ilk ateşi açıyor. Böylelikle Kurtuluş savaşı başlıyor. Sonuçta cepheye cephanelik taşıyan kadınlar o dönemin insanları, o dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz hep Müslüman insanlar.”

Yani diyor ki; “Kurtuluş savaşını asıl Sütçü İmam başlattı. İmamlar ve Müslüman halk bu savaşı yaptı. Atatürk Cumhuriyeti kurarak onlara kazık attı..”

Bu kişisel bir görüş değildir.

Bu yıllardır süren “o eğitimin” sonucudur…

O eğitimde şu yalanlar vardır:

-Atatürk Padişah’tan yetki aldı… Sonra Padişah’ı yüzüstü bıraktı. Hatta sattı…
-Kurtuluş savaşı Sütçü İmam’la başladı.

Aslında bütün bu yalanlara yine Atatürk cevap veriyor…
Nerde mi?
Büyük Nutuk’ta…
Þimdi şu fotoğrafa dikkat edin:



İÞTE O TÖRENDEN FOTOÐRAFLAR



Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşu için düzenlenen törende Fransız askerlerini kovanlar bir “imam”la simgeleniyor. O imam Fransız askerini öldürdükten sonra alkışlanıyor…

Ne Atatürk var? Ne silah arkadaşları ne de Türk askeri…

Orada kurtuluşu O “imam” simgeliyor…

Daha da vahimi, devlet töreninde imam cüppesi giydirilen Sütçü İmam, aslında imam değildi.

Yalnızca adı İmam'dı.

Ama gösteriyi Cumhurbaşkanı Gül'ün önünde düzenleyen İmam hatip lisesi olunca, kahraman sütçüye imam cübbesi giydirdiler.

Kahraman "imam" değil, yanlızca adı "İmam".

İmammış gibi törende cübbeyi giydirmek ayıp olmuyor mu?

Elbette o savaşta imamlar da vardı, köylüler de. Genç zabitler, genç öğretmenler yani top yekün millet vardı… Elbette Sütçü İmam bir kahramandır…

Ama bu olay yalnızca “İmam”la simgelenince durum değişiyor.

Türk askeri yok… Hasan Tahsin’in İzmir’de sıktığı ilk kurşun yok…

Maraş’taki “İmam” var…

Bu fotoğraf “Devlet töreni”yle verilince cumhuriyet ve Atatürk düşmanlarını hem cesaretlendiriyor hem de ellerine bir koz veriyor.

İşte Nuray Bezirgan’ın dürüstçe itiraf ettiği şey budur…

Þimdi soralım bu nefreti içinde saklayan, gizleyen, zamanı gelince kusacak olan daha kaç Nuray Bezirgan vardır?
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
murat_erpuyan
Admin
Admin


Inscrit le: 30 Jan 2006
Messages: 11167
Localisation: Nancy / France

MessagePosté le: 12 Juin 2008 1:22    Sujet du message: Répondre en citant

10.06.2008 15:51
Dün gece Teke Tek programında yaşadığım şoklar, giderek yaşlanan kalbime ağır gelmiş olacak ki, sabaha kadar uyuyamadım.

Maksadım üniversitede türban meselesini, üniversitede okuyan
kızlarla konuşmak, tartışmaktı. Konuklarımdan ikisi türbanlı, ikisi ise başı açık kızlardı. Başı açıkların biri kendini liberal, diğeri ise Kemalist olarak
tanımlıyordu. Her dört kız da kendi görüşleriyle paralel derneklerde
çalışıyorlardı. Ve emin olun ki, şimdiye kadar yaptığım hiç bir Teke Tek programı beni bu kadar şok etmemişti.

1999'dan bu yana türban eylemcisi olan Nuray, inanç özgürlüğü kapsamında türbanla eğitim hakkını savunurken, bunun eğitimle sınırlı olmayacağını, kamuda çalışmak dahil her türlü hakkı kapsaması gerektiğini söyledi.

Bu alıştığımız bir durumdu.

Türbanlı aktivistlerin tamamı bu söyleme sıkı sıkıya sarılıyordu. Yani AKP'nin Anayasa'da yaptığı ama iptal edilen değişiklik zaten onları kesmeyecekti. Bu biliniyordu.

Ancak Nuray konuyu bambaşka taleplere taşıdı. Nuray'a "İnanç gereği diye yasama tarafından oluşturulmuş hukuku beğenmeme ve kendi inançlarınıza göre yargılanma talebinizin ortaya çıkmayacağını ve yarın öbürgün Müslümanların kadı mahkemesinde yargılanmasını istemeyeceğinizi kim garanti edebilir?" diye sordum. Çok samimi yanıt verdi.
"Kimse garanti edemez. Hatta isteriz de. Niye insan kendi inandığı
hukukla yönetilmesin"

Þok olmuştum.

"Bu çok hukukluluk anlamına gelir. Bir demokraside böyle bir şey
nasıl olacak?" diye sordum. "Niye olmasın" dedi.

Daha sonra diğer türbanlı kız Kevser'e bir soru yönelttim. "İran'daki baskı rejiminin İslam'a örnek olamayacağını söylüyorsun ama facebook'daki sayfanda Humenyi resimleri varmış" dedim.

"Evet var. Humeyni'yi çok severim"dedi

"İran'daki rejmi kuran o değil mi?" dedim.

"Onun kurduğu rejimi bozdular" dedi.

"Peki Humeyni'yi çok seviyorsun. Atatürk'ü de sever misin?" diye
sordum.

"Asker olarak çok başarılıymış" dedi. Askerlik vurgusu dikkatimi çekti.
Tam bir Milli Görüş çizgisiydi. Sonra dönüp aynı soruyu diğer türbanlı konuğum Nuray'a yönelttim. Humeyni'yi o da çok seviyordu.

"Peki Atatürk'ü seviyor musun?" diye ona da sordum. Önce biraz şaşırdı. Ne diyeceğini bilemedi. Sonra "Acaba düşündüğümü söylersem suç olur mu?" dedi ve yine büyük bir samimiyetle "Hayır Atatürk'ü hiç sevmem" dedi.

"Niye?" dedim.

"85 yıldır çektiğim çilelerin müsebbibi o da ondan" dedi.

"İyi de sevmediğin o adam Türkiye'yi İngiliz, Fransız, Yunan işgalinden kurtardı. Onun sayesinde bağımsız bir ulus olduk. O olmasa idi bugün burada yabancı bir ülkenin mandası altında olabilirdik. Sömürge olurduk" dedim.

Ama Nuray kararlıydı.

"Kurtuluş savaşını Atatürk değil, inançlı Müslümanlar başlattı. Maraş'ta bir kadının türbanına el uzatılmasıyla kurtuluş savaşı başladı. Atatürk'le ilgisi yok" dedi.

"Atatürk bu savaşı organize etmeseydi, Maraş'ta veya başka bir yerdeki bu gibi tepkiler ezilip yok edilirdi" dedi.

Ona da yanıtı vardı. "Belki de daha iyi olurdu. Belki yabancı manda altında inançlarımız daha iyi yaşayabilirdik. Daha özgür olabilirdik" dedi.

Değerli okurlar. İşte Türkiye Cumhuriyeti'nin karşı karşıya olduğu durum bu.

İstenen bu.

Bugün söylenmese de talep edilecek olan bu.

Anayasa Mahkemesi kararına karşı gösterilen tepkinin nedeni bu. Türkiye Cumhuriyeti'nden alınmak istenen rövanş bu.

Bunun kılıfı özgürlük.

Bunun kılıfı demokrasi.

Bunun kılıfı liberalizm.

Yerse.

Yemezse zorla.

Öyle diyorlar.

NOT:Programda liberal görüslerini ütopik bir dünyada dile getiren konuğum, program sonunda türbanlı kızlarımızın telefonlarından yağan tebrikleri kabul ederken çok mutlu görünüyordu.

NOT2: Bu programdan sonra Türkiye'yi bekleyen gelecekten gerçekten
çok korkmaya başladım. Başbakan'a kur yapan Hülya Avşar'ın bu
programı izlemiş olmasını çok isterdim.

Ne zaman adam oluruz?

Özgürlük istediğini söyleyenlerin gerçekte ne istediğini anladığımız zaman

fatihaltayli@haberturk.com
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Aller à la page 1, 2, 3 ... 9, 10, 11  Suivante
Page 1 sur 11

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.