423 visiteur(s) et 0 membre(s) en ligne.
  Créer un compte Utilisateur

  Utilisateurs

Bonjour, Anonyme
Pseudo :
Mot de Passe:
PerduInscription

Membre(s):
Aujourd'hui : 0
Hier : 0
Total : 2270

Actuellement :
Visiteur(s) : 423
Membre(s) : 0
Total :423

Administration


  Derniers Visiteurs

administrateu. : 1 jour, 13h44:37
murat_erpuyan : 1 jour, 13h47:01
SelimIII : 2 jours
Salih_Bozok : 4 jours
cengiz-han : 4 jours


  Nétiquette du forum

Les commentaires sont sous la responsabilité de ceux qui les ont postés dans le forum. Tout propos diffamatoires et injurieux ne sera toléré dans ces forums.


Forums d'A TA TURQUIE :: Voir le sujet - Türk Solu'ndan
Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum Forums d'A TA TURQUIE
Pour un échange interculturel
 
 FAQFAQ   RechercherRechercher   Liste des MembresListe des Membres   Groupes d'utilisateursGroupes d'utilisateurs    

Türk Solu'ndan

 
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque
Voir le sujet précédent :: Voir le sujet suivant  
Auteur Message
Salih_Bozok
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 25 Nov 2006
Messages: 1441

MessagePosté le: 02 Oct 2007 15:40    Sujet du message: Türk Solu'ndan Répondre en citant

Kürtler”in
Nâzım’ı yok mu?


İşte bir sabah uyandığımda
Çav Bella Çav Bella
Elleri bağlanmış bulduğum yurdumun
Her yanı işgal altında

Sen ey partizan beni de götür
Beni de götür dağlarınıza
Dayanamam tutsaklığa

Eğer ölürsem ben partizanca
Çav Bella Çav Bella
Sen gömmelisin ellerinle beni
Ellerinle toprağına

Elinize bir dünya haritası alın ve bir tarih yolculuğuna başlayalım...

1930’ların ortasına doğru İkinci Dünya Savaşı yaklaşmaktadır.

Hitler Almanyası’nın, Mussolini İtalyası’nın gelişmesi tüm insanlığı korkutmaktadır. Ama aynı dönemde dünyanın öbür ucunda da Japonya aynı yolu tutmaktadır.

Japonya Almanya’dan önce başlar yayılmacılığa ve Çin’i işgal etmeye başlar. Yıl 1937’dir, daha İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına da üç yıl vardır.

Çin Ordusu ve hükümeti Japonlara teslim olduğu sırada, tüm muhalif güçler farklı yollar önerirken bir isim bambaşka bir öneriyi ortaya atar, atmakla kalmaz hayata geçirmeye koyulur.

O isim Mao Zedung’dur, önerisi ise gerilla savaşıdır.

Gerilla, ilk defa Çin’i işgal eden Japon emperyalizmine karşı bir “direnme savaşı” olarak ortaya çıkar.

...

İkinci Dünya Savaşı başladığında Almanlar Fransa’yı işgal edip Balkanlar’a inerler; Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan işgal edilir.

Bu işgale karşı Mao’nun gerillası bu defa Balkanlar’da ortaya çıkar. Artık adı partizandır.

...

Mussolini ise Afrika’ya doğru başlatmıştır işgal hareketini.

Ama o dönemde kendi ülkesi İtalya’da kendisine karşı başlar partizan savaşı.

Dilimizden düşürmediğimiz “Çav Bella” türküsü, partizanın Mussolini faşizmine karşı direniş ezgisidir.

...

İkinci Dünya Savaşı biterken Fransız emperyalizmi Vietnam’ı işgal eder.

İşgale karşı direniş yine devletten ve ordudan değil, halktan gelir ve Ho Þi Minh “Direnme Savaşı”nı başlatır.

Tam 9 yıl süren gerilla savaşının sonunda, Fransa Vietnam’ı terk ederken bu defa ABD’liler işgal ederler.

Vietnam’da bu defa gerilla harbi Amerikan emperyalizmine karşı verilir.

...

Gerilla bu aşamadan sonra tüm dünyaya yayılır, çünkü emperyalizm, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından, faşizm belasından “kurtardığı” dünyayı sömürgeleştirmeye başlamıştır.

Latin Amerika’da gerilla o zaman başlar. Başlarında Fidel ve Che Guevara Küba’da başarıyla sonuçlandırırlar gerilla savaşını.

Aynı dönemde Cezayir’de Fransız emperyalizmine karşı başlar gerilla.

Kongo’da Lumumba Belçikalı ve Amerikalı işgalcilere gerillayla karşı çıkar.

...

Dünyanın neresine giderseniz gidin, emperyalizmin ayak bastığı her yerde karşısında gerilla vardır artık.

Gerilla o nedenle ezilen halklar için kutsal bir sözcüktür.

...

Gerilla isminin ilk kirletilmesi ise Amerikan emperyalizmi tarafından gerçekleştirilir.

Nikaragua’da Sosyalist Devrim gerçekleşince, ABD bu ülkede sosyalist iktidara karşı “gerilla savaşı” başlatır.

Bu ülkede sosyalist iktidara karşı Amerikan emperyalizmi tarafından silahlandırılan ve kendi ülkesine saldırtılan bu sözde gerillanın adı kontra-gerilla olarak kalır; kısaca kontralar olarak anılırlar.

Çünkü halk gerillayı sahiplenmiş, Amerikan askerliğine soyunanları ise gerilla karşıtları olarak değerlendirmiştir.

...

Bugünlerde gerilla isminin yeniden kirletildiğine yakından tanıklık ediyoruz.

Irak’a karşı peşmerge, Türkiye’ye karşı PKK, İran’a karşı PEJAK adıyla ortaya çıkan kirli bir savaşla karşı karşıyayız.

Bu insanlar kendilerine “gerilla” adını veriyorlar ve öyle de anılmak istiyorlar.

En son Yaşar Kemal de bunlara gerilla demişti bu nedenle.

...

Ancak çok değişik bir “gerilla” ile karşı karşıyayız!

Mesela peşmerge.

Peşmerge, 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra Kuzey Irak’tan ABD helikopterleri ile kaçırılıp, ABD’ye Guam Adası’na götürülüp, eğitilip, CIA ve Pentagon tarafından yeniden helikopterlerle Kuzey Irak’a bırakılan bir askeri kuvvet.

Bunun karşılığı olsa olsa Nikaragua’daki gibi Kontra-gerilladır.

Peşmerge bugün Kuzey Irak’ta doğrudan ABD Ordusu’na bağlı bir alt birim olarak çalışıyor.

Yemeklerini ABD veriyor, silahlarını ABD veriyor.

Ama çok daha önemlisi görevlerini ABD veriyor.

Bunları herkes biliyor, görüyor.

...

Ama bir de kimilerinin pek kabullenmediği bir gerçek var.

Aynı Kuzey Irak’ta bir de PKK adlı örgüt var.

PKK’nın da parasını, silahını ABD karşılıyor.

PKK’nın İran kolu PEJAK’ın da parasını ve silahını ABD veriyor.

Hatta PKK elebaşıları bu ABD desteğini açıktan savunuyorlar.

ABD ile ortak hareket ettiklerinden söz ediyorlar, bununla övünüyorlar.

...

Siz hiç emperyalizmin desteklediği bir gerilla gördünüz mü bugüne kadar?

Ya desteğin ötesinde emperyalizmin doğrudan örgütlediği bir gerilla?

Siz hiç Kalaşnikof değil de Amerikan tüfeği ile savaşan gerilla gördünüz mü?

Sorarım size bu nasıl iştir, bu nasıl gerilladır?

Mao’nun, Fidel’in, Ho Amca’nın gerillası hep emperyalizme karşıydı ve emperyalistler de hep bu gerillalara karşı savaştı.

Peki şimdi nasıl oluyor da aynı emperyalizm başka tür bir gerillanın arkasında oluyor?

Gerilla emperyalizme karşı savaşan askerken, birileri çıkıp emperyalizmin askerliğini yapmayı, paralı askerliğini yapmayı kime ve nasıl gerilla olarak yutturabilir...

...

Þimdi biraz elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin, bir ilericiye, bir devrimciye, bir demokrata Amerikan emperyalizminin desteklediği bir hareketi herhangi bir gerekçeyle desteklemek yakışır mı?

Hani bu hareket kendisini ABD’ye karşı lanse etse yine anlarız, ama adamlar açıktan “biz Amerikan çıkarları için ABD ile ortak çalışıyoruz. Çünkü Kürtlerin çıkarları ile ABD’nin çıkarları ortaktır.” diyorlar.

...

Ve ne adına yapıyorlar bunu; halkların kardeşliği adına...

Kim kardeş, kim değil öyleyse.

Araplar, Türkler ve İranlılar düşman; Amerikalılar kardeş öyle mi!

Yıllarca “Amerika kalleş” türküsünü söyle sonra gel bugün Amerikan kardeşliğine soyun.

...

Halkların kardeşliği diyenlere biz Türklerin tarihinden bir örnek verelim.

Nâzım’ın çokça bilinen bir şiiri vardır, vatan haini diye...

“Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz,
dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne,
kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında
Amiral Vilyamson’un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında,
Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti,
120 milyon lira.
“Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz,
dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.”

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz,
siz yurtseverseniz,
ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan
kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası,
Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

...

Buradaki “Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması!” tabirlerine dikkat çekmeyeceğiz.

Bu şiirin öyküsü başkadır.

ABD Ordusu Kore’ye çıkartma yapar.

Türkiye daha NATO üyesi bile değilken ABD’nin yanında Kore’ye asker gönderir.

Türk askeri Kore’de Amerikan çıkarları için Koreli kardeşlerini öldürmeye gönderilir ve işte o zaman Nâzım bir şiiir yazar Mehmetçiğe:

“...

Yitirmedinse insanlığını
çoluk çocuk naşıyla dolu bir çukurda
teslim ol.
Biz Türkler yiğitizdir.
Yiğitliğin zerresi kaldıysa sende,
teslim ol.
Teslim ol ananın başa için,
teslim ol Türk halkı adına
Ahmet, kardeşim,
kardeşlerine teslim ol”
...

Bu şiir üzerine basın Nâzım Hikmet’e karşı bir linç kampanyası başlatır, vatan hainliği ile suçlanır Nazım Hikmet ve o çok bilinen vatan hainiyim şiiriyle cavap verir.

Kendi ulusunun çıkarını her şeyin önünde tutmak Nâzım’a göre değildir.

Hele hele kendi ulusu Amerikan emperyalizminin yanında askerliğe başlamışsa...

İşte o noktada halkların kardeşliği girer devreye bir devrimci için, inanmış bir sosyalist için.

Kardeş Kore halkıdır, kalleş ise Amerika.

...

Halkların kardeşliğini Türkler adına savunanlara da “Kürtler” adına savunanlara da seslensek acaba.

Bir kere olsun “Türk Ordusu silahı bıraksın”, “Barış istiyoruz” değil de, Amerikan askerliğine soyunmuş “Kürt” kardeşlerinize, siz de, Nâzım gibi, “gidin kardeşlerinize teslim olun” diyebilir misiniz?

Siz de Nâzım kadar hümanist, Nâzım kadar enternasyonal, Nâzım kadar yurtsever olabilir misiniz?

Siz de Nâzım kadar halkların kardeşliğinden yana olabilir misiniz?

Evet sevgili “Kürtler”, “Kürt aydınları”.

Hadi gösterin kardeşliğinizi ve PKK’daki sizin “gerilla” dediğiniz insanlara seslenin Nâzım gibi:

Teslim ol kardeşim, kardeşlerine...
_________________
« Le faux courage attend les grandes occasions... Le courage véritable consiste chaque jour à vaincre les petits ennemis. »
[ Paul Nizan ]
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
KOPUZ
Advanced Expert
Advanced Expert


Inscrit le: 29 Oct 2006
Messages: 314
Localisation: strasbourg france

MessagePosté le: 03 Oct 2007 14:01    Sujet du message: Répondre en citant

Ne kadar ilginc ! Gercekten zevkle ukumaya basladim yazinlanlari, objektif sekilden yazilmis denile bilir ! ama yazilanlarin son kitasina gelecin , ve yadizliklarini toplamak icin , yazar son noktasini koydugunda , biz, turk milleti ne kadar degismeyecigimiz ifade etmektedir .

Ne guzel ornekler verilmekte , Nazim Hikmet’in toplumuzdan ne kadar degerli ogdugunu ve ne kadar hümanist oldugunu yazan yazar , malesef bazi gercekleri yazmaktan useniyor ! Evet kurlerinde bir Nazimi yokmu ?? keskiya olsaydida , onlarda turkler gibi Nazim hikmeti moskovaya sürgüne sürükseydiler . Vatan haini tanittiranlar , bugun nazim Hikmeti barisa cagri olarak gostermektedir !!! Tuaf !

« Barisa haykiris »iyi kabul ediyorum , guzel bir öneri , ama nerde görülmüs catismaya giren iki taraf , « Bir kere olsun “Türk Ordusu silahı bıraksın”, “Barış istiyoruz” değil de, Amerikan askerliğine soyunmuş “Kürt” kardeşlerinize, siz de, Nâzım gibi, “gidin kardeşlerinize teslim olun” diyebilir misiniz? » bu bir barisa cagri degildir , sadece iki taraftanlardan, biri icin gururlu ve onurlu ciksin diye bir dusunce yapisidir. Eyer bu yazdiklarimdan Pkk’ye bir destek oldugunu dusunuyorsaniz yaniloryorsunuz , ve ayip olmasin ,aramizda bazinlarin dedegi gibi « pkk ‘nin a… koyayim » bunuda ekleliyorum ‘ardinda bende koya…… » 80 senden beri iktidari elle alanlar , Turkiye’yi baris yoluna koyamadilar , hatta bu son 20 sene dahada kötüye gitti. Evet sol , demokrat , laik , devrimci , ataturkcu , ve daha neler neler ,diye ! kendlerini ilerici göruslü ifade eden dostlarimiz , sadece kendimlerini kör bir miliyetci kazanina kapattilar. Bence Turkiye’nin sonrularini cozecek insanlar bugun halen halki degersiz dusuncelerle kandirmaya ograsiyorlar ! bugune kadar gercekten baris istoyorum diyen bir insan yoktur Turkiyede , ortaya cikacak insan yoktur !

Ve barisi istiyorum diyenler , barisi degilde , menfaitini dusunenlerdir , haydi pkk’yi yok ettik kabul edelim! peki turkiye’deki 20 milyon kurt kökenli turk vatandaslarimizi halen dusman olarak gorecekmisiniz ! Evet , butun sorun burda , cunku bazilari , her kurt kokenli olan vatandasi pkk uyesi olarak gormektedirler, sadece kurtleri deyil , herhangi bir vatandasi bile , sadece onlarin dusuncelerini paylasmadigi icin, bir dusman ve vatan haini sayilmaktadir (burda benim icin « onlar » kendilerini mileyetci, öz ve öz turk sayanlardir). Ve en guzel örnek Nazim hikmet vatan haini !

Baris masasina oturmak icin her iki tarafta barisi istemisi gerek , ve bunlari okudugumda , ne pkk nede turkuyeyinin bir kismi barisi istememekte , sadece bir gurur meselesini yaptiklari icin ! ama buna inaniyorum , ve cok’ta uzuluyorum , kendilerine , ataturkcu , demokrat , turkiye’yi sevip ,savunmak istiyenler , ve bu etiketi kendilerine yapisturanalr hic birsey yapamadilar ! malesef bu problemi cozecek ,dinden olusan ve iktidara gecen bir hukumet olacak gibi goruluyoru. Ve bizimkiler, kendilerini Turkiye sevenler gibi ifade endenler gök üstu oturacaklar !
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Salih_Bozok
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 25 Nov 2006
Messages: 1441

MessagePosté le: 06 Oct 2007 15:30    Sujet du message: Répondre en citant

Siyasal tablo
Yekta Güngör Özden 1.10.2007

Anayasa tartışmalarıyla gündemi değiştirme ustalığını bir kez daha gösteren AKP iktidarı seçim sonuçlarının tartışılmasını, özelleştirme zikzaklarını, soygunları, rüşvetleri, suçları, partizanlığı, kadrolaşmayı, kayırmaları, eğitim-öğretimdeki bozuklukları bir tür hasır altı ederek konuşulmalarını önledi. Oyların ne verilerek, neler yapılarak alındığına ilişkin dedikodular hâlâ sürmektedir. Başbakanın, raporla askerlik yapmayan oğlunun babasının yanında heykel gibi durduğu, başkasının çocuğu askere gitmeseydi kıyamet koparılacağı anlatılmaktadır. İktidar borazanı ve özel ekranı durumuna gelen-getirilen TRT’nin çabalarıyla pembe tablolar çizimi sürdürülüp önceki Cumhurbaşkanının uygun bulmadığı atamalar bir bir gerçekleşirken Başbakan torun turuna çıkmıştır. Terör her gün can almaktadır. Türkiye karşılık vermemesine karşın, savunmada bulunmasına karşın savaşla suçlanmaktadır. Halkımız teröre tepkinin sözde kalmasından derin üzüntü duymaktadır. Sınırını koruyamaz duruma düşürülen devletin altı oyulmaktadır. Anayasa değişikliğinin gizlilik içinde yürütülmesi, iktidarın bildiğini okuyacağını, sıkmabaş hedeflenerek bu yola gidildiğini açıklaması kaygıları artırmıştır.

Anayasa profesörü E. Özbudun beğenilmese de emek vermiş, bir metinin hazırlanmasına başkanlık yapmıştır. Birlikte çalıştıklarını lâik Atatürk Cumhuriyeti karşıtlarından seçmesi, iktidarın siparişine, amacına uygun bir taslak hazırlamayı içine sindirdiğini göstermektedir. Kuralların son biçimiyle TBMM’ne sunulmasına kadar konunun -iktidarın amacı dışında- ciddiye alınıp önemsenmesini uygun bulmamaktayız.

Her yazısında yansız olduğunu ileri sürüp yandaşlıktan ve katılıktan kurtulamayan bir köşetaşı, hukukçuluk taslayarak sürekli saptırıyor. Bilgi yoksunluğunu yansıtan iktidar yanlısı yazılarıyla tepki uyandırıyor. “Dinci darbe tehlikesi olmadığı”nı ileri süren kâhinler türedi. En azından Anayasa darbesi hazır.

Neler neler

Vahdettin’in vatan haini olmadığı, TBMM kararına karşın savlandıktan sonra şimdilerde Derviş Vahdeti’yi aklama çabalarına rastlanmaktadır.

MHP zorunlu din derslerini savunarak iktidara desteğini sürdürmektedir.

Sıkmabaşlıların, eşlerinin kayırılması sürmekte, liyakat yerine tarikat bağı aranarak, bıyığa göre yakınlık kurularak memurlar bekleme odalarında tutulmaktadır. Dinsel söylemler artmakta televizyon izlenceleri kınanacak içeriklerle başıboşluğun boyutlarını ortaya koymaktadır.

Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Nabi Þensoy, Fethullahçıların ABD Başkanı Bush’a övgüler yağdırılan iftar yemeğine katılmaktadır.

Başbakan’ın kınanacak konuşmalarını eleştirecek yerde, haklı yanıtlar vererek görevlerinin gereğini yerine getiren yargıyı ve üniversiteyi sorumlu tutmaya çalışan akl-ı evveller var. Saygısız anlatımlarla yargıya ders vermeye, akıl öğretmeye kalkışan kimi dönekler, bireylerin amaçlı çıkışlarını bırakıp devleti suçlayan malûm yazarlar, bunları doyuran patronlar var.

Gazeteler, dolardan avro’ya geçen Başbakanın servetini 1 milyon 803 bin 854 YTL olarak gösterdiğini, ayrıca önemli bir tutarda alacağı olduğunu bildirdiğini yazdılar. Çocukları için yaptığı giderlerden sonra kalanlardır. Belediye Başkanlığı, Başbakanlıkta böyle servet edinilmesi belirtilmeye değer bir başarıdır.

Konya’da Hizbullah operasyonu yapılıyor. İrtica olmadığını savunan basın mürtecileri türedi.

Milliyet gazetesi İngilizce Kur’an’ın müftülükçe dağıtılacağını yazdı (23.9.2007, sayfa 13). Meal ayrı. Niçin Türkçe Kur’an yok? sorusu hak kazanıyor. Ve kimler, niçin engelliyor?

Kürtçülerin Apo’yu benimsemeleri, övgüleri ve saygıları, Anayasa’da ayrı ulus olarak değerlendirilmelerini istemeleri bölücülüklerinin yansımasıdır. Apo’ya terörist değil, lider diyenler insanlık duyguları kararmış, tükenmiş olanlardır.

Kesinleşmiş kararı uygulanan Apo da İmralı’dan açıklamalarını anlamsız bir hoşgörüyle sürdürmektedir. O da hempalarını doğrulayarak Anayasa değişikliğiyle PKK’nın silâhı bırakacağını söylemektedir. Dedikleri olursa tutabilirseniz tutunuz.

Yeni Cumhurbaşkanı’nın YÖK Başkanı’yla görüşmesinin ne sonuçlar vereceğini izleyeceğiz.

AKP Kütahya Milletvekili Hüseyin Tuğcu’nun “Devletten iş alacak kişinin eşi örtünür” sözü gerçeği doğrulamak yönünden ilginçtir. Adım adım İran kestirmesi yanlış değil. Bir de Malezya eklendi. Haremlik-selâmlık plâjlar, Millî Eğitim Bakanı’nın sıkmabaşlı küçük kızlara ilgisi televizyonları gazeteleri doldurdu. Birkaç yıl sonra uyanınca…?

Dükkân kapatma, kepenk kapatma, gözlerini ve kulaklarını kapatma ile sürdükçe Türkiye’yi kapatma gündeme gelebilir.

Hürriyet’te Özdemir İnce, ince ince uyarıyor. Haklı tepkilerini ve eleştirmelerini yürekli biçimde yazıyor. Genel Yayın Yönetmeni de ağız değiştirmeye başladı. İzliyoruz.

Bu arada Emin Çölaşan’ın yeni bir kitapla kamuoyunun merakını gidereceği söylenmektedir. Bekir Coşkun zevkle okunan anlamlı yazılarını sürdürmektedir.

Seçim sonuçlarıyla şımaran köktendinciler azmışlar, telefon saldırılarına başlamışlardır. Terbiyesi olmayan insan olmaz, insan olmayan da müslüman olmaz.

Emin Çölaşan’ın son yazılarından birinde gündeme getirdiği “altıok’a çirkin saldırı” için bir yurttaş gerekli başvuruyu yaptı mı, yazı gözetilip Savcılık soruşturma başlattı mı, CHP ya da Atatürkçü bir kuruluş duyarlı davranıp kovuşturma istedi mi? Çok kimse sormaktadır.

ABD oyunlarını sürdürüyor. Türkiye’yi geri kalmış ülkelerle aynı masaya oturttuğu gibi Irak’ı bölerek kürtlerden yana olduğunu bir kez daha çekinmeden belli ediyor.

Dinci parti, liberal sandığı bilim adamlarına Anayasa hazırlatıyor. Açıklanan metin şeriata kapı açıyor. Dincilik oyuncaklara kadar indirildi. Çocukları küçük yaşta dinci yapacak oyuncakların reklâmı yapılıyor.
_________________
« Le faux courage attend les grandes occasions... Le courage véritable consiste chaque jour à vaincre les petits ennemis. »
[ Paul Nizan ]
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Salih_Bozok
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 25 Nov 2006
Messages: 1441

MessagePosté le: 08 Oct 2007 12:29    Sujet du message: Répondre en citant

Milli Mücadele Derneği:
Milli direniş cephesi


İNAN KAHRAMANOÐLU

Þeriata doğru

22 Temmuz seçimlerinin hemen ardından yaşanan gelişmeler Türkiye’nin çok önemli bir dönüşümün eşiğinde olduğunu gözler önüne seriyor.

AKP iktidarı Türkiye’yi adım adım Þeriata götüren bir süreci çoktan başlatmış durumda.

Seçimlerin üzerinden iki ay gibi kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen “Türkiye Malezya olur mu?” sorusunun toplumun tüm kesimlerince tartışılmaya başlanmış olması bu dönüşümünün ne kadar hızlı gerçekleştiğini de gözler önüne seriyor.

“Sivil ve özgürlükçü Anayasa” adı altında AKP iktidarı ve onun liberal ve Kürtçü yandaşlarının Türkiye’nin laik ve üniter yapısını tartışmalı hale getiren uygulamaları Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı çevrelerin nelere cüret edebileceklerinin en açık örneği.

Cumhuriyet düşmanı Þeriatçı-Kürtçü-Liberal ittifakı, seksen yıl sonra yakaladığı fırsatı en iyi şekilde kullanma ve Cumhuriyeti ortadan kaldırma niyetlerini artık açıkça dile getiriyor.

Sivil kılıflı Anayasa hazırlıkları çerçevesinde Atatürkçülük Anayasa’dan çıkarılırken Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri de tartışmaya açılıyor.

Bu tartışmanın aslında bu maddeleri ortadan kaldırmak için ortaya atıldığını görmemek mümkün değil. Türkiye, AKP iktidarında tartışılan her konunun bir süre sonra AKP’nin istekleriyle uyumlu şekilde hayata geçirildiğini yaşayarak gördü.

Þeriatçı iktidar ve onun yandaşlarının Cumhuriyeti korumakla görevli kişi ve kurumlara yönelik uzun yıllardır süren çabalarının artık son aşamaya gelmiş olduğunu da görmek gerek.

Yeni Anayasa çalışmaları ile Þeriatçı iktidar başta yargı, üniversitelere ve Ordu olmak üzere Cumhuriyeti koruma noktasında kararlılıklarını her zaman ortaya koyan kurumları da denetimi atına alarak ve dönüştürerek önündeki engelleri teker teker ortadan kaldırıyor.

Dolayısıyla herhangi bir müdahale olmazsa yakın dönemde Türkiye’de bırakın Malezya’yı, İran ya da Afganistan tipi bir Þeriatçı rejimin kurulmaması için hiçbir sebep yoktur.

Liberal ihanet

Bugün karşı karşıya bulunduğumuz manzara Türkiye’de bir Kürt-İslam diktatörlüğünün kurulduğudur. Meclis’te tek başına çoğunluğu sağlayan ve Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden iktidar, devletin tüm kademelerinde bir imamlaştırma operasyonu yürütmekte ve devletin en tepesinden başlayarak tüm devlet bürokrasisini ve toplumu Þeriatçılaştırmaktadır.

Bu diktatörlük süreç içinde demokratik idareyi ve hukuk düzenini de rafa kaldırarak faşist bir rejime dönüşmek zorundadır. Zira AKP iktidarı Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Meclis Başkanlığı gibi devletin en önemli mevkilerini kontrolü altında tutarken yargıyı da kendisine bağlayarak yasama, yürütme ve yargı erklerini tek elde toplamaktadır. Böylelikle kuvvetler ayrılığı denilen parlamenter demokrasinin en temel niteliği yok edilmiş olmaktadır. AKP yandaşı liberal takımı ne der bilemeyiz; ama kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırıldığı bir durumda “liberal ve özgürlükçü” bir demokratik rejim değil, olsa olsa faşist bir diktatörlükten bahsedilebilir.

Elbette kimse Atatürkçülüğe düşman liberal takımından AKP faşizmine karşı mücadele etmesini beklememektedir. Zira bu sahte demokratlar başından beri özgürlük, insan hakları, demokrasi diyerek tarikatları sivil toplum örgütü konumuna getirmiş, türbanı özgürlük sembolü gibi göstermiş ve sonunda da AKP’yi demokrasi savunucusu bir hareket olarak göstererek kendi çaplarını çok aşan bir misyonu yerine getirerek Þeriatçı AKP diktatörlüğünün toplumsal meşruiyetini sağlama görevlerini en iyi biçimde yerine getirmişlerdir. Bu liberal propaganda toplum üzerinde öyle bir yoğunlaştırılmıştır ki, PKK gibi bir terör örgütü bile bugün kimi çevreler tarafından demokrasi mücadelesi veren bir siyasal örgüte dönüştürülmüştür.

Dolayısıyla bu liberal ihanetin Türkiye’ye hediyesi Kürt-İslam faşizmi olmuştur.

“Türkiye laiktir laik kalacak” diyenler nerede?

Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği açısından en kritik nokta da tam burasıdır. Liberal ihanet, Kürtçü ihanet ve Þeriatçı ihanetin kol kola ülkeyi uçuruma sürüklediği bir dönemde en önemli ihanet içerden gelmektedir: Atatürkçü ihanet.

Þeriatçıların, liberallerin, Kürtçülerin Cumhuriyeti yok etmek için topyekûn bir saldırı başlattıkları bir süreçte Cumhuriyetten yana tavır alacak, rejimin geleceğini ülkenin üniter yapısını savunacak tek bir ses dahi çıkmamaktadır. Oysa daha düne kadar yeri göğü inleten, kendileri dışında bir kimsenin Atatürkçülük iddiasında bulunmasını bile yadırgayan, nutuk atınca mangalda kül bırakmayan ve her fırsatta “Türkiye laiktir laik kalacak!” sloganı atan Atatürkçü dernek ve partilerin hiçbirisinin bugün gelinen noktada sesi bile çıkmamaktadır. Yıllardır AKP iktidarını destekleyen kimi liberal çevreler ve basın yayın organlarında bile AKP’nin Þeriat özlemleri tartışılmaya başlanırken bir tek Atatürkçü derneğin bile bu sürece ses çıkarmaması başka neyle açıklanabilir?

Seçimlerden önce “Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olmasın!” diyerek mitingleri kendi tekellerine alanlar bugün türbanın Çankaya’ya çıkışı karşısında ne yapmaktadırlar?

Bu sahte Atatürkçülerin korkak ve kaypak tavırları apaçık bir ihanet değilse nedir?

Bugüne kadar toplumun önünde Atatürkçülüğün her türlü avantajından yararlanan makam ve mevki uğruna Atatürkçü dernek ve partileri kullananlar bugün Atatürkçülük ortadan kaldırılmak istenirken elbette hiçbir karşı çıkışta bulunamazlar.

Bakın bugün “Atatürk’ün partisiyiz” diyerek Altı Ok’u uygulamadan kaldıran CHP bütün bu gelişmelere karşı tavır alıp mücadele etmek yerine kendi içinde koltuk kavgasına başlamış durumda. Atatürkçü Düşünce Derneği ise Afyon’da AKP’li belediyenin desteğiyle yaz kampı yapmakla meşgul. Ancak haklarını yemeyelim, bir yandan kamp yaparken bir yandan da mücadeleye devam ediyor ADD. Ne mi yapıyor? Kapı kapı gezerek ülkenin gidişatını karşı halkı bilinçlendiren Mili Mücadele Derneği üyesi gençleri internet sitelerinden hedef gösteriyor. Bir Kürt-İslamcıyı başkomutan olarak bağrına basan ADD yöneticileri işi gücü bırakmış ve Atatürkçü fikirleri yaymaya çalışan gençlerin görüldükleri yerde polise bildirilmelerini istiyor. Bu açıklama ADD’nin internet sitesinde sürekli güncelleniyor; çünkü Atatürkçü gençlerin yarattığı tehdit AKP’nin yarattığı tehditten daha güncel!

Bütün bu manzara karşısında “Acaba biz başka bir dünya da mı yaşıyoruz?” diye sorası geliyor insanın.

Cumhurbaşkanlığı makamı Kürt islamcılar tarafından ele geçirilmedi mi?

Türban Çankaya’da resmi devlet giysisi durumuna getirilmedi mi?

Atatürkçülük Anayasa’dan çıkarılmıyor mu?

Cumhuriyet yıkılmıyor mu?

Türkiye Malezya olmaya doğru koşar adım gitmiyor mu?

PKK Meclis’e girmedi mi?

Bütün bu gelişmeler karşısında tepki vermeyen bir Atatürkçü derneğin, partinin Atatürkçülüğünü tartışmak bile artık gereksizdir. Somut durum zaten bunların maskesini indirmiştir.

Müdafaa-i hukuk ruhu: Mili Mücadele

Milli Mücadele Derneği seçimlerden birkaç ay önce örgütlenme çalışmalarını tamamlayıp yola koyulduğunda ilk önce bu sahte Atatürkçü derneklerin eleştirilerine maruz kalmıştı. “Niçin yeni bir dernek kuruyorsunuz? Niçin güçleri bölüyorsunuz?” diyenlere Türkiye’de Mustafa Kemal tavrı alacak, ABD emperyalizmine, onun yerli işbirlikçilerine, AKP iktidarına, Kürt bölücülüğüne karşı Türkiye’nin bağımsızlığını savunacak bir Kuvayı Milliye örgütlenmesinin zorunluluğunu anlatmakta zorlanıyorduk. Ancak seçim sonuçları ve bugün karşı karşıya kaldığımız manzara Milli Mücadele Derneği’nin tüm tespitlerini doğrulamıştır.

Türkiye’de Atatürkçülük maskesi ardına saklanarak toplumun gerçek bir Atatürkçü örgütlenmeye girişmesini engelleyen parti ve derneklerse bugün Kürt-İslam faşizmi kurulurken toplumu lidersiz ve rotasız bırakmış ve sırça köşklerine geri dönmüşlerdir.

Türkiye’nin karşı karşıya geldiği yıkım ve yok olma süreci İdare-i Maslahatçılar ve devrimciler arasındaki farkı da ortaya çıkarmıştır. Dün nutuk atma sırasını kimseye bırakmayan sözde Atatürkçü dernekler bugün ülkede bir dikta rejimi tehlikesi karşısında tıpkı mandacı ataları gibi mücadeleyi değil, kaçmayı tercih etmektedirler.

AKP’nin henüz tam anlamıyla ülkede hakimiyet kuramadığı, Ordu’nun kararlı tavrının sürdüğü, üniversitelerin ayakta olduğu, yargının Þeriat tehlikesini karşı mücadele ettiği bir dönemde hızlı birer Atatürkçü kesilenler, bugün bu güçler tasfiye edilmeye başladığında ne yapacaklarını şaşırmışlar ve gemiyi ilk terk eden fareler gibi çareyi kaçmakta bulmuş ve süreci kabullenmişlerdir.

Bu sahte Atatürkçülerin ataları olan mandacılarda ülke işgal edilmeden önce en yetkili makamlarda boy gösterirken işgalle karşılaşınca hemen “Amerikan mandası isteriz!” çığlıkları atmaya başlamışlardı. O yüzden bugünün sahte Atatürkçülerinin bu boyun eğen tavırları bizleri hiç ama hiç şaşırtmıyor.

Oysa Milli Mücadele Derneği kurulduğu günden beridir Mustafa Kemal tavrı alacak bir halk örgütlenmesi kurmak için yola çıktığından bugün Cumhuriyeti korumak ve kollamakla görevli hiçbir kişi ve kuruma dayanmadan tıpkı Mustafa Kemal’in yaptığı gibi millet iradesine dayanarak, “Para yoksa bulunur, Ordu yoksa kurulur.” anlayışıyla, Tekalif-i Milliye dayanışmasıyla yola çıkmıştır ve bugün Türk halkının güvenebileceği tek Atatürkçü örgüt durumuna gelmiştir.

Bütün bu imkânsızlıklar içinde gerekirse yeni bir Ordu, yeni bir hükümet, yeni bir Meclis kurarak yola çıkan Mustafa Kemal’in başlattığı Müdafaa-i Hukuk ruhunu yeniden canlandırmaktan başka çözüm yolu kalmamaktadır.

Mili iradeyi hakim kılmak, Cumhuriyeti korumak, Misak-ı Milliyi savunmak için AKP ve yandaşlarıyla olduğu kadar bu sahte Atatürkçülükle de hesaplaşmak gerekmektedir. Bu hesaplaşma yapılmadan Türkiye’nin Atatürkçü bir ülke olarak yaşamasına imkân kalmamıştır.

Milli Mücadele vatan ve millet davasına çağırıyor!

Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte toplumsal etkisi azalan gericiliğin yıllar sonra nasıl ve hangi yöntemlerle iktidarı ele geçirdiği, Atatürkçü güçlerinse neden hep gerilediği ve bugün azınlık olarak tanımlanacak düzeye gerilediğinin muhasebesini yaparak işe başlamak gerekmektedir.

Cumhuriyet düşmanı Kürt-İslamcı güçler neredeyse seksen yıldır Cumhuriyete karşı cihat ilan edip ve bunu bir dava olarak yerleştirip sistemli bir mücadele başlatırken toplumun Atatürkçü güçleri her gün biraz daha rehavete kapılarak, siyasetten, ideolojiden, örgütlenmeden kaçarak ve “Nasılsa ordu var!” anlayışıyla Cumhuriyeti koruma görevini hep başkalarına devrederek ülkenin bugünlere gelmesinde ne yazık önemli bir rol oynadılar.

Oysa bugün ülkenin gidişatından kaygı duyan bir Atatürkçünün güvenebileceği hiçbir güç yoktur.

Dolayısıyla Mustafa Kemal’i hatırlamanın, onun yaptıklarını kavramanın ve yeniden hayata geçirmenin tam zamanıdır. O halde gerçek Atatürkçü ideolojinin yeniden hayata geçirilmesi dışında başka çözüm yoktur.

Atatürkçü ideoloji bu doğrultuda bir tek Milli Mücadele Derneği tarafından yeniden bir vatan ve millet davası olarak gerçek özüyle Türk halkının önüne konmaktadır.

O halde bugüne kadar topluma dayatılan mücadele etmekten korkan, salonlara ve törenlere sıkıştırılan, ideolojiden ve siyasetten soyutlanan sahte Atatürkçülükten ve sahte Atatürkçülerden kurtulmanın da zamanıdır.

Milli Mücadele Derneği toplumun gerçek Atatürkçülükle buluşması ve bu Atatürkçü anlayışın ülke çapında örgütlü bir milli direnişe dönüştürülmesi için kurulmuştur. Ve herkesin köşesine çekilip süreci izlediği bir dönemde kendisini bekleyen tarihsel görevi yerine getirmek için Türk Milletinin önüne çıkmaktadır. Yeniden Milli Mücadele çağrısı Cumhuriyeti kurtarmak içir gerekirse yeni bir Ulusal Kurtuluş mücadelesi vermeye cesareti olan tüm Türklere yapılmış bir çağrıdır.

Milli Mücadele Derneği kuruluşunun üzerinden daha bir yıl bile geçmemiş olmasına rağmen gerek tespitleriyle gerek ülkenin gidişatı konusundaki öngörüleriyle ve gerekse de ortaya koyduğu Atatürkçülük anlayışı ve çözümlerle bir milli cephe ve ulusal bir karargâh olma kararlığını ortaya koymuştur.

Milli Mücadele Derneği kurulurken Türkiye’nin AKP iktidarının Türkiye’yi bir Kürt-İslam faşizmine doğru götürdüğünü ve bu faşist rejim altında da Türkiye’nin laik ve üniter yapısının ortadan kaldırılacağını söyleyerek ulusal güçlere bir çağrıda bulunmuştuk. Bu tespitlerimiz aradan geçen kısa süreçte ne yazık ki doğrulanmıştır. Ancak tüm Türkleri kahreden bu gelişmelerin tek sevindirici yanı, tüm bu süreci başından beridir gören ve buna uygun bir mücadele stratejisi çizen bir karargâh olarak Milli Mücadele Derneği’nin kurulması ve yurt çapında örgütlü bir güce dönüşmüş olmasıdır.

Milli Mücadele Derneği olarak tüm Atatürkçülere şu çağrıyı yapıyoruz: Türkiye’de Cumhuriyeti korumakla görevli tek bir yapı kalması bile, ulusu yine ulusun azim ve kararlığı kurtaracaktır.

Kürt-İslamcı faşistlere karşı Cumhuriyeti savunmak konusundaki kararlığımız Mustafa Kemal kararlılığıdır.

Bu ülkede Vahdettin’in çocukları varsa Mustafa Kemal’in evlatları da elbet olacaktır.

Biz varız.

Siz de var mısınız?

http://www.turksolu.org/
_________________
« Le faux courage attend les grandes occasions... Le courage véritable consiste chaque jour à vaincre les petits ennemis. »
[ Paul Nizan ]
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Salih_Bozok
V.I.P
V.I.P


Inscrit le: 25 Nov 2006
Messages: 1441

MessagePosté le: 08 Oct 2007 12:32    Sujet du message: Répondre en citant

Türk Solu : Kitap...



Gökçe Fırat
Kürt-İslam Faşizmi


“Kürt-İslam Faşizmi” Türkiye’nin siyasal düzeninde taşların yerine oturtulması için önemli bir girişim.

Kökleri Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına kadar giden Kürtçü ve Þeriatçı hareketlerin günümüzde nasıl birleştiğini, bir “Kürt-İslam Sentezi” yarattığını ve bu sentez çevresindeki örgütlenmenin nasıl bir faşist rejime doğru yol aldığını göreceksiniz.

Bu tabloda Þeriatçı hareket ile PKK ve tüm sağ güçler birleşirken, karşısında ise Atatürkçü, milliyetçi ve solcu güçler Türkiye’nin anti faşist cephesini oluşturmaktadır.

Kitap bir yandan ideolojik düzlemde bu güçlerin yerini tespit ederken diğer taraftan derin devlet tartışmasına girişmektedir. Þemdinli’den başlayan Danıştay baskınına ve Hrant Dink suikastine giden süreci Kürt-İslamcı faşist çetenin provokasyonları olarak analiz ederken, ulusal güçlere komployu açığa çıkartmaktadır.
_________________
« Le faux courage attend les grandes occasions... Le courage véritable consiste chaque jour à vaincre les petits ennemis. »
[ Paul Nizan ]
Revenir en haut de page
Voir le profil de l'utilisateur Envoyer un message privé
Montrer les messages depuis:   
Poster un nouveau sujet   Répondre au sujet    Forums d'A TA TURQUIE Index du Forum » Forum en langue turque Toutes les heures sont au format GMT + 2 Heures
Page 1 sur 1

 
Sauter vers:  
Vous ne pouvez pas poster de nouveaux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas répondre aux sujets dans ce forum
Vous ne pouvez pas éditer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas supprimer vos messages dans ce forum
Vous ne pouvez pas voter dans les sondages de ce forum


Powered by phpBB v2 © 2001, 2005 phpBB Group Theme: subSilver++
Traduction par : phpBB-fr.com
Adaptation pour NPDS par arnodu59 v 2.0r1

Tous les Logos et Marques sont déposés, les commentaires sont sous la responsabilités de ceux qui les ont postés dans le forum.